Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
PAZARTESİ SÖYLEŞİLERf
15 YIL SONRA GÜNEYDOĞU'DAN İZLENÎMLER
Askerburada, sivillernerede?!.) Resim ve şiir sergisinin ortak teması banşa, sevgiye,
kardeşliğe duyulan özlemdi. Çemişkezek şiir birincisi
Hatice Demir "tnsanlar Korkmasınlar" diyordu:
"Bir gün biter korkulu geceler/ Yemyeşil dağlar,
masmavi gökler/ Yetim kalmayacak, sevgiyle büyüyecek
bebekler/ Kan ve nefretin yerini alacak sevgiler.."
>Yüzbaşı, 32 askerin nasıl katledildiğini anlatırken
8 yıl sonra bile sesi titriyordu: "Anayolu kesip yolcu
otobüsünü durdurmuş ve erleri indirmişler. Hepsi silahsız
ve korumasızdı. Hemen yolun altındaki dere yatağına
indirip katletmişler. Katliamdan kısa süre sonra olay
yerine ulaştık. Hepsini başlanndan vurmuşlardı!.."
Hnsanlar köylerine dönmek, çalışmak, kamını
doyurmak istiyordu. Aramızda bu istenenlerin
bölge çapında ekonomik maliyetini kabaca
hesaplamaya çalıştık; parasıyla kumar oynayan ve de
devlet tarafindan kurtanlan off-shorezedelere aktanlan
paralann çok çok altında olacağına karar verdik!..
ÜMİTZtLELİ
Garip, iç titreten bir duyguydu...
Casa tipi çift pervanelı askerı uçak Etimes-
gut'tan havalandığında geçmişe doğru uçuyormu-
şum hissine kapıldım.. 15 yıl öncesıne, hiç bitme-
yecekmiş gıbi yaşanan, her gün onJarca kez ölünen
o acımasız, o karanlık yıllann taa başlanna..
Çatışmalann, baskınların, pusuların, ölesiye
korkulann, ölümüne öfkelerin etle tırnak gıbi ay-
nlmamacasına kaynaştığı 1985'Ienn Tunceli'sine ..
Aklımda, yüreğımın bır köşesınde hıç unutma-
dığım, hiç unutamayacağım onlar...
- Pülübargı'de gecenın üçünde ve de delıcesıne
yağan yağmurun altında sınlsıklam, üzerine çev-
rilmış yırmı adet G3 namlusundan habersiz loğ
yapmaya, damın su geçırmesini engelkmeye çalı-
şanHaydarAğa...
- Bozkınn ortasında yapayalnız evınin pencere-
lenni kurtlann saldınsından korumak ıçın cam ye-
rine alümınyumla kaplayan, ıkı odasında ıç içe ya-
şayan bın bebek on üç can, ikı keçı ve bir ınekten
oluşan nüfusun reısı Hüseyin Kerpiççi.
- Parasını peşın verdığı halde Cumhuriyet gaze-
tesini her defasında geç getirdiği için mınıbüs şo-
förüne ağız dolusu küfiirler savuran, kütüphane-
sınde en yenı kitaplan bulunduran, bir siyah-beyaz
televizyonu olmadığı için hayıflanan Mustafa
Amca...
- "Vur Emri - Bir Asteğmenin Tunceli Anılan"
kıtabımda adı geçen, her bın benim için ayn bir
yaşam dersı olan o güzel ınsanlar...
Ve merak; kırmızı çamunı üzerinde geceler bo-
yu, tükenmek bilmez saatler boyu pusularda yattı-
ğım, ölürnlere, tedavisı mümkün değil yaralara, sa-
yısını bılemedığım cenaze törenJerine tanık oldu-
ğum, okul sevdasına günde altı saat yol yürüyen,
bu uğurda başlık parası değerini yıtiren kocaman
gözlü Sema'nın, kan kardeşım Dudn Teyze'nın
memleketı Tunceli'de savaşın sonnna duyduğum
biiyük merak...
Dilimde Nâzım'ın "Yaşamaya Dair" şünnden o
dızeler;
Diydim Id, dövöşötaneye değer bir şeyier için,
diyeum ki cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün
Tuhaf bir bıncla bileceğiz bunu,
Fakat yine de çıldırasrya merak edeceğiz
befld yıllarca sürecek olan savaşın sonunu_
Öörencl gözüyle
barış ve kardeşllk...
yerine güller koksun/ Bütün insanlar iç içe kardeş
obun/ El ek verip ebediyen kurrulahm»
Bnfıng saionunda Tümgeneral Bak anlatıyordu:
- Yöre halkıyla bütünleştik. Büyük destek görü-
yonız. Dağda 60-70 terörist var. Bir tane bile kal-
mayıncaya dek faaliyetlerhniz sürecek-
Terönst hâlâ vardı ama terör artık kontrol altına
alınmıştı. Bizleri asıl düşündüren, bölgeyı gezer-
ken tümüyle tanık olacağımız dunımu da ılk kez
tümgeneralrn konuşmasında yakaladık. Asker aslı
faahyetinın yanında hemen tüm sosyal ve ekono-
mik konuJarda nerdeyse tek muhataptı! Komutan
tek tek döküm yapıyordu-
- Tunceti'ye içme suyunu bu yıl getirmeyi başar-
dık. Şehitier verdik ama anayoUan asfaltladık. Ço-
cuk felcine karşı 12 bin çocuk aşüandı. Çemişke-
zek-Elazığ arasına bir feribot hjbe ettik, böylece
yurttaş hastasını 15 dakikada karşıya geçirebili-
yor_
Dınledıkçe şaşkınlığım, hüznüm, öfkem artıyor-
du. Öğrencılere ünıversıteye hazırlama kursunu da
asker düzenlıyordu, çocuklann sünnetını de asker
yaptınyordu, fakır aılelere erzak dağıtımını da as-
ker saglıyordu. ınsanların ve hayvanlann sağlık
kontrollennı, aşılannı da asker yapıyordu, spor sa-
halannı, çocuk bahçelennı de asker açıyordu, ba-
kun-onanm ve çevre düzenlemesi çalışmalannı da
asker yapıyordu, imam nikâhlı çıftleri de asker ev-
lendinyordu...
- Asker h« yerdeydi!..
Üstelik tüm etkinlikleri sıcak ve güler yüzlü biı
şekilde yapıyor, hükümetten de beş kuruş yardım
almıyordu!..
- Pekı sıviller, siyasi otorite neredeydi?.
tkı günlük gezı boyunca vali, kaymakam ve em-
nıyet yetkılıleri dışında hıç kımseyı ne yazık ki gö-
remedık!.
Bir başka yeri..
Komutanın ardından muhtarlar adına konuşan
Çemişkezek Gözlüşehir Köyü Muhtan Ali Hadi
Yddız'ın söyledıklen de düşüncelenmı doğrulu-
yordu. Muhtar Yıldız feryat edıyordu.
- Tunceti denilince akla terör geiir, ama gerçek
bu değil!. Tunceli halkı devtetini seven, laik Cum-
huriyete bağk bir halkor. Ama ekonomik bozuk-
luklar teröriste avantaj sağuuh. Ancüık, hayvana-
lık, ağaçlandnma için ekonomik yardun istiyoruz.
Insanlarumz yoksul ve pcrişandır. Bu insanlannn-
zın köye dönüşü sağlanmahdır_
Bu konuşmanın hemen hemen aynısun gıttığı-
mız her yerde dinledik. tnsanlar köylerine dön-
mek, çalışmak, kannnı doyurmak istiyordu. Ara-
mızda bu istenenlerin bölge çapında ekonomik
maliyetini kabaca hesaplamaya çalıştık; parasıyla
kumar oynayan ve de devlet tarafından kurtanlan
off-shorezedelere aktanlan paralann çok çok altın-
da olacağına karar verdik!..
Sonra kısa bır süre önce açılan Saltuk Baba halı
sahasında Hozatspor-Tugayspor maçını izlemeye
gittik. tngilizce pop müzık eşlığinde kıran kırana
oynanan maçı Hozatlılarla birlikte izledik. Gençler
çok dertlıydı; bu- tanesı, "Halı saha iyi gûzel de en
az 30-40 miryar lira harcanmış.. Bununla bir iş sa-
has açıisaydı daha iyi oJurdu. Burada iş ortamı sı-
fir" deyıverdı. Dertler bır kere ortaya dokülmeye
başlayınca dur durak bılrruyordu!. Yaşlı, avurtlan
çökmüş bır adam, "Devletin gûcü hu-sıza yetmiyor,
bize yetiyor. Aknğımız üç kuruşluk banka kredile-
rine haciz üstüne haciz geüyor" diyordu... Gençler-
den bın. "Hozat'ta srviden çok asker var. Bir teks-
til atölyesi kurulsa, askerin sadece rişörtünü biz
yapsak hiç otmazsa bir bölümümüz para kazanu-"
dıyeeklıyordu!..
Bu konuşmalann üzenne dıkkat ettım; Hozat'ın
dört bir yanı kahvehane ile doluydu!.. Yaşlısı, gen-
ci sabahtan akşama bu mekânlarda, geleceğınden
15 yıl sonra...
Yedi Sikorskı helikopteri ardı ardına ve de ku-
laklan tırmalayan bır uğultuyla Hozat'a doğru ını-
şe geçtı... Terör belasından 20 bınlık nüfusu enye
enye 4 bine düşen Hozat, yerli-yabancı 90 gazete-
ci ve televizyoncunun ıki gün sürecek Elazığ, Tun-
celi, Muş, Bitlis, Tatvan gezısınin ilk durağı. As-
keri bırlığm ıçıne inen heükopterlerin ortaüğı toz
duman ıçınde bırakan pervanelenrun altında koşa-
rak Dumlupınar Kültür Merkezi'ne girdik. Bıraz-
dan gezinin ılk brifingini Tunceli II Güvenlık Ko-
mutanı Tümgeneral Dursun Bak verecek..
Kültür merkezinın hemen grnşınde gözüm boya
kalemlenyle yapılmış bir resme takıldı. Mustafa
Kemal Lisesi öğrencisi Büfcnt Gül yıllardır süren
savaşın ulaştığı sonu çizmişti!..
- Sflahuu yere atnuş, eUerini havaya kaktarmış bir
terörist, süanını teröriste doğrultmuş bir konıcu ve
onlan izleyen bir asker» Teröristin havaya kaldutb-
ğı ehnde bir kitap vardL. Korucunun omzunda ise
bir poşu, teröristten ayırt etmek için olsa gerek-
Bu- lıse öğrencısuıuı gözüyle resmedılen savaşın
sonu böyleydi işte. Sonra farkma vardrm; o salon-
da terörün bıttiğmı anlatan bir resim ve şiir sergisi
açılmıştı. Tümünün ortak teması banşa, sevgiye,
kardeşliğe duyulan özlemdi. Çemişkezek şiir bi-
rincisi Hatice Demir "İnsanlar Korkmasınlar" di-
yordu:
- Bir gün biter korkulu geceler/ Yemyeşil dağlar,
masmavi gökler/ Yetim kalmayacak, sevgryk büyü-
yecek bebekler/ Kan ve nefretin yerini alacak sevgi-
kr_
Pertek tmam-Hatip Lisesi öğrencisi Adnan Bit-
Idn ıse şıınne "Bir Şafak Bekuyorum" başlığını
koymuştu:
- Bir şafak bekliyorum/ Bebelerin gül gamzele-
rinde/ Bir banş bekliyorum/ Barut kokan namlu-
Urdan.
Çemişkezek Ertuğrul Gazı Lısesı'nden Suat Şe-
ner de "Bir Dünya" ısımli şıınnde ebedı kardeşli-
ğe çağmyordu:
- 21. yüzyılda bir dünya olsun ki/ Barut ve kan
Güneydoğu'dan insan manzaralan
• Kadın doktor yüzbaşımn verdiği ömek bu yörede kadına ne gözle
bakıldığımn kanıtıydı: "25 yaşlannda bir kadındı. Beş çocuk doğurmuştu
şimdiye kadar. Ama bir senedir doguramıyordu. Doktor hanım, aman
derdime bir çare bul, yoksa kocam beni boşayacak diyordu!.." Kısacası
buralarda kadının adı hiç mi hiç yoktu!..
Bingöl'ün Yukan Çiçekdere Köyü'nde 12 Ekim
2000 tarihınde Ramazan-Haiime Urek çiftınm ni-
kâh törenınde "gözkmci nikâh şahidi" olarak ha-
zır bulundum!.. Onlar aslında 10 aylık evliydi
ama imam nıkâhıyla!.. Ramazan 19 yaşındaydı..
Hahme de.. Ramazan 20 km. uzaktakı Bıngöl'de
garsonluk yapıyor, ancak hafta sonlannda evine
gelebilıyordu. "Nikâh şahidnn Mehmetcik obun"
kampanyası çerçevesınde resmı nikâh yapan on
imam nikâhlı çıftten bırı de onlardı. Ramazan,
"Resmi nikâh kadmı koruyormuş dedfler. Anla-
madtan ama yapahm dedim" diye açıklıyordu ev-
lilık gerekçesinı. Yan yana dizilmış masalann şa-
hıtleri rütbeli askerlerdi. Törenin sonunda gehnle-
re birer altın büezık, damatlara da kol saatı takıl-
dı. Sonra hep birlikte halay çekildı. Erkekler Tu-
gay Komutanı ve Vali ıle, kadınlar da kadın asker-
lerle!.. Eskiden hayvancılıkla geçınen köy şimdi
konıcu maaşıyla geçiniyordu. Bütün köy "keleş"
dıye adlandınlan Kalaşnikof tüfeklerle donatıl-
mıştı...
Muş'un Yelalan Köyü'nde ilköğretım okuluna
hediye edilen Atatürk büsrünün açıhş töreninde
erkekler bir ağızdan tstiklal Marşf nı okurken ka-
dınlar 20 metre öteden onlan seyrediyordu. Bir
televizyon kameramanı yüksek sesle sordu.
- Resmi nikâh nu, imam nikâhı mı?«
Genç kızlar çoğunhıkla "resmi" yanıtını verir-
ken 30 yaş ve yukansı "imam nikâhı" diyordu.
Kucağında çocuğu olan genç bir kadına "Niçin
imam nikâhı" diye sordum. Yanıt acıkhydı:
- Bız Allah'ın yolunda yürüyoruz!.
- Bak, genç laztar "resmi nikâh" diyor. Onlar
Alah'm >viunda yürümüyor mu?.
- Onlar cahil!..
Evlilik yaşı buralarda 13-14'e kadar düşüyor-
du.Hatta 8-9 yaşmda satılanlan bile vardı!. 14 ya-
şındaki Neda'ya takıldım:
-Senevdemikaldm?!.
- Seneye varmaz verirler beni de..
-Sevcnğinemi?
Utandı, biraz da hüzünle başını önüne eğdi.
Anladım ki; onu istediğıne değil, onu ıstedikleri-
ne vereceklerdi!..
Bir köylü yanıma yaklaşıp eliyle okulu göster-
di:
- Okul var ama cehalet hep var! Buralann ağa-
lan uyanık köylüyü hiç tutmaz!..
-l|öçm?
- Öyle olsa oy deposu, işçı deposu, ırgat deposu
olmazki!..
Yelalan Köyü susuzluk çekiyordu. Hem kendi-
lerine, hem hayvanlarına yeterlı su yoktu. "Ah bir
su olsa pamuk ekeriz, meyve yetiştiririz, bir tütün
ekmekten kurtuluruz" dıyorlardı. Mühendıs İs-
mal Diken ıse "Dıry da inanma" dıyor, eklıyordu.
-Beyim, Murat Nehri orada akıp gıdiyor. Hani
su akar deli bakar derler. Burada da su akayor,
Kürtbakıyor!..
Tatvan'uı Kjrkbulak Köyü'nde ise Güneydo-
ğu'nun bir başka gerçeği ile karşı laştık. Öğret-
menlerin hemen hepsi asker eşiydi! Eşi binbaşı
olan 14 yıllık bu- öğretmen, "Biz de ohnasak öğ-
rednen bulamayacaklar" diyordu. Sorunlar bü-
yük, sorunlar dağ gıbiydı. Yine asker eşi bir başka
öğretmen anlatıyordu: .
- Buranın insanı zengin. Hali vakti yerinde.
Ama her şeyi devletten bekliyor! Çocuğunu okula
zorla gönderiyor. Marlboro sigarası içiyor, cep te-
lefonu kullamyor ama çocuguna defter kitap almı-
yor!..
Kızlann durumu daha da acıkhydı. 8 yıllık
eğıtim zorunlu ohnasına karşın, çoğu beşinci sı-
nıftan sonra okula gönderümiyorduî Lise ise yal-
nızca erkeklere mahsustu. Din ve aşiret ıhşkilen
buralardaki yaşamın temel unsurlanydı. 50 hane-
li, 600 nüfuslu Kırkbulak Köyü'nde hemen her-
kesin 3-4 kansı vardı' Bır köylüye "Birden fazb
evtügin yasak oktuğunu bamiyor musuauz" dıye
sorduğumda güldü:
- Bu işte yasak mı olur bey!..
Askerin köytüyü sağlık muayenesinden geçır-
mek, çocuklan sünnet etmek için kurduğu çadır-
lann önünde bir kadın yüzbaşı doktor, "Kadmbr
öram hali ya da aşm kanama gi>i nedenler dışında
doktor yüzü görmüyor" dıye dert yamyordu. Ka-
dnun doktora görünmesı, hele erkekse kesmlıkle
günah ve dahi yasakn! Kadın doktorun verdiği bır
örnek ise bu yörede kadına ne gözle bakıldığımn
kanıtıydı:- 25 yaşlannda bir kadındı. Beş çocuk
doğurmuştu şimdiye kadar. Ama bir senedir do-
guramıyordu. Doktor hanım, aman derdime bır
çare bul, yoksa kocam beni boşayacak diyordu!..
Kısacası buralarda kadının adı hiç mi hiç yoktu!..
çoktan umudu kestiğı "umudu" beklıyordu!.. Kah-
vehanelerden birinın önüne çökmüş, sırtını duvara
vermiş köylünün söyledıklen ise yürek acıtıyordu:
- Geçen gün Antep'ten tiyatro geldi. Yönetmen
hayretler içinde, "Sanki başka bir ülkeye getmiş gi-
biyün. Bir pasaport eksik" dedi!.. Asker kendini
parçalıyor. Ama elinden gelen bu. Devlet yüzünü
buraya çevirmeden hiçbir şeyin mümkünü yok!_
AB Ovacık'a ne kadar uzak?!..
Ovacık'ın Zıyaret Köyü'nde söylenenlerin Ho-
zat'takılerden fazlası vardı, eksiğı yoktu!..
Bır zamanlar kanlı çarpışmalann yaşandığı bu
yer Munzur Nehn'nuı doğduğu gözelenn de mer-
kezıydi. Genç kızlann, bekâr erkeklerin, hastasına
şıfa arayanlann Munzur Bana'ya adaklar adadığı
yerde dünyanuı en güzel suyundan kana kana ıç-
nm...
Göğsüme astığım kımlık kartında "Cumhuri-
yet" yazısını okuyanlar hemen etrafımı çevırdi.
Sorunlar aynıydı; ış, aş, köye dönüş. Bır de sağlık
sorunlan:
- Ovacık'taki 60 yatakh hastane sağlık ocağına
dönmüştür. Stajyer doktorlar sadece reçete yazıyor.
Bir de pahah ilaçiar yazıyoıiar, alamıyoruz. Hasta-
lanmızı yitiriyoruz bey!»
Bu" genç kaduı koluma yapıştı, "Ne olur söyte-
yin, uzman çavuş zulmünden bıkük!-" Kadmcağı-
zrn bahsettiğı teskere bırakıp askerde kalan uzman
erbaşjardı Ağlamamak ıçın kendini sıkan geç ka-
dın anlattı:
- Diğer rütbeiiler çok insanca, çok sıcak davrant-
yorlar. Ama uzman çavuşlar rütbelilerin yanmda
kuzu gibiler. Diğer zamanlarda Tann kesiliyorlar,
btknk zulümlermdenL
Kadına verdığun sözu tuttum; konuştuğum tüm
askeri yetkililere durumu anlarhm. Zıyaret köyün-
den aynlu-ken bızı uğurlayan üsteğmen buruk bir
gülümsemeyle. "Gördüğünüz gibi Umit Bey, Avrn-
pa Bûiiği buraya bir hayli uzak" dedı! . Gayn ıhti-
yan sarp Munzur Dağlan'na, 25 hanelık Ziyaret
Köyü'ne baktun...
- Üsteğmen haktryck, bem de çok!-
Tunceli'de gazetecileri 3. Ordu Komutanı lun-
cer Kıhnç bızzat karşıladı Orgeneral Kılrnç'm öğle
yemeğı öncesı yaptığı konuşma ıse "gerekti yerle-
re" mesajlarla doluydu.
- Biz dikenleri ayıklarken bahçeye zarar venne-
meye özen gösterdik. Şimdi bu bahce için oimazsa
otanaz temel şarüann sağJanması gerekiyor. Hain-
ler bu bölgeyi ekonomik ve sosyal durumundan
ötürü bilinçii olarak seçmişlerdir_
-Anlayana!..
Bir günlük Tunceli bölgesı ızlennnine gelince...
tnsanlar terör belasından kurtulmuş olmaktan mut-
lu. Yaşam şartlanndan, ışsızlikten, köyüne döne-
memekten mutsuz!. Geceyi Elazığ Orduevi'nde
geçirdik. 8. Kolordu Komutanı Korgeneral Engin
Alan'ın verdiği akşam yemeğinde askerlerle bol
bol konuştuk. Mesaj hep aynıydı, "Srvil otoritenin
acilen bölgenin ekonomik-sos>î
al sorunlanna eğit-
mesi gerek!." Ve bu mesaj en azından üç senedir
süreklı venlıyordu!..
Gezının ikınci günü yine helıkopterlerle Bıngöl,
Muş ve Tatvan'm köylennı dolaştık. Ük durağunız
Yukan Çiçekdere Köyü'ne gıderken 1992'de Şem-
din Sakık ve adamlarunn 32 en katlettiğı dere ya-
tağının tam üzennden geçtik. Yüzbaşı olayı anla-
tırken 8 yıl sonra bile sesi titriyordu:
- Anayolu kesip yolcu otobüsünü durdurmuş ve
erleri indirmişler. Hepsi silahsız ve korumasızdı.
Hemen yolun altındaki dere yatağma indirip katlet-
mişler. Katliamdan kısa süre sonra olay yerine ulaş-
tık. Hepsini başından vurmuşlanhL
Denn bır sessizlik oldu O an eminım herkes,
askerin bu kanlı savaşı neler pahasına kazandığmı
düşünüyordu!..
Bütün gün askerin hıç üstüne vazife olmadığı
halde, üstelik büyük şevkle yaptığı etkinlikleri ız-
ledik. "Şahidim Mehmetcik olsun" adı altında ev-
lendrnlen imam nikâhlı çıftler, "Kîrvem Mehmet-
cik Olsun" kampanyasıyla sünnet ettinlen çocuk-
lar, sağlık taramaları, "Köye Destek Programı"
kampanyası çerçevesınde köylüye erzak, çocukla-
ra krrtasıye dağıtımı...
Son durağımız Tatvan'ın Yolalan Köyü'ndekı
şehıt öğretmenler anıtıydı. 25 Ekım 1993'te dört il-
kokul öğretmenı ve ıkı yaşındakı bu- çocuk PKK'li
terönstler tarafından alçakça katledılmişti. Şehıt
öğretmenler anısına tam katledildiklen e\ in önüne
dikılen anıtta şöyle yazıyordu: "İnsan haklanndan
bahsedenlere sesleniş!-"
Muş Havaalanf ndan havalanan asken uçağın
ıçınde yaşadığımız ıkı günü değerlendirirken dö-
nüp dolaşıp aynı soruya takılıyordum.
- Asker burada, siyasi otorite nerede?!..