Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 EKİM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
JVU.L/1 U J x kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Fatrna Gürel, edebiyatımızda halkevlerineyer verilmemesini haksızlık olarak niteliyor
Baharhavasırun estiği zamanlarAyŞEKÖKSAL
Yazar FatmaGüreJ'in yeniromanı36
Bahan, Remzi Kitapevi 'nden çıktı.
Cumhuriyet'in kurulma dönemınde,
1935-1936 yıllan Türkiye'sinde geçen
romanda, doktor Kemal'le Rum kızı
Maria arasuıdaki aşk anlatıhyor.
Asıl mesleği mühendislik Fatma Gü-
rel'in. Uzun bir süre gazete ve dergi-
lerde yazı yazdıktan sonra aldığı ödül-
ler onu öykü yazmaya itmiş. Daha ön-
ce ' Zumanın Son Deliği' adlı hikâye
kitabı dağıtım ve baskıda çıkan bir ta-
kım sorunlar yüzünden okuyucuya ula-
şamadı. Ama ikinci kitabı 'Bir YazGe-
cesi'. son beş yılda yazılan en iyı öykü
kıtabına verilen Türkiye İş Bankası Bü-
yükÖdülü'nü aldı.
Okuyuculann karşısına son kitabı
'36 Bahan'yla çıkan FatmaGürel, Cum-
huriyet'in ilk yıllannın kendisinı çok et-
kilediğini, o dönemde yaşanan çoşku-
nun, sevincin ve heyecanın günümüz-
de hissedilen en büyük eksiklik oldu-
ğunu söylüyor. Cumhuriyet'in ilanın-
dan sonraki 10 yılda çok önemli geliş-
melerin yaşandığı ve Türk toplumunun
temeünin atıldığma inanan Gürel, Ata-
tûrk'ûn yönetimindeki saygın hükü-
metin halka bu heyecanı ve umudu aşı-
ladığını belirtiyor " BuyüTar, bahar ha-
vasuıın estiğizamanlardır. Herkesin yü-
zü güler. Savaştan çdalmasına karşın
yeni bir ülkenin kurulması, herkesi he-
vecanlandınr, umutiandınr. Bir şeyler
yapmaya, yurda yararh obnaya çalışı-
hr. Günümüzde, arnk insanlar karam-
sar ve mırtsuz. Ben bu iki dönem ara-
suıdaki çelişkiyi yansrrmak için, özel-
likle böyle bir dönemi seçtHn."
Dört buçuk yılda tamamladığını söy-
lediğı' 36 Bahan'nın arka planını oluş-
turmak için büyük zamanını arşivler-
de ve kütüphanelerde geçinniş. O yıl-
da çıkan gazeteleri okumuş. O dönemi
F
(Fotoğraf: SENEM ÖZTÜRK)
atma Gürel'in Cumhuriyet'in kurulma döneminde geçen '36 Bahan' adlı romanında,
bütün hikâyeler, halkevlerinin çevresinde gelişiyor ya da en azuıdan halkevlerinde
düğümleniyor. Toplumda önemli yeri bulunan bu kurumun bu kadar az süre
yaşayabilmesini utanç verici bulduğunu belirten Gürel, okurun dikkatini bu konuya
çekmek için özellikle uğraşmış.
yaşayanlarlasöyleşileryapmış. Belge-
İertoplamış:" Ama benim için buaraş-
Orma sadeceromanm sağlam birteme-
le oturması için önemü\ di. Yoksa bei-
gelere dayah bir tarih kitabı ya da bei-
gesel yapmak değfl. 1yi bir roman yaz-
mak ve edebiyat yapıtı yaratabilmek
için yola çıkmn. Bu yüzden bu bdgete-
rin çevresinde, sürükleyici ve okuyucu-
ya ulaşacak bir öykü kurgulamaya ça-
uşüm."
Böylece doktor KemaJ'le Rus kızı
Maria arasında gelişen aşk romanı or-
taya çıkmış. Kemal platonik ve karşı-
lıksız, ama çok içten, sıcak ve samimi
bir aşk duyuyor Maria'ya. Ama Maria
mesafeli ve belki de içinde yanan ateş
o kadar alevli değil. Sonuçta, Kemal'i,
Istanbul'u bırakıp gidiyor. " Buradaki
aşkgünmnüzaştdanna benzemiyor" di-
yor Gürel " Zaten Kemal de bunun
Cümrü Blenali, çağdaş sanatın Işlevl üzerlne düşünmeyl gerektlren bir etkinllk
Coğrafya: Sınır-Ada-Deniz
AYŞEGÜLGÜÇHAN
Uluslararası bır sanat edrinliğı söz konusu oldu-
ğunda akla genellikle merkez ülkelenn düzenledi-
ği belli başh bienaller gelır. Bir ya da bırkaç küra-
törün "seçtiğj" sanatçılann bir tema çerçevesinde -
ya da değil- eylediği ve büyük sermayenin sponsor-
luğunda gerçekleşen yıldız yağmurlanna dönüşme-
ye başladığı bienaller, son yıllarda bir yandan sa-
natçılan, diğer yandan sanat üzerıne düşünen ve
yazanlan kaygılandıran bir olgu. Bu etkınliklenn,
çevre ülke sanatlannı değerlenîiren eleştırmen ve
sanat tarihçileri tarafindan bir değerlendirme ölçü-
tü olarak kabul edılmeye başlaması, söz konusu et-
kınlikleri ameliyat masasma yatırmayı gerekli kılı-
yor. Günümüz sanatı üzenne yazılmış belli başh ki-
taplardan birinde, yazann, Hındıstan'da çağdaş sa-
natın sorunlanndan söz ederken, kısmen ekonomik
olan bu sorunlardan diğeTİerinin ticari galerilerin ge-
hşmemişliği, yerel sanatçılara sponsorluk yapacak
eğitımlı bir koleksiyoner topluluğunun yokluğu ve
Venedik ve Sao Paulo bıenallen ve Kas- .
sel Documenta üzerine modellendirdiği
trienallerini kesintisız olarak gerçekleşti-
rememiş olmasına baglaması (1), sorunun
kaygı verici boyutlara ulaştığı ifadesine
meşruluk kazandıran bir kanıt gibı duru-
yor.
Merkez ülkelerin düzenlediği ve bü-
yük sermaye sponsorluğundaki dev or-
ganizasyonlann sanat üzerindeki belirleyici rolünün
ürkütücü boyutlan, yukanda belırtıldiğı gıbi, sanat
üzerine düşünen ve yazanlan kaygılandınrken, bır
çevre ülkenin, Ermenistan'ın düzenlediği ve bu yıl
ikincisı gerçekleştirilen bır etkinlik, başka inisiya-
tiflerin de olduğunu ve uluslararası sanatsal etkin-
likler için kabul görmüş olanın dışında modeller de
oluşturulabilecegini kanıtlıyor. Sözü edilen etkin-
lik, küratörlüğünü V'azgen PahlavumTadevossian'ın
üstlendığı Uluslararası Gümrü Bıenalı. Bıenale Tür-
kiye'den çağnh olan sanatçılardan Emre Zeytinoğ-
lu,Tadevossian'ın "BubienaLGümrü kentminben-
den götürdükleri ve bana verdikleri üzerine kurul-
muştur; ikimiz arasuıdaki bir hesaplaşmadır»" (2)
şeklındekı ıfadesını, Gümrü'ye havaalanından giriş
yapmış "meşru" küratörler ve sponsor- sermaye
arasındaki ilişkilerin biçimlendirdiği biretkinlikten
uzak oluşun göstergeleri gibi değerlendirerek, etkin-
liğin, Gümrü kentinin kendi iç dinamiklerinden kay-
naklanan yapısına dikkat çekiyor (3).
1988 yüında yaşadığı depremin izlerinin her an
ve her yerde duyumsandığı yıkık kent Gümrü, ken-
di coğrâfi koşullannı bir sanat etkinliğine dönüştü-
rerek, ağırlıklı olarak coğrafı, kültürel ve politik
açıdan *yakm'' ülkelerin sanatçılanna çağnda bu-
lunuyor. Alrı ay süren etkinJik, diğer bienallerden,
sanatçılann sürekli değişimi ıle de aynlıyor. Yeni sa-
natçılann yeni açılışlarla kente tanıtılması, organi-
zasyona dinamiğini veren çok temel bir yaklaşım.
tleriki tarihlerde yeni bir yaklaşımla diğer kentler-
le de bağlanülann kurulması ve o kent sanatçılan-
nın kendi kentlerinden etkinliğe kahlımlannın sağ-
lanması gibı ınteraktifbir yöntem, organizasyon so-
rumlulannm bınncıl hedeflerinden.
Çağnü sanatçılardan olan ve büyük organizasyon-
lara katılmayı ilke olarak reddeden Emre Zeytinoğ-
lu, tekdüze bir küreselleşme politikasına talip olma-
yacağı açık olan (4) bienale, coğrafı farklılıklar üze-
nne bir etkinlik oldugu için katılan sanatçılardan.
mre Zeytinoğlu'nun sımrlar üzerine bir
düşünüm olarak değerlendirilebilecek
olan "adsız" çalışması, izleyiciyi sınır
kavramına daha geniş açıdan bakmaya
davet eden bir yapıt
Emre Zeytinoğlu'nun sınırlar üzerine bır düşünüm
olarak değerlendınlebilecek olan "adsız" çalışma-
sı, izleyiciyi sınır kavramına daha geniş açıdan bak-
maya davet eden bir yapıt. Biçimsel olarak on iki
portre ve bu portrelerin siluetinden çıkanlmış hari-
talardan oluşan yapıtın öznesi, fotoğrafı asılı olan
on iki kişi. Bu on iki portre, Türkiye Cumhuriyeti
sınırlan içinde yaşayan ya da yaşamış olan azınlık-
lara ait ve sanatçının tanıdığı ya da tanıdıklannm ya-
kmı olan kişilerden oluşuyor; sanatçının arkadaşla-
n, arkadaşlannın eşleri, anne ve babalan...
Yapıt, her birfotoğrafin yanında, bu fotoğrafin kon-
turlannın "snur" oluşturduğu kurgusal bır haritay-
la birlikte anlam kazanıyor. Portresi sunulan kişi-
nın siluetinin sınır olduğu bu hanta, kişinin kişisel
haritası. Bu haritanın başkentı kendısi; kentleri ise
kişinin özeUikleridir. Yaşamı, uğraşlan, işi, hobile-
ri, kedileri, yaşam biçimi... Kişinin kentlerini oluş-
turan, bu kişisel özelliklerdir. Sanatçı için her taru-
dığın haritası, bu özelliklenyle oluşuyor. Örneğin
Yadikar Kaya, Nurettin'ın eşıdır; fistık sevmekte-
dir; çıçek yetiştırmektedir; Ahmet,Mehmetve Mft-
şerrerin annesidir; çok güzel yemek pişirir; Ada-
pazan'nda yaşamışnr; Ebru'yu çok sevmektedir...
Her birinin ûzerinde "Repuboc of Tttrkey'' yazı-
sının okunduğu haritalann öznesi olan Yahudi, Er-
meni, Rum azınlıklann portrelerinin, azınlıklan
gündeme getırme amacı taşımadığı da vurgulan-
ması gereken bir nokta. Etnik gruplann sorunlan-
nı tartışan bir çalışmanın, ofisyel sanattan çok da
farklı olmayacağının ayırdında olan Zeytınoğlu, bi-
re bir politik bir işin "derin devlet" gibi işlemeye
başlayacağı düşüncesiyle bireyin bir mikro-devlet
olarak okunmasını sorunsallaşnnyor. Sınır kavra-
rrunın birdekonstrüksiyonunu yaparak bu kavramın
ulusal sınınn dışında daha öznel anlamlan olduğu-
nu vurgulayan çaiışma, ulusal sınır kavramı üzen-
ne tarhşma yaratmayı da hedeflemiyor. Etnik ayn-
lık temasının politik konjonktür açısın-
dan ulus-devlet gibi işleyişi üzerine düşü-
nüldüğunde, ulus- devletin dekonstrüksi-
yonunun aslında yeni konstrüktıf öğele-
rinin kurulması olduğu görülecektir. Bu-
nun anlamı ise etnik gruplann da ulus- dev-
let gibi çalışması olabilır. Oysa birey dev-
_____j let olduğunda, "snur" yumuşamaya ve
üişkiler insanileşmeye başlar.
Türkiye'den çağnlı olan sanatçılardan Müşerref
Zeytinoğln ise etkinliğe Deniz adlı videoenstalas-
yonla katılıyor. Bu çalışmanın malzemesi olan de-
niz çekımlennın nerede yapıldığına ihşkin hıçbir ipu-
cunun bulunmaması, yapıtı etkinliğin amacına yak-
laşnran önemli bn- öğe. Ne uluslararası ne insanla-
rarası iletişim, ne küreselleşme, ne polıtika, ne ulus-
devlet, ne etnisite, ne moda... Tüm olgulann üze-
rindeki bu varlık, yamızca cömert bir biçimde gü-
nün değişik saatlerindekı güzelliğini sergiliyor. Ya-
pıt, Emre Zeytinoğlu'nun enstalasyonuyla anlam
açısından yakmlık gösterdiği için, sanatçınuı port-
releriyle, bu portrelerin siluetinden çıkanlmış hari-
talannın oluşturduğu bütünün orta noktasında yer
alıyor.
Ortak bir çahşma olmamakla birlikte, Emre Zey-
tinoğlu'nun kurgusal hantalannı çevreleyen birkur-
gusal deniz gibı algılandığından, birlikte sergile-
nen ve coğrafyası denizden uak bir ülkenin izleyı-
cisine coğrafya farklılığının yapıta yansıması üze-
rine insancıl bir ıpucu gibi de algılanan yapıt, Em-
re Zeytinoğlu'nun çalışmasına göndermelerde bu-
lunuyor.
Gerek Gümrü Bienali, gerekse Türkıye'den sanat-
çılann bu etkinlikte yer alması, Ermeni sorununun
dünya politika gündemini işgal ettiği ve yoğun tar-
tışmalann yaşandığı bu günlerde gözden kaçınl-
maması gereken bir önem taşıyor. Pohtikanın üze-
nnde kalarak, fakat aynı anda politik-ınsancıl öne-
ri de getirerek, çağdaş sanatın işlevi üzerine düşün-
meyi gerektiren bir etkinlik ve iki çaiışma.
(1) Edward Lucie-Smith, Art Today. Singapore:
Phaidon, 1995, ss. 419-421.
(2) Emre Zeytinoğlu, "Kendi Smırlanm Çizen Bir
Kent ve ikinci Gümrü Bienali", Yeni Gündem,
23.09.2000.
(3) Emre Zeytinoğlu, a.g.m.
(4) Emre Zeytinoğlu, a.g.m.
ipuclannı romanda veriyor. Kendini
Haüt Zh^'nın Ahmet Cemü'ine >-a da
Dostmo'ski'nin 'Beyaz Geceleri'ndeki
gencine benzetiyor. Çok rutkulu, karşı-
hksızvc bütün ha\ annı feda etmeye ha-
zu: Günümüzün bireyciiiğiııden uzak,
gerçek bir aşk. Bunu Kemal'in Ma-
ria'ya yazdığı mekruplaria anlatrvorum.
O zamanlann özeüiğiydi bu. Duygular
daha yoğun yaşanırdı. Mektupİar gi-
dip geîir, acılar çekffirdi''
Kemal'le Maria'nın aşkı
Ama Maria bu aşka karşılık vermi-
yorve Paris'e gidiyor. Çünkü onun ken-
dine ait idealleri var. Düşünceleri, tut-
kulan var. Yeni bir hayat istiyor. Ke-
mal'in eşi olarak değil, Mariaolarak ya-
şamak istiyor. Peki Maria karakterinin
altında bağımsız Türk kadınına bir ör-
nek oluşturmak gibı bır düşünce mi
var? " Meseie o değiL Aralanndaki kül-
nlr ya da miUet farkı da değfl. Tamamiy-
le Maria'nın küçükken yaşadıklan ve
başudan geçen olaylaria bağlanüh. O
kadar acı çekmiş ki sertieşmiş, bir ba-
kıma duyarsızlaşmış. Kemal gibi pem-
l>ekonaklardabüyümemiş.Acımaduy-
gusu yok. Gerçekleri görebiüyor. Bir
bakuna bire>leşmişvearokkendini ka-
nıdamak istiyor."
Her ne kadar romanın teması bu iki
kahramanın çevresinde birleşse de as-
lında kadrosu çok kalabahk. Romanı bir
bütün halıne getıren ufak ufak olaylar
her bölümde başka bir göz, başka bir
insan tarafindan anlatılıyor: Müzik öğ-
retmeni Niyazi Bey, gazetecı Ziya Bey,
başhekim Bedia Hanım, Üsküdarlı Ho-
ca'nın kızı Saadet... Bu biçimi vennek
için üzerinde uzun süre düşündüğünü
belirten Gürel, tek anlatıcının, roman-
da yakalamak istediği atmosferi yan-
sıtamayacağını söylüyor: "Romanın
bütün kahramanlan kimlikkri olan, o
dönemin beiirii kesimlerinden gelen,
oolan yansrtan insanlar. Beiirii kahra-
manlan ön plana çıkannam da konuş-
tuğum kişilerin etldsi okJu. Mesela Sa-
adet, gerçekten bir cami hocasuun kı-
zı. O dönemde halkevlerinde piyano
çalmav'i öğrenmiş, temsillere çıknuş. Hi-
kâyede anlaülanlara benzer şeyler ya-
şamış.*
Romanda, bütün hikâyeler halkev-
lerinin çevresinde gelişiyor ya da ea
azından halkevlerinde düğümleniyor.
Toplumda önemli yeri bulunan bu ku-
rumun, bu kadar az süre yaşayabilme-
sini utanç verici bulduğunu belirten
Gürel, okurun dikkatini bu konuya çek-
mek için özellikle uğraşmış. Halkevle-
rini anlatan tarih kitaplan olduğunu
ama onlann çevresinde gelişen olayla-
n anlatan bir romanın bulunmadığının
altmı çızıyor: " Müzik, tiyatro eğhinü,
kitaphklannohışrnası,biçki-dikiş,oku-
ma-yazma kursian gibi aktiviteleriyle
halkevlerinin, günümüz toplumuna et-
kUeri oldu. Ama, bu iyi etki görümıedi
ve tam tersine büyük bir tepkiyle kar-
şdandL Kı$a bir süre sonra halkevleri
parçalandı, kitapuklar yakıldı, içleri
yağmalandL Bazı yerierde binalannı
bfle yakolar. Bu yüzden edebiyatta hal-
kevlerinehiçyerveriİDiemişoimasınıbir
haksızlık olarak görüyorum."
tlanlarla dönemin ipuçlan
Romanın dikkat çeken diğer bir özel-
liğiyse her öykünün başında 1935-1936
yıllanna ait ilanlann yer alması. Ar-
şivlerde ve kütüphanelerde araşnrmaya-
parken gazetelerde bu tür ilanlara rast-
İayan Gürel, o dönemi okura yaşatabil-
mek için bu yöntemi kullanmış. İlan-
lann o dönemin ekonomisini, seçimle-
rini, insanlann günlük yaşammı, nele-
rin tüketilip nelerin üretildiğini ve ne-
lerden hoşlanıldığmm ipuclannı ver-
diğini söylüyor." Orneğin şöyle bir flan
var. 'Eski devirde ŞU veya BU mılle-
tin kumaşı, sağlamlığın timsali INKI-
LAP TÜRKlYESl'nde sağlamlığın
timsaü SÜMERBANK...' Builano ka-
dar çok şeyi anlaûyor ki ashnda. Bir
imparatornığu yıkm yenisini kurmuş,
savaştan yeni çıknuş bir millet Devleti-
ne güvenij'or \v onun kadar sağlam bir
kumaş istiyor. Şu anda biz bir efbisenin
rengjne,deseninebakrv'oruz.Ama o dö-
nem için en önemli özeüık sağtamhk."
Gürel'in günümüz Türkiye'sinden
de pek umudu kalmamış. Enflasyonun
baskısı altında ezilen insanlann yaşa-
dığı, sanayiin yok edilerek yabancı ku-
nıluşlann eline geçtiği, kültür- sanatın
tamamen gerilediği bu dönemin 19361ı
yıllarla bir çelişki yarattığınm alönı çi-
zıyor: "O dönemde dörtsaatiik bir rad-
yo progranunm başma oruran insan-
lar, iki saat boyunca klasik müzik din-
Kyorlar. O dönemin insaru için ne kadar
uzak bir kavTam klasik müzik. Ama
yönetim üst düzeyde bir beğeni hedef-
liyorvebu pofitikadan Atatürk öfene ka-
dar vazgeçUmiyor. Bugüne bakarsak
müzikdeninceakla sadeceeğlence mü-
ziği geliyor. Aradan geçen 70 yılda po-
titikacüann yanhş yönetimi sayesinde
arnkinsanlar umutsuzbakryor, herkes
karamsar, gençler kendini yurtdışına
atmaya çahşıyor. '36 Bahan'yla da, iki
dönem arasındaki çeitşkryisu yüzünecı-
karmayı ve okuyuculann o dönemleri
anlayarak günümüz üzerine düşünme-
lerini amaçhyorum."
Fransc Kürtüp Merkezi'nde dans
göstepjsi gerçekleştiPilecek
• Kültür Senisi - Bursa'da gerçekleştirilen
'Uluslararası Bursa Çocuk Tiyatrolan Festivali'ne
de katılmak için Türkiye'ye gelen Litecox Dans
Topluluğu, çarşamba günü saat 16.00'da - ,
Fransız Kültür Merkezi'nde de bır gösteri
gerçekleştirecek. Dansın metaforik bir anlatım
diline sahip olduğu 'Des Anges, des chiens, des
Jacques' başlıklı gösteride msan davranışlannın
farklı yönlen izleyiciye sunuluyor. Danslarda
kullanılan hareketlerin böcekler, sümüklü
böcekler, kuşlar ve balıklardan esinlenerek
sahneye taşındığı oyunun bazı bölümlerinde ise
kimi zaman robota benzeyen varlıklar daha
mekanik ve tek tip bir dansla kendilerini
gösteriyor. Koreografisini Daisy Fel'in yaptığı
oyunda Thanh Hobert, Anouk Mialaret ve
Laetitıa Naud dans ediyor. r %
Münih'te film göstepimi
• BERLİN (AA) - Senaryosunu Feridun
Zaimoğlu'nun yazdığı, yönermenliğini Alman
rejisör Lars Becker'in yaptığı ve başrolünü Türk
kökenli aktör Haluk Piyes'in oynadığı 'Kanak
Hücumu' adlı fılm, Almanya'nın Münih
kentinde, kasun ayında gösterime girecek.
'Kanak Hücumu', Almanya'nın Kiel kentinde
yaşayan yabancılann. sosyal yaşamlannı ve
beİdehtilerini gerçekçi bir üslupla gözler önüne
senyor. Köln kentinde hukuk öğrenimine devam
eden, Alman ve Amerikan sinema çevreleri
tarafindan ümit vaateden oyuncu olarak görülen
Haluk Piyes, şimdiye kadar 3 Alman fılminde rol
aldı. Türkiye'den teklif gelmesi halinde Türk
yönetmenlerle çalışmaktan mutluluk duyacağım
söyleyen Piyes'in bir film senaryosu da satm
alındı.
İsmet Küntay Tiyatpo Ödülleri
satöplepini buhıyor
• Kültür Servisi - îsmet Küntay Tiyatro Ödülleri,
Istanbul Devlet Tiyatrosu'nun Atatürk Kültür
Merkezi Oda Tiyatrosu'nda gösterime giren
Vüs'at O. Bener'in 'Dılamur Ağacı' adlı
oyununun gala gecesinde törenle sahiplerine
verilecek. Gala, 26 Ekim Perşembe günü saat
20.00 de gerçekleşecek. 'En iyi Oyun Ödülü',
Hayati Asılyazıcı, Sibel Arslan Yeşilay, Doğan
Koloğlu, Nadide Küntay ve Sevgi Sanh'dan
oluşan seçici kurul tarafindan Yıldız Kenter'in
yazıp oynadığı 'Hep Aşk Vardı' adlı çalışmaya
verilecek.'En İyi Yönetmen Ödülü', Adana
Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen 'Pazartesi
Perşembe' adlı oyunundaki yorumu nedeniyle
Ayşenil Şamhoğlu'ya, 'En iyi Kadın Oyuncu
Ödülü', Kenan Işık'm yönettiği 'Aşk Hastası'
oyunundaki rolüyle Ayla Algan'a, 'En İyi Erkek
Oyuncu Ödülü' Mehmet Baydur'un oyunu 'Güne
Bakan Cam Krnklan'ndaki rolüyle Adnan
Biricik'e verilecek.
Daniel Day-LevvisTîi vfllasina
hıpsız flipdi
• ROMA (AFP) - Martin Scorsese'in yeni filmi
'Gangs of New York'un çekimleri için Roma'da
bir ev kiralayan Daniel Day - Lewis'in villasına
hırsız girdi. Evin cammı kırarak giren hırsızlar o
sırada çekimde olan oyuncunun kredi kartlanm,
cep telefonunu ve eşi Rebecca Miller'm el
çantasmı çaldı. Roma'mn dışında bulunan villada
televizyon, lap- top bilgisayar ve bir de video CD
oynatıcısmın eksik olduğu söylendi. 43 yaşmdaki
Day-Lewis'in, başrollerini Leonardo di Caprio ve
Cameron Diaz'la paylaştığı 'Gangs Of New
York'un çekimleri Italya'nın en büyük film
stüdyosu Cinecitta'da yapılıyor.
Orhan Kemal Müzesi açıl* K
• Kültür Servisi - Gerçekçi Türk edebiyatmm
ustası Orhan Kemal için hazırlanan müze açıldı.
Orhan Kemal Müzesi'nde yazann tüm özel
eşyalan, kitaplannın ilk baskılan ve çaiışma
odası sergileniyor. Müzede aynca 70 adet
fotoğrafı da yer alıyor. Indirimli kitaplanrun
satıldığı kitap satış reyonunun da çahşmalanna
başladığı müze, hergün 10.00-17.00 saatlen
arasmda ziyarete açık olacak.