18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EKİM 2000 CUMARTESİ 8 HABERLER Hekim gözüyle F tipicezaevi • ANKARA (ANKA) - Türk Tabipler Birliği tarafından hazırlanan " F Tipi Cezaevlerine tlişkin Rapor"da Adalet Bakanlığı tarafından 1997 yılında projelendirilen F tipi cezaevlerinin insanın psikolojik ve fiziki yapısı üzerinde ciddi tahribatlara yol açacağı ifade edildi. F tipi cezaevîerinin görme alanında daralma, işitme duygusunda azalma, sinirsel tipte sağırlık, çınlama, erken menopoz, kıllanma gibi sağlık problemlerine yol açacağı kaydedilen raporda, burada kalacak mahkûmlan ciddi enfeksiyon problemlerinin beklediği bildirildi. Tuvaletin duş amacıyla kullanılacağı, çöplerin yine oturulan ortamda yer alacağı, yemek ve uyumanın aynı odada olacağı belirtilen raporda, "Bu durumda ortaya çıkacak nem ve mücrobik ortam sağlık açısından uzun dönemde sakıncalar taşımaktadır" denildi. Raporda, hazırlanan projenin insan unsurunu göz ardı etriği, konunun sadece güvenlik sorunu olarak ele ahndığı kaydedildi. Aynı suça farkb karar bozukkı • DtYARBAKIR (ANKA) - Diyarbakır 1 ' ve 4 No'lu DGM'lerde, bir PKK itirafçısının ifadeleri doğrultusunda aynı suçtan yargılanan köylülerden bazılan beraat ederken bir kısmına ceza verilmesi Yargıtay'dan döndü. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, her iki davayı da usulden bozarak yerel mahkemeye geri gönderdi. PKK'li Mehmet Dörtyama'nın itiraflan üzerine Adaklı Köyü'nde gözaltına alınan 35 İtişiden Diyarbakır 1 No'lu DGM'de yargılanan 5'i "örgüte yardım yataklık ettikleri" gerekçesiyle 3 yıl 9'aray hapis cezasına çarptınlırken Diyarbakır 4 No'lu DGM'de yargılanan 30 sanık ise beraat etmişti. İşsizlepe 109 trilyon birîkti • ANKARA (ANKA) - Türkiye Iş Kurumu (îş- Kur) Genel Müdürü ve Işsizlik Sigortası Fon Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Kenar, Işsizlik Sigortası'nın yürürlüğe girdiği haziran ayından bu yana fon hesabında nemalanyla birlikte 109 trilyon lira biriktiğini bildirdi. Kenar, fon hesabına aktanlan birikimlerin beş özel, dört de kamu olmak üzere dokuz bankada değerlendirildiğini açıklarken birikimlerin, devlet iç borçlanma senetleri, repo, ters repo, mevduat hesaplannda nemalandınldığını bildirdi. a konteıyanlar • ANKARA (AA) - Üniversitelerdeki toplam 42 bin 208 boş kontenjana yapılacak ek yerleştirme için başvurular 16 Ekim Pazartesi günü sona erecek. Başvurmak isteyen adaylar, 1 milyon 250 bin lira karşılığında Ek Yerleştirme Kılavuzu ve Başvuru Formu'nu ÖSYM Sınav Merkezi yöneticiliklerinden alacaklar. Adaylar, bankaya 1 milyon 750 bin lira sınav ücreti yatıracaklar ve karşılığında alacaklan belgeyi, kurallara uygun olarak doldurduklan başvuru evrakıyla aldıklan yerlere teslim edecekler. Adaylar, 8 yükseköğretim programı tercihi yapabilecekJer. Ek yerleştirme sonuçlan, ekim ayının son haftasında adaylara duyurulacak. Ek yerleştirmede yükseköğretim programlanna yerleştirilen adaylar, üniversitelere kayıtlannı 6-10 Kasım 2000 tarihleri arasında yaptıracaklar. Eğitim sorunlan çözülmedikçe ekonomik kalkmma dahilhiçbirsorunumuzu çözemeyiz Planlı kalkınma ve eğitimirleşmiş Milletler'ce her yıl dünya genelinde yapılan insansal gelişme değerlendirmesinde, alt kategoride, Afrika ülkeleri arasında yer alıyoruz. Otuz beş yıldan beri planlı kalkınma çabası içinde olduğumuz halde bir türlü kalkınamadık. efah düzeyinin yükseltilmesi için yapılan planlann işe yaramadığı dünyanın her yerinde görünür oldu. Sovyetler Birliği'nin kalkınma planlannı zorla uygulattığı Macaristan ve 'olonya, Avrupa'nın en fakir ülkeleri durumunda. LATtF MUTLU (*) Geri kalmışlığımızın asıl nede- nini, işgücümüzün niteliğinde ara- mamız gerekiyor. Eğitim sorunla- nnı çözmedikçe, ekonomik kal- kınma dahil hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Dûnyadaki hızlı yapısal deği- şimler ve bunlann ortaya çıkardı- ğı rekabet ve uluslararası bağım- lılık sürecinde Türkiye'nin çağı yakalamak için köklü yapısal de- ğişim ve toplumsal dönüşümlere zorlandığı bir ortamda Devlet Planlama Teşkilaü'nca (DPT) ha- zırlanan VUI. Beş Yıllık (2001- 2005) Kalkınma Plam, TBMM'de görüşülerek (yasa) olarak yürürlü- ğe girdi. Otuz beş yıldan beri planlı kalkınma çabası içinde ol- duğumuz halde bir türlü kalkına- madık. Batı bizi hâlâ kalkınmak- ta olan ülke olarak görüyor. Birleşmiş Milletler'in yaptığı değerlendirmede insani gelişme knterlerinde çok gerilerde yer al- dığımız bir gerçek. Bunca emek ve çabaya rağmen hâlâ kalkınma- mızı tamamlayamamış olmamızın nedenlen üzerinde durmamız ge- rekiyor. Planlar mı yetersiz yoksa başka sebepler de var mı? Gerçeğe yaklaşabilmek için planlar üzerinde kısa bir gezinti yapmak yeterlı olacaktır. Bundan önceki VII. Beş Yılhk Kalkınma Plaru'nın ana hedeflennden bin, plan dönemınde Avrupa Birhği ile aramızdaki gelir ve verimlilik farklanmn süratle kapatıLması idi. Yeni VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda bu amaca ulaşılamadı- ğına işaret edilmektedir. Ülke refahımn arttınlmasının, insan gücünün, düşük katma de- ğerli faalıyetlerden ileri teknolo- ji kullanınu gerektıren yüksek katma değerli faaliyetlere kaydı- nlmasına ve verımlıliğın süratle armnlmasına bağlı olduğuna ışa- ret edihnişti. Bu amaçla eğıtim- öğretim, bilim ve teknoloji poli- tikalan ile ekonomik ve sosyal yapıda köklü değışiklıkler yapı- lacaktr, deıulmıştı. 2000 yılı ara- lık ayı sonuna kadar yürürlükte bulunan VII. Beş Yıllık Kalkın- ma Plaru'nın "Temel Amaçlar ve tlkeler" bölümünün gırişin- de, "lyi eğitilmiş genç nüfus, 2000'li yıllarda Türkiye'nin en büyük avantajı olacaktır" gö- rüşüne yer verilmişti. Eârtlm düzeyinin yeterstoltfll Bu görüş, eskilenn tabiri ile "malumu ilam" etmekten ıbaret- ti. Başka bir yenilik yok. Pianda- kı bu tanımlamaya Osmanlı paşa- sı "Marko Paşa"nın deyimiyle "Peld ama ne" demek geliyor içimden. Plan devamla, "Bu ne- denle milli değerleri özümseye- bilen ve evrensel değerlere açık, bilgi ürerimine katlada bolana- bilen ve bilgiyi yaratıcı biçimde kullanabilen insan gücünün ye- tiştirilmesi gerekmektedir. Böy- lece verimliliği ve refahı arttır- mak mümkün oUcakbr" görü- şünü sergiliyorve ardından Eğitim Reformu bölümünde, "Nüfusun eğitim dözeyinin yetersizliği de- vam etmektedir" gerçeğini orta- ya koyuyordu. Planlı kalkınma düşünceleri, ilk kez bızde Atarürk döneminde gündeme gelmış ıse de etkili ve verimli uygulama olma- rruştı. Planlı kalkınmanın dünya genelinde yaygınlaşması, Sovyet- ler'in, "sosyal demokrat planla- malan" ile elde edildiğı büdirilen parlak sonuçlann yayılmasından sonra olmuştu. Sovyetler'den geri kalmamak için 1950'de ABD Başkanı Har- ry TVuman'ın, dünyada azgeliş- miş ülkelere yapılacak teknık ve ekonomik yardıinın Amerika'nın 4'üncü hedefî olarak ahndığını açıklaması ve bu ülkelerin hemen kalkınma sürecıne gıreceğini öne sürmesi heyecan yaratmışü. Daha sonra Başkan John F. Kennedy, Meksika'dan Arjantin ve Patagonya'ya kadar Güney Amerika ülkelerindeki yoksulluğu yok etmek amacıyla 10 yıl içinde bir program uygulayacaklannı i- lan etmişti. (1) Ilgiyle, sevinçle ve umutlakarşılanan her iki plan hiç- bir işe yaramadı, ilerieme ve geliş- me olamadı, umutlar boşa çıktı. Amerika ve Avrupa'da geliş- mekte olan sanayinin korunması ve gelişme içuı yapılacak planla- nn işe yaramadığı ortaya çıkınca Batı dünyası planlı kalkinmayı sorgulamaya başladı. Gerçekte Sovyetler'de uygulanan planlı kal- kınmadan beklenen sonuc alınma- dığı gibi ülke ekonomısinin daha gerilere gittiğı de ortaya çıkmıştı. Refah düzeyinin yükseltilmesi ve yaygınlaşnnlması için yapılan planlann işe yaramadığı dünyanın her yerinde sıkça görünür oldu. Orta Avrupa, Sovyetler'in kalkın- ma planlannı zorla uygulattığı Çek, Macar ve Polonya, Avru- pa'nın en fakir ülkesi olma duru- mundan hâlâ kurtulamadılar. Komünist planlamacüığının dı- şındaki yol gösterici planlar da in- sanlann ve ülkelerin yaranna ola- cak iyi durumlan verememiştir. tngıltere'dekı "London School of Economics"ın Ingiltere'nın Afrı- ka'dakı sömürgelerinin kalkınma- sı için hazırladığı kalkınma plan- lannın, o ülkelerin üretim ve ve- rimlilik alanında felaket ölçüsün- de genlemesınin ana nedeni oldu- ğunu ekonomi tarihinden öğreni- yonız. Altmışlı yıllardan sonra ne Sovyet usulü planlama ne sosyal demokrat planlama ve ne de dış yardımla ülkelerin kalkınmasının sağlanamayacağı anlaşılmıştı. Fransa emredici plan yerine, yön- (DPT) kurulduğunu Resmi Gaze- te'de ilan ederek duyurmuştu. DPTnln kunıluş gerekçesl DPT'nin kunıluş gerekçesi: "UZUH vadeli iktisadi gelişme planını hazıriamak ve icrasım koordine etmekti." Bunun için ılk hedef: a) İktisadi ıştıraklerin sağlanıp sürdürülmesı, b) Zorun- lu gelişme hızının saptanması için gerekli önlemlerin alınması, c) Kişi başına düşen milli gelırlen doyumlu (yeterli) bulunan ülke- lerle Türkiye arasındaki farkın dengelenmesi öngörülüyordu. DPT'nin tek işi, kadrosunu oluşturmaktı. Uzman ve uzman yardımcılığı için yurtdışına adam göndenlırken Genelkurmay'da as- kerlik görevini yapmakta olan, çe- şitli dallarda yetişmış elemanlar- dan da yararlanılıyordu. Turgut ralarla da 1. Beş Yılhk Plan, he- define ulaşamadı. Esasen geçim sıkıntısı içinde olan memur ve işçiler, bu kesınti yüzünden daha da zorlanmaya başlayınca ellerindeki "Tasarnıf Bonolan"nı paraya çevirmek için çok düşük fiyatla satmaya başla- dılar. Trabzon'un Sürmene Uçesi Kastel köyünden ne ış olursa yap- mak üzere Istanbul'a gelen Cev- her Özden. memurlann ellerin- deki Tasarnıf Bonolan'nı üzerin- de yazılı değerin yansına topla- maya başladı. Ilerde gelecek ne- madan vazgecenler geçici ve kü- çük bir ferahlığa kavuşurken bo- nolan toplayan ve sonradan köyü- nün adı ile, "Kastelli" olarak ün yapan Cevher Özden, Malıye'nin bu yanlış karan yüzünden banker- lik mertebesine yükselmişti. Birinci 5 Yıllık Kalkınma Pla- nı'ndan sonra hazırlarup yürürlü- ğe konulan yedi plan da beklenen Yetkililer, kalkınma planında hedefin Türkiye'yi bilgi toplumuna dönüştürmek olduğunu beürtiyorlar. lendincı planlamayı denemek ıs- tedi ise de bugjrişiminden 1965'te vazgeçmek zorunda kalmıştı. (2) Sovyetler'in "planlı kalkın- ma" propagandalanna ınanan Ba- tılılann, başlattıklan plan uygula- malanndan vazgeçmeye başladık- lan yıllarda ülkemizde "planh kalkınma'1 modelleri yeni gün- deme gelmişti. Gerçekten ülkemi- zm kalkınması için malı yardım yapan Batılı mali odaklann öneri- siyle 1963 yüı için "Birinci Kal- kmma Planı" uygulanmaya ko- nuldu ise de plana uyulmadığı için bir sonuç alınamadı. Planlı kalkınmanın ba^angıcı 27 Mayıs 1960 günü ülkeyi eko- nomik ve sosyal kargaşaya ve kar- deş kavgasına götürüyorlar gerek- çesiyle SılahJı Kuvvetleryönetune el koymuştu. Yeni hükumet, ya- yunladığı bir bildiride ekonomik kalkınma için bir plan yapılacağı- nı açüdanuştı. Dİemokrat Parti döneminden beri kalkınma planlan için hükü- metle işbirliğı yapmakta olan planlama uzmanı Prof. Tinbergen ile Dr. Koopman 'in önensi ile ih- tilal hükümeti, 5 Eylül 1960 günü Başbakanlığa bağlı bir müsteşar- lık olarak görev yapacak olan "Devlet Planlama TeşkilatTnın Özal ve Sûleyman Demirel de bunlann arasındaydı. (3) DPT, Birinci Beş Yıllık Kalkın- ma Planı'nı yaparken siyasi kad- rolann ve askeriyenin kıskacı al- tındaidi. KasteHI'nln Dofluşu Plan uygulamalan için dış yar- dımdan başka, iç paranın da bu- lunması gerekiyordu. Başbakanlık Müsteşan Hilmi tncesulu, borç para kaynağı ola- rak maaş ve ücretlerden belli oran- da kesınti yolu ile para toplanma- sım ve karşılığında "Tasarruf Bonosu" adıyla belge verilmesi- ni önerir. Maliye Bakanlığı ve DPT buna karşı olduklan halde Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gfirsel bu parlak fikri (!) beğen- diği için Maliye Bakanı Ekrem Ali Can, bakanlık görevinden is- tıfa etmişti. Yenne gelen yeni Ma- liye Bakanı Kemal Kurdaş, bunu kolay borç para bulma yolu olarak, "Tasarruf Bonosu" uygulaması- nı "Kalkınmanın etkili flnans aracı" olarak yürürlüğe koyar. Ayda 300 liradan çok gelui olan herkesten ve devletçe müteahhit- lere yapılacak her ödemeden kesi- lecek olan paralar karşılığında bir "Tasarruf Bonosu" verilmeye başlanmıştı. Tasarnıf Bonosu ile ve dış yardımla bulunan borç pa- ve hedeflenen kalkinmayı sağla- madı. Tanm geriledi, sanayı çe- limsiz, turizm fakir kaldı. Bugün "Ekonomik lşbirliği ve Kalkm- ma Örgütü" (OECD) ülkelerinin (büyük farkla) en alt sırasında yer alıyoruz. Politikacılanmız, vatan- daşlara moral vermek için büyük devlet olduğumuzu ileri sürüyor ve on yıl içinde Avrupa'yı yakala- yıp geçeceğimizi söylüyorlar. Avnıpa'yı yafcalamak Büyük devlet olduğumuz doğ- ru, ama Avnıpa'yı yakalamamız, hatta yaklaşmamız bile mümkün değil!.. 24 devletin oluşturduğu, bir mılyara yakın insani kapsayan (OECD) ülkeleri arasında en kötü beslenen, en az et yiyen, en erken ölenler bizleriz. Son on yüda, ekonomik kalkın- ma hızlanmız oldukça yüksek. Yıllık ortalama 5-6'dan aşağı de- ğil. Avrupa'nın yıllık kalkınma hı- zının ortalaması yüzde 2 kadar. Bu kadar farklı hızlara rağmen Avru- pa'ya yetişmemız olanakh değil. Çünkü arayı çok açmışız. Birkaç tur geride kalmışız. Avnıpa'da ki- şi başına düşen ortalama gelir 20 bin dolar. Onlardaki yüzde 2'lik artış 4000 dolar. Bizim şahsi geli- rimiz yılda 3000 dolar cıvannda; yüzde 10'luk bir artış elde ettiği- mizde gelirimiz 3300 dolara ula- şıyor! Avrupa'nm yılhk arüşının da altında bir düzeydeyiz. Bütün bu olumsuzluklann so- rumluluğunu "PUn"a yüklemek haksızlık olur. Neden bu durumdayı»? Çağdaş uygar dünyadan geri kalmış olmamızın asıl nedenini, işgücümüzün niteliğinde aramah- yız. Eğitim düzeyimiz Avrupa'ya oranla düşük. llköğretimin mec- buri ohnasına karşın hâlâ ülkede miryonlarca diplomasız ve bir o kadar okuryazar olmayan insam- mız var. Avrupa alfabe okuryazar- lığını çoktan unuttu. Dünyada "Digital" okuryazaruk dönemi hızla yayılryor. Insanlanmıza en az Avrupa düzeyinde eğitim ver- mek-mecburiyetindeyiz. Kırk yıl- dan bu yana yürürlüğe koyduğu- muz IfaHrmmn planlannın bekle- nen sonucu vermediği, her beş yıl- da bir sıra ile bir sonraki planlar- daaçıklanmaktadır. VIII. Beş Yıl- lık Kalkınma Planı da daha önce ulaşılmayan hedeflere bu plan dö- nemınde ulaşılacağını vurgula- maktadır. Plan takdim eden yetki- liler, en önemü hedefm Türkiye'yi bilgi toplumuna dönüştürmek ol- duğunu belırtmektedirler. Planın her paragran tek bir cümleden oluşuyor. iki veya üç cümlelik paragraf çok az. Her pa- ragrafa bır sıra numarası verilmiş- tir. Bu bakımdan okunması ve an- laşüması oldukça kolay. Paragraf- lann önemli bir bölümü iki hatta üç kez tekrarlanmıştır. Mükerrer paragraflann sayısı yüzden fazla. Genelde çok sade dılle yazılan paragraflar kısa cümlelerden oluş- maktadır. örnek olarak: 1244 - Bilgi teknolojılerinde AR-GE ca- hşmalan desteklenecektir. I305- Tanm ve Köy tşlen Bakanlığı ye- niden yapılandırılacaktır. 1358 - Su ürünlen üreomı arttınlacakür. 1363 - AT Ortak Bahkçıhk politi- kasına uyum esas alınacakör. Eflmmln piandaM y<rl Eğitimin önemi ve olumsuz yönlerine geniş yer verildiği görü- lüyor. Eğitimin amacı üç ayn yer- de, "eğitimin amacı, egttim sis- temiain temel amacı ve amaç- lar, ilkeler ve politikalar" başlı- ğı altında ayn biçimlerde ifade edilmiştir (Madde 186-675-779). Aynca plan ekındeki, "Temel Amaçlar ve Stratejfai" bölümün- de 42. maddede, "eğitim sistemi- nin temel amacı" bir kez daha vurgulanmaktadır. Eğitimin amacı 2547 sayılı YÖK ve 1739 sayıh Milli Eğitim Temel Yasalannda bunlardan da- ha farklı biçimde belirtilmiştir. Eğitimden sonra tanma da geniş yer venhniştir. Son olarak plam hazırlayanların afhna sığınarak anlayamadığımız bir noktaya işa- ret etmek istiyorum. Kalkınma planında "çalışma hayaö" bölümünden aynen: 956 - Tanm ve orman işçilerini kapsa- yacak ayn bir tanm iş kanunu çı- kanlamamıştır. Amaçlar, ilkeler ve politikalar bölümünden aynen: 973 - Tanm iş kanunu çıkanlacak- ür, diye vurgulama yapılıyor. Ta- nm iş kanunu zaten var. Hem de iki tane. Tanm işlerinde sürekli olarak çalışan, diğeri de geçici ola- rak çalışanlar için olmak üzere i- kı yasa var. 2926 sayılı yasatanm- da kendi adına ve hesabına çalı- şanlan zonınlu olarak bu kanun kapsamına almaktadır. Bağ- Kur'un yürüttüğü bu yasaya prim ödeyen 811.709 sigortalı var, 86.202 kişi yaşhhk ve yeüm ma- aşı almaktadır. 2925 sayılı tanm işçileri Sosyal Sigortalar Kanunu SSK tarafından yürütülmekte, 250.000'den fazla işçi prim öde- mektedir. Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur tanm işkolu yasalan ve özel sigortalar ile birlikte ülkemiz nüfusunun tamamına yakını sos- yal yardım şemsiyesi altına alm- mış durumdadır. 506 sayıh SSK Yasası'na tabi olan işçilerimizin yansı sigortalı olarak çahşmakta olup diğer yansı kapsam dışında kalmışûr. Aktif prim ödeyenlerin sayısı 5 milyona yaklaşırken ka- çak olarak sigortasız çalısanlann sayısının 4 milyon civannda oldu- ğu tahmın edilmektedir. DPT me- saisini, var olan tanm iş yasası ye- rine, sosyal güvenliği olmayan 4 milyon vatandaşımız için ayırma- hydı. SON SÖZ: Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz. * lstanbul Bilgi Üniversitesi Ku- rucu ve Vahf Başkanı 1. Peter F. Drvcker, Yeni G«rçeUer, İş Bankası Yayını, 1992. 2. Aynı c*er. 3. K. Mortaa ve C. ÇakmaUı, KaHuB- ma Arayifbn, 1987. CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU 'Soykıpım', Siyaset veAMâk Siyasetin ahlâkla (sadece bizde değil, her yer- de ve bütün zamanlarda) pek fazla ilgisi olmadı- ğını biliyorum. Yine de, son günlerde nedense ye- niden alevlenen "Ermenisoykınmı" (bizdeki res- mi adıyla "sözde Ermeni soykınmı") konusunda siyaset ve ahlâk açısından düşünmek istiyorum. "Nedense", dedim. Bu belirsizliği aydınlatmak gerekiyor. Üstünden yüz yıl geçmiş bir konu, kül- lenmiş gibi görünmekteyken ned^n birden bire yine alevlendi? Amerika Temsilciler Meclisi üye- leri, yüz yıl önce yaşanmış acıları içlerinde ger- çekten duyarak mı bu işe giriştiler, yoksa perde arkasında başka çıkar hesaplan, başka pazarlık- lar mı var? ABD'deki Ermeni lobilerinin, dernek- lerinin istedikleri tam olarak nedir? Bu soruları açık ve aynntılı olarak yanıtlamak gerekiyor ve bu- nu yapabilmek çok kolay değil. Çünkü siyaset, dünyanın her yerinde kirii ve karanlık hesaplarla, ikiyüzlülükle iç içe ve tarih önyargılarla, karanlık- la, çarprtmalarla dolu. ••• Oysa gerçek, her zaman olduğu gibi, yalın ve açık. Osmanlı Imparatorluğu'nun çöküş süreçle- rini imparatorluğu oluşturan (Türkler dışındaki) çeşitli halklar arasında doğup gelişen (emperya- list güçlerce de desteklenen) ulusalcılık akımlan hızlandırdı. Balkan ve Ortadoğu unsurları impa- ratorluktan koptuktan sonra, bütün bu ulusalcı- lıklar içinde ortaya en son çıkan Türk ulusalcılı- ğı, Anadolu içlerinde Ermeni ulusalcılığıyla karşı karşıya kaldı. Yönetimdeki Ittihat ve Terakki Par- tisi ya da bu parti içinde bir klik, Ermeni Milliyet- çi Partisi'nin (Taşnaksutyun) Anadolu içlerindeki silahlı saldın ve katliamlarına karşı bir önlem ola- rak çok büyük çoğunluğu masum Ermeni halkı- nı göçe zortadı. Bu zorunlu göç katliama, katli- amlar İse soykınm boyutlanna ulaştı. Facianın boyutu önceden planlanmış mıydı, öngörülmüş müydü? Bunun böyle ya da başka türlü olması sonucu değiştirmiyor. Enver Paşa komutasın- daki birlikleri oluşturan yaklaşık doksan bin as- kerin, bir gece içinde Allahu Ekber dağlarında donarak öldükleri nasıl gizlenemeyecek tarihsel bir gerçekse Birinci Dünya Savaşı yıllannda gö- çe zorlanan yüz binlerce Ermeni kökenli Osman- lı yurttaşının öldükleri, katledildikleri ve yine Taş- naksutyun'un saldınlan sonucunda Türk ve Müs- lüman Osmanlı yurttaşlannın kitleler halinde kat- ledildikleri aynı açıklıkta tarihsel gerçeklerdir. (Taşnaksutyun saldınlan sonucunda Türk ve Müslümanlann katledildiklerini ben kendi aile kö- kenimle de biliyorum. Iğdırlı, Azeri kökenli "dava vekili" YusufBey'ln ve Zehra Hanım'ın oğlu olan babam, annesini, babasını, bütün kardeşlerini bu katliamlar sırasında yitinmiş, kendlsi bir rastlan- tıyla kurtulmuş ve ilk eğitimini Kâzım Karabe- klr'in, savaş öksüzleri için kurdurduğu eğitim ku- rumlarında almış bir kişidir. Nüfus kütüğündeki adres kaydı, "öksüzler Yurdu'dur.) • • • Çıkariann çatışma alanı olan siyaset, ahlâk il- keleriyle sınırlanmaktan ne yazık ki henüz çok uzak. Fakat bir bilim olan tarih, nesnel gerçekli- ği araştınp yansıtmakla yükümlüdür. Ermeni kö- kenli ya da başka ülkelerden tarihçiler, gerçekle- ri tek yanlı ve Türk düşmanlığına dönüştürerek yansıtıyorlarsa bu onlann ayıbıdır. önyargılarla beslenen bir Türkiye ve Türk düşmanhgının, sa- dece bu konuda değil, başka konularda da, al- çakça saldınlara, karalama kampanyalanna dö- nüştürüidüğü bildiğimiz gerçeklerdir. Bunlann ar- kasında en kirli çıkar hesaplannın, karanlık siya- set oyunlannın bulunduğundan da kuşku duyma- mak gerekir. Yine de, bütün bunlara karşın, bu ül- kenin tarihçileri ve yazarlan bu topraklarda ya- şanmış bir faciayı, ne kadar acıtıcı olursa olsun, en nesnel biçimde anlayıp yansıtmak zorunda- dır. Siyasetçi ise Kızılderili için anıt dikilmesini önereceğine, karşılıklı şoven ulusalcılıklann ve emperyalist kışkırtmalann sonucunda yaşamla- nnı yitiren Ermeni-Türk yüz binlerce masum in- sanın anısına anıt dikilmesini önerebilmeli, hiç değilse bu kadarcık bir ahlâk ve vicdan sahibi ola- bilmeltdir. e-mail [email protected] 17 ilde yapılacak Okullarda cinsel eğitim yaygınlaşıyor ANKARA (AA) - Is- tanbul'daki ilköğretim okullannda geçen öğre- tim yılmda pilot proje olarak başlatılan ve ka- muoyunda "cinsel eği- tim" olarak bilinen Er- genlik Dönemi Değişim Projesi (ERDEP), bu öğ- retim yılmda Ankara'nın da içinde bulunduğu 17 ilde yürütülecek. Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü, ilçe milli eğitim müdürleri ve il- köğretim okulu müdürle- ri ile fen ve biyoloji bıanşlanndaki ögretmen- leri, dersin nasıl işlenece- ği konusunda bilgilendir- di. ERDEP projesı, geçen öğretim yılmda lstan- bul'da yaşanan deneyim- ler de göz önüne alınarak yenilendi. ilköğretim okullannın 6, 7 ve 8. sı- mflanndaki öğrencılere yönelik "cinsel eğitim" dersı, haftada 1 saat veri- lecek. Kız ve erkek öğ- renciler derslere 60 kişi- lik gruplar halinde, ayn ayn katılacaklar. öğrencilere " ö f r c n d Eğitim Kitabı", öğret- menlere "öğretmen Da- nışma Kitabı" dağınla- cak. Aynca Talim ve Ter- biye Kurulu'nun onayla- dığı eğitim materyalle- rinden yararlanılacak. Gençlerin ve erişkinlerin sorulanna yanıt verebil- mek amacıyla internet ve ücretsız telefon hatlany- la da hizmet verihnesi planlamyor. Proje Koordınatörü Dr. Tanju Yılmazer, Dünya Sağlık Örgütü'nün 10-19 yaşlan arasım "ergenlik dönemi" olarak kabul et- tiğini belirtti. Ergenlik döneminde önemli ve hızlı bedensel, ruhsal ve zıhinsel değışimler ya- şandığuıı anlatan Yılma- zer, gençlerin bu dönem- de bir taraflan ergenlik sorunlanyla uğraşırken diğer taraftan meslek se- çimi gibi hayatma yön verecek kararlar almak zorunda kaldıklanm ifa- de etti. Bu dönemdeki gençlerin, umursamaz- lık, öfke veya kızgınlık içinde olabileceklerini, yardım edilmesi gerekti- ğim ifade eden Yılmazer, projenin bu amaçla hazır- landığım söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle