Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11OCAK2000SALJ
14 KULTUR kultur(a cumhuriyet.com.tr
PORTAL DtKMEN GÜRÜN
'Yaşamayı yâşamak istiyorum...'Genco Erkal tiyatroda 40. yılını ya-
şıyor, DostlarTiyatrosu 30. yılını. Bu iki
yıldönümüne "Can" ile "merhaba" di-
yor Erkal.
Her şiirinde yaşamı soluyor, her şürin-
de yaşamla hesaplaşıyor, her şiirinde
düşündürüyor, kimi kez gözleri yaşar-
tıyor, kimi kez güldürüyor Can YüceL
Ama hepsinde de folcur fokur kayıuyor.
Sürekli taşıyor, akıyor... Türkçeyi usta-
lıklayoguruyor kendi üslubu içınde ve
tüm zenginliklerini kıvrak bir kalem
darbesiyle seriyor boş sayfalar üzeri-
ne... Dünyamızızenginleştiriyorosınır
tanımaz diliyle...
Genco Erkal tiyatromuzun köşe taş-
lanndan biri. Araştıran, irdeleyen bir
tiyatroadamı. BertottBrecht,NâzmıHik-
met ve Aziz Nesin'den sonra bu kez de
Can Yücel'i "yüksek sesle" kendince
okumaya karar vermiş. Çok da iyi yap-
mış...
Böylelikle "Can"da iki değerii sa-
natçı, tiyatro sahnesinde bir araya geli-
yor. Can Yücel-Genco Erkal beraberli-
ği şiirin tiyatroyla buluşması. Kimi za-
man dizelerin kucakladığı sakin dünya-
lar, kimi zaman da dizelerden bir yanar-
dağ gibi püsküren yaşamlar tiyatronun
metinlerini oluşturmaz mı? Burada da
Can Yücel'in şiirlerindeki kabma sığ-
maz zenginlikler tiyatro sanatının duru-
luguyla buluşmuş. Bu buluşma Genco
ErkaTın kurgusunda ve yorumunda ger-
çekleşiyor.
Güzel olan o ki, Genco Erkal'ın Can
Yücel'i birebir canlandırmak, onu oy-
namak gibi bir amacı yok. Erkal, şairin
zorlu dünyasında her adımını titizlikJe
atarak dolaşıyor. 0nun şıirlenni kendi
algıladığı gibi okuyor. Can Yücel'le bu
ilginç buluşmayı üçûncü bir boyuta ta-
şıyor. Böyle bir çahşmada oyuncunun
kendi kimligiyle, o kimliğe bûrûnmese
bile karşısındâki kimlik arasında kurdu-
gu iletişim önemli. Genco Erkal şairin
'Can'da iki sanatçu tiyatro sahnesinde bir araya gehyor. Can Yücel-Genco Erkal berabertiği şiirin tiyatroyla buluşması.
dûnyasını elindekı zengın malzeme için-
de boğulmadan, ustalıkla aynştırarak
sunuyor. Sahneye çıktığı andan itibaren
de seyirciyi avucunun içine alıyor.
Yahn ve dinamik bir bütünlük
Yaratıcılık ve teknik arasındaki iliş-
kinin kaçınılmazlığı "Can"da bir kez da-
hakanıtlanıyor. Seyirci iki saatsüresin-
ce, şiir yazım tekniğini çok iyi bilen bir
şair ve oyunculuk tekniğini çok iyi bi-
len bir yorumcunun beraberliğini göz-
lüyor.
Genco Erkal'ın Can Yücel'in şiirle-
rinden ve çeşitli söyleşilerinden yola çı-
karak kurguladığı yapıt, birbin içine ge-
çen parçalardan oluşan yahn ve dinamik
bir bütünlük taşıyor. "Can" şairin öldük-
ten sonra mezar taşına yazılmasını iste-
diği şiirle başlıyor ve ardından Can Yü-
cel'in içinde esen firtınalar dile gelıyor.
Bu firtınalar bir anlamda onun hayata ba-
kışıdır, onun hayatla boğuşmasıdır. In-
sanın insan olması için uğraşıdır, çaba-
sıdır. "Bir karides, bir çupura, bir lüfer
/ Bir nefes / fnsanlık diye başlayan insan
insan olsun diye bir heves / Nefesin bit-
tiği zaman bile birme>ecek." İnsan. aşk.
kent, doğa onun dünyasının ayrılmaz
parçalandır. Oyunun birinci bölümün-
de toplanan şiirler Can Yücel'in dünya-
sının, şairliğinin yanı sıra onun politik
kimliğinin de altını çizer. Ne kadar vu-
rucu ve doğurgandır "Aç" sözcüğü Can
Yücel'in dilinde, düşüncesinde. 12 Mart
sonrası cezaevinde yazdığı dizelerde:
"Açç! Açç! Açç! / AÇK çünkü, / Açız.- /
Hem de sade /tçerde değil /Güneşe,/ Ye-
şile / Toprağa / Açık havayu, / Adam gi-
bi çalışmaya,/ İnsan gibi yaşamaya. / Sa-
de içerde değil / Dışarda da açız... /Onun
için işte, / Sahnedeki kadına değil asu, /
Bu düzenin bazına asüryomz./Açç! Açç!
Açç! Drve haykıny oruz. / Bize okuL, / Bİ-
ze yol, / Bize fabrika aç! / Açç! Açç!
Açç!_" Sıvas olaylan, Susurluk kazası,
cinayetler, baskı, sansür onu can evin-
den vuran olaylardır. "Yan yana / Yan
yana / Kaıüı Sivas ilinde/ Madımak Ote-
linde/Alevlerin dilinde/ Uyusun da bü-
yüsün canlar nenni /_"
YüeeTin yaratüğı dünyada~.
İki bölümden oluşan oyunda aynm
noktası Datça'dır "Açümkigözterimisa-
bah olmuş Datça'dayım_" dıye başlar
ikinci bölüm. Sanki şairin daha kendi-
ne dönük olduğu günlerdir bunlar, ken-
dini ölüme alıştırmaya çalıştığı, kanser-
le içten içe bir acıyla da olsa dalga geç-
tiğı günlerdir, kansının Akdeniz koku-
sunu içine çektiği, aşkı tartıştığı, baba-
sının özlemini duyduğu, ama yine de Ber-
gamalılan desteklediği, nükleer sant-
rallara direndiği. ÖDP milletvekilliği
adaylığını "Kanser olmuş bir ülkenin
derdine / Ancak kanserli bir şair / Doğ-
m teşhis koyabilir diyorum!" diyerek
kabul ettiği günlerdir ve de ölümü ken-
dine özgü coşkuyla benımsedığı günler...
"Öyle kısrağa bindim ki kanser / Dört-
nala gidiyoruz / Gidiyoruz yapraklaria
ağaçlarla / Nâzun'uı onnanına."
Oyunun hızlı akışı içinde söz ve ha-
reket arasında belli bir ritm yakalanmış-
tır. Zaman zaman kısa ve kesin hareket-
ler "yüksek sesle okunması zor" söz-
cüklerle bir denge kurar. Aynı denge, caz
tınılan taşıyan müziğin şairin dizelerin-
deki ritmle örtüşmesinde yakalanmıştır.
Su Yücel'in babasının dûnyasını yansı-
tan çizgıleri, renkleri her sahnede var-
lığını kanıtlar ve özellikle Madımak
yangını sırasında ve şairin Datça gün-
lerinde öne çıkar.
Can Yücel'in yarattığı dünyadadolaş-
mak, yaşamak, düşünmek güzel, anlamlı
bir duygu..
Gülsün Karamustafa'nın çalışmalan yurtdışındaki sergilerde dolaşıyor
'Oıyantalizmlehesoploşma'üzerine».
• 'Osmanlı ve Kadın' konusuyla ilgili uzun süre çalışmalar yapan
sanatçının, üç farklı yerde sergılediğı işler, oryantalizm ve oryantalist
resimle hesaplaşrnanm sonuçlannı da gösteriyor. Karamustafa'nın
çalışmalannda özellikle dikkat çeken bir diğer öğe ise video.
r
''""'"''
J>r
'
Sinemayla hesaplaştıktan sonra video işlerine girmeye başladı. Bu yıl
Hannover'de yapacağı işi tamamıyla video olacak.
ESRA ALİÇAVUŞOĞLU
1992'den bu yana yurtdışında çalışmalannı
sergileyen Gülsün Karamustafa için 1999 yılı
hayli önem taşıyor. Çünkü sanatçının birçok
çalışması halen dolaşım halinde. Bu yıl için
gerçekleştirmek istediği projelerin başında,
1999 yılı içinde yurtdışını dolaşan işlerini
lstanbul'a da taşımak geliyor... Üç ayn
sergide yer alan ve kendisinin 'oryantalizmle
hesaplaşmak' olarak nitelendirdiğı bu
çalışmalar, sanatçının üzerinde yıllardır
çahştığı konulan içermesi bakimından ilginç
ve dikkat çekici.
Gülsün Karamustafa'nın son üç çalışmasının
aslında bir bütün olarak değerlendirihnesi
gerekiyor. Berlin'deki Hohenthal ve Bergen
Galerisi'nde, Stuttgart IFA Galerisi'nde ve
Amiens'de sergilenen ve birbirini izleyen işler,
uzun zamandır üzerinde çalıştığı 'Osmanlı ve
Kadın' sorunsalıyla ilgili. Osmanlı ve kadın
konusuyla ilgili olarak uzun süredır çalışmalar
yapan sanatçı, kendisini yönlendiren bu
konuyu çok önemsiyor.
Üç farklı yerde sergilediği bu çalışmalar,
oryantalizm ve oryantalist resimle
hesaplaşmanm sonuçlannı da gösteriyor.
Sanatçı, resim geçmişimize ve resim
tarihimize bakarak, Batılılaşma döneminden
sonra Türk resminin Osman Hamdi'ye gelip
dayandığını vurgulayarak bu süreci herkes
tarafından hesaplaşılması gereken bir dönem
olarak niteliyor. Işlerin üç ayn yerde
sergilenmesinin nedeni ise son derece basit
aslında, her sanatçının önüne çıkan fınansman
sorunlan... Her ne kadar her biri ayn ayn
sergilense de söyleyeceklerini yoğun olarak
dile getiriyor bu çalışmalar
Oryantalizmle ilgili çalışmalardan ilki olan
'Oryantal Fanteziier İçin Pekiştinne Serisi",
oryantalist resimlerden figürleri dekupe edip,
onlan ikiye katlayıp güçlerini yoğunlaştırarak
yeniden kurgulamaya yönelik.
'Fragmanlan/Fragmanlamak' başlıklı ikinci
çahşmada ise oryantalıstlerin Doğu'ya
bakışına gönderme yapılıyor. Doğu'ya çoğu
zaman bir bütün olarak bakmayan oryantalist
bakış açısını, sanatçı bu kez bu ressamlann
resimlerine uyguluyor. Burada oryantalist
ressamlann yapıtlanndaki birtakım aynntılar
fragmante ediliyor ve sonuç olarak garip,
erotik bir erkek bakışı çıkıyor ortaya. Üçüncü
çalışma ise bilgisayar aracılığıyla frize
dönüştürülen, aynı boyuttaki oryantalist
resimlerden oluşuyor...
Gülsün Karamustafa'nın çalışmalannda
özellikle dikkat çeken bir diğer öğe ise
video... Geçen yıldan bu yana küçük de olsa
video çahşmalanna yer veren sanatçı, bu yıl
video üzerinde daha çok durmaya başladı.
Sinema ile ilişkisi çok eskilere dayanan
sanatçının bugüne dek video ile sinemayı
birleştirmek gibi bir kaygısı olmamış, çünkü
ikisinin de çok farklı alanlar olduğunu
düşünüyor. "Sinemaya olan yakmlığım, bu
meseleyle çok iç içe olmanu, daha iyi ifade
etmemi sağladL Böyle bir görsel olanağı
kuDanmak, geç de olsa i>i oldu. Bu kadar geç
kalmamın nedeni ise sinemayla
hesaplaşmamış olmakû. Sinemayla
Bu yıl Hannover'de proje gerçekleştirecek.
hesaplaştıktan sonra video. işlerime girmeye
başladı. Örneğin bu yıl Hannover'de
yapacağım bir iş tamamıyla video olacak.
Video ve sinema son derece iki ayn rür.
Sinemanın kurgusal tarafı, bir seyler anlatma
zorunluluğu üzerimden kalktıktan sonra
kendüni çok daha iyi hissediyorum."
Sanatçı bu yıl Hannover'de açılacak olan
Kadın Üniversıtesi'nde üç ay eğitim işi
yapacak ve öğrencılerle bir proje
gerçekleştirecek.
Dört ay Almanya'da çalıştı
Yoğun geçen
bir yıhn işleri
Sanatçının geçen yıl açtığı sergılerden iîkı Innsbrack'ta '
yeni açılan bir sanat merkezi olan Tadpalab Galerisi'ndey-
dı. Küratörlüğünü Sirvia EibbnayT'ın yaptığı 'Freizeit und
Ûberteben' adlı sergide sanatçının 'Kuryeler' adlı çalışma-
sı sergilendi. Zürih'te gerçekleşen bir toplu sergi ve sem-
pozyumun sonunda ortaya çıkan bir video çalışması ise New
York'ta küratörlüğünü Annette Schindler'in yaptığı moda
ile ilgili bir sergide yer aldı. Aynı video Salzburg'da 'Mo-
da Otobüsü' adı altında ızleyıcilerle buluştu. Berlin'de açı-
lan, küratörlüğünü Rene Block. Angeüca Stepken ve Ful-
ya Erdemd'nin yaptığı 'tskorpif sergısının Karlsruhe'de-
kı tekrannda da işi yer aldı. Türkıye'den dört sanatçıyla bır-
likte Stuttgart'ta IFA Gaiensf nde açılan 'Stiils. Cuts and
Fragments' adlı sergide 'Fragmanlann/Fraglannıas' (Frag-
mentıng, Fragments) adlı ışını sergıledı.
Aynca Fransa'da Amiens'de Musee de Picardıe'de Se-
lim Birsel ve SeJda Asal'la bırlıkte, küratörlüğünü Sylvie
Couderc'ın yaptığı 'PassageduBosphore' başlıklı sergide
'Dışandan' (From the Outsıde) adlı ışıni sundu. Münih'te
martta gerçekleşen 'Dream Ctty' sergısinde 'Yabandan
Gelen Tabelaa' başlıklı bir işini sergiledı. 'Yabandan Ge-
len Tabelacı'da Münıh şehrine ait ıkonık görüntüler içine
yerleştırdıği göçmen fotoğraflannı kullanan sanatçı, bun-
lan şehnn üç merkezine trafık tabelalan şeklinde koydu.
1999'un ağustosundan kasım ayı sonuna dek Almanya'da
Kunstlerhaus SchJoss VVIepersdorfta sanatçı bursuyia ka-
lan sanatçı, bu süre içinde de şatonun bahçesınde gerçek-
leştırilen bir sergıye katıldı. Christine Hoflmann'ın küra-
törlüğünü yaptığı 'La BelleJardiniere' başhldı sergide 'Be-
nim Babçem/Senin Bahçen" (My Garden/Your Garden) ad-
lı işini sundu.
Berlin'de Hohenthal ve Bergen Galerisi'nde Diana von
Hohenthal'ın küratörlüğünü yaptığı sergıye ise 'Oryantal
Fanteziier İçin Pekiştirme Serileri' (Double Action Series
for Onental Fantasıes) adlı ışıyle kaoldı. Cenevre'de ise Mu-
see d'Art et d'histone'de VictorDurscbei'nın küratörlüğü-
nü yaptığı sergide, 3. Uluslararası Istanbul Bienah'nde de
sergilenen 'Mistik Naküye' ve Kassel'de üç semavi dini-
nin görüntülerinın bırbinne kanşmasıyla elde edilen bir du-
var frizi olan 'Zihnimin Kafes' adlı yapıtlannı sergiledi.
Danimarkalı yönetmenlerin başlattığı 'Dogma 95', daha katı kurallarla yeniden biçimleniyor
6
Dogma9
ohııak kolay değil
Kültür Senisi - Danimarkalı yönetmen-
lerinbir 'manifesto'su olarak başlayan 'Dog-
ma 95' hareketi milyarlık bir iş sektörüne
dönüştü. LarsvDnTrier, Thornas Ymterberg.
Kristian Levring ve Soren Kragh-Jacob-
sen'ın, 1995 bahannda Kopenhag'da baş-
lattıklan girişim, günümüz sınemasının yü-
zeyselliğine ve 'teknoloji firnnası' ile izle-
yicinin gözünü boyayan kötü fılmler yapıl-
masına karşı eleştirel bir sinema geliştirme-
yi amaçlıyordu.
1998 Cannes Film Festivali'nde gösteri-
len Vuıterberg imzalı 'Celebration' (Şölen)
adlı ilk Dogma fılmi pek çok polemiğe ve
tartışmaya neden oldu. Daha sonra Von Tri-
er'in yönettiği ikinci Dogma filmi 'The
Idiots' (Geri Zekâlılar) ve Kragh-Jacob-
sen'in elinden çıkan 'Misfiıne' adh üç nu-
maralı Dogma, Danimarkalı 'avangaıd' yö-
netmenlere duyulan merakı iyıce arttırdı
ve tamamı düşük bütçeli olan bu filmler bek-
lenilenın çok daha üstünde bır ilgi ile kar-
şılaştı. Dogma hareketinın en son ürünü,
Kristian Levring'in yönettiği Dogma 4 -
TheKingts AHve' (Kral Yaşıyor) adlı film
2000 yılı bahannda gösterime girecek. Sı-
rada Vinterberg'in yeni fılmi 'TheThirdlJe'
(Üçüncü Yalan) ve Von Tner'in müzıkalı
'Dancer in The Dark' (Karanlıktaki Dans-
çı) da sıradakı Dogma'lar arasında yer alı-
yor.
Dört Danimarkalı yönetmen, Dogma ha-
rekerini kendi aralannda belırlediklen bır
'Safhk Yemini'yle (Vow of Chastity) baş-
latmıştı. Bu yemin ile amaçlanan, özel efekt-
lerden, ses oyunlanndan, hertürlü aksiyon
sahnelerinden, kısacateknolojinin 'nimet'le-
rinden uzak, 'gerçeğin' sade ve yahn birbi-
çımde aktanldığı bir sinema üretmekti.
Adeta bir oyunu andıran bu 'film üretim
mekanizması'na ilgi inanılmaz boyutlara
vannca dünyanın çeşitli yerlennden yönet-
menler yaptıklan filmlere 'Dogma 95' eti-
keti almak için yanşır hale geldiler. Böy-
iece 'Dogma 5-Lovers' adlı fîlmi ile Fran-
sız yönetmen Jean - Marc Barr ve ilk kez
geçen yılki Venedik Film Festivali'nde gös-
tenlen 'Dogma 6-Julien Donkey-Boy' adh
bağımsız Amerikalı yönetmen Haraıony
Korine, Dogma kavramını Danimarka dı-
şına taşıyan ilk yönermenler arasında yer
aldı. Fakat Dogma etiketi alabilmek için
başvuran yönetmenlerin sayısının baş edi-
lemez boyutlara ulaşması ve Korine'in 'Dog-
ma 6'sının bu kategoriye giremeyeceğı yo-
lunda tartışmalann çıkması ile 'Dogma
Kardeşler' kurallan daha da katılaştırma-
ya ve bu manifestoya dahil olması istenen
filmleri daha kurumsal ölçütlere göre seç-
meye karar verdiler.
Yeni sisteme göre artık yönetmenin ken-
disinin de 'safhk yemini'ne bağlılığını be-
lirtmesi gerekiyor. 'Dogma95'inparçasıol-
mak isteyen yönetmen, kendisinin sanatsal
anlamda tüm bireysel isteklerinden anndı-
ğmı ve amacınm, elinde olan en temel ola-
naklarla, kullandığı karakterler ve mekân-
lar vasıtasıyla anlatmak istediği 'gerçeği' en
yahn dille izleyiciye ulaştırmak olduğuna
dair söz vermek zorunda. Diğer taraflan
'Dogma Kurumu' bu sözü vermiş yönet-
menlerin fîlmlerinin denetleneceği bir 'sek-
reterlik masası" kurarak daha katı bir seçim
sistemı oluşturdu.
1999 yılının ekim ayından beri uygulan-
maya başlanan bu yeni sistem ile Danimar-
kalı yönetmenlerin başlattıklan 'Dogma
95' hareketi giderek daha genişleyeceğe ve
kaliteli yapımlann ortaya çıkması ile hem
sinemaseverleri hem de yönetmenleri mem-
nun edeceğe benziyor.
YAZIODASI A
SELİM tLERİ
Aynalı Pasaj'da
Bazı Günlerim
Oraya biz hep Çiçek Pazan'ndan geçerek gelir-
dik. Ozamanlaradı Avrupa Pasajı mıydı, yoksa Ay-
nalı Pasaj mıydı? Ben, Aynalı Pasaj dedigimizi ha-
tırlıyorum.
Avrupa Pasajı adı halkın pek kullandığı bir ad de-
ğildi.
Burası vaktiyle Naum Tiyatrosu'ymuş. Kimbilir
kimler o oyunlarda güldüler ve ağladılar, aktörleri,
aktrisleri alkışladılar. Ama biz, Aynalı Pasaj'a gidip
gelirken, buranın eskiden Naum Tiyatrosu olduğu-
nu bilmezdik.
Sonra ne olmuşsa olmuş, on dokuzuncu yüzyı-
lın iyice sonunda, galiba pek ateşli bir Beyoğlu
yangınından sonra Avrupa Pasajı inşa edilmiş.
İlk dönemlerde terziler, kuaförter, iplikçiler faali-
yet göstermiş. Dahası, Istanbul'un çok uzun yıllar
en üniü çiçekçisi olan Sabuncakis de burada dük-
kân açmış.
Bir çiçekçi de benden, ama Sabuncakis değil.
Aynalı Pasaj'a sıkça gelip gittiğimiz ellili, attmışlı yıl-
larda, pasajın 26 numaralı dükkânı, Jirayr Çiçek
Evi'ydi. Vıtrinden fıriak tahta tabelada öyle yazar-
dı ya, büyüklerimiz ille Jirayir diye okurlardı. Çiçek
Evi'nin kapısında bazan kocaman bir çelenk du-
rur, ölüm çağnşımları saçardı.
Bizim Aynalı Pasaj günlenmize kadar, pasajda
ayakkabıcılar, kürkçüler, çalgı tamircileri, kuyum-
cular her sabah dükkân açıp her akşam dükkân
kapamışlar. Bunlan ya görmedim ya unutmuşum.
Annemle ikimiz geldiğimizde Aynalı Pasaj bir
uçtan biruca, düğmecilerin, kemercilerin pasajıy-
dı. Birde kumaşçı Acıman vardı, camekânındaafi-
li kumaşlar sergilenirdi.
Benim için Aynalı Pasaj, düğmecilerdiyan, düğ-
meler mucizesidir.
Cihangir Kumrulu Yokuş Sokağı'ndan kapı kar-
şı komşumuz Melahat Hanım, anneme elbiseler
dikıyor. Bu elbiselerin kumaşlanndan gelişigüzel ke-
silmiş bir örnek parça, Aynalı Pasaj'a götürüle-
cek.
Elbisenin modelinden saptanmış düğme sayısı
üç de olabilir, dört, beş de. Tabii yedek duğmeler
de düşünülecek. Düğmeciye girdiniz. Tuhaf bir
dükkân, üstte çekme kat var, burada hem bir oda
varmış, hem de küçucük bir mutfak. O daracık ye-
re hepsi nasıl sığıyorsa sığıyor.
Duğmeler çeşit çeşit, irili ufaklı, model model.
Bazılan renksiz, sadece biçim örneği. Kumaş par-
çası her birine denendikten sonra, nihayet fakat
pek güç karar verilecek.
Onlar öyle düğmelerdi kı, her biri sanat eseriy-
dı. Bazan kumaşın bütün renkleri bu düğmelerde
dalgalanır, dedim ya, bir düğme mucizesı ortaya
çıkardı.
Ama Aynalı Pasaj'da duğmeler kadar, şimdi ye-
rinde yeller esen, buzlu camlı, top top lambalar da
hoşumagiderdi. Hele, sütunlar arasındaki pence-
relere, üçgen çatının^erçeveli camlanna bakma-
ya doyamazdım. ,,; n £ |
Aynalı Pasaj'a ad veren aynalara gelince, bun-
lar handiyse insan boyundadır. Karşılıkh aynalar-
la pasaj büyüdükçe büyür. Her birinde annemle iki-
miz, o günün, belki bir ilkbahar, belki biryaz, son-
bahar gününün pasaj insanlan. Sanki sonsuza ka-
dar oradan yansıyıp maceralarını fısıldaşıyorlar.
Nişler içindeki heykelleri en sona sakladım. On-
lara bakınca duyumsadıklanmı dile getirmem pek
öyle kolay değil. Işte "Avrupa" Pasajı o heykelle-
riyle "hakikaten" Avrupa Pasajı olurdu. Pasaj ve
heykeller yalnız beni değil, usta bir şairi de etkile-
mış, Edip Cansever'in dizelerinde can bulmuş-
lar:
"Aynalıpasaj'ı geçtim I Geçerken sağlı sollu ay-
nalara baktım -hergünkü gibi-1 Vitrinlere baktım,
düğmelere, fermuartara I Yukandaki taş heykel-
ciklere baktım"...
Geçen zaman Aynalı Pasaj'ı değişimlere, dönü-
şümlere uğrattı. Önce, geçmiş zaman elbiseleri-
nin sanat eseri düğmeleri rağbet görmez oldu. Ar-
dından, hanımlar mahallelerin unutulmaz, çalış-
kan, vefalı terzilerini terk edip konfeksiyon dünya-
sına saplanıp kaldılar. Pasaj seksenlerde iyice kim-
sesizdi. Doksanlara doğru dükkânlar birer ikişer bo-
şaldı, boşaltıldı. Yıllarca restore edildi. Bugün bam-
başka bir hava esiyor, dericiler, hediyelik eşya, şu
bu. Benim çocukluğumdan iz kalmadı. Olsun, yi-
ne yaşıyor, yine soluk alıyor. Gelecek bir zamana
yeni anılar bırakacak...
Depremzedeler için konser
• Kültür Servisi - Avusturya Liselileri Vakfi,
gelirini, depremde büyük zarar gören
Yalova/Kılıçköy'de yaptıracaklan ilköğretim okuluna
aktaracaklan yeni yıl konserleri düzenliyor. Bugün
ve yann CRR Konser Salonu'nda Avvısturya'nın en
ünlü gençlik orkestrası olan Viyana Gençlik
Orkestrası bu amaçla iki konser verecek.
Repertuvannda klasik ve romantik müzik
edebiyatını, birçok Avusturyalı çağdaş bestecinin
eserlerinin ilk seslendirilişini ve 20. yüzyıl çağdaş
müziğini banndıran Viyana Gençlik Orkestrası 'nm
şefliğini 1989'dan beri Herbert Böck yapıyor.
Konserde soprano Uta Schwabe ve tenor Christian
Bauer yer alıyorlar.
Aydın Belediyesi Şeltir Tiyatrosu
perdelerini açıyor
• Kültür Servisi - Geçen yıl Aydın Belediye
Başkanı Hüseyin Aksu'nun kente modern bir tiyatro
salonu kazandırması ve önerisi ile kurulan Ayduı
Şehir Tiyatrosu, 12 Ocak'tan itibaren perdelerini
açarak Aydınlı tiyatroseverlerle bulusuyor. Genel
sanat yönetmenliğıni Yalçın Dinçer'in yaptığı ve
Devlet Bakanı Yüksel Yalova, tiyatro sanatçılan
Yıldız Kenter, Şükran Güngör ile yazar MuzafFer
Izgü'nün desteklediği Aydın Şehir Tiyatrosu 2000
sezonunda biri müzikli iki çocuk oyunu olmak üzere
toplam dört oyun sahneleyecek: Palyaçolar Okulu,
Sınu-da, Bedel ve Şarlo Mutlu.
Mualla Akdoğu Cknilli'nin resm
sergisi Ortaköy'de
• KüHür Servisi - Mualla Akdoğu Cimılli.
resimlerini Ortaköy Kültür Merkezi Sanat
Galerisi'nde sergilemeye başladı. On beş senedir
tuval üzerine çalıştığı yağlıboya
kompozisyonlannda, kimi zaman soyut geometrik,
kimi zaman figüratif çalışmalara ağırlık veren
Cimilli, renkler arasındaki zarif uyumu, ışık ve
gölgeleri kullanımı ile dikkat çekiyor.