Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 EYLÜL 1999 ÇARŞAMBA
O L A Y L A K \E CrOll.LJlSJLIli.il. olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Çiçek Açan Akıl
Ibrahîm TİJRKEŞ Felsefe Öğretmeni-Avukat
H
ınt felsefesinin temel öy- renciyi ezmiştir. Hocasına inanma'dan
küleruıden biri, 'akhngü- kaynaklanan aldanmışlığın öfkesi ile olan-
cû'ne ve akıl denetimin- biteni anlatan öğrenciye hocası gülerek
den geçmeyen 'inanç'la- şunlan söyler: "Anladım, sana öğrettiğhn
nn, 'ön- yargı'lann in- BrahmanizradoğrultusundahadisenTan-
sanlan nasıl felakete sü- n'sın, üzerine doğnı koşarak gelen fiJ de
külerinden biri, 'akhngü-
cû'ne ve akıl denetimin-
den geçmeyen 'inanç'la-
nn, 'ön- yargı'lann in-
sanlan nasıl felakete sü-
rükleyebilecegine ilişkin ilginç bir 'Uek'
(tema) üzerine kuruludur. Onceleri, felse-
fe bolûmünden hocam Prof. Nuıret Hı-
nr'dan dinledığim, sonraki yıllarda bir
felsefe semineri'nde yaptıgı konuşma ne-
deniyle Sayın Büknt Ecevit'ten de dinle-
me olanagı buJdugum bu öykûde, Brah-
manist, hocasının "Evrende her $ey ashn-
da BİR'dir, her şeyTann'dan bir parçadır"
görüşünün derin etkisinde kalsa bır öğ-
' rencinin, ormanhk alandaki e\r
inden ho-
casına gelirken karşılaştığı ve koşarak üze-
rine doğru gelen bir fil karşısında sergile-
diği tutum söz konusu edilmektedır. Ûze-
rindekı sürücüsünün denetiminden çıkan
'azguı' bir fil, dar orman yolunda genç
öğrencinin üstüne üstüne gelmekîe, sürü-
cüsünün 'yoldan çekS, yoksa ezUeceksin'
haykınşlanna karşın öğrenci. hocasından
öğrendığı bilgıye duydugu sarsılmaz inan-
cın etkisiyle "Mademldevrende her şeybir,
her şey Tann'dan bir parça, o halde ben
defHdeTann'ytz ve Tann'da btrleşiyonız.
Bu yüzden fil ne yapabilir ki bana" diye-
rek, yoldan çekilmekte dırenmektedır. An-
cak 'ohnası gereken' olmuş ve fil, genç öğ-
Tann, peU anu HUM 'yoldan çekıl, yok-
sa ezileceksin' uytmuHyıpufilıfiricû-
lüianndcJtDmiydi?"
Bu öykü, bir insanın, hatta bir ulusua
'tutku' ve 'ejfflnTlerine göre oluşturduğu
kimi yerleşik 'Inanç' ve 'kanıtar'ını, 'ak-
lın denetinu" ve 'kuşkunun «üandsı'ndan
(ihtiyanndan) anndırmaya kalkıştığı vakit,
ne gibi açmazlara düşebileceğinı anımsa-
tan ilginç bir veda (Hint felsefesinde öz-
deyişler) fragmasıdır. Bütûn uygarlık ta-
rihi de birbakıma, her türlü önyargıdan ba-
ğımsız ve kendi 'nonn'lanna uygun ola-
rak ilerleyen aklın (logos), masallarla (myt-
hos) yüklü bir 'temd' olmaktan çıkanlan
çabalanntn tarihidir. Anadolu'nun ban kı-
yılannda loniya kentlennde doğan Yunan
felsefesi ile de daha sonralan Rönesans.
reform ve aydınlanma ilede vanlmaya ça-
lışılan sonuç, hep aklın bu denetim gücü-
nü egemen kılma kaygısının yol açtığı ça-
balann ürünüdür. Unlü matematikçı ve
ansıklopedıst d'Abunbert'in dediği gibi,
insanlık tarüıinde özellikle 15. yy'dan iti-
baren hemen her yüzyıl. 'kuşatiianakfc' kur-
tarmak üzere, 'akria' bir devrime sahne ol-
muştur. Hepsinin de ortak özelliği, insan
aklını, zaman zaman karşı karşrya kaldı-
ğı akıl-dışı (irrasyonel) söylemlerin kuşat-
masından kurtanp, onu, kendi üke'lerinin
egemen olduğu 'mevzi'lerde konuşlandır-
maktir. îşte 15. yy'da Rönesans, aklın sa-
dece 'dinsdotorite'den değil, Aristo ile çar-
pıtılan kendi otoritesinden de kurtulma
çabalarının simgesidir. 16. yy'da (1517)
Luther, Wittenberg Kilisesi'nin kapısına
çakugı 95 maddelik 'dkod retonn' bildir-
gesi ile, sadece aklın degil, 'vfcdan'lann
da Svntytt'ten kurtulmaıınm ilk adımıni
atmıstır. Rdnesansm 'dcngdT ve 'NçfiKT
akJı 17. yy'da yerini Barok'un 'tafkm' ve
'abarui'aklınabirakmıjsada, 18. yüzyıl,
'bflbnJerin ilkeleri'nden 'dinin temdfe-
ri'ne, 'estedk'ten 'ahiak'a kadarher konu-
yu tarHfip' 'ekştiren' akJı ile, Kant'm
dilinden bu serüvendeki son sözünü söy-
lemiştir: "Başaniannınvebaşarnphgnıın
giz'ini (sr) başka bir kuvvet ve varükta
dega,yatnK\eyainız kendiakfanda an. (!)"
Ancak, aklın tarih içindeki bu özgürleş-
me serüveninde, tüm insanlığı 'hayret'e dü-
şüren antinomik (biri öbürüyle uzlaşma-
yan) görüntüler de yok değildir. Genelde
'coşkuiu' biryaraöcıhğın taşryıcısı olarak
görünen 'özgûr akıl', küni zaman koyu bir
bağnazlığın da önkoşulu olabilmiştir. Bu-
nun en carpıcı örneğini, 'AKLINÇİÇEK
AÇTIGr Rönesans'ta, tüm insanlıgın
sarsıntılannı hâlâ üzerinden atamadığı
tkınci Dünya Savaşı'ndaveen son,'aydm-
tanım; Ban'nın, ülkemizdeki 'terorizm'
ve onun uluslararası bağlanülan karşısın-
da djlegetırdigı akıl-dışı söylemlerde gör-
mek olasıdır. Rönesans. bir yandan aklın
insanı yeniden keşfedecek' ölçüde yücel-
diği bir dönemın adı olmuşken, bir yan-
dan da akla karşı tutku'lan, 'sevgj'ye kar-
şı 'zoroa'lığı öven Maclüavelî'i (Makya-
vel) yetıştirmıştır. 'Prens'tekı 'zorbauk
övgön' ile dönemın 'özgür akia' duydu-
gu jevgi, Rönesans'la -çicekaçan' aklın ga-
ripıeten bir»vndır. Tıpkı bunun gibi, tkin-
ci Dünya Sava«ı da, Bao'da 'çiçek açan'
akılla uzlaştınlamayan bir çelişki ömegi-
dir. Bu savafı bütün sarsmolan ile yaşa-
nuf olan insanlıgın, savas sonu felsefeler-
de sorguladığı şey, ne Alman ordulannın
'yridmm «Mçlan1
ne savaşın yakıp yık-
ügı 'uygarhkdegatofdır. Asıl sorgulanan
ve hayretle karşılanan, Herder'i. Hum-
boklt'u, Kant'ı dinleyerek aydMtoamş' bir
Almanya'nın, nasıl olup da bir diktatörün
akıl-dışı söylemlerinin peşinden süriikle-
nebildiği olgusu olmuştur. Bugün de, ay-
nı Ban'mn, Rönesans'lardan, Reform'lar-
dan, Barok ve Aydınlanma 'dan süzülüp
gelen çiçeklenmiş akla, terörün kıskacın-
daki Türkiye deferlendinnesinde yeni bir
'Makyavefist'ışlev yüklediği görülmek-
tedir. Dd bin beş yüz yıl önce insan aJclı-
na çiçek açtıran Sokrates'in Atinası ile,
Sokrates'le aynı yangıyı paylaşan Giorda-
noBruno'nun ttalyası, bu kez, 'akfandoğ-
rulan'nı savunmanın bedelini 'can'lany-
la ödemiş, kendi 'değerieri'nin sesıne ku-
lak nkamada birleşmişlerdir.
Son olarak, Cumhuriyet gazetesinin
222.1999 gûnlü sayısında, Türkiye'nin, Av-
rupa Bırliğı'nın 'Sokratesl' ve 'Sokraies
D' adını taşıyan 'eğHinı programlan'na
alınmadığı, Avrupa Parlamentosu Eğitim
Komisyonu Başkanı RenataHeinisch'in ag-
zından ve Sayın tpekYezdani'nııı haberin-
de ifade edilmektedir. Baskanın dile getir-
diğı neden, Türkiye'de 'etnik azmbk'lar
bulunduğu ve onların 'insan haklan'
konusunda ihlalleroiduguyolunda 'htrlVte
oluşan genel kanıdır. Oysa, ülkemizin
kabul edilmediği bu eğitim programlanna
adını verdikleri Sokrates. iki bin beş yüz
yıl önce, DELFÎ TAPINAĞI'nın harap
*Gefia'sından (ayin salonu), Avrupa Par-
lamentosu'nun 'görkemü' salonlannda
oturan bugünlcû çocuklanna ulaşnnlmak
üzere şu mesajı veriyordu: "tnsan akhn-
da, göreti otmayan, berkes için genel ve
geçerli doğnıbr vanbr. Vfeakıl onian kav-
rama)«yetiidir.Yeterki,kavTanıcambaz-
uklan ile ak'ı kara, kara'vı ak yapmaya
cafcşanSOFtSTÇETLZAKLAR«aniHak
dursun. (!)"
Şimdı, 'etnik köken EuUfegı'nı 'azın-
hk', terorizm'i 'insan haklan' olarak çar-
pıtan bu ÇAĞDAŞ SOFİSTLER, öncelik-
le, yakışıksız davranışlan yüzünden ken-
disine bağlanma (intısab) şerefini yitir-
dikleri Sokrates'in sesıne kulak vermelidir-
ler.
ARADA BİR
UFUK DERE HAMUROGLU
Ey Gençlik, İNke
Sfzlere Emanet!.. .Â
Yeğenim ortaokuldan beri hukukçu olma sevda-
sındaolduğundan, 1997yılındasisteme uygun ola-
rak lise 1 'de iken sosyal sınrfını seçti ve o doğrultu-
da dersler aldı. Lise 2'de de sosyal sınrfında oku-
du. Lise sona geçti ve bu yıl Milli Eğitim yeni bir ka-
rar aldı. Hukuk fakültesine sosyal puan ile değil,
Türkçe-matematik puanlan ile öğrenci alınacaktır!..
Peki ne olacak lise 1 'de ve 2'de okunmayan ma-
tematik? Olsun, özel ders alır, o açığı kapatır denil-
di. Verilen hak geri alınmaz, "Bu karan yeni eğitim
yılında başlatın" talepleri, çocuklann isyanlan, açı-
koturumlar, şikâyetler, dilekçeler karan etkilemedi.
Bu yeni kararta çocuğun sosyal puanı çok yüksek
olmasına karşın hukuka girme olasılığı da zayrfladı.
Ünıversrte sınavının yükü yanında lise 1 ve lise 2'nin
matematiğini de yüklenen çocuklar, bu yeni karar-
la şaşkın, söylene söytene al baştan bu yılki yeni sis-
tem için hazıriandılar.
Çocuklar ailelerinin özel dersler, kurslar için öde-
dtklen paralann faturalannı karşılamaya gayret eder-
ken birde ilerde ne olacağım kaygısı ile ezildiler. ller-
de hangi mesleğin seçileceği kaygısı ortaokul, hat-
ta ilkokul s/ralannda Milli Eğitim'in sorumluluğunda
olması gerekirken Milli Eğitim bu sorumluluğu da öğ-
rencilere yükledi. Hangi okulda okunursa hangi
mesleğe girileceği bilgisi çocuklara verilmediğin-
den çocuklar şaşkın bir şekilde ÖSS kâğrtlannda (ev-
rakında), bunun yanıtını bulmaya çabaladılar.
Bu arada, her yıl ders yılı bitince yapılan üniver-
sitesınavian, ikinci yanyılın (sömestrin) ortalanna alın-
dı. öğrencilereğitime ara verip, doktor raporlan alıp
üniversite sınavlanna çalıştılar. Sınavdan bir ömek:
Gece heyecan dorukta iken sınav sorulan çalındı.
Sınav ertelendi. Ertesi günü ise yorgun ve şaşkın ço-
cuklar, bu seferokul derslerinin ağırlığınagömüldü-
ler. Öğrenciler okulu bitirme gayretine girdiler. Ha-
ziran sonuna kadar sürecek bu mücadelede egitim-
deki çarpıklığın, sorumsuzluğun vebaii genç omuz-
lara yüklendi.
Çocuklann on sekiz yaşı eğitimciler, eğitbilimci-
ler (pedagoglar) tarafından en önemli yaş olarak
kabul edilmektedir. Yeni arkadaş gruplan, ergenli-
ğin getırdigı sorunlar, aile içi çatışmalar genelde hep
bu yaşlarda yaşanır. Çocuklar bunlann sanalannı çe-
kerken üniversite sınavı gibi kara bir kâbus çocuk-
lann üzerine çöktü; aileleri de maddi, manevi bu gir-
dabtn içine sürüklendi. Bu sistem eğitim eşitliğini de
silip süpürmektedir. Maddi güçleri olmayan ailele-
rin çocuklannın okuma haklan ellerinden alınmak-
tadır.
Bir ülkenin hangi çizgide olduğu, eğitime, sağlığa
verdiği değerle ölçülür. Sağlık sorunlanna değin-
meye sayfalar yetmeyeceğinden eğrtimdeki bu tab-
lo bizim nerelerde olduğumuzu ve olacağımızı gös-
tenneye yeter.
Iktidarda kim olursa olsun eğitim konusu, sağlık
konusu partilerüstü tutulmadıkça bu ülke bu batak-
lıktan çıkamaz. Şapkalarımız önde düşünürken
eğitim konusunun öne alınması Atatürk'ü dillerin-
den düşürmeyenlerin yapacaklan en önde gelen
görevdir.
Seçimlerde çoğunluğu genç olan seçmenin ver-
diği karar, işte bu boşluğu yansıtmaktadır.
Bürokraside Kıyım Rüzgârlan..
Âydm OLGUN Araştırmacı-Yazar
S
on yıllarda Türkiye'de toplumu olum-
suz yönlerde etkileyen tehlikelı geliş-
meleroluyor. Çeteler, banka soygunla-
n, kredi vurgunlan, yolsuzluklar, te-
rör, gerici akımlar, sıyasılerce bürok-
ratlara karşı gınşılen yıldıtma ve sın-
dırme hareketleri, iktidarlara yaranamadıklan için
açıga alınan. mahkemelere sevk edilen mûsteşarlar,
genel müdürler, müdürler...
Türkiye'de özellikle Mesut Yılmaz'ın başbakanı
olduğu 55. hükümet dönemınden ıübaren McCarthy
rüzgârlan esiyor. Hem de her geçen gün etkisinı ve
dozunu arttırarak...
Konuya girmeden önce McCarthysizmin ne oldu-
ğunu kısaca açıklayalım:
McCarthy 1953-1961 yıllanarasmda ABD'deEi-
senhower'ın başkanlığı dönemindekomünizmle raü-
cadele ışlerinın başında bulunan, Cumhuriyetçi Par-
tı'ye mensup Amerikalı bir senatördür.
McCarthy kendıni, ülkeyi komünizme karşı ko-
nımakla görevli saymış ve kurduğu özel mücadele
kurullan aracılığı ile ülkede yüz binlerce ocağı sön-
dürmüş, her önüne gelene komünist damgası vura-
rak binlerce aydın insanın dış ülkelere kaçmasmane
5
-
den olmuş, atom sniannı Ruslara sarûklan iddiası
ile bilim adamı Dr. Fnsch ile eşinin idamına yol aç-
mıştır. Asnerikan toplumunu hedefleyen komünist
avı, ancak 1961 yılında Senatör McCarthy'nin ölü-
mü ile sona ermıştır. ABD'de bugün dahi
McCarthy'nin özellikie sosyal ve kültürel yaşama
verdiği zararlargıderilememiştir. McCarthy'nin ted-
hiş dönemi ABD tarihınde birkara sayfa olarak anıl-
maktadır.
Günümüz Türkiyesi'nde Amerika'da olduğu gi-
bi sadecebirtek McCarthy değil, sayısızMcCarthy'ler
bulunmaktadır. Bu McCarthy'lerin başında da ma-
alesef siyasal parti mensuplan ve politikacılar gel-
mektedir. Türkiye bugün bir "ihbar ve sjkâyet" ka-
osu içindedir. Hemen her taşın alündan partililerin
ve politikacılann çıknğı da bir gerçektir. Yüce Di-
van'a gitmemek için ayak direyen başbakanlann
kendi durumlannı görmezlikten gelerek emnndekı
birçok görevine bağlı bürokratı soruşturmalara uğ-
ratıp mahkemelere sevk etn'ği de bir gerçektir.
Son yıllarda siyasi iktidarlann ve politikacılann
kendi partisel inançlanna uygun arayışlar içine gır-
meleri, bürokrasiyi bu yönde davranrnaya zoriama-
lan ülkede bir ihbar rnüessesesinin doğmasıyla so-
nuçlanmıştır. Bazı üst düzey siyasilerin, imzasız ih-
bar ve şikiyetlerin incelemeye alınması yolundaki
genelgeleri bugün devlet belgeliklerinde (arşivle-
nnde) yer almış bulunmaktadır. Siyasal iktidarlar iş-
lerine gelmeyen bir bürokratı yerinden etmek için
devletın denetim organlarmı kullanmaktadırlar. Bun-
da da başı Başbakanlık Teftış Kurulu çekmektedir.
Bu kuruiun kaç üst düzey bürokrat hakkında soruş-
turma açtığı ve bunlann kaçmın yüce Türk adale-
n'nce suçlu bulunduğu resmen açıklanmalıdır.
Mesut Yılmaz'ın başbakanlığı dönemindeki Tef-
tiş Kurulu'nun eski başkanı Knthı Savaş'ın aylarca
çalışarak büyük propagandalarla hazırladığı "Su-
sorhık Raporu'nun" bir fiyasko olduğu, hiçbir cid-
dı kanıta dayanmadığı artık herkesin bildiği bir ger-
çektir. Buna karşın Kutlu Savaş bugün "RTÜK"ün
başkanlık koltuğunda oturmaktadır. Kıtle iletişimi
ile hiçbir ılgisı bulunmayan bu zata, meslekten gel-
me gazeteci Başbakan Bülent Ecevit'ın bile sesini
çıkarmadığı da ınkân güç bır olgudur.
Başbakanlık Teftış Kurulu'na RP lideri Erbakan
döneminden itibaren kimlerin atandığı, bunlann öğ-
renim ve eğitim durumlannın, deneyimlerinın bu
göreve yeterlı olupobnadıklannın, hazırladıklan ra-
porlann sonuçlan ve başan durumlan Sayın Ecevit
tarafından biraraştırmakonusu yapılmalıdır. Buara-
da Türkiye'dekı McCarthycilerin önemli birbölümü-
nün de kendi kışisel çıkarlan için imzasız ihbarmek-
tuplan yazan "şereKder" olduğu bir gercektir. im-
zasız ihbar mektuplan yiirürliiktekj yasalara uyula-
rak layık olduklan yere, "çöp sepetine" atılmahdır-
lar. Üstlerinin ayağuıı kaydırmak ve çıkar sağlamak
için ihbar mektubu yazanlar, saptandıklan takdink
örnek cezalara çarptınlmalıdırlar.
57. hükümetın Içışlen Bakanı Sayın SadeöinTao-
tan da bilerek ya da bilmeyerek bir McCarthy hava-
sı içindedir. Sayın Tantan TBMM kürsüsünden. yö-
netiminden sorumlu olduğu Emniyet Teşkilab'nda
-hiç çekinmeden ve düşünmeden- "üunet içindeki
jerefsiz vatan hainleri"nin buiunduğunu söylemiş-
tir! Bunun bir dil sürçmesi olduğuna ınanmak isti-
yoruz. Ancak Sayın Tantan'ın bu talihsiz demeci dı-
şında iki bin emniyet görevlisinin yerlerini değiştir-
mesi ve aradan geçen bunca zamana karşın Emni-
yet Teşkilan'ndaki "şerefsiz \e hainkri" açıklama-
ması doğrusu her aklı başında insanı düşündürecek
bir durumdur. Sayın Tantan'ın bu tutumunun, ken-
dilenni ülkenin güvenliğine adamış vefakâr ve fe-
dakâr emniyet görevlilerinin tümünü şüphe altında
bıraktığı da açıktır. Burada, Emniyet Teşkilatnnızın
toplum nazannda saygınlık kaybetmesıne biraz da
kendi amirlerinin neden oldugunu behrtmek isteriz.
Polis şeflenmiz, TV kameralan eşliğinde oteller-
de Nataşa basmaktan, gazetecilerle önceden planla-
nan suçlu ve esrar yakalama mizansenlerinden vaz-
geçmedikçe, çalışanlannı tek yönlü birşekilde kişi-
sel reklamlan için basına ve medyaya yansıtmakta
direndikçe bu işlerde hiçbir suçu bulunmayan teş-
kilatlannı yıpratmaya devam edeceklerdir.
Polîsimizkonusundasonbeürtecegnntz; "çe«efcr*ın
üstüne gitmeleri olumlu, sevindirici. Ancak 1999
yılınm geçen aylannda basına venlen bir bültende,
yüzlerce hatta binlerce çetenın çökertildiği biküril-
miştir. Ne v-arki gazetelerde birçok babanın kanıtye-
tersizliğinden mahkemelerce serbest bırakıldığını
okuyoruz. Polisimizın kanıt saptamadada yeterli ol-
masuıı dileriz. Birnokta daha: Türkiye'de Osman-
lı'dan bu yana her zaman çok sayıda adi suç işlen-
mektedir. Türkiye'de babalar her zaman var olmuş-
tur. Kürt fdris'ler. Dündar Kıbç'lar, Alaattin Çato-
aiar, SanKemal'lerbugünün babalan değildir. On-
lardan önce de babalar vardı. Adı suçlan kamuoyu-
na ve özellikle basına "çete" diye takdimden vazge-
çilmelidır. Şayet Türkiye'de iddıa edildiğı gibi bir yıl
içinde binlerce çete yakalanıyorsa "Tfiridyeçoktan
biüfflş,çöknıüî"demektır. Bu da Türk ulusunun ka-
rakteri ve niteliği bakımından olacak iş değildir.
Polısımıan bu tutumunun nedeninin, adi suçlu-
lan terör yasalanndan yararlanarak pasifize etmek
olduğu açıktır. Ancak böyle bir uygulama devleün
itibannı sarsacağı gibi vatandaşı da korkuya ve ka-
ramsarhğa iteceğinden hatalı bir davranış olur.
Bu aradavurguiayacağımız önemli birolgu da si-
yasal iktidarlann çetelerabartısmı toplumun dikka-
tmi bozuk ekonomiden başka yönlere çekmek için
kullanmaktan vazgeçmesidir.
Öte yandan üzerinde duracagımız önemli bir baş-
ka konu da denetim kurullannın hazırladıklan so-
ruşturma raporlannm ne denli gerçeğe uygun oldu-
ğudur. Müfettişlerin hazırladığı soruşturma raporia-
n ile yüce adaletin huzunına çıkanlan bürokratlann
büyük birbölümünün "akbuxh$"bır gercektir. Mü-
fettişlerin iki imzalı bir raporia yıllannı ve yaşam-
lannı görevlerine vermiş koskoca müsteşarlan, ge-
nel müdürleri, müdürlen açığa aldıklan. bugibi per-
sonelin sistem gereği oldukça uzun süren yargı saf-
hasmdamaddi ve manevi sıkıntılara düştüğü unutul-
mamalıdır.
U
lusumuzun yannlannı,
emekçiierin gûveniiğüıi
karartan bağımsızlıgımı-
za gölge düsürçn, kapitü-
lasyonlan geri getiren, laik, demok-
ratık, hukukdevletine düşman kurum
ve kişilere ödün veren Milliyetçi
Sağ-Sol hükümetinin başbakanı top-
lumsal tarih önünde yargılanacaktır.
Uluslararası şirketlerçıkanna ulu-
sal-devlet ortadan kaldınlma aşa-
masma sokuluyor. 57. hükümetin
başbakanının ve adı "devfct* olan yar-
duncısı Bahçeü'mn sesı çıkmıyor.
Susmak, kabul etmektir. Bu ulusun
emeklisinin, emekçisintn ahı yerde
kalmaz! Susanlar ağzınızın payını
gelecek seçimde alacaktır. Son Türk
devletini koruma ve kollama felse-
fesiyle yetişen "Ergenakonlu" yiğit
milletvekilleTİ size ne oldu? Devle-
tinizin hukukunu kuşa çevirdiler. Si-
zin yargıcmıza (hâkiminize) değil,
elin hakemine güvenir oldular. Da-
nıştayımzı, istasyon "damşmabürD-
Sosyal Devlete Bakın...
T\ıran ALHNTAŞ/Eğitimci
su"na çeviriyorlar. Tüm bunlan pılandefişiklildedanıştayınincele-
IMF'den, MAJ'den, çok uluslu zen-
ginlerden sanki talimat olarak yapı-
yorlar. Sesiniz, soluğunuz çıkmıyor.
Üzerinize ölü topragı mı serptler. Ha-
ni titreyip kendinize dönecektiniz!
Devleti küçültmeye çalışanlar,
ulufsal devleti gereksız görenler,
"Ben zengiııleri severim"üı yandaş-
lan ile şimdiki iktidann emirerleri,
düğün-bayram etsinler.
Tahkim nedir? Kamu hizmetleri-
nin (enerjinin, suyun, otoyollarmın)
imtiyaz sözleşmelennden doğacak
çeşitli uyuşmazlıklann uluslararası
hakem yolu ile çözülmesidir. Yanı,
uluslararası ticari anlaşmazlıklarda
milli devlet yargısını bir yana bıra-
kıp yabancı hakemlere yol açmak-
tir. Anayasanm 155. maddesinde ya-
me yetkisi kaldınlmıştır. Danıştayın
yetkısinde olan imtiyaz sözleşmele-
ri, danıştay hâkiminin elinden alın-
mış, tahkim yolu ile yabancı hakem-
lere verilmiştir. Peki bu değişikliğin
amacı nedir? Yabancı sermayenin
Türkiye'ye gelmesini sağlamak,
IMF'den dolar sızdırmaktır.
IMF 'nin sözüne uyup tahkimi ge-
tirdiler demiştim. Şımdi de tahkime
uyup Erbakan'ı getiriyorlarmış. 28
şubata, onun komutanlannın emek-
lerine yazık nn oluyor? Sanmam!
Kuran kurslan tekrar açdıyor. Tür-
banlı öğrenciler affediliyor. Tûm
bunlar olurken, DSP miUetvekilleri
ne yapıyor? Düzenlerini kurmak için
susma haklannı mı kullanıyorlar?
Vergi yasasını kuşa çevirdiler. Bi-
zim buralarda "deve yaptdar" der-
ler. Eski Maliye Bakanı'mn (Sayın
Zekeriya Tenüzd'in) vergi yasa ta-
sansını beğenmeyen Ecevit ve iş
çevreleri, ilk önce "seni bekdiye haş-
kanı vapacağK" diyerek bakanı tas-
fıye ettiler... Ardından vergi yasası-
m değiştirdiler. Mali milat 2002 yı-
lına ertelendi. Nereden buldun, ya-
sadan silindi. (Köşeyi dön ve bulma-
ya çalış maddesi konulduğu rivayet
ediliyor.) Repo ve mevduat faizi ge-
lirinden, beyana dayalı, vergi kaldı-
nldı. Esnaftan alınan peşin vergi de
ertelendi. Yatınm fonu katılma bel-
gelerine 2002 yılına kadar, beyana
dayalı, vergi verme yükümlülüğü de
kaldınldı. Kunjmlarveıgisi %25'ten
%20'ye indirildi. Tek indüilmeyen
ve ertelenmeyen çöp vergisi.
Zekeriya Temizel'in vergi yasası
maddelerinde varsıla batan ne ka-
dar ucu sivri madde varsa törpülen-
di, sosyal devlet nıteliğimız yok edil-
dı.
PENCERE
ımenın4» a • • *••• ••
Otekı Yuzu...Cumhuriyet'vn dünkü manşetini bizim cici med-
yamızın hiçbir ucuz gazetesinde göremezsiniz.
Neydi o?..
"Kûreselleşme Gelişmeye Engel!.."
Hangi dinozor söytemiş bunu?..
"1930'lar Türkiye'sine öz/em duyan birlaikçı'Ke-
malist" mi?.. '
HayırL
Üst başlıkta ne yazıyor
'BMraponınagönakurBselleşme, 'geSşmekteolan
ülkeler'de dış açıklan ve istikrarsızliğı besledi."
Raporu hazıriayan, "Birleşmiş Milletler Ticaret
ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD)" admdaki ör-
güttür; dile getirdiği gerçekler sıradan insanın göz-
lerini açrnaya yeter de artan ama, "CIA Tûrkleri" ge-
zegenimizin ekonomik gerçeklerine gözlerini kapa-
yarak görevierini yapmaya devam edecekJer...
•
UNCTAD raporunda bizimki gibi devletler için
"gelişmekte olan ülkeler" deyimi kullanılryor; eski-
den "azgelişmiş ülkeler" denirdi; bu ikinci deyişte
aşağılayîcı bir anlam buiunduğunu ileri sürenter ol-
du.
Oysa 'azgelişmişlik' en azmdan 'küreseUeşme' ka-
dar gerçek...
Azgelişmişlik ne demek?..
Acı bir örnekle vurgulamak gerekirse çuvaldızı
kendimize batıralım: 1974 K/bns Çıkarması'nda bi-
zim Kocatepe'yi Yunan zırtılısı sanarak bombala-
yıp batrdık; zamanm hükümeti bunu halktan sak-
ladı. . . „ .
İşte bu azgelişmişliktir. r
• '•
Elin "gelişmiş gâvuru" bunu yapmaz; gerçekleri
saptamaktan vazgeçemez; çünkü kendi kendisini
aJdatırsa, dünyayı yönetemeyeceğini bilecek kadar
akillıdır; "kûreselleşme" bu nedenle Batı'da sotgu-
lanryor.
* ' •
Cumhuriyet gazetesi 1992'den bu yana YDD (Ye-
ni Dünya Düzeni) ile 'küreselleşme'yi eleştirel aklın
süzgecinden geçiriyor. Söylediklerimizin doğrulu-
ğu 2000 yılına doğru ortaya çıktı; Batı'da yayımla-
nan veriler öylesine çarptcı ki körierin gözünü aça-
bilir; ama, bizim solcular ne yapıyortar?.. Milliyetçi
geçinen partiler neden dillerini yutmuşlar?..
Oysa yabancı sermayede durum ne?..
"Türkiye'den çıkan para, giren parayı hep aşmış,
yıllardan beri böyle..."
•
Birtesmiş Milletler'e bağlı UNCTAD'ın raporuna gö-
re 'kûreselleşme' gelişmekte olan ülkelenn canına
okuyon daha da yoksullaştınyon büyüme hızlannı
kesiyor, ürettikleri mallann fiyatlannı düşürüyor, tek
sözcükle sömürüyü yoğunlaştınyor.
Sistem yoksullan eziyor.
Etnik çatışmalar, dinciliğin yükselmesi, tarikatçı-
lıgın gefişmesi hep bu yüzden...
•
Demokrasi, sanayi toplumunun ürünüdür; Ingil-
tere'de tohumlanması bir rastlantı değil!.. Ingiltere
tarihin en büyük sömürge imparatorluğuydu; avuç
kadar 'ada 'da yaşayan yurttaşlanna "hak tanımak"
için gezegenimizin en büyük coğrafyasını sömür-
mesi, geri kalmış ülke aydınmın ilk öğrenmesı gereken
derstir.
O zaman soru kendiliğinden ortaya çıkjyor Dün-
yayı sömüren kûreselleşme sürecinde yoksullar
daha yoksullaştıkça demokrasiyi nasıl gerçekJeş-
tirecekler?..
T I P D O K T O R L A R I
•-< • Iştediginiz bransta
"UZMAN DOKTORLUK" Olanağı...
Uluslararası nitelikte,
MOSKOVA ve BEYAZ RUSYA DEVLET TIP
FAKÜLTELERl'ne az sayıda
"YÜKSEK LISANS"
öğrencisi alınacaktır.
Son Kavıt Tarihi: 05 Ekim 1999
Aynntılı Bilgı lcin:
(0216)414 19 02 -(0216) 338 00 08 Faks: 414 6698
ELMADAĞlCRADAtRESİ MÜDÜRLÜĞÜ'NMN
1999-453
Alacaklı Vural Uğurlu vekili Av. Saim Eroğlu tarafından
borçlu Olcay Kılıç hakkında başlatılan icra takibi sırasında,
borçluya aıt 06 K 5126 pjakalı araç Didim İcra Müdürlü-
ğû'nün 27.7.1999 tarih ve 1999/292 Tal. sayılı haciz tutana-
ğı ile 2.000.000.000.- TL değer takdir edilmek suretiyle,
borçlu gıyabında haczedilerek muhafaza altına alınmış, borç-
luya ltK'nin 103 davet kâğıdı tebligme karar verilmiş, ancak
borçlunun semtı meçhuJe gitmiş olması nedeniyle, üanın
Tüıiiye'de münteşir gazetelerden binnde ilanen tebligine ka-
rar verilmiş olmaida. tşbu ilan metninin gazetede neşir tari-
hinden itibaren 10 gün sonra ilan edilmiş sayılacagı, borçlu-
nun gıyabında yapılan haciz sırasında hazır bulunmaması ve
adına tebellûğe yetkılı kimsenin olmaması nedeniyle, işbu
ilan metninin tebliğ tarihinden itibaren 3 gün içinde haciz tu-
tanağuu inceleyerek varsa diyeceklerini bildirmesi fDC'nin
103. maddesi âmir hükmü gereğince itirazlannı bildirmesi
ihtaren tebliğ ve ilan olunur. 16.9.1999. Basın: 44488
Yer: Ege'nin en büyük market
zincirinin herhangi bir noktası
Tarih: 20 Eylül 1999
•^ Saat: 13:50
runler, aynı kalîte,
aynı alışveriş...
Yer: İstanbul'un en büyük
market zincirlerinden herhangi biri
Tarih: 20 Eylül 1999
" ^ Saat: 13:50
39.900.0Q
1
ök yakında İstanbul'da
zmir fiyatlarıyla alışveriş yapma
] keyfine hazırlanın...
TANSAS
49.875.000