Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EYLUL1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
JvUJ-iJ. U . K kuttur@cumhuriyet.com.tr 15
Ferit Edgü, yeni kitabmdaki minimal öykülerle dilin içindeki cevhere varmaya çalışıyor
Kısanın olağaniistii yoğunhığu
GÜLERÇETİ1N
Ferit Edgû'nün yeni öykü kitabı 'Işte
'Deniz,Maria' YapıKrediYayınlan'ndkn
çıktı. Beşi, yazann 1950'lerde oluşan öy-
kx anlayışını sürdüren 35 öykü yer alı-
yor kitapta. Kitabın ikinci ve üçüncü bö-
İününü ise kısa, çok kısa öyküleri oluş-
turuyor. Kendi deyimiyle *tüm fazlalık-
budan anndınlmış, ayıklanmış, dilin için-
deki cevhere varmaya çaJışan minimal
öyküteri"
- 'Binbir Hece'den bu yana minimalist
öMtülereyer verdiğiniz üçüncü kitabuuz
'I^e Deniz, Maria'. Öykücülüğünüzde
sia minimalizme çeken ne?
FERİTEDGÜ-1962'deyayımlanmış
'Bozgun' adlı bir öykü kitabım var. Ge-
çende onu yeniden yayına hazırlarken
minimalist öykülerimin ilk örneklerinin
o kitapta olduğunu gördüm. Aslında biz-
den çok önce, heraianın olduğu gibi mi-
nimalist öykülerin de öncüleri vardı. Ye-
nileyin Yapı Kredi'den çıkan 'Çehov'un
Yeni Buhınmuş Öyküleri' örneğin. tkin-
ci bölümde yer alan metinlere çok şaşır-
dım okuduğumda. 1880'lerinbaşlannda
yazıldıklanna inanmak güç. Sanki Çehov
tarafından yazılmamışlar. Bugünün mi-
nimalıst anlayışına çok yakın örnekler. Da-
ha sonra Kafka. Beckett ve Borges de bu
tarzın örneklerini verdi. Başlangıçta bu
kısa öyküler için minimalist sözcüğünü
plastik sanatlar dünyastndan ödünç ala-
rak kullandım. Benim minimalist öykü-
lerimden iki yıl kadar sonra Fransa'da
Ispanyoi bir yazann öyküleri yayımlan-
dı. Benim gibi o da minimalist sözcüğü-
nü kullanıyordu. Geçen yılın sonlannda
Fransa'da yeni bir atılım yapan yazarlar
çevresinde ilk kez bu minimalist sözcü-
ğü (cullanılmaya haşlandı Budi—- "m'>-
listöykülenn aynı olmadığıru ama gerek-
sinmeden doğduğunu gösteriyor.
-'EylüTün Gölgesinde Bir YazdTyı 'ro-
mansı' oiarak nitelendirmiştiniz. Mini-
malist (i> külerle de >eni > nllar dt>ni> orsu-
nuz. Sizi >azın alanında bu
denemelere iten ne?
FERİT EDGÜ -Minima-
list öyküler yazayırh diye
yola çıkmadım. Öykücülü-
gümün sonucu beni buraya
getirdi. Edebiyatta ciddi bir
tıkanıklıkyaşanıyor. Bugün
postmodern denen, moder-
nizme karşı bir edebiyat tü-
rü oluştu. Bu türün benim de
dahil olduğum kuşağın bu-
güne dek karşı çıktığı, sanat
dünyasından elden geldigin-
ce temizlemeye çalıştığı faz-
lalıklan yeniden edebiyata
ve sanata sokuşturulduğu-
nu görüyorum. Minimal öy-
küler aslında bunlara da bir
tepki. Sanki Sait Faik'ler.
Orhan Kemal'ler yaşama-
mış gibi. Buunutuşbirtep-
ki olabilir, ama tepki değil.
Birikim gerçekleşmiyor. Bu-
nun beni en rahatsız eden
yansıması dileoian saygının
yitmesi. Bugün genç yazar-
lann yazdıklan dile saygıla-
nyok.
'Sanatbkandı'
B'ırgızımı
vereyim size:
Örneğin 20
sözcükten fazla
kullanma
diyorum.
Zenginleştirme
yerine
yoksullaştırma
yolunu
izliyorum.
Bu öykülerimde
hikmetli sözler
söylemeye değil
de, bir olayı çok
az sözcükle dile
getirmeye
çalıştım.
fılmlere uyarlanıyor. Ancak kısa zaman
sonra siliniyor. Bir süreklilik yoksa ede-
biyatta hangi taşın üzerine hangi taşı ko-
yacaksmız ki o adına edebiyat dediği-
miz yapının yükselmesini sağlayacaksı-
nız?
'Göz boyamaktan korkannT
- Binbir Hece'deki minimalist öyküle-
rinize baktığımızda dil ve zekâ oyunlan-
nın daha ön plandaolduğu görülüyor. Ye-
ni öykülerde ise 'oiay' daha ön planda. Mi-
nimalist öykülerinizde gözettifiniz en
önemli unsur ne?
tinlere de minimalist diyordum ancak o
metinlerde öykünün yapısını oluşturan
olaya çok önem vermediğimi gördüm.
Sanki oradaki buluşlar beni aldı bir yer-
lere aötürdü. on'nrın 3İın .;u fv.ifiUiırn.
Tehlikeli bir şey bu. Bugün ise olay ör-
güsüne daha fazla dikkat ederek çok
sözcükle anlatılması olası bir öyküyü
olağanüstü diyebileceğim bir yoğunluğa
indirgeyip en az sözcükle anlarmaya ça-
lışıyorum. Dolayısıyla gözleminiz doğ-
ru. Bugün Buıbir Hece'deki metinlerin bir-
çoğuna minimalist öykü diyemem.
Minimalist öykülerimde kimi zaman
bir sözcükten yola çıkıyorum. Bir gizi-
mi vereyim size: Örneğin 20 sözcükten
fazla kullanma diyorum. Zenginleştir-
me yerine yoksullaştırma yolunu izliyo-
rum. Bu da beni zora sokuyor. Ama o zo-
' • < • • . R"
kitapta yer alan öykülerde hikmetli söz-
ler söylemeye degil de, bir olayı çok az
sözcükle, sıfat imge kullanmadan dile
getirmeye çalıştım.
1;; minin):ıli?î m
ulaşmak istediğiniz noktanın 'kunı, ya-
lın hatta renksiz' ö>kü)er olduğunu be-
lirtijorsunuz. Öykülerinizin okurda zen-
gin çağrtşunlanı >ol açbğını gözönüne ahr-
sak bu sıfatlan biraz açabilir miyiz?
FERİT EDGÜ - Giacometti diyor ki,
-Ressamlar için konulargend oiarak bir
vesiJedir,öylederler. Benim için bu söz ko-
nusu degil. Benim için gerçekiik varmak
istediğim şejdir." Açacak olursak bir el-
manın gerçeklıgi, bir iskemlenın gerçek-
liği... "Ben bütün ömrümü bir iskemle-
nin karşısında sadeceonu resmederek ge-
çirebilirim*' diyor. Örneöin Italyan res-
hemen aynı renkierle şışeier, Kavanoziaı
yapmıştı. Bu tek yol değildirelbette. Mo-
randi'yi Pkasso ya da Matisse gibi çok
renkli, çok zengin ressamlara tercih edi-
vorde3il'frı.,tii,a hö'-le bir vui AJ *.•*.: J.7
Edebiyata gelince, düş gücünüz varsa
olağanüstü bir öykü kurmak kolaydır.
Ama o olağanüstünün aynı zamanda ya-
pısını ve sözcükJerini de bulmaruz gere-
kir. Yazarken hiç sıfat kullanmam. kul-
lanmamayaözel bir çaba gösteririm. Çün-
kü aldatıcıdır. Okurun gözünü boyayabi-
lir. Ondan çok korkanm. O nedenle müm-
kün olduğunca dar bir alan seçip, o dar
alanın içinde mümkün olduğunca az söz-
cükle; metafor, istiare, benzetmeden ka-
çarak yazmak isterim. Ama hiçbir şekil-
de okurun o sözcükleri okurken gözünün
önüne ne getireceğini kestiremem, onu
da engellemek istemem.
'Çok düş goren biriyim'
- Ö\küleriniz fantastik olanlar. fantas-
tik olma\anJar oiarak ildye a>nlı\or. Bir
öyküde de gerçekçi bir öykü anlatılması
istendiğinde 'çığhk atarak uyandım' ya-
nıtıgen>w. Düşlegerçek arasında nasıl bir
sınır kovuyorsunuz?
FERİT EDGÜ-Çok fazla düs dünya-
sında yaşayan biri değilim ama çok düş
gören biriyim. Kimi zaman korkacak ka-
dar çok görüyorum. Nerde başlıyor. ner-
de bitiyor kestiremiyorum. Kitaba adını
veren öykü 4
tşte Deniz, Maria' öyle bir
öyküydü. Onu bir gün deniz kenannda
bir sabah yaşadım. Sonra baktım ki, öy-
le bir şey yok. Bu bir anlık bir sann mıy-
dı, bilemiyorum. Ama o imajdan çıkarak
birtakım şeyleri siz kendiniz ekliyorsu-
nuz, Maria'yı, denizi... Eğer bireysel bir
gerçeklik varsa o öykü h'npvsoi btr cer-
çekliğinyansımasıydı. Çünküünuvaşa-
dım.
- Öykünün aduun ttalyanca bıralol-
masının nedeni bu mu?
FERfT FDGf - rm-v ^ar"-d" ec--
düm onlan- ıkız kardeş gıbıydıler. K.aı-
dıgım yerde çok aradım onlan ama bu-
Iamadım. Konuştnadılar. Onlara siyah
giysiieri ben friydirdirp. Bir de
Dünya edebiyatında da
İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra büyük birgelişme ol-
madı. Savaş yıllannda orta-
ya çıkan Beckett gibi, Ca-
musgibi büyük yazarlar çık-
tı ama büyük bir edebiyat
gerçekJeşmedi. Bugün baş-
ta resim olmak üzere plas-
tik sanatlarda bu tıkanıklık
daha açık görünüyor. O alan-
daki yeni denemelerin büyük
bir çoğunluğunu izliyorum
ama anlamaktagüçlük çeki-
yorum.
Sanatta böyle tıkanıklık-
lar olabilir, hatta sanatta bir
gelişmeden söz etmek de
belki doğru değildir. Ama
yapıtlar kendi yüzyılıru. top-
lumunu ortaya koyar. Bun-
lar sanatsal oiarak her za-
man çok büyük yapıtlar ol-
mayabilir ama bize bu çağ-
da yazıldıklannı, bu çagın in-
sanının kaleminden çıktıgı-
nı duyururlar. Bugün deği-
şik toplumlarda o kadar bir-
birine yakın, o kadar benzer
yapıtlar ortaya çıkıyor ki,
bir de bakıyorsunuz bunla-
nn ortak noktalan günümüz-
den çok öncelere gidiyor.
Geçenlerde Le Monde gaze-
tesinde Japon edebiyatında
yeni bir yazardan söz edili-
yorda llk kitabı çıkmış, müt-
hiş birilgi odağı. Yazarla, ya-
zış biçimiyle, konusuyla il-
gili verilen bilgiler bire bir
Orhan Pamuk. Japon yaza-
nn Orhan Pamuk'u okuyup
da o kitabı yazdığını san-
mam ama dili konusunda
söylenenler, burda Pamuk'a
yöneltilen eleştirilerle aynı.
Şimdi durup düşünmek ge-
rekiyor. Etkilenmek çok do-
ğal ve gereklidir. Ama bu-
radaki benzerlikler benim
için korkutucu, çünkü ede-
biyatın dışında tartışılacak,
araştınlacak bir gerçekliğin
sonucu.
Bir edebiyaftürü geliyor,
çok büyük ilgi uyandınyor,
Lütfîi Özkök'ünportrelerden oluşanfotoğrafları Paris
y
te Fnac 'ta sergileniyor
Aşk bahçesindeşcdrieringizemUyüzleri
NECMİSÖNMEZ
Yaşamını 1951'den beri Stockholm'de
sürdüren Lütfü Özkök'ün fotoğraflanndan
oluşan geniş kapsamlı bir sergi, "Lütfü Öz-
kök, un poete photographe
r
başlığı altında
Paris'teki Fnac'in fotograf galerisinde açıl-
dı.
FrançobWfeyergans'm önerisiyle düzen-
Ienen bu sergi, yaşarmnı şiirle fotoğraf ara-
sındaki "garip dryalog'' üzerinekonumlan-
dırmış olan sanatçırun öncelikle şair ve ya-
zar portrelerinden oluşuyor. "Garip diya-
log" derken, biri sözcüklerin, diğeri ise gö-
rüntülerin imgelerini oluşturan iki yaratı
alanında çalışmalannı sürdüren sanatçırun
bu sayede yakalamış olduğu "gizemM anh-
öm diimi" vurgulamak istiyorum. Yaratıcı
kişilerin özellikle "yüzterindeki'' ifadeler
üzennde yoğunlaşarak o kişinin ruhunda-
ki atmosferi ele veren "anlan" yakalama-
yı başaran Özkök,böylece 20. Yüzyıl Mo-
dern Fotoğraf Sanatı içinde pek az fotoğ-
rafçınm ayak bastığı bir alanda çaiışmala-
nnı yoğunlaştırarak sözcüklerle tanımlan-
ması kolay olmayan birbütünsellige varmış-
nr.
1949'da birdahadönmemek üzere Istan-
bul'dan aynldığında özkök, Orhan Veü'nm
etrafinda kendi sesini arayan genç kuşağın
(Cahit Irgat Muzaffer Ta»ip. Sabahattin
KudretAksalvb.)ıçındeyeraJıyordu. Fran-
sız kültürü ile çocukluğundan itibaren üiş-
ki içinde olan Lütfü Özkök, ilk gençliğin-
de bir yanda Modern Fransız Şiiri'nden,
öte yanda ise Orhan Veli'nin gerçeküstücü-
lûğü de kucaklayan "açık w öriü" biçim-
den etkilenerek şiirier yazmışO. II. Dünya
Savaşı'nın yıkıntıknnı üzerindenatmayaça-
lışan Paris'e 1949'un Mart ayında varan
sanatçı, kendisini derinden etkileyen bu
kentte de iki yıl kaldıktan sonra eşi Anne-
Marie'nin ülkesi olan lsveç'e gihniştir.
Yflzfin topografisini biliyor
Stockholm"de Türkçeden ve Franstzcadan
çeviriler yapan sanatçı, şairlerin fotoğraf-
larmı yayımlamak istediğinde fotoğrafçıla-
ra ödenen yüksek telif ücretlerinden ürkmüş
ve bu masraftan kurtulmak için 1953'te al-
dığı küçük bir Zeiss- fkon kamerasıyla bir-
çoğuyla yakından dostolduğu şairlerin, ya-
zarlann, ressamlann portrekrini çekmeye
başlamıştı. Önceleri amatör bir çerçevede
sürdürdüğü fotoğrafçılık 1960 yılından iti-
baren onun temel ugraşlanndan biri oimuş-
Marguerite Duras, 1%2.
aratıcı
kişilerin
yüzlerindeki
ifadeler
üzerinde
yoğunlaşarak,
o kişinin
ruhundaki
atmosferi ele
veren anlan
yakalamayı
başaran
Özkök'ün bu
etkileyici
sergisi
'20.Yüzyıl
Çağdaş
Edebiyatı'nın
imge antolojisi.
tur. Uluslararası yazar kongrelerinde, top-
lantılannın, kendi deyişiyle, yan karanlık
köşeierinde çektıği portreleri önce Kuzey
Avrupa gazetelerinde sonraönemli Fransız,
Alman ve Amerikan gazetelerinde, dergi-
ierinde yayım lanarak ona uiuslararası bir ün
kazandırmıştır. Paris'te neredeyse bir ret-
rospektif karakterinde sunulan sergideki
portreler, Özkök'ün 1960'lardan itibaren
nasıl kendi stilini oluşturduğunu, özellikle
yaratıcıüısanlarmvûzünûbirtür
u
ınetafcr''
oiarak yorumladıgını eticileyici bir biçim-
de ortaya çıkanyor. Burada sorulması ge-
reken soru, aşağı yukan yûzlerce fotoğraf-
çının çektiği bir edebiyat insanını Lütfü
Özkök nasıl yorumluyorki. onun fotoğraf-
lanna bakıldığında hissediîir birfarklıiık ken-
dini duyumsatabiliyor.
Bu sorunun yanıtını bulmak kolay değil.
Ama sergide de yer alan fbtoğrafiardan yo-
laçıkarak sanatçırunportrelerindeortaya çı-
kan kimi temel özellikleri (Leitmotive) sap-
tamak mümkün. Özkök öncelikle portreci.
Ellerin, vücudun. ayaklann değil, sadece yü-
zün topografisini biliyor. Fotoğrafinı çeke-
ceği kişinin yüzünün bir kısmını karanlık-
ta bırakarak, kafanın olağan simetrisini kı-
rarak, detaylann daha da ön plana çıkma-
suu sağlıyor. Hiç kuşkusuz kendisınin en
önemli çalışmalanndan biri olan Samuel
Beckettportreleri bu özelligi açıkça ortaya
çıkarmaktadır. Böylece onun fotoğraflan,
sözcüklerle tanımlanması zor olan bir "de-
riniğe", gizeme bürünmektedir. Fotoğrafyü-
zeyinin önemli bir bölümünükapsayan çeh-
reye bu kadar yakınlaşmasını açunlarken
unutulmaması gereken bir özellik, onun
kendi kendisini yetiştirmiş olmasıdîr. Kla-
sik fotoğrafkurgulannı, perspektifi bilme-
mesi Özkök'ü sadece özgürieştirmelde kal-
mamış, ona "uçlarda" konumlanan bir sa-
natçı pozisyonunu kazandmnıştır.
Modelivle mesafe>i hep korudu
Fotoğrafinı çektiği sanatçılarla oldukça
yakm ve uzun süreli dostluklar kurması,
onlann yapıtlanyla düşünsel açıdan da ken-
disiyle akrabalık kurması onun ReneChar,
Nâzun Hikmet Paul Celan,Arthur Lundk-
vist başta olmak üzere birçok portre çalış-
masına farklı bir zenginlik getirmiştir. Ki-
şisel dostluğunun kazanımlannı fotoğraf-
lanna aktanrken Özkök'ün kendisiyle mo-
deli arasmdaki mesafeyi her zaman konı-
AndreBreton
duğunu da belirtmek gerekirburada. Sahip
olduğu arşivde bin beş yüzden fazla edebi-
yatçının. sanatçmm imgelerini yan yana
getirmeyibaşaran Lütfü Özkök'ün Paris'te-
ki buetkileyici sergisini, 2ü.Yüzyıl Çağdaş
Edebiyatı'nın imge antolojisi oiarak yo-
rumlamak yanhş olmayacak. Çalışmalan
dünyanm dört bir tarafmdaki önemli mü-
zelere, arşivkre kabul edilmiş olan sanat-
çaıuı ülkemizde hiçbir fotoğraf kitabmın,
sergi kataloğunun yayımlanmamasını anla-
makkolay değil. 1978'de"İçirofadekiSıla'\
1993'te (biryığın baskı yanlışlanyla) "Uza-
|£n Yakml^ı'' isimli şiir krtaplannı yayım-
layan Lütfı Özkök. kendi tercihi olan göç-
menliğini, "sHrgûnlfige'', gercekliği gerçe-
küstüne taşıyarak etkileyici bir *lbto^af
dffi* oluşturmuştur. Yazıyı onun bu özelli-
ğini ortaya çıkaran şiirlerinden birisiyle
noktalamak yanlış olmayacak:
"Dur
Arkanabak
Mucize
Sensm."
"Lutrü Özkök, an poete photograpoe'"
sergisi, Paris'te Galerie photo Fnac Mont-
parnesse'da 13 Kasraı 1999'a dek izlenebüır.
Komşular ve kimlikleri
OliverMusoik'in'Neighbors'(Komşular)İMHiıı ^ ıuşınası, 1999.
Kültür Senisi - 6. Uluslararası
Istanbul Bienah'nin Makedonyalı
konuğu OiherMıısoik'in
'Neighbors' (Komşular) adlı
çalışması Dolmabahçe Kültür
Merkezi'nde sergileniyor. Musoik
kendi çevresinın insanlannın
sıradan. kişisel yaşamlanna ve
yazgıianna sürekli ve ısrarlı bir
ilgiyle yaklaşıyor. Musoik 'in
çalışmalannda işsizler, emekliler.
öğrenciler, fabrika işçileri ve
işsizlik ödeneği alanlar gibi
kişiler yaşamlannda ilk kez
başrollere çıkıyor. Oliver
Musoik'in 'Komşular'
çalışmasının apartman sakinleri
hayli ilginç. Daire 1- O bir
boyacı. Daire 2- Onlann bir
kedisı var. Daire 3- Burada
sanatçı annesiyle birlikte yaşıyor.
Daire 4- Çocuklar onun huysuz,
yaşlı bir kadın olduğunu
düşünüyor. Daire 5- Yeni
komşular. Daire 6-Bır süredir
burada kimse yaşamıyor. Daire 7-
O bir avukat. Daire 8-0
apartmanı temizleyen kadın.
Daire 9- O çiçeklerle uğraşmayı
seven bir kadm. Daire 10- O
bıçkın bir adam. Daire 11 - O.
apartman yöneticisi. Daire 12- O
yaşlı ve yavaş bir kadın. Daire
13-0 işsiz bir adam. Daire 14- O
bir yeniyetme. Daire 15-Bir
önceki kiracılar tahlıye edilmiştı.
Daire 16- Kısa bir zaman önce
aileden biri evlendi. Daire 17- lyi
insanlar. Daire 18- Yaramaz
çocuk. Daire 19- Burada
arkadaşım oturuyor. Daire 20-
Isınmak ıçın odun kullanıyorlar.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
1835 Şili Depremi
"Ancak çok mutsuz bir insanın başka bir insan için
üzülmeye hakkı vardır." Oruç Aruoba'nın Türkçe-
siyle aktardığım bu VVİttgenstein cümlesi bizi, hepi-
mizi bu yıkım günlerinde ciddiyete davet ediyor san-
ki. Bahçeli ya da Bahçesiz Dupleks bir ülkede ctu-
ruyorsanız ve bütün bir ülkeyi yasa boğan bir fefa-
kete rağmen surlarınızda bir delik olsun açılmamış-
sa mesele yok demektır. Milli Takım bir yabancı ta-
kımı yene ve bizlerde üç hilalli bayrakları açar, klak-
son çalarak dolanırız ortalıkta...
Oysa ancak çok mutsuz bir insanın başka bir in-
san için üzülmeye hakkı vardır demiş ademoğlu y:l-
larca önce.
•••
Charles Darvvin 1809 yılında doğmuş ve henuz
yirmi iki yaşındayken Beagle adlı bir gemıye bınip de-
nize açılmış. Beş buçuk yıl süren bu yolculuktan
döndüğü zaman bu genç adam biyoloji bılımini ar-
tık geriye dönülmeyecek haline yerteştirmeye hazır-
dır. Darvvin önündeki elli yıl boyunca Beagle yolcu-
luğunda gözlediği olgular üstüne düşünup yazacak,
ortaya Türlerin Kökeni başlıklı büyuk yapıt çıkacak-
tır.
Darvvin'in kendi kaleminden çıkmış Beagle'ın Yol-
culuğu'nu okurken, on artıncı bölümde deprem me-
selesi çıktı karşıma. 228. sayfada....
1835 yılının şubat ayında Güney Amerika'nın Pa-
sifik kıyısında, Şili sahillerinde seyrediyorlar. Concep-
cion kentiyle Chiloe adası arasında, Valdıvıa'da ka-
raya çıkmışlar. Yirmi şubat gunü muthış bir deprem
oluyor. Yer sarsıntısı başladığı zaman Darvvin kara-
da, bir ormanın içinde yere uzanmış dinleniyormuş.
Birdenbire geldi ve iki dakika sürdü diyor. O iki da-
kika çok uzun sürdü diye ekliyor. BÜHU bizim kırk beş
sanıyeyi birinci elden yaşayan insanlarımız hemen
anlayacaklardır. Deprem zamanı, gerçek zamandan
çok daha uzundur. Darvvin, yer trtreşimlerinin nere-
ö£f.. ha'igi vönden oe'&.-yn'- a^'amadıklan1
-:! so-
;'kT
!-
yor. Toprâk altlarından çeKiımış gibi. Insamri agıriıg
altında eğilip bükülen ince bir buz tabakaanda ka-
yar gibiydik. Bundan sonra şunlan yazıyor bu büyük
bilim adamı: Berbat bir deprem, inandığınız her şe-
dığinız her şey bır sanıye ıçınae artık tutunamaya-
cağınız bir kâbus haline geliyor. Saatlerce düşünse-
niz ulaşamayacağınız bir karabasan.
9y g
dac.gtnt iıisseütnı an-a bunur, scnuçianisn ne.qi-
duğunu bilmiyordum henüz. Kaptan Fitz Roy ve su-
baylar deprem anında şehirdeydiler. Orada tam bir
felaketyaşanmış. Ahşap evlere bir şey olmamış. (...)
İki gün sonra Valdivia'dan demir aldık ve dört mart
günü Concepcıon limanına demirattık. Quiriqina ada-
sının belediye başkanı orada felaketin boyutunu an-
lattı. Concepcion kentinde ayakta kalmış bir tek bi-
nayoktu. Talcuhano'dadaöyle. Yetmiş köyyene bır
olmuştu. Sonra büyük bir dalga gelip yıkıntılan ve
geriye kalanlan da alıp götürmüştü. Bu son mese-
lenin gözle görülür kanıtlan sahildeydi. Bütün kum-
sal sanki binlerce gemi batmış da artıklan sahile
vurmuş gibi tahta ve mobilya doluydu. Iskemleler.
masalar, kitaplıklann yan sıra birçok evin çatısı, dam-
lan da olduklan gibi kumsaldaydılar. Talcuhano dük-
kânlanndaki bütün mallarda kumsala saçılmıştı. Pa-
muk çuvallan, yerba ve diğer kıymetli mallar. Ayn-
ca daha önce deniz altında olan birçok kaya parça-
lan da artık sahildeydiler."
•••
"Ada deprem felaketinin büyüklüğünü olduğu gi-
bi yansıtıyordu; kumsal ise depremle gelen büyük
dalganm kötü sonucunu. (Kırk bin civannda insanın
öldüğü tahmin ediliyor 1835 Şili depreminde, ama
denizden uzak küçük köylerdeki ölümler bu sayının
içinde değil.) Quiriquina Belediye Başkanı deprem
başladığında atının üstünde bir yere gidiyormuş.
Saat sabahın on bir buçuğu. Adam bir de bakmış
hem kendisi, hem de atı yerde debeleniyoıiar, aya-
ğa kalkmaya çalışıyohar. Kalkarkalkmazyine düşü-
yorlar. Başkan yattığı yerden, yandaki tahada otla-
makta olan birkaç ineğin yuvaıianarak denize düş-
tüklerini gördüğünü söylüyor. Körfezin ucundaki bir
köyde, büyük dalga nedeniyle yetmiş kadar büyük
baş hayvan boğulmuş. Şili depreminin kayıtlardaki
en büyük felaketlerden biri olduğu düşünülüyor.
Concepcion 'un halini gördükten sonra birçok insa-
nın nasıl sağ salim kurtulduklannı anlayamıyorum."
Darvvin'in yazdıklarını dikkatle okumaya devam
edeceğiz. Sahi yahu, bir de şu geldi aklıma. bzi yö-
netenlerin içinde Danvin'e hak verenler ka işidir
acep?
Bursa Devlet liyatrosu
Müdiirü istiffa etti
• BURSA (AA) - Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürii
Selım Gürata, görevinden istifa etti. Gürata yaptığı
yazılı açıklamada, Bursa'nın en sağlam, en köklü
kültür ve sanat yuvası olan Bursa Devlet
Tiyatrosu'ndaki müdürlük görevinden, sanatçılık
görevi 'uhdesinde kalmak' üzere istifa ettiğini
bildirdi. Gürata aynca bölge tiyarrolannın
merkeziyetçi yapıdan kurtıılup, özerk yapıya
kavuşmasıyla kendi kişiliğıni bulacağına inandığını
belirtti.
BASSO'dan deprem çocuklan
yararına konser
• Kültür Servisi - Bilkent Senfonı Orkestrası,
deprem felaketinde zarar gören çocuklar yaranna 22
Eylül Çarşamba günü bir konser verecek. Dünyaca
ünlü Bolşoy Tiyatrosu'nun şefi Fuat Mansuro\ 'un
yönetimindeki orkesrraya, konuk keman sanatçısı
Maxim Fedotov eşlik edecek. Orkestranın "'deprem
felaketinde kaybolan yaşamlar anısına, zor
koşullardakı çocuklar yaranna" sloganıyla vereceği
dayanışma konserinde, Sibelius'un "keman
konçertosu" ve Brahms'ın 1 No'lu senfonisi
seslendirilecek. Bilkent Oniversitesi Müzik ve Sahne
Sanatlan Fakültesi Gişesi'nin yanı sıra, Çanka\a
Çar>ı Mağaza^ı. Be>nı>n Mdgaza^ı Karuni Şubesi.
Dost Kıtabevi ve Bağdaş Kıtubevı'nde satışa sunulan
biletlerin fiyatı, 5 milyon lira oiarak belirlendi.
Harem Suare'den AKlfT'a destek
• Kültür Servisi - Ferzan Ozpetek'ın son filmı
"Harem Suare"nin galası, Arama Kurtarma Derneği
(AJCLJT) yaranna gerçekleştirilecek. Filmin galası
yann akşam Beyoğlu Emek Sineması'nda, Özpetek
ve filmin oyunculannın yanı srra iş ve medya
dünvasınin önde eelen isirnlennın Ifatıhmıyla
gerçekleşecek ' nr. _
>
-t\i-ıi'dcr> nbaren 43
sinemada göstenme girecek.