22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3AYFA CUMHURİYET 19EYLÜL1999PAZAR 12 PAZAR KONUGU Helen Uluslararası ve Avrupa Araştırmaları Vakfı Genel Direktörü Prof. Couloumbis'le konuştuk 'Kıbris NATOüyeliğine abnmalıdır' K İki ülkenin fırsatı cok - Sizce NA TO 'nun "alan dışı" kavramında Türkiye ve Yunanistan 'ın rolü ne olacaktır? - Arnavutluk, Bosna ve son olarak da Kosova'daki Türk ve Yunan birliklerinin çokuluslu banş kuvvetlennde çok olumtu görevler yaptıklannı biliyonız. Ostelik Türk ve Yunan birlikleri bu görevlerini yerine getırirken birbirlerine hasım olarak da bakmıyorlar. Zaten ben biraz da bu nedenle her iki ülkenin karşıhklı yararlanabilecekleri işbirlıği alanlannın uzun bir listesini yapmalan gerektiğini söylüyorum. Tabii bunu yaparken de iki ülke arasındaki temeisel aynlıklar ve anlaşmazhk noktalan tamamıyla bir yana itilmelidir. Ben Kosova'daki savaşı eleştirdim. Çünkü Balkanlarda'da hoşlandığımı hiçbir zaman söyleyemeyeceğim bir politikacı olan Miloseviç'e karşı NATO tek yanlı bir bombardımana girişti. Oysa belki Körfez Savaşı'nda olduğu gibi NATO bombardımanına, bir BM Güvenlik Konseyi karanyla meşruluk kazandınlabilirdi. Kosova Savaşı'nın G-8 zenginler kulübûnden gelen bir dizi talimatla sona erdirildiği açık. Fakat bu savaş hem şiddet hareketlerine başvurmayan Sırp nüfus, hem de etnik temizliğe tabi tutulan Kosovali Arnavutlara büyük zararlar verdi. Şimdi savaştan banşa, oradan da yeniden inşa ve kalkınma süreciyle birlikte Sırbistan'da bir demokrasi kurulduğu zaman bütün Güneydoğu Avrupa'yı yeniden Avrupa güvenlik mimarisıne oturtabiliriz. Ortadoğu ve Balkanlar'daki normalleşme süreciyle birlikte Türkiye ve Yunanistan'ın önünde çok büyük fırsatlar doğacaktır. Kuzey îrlanda, Güney Afrika, Ortadoğu sorunlan çözülürken Türkiye ve Yunanistan'ın sona kalması, hatta kısır bir soğuk savaş siyasetini sürdürmeleri, herhalde iki ülke için de utanç kaynagı olacaktır. Soğuk savaş siyasetini sürdürmek iki ülkeye de bir nebze olsun yarar sağlamamıştır. Bakın, bu sonbahar ülkelerimiz arasında erken bir ilkbahar yaşayacağız. önümüzde bir ftrsat penceresi açıldı. Bunu kapıya çevirmeliyiz. Kıbrıs'a beş yıllık bir cözüm - Ama galiba ülkelerimizi banşa götürecek yolda bir engel daha var. O da Kıbris. Kıbris 'ta şu andaki çıkmaz nasıi astltr? - Anlaşılan ABD Başkanı Clinton bu konuda çalışma yapıyor. Başanlı olursa başkanlığı bıraktığında sicilinde olumlu bir puan bulunacak. Ama bu konuda başanlı olabileceğinden emin değilim. Kıbns sorununa bir çözüm bulunabilmesi, adadaki iki toplumun onayıyla olur. Onlann istemedikleri hiçbir şey yapılamaz. Üçüncü tarafiann aramızdaki sorunlan çözecekleri anlayışı da çok yanhştır. Onlara karşı çıkmıyoruz, buyursunlar yapsınlar. Ama biz gerçekten bir şeyler yapmak istiyorsak, olgun demokrasiler gibi kendi sorunlanrruzı çözebilecek beceriye sahip olmahyız. Bakm, Kıbns'ın (Güney Kıbns) AB'ye tam üyeliği dört ya da beş yıl alacaktır. Çünkü bu süre içinde üyelik görüşmeleri sürecektir. Türk tarafinın da bu görüşmelere katdmasıru dilerim. Ama katılacaklanndan pek de emin değilim. Bu görüşmeler, Kıbns sorununa karşıhklı kabul edilebilir bir çözüm yolu bulunabilmesi için katalizör rolü de oynayabilir. Bu beş yıl içinde bir çözüm olabılir. Bakın, Kıbns'ta bir taraf bütün Kıbns'ı temsü ederek AB 'ye ûye olurken öbür taraf geride mi kalmalı? İki taraf da AB dışında kalırsa o zaman Avrupa bünyesine girmek gibi bir firsatı da kaçırmış olurlar. Ya da bir başka seçenek bulurlar ve iki taraf da özgürce AB üyesi olur. Bence bu çözümü de NATO her iki tarafa getirebilir. LEYLA TAVŞANOĞLU Türkiye'de ve Yunanistan 'ın başkenti Atina 'daki depremlerle birlikte iki ülkede sanki insani depremler de oldu. Daha düne kadar birbirierine ateşpüsküren iki taraf depremzedelere yardıma koştu. Birbirlerinin yaralanm sarmaya çalıştı. Çokgarip biçimde birden iki taraf arasında, birbir- ierine karşı uyanan bu dostluk ve yardımlaşma duyguları ciddi bir şaşkınhk, aynı zamanda da kuşkuya yol açtı. Herkes birbirine, "Birden dost oluveren Türk- ler ve Yunanhlar günün birindeyeni bir krizpatlak ver- diğinde yeniden birbirlerinin boğazına sarılmak isteye- cekler mi? " sorusunu sormaya başladı. Gerçekten de bir anda ortaya çıkıveren bu dostluk duyguları ne derece güçlüydü? Bu duygulann oluşturduğu yakınlaşma zemi- ni üzerine sağlam bir dostluk ve banş binası inşa edile- bilir miydi? Tüm bunlar olurken Kıbns 'taki çözümsüzlük nereye kadar gidecekti? Bu noktalan ayrır. - la, mer- keziAtina da bulunan Helen Uluslaro> ısıve L •. . pa Araş- tırmaları Vakfı (ELİAMEP) Genel Direktörü Prof The- odore Couloumbis 'le konuştuk. Couloumbis, Türkiye ve Yunanistan ın insani, kültürel ve ekonomik alanlarda iş- birliğiyapmalanyla sorunlarını aşabilecekleri görüşünü savunuyor. Couloumbis 'in Kıbns için çözümü, günün bi- rinde Kıbns 'ta iki tarafın da NATO 'ya üye olmalan. PORTRE / Prof. THEODORE COULOUMBİS Atina Üniversitesi Siyasal Bilgüer Fakültesi öğretim üyesL Daha önce Washington'daAmerican University'de uluslararası iliskiler, Selanik Üniversitesi'nde de siyaset bilimi dersleri verdi. Bir sivil toplum kuruluşu ve düşünce oluşturma merkezi (think tank) olan Atina merkezli Helen Uluslararası ve Avrupa Araştırmaları Vakfıf nın genel direktörü. - Türkiye ve Atina depremleri bir anda iki ülke arasındaki düş- manüklarm unutulması ve dostluk havası doğmasınayoiaçn. Siz- ce bu atmosfer üzerine kalıcı bir dostluk bina edilebilir mi? Yok- sa oluşan bu hava geçici mi? - Öncelikle, oluşan bu havadan büyük memnunluk duyduğumu ve kalıcı olmasını, devam etmekte olan yakınlaşma görüşmeleri- nin sürmesini, bu olumlu zemin üzerine projeler inşa edilmesini, geçmişte bir dostluk ortamından sonra birden ciddi bir kriz oluş- ması deneyimlerinin aksine, yumuşamanın sürmesini umut etmek istiyorum. 1974"ten bu yana Türk-Yunan ilişkilerine baktığımızda kriz zirveleri ve yumuşama ovalan görüyoruz. Bu yıl Ocalan ola- yı nedeniyle ilişkilerimiz en düşük noktaya gelmişti. Bunun ardın- dan da Yunan yetkililerinin Öcalan olayında oynadıklan rol ortaya çıktığında patlak veren tatsızlıklan yaşadık. Ama Kosova Savaşı ve sonrasında, iki ülke ilişkilerinde yavaş yavaş bir düzelme süre- ci gördük. Deprem öncesinde ise iki ülke dışişleri bakanlan Gcor- ge Papandreu ile Ismail Cem bir dizi ikili görüşme karan aldılar. Anlaşıldığı kadanyla da Papandreu ve Cem aralannda güzel de bir ahbaplık kurdular. Bu ahbaplık iki ülke arasında "düşük poJitika" temaslannın kurulmasını sağladı. Bıldiğınız gibi temas konulan çe\Te sorunlan, turizm, terorizmle mücadelede işbirliği ve öbürle- riydi. Derken Türkiye o felaket derecesindeki depremle sallandı. ardından Atina'da daha az ciddi olmakla birlikte felaket derecesi eşit olan bir deprem yaşandı. Her iki ülkenin halkı bu depremlerle birbirierine ne kadar sempati duyduklannı, birbirleri için ne dere- ce endişe ettiklerini ve dayanışma içinde olmalan gerektiğini an- ladılar. Yunanistan'dan yardım ekipleri hemen Türkiye'ye gitti. Atina depreminde de Türkiye'den aynı şey oldu. iki ülke medyası- nın verdikleri tepkiler de çok dikkat çekiyciydi. Efsane yıkıldı - Bu konuyu biraz açar mısınız? - Bakm, çok yakın bir geçmişte Yunan medyası çok ciddi aşın miHiyetçiİrfe, hatta şahiniik düygnlan içindeydi. Amaayriı rnedya, Türk kurtarma ekibi Atina'da in- sanlan enkaz altından kurtarmaya çalışırken teşekkür ediyor ve dost- luk mesajlan veriyordu. Aynı du- rum Türk medyasında oldu. Türk medyası da Yunanistan'a teşekkür etti. Burada bir noktaya dikkat çek- mek istiyorum. Her iki ülkenin kur- tarma ekipleri, enkaz altından in- sanlan canlı olarak kurtanrlarken doğum yaptıran doktorlar kadar he- yecanlı ve sevinçliydiler. Bence bü- tün bunlar Yunanlılann Türkler- den, Türklerin de Yunanhlardan nefretettikleri efsanesinı yıktı. Biz- lerin güçlerimızi birleştirerek orta- ya çıkan bu olumlu ortamı giderek geliştirmemiz gerektiğine inanıyo- rum. iki ülke, aralannda işbirliği kurarlarsa çok şey kazanırlar, ama kriz ortamlanndan da olası bir sa- vaştan da çok şey kaybederler; bu- nun bedelini ağır öderler. - lyi de bugünkü konjonktür Türkiye 'yle Yunanistan 'ın birbir- ierine gerçekten yakınlaşıp kalıcı bir işbirliği ortamı oluşturmaları- na elverişli mi? -Bu sorunuzun altında yatan anlam, anladığım kadanyla dünya- mızdaki tek süper gücün Türkiye'yle Yunanistan arasındaki ger- ginliklerin korunmasından yarar sağlayıp sağlamayacağı ya da bu gerginlik ortamının sürmesini isteyip istemediği... Tabii ki gergin- lik ortamı sürerse her iki ülke de süper güce silahlanma ve diğer alanlarda bağunlı olacaklardır. Ama bu teoriyi şu aşamada geçer- siz buluyorum. -Neden? -Çokbasit bir nedeni var. Çünkü Amerikalılann, Türkiye ve Yu- nanistan'a karşı böyle bir oyun oynamakta bir kazançlan yok. Şim- diki halde Türkiye ve Yunanistan'ın ABD'yle ilişkileri zaten çok sıkı fikı, çok yakın. 70'li yıllarda ABD, Yunanistan'ın bir Üçüncü Dünya ülkesi olması kaygısı içindeydi. Daha sonra da Türkiye'nin şeriatçı güçlerin egemenliği altına girmesinden çekindi. Ama bu- gün artıkbutehlikeleryok. ABD'nin siyaseti bugün, özellikle Bal- kanlar ve Ortadoğu'daki normalleşme süreciyle birlikte bütün Av- rupa kıtasında ve Ortadoğu'da karşıhklı işbirliği ve yakmlaşmayla sükûneti sağlamaktır. Ama bu demek değil ki ABD'de hâlâ soğuk savaş döneminden kalma mantıkla davranan bazı çevreler ülkele- rimiz arasında bu yakınlaşmaya sıcak bakarlar. Aksine... Yine de bence artık ABD'de soğuk savaş kafasıyla düşünenlerin etkisi iyi- ce azaldı. Bakın, burada ince bir aynm var. Türkiye'yle Yunanis- tan arasındaki gerginlik günün birinde bir sıcak savaşa dönüşürse bu NATO için ölüm anlamına gelecektir. NATO soğuk savaş döneminde kolektif savunma, soğuk savaş sonrasında da kolektif güvenlik ve gelişme politikası güdüyor. Eğer en önemli iki üyesi birbirleriyle savaşa tutuşurlarsa NATO'nun gü- venilirliği, inandıncılığı nerede kalır° "fldtemel üyesi savaşatutu- şan NATO, üyelerine ne biçim güvenlik sağüyor?" sorusu sorulur. Bütün bu nedenlerle Clinton yönetimi ve ondan sonra gelecek yö- netimin, ülkeler arasındaki gerilimi azaltma politikasını sürdüre- ceğini düşünüyonım. Banş herkese yarar Geçenlerde Yunan Savunma Bakanlığı'nda bir yetkiliyle konu- şuyordum. Bana Amerikan siyasetini oluşturanlann, Türk-Yunan ilişkilerinde banşa yatınm yapmaktan çok daha fazla kazanç elde edeceklerine inandıklannı söyledi. Bu yetkiliye göre Amerikalılar bölgemizde bir banşın iki tarafa silah satmaktan çok daha kârlı ola- cağı görüşünde birleşiyorlar. Evet, belki ABD'deki savunma sana- yii ve başka ülkelerdeki savunma sanayileri bundan zarar görecek- ler. Silah üreticilerinin banş döneminde zarar görecekleri tartışma- sı tabii ki sürüyor. Ama düşünün ki bir banş döneminde de boru hatlan, yollar, köprüler inşa edilecek, yeni telekomünikasyon sis- temleri kurulacak. çeşitli sınai ürünleri satılacak. Burada büyük bir pazar oluşacak. Bütürv sanayı dallan, ekonomilerin her alanı bun- dan yararlanacak. Öbür türlü sadece silah üreticileri kârlı çıkıyor- du. - tsterseniz Türkiye 'nin AB üyeliği konusuna da girelim. Yara- tüan 5u olumlu ortamla birlikte Yunanistan 'ın, Türkiye 'nin AB 'ye tam üyeliğine itirazlannı da geri almaya başladığı dikkatleri çe- kiyor. Bu arada AB içinde de Türkiye 'nin üyeliğine artık çok faz- la tepkiyle bakılmaması dikkatleri çekiyor. Sizce bu duygu deği- şikliklerinin nedeni nedir? . „., , , . , , . . , - Duygu değişikliği demeyelim de taktik değişikliği diyelim. Da- ha başlangıçtan Yeni Demokrasi Partısı olsun, ya da PASOK olsun, bütün Yunan hükümetleri Türkiye'nin AB üyesi olmayı gerçekten istemesi durumunda AB'nin ekonomik, siyasi, insan haklan. dış iliskiler vb. kriterlerine uymasınm zorunlu olduğunu defalarca söy- lediler. Yunanistan. yalnız bırakılmış, radikalleşmiş, köşeye sıkış- tınlmış bir komşu mu isterdi. yoksa kriterlerini AB'ye uydurmuş, AB üyesi bir Türkiye mi? Bana kalırsa geçmişte Yunanistan'ın Türkiye'ye izlediği siyaset- ler koşullu yaptınm siyasetleriydi. Bakın, 1995'te Türkiye'nin AB'yle Gümrük Birliği anlaşması imzalamasının karşılığında Kıb- ns (Rum Yönetimi) AB'ye tam üyelik görüşmelerine başladı. Son beş yıldır ise Yunan hükümeti siyasetini koşullu ödüllendirmeye çevirdi. Ama koşullan koyan Yunanistan değil, Türkiye'nin ken- disi olacaktır. Bu da AB kriterlerine tam olarak uymaktır. Üstelik Türkiye şunu çok iyi bilmelidir: AB üyesi bazı ülkeler Yunanis- tan'ın vetolan ve Yunanistan'ın sözde ödün vremeyen politikala- nnın arkasma gizlenmektedirler. Artık bütün AB üyelerinin so- rumluluklannı üstlenerek Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği konusun- da çok sağlıklı bir stratejiyi net olarak ortaya koymalan bir zorun- luluk haline gelmiştir. tşte bu taktik değişikliği Yunan hükümeti- nin son zamanlardaki tutumunda dikkat çekici oldu. - Peki, AB üyelerinde bu söyledikleriniziyapma istenci var mı? - Bu doğrusu zor bir soru. Ben Alman kamuoyu. Alman siyase- ti ya da Fransız kamuoyu, Fransız siyaseti uzmanı değilim. Ama artık AB'nin bir "Hıristivaıüar Kulübü" olduğu sanısını da silme- leri gerekir. Bunu yapmadıklan sürece AB'nin bir "Hıristiyanlar Kulübü" olduğu düşüncesi daha da pekişecektir. Bununla birlikte yapmalan gereken bir başka şey, Amerikalı dü- şünür Samuel Huntington'un savunduğu, Avrupa içinde bölücü ve ırkçı politikalarbulunduğu savını da ortadan kaldırmaktır. Biliyor- sunuz Huntington, kitaba çevirdiği "Uygarüklann Çanşması" ad- lı makalesinde, birbirleriyle uyuşamayan uygarlıklann çatışması- nın kaçınılmaz olduğunu savunmuştu. Bence artık, esas kriterin ekonomik ve politik olduğunu algılamanın zamanı gelmiştir. Eko- nomik kriter enflasyonun oranını, kamu borçlanmasının tutannı vb. saptıyor. Politik kriter de gerçek demokrasi ve insan haklanna say- gıyı içeriyor. Bu harika kıtamızda ırklara ve kültür mirasına, din- lerine bakılmaksızın ülkelerin değerlendirilmesi ve AB'nin bir "de- mokrasi kulübü" olarak kalması şarttır. Ekonomik dengeler sağlanmalı - Demin AB krüerlerinden söz ederken bir siyaset bilimci olma- ntza karşın ekonomiyisiyasetin önünegeçirdiniz. Neden? -Ekonomi siyaset, siyaset de ekonomidir. Kelime oyunu gibi ge- len böyle bir cevap vermekten nefret ediyorum, ama dünyada ve özellikle de Avrupa'da artık ulusal çıkarlar sınırlarla değil, ekono- mik betimlemelerle tarif ediliyor. Örneğin ekonomik büjüme, iler- leme, yatınm, istikrar, kalkınma, anahtar kriterler haline gelmiştir. Artık politikacılanmızı da bu kriterleri başanyla yerine getirip ge- tirmediklerine bakarak değerlendirmeli, yargılamalıyız. En önem- li konu da bu temeisel ekonomik kriterlerin, toplumlanmızdaki yoksul kesimlere nasıl dağıldığına bakmaktır. Büyüme oranı yüz- de 5-10 olmuş bir şey fark etmez. Eğer bu büyümeden sadece zen- gin azınlık pay alıyorsa ve yoksul kesimler marjinalleştirilmişler- se o zaman bir bozukluk var demektır. Bakın, sevgili dostum Prof. , ^liÜMtfAlelen'ın bu yoldaki bir konuşmasını dinledim. O da bir eko- nomik olarak bu temel ekonomik kriterlere harfiyen uyulmamasf durumunda meydana gelebilecek çarpıkhklan anlatıyordu. Ancakbu kriterlere uyduğumuz zaman geliş- me, kalkınma sağlayabiliriz. Eko- nomik ve hakça bir büyüme sağlar- sanız gerçek demokrasiyi sürdürü- lebilir hale getirirsiniz. Ben Mark- sist değilim. Ama gerçek, sağlam ve sürdürülebilir bir demokrasinin sağlam ekonomik temeller üzerine bina edileceğine inanıyorum. önce oüvenllk - NATO nasıl bir çözüm ürete- bilir? - Bu, çözüm sonrası dönemde Kıbnslı Türklerin uzun vadeli gü- venlik kaygılannı tatmin edebüe- cektir. Özetlemek gerekirse, Kıbns neden NATO üyesi olmasın? Bura- da söylemek istediğim, iki toplum arasında vanlacak anlaşmanın bir parçası NATO üyeliği olmalıdır. Yıllardır Kıbns sorununu inceledi- gim, üzerinde çalışmalar yaptığım için çok iyi biliyorum ki Kıbnslı Türklerin en önemli kaygılan gü- veBİiktir. Kıbns'a yerleştirilecek bir NATO askeri gücü fıkri, anla- dığım kadanyla artık Kıbnslı Rumlar tarafindan reddedilmemeye başlandı. - Ama bir de Kıbns Türkleri var... - Türk tarafinın bir NATO askeri gücü fikrine sıcak bakmadığı- nı düşünüyonım. Ama oturup kendimize şu soruyu soralım: Ba- kın, Harvard Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Kari Deutsch, güvenlik toplumu fıkrini ortaya attı. Güvenlik toplumu bir güven- lik bölgesidir. Örneğin AB bir güvenlik bölgesidir. Bunun üyeleri hiçbir şekilde birbirierine karşı savaş açmayı düşünmezler. Işte, gü- venlik bölgesi 21. yüzyılın önündeki en önemli konulardan birisi. Türkler ve Yunanlılar olarak oturup düşünelim. Çocuklanmıza na- sıl bir dünya bırakmak istiyoruz? Çocuklanmızın 20. yüzyıh tek- rar etmelerine mi çanak tutacağız, yoksa ileri gitmelerini mi sağ- layacağız? Yirmi birinci yüzyıl pek çok meseleyle dolu olacak. A- ma bu meseleleri jeopolitik, sınır kavramlan içine mi hapsedece- ğiz, yoksa ekonomik ve politik gelişme, çağdaşlaşma kavramlan- na mı önem vereceğiz. Bence ekonomik ve politik gelişme ve çağ- daşlaşma kavramlanna önem vermemiz çok yerinde oİacaktır. - Bir NATO çözümünde sizce Kuzey Kıbns'taki Türk gücü ne olacak? - Hiçbir şey olmayacak. Yerinde kalacak. fll ŞERİATÇILAR DEPREMİ BtLE KENDİ AMAÇLARI DOĞRULTUSUNDA KULLANIYOR jîTardım paketinde din sömürüsü ADAPAZARl(Cumhuriyet)- DevletBa- kanı Hasan Gemici. Sakarya bölgesinde dep- remzedelere dağıtılan yardım paketlennde, depremin. dinı vecibelerin yerine getirılme- mesi nedeniyle meydana geldiği yönünde yazılar bulunduğuna dikkat çekerek "Tür- kive'de, rnaalesef bir kesim. İslam dinini sö- mürmekten \azgeçmivor. Böyle bir felaketi büe sömüriiyoriar" dedi. Bakan Gemici, Sakarya bölgesinde ince- lemelerde bulundu. Sakarya Valisi Vener Rakmoğlu'nu ziyaret ederek barmma ihti- yacı konusunda bilgi aldı. Gemici, gazete- cilerin, çadırkentlerın Kızılay'a de\Tİ konu- sundaki sorusu üzerine, amacın, hizmetlerin planlı ve düzenli yapılması olduğunu belirt- ti. Gemici şöyle konuştu: "Yardım yapan tüm kuruluşlara teşekkür ediyoruz. Ancak devlet. asli görevi olan, >'ardunlann düzenkn- ırtesi konusunu arnk devTalmahdır." Vali Rakıcıoğlu, Gemici "ye,bölgeyegön- derilen bazı özel yardım paketlerinin için- den, Arapça ve Türkçe yazılmış dini propa- ganda broşürlerinin çıktığını söyledi ve bi- rini Gemici'ye gösterdi. Gemici olaya sert tepkı göstererek şöyle konuştu: "Broşürde. depremin, dini vedbelerin ye- rine getirilmediği için olduğu, buradaki in- sanlann kızlannı açık saçık dolaşnrdıklan- nı ve bu yüzden afelie cezâlandınldıklan be- firrjttyor. Bu broşürlerin vardım pakeüeriiçe- . risinde insanlara dağınİması, bu insanlann öteden beri yapüklan din sömürüsünün en düşündürücü örneklerinden birisidir. Asû di- nimize zarar veren bu din istismarcılandır. Devlet olarak buna izin vermeveceğiz." Gemici, Adapazan'nda, Tank-Palet Fab- rikası'nca kurulan 96 çadırdan oluşan çadır- kentte incelemelerde bulundu. Yurtdışın- dan soğuk hava koşullanna dayanıklı 20 bi- ni hibe 40 bin çadır alınacağmı belirten Ge- mici, 26bin500prefabrikekonutuntamam- lanmasıyla da depremzedelerin olabildiğin- ce sağlıklı standartlara kavuşturulacağını kaydetti. İMAM HATİPLER ÖĞRENCİ YrrlRlNCE FAALtYETLERİIVİN YÖNÜNÜ DEĞlŞTtRDİ MGV'nin hedefi ııomıal liseler ANK\RA(CumhuriyetBüro8u)-Istihba- rat kaynaklan. Milli Gençlik Vakfı'nın (MGV) irticai faaliyetlerini yeni öğretim yı- lında lise öğrencilerine yönelteceğini belir- ledı. MGV'nin bu kapsamda geniş bir plan yaptığı, ımam hatip liselerinın büyük oran- da öğrenci kaybetmesı nedeniyle normal li- selerin hedef olarak seçildiği kaydedildi. Başbakanlık Takip Kurulu'na (BTK) su- nulan istihbarat raporlarında, MGV nin öğ- renci gençliğe yönelik yapâcağı çahşmala- nn belirlendiği bildirildi. Vakfin Ankara Şu- besi'nin ağustosta gerçekleştirdiği toplantı- da, liseli gençliğe yönelik uygulanacak stra- tejilerin belirlendiği kaydedilen raporlarda, MGV'nin çalışmalan şöyle anlatıldı: • Her orta dereceli okulla ilgilenmek üze- re MG\ mensubu üç yüksekokul öğrencisi görevlendirilecek. • Bu öğrencilerin sorumlu olduklan or- taöğretim kunımlannda taban genişletme çalışması yapılacak. • Bu çahşmalaria Ugili tutulacak kayıflar bilgisayar ortamında korumab olarak yapı- lacak ve kesinlikje kâğıt kullanılmayacak. • Görevli yüksekokul öğrencileri, güve- nilir duruma gelinceye kadar ilgilenecekle- ri öğrencilerden gerçek isimlerini gizleye- cekler. Raporlarda, MGV'nin Ankara Imam Ha- tip Liseleri Mezunlan Derneği'nin (ANİM- DER) "Imam hatiplere destek" kampanya- sına katılmalannın kararlaştınlmasma kar- şın kayıt yaptıran öğrenci sayısının beklene- nın altında olduğu bildirildi. trticai unsurlann varlıklannı sürdürebil- mek için eğitimdeki etkinliklerini kaybet- mek istemediklerini, bu nedenle yasal ya da yasal olmayan çalışma içerisinde olacakla- nna dikkat çekilen istihbarat raporlannda, Milli Eğitim Bakanlığı 'nm özel okul, yurt ve dershanelerdeki denetlemelerinin yetersiz olduğu vurgulandı. Raporda, "Denetlenıele- rin sonuç vermesi için müferrjşlere yeni yet- kfler verilmesi gerekmektedir" denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle