19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 1999 PAZAR DEPREM GölcükKavaklı'dabir kafeterya depremden beri 24 saat açık ve her şey, herkes için bedava. Kapı 24 saat açık, çay 24 saat sıcak. Burası Gölcük Kavaklı'dan Erkan'ın İmarethanesi. Bu fotoğraf çekildiği sırada imarethanede setfservis kuraJlan işliyordu çünkü Erol Topal (soida) Erkan Cüloğiu (ortada.eli başında) ve Erol'un baldızı AfıfeÇağütay gazeteciye "röportaj verivorîar"dı /Mqida * :\(ijiii DehErkan'mDepran InuuvtlumesiAYPIN ENGtN Adi Erkan Güloğlu. Gölcük'eyolu- nuz düşüp, o güzelim Kavaklı kıyılan- na doğru uzansaydınız hemen tanıya- caklardı, "Haaa, biziın Deli Erkan" dı- yecekJerdı. Tanısaydınız bu "ddüik"in aslında sevimli bır delıdoluluk, aklına geleni mutiaka ve en önemlisi hemen yapmak olduğunu hemen kavrayacak- tınız. Pazar gecesi annesi Gölcük Devlet Hastanesı'nde yatıyordu. Kansı. dış- lerini venı yaptırmıştı ve yenı dışlerini kendı annesîne göstermek için lzmit'e gitmişti. Erkan Güloğlu Gece 23'e doğru sahildekı kafeteryasını kapatıp ev ine gitti 15 yaşındaki oğlu ve 20 ya- şındaki kızı televizyon seyrediyorlardı. Erkan Güloğlu bir duş yapıp yatağa gırdi. Çok sıcaktı. Kalktı pencereleri ard^j^adar^ajjp. Gene yatft ve..ujju;]. d u - " 'Sn« J ~ : > : " ... Ve üçü beş geçe Yani Gölcük Kavaklı'da her günkü gibi başlayan gün, her günkü gibi bit- ti. Ertesi gün uyanılacak. yeni bir gün, her günkü gibi bir gün başlayacaktı. Erkan Güloğlu anlatıyor: - „ saat 3'ii 5 geçe mi ne.. deprem ol- du ya... İşte bir sallantı>la kalktım. On- dan sonra... Öyle bir şey ki yani, bir kompresör çalışır gibi biliyor musun? Binayı bö> le zorla çekmek iste>en bir hareket var. 30 daireli bina zangır zan- gır titriyor; gökyüzü kıpkırmızı alevler içinde. Pencereye koştum, tül perde elimde kaldı. Karşıdaki bina gözümün önünde ağır ağır aşağı indi, Evet asağı indi koca bina. N'asd biimiyorum_ pan- tolonumu ayağıma geçirdim, kızımla oğlumu alıp çakmağı \aktim. merdi- \enlerden inmeye başladım. Alhncı kat- tayım ben... İnerken komşuların mum- larını çakmakla yaka yaka ilerliyoruz biliyor musun? Üçüncü kata mi ne gel- dik, yan duvarlan yıkıldı binanın. Ba- yağı indi duvarlar yani. Kapının ardın- dan seslerini duyduğum komşulanm birden karşunda belirdiler. Evin içinde şaşkın koşuşuyorlardı \e merdiven sa- hanlığına bakan du\ann vıkıldığının farkında bile değillerdi. Yani duvar san- ki perde>di. Perde açıidı sankL Tiyatro gibi yani. Altı kat indim. Avluya geİdim. Baktını. Bildigim, doğup büyüdüğüm yer burası. Yandaki binaya baktım yok. Karşıdaki yok. Onun yanuıdaki yok. Ondan sonraki de yok. Vok işte. Hiç bi- ri yok. Arkamı döndüm. az önce mer- divenlerinden indigim binaya baktım. Bir tekme vursam dağılacak... îşte bölgedeki binlerce, on binlerce "deprem anı" öykülerinden bıri. He- men hiçbır özelliğı yok. Ama sonra... Sonrası da onun ağzından: - Buraya dükkânıma geldün. Çok susamıştım biliyor musun? Zor bela aç- tım dükkânı. girdim, şurdan deniz kı- yısından filan çığlıklar geliyor kulağı- ma. Su içtim. Bir baktım dükkânın önü piranha balıklannı gösteriyor ya tele- vizyon, işte öyle yüzlerce kişi dükkânın önünde. Açtım dükkânın kapdannı, içeridefazia birmahm dayokzaten.Aç- tım herkese. Yiyen yedi, susayan ko- la'ydı, gazozdu, suydu. ne bulduysa iç- ti. Baktım tesadüf ama.. telefon çalışı- yor hâlâ. Miliet girdi sıraya. Diyarbakır, Mardin, Erzincan, Rize, İstanbul... Sa- at üç buçuk fılan. Karankk. Çakmağı çakıp numaralan çeviriyoriar. O gün bu telefon aralıksız 24 saat çalıştı. Ha- ber gekiL Annem ölmüş. Dükkânı böy- le bırakıpgittim annemi gömdüm. Son- ra gene buraya döndüm. Bir de baktım İstanbul'un ne kadar televizyonu, ne kadar gazetecisi varsa, şuraya, yolun karştsına üslenmişler. Yaktun tüpü, aç- tım çay ocağuu. Bak bu gün depremin altıncı günü. yok be yedinci günü bitti değil mi? Bu çay ocagı hiç sönmedi bi- liyor musun? isteyene çay Isteyene llmon Bılmek ne söz görünüyor. Gölcük Kavaklı'da Erkan Güloğlu'nun deprem imarethanesi, 24 saat çahşıyor. tçeri dalan. kimseye sormadan ekmek yığı- nından bir somun çekıyor, kimi yıkan- mış, kımi yıkanmak için sıra bekleyen domateslerden birini kapıyor, kapının önündeki masalardan binne çökmeden ya Erkan Güloğlu ya çocukluk arkada- şı Erol Topal dumanı tüten çayı önüne koyuyorlar. O çayını höpürdetırken kumanyası- nı kapan askeıîerden bin. üstü başı yı- kıntı tozuna bulanmış, yaklaşıyor. ek- meğe katık istiyor. O katığını ekmeğın arasına yerieştirirken, yolu geçip dük- kâna dalan bir TRT kameramanı, kay- nayan sıcak sudan bardağını dolduru- yor, içıne minik torba çaydan koyup kahvaltı yapacak. TRT kameramanı ocağın başından aynlırken, Erkan, çay sevmeyen bir gazeteciye zuladan çı- kardığı nescafeyi ayarlıyor. Şeker sto- ku şimdilik idare eder de.. bulaşık yı- kamak zor. Su, deprem yıkıntılannın arasmda bulaşığa harcanamayacak ka- dar değerli. Kaçınılmaz soru: - Niye yapıyorsun Erkan bunu? Anlamadı: -Neyi? Soru açılarak yinelendi. Anladı ve yanıtladı: - Bak abkim, Kavakb yıkılnuş, kom- şularan. arkadaşlanm ölmüş. Burda para geçmiyor şimdi. Benim ki deniz- Gölcük-Kavaklı kıyısında Ud çocukluk arkadaşı Erol Topal ve Deprem tmarethanesine dönüşmüş Yaşar ve Uğurcan Kafeteryanın sahibi Erkan Güloğlu deprem gecesini ve sonrasım anlaüyorlar™ (Fotoğraflar: KAAN SAGANAK) de birdamla. Erkan'ın kaçparalıkma- b vardıki? tki tenekepeynir,iki kasa do- mates, 160 kadar yumurta. bilmem kaç paket margarin, çay, işte şu içtiğin nes- cafe fılan. Benim korkum tüp. Tüp bi- terse boku >edik. Dolusunu bulmak zor biliyor musun? - Peki ne kadar sürecek bu? - Bak ben bu dükkânı halka açtım, burası halkın artık. Ben bura>ı kapat- tun mı burdaki insanlarda moral çö- ker abicün. Enkaz kaldırana bir bar- dak çay be... Meksikak, Türk çayuu ta- nıdı,k;i ısuıdL Fransız menemen yedi ta- dı damagında kaldı. Şu nöbetçi asker ekmegine burdan katık buldu. Şu tele- vizyoncu bu yoklukta zeytin, peynir, ek- mek. ca>la kahvaltı yapınca daha can- la başla haber yapıyor. Şu karşundaki gazeteci... Kahveyi bulunca yüzündeki yorgunluk siUndL- ~r Erkan haklı: Silindi... « Halka açık kafeterya Gölcük Kavaklfda deniz kıyısında gece \e gündüz. kapısı herkese açık "Yaşar&Uğurcan Kafeterya"da açlar doyuyor, susayanlar kana kana içiyor. Yaşar. Erkan Güloğlu'nun oğlunun adı. Uğurcan da torununun. Ama kafe- terya Erkan'dan soruluyor. O da adı üs- tünde, deli. Deli Erkan kafeteryasını halka açtı. Saat geceyansını çoktan geçti. Ne- redeyse şafak sökecek. Yağmur yine bındirdi. Koca şemsiyelerin altında, Erkan "ın kafeteryasının önünde Erkan Güloğlu, Erkan'ın çocukluk arkadaşı Komando EroJ (Topal), Gölcük Aske- ri Tersanesı'nden emekli işçı Karslı Naci (Kansuvar), Donanma Komutan- lığı ikmal merekezınden emekli Necdet Küçük,emekli Deniz Astsubay Ertuğ- rul Çagıltay, Ertuğrul astsubayın kan- sı. Erol Topal'ın baldızı AfifeÇağütay. bir iki de gazeteci sıcak çaylar eşliğin- de sohbet kaynatmışlar.... Konu? Hayır. Deprem değil. Deli Erkan'ın su saatini açtınp sonınu çözdüğünü an- latmak için gecenın bir saatınde Na- ci'nin evıne ve yatak odasına dalıp, ya- tağın üstüne çöküp haber venşi... Kahkahalar Kavaklı kıyılannda, az ötede uzanan ve altında komşulann. arkadaşlann yattığı yıkıntılarda yankı- lanıyor. Gazeteci bu gerçekötesi duru- mu bılince çıkanp soruyor: -Yav, millerin içi kan ağfayor, biz bur- da bilmem kaç yıllık matrak anılan din- leyip, mavra yapıp gülüşüyoruz... Yanıt Erkan'dan ve yanıt tokat gibi: - Ya ne yapacakük? Depremi konu- şursak biz çıldınnz 305 ENGİN aengincv doruk.net.tr. Başlıksizi yanırtmasın. Deprem- den canını kurtaran, ardından yağ- murdan iliklerine kadar ıslanmış yurttaşlann, yıkıntılararasından bir masa, bir likit gaz tüpü, iki batta- niye, gelinin beşibiryerdesi, nıne- nin kefen paracıklan, küçük kızın bebeği, oğlanın ilkokul 4. sınrf coğ- rafya kitabını kurtarmak için can- lannı dişlerine takmalarından söz etmiyorum. Sözüm deprem acısından, dep- rem şaşkınlığından hayasızca ya- rarlanıp kotarılanlara. Sözüm An- kara'ya ve deprem bölgelerine çö- reklenmiş "Ankaralar'a... Içimde- ki iyimserliğin son kırıntısını kulla- nıyorum. Ankara'da ve deprem bölgesin- deki 'Ankara'da olup bitenlere, yapılıp kotarılanlara bakıyorum, Bu kadaralçaklıkolamaz. Olsa ol- sa bizim için bir alçaklığa daya- nıklılık testi düzenlemişler, onu uy- guluyorlar. Büîün bunlarciddi ola- Alçaklığa Dayanıklılık Testi maz, gerçek olarnaz" diye mırıl- danıyorum. Bu içimdeki iyimserliğin son kı- rıntısı. Bu kınntı da tükenince ne yapacağımı bilmiyorum. • • • Buyrun size bir demet: Gölcük Yüzbaşılar'da, küçücük deprem çocukları, ana-babaları- nın iki battaniye, bir eski çarşaf, i- ki karış sera plastiğinden kurduk- lan "çadırkondular"\r\ arkasında, dev kepçelerin çalıştığı yıkıntılann az ötesinde, dere boyunda oynu- yorlar. Çevre silme sıvama "boklu pe- çete". Günlerdir, yardım konvoy- larından ahnmış paketten bir pe- çete kapıp, bu dere boyunda ça- lılar, taşlar arasına çömelindi ve... Dere bulanık degil. Dere irin akı- yor. Yamaçtaki yıkıntılann altından geçerek geldi ve patlayan kanali- zasyon derecikleriyle beslenerek buraya, denize bir taş atımı kala uzaklıktaki düzlüğe kurulmuş ça- dırkonduların açığına ulaştı. Biraz- dan denizle buluşacak... Üç yaşında ya var, ya yok bir kız çocugu eğildi ve dereden kana ka- na "irin" içti. Aynı saatlerde Amerikan 6. Filo- su'na bağlı üç su arıtma ve pis su- ları içme suyuna dönüştürme ge- misinden "Bo-Bo" ve "Obre- gon"'a, Ankara'dan (evet Anka- ra'dan) birerfax mesajı ulaştı. Me- sajda "Teşekkür ederiz. Ancak deprem bölgesindeki imkânlan- mız temizsu ihtiyacımızt karşıiaya- bilecek durumdadır" deniyordu. Bo-Bo ve Obregon, rotalarını yeniden Italya yönüne çevirdiler. Mesaj ulaşmayan "Kocak" su arıt- ma gemisi Çanakkale Boğazı'nda durduruldu ve ona da "teşekkür" edildi. Aynı saatlerde Gölcük Kayma- kamı Cumhur Ersoy ilçeye en er- ken sekiz gün sonra içilebilir su verilebileceğini açıkladı. Aynı saatlerde, Yüzbaşılar'da, dereden irin içen küçük kız doğrul- du ve yeniden, boklu peçeteler arasında oynayan arkadaşlarına katıldı... Bu gerçek olabilir mi sizce? Her- halde Ankara bilerek böyle haber- leryayıp, "alçaklığa dayanıklığımı- zı" test ediyordur değil mi? Keza Adapazarı'nda, Kaynarca yolundaki çadır kentte, günlerdir kuru ekmek, bisküvi ve şekerlı suyla beslenen çocuklar bir tas çorba düşleri kurarken, Amerikan "Hope (Umut) Kilisesi'nin, her bi- ri 12 bin kişiye sıcak yemek vere- bilecek kapasiteli 10 gezici mutfa- ğını, "Mutfakla gelen personel Hı- ristiyanlık propagandası yapar" gerekçesiyle reddeden "Ankara", aslında bunu bizim alçaklığa da- yanma gücümüzü ölçmek için yapmıştır değil mi? Ya hepimiz deprem acılarıyla kavrulurken, Af Yasa Tasarısı'nı, komisyonda görüşüp, kapsamını, çete tetikçisi mi, devletin tetikçisi mi olduğu tam da açıklık kazan- mayan Haluk Kırcı ve öteki "Susurluk yiğitlerini" de içine alacak gibi ge- nişletilmesi aslında doğru değildir, Ankara bize alçaklığa dayanıklılık testi uyguluyordur değil mi? Bana "Evet, tabii canım. Başka ne olabilir ki..." yanıtını verin. İçimdeki iyimserliğin son kırıntı- sını kullanıyorum. Bu kırıntı da tü- kenince ne yapacağımı bil- miyorum. DEPREMMM!... ORHAN BURSALI HükümetveDevlet(2) Insanlann veya toplumların veya yöneticilerin bazı şeyleri anlayabilmesi için büyük felaketlerin gerçekleşmesi gerekebilir. Böyle bir felaket, da- ha sonra olabilecek çok daha büyük felaketlerin önleyicisi özelliğinı kazanır. Ünlü davranış bilim- ci Konrad Lorenz, dünyanın nasıl bir çevre fela- ketine gitiğinin anlaşılabilmesi ve önlem alınabil- mesi için, belki de New York'u feda etmek ge- rektiğinı söylemıştı. Böylece, Dünyanın geri ka- lan bölgelerı sağ kalma şansını yakalayabilirler- di. Bir musibet bin yazıdan iyidir. 10 yıl yazıp çi- zersin kimsenin kılı bile kıpırdamaz, Dahası, bu ülkeyi özellikle devlet aracılığıyla soyup soğana çeviren alçaklar tarafından devlet ve miliet düş- manı ilan edilirsin... Gün olur devran döner, bü- yük bir olay olur, herşeyı açığa çıkartır ve doğru- lar. Felaketten olumlu sonuç beklemek ve çıkar- mak, humanizme sığmaz. Ancak yaşadığımız gerçeklerin de, olguların da yorumlanması gere- kir. Örneğin, Izmit Depremi 20 yıl sonra olsaydı, yaşayacağımız felaketin bir kaç kat daha büyük olacağını rahatlıkta söyleyebilıriz. Çünkü kötü yapılaşma ve nüfus yoğunluğu 20 yıl içinde bir kaç kez daha artardı! Susurluk devlettekı mafyacıları, tetikçileri, ka- nun tanımazları ve onların siyasi bağlantılarını ortaya çıkardı. Temiz toplum diye günlerce ten- cere tava çaldık. Izmit Depremi ıse, yine devle- tin hazırlıksızlığını, laçkalığını, bilimdışılığını ve yapı, yerleşme gibi insanlann varolmak ve ya- şamlarını sürdürmekte kullandıkları en önemli alanlarda vurgun düzenı bekçiliğini ve teşvikçili- ğini ortaya çıkardı. Şimdi, insanlarımızda "devlet düşmanhğı", çok kimseyi rahatsız edici boyutlara ulaştı. Bir çok kesimde devlete güven sıfır! Bunun çok so- mut nedenlerini yaşayıp duruyoruz. ••• Dünkü yazımda, devleti bütün toplumun ya- ranna çalışan ve yararını gözeten, teknik, bilim- sel bir yapıya dönüştürrneyen, dönüştürme programı olmayan siyasi partilerin, iktidarda ba- şanlı olamayacaklarını vurgulamış; devletin bu- günkü yapısından. esas olarak, bu aygıtı kulla- nan ve yöneten siyasilerin sorumlu olduklarını, olması gerektiğini belirtmiştim. Şimdi ise şu soruyu yönettmek, olaya siyasi- ler, siyasi irade acısından bakmak gerek: Peki, siyasal iktidariann acaba devleti çağdaş bir ni- teliğe kavuşturma arzulan var mı? Iktidara ge- lenler, niçin bu aygıtı, tıkır tıkır çalışan ve durma- dan sorun çözen bir özelliğe kavuşturmadılar? Tersine, ona tabi oldular ve tökezleyip durdular? Bugüne kadar iktidara gelen liderler ve parti- lerden herhangi birinin devletin yapısından ve özelliklerinden şikâyetçi olduklannı, bir plan ve program çerçevesinde bu yapıyı yenileme prog- ramı hazırladığını ve uygulamaya kalkıştığını duyan var mı? Tersine, devlet örgütünü daha da laçkalaştın- cı siyasetler ızlemedıler mi? Devleti, her alanda büyük rantlar dağıtım aleti, bu rant ve yağma düzeninin koruyucusu olarak kullanmadılar mı? Özal, bunu en açıkça ve göğsünü gere gere yapan politikacı değil miydı? Avcılar- Bağcı- lar'da "Burası plansız programsız yapıldı, teknik olarak da yasalara uymuyor, biz yasalan buraya uyduruyoruz ve size tapu veriyoruz" demedi mi? Rüşvet almayan, köşeyi dönmeyen devlet memuruna aptal gözüyle bakıldığı bir toplum yaratmadı mı? Siyasi partiler ve polıtıkacılar, yerel belediyeler aracılığıyla özellikle büyük kentlerde kendilerine büyük rant kaynakları yaratmadılar mı? Ve devlet, bu düzenin baş bekçısi olarak kullanıldı. Sonuçta bugün halkın devletten giderek so- ğuduğu. devletin de halkı düşman olarak gör- düğü bir ortama geldik. Oyle ki, İstanbul Valiliği, hangı hak ve hukukla bilinmez, depremzedelere yardıma koşanlara yol gösteren ve halkın gönlüne yerleşen AKUT'un normal banka hesaplanna el koyabili- yor! • • • Ben devlete kızıyorum, hem de müthiş kızıyo- rum. Ama devleti bu hale getiren, devleti bu haliyle yönetmeyi seven siyasal iktidarlara çok daha müthiş kızıyorum! Marmara belediyeleri Deprem sonrası eylem hazırlığı İstanbul Haber Servisi - Marmara ve Boğazlan Belediyeler Birüğı Encü- meni, Kocaeli depremi sonrasında uygulanacak eylem planını görüşmek üzere 2 eylülde toplanı- yor. Marmara ve Boğazlan Belediyeler Birliği ve Bakırköy Belediye Baş- kanı Ahmet Bahadır- h'nın başkanlıgında ya- pılacak toplantının gün- deminde felaket bölge- sinden gelen ihtiyaçlar karşısındaki eksikJikler, depremzedelerin günlük. orta ve uzun vadeli ihti- yaçlan, hasar tespit çalış- malan, imar planlanna aykın bınalann planlara uygun hale dönüştürül- mesinde ünıversiteler ve Türk Mühendis ve Mı- mar Odalan Bırliği'nin etkin biçımde yetkilendi- rilmeleri konusu yer ala- cak. Toplantıya katılacak belediye başkanlan şun- lar: Çanakkale Belediye Başkanı tsmaflOzay, Ba- lıkesir Belediye Başkanı ZiyaettinTan. Orhangazi Belediye Baskanı Turgut Ünlü, Tekirdağ Belediye Başkanı Osman Tabak, Bilecik Belediye Başka- nı Yaşar Tüzün, Bıga Be- lediye Başkanı Şükrü Kemerli, Gönen Beledi- ye Başkanı Hayati Köse, Adapazan Belediye Baş- kanı Aziz Duran. Körfez Belediye Başkanı Erhan Yenilmez. Saraybahçe Belediye Başkanı Hik- met Erenkaya. Kavaklı Belediye Başkanı Orhan Tıraşoglu. Keşan Beledi- ye Başkanı Mehmet Ge- mici, Gümüşçay Beledi- ye Başkanı Tamer Er- gün, Gölcük Belediye Başkanı tsmail Banş. Kırklareli Belediye Baş- kanı CengizBağdan, Bü- yükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Edirne Belediye Başkanı Cengiz Varantopu ve Bir- lık Genel Sekreteri Fîkret Toksöz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle