25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 1999 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Yıne Deprem!t Şevket ÇORBACIOĞLU Inşaat Mühendisı Y apay insan gûcûnün ye- de azahmıştır. Depremi en çok yaşayan nemediği tek güç, yer Uzakdoğu ülkelerine de örnek oluştura- hareketinin oluşturduğu doğa gücûdür. Bu aman- sız yer hareketinin adı "depretn!" Deprem dün- yamızı tam 5 tnilyar 100 milyon yıldıryıl- da en az bir milyon kez sarsıyor. 100 ta- nesi yıkıcı ve yok edici. Bunlann bir ye- nisini daha yaştyoruz. Merkez ûssü Izmit ve çevresi olan Marmara depremi ile. Depem evrensel bir yok edici gibi kar- şısma çıkan tüm güçleri yılap yakıyor. Di- renen tek güç 3.6 milyon yıl önce beli- ren insan gücü. İnsan ve aklı yok edile- meyen bu gücün yok ediciliğini azalt- mak için 3.6 milyon yıldır savaşım ver- mektedir. Çağımızda. özellikle Batı kendisini "Ortaçağ karanlığından kurtararak" "yer bflmri" bilgi ve teknolojisini geliş- tirip, depremin yok ediciliğini belli ölçü- rak bu yöre ülkelerinin, örneğin, Japon- ya'nm deprem bilimini geliştirmesine karşın ülkemiz hâlâ Osmanlılıktan kalıt bilgi ve teknoloji üretmeme tembelliği içinde depreme karşı palyatif önlemler ge- liştiriyor. Düşünün; 1953'te başlatılan deprem yönetmelikleri, ancak 1997 yılın- da istenilen niteliğe (belli boyutta) kavuş- turulabildi. 1997 yılı deprem yönetmeliği sonrası hazırladığım ve ilk kez Türk Mûhendis- lik haberieri dergisinde yer alan "1953- 1997 Deprem Yönetmeliği Karşılaşür- mah Tabİosu"na baktığımızda, günümü- ze dek evrensel yok edici deprem gücü- ne ne denli ^üzeysel yaklaştığımızı gö- rebiliriz? "Orneğiıı en büyük yatey yük katsayısı (Q 1953'te 0.04İ1961'de 0.06- 1975te0.10-ve I997'de0.12.5-O.26'yaç*- kankb. Vapı öoem katsayts 1961'edek hiç dikkateafanmaziken ancak 19681de 15'e yüksettüebfldi. Kolon-kiriş bagtenü nok- tafamndaJd etriye sjklaşürması 1961 yıb- na dek uygulanmamif. Mintımum koion donaüyüzdesi 1968'edekO^iken 1975te 1.0'e çıkanlmış. En küçük kiriş boyatu 1968'de 15x30-1975'te 20x30 ve 199Tde 25x30 cm olarak saptanmış. Minumum etriye çapı 1968'e dek fı 6 iken 1975 yılın- da fî8'e çıkanlmış " Tüm bu değerier; Fay Zonu (Hattı) üzerindeki yapılann be- tonarme (statik) hesaplannda kullanıl- ması zorunlu değerlerdir. Çünkü deprem gûcü evrensel bir güçtür, değişmesi/ azal- ması düşûnülemez. Fakat biz bu değer- leri ancak 1997'de dikkate almaya baş- lamışız. Budabizimaymazhgımızıgös- termektedir. Bu zorunluluğa duyarlı mı- yız? Asla!.. 1997 yılında uygulanmaya başlanan "Yeni" deprem yönetmeliğin- deki değerier, yapı kesitlerini arttınr. Ya- pı kesitinin artışı; çimento, demir, agre- ga ve diğer yapı malzemelerinin artışını gûndeme getirir. Buda yapı metrekare ma- liyetmin arhnası demektir. Kapkaçcı Yap- sat müteahhitlerin işine gelmeyen biruy- gulamadır bu. Yapı bilgısınden yoksun, sorumluluk nedir bilmeyen, salt özdek- sel çıkar peşindeki bu insanlar, genelde kuzey Anadolu fay hattının en duyarlı (hassas) alanlan, lstanbul-tzmit zonla- nnda konuşlanmışlardır. Ülkemizde ya- pı denetiminin kurumsallaştınlmaması bunlann işlerini kolaylaştırmıştır. Istan- bul'daki altı büyüklüğündeki depremin Iz- nrit'teki 6.7 büyüklüğünden yıkıcı olama- ması, bu insanlan ve onlara ödün veren- leri kurtarmamalıdır. Eğer6.7 büyüklük Istanbul 'da yaşansa idi. lstanbul'un yüz- de kırkını yerle bir ederdi. Çünkü deprem yükleri kuramına göre aradaki "0.7"lik fark, "6" büyüklüğü en az 15 kat arttınr. Eğer ülkemizin "yüzde 98"i deprem ku- şağında yaşıyorsa; yapı denetimi ile bir- likte depreme direnecek kurallan da ge- liştirmemizi zorunlu kılmaktadır. Depre- me dayanıklı yapı için proje, malzeme, işçilik niteliğınin yanında, kontrolluk ve denetimi içeren yetkin disipliner mühen- dislik hizmetleri en önemli etmenlerden- dir. Diğer etmen ve önlemleri şöyle sıra- layabiliriz: I- Depremde yıkılan yapılann sorum- lulan saptanmalı ve inşaat sektöründen kesinlıkle men edilmelidir. Eğer bunlar teknik eleman iseler, bağlı olduklan mes- lek odalanndan ihraç edilmeli. Aynca bunlara ağır para cezalan getirilmelidir. 11-Deprem kuşagmdakiögretirnkurum- lanna zorunlu "uygulanuüı'' deprem der- si konmalıdır. III- Monolirik yapılardaki dûktiliteye (esneklik) sahip deprem performanslı se- ri yapı üretim süreci başlatılmalıdır. Böy- lesi bir üretimle yılda 50.000 konut in- şası ile fay hattındaki tüm kırsal evlerye- nilenebilir. Çünkü ülkemizinjeolojik ko- numu; doğu batı aksında ortasından fay kirişi geçen köprüyü çağnştınyor. IV- Devletin katkılanyla fay hattındaki her eve "çadn-" bulundurma zorunluluğu getirilmelidir. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Devlet Malı DeıHz1 mi? Elimde bir güç olsa ilk iş olarak bütün özelleş- tirme uygulamalannı durdururdum. Bugüne kadar yerli-yabancı işadamlanna ucuz ucuz teslim edil- miştesisleri, işletmeleri, bankalan, fabrikaları, te- lefonla, daha ne varsa hepsiyle ilgili özelleştirilmiş yerteri yeniden devlete kazandırırdım! Kaç kez kanrtlandı, özelleştirmelerin hükümet- lere bir süredaha dayanma, sürdürme danağı sağ- lamaktan başka hiçbir yararlı sonuç vermediğini... Yalnızca birtakım kişilerin servetlerine servet kat- malannayaradığını... önce kim akıl etti devlet iş- letmelerini ona buna sunmayı? 1950 sonrasında DP!.. Sonra Adaiet Partisi, birbiri ardına iktidara gelen tüm partiler, tüm liderler!.. Işte sonuçlar: Telekomünikasyonda özel girişi- min aciz kal»şı!.. Kaç gündür Istanbul'la iletişim yok! Şimdiye dek böyle bir durum yaşanmamıştı... Dü- şünün bir başbakan bile telefonla bir yerleri ara- yıp bulamayacak kadar aciz kalmış! Hani, PTTnin T'sini yabancı işletmecilere verince her şey daha güzel olacaktı? Hem her şey daha pahalı, hem de en gerekli anda telefonlar, teleksler, fakslar iflas etmiş! Özelleştirilmiş işletmelerden hangisi halka ya- rariı iş yapar durumdadır! Bir ucuzluk, bir kolay- lık mı sağlanmış, hayır! Bankalan satın alanlar, o bankaya topu attırdı, yurttaşlann parası yağma- landı, ama o kurnaz kişiler ceplerine trilyonlan sığdırdı! Binbir güçlükle kurulmuş KlT'ler bile bir çeşit yağmaya sunuldu. Gelip geçen hükümetle- rin tek umudu bu kolay kazanç oldu. Onu sat, bu- nu bir yakınına ver, onlar kazanç üstüne kazanç sağlasın, ama en kritik anda bu özelleştirilmiş yer- lerin hiçbir işe yaramaz olduğu ortaya çıksın!.. Bir iki aydır Istanbul dışındayım. Yazılarımı faks- la gönderiyorum. Üç gündür gazeteyle telefonla görüşmek olanak dışı. Bir anda iletişim yok olmuş! Sekize yakın bir şiddetle yurdu çarpan deprem ma- zeret olarak gösterilmesin! Ya bir savaş durumu olsaydı? Işler arapsaçına dönmeyecek miydi? Günlerdir kimse yakınını arayamıyor! Hani özel- leştirme çok yararlıydı, çok çağdaştı? Bir gün seçimle mi, seçimsiz mi, bir güç işba- şına gelecek, yıllardır ona buna sunularak siyaset adamlannın biraz daha iktidarda keyif sürmeleri- ni.sağlayan bütün bu özelleştirmeleri sıfıra indire- cektir. Her şeye karşın, yine de, en güvenilir güç olan devlete bırakacaktır... Atatürk, "Biz yoksul bir halkız, ne olduğumu- zu bilelim" dememiş miydi? Bu yoksul halkın sır- tından köşkler, villalar dikmek, devlet hazineleri- ni ona buna peşkeş çekmek kolayliğı ortadan kalkmadan, Türk halkı acılardan, ölümlerden, dep- remlerden, yoksulluklardan kurtulamaz! Boşuna mrydı, Mümtaz Soysal gibi düşünen kafalann yıllardan beri bu özelleştirme denilen iş- lere karşı çıkmalan? Anayasa Mahkemesi'nin, Da- nıştay'ın, yurtsever aydınlann, yazarlann bu yağ- ma sürecini durdurma savaşımlan? Baylar, hoşnut musunuz yarattığınız sonuçlar- dan? Bir üflemede yıkılan sivil asker yapılar; ölüp giden on binler; yoksulluğun, acılann, daha da ağırlaşması; politikacılann yıllardır boş sözlerle halkı aldatmasının ortaya çıkması... Bir iletişim konusunu bile yüzüne gözüne bu- laştıranlann foyası artık h/ice ortaya çıkmadı mı? Yoksa, "devlet malı deniz, yemeyen domuz" Bu Ayıp Bize \eter MÜMtNDÜVENd Jeoloji Mühendisi, Tekirdağ S on olarak Marmara Bölgesi'nde şük. Bunlar "insani" hatalann sonuçlandırveje- doganın. insana ve ürettiklerine yö- olojik nedenlerle oluşan bu olaylann tedbüieri- nelik bir saldınsına daha tanık ol- ni almak da bizim insanımıza düşer. duk. Bu şekılde uğradığımız sosyal Depremden zarar görme olayını arttıran en ve ekonomik kayıplan sanki normal önemli etken yapılann dayanıksızlığıdır. Nite- karşılarolduk. Sankıdoğalafetler- kim son depremde, 1939 depremınden sonra doğanın, insana ve ürettiklerine yö- nelik bir saldınsına daha tanık ol- duk. Bu şekılde uğradığımız sosyal ve ekonomik kayıplan sanki normal karşılarolduk. Sanki doğal afetler- le bir arada yaşamayı kabullendik. Bu tür afet- ler sonrası nedenseu takdiri üahi" sözlerinin ar- kasına sığınır olduk. Bu tablo bize, bilimi cid- diye almadığımızı da "kör parmağım gözfine" misali gösterdi. Burada bazı gerçeklerin altı çizilmeli. Olke- mizin yüzde 92'si deprem bölgeleri içinde, nü- fusumuzun yüzde 95'i deprem tehdidi alünda ya- şamaktadır. lstatistiki verilere baktığımızda her 10 yılda yıkıcı depremler olduğunu, son 50 yılda yıllık ortalama 1250 ölüm, 1980 yaralı ve 7526 konut yıkılması olayını görüyoruz. Oysa aynı deprem kuşağında olan birçok ülkede bu sayılarepey dü- yapılan afet evleri yıkılmazken, bugün birçok ka- mu binasının bile yerle bir olduğunu öğreniyo- ruz. Buradan mühendislik hizmetlerinin ve yer seçiminin eksik yapıldığı sonucuna varmak zor degil. Konunun uzmanlan 7.1 şiddetindeki bir depremin gelişmiş ülkelerde can alamadığını belirtiyorlar. Burada ortada bir ayıp olduğu açık. Bu ayıp da bize yeter. Bu tür olaylarla daha fazla karşılaşmamak için almamız gereken önlemler var. Ancak bu önlemleri depremden depreme hatırlayacaksak bunun da bir anlamı yok. Bu konuda ivedilikle yapılması gereken önerilerim şunlar: • Ülkemizin diri fay haritalan tamamlanıp uygulanmaya konmalıdn". • Yapılann yer seçimi, tasanm ve uygulama- sı belli bir imar disiplini içinde yapılmalıdır. • Yapılann zemin etüdü mutlaka yapılmalı- dır. • Belediye ve il imar müdürlüklerinde jeolo- ji mühendisleri istihdam edilmelidir. • Üniversitelerin ve TMMOB'nin görüşleri- ne duyarlı olunmahdır. Hamurabı yasalanndan bir örnek vermek istiyorum: "Bir bina, yapun- cının hataa yüzünden çöker ve bu çökme sonu- cu yapı sahibi ölürse, yapımcı öJümJe cezalandı- nfcr" (M.ö. 2123-2081). Bu ömeği yasayı sa- vunmak için degil. o dönemde yapılann güven- li olmasına gösterilen özeni vurgulamak için verdim. Bu tür sorunlan çözmek için öncelıkle insanlann ve kurumlann düşüncelerini özgür ve eşit bir ortamda tartışmalan, yani bir "kamu topiumu" oluşması gerekir. Işte o zaman bazı ön- lemleri almak için kamu baskısı oluşur ve böy- le kurbanlar vermek zorunda kalmayız. Soyadı Yasası'nı da O'na Borçluyuz Remzİ DEMtR Suşehri C. Savcısı % 0 bür canlılardan, düşünme ve yara- O tıcılık niteliğiyle aynlan insanoğ- lu, her canlı gibi doğar. yaşar, öiür. Bu, doğanın kaçınılmaz bir kuralı- dır. Bilim, tersini kanıtlayamadığı için, bu kural, hep böyle olagel- miştir. Tek bir kişinin egemenliğinden ulusal ege- menliğe geçiş aktancı (nakılci) eğitim sistemin- den akılcı eğitime geçiş, kulluktan yurttaşlığa geçiş, bazı insan toplumlannda evrim içerisinde gerçekleşirken ülkemizde, bir yandan dış güçle- re karşı, öte yandan da bu güçlerle işbirlıği için- de bulunan başta hanedan ve saray damadı olmak üzere iç güçlere karşı verilen Ulusal Kurtuluş Savaşımızın utkuyla sonuçlanmasıyla kazanıl- mıştır. Dünya klasiklerinin dilimize kazandınlması, La- tin harflerinde bazı değişiklikler yapılarak Türk dilinin gereği gibi ve yeterince anlaşılması için oluş^lanHarfDevrfani,taikhukuksis«enıi'nın kabulü, öğrenim Birliği Yasası'nın konulması, medreselerin kapatılması, Osmanh'nın halk ede- biyatışa karşı sarayda oluşturduğu, seçkinci (!) ve ağdalı bir dili olan divan edebiyatında kulla- nılan Osmanlıca sentezinin yerine öztürkçe ça- hşmalannı kotaran Türk Dil Kurumu ile uygar- lıklar beşiği olan Anadolumuzun ve Türk ulusu- nun tarihsel kökenlerini bilimsel yöntemlerle araştırmak için Türk Tarih Kurumu'nun açılma- sı, bilişim sistemlerinin yaygınlaştınlması çaba- lan, yurttaşhk bilincinin insanımıza yerleştirilme- sinde önemli atılımlardandır. Bunlann devlet ön- cülüğunde yapılması, bu etkinliklerin geniş haik yığınlanna ulaşmasında bir anahtar olmuştur. 65 yıl önce, 21 Haziran 1934'te çıkanlan 2525 sa- yılı Soyadı Yasası'yla Türkiye Cumhuriyeti kim- liğini taşıyan tüm yurttaşlann, aile adı olarak, öz adlan yanında soyadı kullanma zorunluluğu uy- gar dünyanın gereği olarak kabul edilmiştir. So- yadı Yasası da bir devrim yasasıdır. Onu da Ate- türk'e borçluyuz. Hukukun ve aklın egemen ol- madığı toplum, feodalist (derebeyci) yaklaşımla ayncalık yaratacak biçimde ve etnik kökene bağ- lı adlar kullanılıyordu ki, bu tutum halkçılık ve mjlliyetçilik ilkelerine ters düşmektedir. Aydınlanma felsefesini özümsemiş bir insa- nın oluşturduğu ilkelerle bu ilkelerin doğrultu- sunda gerçekleştirilen devrimlerin sahibi (iyesi) Mustafa Kemal Atatürk için söylenen birçok olumlu söz vardır. Onlardan birisi de, "Atrtürk'üıı 20. yüzyüda dün>-a^a geJen tek dâhi" olduğudur. Ancak yapıtlanna ve evrensellikten ulusalhğa ta- şıdığı düşünce ve eylemlerine göre, yüzyıllan aşan, ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyindeki ül- kelere ulaştıran, kadınlara seçme ve seçilme hak- kını tanımada olduğu gibi, daha ileriye götüren devrimlere sahip çıkmak bir insanlık görevidir. Tersine davranış ise sözlüklerde nankörlük ve hainlik olarak yer almaktadır. Kazı ve Yayın ÇTOD BEŞtKTAŞ ŞUBESt EĞİTtM GÖNTULLXERİARASINA SİZ DE KATILDV!.. Biıiikte olmsımız için öyle çok neden, paylaşılacak öyle çok sorun, paylaşıp çaJışarak ulaşacağımız öyle parlak ufuklar var ki... Demokratik. laik. Kemalist bir toplum için... Bizi arayın. 0.212 288 4216 -0.212 275 50 23 . A1İ KIUÇKAYA Arkeolog 0 0 lkemiz, kültür ve doğa varlıklan- U nın zenginliği bakımından dünya- nın en önde gelen ülkelen arasında yer almakta olup kültürel ve doğal sitlerin yoğunhığu alhndadır. Uygar- lıklar ülkesi olan yurdumuz bir açık hava müzesi konumundadır. Toprak altındaki kültür değerlerini gün ışığı- na çıkarmak toprak üstündekileri ise saptamak ve belgelemek için her yıl ülkemizde pek çok kazı ve yüzey araştırması yapılmaktadır. 1998 yılı içinde ülkemizde 120dolaylanndakazı(45 > iya- bancı), 95 civannda da yüzey araştırması (4O'ı yabancı) yapılmıştır. Tüm bu çahşmalar yurdu- muzun tarihinin, geçmişinin aydınlatılma.sına yö- neliktir. Dolayısıyla, çalışmalann sonuçlannm sağlıklı bir biçimde bilim dünyasına zamanında sunulması gerekmektedir. Bu, hem bilimsel, hem yasal hem de etik bir olgudur. Akdeniz Üniversitesi ögretim üyelerinden Prof. Dr. SencerŞahin'in 4 Temmuz 1999 tarihli Cum- huriyet gazetesinin ikinci sayfasmda çıkan tt Ar- keoioji Kazdan ve Bilimsel Ya\ın". başlıklı yazı- sında "—Arkeotojik ören yerierinde deviet izni ve parasıyla ce>rek yûzyib aşan bir süredir kazj ya- pıp da yayın yapmayan arkeoioglar vardır" de- mesi beni 1978'li yıllara götürdü. O tarihlerde (21 yıl önce) Arkeologlar Derneği tarafindan düzen- lenen "Türkiye'nin Arkeoiojisi ve ArkeoJoglann SorunlanT ' konulu panelde sunduğum "Yerü- Yabancı Kazdan ve Soruıüan" konulu bildiri- min bir yennde. "Bugün ülkemizde yapılan ka- zılann tümünün bimlimsel nitelikte yapıldığını söyleyemeyiz. a) Bir kazjcu kazı alanını kareiere bâer vebir kareden başlayarak tabaka tabaka se- viye indirerek kazı alanını yöntemli biçimde ge- niştetir. Açıga çıkardığı kalınnlann onanmını ya- par, korumaya yönelik önlemleri alır. Çıkan mal- zemenin bakımını, onanmını ve em-anterini ya- par. Ydiık raporiannı zamanuıda hazıriar ve bi- lim dûnyasımıı bilgilerine stınar. b) Bir diğer ka- a a enkaz kaldınr gibi kazı yapar, kazı alanını kös- tebekyuvasma çevirir, defineci gibi malzeme arar. Kuşkosuz her kaztanın en büyük düşü güzel ya- yınhk malzeme bulmakar. Ancak, kazı alanını bozmak hiç kimsenin hakkı olmasa gerek. c) Ki- mi kazıcı da kazı yerini kaadan msde kamp-ta- til yeri gibi kuDanıhr. Bu ara uygarhğın nimetle- rinden yararlanıp kazı alamnagreyder sokan ka- zıcılar da olur. Kazı, ciddi çalışmayı gerektiren bilimsel bir uğ- raştır. Bakmız bir akademisyenimiz ne diyor: "Kazı hem bir biHm hem de bir sanarûr, aynı za- mandaarkeotojinin laboratuvandır.Yatauzçok ka- zı >apmak, onlann sayısmı arrörmak gaye değfl- dir; bir övünme konusu da olmamaudır. Önemli ve güç olam metodu olarak « problemleri çöze- bilecek kazılan yapmak. bunlan iyi korumak, bepsinin üstündezamanında \a%Tmlamak" der de- miş ve konuşmamı sürdürmüştüm. Eğer yaptığmız kazının bilimsel bir kazı, ken- dinizi de bilim adamı olarak kabul ediyorsanız, kazı çalışmalanndan elde ettiğiniz bilimsel so- nuçlan zamanında yayımlayarak arkeoloji bili- mi dünyasına duyurmak zorundasınız. Bu hem bilimin, hem de bilim adamı olanın gereğidir. Arkeolojik kazı yapıp da 25 yıldır bunun ge- reği olan bilimsel, yasal ve etik olgulan yerine getirmeyen (yayın yapmayan) kazıcılar için Prof. Dr. Sencer Şahin, "bon pour l'orient" ve "ala- turka arkeolog'' gibi belki de maksadını biraz aşan sözler kullanmış olsa bile, acı gerçeklerin sergilenmesi açısından üzerinde önemle durulma- sı gereken bir konu olsa gerek. Peki, yıllardan beri ören yerierinde kazı yapıp da gün ışığma çıkanlan kalıntılann onanmını yapmayan, gerekli koruma önlemlerini almaya- rak doğamn acımasız yıkımına terk eden ve İco- rumacı olmadığmı sergileyen kazıcılara ne deme- li! Kuşkusuz bu da konunun başka bir boyutu. ÇYDD Genel Merkez ve Tüm Şubelerinden Duyuru ÇH*f Ttrtift'mim Gtlectk Gtrtmetıi ÇVDO GWM< ktortuzi Şim»l Sokak No:10 80050 Şişh«n«-B«yofclu Istınbul 1U: (212) 252 44 33 -1212) 252 03 53 FHw (2121 252 65 95 -1212) 293 97 73 ' ' • " ' , • . . ' . - . • ; • . . •• '. ÇYOD'ce, deprem felaketine uğramış bölgelerimizde, zarar gören ailelerin ilk ve orta öğrenim öğrencilerine 'Eğitim Yardımı" ve yüksek öğrenim gençlerine "Burs Desteği" yapılması kararlaştırılmıştır. Eyiül ayında, kaymakamlarınca onaylanan durum belgeleriyle yapılacak başvurular kurumumuzca değerlendirilecektir. ' >4 ' ' Tüm halkımıza "Geçmiş Olsun" dileklerimizi iletiyoruz. 1 Ağustos - 30 Eylül RESİM HEYKEL GRAFİK TEORİK BİLGİ Güzel Sanatlar ve Eğitim Fakültesi özel yetenek sınavı için hazırlık kursları 08-15 Yaş Gruplarına Cumartesi Günleri Saat:14.00'de RESİM DERSİ Adres:Çınarh Mah. 5. Sok. Çınartı İşhanı No:2 Kat:1 (Sabancı İş Merkezi Arkası) Adana Tel: 363 12 11 PENCERE Pedro Ue Tecımı Mayalann önderi Tecum, at görmemişti; be- yazlann önderi Pedro de Alvarado at üstündey- di. Savaşırlarken Tecum mızrağını ata sapladı. At ile binici yıkıldılar. Tecum ikisini tek yaratık san- dığından düşmanını öldürdüğüne inanmıştı. Bir 'an 'dı bu. Pedro, Tecum'un şaşkınlıktan büyü- yen gözleri önünde ayağa kalktı. '/^n'sonsuzlu- ğavurgulandı. DeAlvarado, donakalan Tecum'un göğsüne kılıcını sapladı. İki uygarlık hesaplaşıyordu. Teknolojide üstün olan kazandı. Oysa 16'ncı yüzyılın başjnda Maya ve Aztek uygarlıklan azımsanır gibi değildi. Düzgün yer- leşim birimleri, sulama kanallan, heykelcileri, gökbilimcileri, yapı ustalan vardı; ama üç şeyi bil- miyorlardı: At, tekerlek, demir. Tecum'un kokünetüm soyuyla biriiktekJbrrt su- yu ekti uygar beyaz... Insanoğlu yeryüzünün küre biçiminde oldu- ğunu yeni öğreniyordu. • Uygarlık nedir?.. Tartışmalı bir konudur bu; ama denebilir ki in- sanın insanlaşmasıdır. Pedro de Alvarado uygar mrydı?.. Tecum ilkel miydi?.. Üstünlükle uygarlık arasında her zaman dog- ru orantı kurulamryor. 'Küreselleşme'nin hızlanmasıyla uygulamaya dönüşen 'Yeni Dünya Dûzeni'nden bu yana in- sanlıkta yoksullukla varsıllık arasındaki uçurum derinleşti; demek ki uygariığın paylaşımında eşrt- lik gerçekleşmedi. Teknoloji, kullanıldığı amaca göre ya insanlığa hizmet eder ya da -bir süre- insanın en büyük düşmanına dönüşür. • 'Küreselleşme' çağımızın olgusu... Türkiye bu olgunun dışında kalamaz, zaten olayın bu yanı dert değil... Sorun nerede?.. Biz 'Küreselleşme' sürecine uşak ya da uydu olarak mı katılacağız?.. Yoksa bağımsız ve öz- gür insanlar olarak mı yeni süreçte yerimizi ala- cağız?.. Evlilikte bile böyledir, kan-koca ilişktsi ya eşit koşullarda gerçekleşir, ya efendi-cariye kap- samında yürüriüğe girer. Efendisinin her dediğini hiçbir eleştiri süzge- cinden geçirmeden yapmayı doğal sayan uşak, mesleğinde parlayabilir, ama 'SüperGüç'ün bu- yurduğu düzene 'başüstüne' diyen kişi ne ay- dın olabilir, ne çağdaş, ne de Batılı... Doğu coğrafyasında Batılı olabilmenin birincil koşulu, Batı'yı Batılı kafasıyla eleştirebilmektir. • Batılılaşmak, yabancı sermayeye koşulsuz tes- lim olmak mı?.. Yoksa ülkenin endüstri kuruluş- lannı deprem kuşağı üzerinde kurmaktan sakın- mak mı?.. Çağtlaşlaşma 'uluslararası tahkimle'' mi gerçekleşir?.. Yoksa depreme dayanıklı ko- nut yapmakla mı?.. Uygarlaşma, Avrupa Güm- rük Birliği'ne boynu eğik girmek mi?.. Yoksa deprem kuşağında yaşayan toplumun depreme karşı örgütlenmesi mi?.. Biz her şeyi birbirine kanştınyoruz; bu yüzden ne yapacağımızı şaşı- nyoruz. At ile biniciyi tek yaratık sanan Tecum'dan far- kımızyok!.. Batı'nın ikili yapısını birbirinden ayıramazsak, iş işten geçmiş olacak... Deprem Velidedeoğlu Ailesinden Sevgi Velidedeoğlu Murat Velidedeoğlu Dilek Velidedeoğlu Topallı Sveta Velidedeoğlu Emre Velidedeoğlu Bengisu Topallı Aylin Velidedeoğlu'mı kopardı aldı. Tüm acı çekenlerle biıiikte hepimizin başı sağ olsun. Meriç velidedeoğlu VEFAT Mcriıum Nnri ve maiJume Zehra Tuç'un luzlan, merbnnı Sahahattın Tuç'un kardeşı,raerhumCafer ve merhume Nadire Murathanoglu ve Suzan Murathanoglu'nun getinlen, Fırat Muratbanoglu'nun yengen, Erol ve Nil Bûyütgûrel ile Nezflı ve Işıl Eymûr'ün dûnürlen, Murat ve Sınan Muradunogiu'nun sevgilı anneleri, Hayal ve Kıvanç Murathanoğiu'nun kayınvalıdeleri, canından çok sevdığı Merve, Emir ve Mert'm babaın- nelen. Cahıt Murathanoğiu'nun 43 yıllık havat arkadaşı: Arifiye Köy Emtirtsi lngüizce Ö^etmenu KûtöpiuKci dım ve metek insan . - . BERİN MURATHANOGLU aramızdan ayntaiîOr. 22 Ağustos 1999 Pazar günü Teşvıkıye Camıı'nde kılmacak ögle namazından sonra Zıncırhkuyu'da ebedı ısorahatgâhına götûrülecektır Dostlan sagolsun AİLESİ Çdenk goodenlmtmesı, arzu edeulenn öğrracı bunu ıç;o ÇYDD'nin Vıiufbank Tjksım Şııbes, FUHDS Maıkd 2017517 uunanlı TÛRKÇAĞ beubma b ı ^ yapmalan nca otunur
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle