Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 AĞUSTOS 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Kan
Vatandaş depremden
çok önce yıkılmış...
Pahalılığın altında
ezilmiş... Istanbul'da
üç kuruş maaşla
geçinemiyor... •
Zamlardan nefes
alamıyor... Deprem
olmuş, vatandaş şans
eseri zarar
görmemiş... Vatandaş,
zarar görenlere
yardım etmek istiyor...
Ama ne parası var, ne
de pulu... Aklına
skan vermek
geliyor...
Vereceği kanla
başka canları
kurtarabileceğini
düşünüyor... En yakın
devlet hastanesinin
yolunu tutuyor... Kan
vermek istediğini
söylüyor...
Hastanedekiler, kan
yerine para vermesini
öneriyor... Vatandaşın
parası yok ki versin,
"Verebilecek bir kanım
var, bir de canım"
diyor... Hastanedekiler
duygulanıyor...
Vatandaş, kanının
neden işe
yaramadığını
soruyor... Kan işe
yaramasına yartyor,
ama bir ünrte kan
tahlili için Kızılay 30
milyon lira istiyor...
Hastanede de para
yok... Bağışlanan
kanların tahlili için
hastanenin gücü
yetmiyor... Devlet
kanıyor!
Tefc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 9?Etektronat posta: sofn#post&cumhuriyetconMr
- Artık deprem sigortası
yapmıyoriarmış...
"Bu da siaortacılann
siaortası"
Enkaz altındaki canlı yaratıklar!
armara Bölgesi'ni sarsan deprem sadece
45 saniye sürdü. Aradan 45 saat geçtiğin-
de, depremin verdiği zarann sanılandan çok
daha büyük olduğu anlaşıldı. Geride 4.5
gün kaldığında enkaz altındaki cesetler kokmaya baş-
ladı, salgın hastalık tehlikesi başgösterdi. Depre-
min üzerinden 45 gün geçtiğinde, enkazın tümüyle
kaJdırılmış olması uzak bir ihtimal görünüyor...
Çünkü, büyük bir keşmekeş yaşanıyor.
Herkes bir şeyler yapmak istiyor ancak var olan
"giiç" birleştirilip doğru ve yerrnde kullanılamıyor.
Başbakan Bülent Ecevrt'in bir zamanlar kullan-
mayı pek sevdiği "eşgüdüm" sağlanamıyor.
Başbakanlıkta kurulan kriz merkezi, sahibi sap-
tanamayan cenazelerin fotoğrafının çekilerek hızla
gömülmesi gibi kararlarla günü kurtanyor.
Bölgedeki yatırımının peşine düşen büyük ser-
maye "enkaz altındaki canlı yaratıklan" da unutma-
yıp kurtarma çalışmaları için gönlünden kopan yar-
dımı yapıyor...
Uluslararası tahkim için bir çırpıda anayasayı de-
ğiŞtirenlerin aklına Anayasa'nın 119. maddesi gel-
miyor:
Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır
ekonomik bunalım hallerinde, Cumhurbaşkanı baş-
kanlığında toplanan BakanlarKurulu, yurdun bir ve-
ya birden fazla bölgesinde veya bütününde süresi
altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebi-
lir."
Bu olağanüstü hal, Güneydoğu'dakine benzemi-
yor. Tabii afet, tehlikeli salgın hastalık veya ağır eko-
nomik bunalım nedeniyle ilan edilen olağanüstü hal
sırasında Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci parag-
rafı ile vatandaşlar için para, mal ve çalışma yü-
kümlülüğü getiriliyor.
Deprem bölgesindeki vatandaş zaten tırnaklarıy-
la toprağı kazarak yakınlannı kurtarmaya çalışıyor.
Geriye para ve mal yükümlülüğü kalıyor ki, vatan-
daşın malı enkaz altında, parası enflasyon canava-
rının ağzında...
Ama bir de özel sektöre düşecek yükümlülük var!
Hükümet, bölgede olağanüstü hal ilan etse, devlet
ne gerekiyorsa aîıp kullanabilecek. kullandırtabilecek.
Elbirliğinde eşgüdüm sağlanacak.
Tek bir otorite olacak.
Sermayenin gönlünden kopanlayetinilmeyecek.
Kamunun yararı öne çıkacak.
Enkaz altından "canlı yaratıklar" değil, çok daha
fazla insan kurtarılacak(tı).
SESSIZ SEDASIZ (!) NURlKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Halka yaptığı eziyet için hükûmet
kendine de af çıkarsın!
Bir rafineride yangın nasıl çıkar?
17 Ağustoş Salı saat
\03.02'de Marmara Bölgesi
' başta olmak üzere
Türkiye'nin bir kısmı
sallandı.
Depremin şiddeti konusunda
çelişkili bilgiler verilse de merkez
üssünün Izmit olduğu belirlendi.
En büyük darbeyi Izmit Körfezi'nin
aldığı görüldü.
Depremden şonra bir felaket daha
yaşandı ve TÜPRAŞ'ın
Yarımca'daki rafinerisinde
yangın çıktı.
Buraya kadar her şey normal...
Yasonrasında...
Yangın neden çıktı?
Bilen var mı?
Yangın ne zaman çıktı?
Söyleyen var mı?
Yangın nasıl çıktı?
Anlatan var mı?
Yangın nerede çıktı?
Açıklama var: Nafta tanklanndan
birinde. Kara dumanları gören biri
de bu açıklamayı yapabilir!
"Deprem sonrası nafta
tanklarından birinde yangın çıktı"
açıklaması yeterli mi?
Yangının çıkacağı varmış...
"Bir tankta çıkan yangın neden
kontrol altına alınmadı ve başka
tanklara sıçramasına göz yumuldu"
sorusuna artık gerek yok...
Özelleştirme kapsamına alınan ve
bir süredir kötü kokuların
yükseldiği rafinerinin yanması
gelmiş!
ÇED KOŞESI
OKTAY EKİNCt
Can Yücel keşke "tahkim"i de
"deprem"i de görebilseydi...
Bu hafta ÇED Köşesi Can Yü-
cel'i kucaklayacaktı.
Geçen cumartesi (14 Ağustos
1999) akşamüstü Datça'nın Göko-
va Körfezi'ne bakan feribot iskele-
sinde Bodrum'dan gelen cenazesi-
ni karşılamış, o gece kalarak ertesı
günü de (15 Ağustos 1999 Pazar)
toprağa verip sonsuz dinlencesine
uğurlamıştık.
Tarihi Knidos topraklan ve Dat-
ça Yanmadası'nın efsanevi rüzgâr-
lan böylesi bir bilge ve yüreklı şa-
iri bağırlanna basmaktan belki de
çok mutluydular. Ancak bizler, o
görkemli tarihin ve o sürekli aynı
coşkuyla esen riizgânn karşısında
öksüz kalmış gibiydik.
Ömeğın "Keşke birkaç. gün da-
ha yaşasaydı da" diyorduk, Hasan
Ali Yücel'lerin bıraktıklan onurlu
"bağırasızlık mirasına" ihanet
edip "tahkime oy verenler için"
şöyle "okkalı bir şiir yazarak"
hepimizin hıslenne son bir kez da-
ha "en gerçekçi tercümanhğı" ya-
pabilseydi.
Hatta keşke ölümünün ardından
yazılanlannı da görebilseydi de, söz
gelimi biryandan yine "tahkimci"
kesilip. öbür yandan "Can Yücel
Sadece TMMOB'ye bağlı mesiek
odalannın deyim yerindeyse artık
"haykırma" şekline dönüşen ger-
çekçi açıklamalanyla ilgili bazı "kı-
sa haberierde" şöyle bir değinilip
geçılıyor...
Mirnar ve MühendisOdalan özet-
le diyorlar ki: "Bize yıllardır de-
nerim olanağı sağlamayan merke-
zi ve yerel siyasal iktidarlar, önü-
ne gelen herkesin teknik ve kamu
yararına bir denetimle karşılaş-
madan istediği gibi inşaat yapıp
satmasına her türlü kolaylığı gös-
terdiler..."
Hatta bu "kolaylık" için öylesi
yasal düzenlemeler yapıldı ki yine
önüne gelen herkesm, "diledigı her
yere" ve "dilediği şeküde"inşaat
yapabılmesıne engel olmak yerine
bunu özendıren ve "onay" verebi-
len belediyeler yaratıldı. lmar yet-
kileriyle ilgili belediye meclisi ka-
rarlan arşivlerine, örneğin bir bele-
diye meclısının "planda imara en-
gel oluşturan fay hattının yerinin
değiştirilmesi" yönündeki kara-
mizah nitelığinde karar ömekleri
bile kazandınldı...
• • •
Şimdi bu her yönüyle "ranta ve
Yûzlerce ve binlerce yapı "hırsızlık" ürfinü olursa, suçlu sadece
hırsızlar mıdır?
şöyle iyiydi, böyle iyiydi" diye
ürnsah gözyaşı dökenlerede aynı ok-
kalı şiirlennden son birkaç dızeyi ar-
mağan edebilseydi...
•••
Işte bu duygulan sizlerle de pay-
laşmak için bugünkü ÇED Köşesi 'ni
iple çekerken, 17 Ağustos 1999 gü-
nü "deprem" haberiyle uyandık.
Önce sadece birkaç yüz İcişi, der-
ken bin kışi, gıderek de "binlerce
kişinin" depremle birlikte artık
"hiç ımnamayacaklannı" öğren-
diğımüde ise özellikle "yetkilile-
rin deneçleri" karşısında aklımı-
za isterıstemez yine Can Yücel gel-
di. Şiiriaıizin "koca çınan" acaba
birkaç hafta daha dırenip olanı bi-
teni ve söylenenleri izleyebilseydi,
yine şu her şeyi "Allaha" havale
eden ve"yaralann sarüacağı'' sö-
zünü verip yıllardır işledikleri "imar
cinayetierini" hâlâ örtbas etmeye
talkışaı "kaşarlanmış politikacı-
lannm' hakİcında kımbilırne "ga-
fiz" dizeler döktürürdü?.. Az bile ge-
linü...
• • •
Gazeselerin ve tv kanallannın ço-
Şu, öfkeîı haberbaşlıklanyla "mü-
teahhitlere" saldınyor. Pekı, bir
ieğil, beş değil "binlerce" yeni
ıpartmaı yerle bir olduğuna göre,
ıcaba "binlerce müteahhit" nasıl
)luyor ca böylesi "kitlesel ölçek-
e hırsız" olabıliyor?
Bu bisıt sorunun yanıtı ise aynı
jazetelenn ve tv kanallannın ha-
lerlerinde hemen hiç yer almıyor.
bırsızlığa" entegre olmuş, şehirci-
lik-mimarlık ve mühendisliği "ta-
lan önünde engel" gören, dene-
timsizliği, başıboşluğu ve yağma-
cılığı ise "imar demokrasisi" (!)
söylemıyle ülkeye egemen kılan po-
litıkalan "depreme karşı" bile ko-
rumak isteyenler, suçu kendi yarat-
tıklan insana saygısız sisteme de-
ğil, sadece "demir ve çimento ça-
lan" müteahhide yükleme yanşın-
dalar. "Hırsızlığın özgürieşmesi-
ni" değil, bu özgürlükten alabildi-
ğine yararlanan sayısız hırsızdan
"birkaçını" cezalandırarak "sis-
temlerini" yine korumak istiyorlar.
Zaten hazırladıklan "af yasasıy-
la" onlan da kuıtanp, dostluklan-
nı ve "birlikteliklerini" yeniden
"inşa etmeyi" planlamıyorlar mı?
Işte, gel de şimdi yine Can Yü-
cel ' i arama... Becerebilsem, ben de
bir "okkalı şiir" savuracağım ama
olmuyor. Hiç değilse şunu söyle-
yerek hem koca şairimizı hem de
"depremi felakete dönüştüren
imar cinayetinde" yaşamını yiti-
ren yurttaşlanmızı anmış olalım:
"Siz ey bu memleketi toprak yağ-
manıza ve rant politikalannıza
tutsak edenler, sizden öy lesine da-
vacıyız ki, hani şu bel bağladığı-
nız tahkimcileriniz bile sizi tari-
hin adaletinin elinden kurtarma-
ya güçleri yetmeyecektir..."
Yûzlerce ve binlerce yapı "hır-
sızlık" iirünü olursa, suçlu sadece
hırsızlar mıdır?
KİM KÎME DUM DUMA BEHİÇAK behicakid turk.net
HARBİ SEMİH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAA 22 Ağustos
fLK BASINÇU r£A/C£R£..
GifGİ/AS, ÜNtuİ
PoSMu-ŞTU. 77P Ö GÖ/eME.S'/Ate
. SĞ2 ACONUSlf
fSTO
, BU
İLAN
T.C.
AKSARAY 2.
ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ
Sayı: 1998/363
Davacı Cafiye Bayrakçı
tarafindan davalı Sami Bayrakçı
aleyhine açılan nafaka davasında
dava dılekçesi ve duruşma günü
davalı Sami Bayrakçı adresinde
bulunamadığından bila tebliğ iade
edildiği, başka adresinin
araştırmalara rağmen
bulunamadığı anlaşıldığından,
açılan nafaka davasının duruşması
12.10.1999 günü saat 9'a erteli
olup, belli edilen gün ve saatte
davalının duruşmada hazır
bulunması veya kendisini bir
vekille temsil ettirmesi, olmadığı
takdirde yargılamanın
HUMK'nun 213 ve 377. maddesi
gereğince davalının yokluğunda
devam edilip karar verileceği
hususu ilanen tebliğ olunur.
Basın: 39567
İZMİR 13. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
İLAN
1998/978
Davacı Sanko Sigorta A.Ş. tarafindan
davahlar îsmail Kocakavak, Mustafa
Kocakavak, Ak Sigorta A.Ş. aleyhine
mahkememize açılan rücu tazminat
davasının yapılan açık yargüaması sırasında
verilen ara karan uyannca;
Davahlar Mustafa Kocakavak ve îsmail
Kocakavak'ın Akhisar ilçesi, Kapaklı
köyün adresinde tüm aramalara rağmen
bulunamadığından davahlaradınaduruşma
gününün ilanen tebliğine karar verilmiş
olmakla; duruşma günü olan 16.9. 1999
günü saat 9.45'te hazır bulunmamz veya
kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz aksi
takdirde yargılamanın yokluğunuzda
yapılacağı ve hüküm verileceği davetiye
yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ
olunur. 15.6.1999.
Basın: 40125
İLAN
T.C.
İZMİR ÜÇÜNCÜ İŞ
MAHKEMESİ
1998/7
Davacı SSK Genel Müdürlüğü vekili
tarafindan davalı Fevzi Çakmak Cad. 31
Sk. No: 13 Mersinli ' tzmir adresinde
oturan Ali Korkusuz aleyhine açılan 4.135.
299.041.- TL'nin 12.11.1997 tarihinden
itibaren hesaplanacak faizi ile birlikte
tahsili davasının yapılmakta olan
duruşmasında adı geçen davahya duruşma
günü tebhğ edilememiş ve zabıtaca yapılan
tahkikata rağmen ikâmet adresi tespit
edilememiş olduğundan duruşma gününün
kendisine ilanen tebliğine karar
verildiğinden, Adı geçenin davalı olarak
8.11.1999 günü saat 9.30'da Izmir 3. lş
Mahkemesi'nde hazır bulunması veya
kanuni bir vekil göndermesi aksi takdirde
davanın yokluğunda devam edip karar
verileceği hususlan davetiye yerine kaim
olmak üzere ilanen tebhğ olunur. 17.8.1999.
Basın: 40118
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGLU
iöpçü'
Adam, kendisine niçin "löpçü" demişti? Hiçbir
sözlükte yer almayan bu tuhaf sözcük, adamın
aklına nereden gelmişti? Bu sorulann yanıtını ve-
recek durumda değilim. Hele aradan bunca yıl
geçtikten sonra...
"Löpçü... Haydi, löpçü geldi, abiler!.." Adamı, o
zamanki adıyla Mithatpaşa olan Inönü Stadyu-
mu'nda ilk kez görüyorduk. Özel bir gündü. Gü-
nün özelliği, ne oldugunu bilemediğimiz bir şeyler
satan bu adamın ortaya çıkışından değil, biraz
sonra oynanacak ve Galatasaray'ın 2-1 kazana-
cağı Fenerbahçe maçından geliyordu... Maç be-
rabere sürerken, Metin Oktay, deniz tarafındaki
kaleye benzeri görülmedik müthiş bir vole çaka-
cak, top ağları delip, "duhuliye"nin tel örgüsünde
bir mermi gibi patlayacaktı... Metin Oktay'ın Tür-
kiye futbol tarihine "ağlan yırtan kral" olarak ge-
çeceği gündü... "Löpçü geldi, löpçü..." Başımızı
her seferinde sesin geldiği yöne çeviriyorduk. Ko-
lunda, üzeri desenli bir havluyla örtülmüş, hasır bir
sepet taşıyan, beyaz garson ceketli, kısa boylu, tom-
bul, kırmızı yüzlü bu adamın ne sattığını merak et-
meye başlamıştık. Adam, kapalı tribünün sıkış sı-
kış sıralan arasında ilertemeye çalışıyor, bir yan-
dan da bağınyordu: "Löpçü geldi!.."
Daha tek bir satış yapamamıştı adam. Kendile-
rini birazdan başlayacak maçın heyecanına kap-
tınmış seyirciler, Galatasaray'ın "amigosu" Kann-
caezmez Şevki'nin komutlanna uyarak bağırıp
çağırıyorlar, ne sattığını bir türlü çözemedikleri
adamla artık ilgilenmiyorlardı. "Löpçü"nün alnı
boncuk boncuk terlemişti. Maç başladıktan son-
ra ortalıkta dolaşamayacağını biliyor, bunu bilmek
onu öfkelendiriyordu. Sesinı daha da yükseltmiş-
ti.Avazavaz bağınyordu: "Ulan abiler, löpalanyok
mu?Allah için!.." Bağınrken soluk alamıyor, yüzü-
nün kırmızı rengi patlıcan moruna dönüşüyordu...
Dikkatimiz yeniden adama yönelmiş, ona acıma-
ya başlamıştık.
"Gel 'lan buraya! Verbilöp!.." Başlanmızı bu gür
sesin geldiği yöne çevirdik. Ses, arka sıralardan,
külhan kılıklı, iri yarı biradamdan geliyordu. "Löp-
çü", koşar adım kendisini çağıran adama doğru
seğirtti... Hepimiz sepetten ne çıkacağmı merak
ediyorduk... Havluyu kaldırmadan elinı sepete dal-
dırdı, ne oldugunu uzaktan göremediğimiz bir
"şey"i adama uzattı... Gördüğü "şey" adamı öfke-
lendirmişti. "Sandviç 'lan bu!.. Bildiğimiz sand-
viç!.." Adam da, bizler de tarifsiz bir düş kınklığı
yaşıyorduk. Kaşarlı sandviçle birlikte, havlu örtü-
lü hasır sepetin tüm gizemi birden yok oluvermiş-
ti...
Düş kınklığının insanlarda farklı biçimlerde tep-
kiye dönüştüğünü önceden de biliyordum... O gün
ise bunu somut olarak yaşamıştım... Tam olaydan
kopup, başlamak üzere olan maça döndüğümüz
sıradatramplenden denize kann üstü atlayan ace-
mi yüzücülerin çıkardıkları "şırrak..." sesini andı-
ran bir şamar sesiyle yerlerimizden fırladık. Külhan
kılıklı iri yarı adam, "löpçü"yü dövüyordu. Zavallı-
nın beyaz ceketinin bir kolu kopmuş, sandviçleri
bir yana, sepeti bir yana fırlamıştı. "Sen benimle
dalga mı geçiyorsun, pezevenk?.." Adam bunu
söylerken, elindeki sandviçi adamın ağzına tıkış-
tınmaya çalışıyor, boğulur gibi olan "löpçü" anla-
şılmaz birtakım sesler çıkartarak, kendisini döven
adama yalvanyordu. Çevredekiler "/öpçü'yü öfke-
li adamın elinden zor almışlardı. "Bi daha görmi-
im seniburalarda!.." Gerçekten de onu "oralarda"
bir daha görmeyecektik...
Tanık olduğum bu olayın üzerinde uzun uzun dü-
şünmüştüm. Tombul satıcı, sattığı sandviçlerine her-
kesin anlayabileceği dilden "sandviç" dese, daha
çok satış yapacağını bilemeyecek kadar aptal ola-
mazdı. Peki, niçin kaşarlı sandviçe "/öp"deyip, ken-
dini zora sokuyordu? Anlaşılmaz olmanın iç gıdık-
layan gizemi mi?..
Daha sonra, ne zaman "KabotajBayramı", "Ba-
lotajKurulu", "TBMM'de obstrüksiyon" gibi aslın-
da anlaşılabilir sözcüklerierfadeedilebıleceklerken,
sanki özel olarak anlaşılmazlaştırılmış sözlerduy-
sam aklıma hep o zavallı "löpçü" gelirdi. 1 Tem-
muz günlerinde Moda açıklannda gemileriyle gös-
teri yapan gemiciler bile kutladıklan bayramın ne
anlamageldiğini bilmiyorlar, "kabotaj"\n, "birdev-
letin kendi karasulannda, akarsu ve göllerinde ta-
şımacılık hakkı" oldugunu duyduklarında şaşıyor-
lardı. Ne oldugunu bilseler, belki bu bayramı da-
ha candan kutlayacaklar; kıyılar, niçin orada oldu-
gunu bilen yığınlarla dolacaktı...
"Tahkim 6e de böyle olmamış mıydı? Anlaşılma-
masına başından beri büyük özen gösterilen bu
sözcük, döndürülmüş dolaştınlmış, en sonunda ah-
makaldatan bir kumazlıkla, "Kapıkule'de sınıngeç-
mek için bekleyen yeşil dolarlar"da noktalanmış-
tı.
Dilerim, sonumuz tombul '/öpçü"nün sonuna ben-
zemez! Ama itiraf edelim ki, hepimizin içinde bir
parça "/öpçüHük var. Öyle değil mi?
(Faks:0216-418 8410)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4SOLDANSAĞA:
1/ Canlıda bir
dürrünün etki-
siylebehren,işe n
yadaöğrenme-
ye geçme iste-
ği. II " — Ba-
tur":Şairveya-
zanmız... Ley- 5
lak rengi, açık
mor. 3/ Argoda 6
karnı aç ya da j
parasız kimse-
ye verilen ad... 8
Kaba sofu. 4/ Q
Köpek... Bez
y
parçalarından dokunan
basit kilim. 5/ Kimyasal
temel madde. 6/ Bir ay
adı... Eski dilde yüz, 2
çehre.7/Eti.yağıerimiş) 3
zayıf, kuru... Sabahat- *
tin Ali'nin bir öykü ki-
tabı. 8/ Bayındırhk... 5
Ege bölgesinde bir dağ. 6
9/ Mora çalan kırmızı
renk. H
YlfKARTOANAŞAĞIYA: °
1/Pamuk ve ipekle ka- °
nşık dokunmuş hareli kumaş... Takımlar grubu. 2/ Bir
çokluğu oluşturan varhklardan her biri... Gözleri görme-
yen. 3/ Denize uzanan dar ve alçak kara parçası... Yasal.
4/ Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçı-
len yer... Eldiven yapımında kullarulan bir çeşit domuz
derisi. 5/ Dilbilgisindeki sözcük türlerinden biri. 6/ Baş-
kalan, herkes... Şaşma belirten bir ünlem. II"—'sın di-
deden ey mest-i nâzım" (Şarkı)... Kale duvan. 8/Asya'da
bir ırmak... Istatistikte uzun süreli eğilime venlen ad. 9/
Donuk renkli... "Bilinir ne — olduğum içlenmek zana-
atında" (Cemal Süreya).