20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 AĞUSTOS 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Kan Vatandaş depremden çok önce yıkılmış... Pahalılığın altında ezilmiş... Istanbul'da üç kuruş maaşla geçinemiyor... • Zamlardan nefes alamıyor... Deprem olmuş, vatandaş şans eseri zarar görmemiş... Vatandaş, zarar görenlere yardım etmek istiyor... Ama ne parası var, ne de pulu... Aklına skan vermek geliyor... Vereceği kanla başka canları kurtarabileceğini düşünüyor... En yakın devlet hastanesinin yolunu tutuyor... Kan vermek istediğini söylüyor... Hastanedekiler, kan yerine para vermesini öneriyor... Vatandaşın parası yok ki versin, "Verebilecek bir kanım var, bir de canım" diyor... Hastanedekiler duygulanıyor... Vatandaş, kanının neden işe yaramadığını soruyor... Kan işe yaramasına yartyor, ama bir ünrte kan tahlili için Kızılay 30 milyon lira istiyor... Hastanede de para yok... Bağışlanan kanların tahlili için hastanenin gücü yetmiyor... Devlet kanıyor! Tefc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 9?Etektronat posta: sofn#post&cumhuriyetconMr - Artık deprem sigortası yapmıyoriarmış... "Bu da siaortacılann siaortası" Enkaz altındaki canlı yaratıklar! armara Bölgesi'ni sarsan deprem sadece 45 saniye sürdü. Aradan 45 saat geçtiğin- de, depremin verdiği zarann sanılandan çok daha büyük olduğu anlaşıldı. Geride 4.5 gün kaldığında enkaz altındaki cesetler kokmaya baş- ladı, salgın hastalık tehlikesi başgösterdi. Depre- min üzerinden 45 gün geçtiğinde, enkazın tümüyle kaJdırılmış olması uzak bir ihtimal görünüyor... Çünkü, büyük bir keşmekeş yaşanıyor. Herkes bir şeyler yapmak istiyor ancak var olan "giiç" birleştirilip doğru ve yerrnde kullanılamıyor. Başbakan Bülent Ecevrt'in bir zamanlar kullan- mayı pek sevdiği "eşgüdüm" sağlanamıyor. Başbakanlıkta kurulan kriz merkezi, sahibi sap- tanamayan cenazelerin fotoğrafının çekilerek hızla gömülmesi gibi kararlarla günü kurtanyor. Bölgedeki yatırımının peşine düşen büyük ser- maye "enkaz altındaki canlı yaratıklan" da unutma- yıp kurtarma çalışmaları için gönlünden kopan yar- dımı yapıyor... Uluslararası tahkim için bir çırpıda anayasayı de- ğiŞtirenlerin aklına Anayasa'nın 119. maddesi gel- miyor: Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde, Cumhurbaşkanı baş- kanlığında toplanan BakanlarKurulu, yurdun bir ve- ya birden fazla bölgesinde veya bütününde süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebi- lir." Bu olağanüstü hal, Güneydoğu'dakine benzemi- yor. Tabii afet, tehlikeli salgın hastalık veya ağır eko- nomik bunalım nedeniyle ilan edilen olağanüstü hal sırasında Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci parag- rafı ile vatandaşlar için para, mal ve çalışma yü- kümlülüğü getiriliyor. Deprem bölgesindeki vatandaş zaten tırnaklarıy- la toprağı kazarak yakınlannı kurtarmaya çalışıyor. Geriye para ve mal yükümlülüğü kalıyor ki, vatan- daşın malı enkaz altında, parası enflasyon canava- rının ağzında... Ama bir de özel sektöre düşecek yükümlülük var! Hükümet, bölgede olağanüstü hal ilan etse, devlet ne gerekiyorsa aîıp kullanabilecek. kullandırtabilecek. Elbirliğinde eşgüdüm sağlanacak. Tek bir otorite olacak. Sermayenin gönlünden kopanlayetinilmeyecek. Kamunun yararı öne çıkacak. Enkaz altından "canlı yaratıklar" değil, çok daha fazla insan kurtarılacak(tı). SESSIZ SEDASIZ (!) NURlKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Halka yaptığı eziyet için hükûmet kendine de af çıkarsın! Bir rafineride yangın nasıl çıkar? 17 Ağustoş Salı saat \03.02'de Marmara Bölgesi ' başta olmak üzere Türkiye'nin bir kısmı sallandı. Depremin şiddeti konusunda çelişkili bilgiler verilse de merkez üssünün Izmit olduğu belirlendi. En büyük darbeyi Izmit Körfezi'nin aldığı görüldü. Depremden şonra bir felaket daha yaşandı ve TÜPRAŞ'ın Yarımca'daki rafinerisinde yangın çıktı. Buraya kadar her şey normal... Yasonrasında... Yangın neden çıktı? Bilen var mı? Yangın ne zaman çıktı? Söyleyen var mı? Yangın nasıl çıktı? Anlatan var mı? Yangın nerede çıktı? Açıklama var: Nafta tanklanndan birinde. Kara dumanları gören biri de bu açıklamayı yapabilir! "Deprem sonrası nafta tanklarından birinde yangın çıktı" açıklaması yeterli mi? Yangının çıkacağı varmış... "Bir tankta çıkan yangın neden kontrol altına alınmadı ve başka tanklara sıçramasına göz yumuldu" sorusuna artık gerek yok... Özelleştirme kapsamına alınan ve bir süredir kötü kokuların yükseldiği rafinerinin yanması gelmiş! ÇED KOŞESI OKTAY EKİNCt Can Yücel keşke "tahkim"i de "deprem"i de görebilseydi... Bu hafta ÇED Köşesi Can Yü- cel'i kucaklayacaktı. Geçen cumartesi (14 Ağustos 1999) akşamüstü Datça'nın Göko- va Körfezi'ne bakan feribot iskele- sinde Bodrum'dan gelen cenazesi- ni karşılamış, o gece kalarak ertesı günü de (15 Ağustos 1999 Pazar) toprağa verip sonsuz dinlencesine uğurlamıştık. Tarihi Knidos topraklan ve Dat- ça Yanmadası'nın efsanevi rüzgâr- lan böylesi bir bilge ve yüreklı şa- iri bağırlanna basmaktan belki de çok mutluydular. Ancak bizler, o görkemli tarihin ve o sürekli aynı coşkuyla esen riizgânn karşısında öksüz kalmış gibiydik. Ömeğın "Keşke birkaç. gün da- ha yaşasaydı da" diyorduk, Hasan Ali Yücel'lerin bıraktıklan onurlu "bağırasızlık mirasına" ihanet edip "tahkime oy verenler için" şöyle "okkalı bir şiir yazarak" hepimizin hıslenne son bir kez da- ha "en gerçekçi tercümanhğı" ya- pabilseydi. Hatta keşke ölümünün ardından yazılanlannı da görebilseydi de, söz gelimi biryandan yine "tahkimci" kesilip. öbür yandan "Can Yücel Sadece TMMOB'ye bağlı mesiek odalannın deyim yerindeyse artık "haykırma" şekline dönüşen ger- çekçi açıklamalanyla ilgili bazı "kı- sa haberierde" şöyle bir değinilip geçılıyor... Mirnar ve MühendisOdalan özet- le diyorlar ki: "Bize yıllardır de- nerim olanağı sağlamayan merke- zi ve yerel siyasal iktidarlar, önü- ne gelen herkesin teknik ve kamu yararına bir denetimle karşılaş- madan istediği gibi inşaat yapıp satmasına her türlü kolaylığı gös- terdiler..." Hatta bu "kolaylık" için öylesi yasal düzenlemeler yapıldı ki yine önüne gelen herkesm, "diledigı her yere" ve "dilediği şeküde"inşaat yapabılmesıne engel olmak yerine bunu özendıren ve "onay" verebi- len belediyeler yaratıldı. lmar yet- kileriyle ilgili belediye meclisi ka- rarlan arşivlerine, örneğin bir bele- diye meclısının "planda imara en- gel oluşturan fay hattının yerinin değiştirilmesi" yönündeki kara- mizah nitelığinde karar ömekleri bile kazandınldı... • • • Şimdi bu her yönüyle "ranta ve Yûzlerce ve binlerce yapı "hırsızlık" ürfinü olursa, suçlu sadece hırsızlar mıdır? şöyle iyiydi, böyle iyiydi" diye ürnsah gözyaşı dökenlerede aynı ok- kalı şiirlennden son birkaç dızeyi ar- mağan edebilseydi... ••• Işte bu duygulan sizlerle de pay- laşmak için bugünkü ÇED Köşesi 'ni iple çekerken, 17 Ağustos 1999 gü- nü "deprem" haberiyle uyandık. Önce sadece birkaç yüz İcişi, der- ken bin kışi, gıderek de "binlerce kişinin" depremle birlikte artık "hiç ımnamayacaklannı" öğren- diğımüde ise özellikle "yetkilile- rin deneçleri" karşısında aklımı- za isterıstemez yine Can Yücel gel- di. Şiiriaıizin "koca çınan" acaba birkaç hafta daha dırenip olanı bi- teni ve söylenenleri izleyebilseydi, yine şu her şeyi "Allaha" havale eden ve"yaralann sarüacağı'' sö- zünü verip yıllardır işledikleri "imar cinayetierini" hâlâ örtbas etmeye talkışaı "kaşarlanmış politikacı- lannm' hakİcında kımbilırne "ga- fiz" dizeler döktürürdü?.. Az bile ge- linü... • • • Gazeselerin ve tv kanallannın ço- Şu, öfkeîı haberbaşlıklanyla "mü- teahhitlere" saldınyor. Pekı, bir ieğil, beş değil "binlerce" yeni ıpartmaı yerle bir olduğuna göre, ıcaba "binlerce müteahhit" nasıl )luyor ca böylesi "kitlesel ölçek- e hırsız" olabıliyor? Bu bisıt sorunun yanıtı ise aynı jazetelenn ve tv kanallannın ha- lerlerinde hemen hiç yer almıyor. bırsızlığa" entegre olmuş, şehirci- lik-mimarlık ve mühendisliği "ta- lan önünde engel" gören, dene- timsizliği, başıboşluğu ve yağma- cılığı ise "imar demokrasisi" (!) söylemıyle ülkeye egemen kılan po- litıkalan "depreme karşı" bile ko- rumak isteyenler, suçu kendi yarat- tıklan insana saygısız sisteme de- ğil, sadece "demir ve çimento ça- lan" müteahhide yükleme yanşın- dalar. "Hırsızlığın özgürieşmesi- ni" değil, bu özgürlükten alabildi- ğine yararlanan sayısız hırsızdan "birkaçını" cezalandırarak "sis- temlerini" yine korumak istiyorlar. Zaten hazırladıklan "af yasasıy- la" onlan da kuıtanp, dostluklan- nı ve "birlikteliklerini" yeniden "inşa etmeyi" planlamıyorlar mı? Işte, gel de şimdi yine Can Yü- cel ' i arama... Becerebilsem, ben de bir "okkalı şiir" savuracağım ama olmuyor. Hiç değilse şunu söyle- yerek hem koca şairimizı hem de "depremi felakete dönüştüren imar cinayetinde" yaşamını yiti- ren yurttaşlanmızı anmış olalım: "Siz ey bu memleketi toprak yağ- manıza ve rant politikalannıza tutsak edenler, sizden öy lesine da- vacıyız ki, hani şu bel bağladığı- nız tahkimcileriniz bile sizi tari- hin adaletinin elinden kurtarma- ya güçleri yetmeyecektir..." Yûzlerce ve binlerce yapı "hır- sızlık" iirünü olursa, suçlu sadece hırsızlar mıdır? KİM KÎME DUM DUMA BEHİÇAK behicakid turk.net HARBİ SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAA 22 Ağustos fLK BASINÇU r£A/C£R£.. GifGİ/AS, ÜNtuİ PoSMu-ŞTU. 77P Ö GÖ/eME.S'/Ate . SĞ2 ACONUSlf fSTO , BU İLAN T.C. AKSARAY 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1998/363 Davacı Cafiye Bayrakçı tarafindan davalı Sami Bayrakçı aleyhine açılan nafaka davasında dava dılekçesi ve duruşma günü davalı Sami Bayrakçı adresinde bulunamadığından bila tebliğ iade edildiği, başka adresinin araştırmalara rağmen bulunamadığı anlaşıldığından, açılan nafaka davasının duruşması 12.10.1999 günü saat 9'a erteli olup, belli edilen gün ve saatte davalının duruşmada hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, olmadığı takdirde yargılamanın HUMK'nun 213 ve 377. maddesi gereğince davalının yokluğunda devam edilip karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 39567 İZMİR 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLAN 1998/978 Davacı Sanko Sigorta A.Ş. tarafindan davahlar îsmail Kocakavak, Mustafa Kocakavak, Ak Sigorta A.Ş. aleyhine mahkememize açılan rücu tazminat davasının yapılan açık yargüaması sırasında verilen ara karan uyannca; Davahlar Mustafa Kocakavak ve îsmail Kocakavak'ın Akhisar ilçesi, Kapaklı köyün adresinde tüm aramalara rağmen bulunamadığından davahlaradınaduruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla; duruşma günü olan 16.9. 1999 günü saat 9.45'te hazır bulunmamz veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz aksi takdirde yargılamanın yokluğunuzda yapılacağı ve hüküm verileceği davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 15.6.1999. Basın: 40125 İLAN T.C. İZMİR ÜÇÜNCÜ İŞ MAHKEMESİ 1998/7 Davacı SSK Genel Müdürlüğü vekili tarafindan davalı Fevzi Çakmak Cad. 31 Sk. No: 13 Mersinli ' tzmir adresinde oturan Ali Korkusuz aleyhine açılan 4.135. 299.041.- TL'nin 12.11.1997 tarihinden itibaren hesaplanacak faizi ile birlikte tahsili davasının yapılmakta olan duruşmasında adı geçen davahya duruşma günü tebhğ edilememiş ve zabıtaca yapılan tahkikata rağmen ikâmet adresi tespit edilememiş olduğundan duruşma gününün kendisine ilanen tebliğine karar verildiğinden, Adı geçenin davalı olarak 8.11.1999 günü saat 9.30'da Izmir 3. lş Mahkemesi'nde hazır bulunması veya kanuni bir vekil göndermesi aksi takdirde davanın yokluğunda devam edip karar verileceği hususlan davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebhğ olunur. 17.8.1999. Basın: 40118 PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU iöpçü' Adam, kendisine niçin "löpçü" demişti? Hiçbir sözlükte yer almayan bu tuhaf sözcük, adamın aklına nereden gelmişti? Bu sorulann yanıtını ve- recek durumda değilim. Hele aradan bunca yıl geçtikten sonra... "Löpçü... Haydi, löpçü geldi, abiler!.." Adamı, o zamanki adıyla Mithatpaşa olan Inönü Stadyu- mu'nda ilk kez görüyorduk. Özel bir gündü. Gü- nün özelliği, ne oldugunu bilemediğimiz bir şeyler satan bu adamın ortaya çıkışından değil, biraz sonra oynanacak ve Galatasaray'ın 2-1 kazana- cağı Fenerbahçe maçından geliyordu... Maç be- rabere sürerken, Metin Oktay, deniz tarafındaki kaleye benzeri görülmedik müthiş bir vole çaka- cak, top ağları delip, "duhuliye"nin tel örgüsünde bir mermi gibi patlayacaktı... Metin Oktay'ın Tür- kiye futbol tarihine "ağlan yırtan kral" olarak ge- çeceği gündü... "Löpçü geldi, löpçü..." Başımızı her seferinde sesin geldiği yöne çeviriyorduk. Ko- lunda, üzeri desenli bir havluyla örtülmüş, hasır bir sepet taşıyan, beyaz garson ceketli, kısa boylu, tom- bul, kırmızı yüzlü bu adamın ne sattığını merak et- meye başlamıştık. Adam, kapalı tribünün sıkış sı- kış sıralan arasında ilertemeye çalışıyor, bir yan- dan da bağınyordu: "Löpçü geldi!.." Daha tek bir satış yapamamıştı adam. Kendile- rini birazdan başlayacak maçın heyecanına kap- tınmış seyirciler, Galatasaray'ın "amigosu" Kann- caezmez Şevki'nin komutlanna uyarak bağırıp çağırıyorlar, ne sattığını bir türlü çözemedikleri adamla artık ilgilenmiyorlardı. "Löpçü"nün alnı boncuk boncuk terlemişti. Maç başladıktan son- ra ortalıkta dolaşamayacağını biliyor, bunu bilmek onu öfkelendiriyordu. Sesinı daha da yükseltmiş- ti.Avazavaz bağınyordu: "Ulan abiler, löpalanyok mu?Allah için!.." Bağınrken soluk alamıyor, yüzü- nün kırmızı rengi patlıcan moruna dönüşüyordu... Dikkatimiz yeniden adama yönelmiş, ona acıma- ya başlamıştık. "Gel 'lan buraya! Verbilöp!.." Başlanmızı bu gür sesin geldiği yöne çevirdik. Ses, arka sıralardan, külhan kılıklı, iri yarı biradamdan geliyordu. "Löp- çü", koşar adım kendisini çağıran adama doğru seğirtti... Hepimiz sepetten ne çıkacağmı merak ediyorduk... Havluyu kaldırmadan elinı sepete dal- dırdı, ne oldugunu uzaktan göremediğimiz bir "şey"i adama uzattı... Gördüğü "şey" adamı öfke- lendirmişti. "Sandviç 'lan bu!.. Bildiğimiz sand- viç!.." Adam da, bizler de tarifsiz bir düş kınklığı yaşıyorduk. Kaşarlı sandviçle birlikte, havlu örtü- lü hasır sepetin tüm gizemi birden yok oluvermiş- ti... Düş kınklığının insanlarda farklı biçimlerde tep- kiye dönüştüğünü önceden de biliyordum... O gün ise bunu somut olarak yaşamıştım... Tam olaydan kopup, başlamak üzere olan maça döndüğümüz sıradatramplenden denize kann üstü atlayan ace- mi yüzücülerin çıkardıkları "şırrak..." sesini andı- ran bir şamar sesiyle yerlerimizden fırladık. Külhan kılıklı iri yarı adam, "löpçü"yü dövüyordu. Zavallı- nın beyaz ceketinin bir kolu kopmuş, sandviçleri bir yana, sepeti bir yana fırlamıştı. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun, pezevenk?.." Adam bunu söylerken, elindeki sandviçi adamın ağzına tıkış- tınmaya çalışıyor, boğulur gibi olan "löpçü" anla- şılmaz birtakım sesler çıkartarak, kendisini döven adama yalvanyordu. Çevredekiler "/öpçü'yü öfke- li adamın elinden zor almışlardı. "Bi daha görmi- im seniburalarda!.." Gerçekten de onu "oralarda" bir daha görmeyecektik... Tanık olduğum bu olayın üzerinde uzun uzun dü- şünmüştüm. Tombul satıcı, sattığı sandviçlerine her- kesin anlayabileceği dilden "sandviç" dese, daha çok satış yapacağını bilemeyecek kadar aptal ola- mazdı. Peki, niçin kaşarlı sandviçe "/öp"deyip, ken- dini zora sokuyordu? Anlaşılmaz olmanın iç gıdık- layan gizemi mi?.. Daha sonra, ne zaman "KabotajBayramı", "Ba- lotajKurulu", "TBMM'de obstrüksiyon" gibi aslın- da anlaşılabilir sözcüklerierfadeedilebıleceklerken, sanki özel olarak anlaşılmazlaştırılmış sözlerduy- sam aklıma hep o zavallı "löpçü" gelirdi. 1 Tem- muz günlerinde Moda açıklannda gemileriyle gös- teri yapan gemiciler bile kutladıklan bayramın ne anlamageldiğini bilmiyorlar, "kabotaj"\n, "birdev- letin kendi karasulannda, akarsu ve göllerinde ta- şımacılık hakkı" oldugunu duyduklarında şaşıyor- lardı. Ne oldugunu bilseler, belki bu bayramı da- ha candan kutlayacaklar; kıyılar, niçin orada oldu- gunu bilen yığınlarla dolacaktı... "Tahkim 6e de böyle olmamış mıydı? Anlaşılma- masına başından beri büyük özen gösterilen bu sözcük, döndürülmüş dolaştınlmış, en sonunda ah- makaldatan bir kumazlıkla, "Kapıkule'de sınıngeç- mek için bekleyen yeşil dolarlar"da noktalanmış- tı. Dilerim, sonumuz tombul '/öpçü"nün sonuna ben- zemez! Ama itiraf edelim ki, hepimizin içinde bir parça "/öpçüHük var. Öyle değil mi? (Faks:0216-418 8410) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4SOLDANSAĞA: 1/ Canlıda bir dürrünün etki- siylebehren,işe n yadaöğrenme- ye geçme iste- ği. II " — Ba- tur":Şairveya- zanmız... Ley- 5 lak rengi, açık mor. 3/ Argoda 6 karnı aç ya da j parasız kimse- ye verilen ad... 8 Kaba sofu. 4/ Q Köpek... Bez y parçalarından dokunan basit kilim. 5/ Kimyasal temel madde. 6/ Bir ay adı... Eski dilde yüz, 2 çehre.7/Eti.yağıerimiş) 3 zayıf, kuru... Sabahat- * tin Ali'nin bir öykü ki- tabı. 8/ Bayındırhk... 5 Ege bölgesinde bir dağ. 6 9/ Mora çalan kırmızı renk. H YlfKARTOANAŞAĞIYA: ° 1/Pamuk ve ipekle ka- ° nşık dokunmuş hareli kumaş... Takımlar grubu. 2/ Bir çokluğu oluşturan varhklardan her biri... Gözleri görme- yen. 3/ Denize uzanan dar ve alçak kara parçası... Yasal. 4/ Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçı- len yer... Eldiven yapımında kullarulan bir çeşit domuz derisi. 5/ Dilbilgisindeki sözcük türlerinden biri. 6/ Baş- kalan, herkes... Şaşma belirten bir ünlem. II"—'sın di- deden ey mest-i nâzım" (Şarkı)... Kale duvan. 8/Asya'da bir ırmak... Istatistikte uzun süreli eğilime venlen ad. 9/ Donuk renkli... "Bilinir ne — olduğum içlenmek zana- atında" (Cemal Süreya).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle