20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 AĞUSTOS 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt 'Kentsel korumanın yirminci yılında, 2000'leri şekillendirecek kararlar da alındı... Viııgla korumada 'karar' yeııiledi • Dokuz Eylül Üniversitesi uzmanlannca hazırlanan "yeni" Koruma Amaçlı Imar Planı, Muğla'da 20 yıl önce başlatılan "planlı koruma" çabasının tüm kazanımlannı kucaklayarak kentin 21. yüzyılda da "kimliğini yitirmeden" yaşamasını sağlayacak mimarlık ve şehircilik kurallannı karara bağlıyor. "Kentsel SİT'te evleri bulunan hem- şehrilerimden, geleneksel konutlannı ve esld semderini terk etmemelerini. terk edenlerin ise\eniden Kentsel SİT'e dönmelerini diliyorum ve bunu bir 'Muğla Dileği' olarak kabul etmeteri- ni rica edhorum.-." Muğla'nın yeni Beledıye Başkanı Op. Dr. Osman Gürün, hem Belediye Haber Bültenı'nin Haziran (1999) sa- yısındakı başyazısında. hem de tüm Muğlalılaragönderdigı "Şehrimizehep birükte sahip çıkalun" başlıklı mektu- bunda söylüyor bunlan... Aynı bülte- nin "mansetinde" ise yine Osman Gü- rün ve arkadaşlannın 18 Nisan 1999 se- çimlerinden öncekı söylemlennın de de- vamı olan "beiediyecilik ve imar poli- tikası" özetleniyor. "Muğla, korumada kararfa...'" Gerçekten, eğer Muğlalılar tarihı ve güzel kentlerinı korumada böylesine "kararh" olmasalardı, şimdi belediye yönetiminde "kentsel SİT'İ >aşataca0z" diyenier değil. tam tersine "kentsel SİT'i kaldıracağız" diyenier buluna- caktı. 1970'lerdekı ilk koruma çabalannı başlatan ve 12 Eylül 1980'de görev- Muğia'nın güleryüzlü vaşlüan, tarihsel sokaklarda sağhkn bir kent yaşamını sûrdürmenin mutiuluğu icerisindeler™ Tıpla "Berber Kemal" gibi. (Soida, fotoğraf: OKTAY EKJNCİ) Op. Dr. Osman Gürün, Muğla kentsel SİT alaıundald koruma çabasını sürdürme sözü vererek açık farkla belediye başkanlığına seçildL. den uzaklaştırılmasının ardından 1984'te yeniden "SİT bizim onuru- muzdur" dıyerek bir kez daha seçilen eski Belediye Başkanı Ennan Şahin, Cumhuriyet'ın pazar ilavesi DergTde 23 Mayıs 1999 günü yayımlanan "Muğ- la'da SİT Kazandı" başlıklı yazısında bu "efcanevisüreç" ıçin özetle şöyle söy- lüyordu: "Muğla'yı para kazanmak için bozmak isteyeıüer, karşüannda ön- de Muğlalılan buldular. Bütün kent- lerde apartmanlar yüksenrken, biz de bu kentlerine sevdah insanJann esld ev- lerine imar planı yerine önce yol, der- ken su, alt >apı ve hizmct götürdük. Böylece hem huzurlu yaşanu. hem de SİT'i savunanlan seçtüer." Nitekim 18 Nısan 1999 seçimlerin- de de CHP'nın adayı Op. Dr. Osman Gürün dışındaki hemen tüm partilerin belediye başkan adaylan. halktan oy ısterlerken onlann duygulanna ve Muğ- la sevgilenne degil, "cepterine ve cüz- danlaruıa" seslenerek alabildiğine "imar ranb" sözü verdiler. Bunun sağ- lanması içın de "SÎT engelini yok ede- ceklerini" dile getırerek, yıne hep bir ağızdan "herkes kendi arsasına apart- man dikip, hem eski e\terden, hem de yoksulluktan kurtuiacak" dediler. Ne var ki Muğlalılar seçim kampan- yasında bu "cazrç>tekffleri" sessizce Lz- leyerek rant politikacılanna bir an için umut verseler bile, 18 Nisan 1999 gü- nü sandığa attıklan oylarla onlara öy- le bir yanıt verdiler ki Osman Gürün neredeyse "o> padamasıyla" kentin yö- netimine geldi. Halkın bu tercihinde Osman Gü- rün' ün "kendi Idşisel sayguıhgı''ve her- kesin gönlünü fetheden "alçakgönül- Ifi aydın kisiliği'' elbette ki en önemli nedenlerden bınydi. Ancak Gürün, hem Tabipler Odası Başkanı'yken, hem de Muğla ve Karabağlan Koruma ve Gü- zeOeştirme Derneği Başkanı'yken, halk üzenndeki bu saygınhğını da yıne Muğ- la'nın kültür ve doğa değerlerini koru- ma çabalanyla elde etmişti. Bu nedenle belediye seçimlerinde de "SİT'i savunan tek ada>•" olması, iş- te o "Muğla'ya ve MuğlabJara sevgi ve saygı dolu" kişiliğınin doğal bir sonu- cuydu. O, Muğla'yı korumaya karar- lıydı, Muğlalılar da kentlerini ve yaşa- ma kültürlerinı korumaya kararh olan- lan seçmeye... İlk20yılın"giz"leri Işte böylesine coşkulu bir yerel se- çim sonucunun ardından MimarlarOda- sı 'nın 29 Mayıs 1999 günü Muğla'da düzenlediği "Kentsel SrPin 20. Yılın- da Muğla Koruma Planı ve 20O0'ler_." konulu toplantının da ayn bir anlamı ve önemı vardı. 1979dakı ilk StT karannda sadece 177 ev sıvıl mimarlık örneği olarak tescil edilmişken, geçen 20 yıl içinde- Apostolos 'tan valiliğe mesaj -rjr Yakın tarihinıızde "mübadele ydarT olarak bili- nen 1920'lerden önce Muğla'daki kent kültürünü araştıranlar. "Anadolu Runüan" olarak öteden be- ri Türklerle dostluk ve duygu bağlan içinde yaşa- yan aılelerin özellikle Saburhane semtine kazandır- dıklan zengin kimlik değerieri karşısında hep heye- canlanırlar. Nitekim mimar Ertuğrul Aladağda o yıllan mer- cek altına aldığı ve "amlardan belgelere iz sürerek" bizlere kazandırdığı kıtaplannda, yıne Saburhane "de- ki renkli. insancıl. sevda ve heyecan yüklü ilişkile- ri heyecanla betimler. Aynı kültüre ait aynı semtin yapılannı tanıtırken de sadece mimarlık tarihine de- ğil, "kent yasanu tarihine" tamklık ettiklerinden ötûrü sevgiyle tanımlar, rölövelerini de sevgiyle çı- kartır... Ertuğrurun "Muğla EvF adlı yüksek lisans tezin- de ve aynı adlı kıtabında da hem mimarisi, hem de "yaşam serüveniyle" belgelediği o gizemli Rum ya- pılanndan bıri, üstelık yıllardır kentin sivil mimari simgeleri arasında en çok ün yapanlardan olmasına rağmen, 16 Haziran 1999 günü başına gelen *yan- gm febketiyle*' az kalsın tümüyle yok oluyordu. Saburhane halkmın ve itfaiyenin zamanında mü- dahalesiyle çatısmı ve üst kat tavanlan ıle bazı ıç du- varlannı yitirerek yangından yine de "yıkılmadan" çıkabilen "Apostolos'un Hanı*\Cumhuriyet'in ilk yıl- lannda "Cumhuriyet İlkokulu"nun ilk açıldığı bi- na olduğu için "esld mektep" olarak da Muğla'nın gözbebegıydi. Hele sahibi olan Muharrem KızıJdağ. hemen ya- nıbaşındaki "Cumhuriyet Market" tabelasını ya- kıştırdığı eski ve küçük bakkal dükkânında bir yan- dan geçimini saglamaya çalışırken. öbüryandan yıl- lardır parasızhk içinde ve sevgiyle seyrettiği "met- ruk" ahşap binayı yıkılımaktan kurtaracak bir "yet- küyi" nasıl da gözü yollarda beklemiştı!.. 1920'lere dek hem han, hem de "meyhane" ola- rak Muğla'ya yaşama sevinci veren, 1923 ten son- ra eğitime hizmet eden, sonra 1960"lara dek yine in- sanlarla bu kez "ev" olarak kucaklaştıktan sonra 1980'lerden bu yana da mimarlık öğrencilerine ve akademisyenlere "sanattarihidersi" veren Aposto- Apostoios'un Hanı, yangından önce hep umuthıydu (soida). Yangından sonra ise hiç değüse yine ayakta durarak. sanki hâlâ umutlu olduğnnu göstermek istiyon. (sağda) los'un Hanı, birbakıma yangının degil, "ügfeizliğin ve vefastzhğuı darbesini" yedi. Yı llardır hemen her valiye "Bu binayı ahn, kültür evi ya da çocuk >ııvası vb. gibi işlevlerle restore edip kurtann, çünkü buna ne betediyenin parası var, ne desahihinin otanağı var_." denilmesine rağmen. "en duyarnsı" bile özel idarenin milyarlanndan bu ulu- sal göreve pay ayırmadı. Sonunda tarihi han, belki de 100. yaş gününü kutlama coşkusu yaşayacakken yangınlatanıştı... Apostolos'un Hanı, o gün ateş bacasıru sarması- na rağmen tümüyle yanmadan ayakta kalabildıyse bunun ıki mesaj ı var. Birincisi. halk ve itfaiyenin binaya karşı saygıla- n o denli yüksek ki sadece yangını söndürmek için degil, Han'daki tahribatın en az olması için de bü- yük çabagösterdıler. Muğla'da artıksarsılmaz bir ge- lenek haline gelen "koruma bümdnr yangında da kanıtladılar... îkıncisi ise Apostolos'un kendi mesajı. Gidın ba- km. hâlâ diyor ki: "Yangma bile direndhn_ neolur arnk eibıizi uzatuı,beni21. yüzyrida da Muğla'ya hiz- met etmekle onuriandınn™" Evet.. "NeoJur" sayın yetkililer, ne olur!.. ki "kentölçeğindedokukonımasuıuı'' sonucu olarak tescilli ev sayısı 400'e ulaşmıştı. Yine bu 20 yıl içindekı kentsel ko- rumaya "rehberük" eden ve yasal gü- vence oluşturan 1979 tarihlı "Koruma İmar Planı", o yıllarda Türkiye'de üre- tilen ilk bırkaç koruma planından biri olarak önemli oranda "deneyimlerede- ğil varsayımlara göre" düzenlenmiş bir tür "pilot planlama" özelliği taşıması- na rağmen, Muğla'nın yine kent ölçe- ğinde dokusunu, silüetını, peyzajını "bozmadan" gelişmesine büyük katkı- dabulunmuştu... Böylesi bir "flk" uygulamanın koru- ma ilkesınden ödün venlmeden yaşa- ma geçırilmesindeki "siyasal engeller" ise 1970'lerde ve 1984-1*989 dönemin- deErmanŞahin'ia 1989-1994 ve 1994- 1999 dönemlerinde de yine "SİTi ve korumayı savunarak" yerel seçimleri kazanan Orhan Çakır'ın aynı Koruma İmar Planı'nı değiştirmeden yürürlük- te tutmalanyla aşılabilmişti. Şimdi ise Muğla artık 2000'leri kar- şıhyordu ve yeni biryüzyılı da kimlik- li ve kişilikli yaşayabilmenin ön koşu- lu olan Koruma Planı'nı "20yılkkde- neyiminIdmiaksayan yönlerini gidere- cek şekilde" yeniden düzenlemenin haklı gururunu tasıyordu. Yeni Başkan Osman Gürün de korumadaki sürekli- liği işte bu "yeni planla" yeni yüzyıla taşımanın tarihsel sorumluluğunu üst- leniyordu... Yeni yüzyıla, yeni planfeu. Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bö- lümü Başkanı Prof. Dr. Tayfiın Taner yönetımindeki bir ekip tarafından ha- zırlanarak Belediye'nin ve Koruma Kurulu"nun ıncelemesine sunulan "ye- ni" Koruma Planı. kentsel SİT içinde- ki hemen "tüm parseueri" teker teker ele alarak, bu parsellerde "geneldoku- nun korunmasını" sağlayacak ve ta- rihsel çevreyle de "uyumlu" olabilecek yeni yapılaşma koşullannı da yıne par- sel ölçeğınde teker teker belirleyen bir uygulama planı olarak, denebilirki her yönüyle gerçek bir "mimarlık ve je- hircilik kucatdaşması"... Belediye, bu plana dayanarak, Muğ- la'nın kimliğinin bozulmadan yapılaş- masında, hangi parselde. hangi ölçü ve yoğunluklar içerisinde bina tasarlana- bileceğini mimarlara ve parsel sahıp- lerine açık ve net olarak bildirebile- cek. Mimarlar da aynı parsellerde getiri- len ımar kurallannı, çevredeki gele- neksel mimari örneklerle "banşık" ve onlarla "kültürel komşuluk bağtan" kuran uyumlu tasanmlarla yapı proje- sine dönüştürecekler. Böylece 1977'de sayılan 177 olan, şimdi ise 400'ü bulan ve kentsel SlT'e mimari karakterlerini taşıyan güzelim Muğla evlerinin çevresinde de yine ay- nı güzelliği "esin kaynağı'' olarak de- ğerlendırmiş, yeni yapılar kente ka- zandınlarak 2000'li yıllann aynı gurur ve aynı özgün kimlikle yaşanması sağ- lanacak... Bilanço '98 dizisininyeni kitabı: 'Çarklardan Chip'lere Cumhuriyet'in SanayileşmeSerüveni' Belge ve anüatia Türldye y de sanayinin gelişimi Topluiğnenin bile dışandan geldiği günlerden bugüne.. KültürServisi-Türkiye îş Bankası'nın Cum- huriyetin 75. yıldönümü etkinlikleri çerçeve- sınde Tarih Vakfi'na verdigi destekle hazırla- nan Biianço'98 dizisinin yeni kitabı 'Çarldar- dan Chip'lere Cumhuriyet'in Sana>ikşme Se- rüveni' çıktı. Kıtap, ülkemızdeki sanayinin ge- lışım serüvenini anlatıyor. Kıtabın editörlüğü- nü OyaBaydarüstleniyor. Kitap, topluiğnenin bile dışandan geldiği günlerden bugüne, kay- dedilen bütün gelişmeleri yalnızca iktisatçı ve tanhçilenn görüşleri ile değil. aynı zamanda, gündelik sanayileşme yaşamının içındenröpor- tajlar, belgeler ve anılann ışığıyla ele alıyor. Dört bölümden oluşan 'Çarklardan Chip'le- re Cumhuriyet'ın Sanayileşme Serüveni'nde Mustafa Sönmez, 75 yılın sanayileşme politı- kalanna genel bir bakışla giriş yapıyor ve 1980'lerden bu yana sanayıleşmenin toplum- sal gündemden düşmeye başladığını vurgulu- yor. 'Ük Ara>ışlar, tlk Adımlar' başlıklı birin- cı bölümde 1923-1930 tarihlen arasında ilk arayışlar sergileniyor. Bu bölümde KorkutBo- ratav, Cumhuriyet'in kuruluş yıllanndaki ik- tisat politikalanna ve atmosferine damgasını vuran temel yönelişleri ve kullanılan araçlan ele alıyor. Aydın Engin ise demiryollannın dö- şenişini ve ilk şeker fabrikasını, Çağbu* Key- derdönemin imalat sektörünün yapısını anla- tırken Murat Koraltürk. devletçi sanayi poli- tikalannı aktanyor. 'Çarklann Başuıda Devlet' başlığını taşıyan ikincı bölümde 1930-1950 dönemi politikala- nna yerveriliyor. KorkutBoratsv 1930-1939 döneminin iki belirleyici özelliğini, koruma- cılık ve devletçıliği, Yahya Tezel sanayıde dev- let kapitalizminin ortaya çıkışını anlatırken, Büsay Kunıç, bu dönemin unutulan ve az bi- linen gerçeklerini, Doğan Duman ise yerli ma- lı kullanımı ve kumbara olgusunu gözler önü- ne seriyor. Sanayıleşmeye paralel olarak deği- şen şehirlere bu bölümde özel bir başlık açılı- yor ve Karabük, Eskişehir, Nazilli örneklen ay- n ayn ele alınıyor. 1950-1980 döneminin anlatıldığı üçüncü bölüm 'ÖzdSektörÇarkçıbaşılığaDoğnı' baş- lığını taşıyor. Bu bölümde. Gürel Tüzün ve Alkan S<ı>-ak'ın makaleleri yer alıyor. HacerAn- saL Giilav Dincel \e Baha Kuban ise 1960 son- rası yükselen sektörlen; tekstıl, metal ışkolu, otomotiy, gıda ve cam sektörlerinı anlatıyor. Dördüncü ve son bölümde ise' 1980 Sonra- sı Sanayileşme' ve 1990'Iann büyük tartışma- sı özelleştirme ele alınıyor. YakupKepenek 1980 sonrası sanayileşmeye genel bir bakış atarken, Alkan Soyak ve Ayda Erayduı, gelışen yeni sa- nayi odakJannı, iktisadi gelişimin kritik bir un- suru olarak kabul edilen telekomünikasyon sektörünü, toplam kalıte yönetiminı anlatıyor Korkut Boratav, özelleştirme konusuna 'Kay- nak Transferi ve Yozlaşma' başlığı altında de- ğinirken, Eser Karakaş, bu sorunsala iç hukuk ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yo- rum getinyor. • •• ODAK NOKTASI AHMET CEMAL "Öğrenci Affı" Denilen Aldatmaca Son zamanlarda çpk ciddı sonuçlan üzerinde gö- ründüğü kadanyla YÖK Başkanı Sayın Prof. Dr. Ke- mal Gürüz'den başka kimsenin düşünmediği, tehlikeli bir girişım sergilenmekte. Belki de bu ya- zı yayımlandığında "öğrenciaffı" diye nitelendiri- len bu gırişim, pariamentodan geçip biryasaya dö- nüşmüş olacak. Genel af ile birlikte düşünülen bu "öğrenci af- fı"na göre başansızlıklan nedeniyle ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarıyla, lisansüstü ögreni- minden uzaklaştırılan öğrencilere bir sınav hakkı dahatanınacak. Bu sınavı başaran ögrenciler, öğ- renimlerine kaldıklan yerden devam edecekler. Olayın özüne değinmezden önce, buradaki bir anlam saptırmasından söz etmemiz gerekiyor. "Af" sözcüğü, ancak disiplin suçlanndan ötürü okuduk- ları kurumlarla ilişkileri kesilen ögrenciler için kul- lanılabilir. Buna karşılık birsuç olduğu yürürlükte- ki yasal düzenlemelerden hıçbırinde yer almayan başansızlık içın "af" sözcüğünü kullanmak, ancak ölçüsüz bir bilgisızliğın ürünü olabilir! Şimdi gelelım konunun özüne. Başansız ögrenciler için düşünülen af, bazı mil- letvekillerinin nitelendirdikleri gibi bu ögrenciler için "yeni bir beyaz safya açmak" değil, ancak Türkiye'deki orta ve yüksekoğretime -daha önce- ki öğrenci aftan ve bunlann sonuçlan göz önünde tutulduğunda- kapkara bir sayfa daha ekleme an- lamına gelebilir. Böyle bir girişım, eğıtımin kalite- sinden nedeninın anlaşılabilmesi olanaksız bir ödün vermekten ve başansızlığı anlamsız yere ödüllen- dinmekten başka bir şey değildir. Ayrıca bu yasa- ya olumlu oy verecekler açısından da herhalde popülizmin en ucuz türlerinden biridir! Düşünülen öğrenci affı, herşeyden önce kamu- oyuna yönelik bir aldatmacadır, çünkü özellikle yükseköğretim sistemımizde bir öğrenci, ancak defalarca sınavlara ginp başansız olduktan son- radır ki, bulunduğu kurumda başansızlık nedeniy- le okuma hakkını yitirebilmektedir. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Ülkemizde üniversitede başansız olan bir öğrencinin üniversiteyle ilişkisini kesmek kadar zor olan pek az işlem vardır. Hal böyleyken ve başarısızhğı defalarca kanıtlanmış bir öğrenci- nin kurumuyla bu yüzden ilışkisı kesilmişken, ona fe/eb/rsınavladönme hakkını tanımak, kamuoyun- da sanki ortada zararlı sonuçlannın gıderilmesi gereken bir "talihsizlik" ya da "kaza" varmış izle- nimini vermekten, yani kamuoyunu aldatmaktan başkaca bir sonuç vermez. İkincı olarak böyle bir girişim, başansızlığı daha önce zaten bir sürü sınavla kanıtlanmış bir öğren- cide yanlış umutlar uyandırması. öğretim süreci- nin onun gözünde artık bir tür kumara dönüşme- sine yol açması nedeniyle de son derece sakın- calıdır. Geçenlerde Prof. Gürüz'ün çok haklı ola- rak vurguladığı gibi, sanırım sayısı on iki olan ön- ceki öğrenci aflarıyla öğrencilere sağlanan ek sı- naviann başan düzeyinin düşüklüğü, birdizi smav- da başansız olan öğrencilerin ek sınav haklannı kul- landıklarında "mucize "yaratamadıklarını çok açık biçimde göstermiştir. Lisansüstü öğreniminde başansız olmuş öğren- cilere "ek" sınav hakkının tanınması ise sözünü et- tiğimiz ginşımin saçmalığını daha da pekiştiren bir durumdur. Çünkü lisansüstü eğitimi, master ve doktorayı hedefleyen, bu nedenle tam anlamıyla bilimselçalışma temeline dayanan bireğitimdir. Bir adayın bu tür bir eğitimle ilişkisinin -yine ancak bir- kaç sınavdan sonra olmak üzere!- kesilmesi, o adayın bilimsel çalışma kapasitesinin bulunmadı- ğının kanıtlanması demektir. Böyle bir kapasitenin varlığının sonradan ek bir sınavla ortaya çıkabile- ceğini düşünmek de yine bir mucize beklemekten başka bir şey değildir. Ülkemizde bir noktanın artık çok ama çok iyi an- laşılması ve hiç unutulmaması gerekiyor: Diploma- lı sayısını nepahasına olursa olsun arttırmaya yö- nelik çabalar, eğitimin düzeyini yükseltme ve eği- timi daha nitelikli kılma çabalarıyla herzaman ters orantılıdır. Eğer eğitimin nitelikli olması gerçekten isteniyorsa, o zaman yapılması gereken, "öğren- ci affı" gibi bir tür göstenş olmaktan ileri gideme- yecek, yapay ve sakıncalı önlemlerden medet um- mak değil, fakat daha okul-öncesi dönemden baş- layarak, her düzeyde nitelikli bir öğretime ayak uydurabilecek öğrencilerin yetişebilmesi için cid- di çaba harcamaktır. Böyle bir çabanın öteki adı ise gerçekçi ve bil- gi temeline dayanan bir ulusal eğitim politikasıdır! e-posta: ahmetcemal(ffsuperonline.com acem20(o hotmail.com Marisa Tomei, Dario Fo'nun oyununda pol alıyor • Kültür Servisi - Oscar ödüllü oyuncu Marisa Tomei, gelecek ay American Repertory Theater'da sahnelenmeye başlayacak olan, Dario Fo'nun 'We Vvon't Pay! WeWon't Pay!'adlı oyununda rol alacak. Robert Brustein'ın amatör ruhla çalışan tiyatrosu Loeb Drama Center tarafından sahnelenen oyun 15 Eylül'den 3 Ekim'e kadar aynı sahnede izlenebilecek. Ünlü Nobel ödüllü yazar Dario Fo'nun yapıtını Ron Jenkins yeni bir çeviriyle günümüze uyarladı. Oyunda Tomei'nin yanı sıra Thomas Derrah, Ken Cheeseman, Caroline Hall ve Will Lebow rol alacak. Bilgehan Uzunen'in özgünbaskı resim sergisi • Kültür Servisi - Bilgehan Uzuner'in özgünbaskı resim sergisi Altınyunus Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı sergi salonunda açıldı. Sergı 10 Eylül tarihine dek sürecek. 1995 yılında DYO Müzesi'nde, 1998 yılında Tanşbank Sanat Galerisi'nde çalışmalannı sergileyen Bilgehan Uzuner, son dönem çalışmalannda el yapımı kâğıtlar üzerine gravür tekniği ile baskı resim çalışmalanna yogunlaştı. 1963'te Istanbuldadoğan Uzuner, 1986yılında Anadolu Ünıversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yüksek lisansını tamamladı. Sanatçı yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergi açtı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle