Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 1999 CUMA
HABERLER
Tmtm
dolandırıcılarma
dikkat
• ANKARA (ANKA) -
TÜRSAB Başkanı Talha
Çamaş, turizm sektörünün •
içerisinde bulunduğu
krizden çıkanlması için
TÜRSAŞ ve TÜROB'un
ortaklaşa yaptığı 'turizmde
çözüm ortaklığV
çalışmalan kapsamında,
üyelerin de katkılannı
alrnak amacıyla bir
kampanya başlattıklannı
bildirdi Yürütûlen bu
çalışmadan yararlanmak
isteyen bazı art niyetli
kişilerin, otel. acente ve
diğer tesis ve işletmeleri
dolaşıp, çeşitli kurum,
kuruluş ve kişilerin adını
vererek 'tanıtıma katkı
payı' adı altında para
topladıklan duyumunu
aldıklannı belirten Çamaş,
bu tür dolandıncılıklara
itibar edilmemesi
konusunda sektörû uyardı.
'Oyuımı geri verf
kampanyası
ADANA (Cumhuriyet
Cüne> İlleri Bürusu) -
CHP'nin, "Oyumu Geri
Ver" kampanyası başladı.
Parti binası ve tnönü Parkı
önüne kurulan iki standda
kampanyanın
başlamasından sonra bir
açıklama yapan ll Başkanı
E. HakkıOztürk, "18
Nisan secimlerinde
düşünmeden oy verenler 5
yıl daha düşünmek
zorunda kalacaklannı 3 ay
içerisinde gördüler. 57.
hükümet icraatlan ıle
kaygıtanmızda haklı
olduğumuzu gösterdi. Bir
zamanlar işçiyi sahaya
inmemekle suçlayan
Ecevit, şimdi hakkını
aramak için meydanlara
çıkanlarla adeta alay
ediyor, kûçümsüyor. Bu
böyle devam edemez,
etmemeli" dedi.
Amerikan
Hastaneler
Birliği'ne Tiirk üye
• ANKARA (AA) -
Ankara'daki Alkan
Hastanesi, Amerikan
Hastaneler Birliği
Şüyeliğine kabul edilen
ilk Türk hastanesi oldu.
Alkan Hastanesi'nden
yapılan açıklamaya
göre, ağırlıklı olarak
kardiyoloji ve
kartiyovaskülercerrahi
dallannda faaliyet
gösteren Alkan Hastanesi,
Amerikan Hastaneler
Birliği üyeliğine kabul
edildi. Hastanede,
kurulduğu günden bu yana
geçen bir yıllık süre içinde
binin üzerinde açık kalp
ameliyatı ve 2000'e yakın
kardiyolojik girişim
gerçekleştirildiğı belirtilen
açıklamada, dünya çapında
bir kalp. merkezi olmanın
amaçlandığı kaydedildi.
Alacak meselesi
kaniı bitti
• DİYARBAKIR
(Cumhuriyet) -
Diyarbakır'ın Bismil ilçesi
Tepe beldesinde Çelebi
ailesinin bireyleri arasında
yaşanan borç tartışması
kanlı bitti. Alacak
yüzûnden amcasının
çocuklanyla tartışan
Mahmut Çelebi. Tahir ve
Ali Çelebi'yi tabancayla
vurarak öldürdü. Mahmut
Çelebi ise kaçmayı
başardı. Yetkililer, olayla
ilgili soruşturmaya
başlandığını belirterek.
Tepe beldesinde geniş
güvenlik önlemi alındığmı
söylediler.
Muş'ta hain
saldHM
• MUŞ(AA)-Muş'un
Bulanık ilçesi
yakınlanndaki Alparslan 1
baraj inşaatinda devriye
görevi yapan askeri araca
teröristler tarafından ateş
açılması sonucu Jandarma
Er Hilmi Çağlar şehit oldu,
" bir asteğmen ile altı
jandarma er yaralandı.
Köktendinci tarikat ve vakıflara yükseköğretimin bırakılması ortaçağ karanlığına sürüklenmektir
' Yükseköğretim özefleştirilm<
DEMtRTAŞCEYHUN
-6-
1982 Anayasası'nın "kâr amaa gütme-
mek koşulu ile vataflara" da yükseköğretim
kunımu kurma hakkı veren 130. maddesi-
nin ikinci fıkrası ıle, gene aynı anayasanm
174. maddesinde özel koruma altına alma-
rak bir anlamda "anayasanın tamamlayıcı
parçası" haline getirilmiş olan. 1924 yılın-
da medreseleri bile vakıflann efinden alarak
devletteştirmiş Tevhid-i Tedrisat yasası ara-
sında gerçekten hiç çelişkı yok mudur aca-
ba? Gene, anayasanın 174. maddesi. ger-
çekten bu yasalan da bir anlamda, amaçla-
n nedeniyle anayasanın maddeleri haline
getirmemekte midir acaba? Yani, bu yasa-
lara aykınlık da bu maddeye göre anayasa-
ya aykınlık olarak yorumlanıp değerlendi-
rilebilecek midir, değerlendirilemeyecek
midir? Bir hukukçu olmadığım için, bu so-
rulann yanıtlannı öylesine merak ediyorum
ki dogrusu...
Bu sanal üniversitelerde bari
billmsel özerttlik olabillr ml?
1982 Anayasası, özerklik kavTamını, dev-
let ûniversiteleri için de salt "biHmselözerk-
lik'' şeklinde sınırlandırarak kullanmakta-
dır bılindiği gibi.
Ögretim üyelerinin vakıf yöneticilerince
özel ölçütlere göre belirlendiği, rektörünün,
dekanlannın, genel sekreterinin, müdürleri-
nin. memurlannın vakıf mütevelli heyetin-
ce seçilip atandığı. görevden ahndıgı, büt-
çesi de bütünüyle vakıf muhasebecilerince
yönetilen bu sanal üniversitelerde bir yönet-
sel ve mali özerklikten söz edebilmek elbet-
teolanaksızdırzaten. Doğrusu, bugün YÖK
yüzûnden devlet üniversitelerinde gerçek
anlamda bir bilimsel özerkliğin olabileceği-
ni söyleyebilmek de oldukça zordur kuşku-
suz. Ancak bir devlet üniversitesinde bilim-
sel özerkliği üstüne tıtizlenecek bir profesö-
re verilecek en büyük ceza da galiba bir baş-
ka uzak köşedeki küçük devlet üniversitesi-
ne sürülmektir olsa olsa...
Ama diyelim, dinsel amaçlı bir vakıfça
kurulmamış herhangi bir sanal üniversitede,
bir ögretim üyesine, 2547 sayıh Yükseköğ-
retim Yasası 'nm 33. maddesine göre araştır-
ma ve incelemelerde bulunmak üzere "yol-
luklan dahD her çesit sosyal ve diğer gider-
leri ünhersitece karşüanacak" şekılde. hiç
olmazsa bir yıllığına ızüı venlebileceğini ya
da gene aynı yasanın 39. maddesınin 1997
yılındaeklenmış son fıkrasına göre, diyelim
"Türk cumhuriyetlerinden birindcn resmi
davet almış" bir ögretim üyesinin "bütün
özlük haklan sakh kalmak koşuhıyla" üç yı-
la kadar izinli sayılabileceğini ise düşünmek
bile, olsa olsa bir ütopyadır galiba. Çünkü,
bu ögretim üyeleri, bu sanal üniversitelere
sadece ve sadece, okula çok yüksek ücret-
ler ödeyen öğrencilerin eğitimini bir saniye
bile aksatmadan sürdürmeleri için böyle
binlerce dolar aylıklarla devlet üniversitele-
nnden transfer edilmişlerdir, hiç kuşku yok
ki... Yeni bir bilimsel araştırma yapmak is-
teyen ögretim üyesine ise eminiz hemen
devlet üniversitelerinin kapısı gösterilse ge-
rektir. Tarikatlara bağlı vakıflarca kurulmuş
sanal üniversitelerde de ola ki ortaçağda ka-
lemeahnmış Sünni-Hanefı doğrultudaki ki-
mi elyazması kaynaklan da görmeleri için
Kahire'ye fılan birileri gönderilmiştir...
Kısacası, bu sanal üniversiteler için ayn-
casız tek sorun. hiç kuşku yok ki öğrend sa-
yısıdır. Nitekim bu amaçla, dinsel vakıflar.
tarikat paralanyla bol keseden burs dağıta-
rak kurduklan sanal üniversitelerin öğrencı
sayısmı artnrmaya çalışırlarken öteki vakıf-
larda medya ile organik bağlar kurarak, üni-
versitelerinin ne bulunmazbir Bursa knma-
şıolduğukonusunda yoğun reldam kampan-
yalan düzenlemektedirler. Kimi bilmem
hangi Amerikan üniversitesinin Türkiye şu-
besi olduğunu öne sürmekte, kimi bilmem
gene hangi Amerikan üniversitesinden bil-
mem kaç ton kitap getirttiği haberini gaze-
telere uçurtmaktadır. Şayet bir skandal ol-
mamışsa, devlet üniversiteleriyle ilgili tür-
ban konusu dışında tek satır haber çıkmaz-
ken, gerçekten de büyük gazetelerimizde ki-
mi holdinglerin kurduğu sanal üniversiteler
üzerine ardı ardına köşe yazılan çıkmakta,
çarşaf çarşaf röportajlar yayımlanmaktadır.
Bu sanal üniversitelerin tnternet bürolan
oluşturduklan. bütün öğrencilere laptop(di-
züstü bilgisayarian) verileceğı, üstelik bun-
lann her yıl yenıleneceği duyurulmaktadır
altı çizili satırlarla.
Ancak, burada hemen şunu da belirtme-
liyiz ki öğrenci sayısmı arttırmak amacıyla
bu sanal üniversitelerin giriştikleri propa-
ganda kampanyalan ne yazık ki yakın bir ge-
• Devlet pijama yapmaz diyerek Sümerbank
fabrikalannı arsa fiyatına satan politikacılanmız şimdi de
devletin yükseköğrenimden elini çekmesini istiyor.
lecekte bütün üniversite eğitimimizi toptan
yozlaştıracak olumsuz gelişmelere de neden
olmaktadır, gördüğümüz kadanyla.
Ömeğin, bu sanal üniversitelerden kimi-
leri, daha şimdiden dinsel değerlere sahip çı-
kan bir eğitim verdikleri propagandasını
açık açık yaparak tutucu çevrelerin çocuk-
lannı kendilerine çekmeye çalışırlarken, ki-
mileri de laik kesimin çocuklannı çekebil-
mek için çağdaş, hatta solcu üniversiteler
olduklan propagandasını yaygınlaştırmak-
tadıriar çeşitli yöntemlerle.
Öyle ki lstanbul Bilgi Cniversitesi'nde
görevli bir profesör, birkaç ay önceki bir gö-
rüşmemizde. kendilerinin gerçek bir ilerici,
Kemalist ve solcu üniversite olduklannı ta-
nıtlayabilmek için "örneğin Prof. Nevzat
YaJcıntaş'ın üniversitelerinde dersveremeye-
ceğini" göğsünü gere gere söylemekte her-
hangi bir bilimsel sakınca görmemiştir. tl-
ginçtir, daha düne kadar görüşlerinden do-
layı türlü zorluklarla karşılasan profesörle-
rin solculuklan, bugün imaj nedeniyle kimi
sanal üniversiteler tarafından büyük para-
larla transfer edilmelerinin temel nedeni ol-
muştur. Orneğin, Prof. Haül Berktay'm Bo-
ğaziçi Üniversitesi'nden Sabancı Üniversi-
tesi'ne transferinin büyük gazetelerimizde
haber olarak çıkması, bizce hiç kuşku yok
araştnnaroerkezteri.çok pahalı yaönmlar-
dır". dolayısıyla "özel sektörün gerçek an-
lamda bir üniversite yaünmının yükünü ta-
şryabtlmesi tarOşılır'" bir konudur. Aynca
unutuhnamalıdır kı yapılacak yatınmın geT-
çek anlamda bir üniversite nıteliğine kavu-
şabilmesi için de nice yıllann bırikimi bir de-
neyim zengüüiginin sağlanmasını beklemek
gerektir.
Sanal üniversiteler ise güçlerini bildikle-
rinden, bu açddannı, ya deneyimli devlet
üniversitelerinin parlak ögretim üyelerini
parlak ücretlerle transfer ederek ya da ken-
dilerine, üniversite eğitimini yozlaştırmak
pahasına yeni imajlar verdirterek kapatabil-
menin yollannı aramaktadırlar.
Ne var ki daha çoğu ilk mezunlannı bile
vermemişken, bu sanal üniversiteler, bu
yöntemlere ve onca devlet desteğine karşın,
bekledıklen "minimum yatınmla maksi-
mum kân" elde edebileceklennden artık
umuüannı yavaş yavaş kesmeye başlamış
olmalılar ki şimdi de bir yandan gene dev-
let bütcesinden daha büyük parçalar kopa-
rabilmenin yollannı ararlarken, öte yandan
da tıpkı Petlas vb. devlet kurumlannın özel-
leştirilmelerinde olduğu gibi yok pahasına
kapatacaklanndan kuşku duymadıklan de-
neyimli devlet üniversitelerine göz dikmiş-
MMKİFİ
ki bu nedenle olsa gerektir.
Yani, vakıflarca kurulan bu sanal üniver-
siteler, daha üniversite bile olamamışlarken,
şimdiden sağcı solcu diye hızla kamplaşma-
ya başlamışlardır ne yazık ki... Çağdışı yak-
İaşımla bir de siyasal anlamda kamplaşmış
bu kurumlarda ise bilimsel özerklik kavra-
mından söz edebilmek bile olanaksızdır el-
bette.
Sıra jlmdl de devlet ünlversi-
teierinde ml?
tlginçtir, tıpkı "Şu mektepleroimasa ma-
arifı ne güzel idare ederdim" diyen II. Ab-
düflumid'in MaanfNazın Haşim Paşaman-
tığıyla bugün de devletin nesi var nesi yok
hepsini satıp özelleştirirlerse ülkeyi daha iyi
yöneteceklerine inanan siyasilerimiz, gali-
ba 1982 Anayasasfm değiştirirken onca
sözcük oyununu da salt özel sektöre yüksek
eğitim ticaretini yeniden sağlamak amacıy-
la yapmamışlar; asıl amaçlan devlet üniver-
sitelerini nasıl özelleştireceklerini düşüne-
rek daha o günden kılıf hazırlamakmış me-
ğer. Çünkü, Izmir Ûniversiteleri Oğretim
Elemanlan Derneği Başkanı Prof. Hamza
Buhrt'un 12 Şubat 1998 günlü Cumhuriyet
gazetesinde çıkan yazısında belirttiğı gibi,
bizce de "kapitalist ekonominin ild temel
ayağmdan biri maksimum kazanç,öteldsi de
minimum maliyettir'". oysa "üniversite ve
lerdır, anlaşıldığı kadanyla.
Hani Bo|aziçi L niversitesi, tTÜ, ODTÜ,
tstanbul C nivçratesi (hiç olmazsa yansı) Mi-
mar Sinan Üniversitesi, Marmara Ünrversi-
tesL Ankara L nrversitesi'n ın Shasal Bilgiler,
Hukuk ve Dü ve Tarih Coğrafya gibi fakül-
teleri. Hacettepe Üniversitesi gibi kimi ünlü
üniversitelerin vakıf kisvesı altında, yok pa-
hasına kapatılarak özelleştirilmeleri halinde,
bu eğitim ticaretinden ne büyük kazançlar
elde edilebileceği düşünülünce, bu tüccar-
lara hak vermemek de galiba elde degıldir
doğrusu.
Nitekim, 2 Haziran 1999 günlü Hürriyet
gazetesinde çıkan ZeynepGüven'in "YolAy-
nmında Bir Okul" başlıklı yazısmdan öğ-
rendiğimize göre, politikacılarımızın, yük-
seköğretimin de bir an önce özelleştirihne-
si için, yasalara vakıf üniversitelerine de
devlet bütcesinden bol keseden yardım ya-
pılmasına olanak veren maddeler ekleyerek
ilk sanal üniversitelerin açılmasını sağladık-
lan yı1larda, 1992'de, meğer Boğaziçi Cni-
versitesi'nde de "20 ögretim üyesinden du-
şan Stratejik Plan Komisyonun
adıyla bir
kurul kurulup, üniversitenin nasıl özelleşti-
rilebileceğinin yollan aranmaya başlanıl-
mıştır.
Rektör yardımcısı Prof. Hamit Rşek'in
verdiği bilgilere göre de bu adı şatafatlı ku-
rul, üniversitenin sorunlan aşabilmesi için,
"vakuTaşmayı" da bir çözüm olarak öner-
mektedir. Ancak Sayın Rektör Yardımcı-
sı'nın Zeynep Güven'e, "Biz gerçek anlam-
da bir vakıfüniversitesi ofanayı tarBşıvoruz"
demesine bakılırsa, bu öneri, galiba çoktan
benimsenmiştir. Dolayısıyla Boğaziçi Üni-
veratesi'ni de önce BOkent'leştirerek vakıf
üniversitesi şeklinde özelleştirecek bir yasa
tasansı bugünlerde Meclıs gündemine geti-
rilirse, sanınz şaşırmamak gerektir.
Nitekim, gene Zeynep Güven'in yazısın-
dan öğrendiğimize göre üniversite öğrenci-
leri de çıkardıklan Dönüşüm adlı gazetede
"OzeHeştirmezaten bugünden yanna dmaz.
OzeBeştirme başladı bile. Yemekhane özel-
leştirildi, > urüar özeUeştirüdi. l zun vadede
okul da özeUeştirikcek. Vakıf modeliyle bu-
nun alryapısı hazırlanıyor" demektedırler.
Kimılerine göre hatta alınacak ücret bile be-
lirlenmıştır. Şimdıhk, öğrencilerden 3 bin
500 dolar istenecektir, yıllık ücret olarak.
Bugün bütün öğrencilerin üniversite giriş sı-
navlannda ilk sırada yazdıklan, Türkiye'nin
en gözde üniversitesi olduğu düşünülürse,
Boğaziçi Üniversitesi'nin özelleştirilmesi-
nin, yıllık 3 bin 500 dolarhk ücretle bile ne
büyük bir kazanç kapısı olduğunu görme-
mek olanaksızdır elbette.
Kuşkusuz, sıra şimdi de öteki ünlü devlet
üniversitelerinde, örneğin ODTÜ'de,
iTÜ'de, Marmara'da, Gazi'de, Mimar Si-
nan'da vb.'lerdedir mutlaka.
Ancak anlayamadığımız bir nokta. Özel-
leştirme Idaresi Başkanbğı devlet üniversi-
telerinin özelleştirilmesiyle, gerçekten ni-
çin ilgilenmemektedir acaba? Oysa, devlet
üniversiteleri de böyle vakıf oyunlanyla
özelleştirilerek görültüye getirilmek yerine,
öteki KlT'ler gibi OzeHeştirme ldaresi'nce
haraç mezat saülsa, eminiz, politikacılanmı-
za gönüllerince harcayabilecekleri çok
önemli yeni bir kaynak sağlanacaktır. Ay-
nca bizce bu üniversitelerin de tek bir birim
olarak özelleştirilmeleri yerine, tıpkı TEK,
SEK, PTT, Sümerbank, Etibank vb. büyük
KlT'ler gibi parçalanarak satılmastnda bü-
yük yarar vardır ye de bu parçalama, Boğa-
ziçi Üniversitesi'nde olduğu gibi, kesinlik-
le ticaretten anlamayan üniversite yönetici-
si profesörlerin eline bırakılmamalıdır.
Çanlar çalıyor beylerl..
Unutmayalım ki bir ülkenin insanının eği-
tim sorunu da en az savunma sanayii kadar
stratejik bir konudur. Oysa, özellikle yüksek
eğitim konusunda, 1980'lerden bu yana ül-
kede tam bir politikasızlık, bir başıboşluk
egemendir.
Örneğin, 15 Temmuz 1999 günlü Hürri-
yet gazetesinden öğrendiğimize göre devle-
tin bir kesimi, yükseköğretimin de özelleş-
tirilmesini teşvik etmek amacıyla, diyelim
Koç Cniversitesi'ne Bdgrad Ormanı'nda
193 bektaıiık, Sabana Cnh ersitesi'ne Kurt-
köy'de 1 mihon 360 bin metrekarelik. Işık
Üniversitesi''ne Şile ormanlannda, Baü Üni-
\trsitesi'ne Çatalca'da 1300 dönümiük, Mal-
tepe ÜnKersitesi"ne Bu\Tİkbakkalköy"de700
dönümiük, Yeditepe Ünhersitesf ne de Ka-
\işdağı"nda 100 dönümiük yer tahsis eder
vna inşaat izni verirken, de\ letın bir başka
kesimi. Damştay fdari Da\a DaireleriGenel
Kurulu da Orman Mühendisleri Odası'mn
baş-vurusunu haklı görerek Koç tnrversite-
si'ne >apılan tahsisi iptal etmiştir. Salt bu ör-
nek bile eğitim konusundakı başıboşluğu ve
oynanan oyunu bütün çıplaklığıyla gözler
önüne sermektedir.
"Devtet pijama yapmaz" diyerek Sümer-
bank fabrikalannı arsa fiyatına satıp birçok
kişinin işsiz kalmasına neden olan, 1974
Kıbns savaşı sırasında ortaya çıkan savaş
uçaklannın lastik sorununu çözmek için,
stratejik önemi nedeniyle yapılabilirlik ve
verimlilik hesaplan dikkate alınmadan Ana-
dolu'nunortasına kurulan Petlas'ı "kârlıde-
P " diyerek yok pahasına bir holdinge dev-
reden politikacılanmız, ne yazık ki şimdi de
önünü ardım fazla düşünmeden devletin
yükseköğretimden de elini çekmesine çalış-
maktadırlar sanki.
Eyyy!.. 1960'larda bir kez daha oynanan,
yükseköğrenimin özelleştirilmesi oyununa
"Özel Yüksekokullara Hayır!" diyerek son
veren 68'ligençler!..
Eyyyy!.. Sivilyadaaskeryadamemur...
Uygar topiıun örgütü üyeleri!..
Bir kez daha sesleniyorum sizlere!.. Yük-
seköğretimin, özelleştirihne kisvesi altında,
köktendinci tarikat vakıflanna bırakıhnası
bu toplumu ortaçağ karanlığına sürüklemek
demektir.
"Yükseköğretimin özeUeştirflmesine ha-
yır!'' diye bir kez daha hep birlikte bağıralım.
Haydin!..
ÜTTÎ
BÎRBAKIMA
SERVER TANİLLİ
Bip Güniin İçinden
Türkiye gazetelerinden günübirlik Milliyet ve
Hürriyet'm Avrupa baskılannı okurum. Üç-dört
gün arayla da, gazetemiz yönetiminin -lütfedip-
yolladığı Cumhuriyet'] izlerim. Çarşamba gün-
leri de yazı günümdür. Perşembe sabahı faks-
la gönderdiğim yazımın öğleye doğru provası
gelir; hemen düzeltir, iade ederim. Cuma da
okur önüne çıkar.
Bu yazımda, 28 Temmuz günlü Milliyet ve
Hürriyet'ten -kendime göre- bir haber seçkisi
sunacağım; beraberinde de kendi düşüncele-
rimi ekleyeceğim.
Bir de böylesini deneyelim bu sıcak günler-
de...
•
Iran'la ilişkilerimiz malûm. Içerde paçası a-
kışan Mollalar, halkın dikkatini başka yönlere
çekmek için, hır çıkarmanın arkasında. İçinde
debelendikleri bataklık kurutuluncaya kadar,
bu böyle sürecek. Yunanistan'la ilişkilerimiz de
sorunlaria dolu. Atatürk le Venizelos'un kur-
duklan barışın arkasından gelip durduğumuz
nokta, hiç de iç açıcı degil.
Ne var ki, düzelmenin pınltılan da görülüyor.
Bunlardan birine'bakıpM////yef, "Atina tabu-
lan yıkıyor" diye başlık atmtş. Olay da şu: Yu-
nanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu,
bugüne değin yok sayılan Batı Trakya Türkle-
rinin "Türk" olarak tanımlanabileceğini söyle-
miş. Hürriyet de, "Bravo Yorgos!" diye başlık
atmış.
Bir pınltı bu. Ha gayret!
•
Milliyette bir başlık: "Havuzda yok olduk!"
Altında daaçıklaması: "Avrupa YüzmeŞam-
piyonası'nda art arda şampiyona rekorian kı-
nlıyor. Ülkeler art arda altın madalyaya uzanı-
yor. Hiçbirbaşan gösteremeyen Türkyüzücü-
ler ise rakiplerini seyretmekle yetiniyor."
Spordaki genel politikamızın sonuçlanndan
biridir bu. Ama o politika, bütün öteki yurt so-
runlan için iziediğimiz politikanın dışında ola-
bilir mi?
Türkiye uyandıkça sporu da rayına oturacak.
•
Bu uyanışın ilk menzili, bağımsız bir toplum-
da, ekonomisiyle, hukukuyla, kısacası her şe-
yiyle çağdaş bir düzen kurmanın bilincine sa-
hip olmaktır. Ancak, yabancı sermaye gelsin de
ne olursa olsun derseniz, nereye vanr bağım-
sızlığınız ve ekonominizin dirilişi?
Daha temkinli yürüyemez miyiz?
Ama anayasasından başlayarak hukuk dev-
letini kurmada doludizgin gidebilirsiniz.
Her adım yüzünüzü ağartacaktır çünkü.
Hürriyet, başlık atmış: "Işkenceye 8 yıl ha-
pis!" Altında da aynntısı: "Hükümet, işkence
yapanlara 8 yıl ağır hapis öngören bir yasa ta-
sansjnı TBMM'ye sevketti. TCK'nin ilgili mad-
desini değiştiren tasan benimsenirse cezalan
artacak, işkencecilermemuriuktan da atılacak.
Işkenceyi gizleyen doktoriara da 8 yıla kadar
hapis verilecek."
Gecikmeden yapınız bu reformu, ama uygu-
layınız da!
Hüm'yet'te bir başka anlamlı başlık: "Hapis-
teki gazeteci sayısı Abdülhamit döneminden
çok!" Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, 55'in
üzerinde gazetecinin hapiste olduğunu ya da
hapis cezası aldığını belirterek, "Tüm baskı dö-
nemlerinde bile bu kadar hapse atılan gazete-
ci yok" demiş. Doğru da söylemiş. Bunu gider-
mek üzere, kimi hükümet üyelerine bir "aftas-
lağı" sunulmuş durumda. Zaten hükümet, bir
pişmanlık ve af yasa tasansı üzerinde çalışma-
lannı -son süratle- sürdürüyor. Dileriz sadece
"kader kurbanlan"nı değil, bütün "fikirsuçlu-
lan"n\ lâyıkıyla kapsasın çıkanlacak kanun.
Kalemin ve kelâmın özgüriüğüne kıymayalım!
•
Milliyet'te "Doğulu kadının 'analık' trajedisi"
başlığı altında, çocuk yapmayan kadının hor
görüldüğü Doğu ve Güneydogu Anadolu'da,
kadınlann hamile kalmak için başvurduklan ge-
leneksel yöntemlersıralanıyor. Neleryok ki için-
de! Insanın nutku tutuluyor. Kısırlığın sadece
kadından kaynaklandığına inanılan, erkeklerin-
se hiçbir çabada bulunmadığı sorunu çöze-
cek, olsa olsa tıp, ama gelin de anlatın!
Doğrudan doğruya kültür düzeyiyle ilgili bir
konu. Onu sağlayabilmiş değiliz. Köy Enstitü-
leri deneyimi sürseydi, dallanıp budaklansa ve
bütün yurt düzeyini çiçeklendirseydi, bu so-
run, en azından bugünkü ilkelliğini sürdürüyor
olabilir miydi?
Ne dersiniz sevgili okuriar?
IRMIK /AYDIN ENGİN aengin(g doruk.nettr.
Akdeniz yazı bu. Temmuz, ağustosa
devrilmek üzere. Yaşama tat veren küçük
keyiflerin, yılın öteki mevsimlerine göre, bir-
birine daha sık eklemlendiği günler.
Bir dilim Manyas peyniri, bir iri ve hor-
monsuz domates, bardağı buğulanmtş bir
duble buzlu rakı...
Kravat, ceket, ütülü pantolon, boyalı
ayakkabılann cenderesinde geçmiş bir kı-
şın, hatta bahann ardından, sırtında bol bir
fanila, kıçında rahat bir şort, ayaklannda şı-
pıdık plastik terlikler...
Bahçede hortumla oynayan veletlerin
yanına bile bile yanaşır; çaktırmadan
oyunlanna ortak olur; belli etmeden on-
lan kışkırtıp, hortumu üstüne tutturursun.
Minnacık bir özgürtük soluğudur. Kimse
sana "Ne bu halin? Sırılsıklam olmuş-
sun"demeyecektir. Kışın "suç" olan şim-
di keyiftir.
Gecedir. Belki de dolunaydır. (Ömeğin
bugün çarşamba ve dolunay.) Akşamüstü-
nün imbatından artakalmış bir esinti, seıin
öpücükler kondurur omuz başlanna. Ge-
ce yansıdır ve üstünde hâlâ deniz kokan bir
şortla, adını bilmediğin, merak da etmedi-
ğin bir beyaz şarabı yudumlamaktasındır.
Susurluk'ta Bir Yaz Günü
Bu gazetenin okuyuculannın epey bü-
yük bir kesiminin de benzer duygulanım-
larda gezindiğini düşünürsün.
Bir tatil köyünde, bir kıyı kampında, al-
çakgönüllü ama sevimli bir yazlıkta, Sa-
matya'da, Beşiktaş'ta, Salacak'ta bir çay
bahçesinde, ızmir Kardonboyu'nda bir
meyhanede, Pasaport Iskelesi'nde bir kah-
vede, Antalya limanında bir seyyar don-
durmacının önünde, Denizli'de kucağında
bir avuç kabak çekirdeği ile bir açık hava
sinemasının tahta iskemlesinde, Susur-
luk'ta dereboyuna serilmiş bir hasınn üs-
tünde...
Susurluk'ta?
Susurtuk'ta mı dedin? Nerden geldin ku-
zum şimdi Susurluk'a?
Susurluk da nereden çıktı şimdi?
Yazı kendiliğinden akıp seni Anadolu'da
gezdirirken yolun niye düştü Susurluk'a?
Denizli, Antalya, Beşiktaş, Izmir derken
pek keyifliydin de, Susurluk yazdığında
beyninin kıvnmlanna niye birdenbire ince,
uzun bir iğne saplandı? Niye dişçi koltu-
ğunda gibi acıyla kasıldın birden?
N'oldu baştan çıkancı Akdeniz yazının
taşıdığı o uçan düşüncelere?
Sana demediler mi, "Bu yaz günlerin-
de okuyucu ağır, kasvetli yazılara bir göz
atar ve okumadan geçer. Daha yumu-
şak, daha uçucu tırmıkla" diye öğütle-
mediler mi?
Nereye gidecek şimdi bu yazı?
• • •
24 Ocak 1980 - 24 Temmuz 1999. İki ta-
rih, iki dönemeç.
24 Ocak 1980'di. Türkiye 5 cent'e muh-
taçtı. Borç gırtlağa dayanmıştı ve borç ve-
ren yoktu.
Demirel başbakandı. Turgut Özal diye
bir adam ekonominin dizginlerini ele aldı.
Yorgun ve yoksul beygiri acımasızca kam-
çılayıp dörtnala kaldırdı. Bastı kamçıyı,
"Sorç ödeyeceğiz. Döviz lazım. Koş ve dö-
viz sağla!" diye böğürdü.
Adına "ihracata dayalı iktisadi büyüme
modeli" dendi. Üretimi arttırmaya, yatınm-
laryapmaya kesin bir "dur" buynjğu çekil-
di. Üretileni yok pahasına da olsa ihraç edip
döviz sağlama tek ekonomik hedef oldu.
Işçinin, memurun, çalışanın boğazından
kesildi ve haraç mezat dövize çevrildi.
"Zor" reçeteydi. "Zorba" birdestekge-
rekti: 12 Eylül darbesiyle faşizme başvurul-
du.
Para bu. Üstelik mark, dolar cinsinden
para. Faşizmin daniskasını kursan nafile.
Nitekim faşizmin daniskası kuruldu, gene
de kâr etmedi, döviz yetmedi.
Ağırlıklı olarak Isviçre - Lüksemburg ban-
kalarında yuvalanmış "kapkara para"ya
davetiye çıkanldı. Uyuşturucu, sigara, si-
lah, altın kaçakçılanyla pazarlığa oturuldu.
Adına "ihracatı teşvik ve ihracatta vergi ia-
desi paketi" dendi. Kapılar ardına kadar
kara paraya açıldı.
Açılan kapıdan kara paracılar, eroin ta-
cirleri, mafya babaları, pasaport yerine
"işadamı" yazan kartvizitleriyle girdiler.
"Vatan için" kurşun atan, kurşun sıkan,
kurşun satan, kurşun yapan, kurşunlayan
alçaklann günü doğdu.
Susurluk bir kez daha doğdu!
•**
Temmuz 1999'dur. Türkiye 5 cent'e
muhtaçtır. Borç gırtlağa dayanmıştır ve ne
içte, ne dışta borç bulunamamaktadır. Me-
murayüzde 20 zam dayatılmıştır. Deliği ka-
pamak için SSK'nin boğazı sıkılmaktadır.
Yetmemektedir.
Vergi Yasası'nı kendi elleriyle boğup yurt-
dışındaki "bıyıklı dolariar"a davetiye çıka-
nlmıştır. "Vefer ki döviz getir. Asla nereden
buldun diye sorvlmayacaktır" denmiş, ye-
min billah edilmiştir. Borsa vurgunlan ver-
giden kurtanlmıştır. Tahkim Yasası ile hu-
kuk denetimi kaldınlmıştır. Anayasaya,
OzeHeştirme "ara başlığı" eklenip kamu
mülkünü haraç mezatlayıp üç kuruş daha
döviz sağlayıp, "yeniden dış borç alabil-
mek için" borç faizi ödeyebilme olanağı
aranmaktadır.
Susurluk'a bir kez daha gün doğmuştur.
•••
Akdeniz yazı boğucudur. Güneş kavurur.
Gece yaprak kımıldamaz. Deniz irin gibidir.
Rakı ılıktır, peynir tuza kesmiştir ve do-
matesin tadı yoktur.
Boğulursun!..