28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 TEMMUZ 1999 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER HeyGidininYDD'siL Prof. Dl*. Haiîiza BULUT Izmir Üniversiteleri Öğretim Elemanları Derneği (lZÜNlDER) Başkanı B atı'nın soğuk savaş sonra-- sı tek başına kaldığı dünya- da, küreseUeşme ya da ye- ni dünya düzeni (YDD) adı \erılenyenisömürgeciliğjn kıskacında olan ülkelerde, yükselen değerler (!) içınde yükselen Mer- veler de boy göstermektedir. Ulus devle- tini kendisine bırengel olarak gören, ulus devletinı ÇUŞ (Çok Uluslu Şirketler) adt- na sermayenin buyurganlığı altma sok- mak isteyen ve ulus devlerine karşı man- dacılan, çıkar odaklannı. sıyasal dincile- ri ve etnik aynlıkçılan besleyen YDD, ge- lişmekteolan iilkeJende, geri kalmış sömür- ge ve yan sömürge ülkelerde hiçbir engel- le karşılaşmadan ızlencesini (programını) uygulamaktadır. İçinde bulundugumuzyüzyılın son çey- reğinden sonra tüm yeryuvarlağını (küre- yi) sarmalına almayı başaran YDD, Tür- kiye'yi de etkilemiştır. Bunun sonucunda, ülkede toplumsal çelişkilerbüyümüş, ge- lirbölüşümündeki adaletsizlikler ürkütü- cü boyuta ulaşmış. özeüeştirme-yağma- yağmacıukyeni değerlerden sayılmış, top- lumsal devlet anlayışı çağdışı kabul edil- miş, eğitimde firsat eşitsizliği derinleşti- rilmiş, yabancı dille eğitim yaygınlaştın- larak ekinsel ve sömünisel götûriiler hız- landınlmış, eğitim ve saglık gibi kamusal kurumlar tecimselleştirilmiş (ticarileşti- rilmiş), hastaneler parasi olanlann yaşa- tıldiğı ve parası olmayanlann kapı dışan edildiği kurumlara dönüştürülmüş, siya- sette kirlenmişlik ve tıkanma atbaşı gitmiş, sryaset-ticaret-tarikat üçgeni güçlendiril- miş, merkez sagda çürümüşlük ve solda söylemsizlik egemen olmuş, milliyetçi akımlar ve dinsel körüklemeler taban bul- muş, köse döameceyükselen değerlerden sayılmış, 75 bin caminin olduğu bir ülke- de 606 imam hatip okuluaçılarak buokul- lann öğrenci sayısındaki 515 bin rakamı- nın büyüklüğü tartışılmamış, okullann imam hatipieşmesi umursanmamış, tarikat- lara göz kırpan ve dini siyasete alet eden oy avcısı polıtikacılar türetilmiş ve siya- sal Islamın halka umut ve kimlik olması için gerekli tüm koşullar yaratılmıştır. Türkiye'nin içine çekildiği bu durum- dan. en çok. dini siyasete ve demokrasiyi de dine alet edeoleryararlanmış ve bunlar 21. yüzyıla aylar kala devlete başkaldınr güce kavusmustur. 2 Mayıs 1999 tarihin- de yeni dönem milletvekillerinin ant içme töreninde yaşananlar, bu başkaldınnın bir ön denemesini ve irticanmkara gücünü gös- termektedir. Bu güç, bugün demokrasi- miz ve laik cumhuriyetimiz üzerinde do- laşan kara bulutlara dönüşmüş ve devlete meydan okuma cesaretini gösterir konu- ma gelmiştir. 2 Mayıs 1999 tarihi, kara gücün karşı devrim eyleminin TBMM'ye taşındıgı ta- rihtir. Dini siyasallaştırmak ısteyenlerin kavga nedeni ve siyasal simgesi olan tür- banm, türbanlının ve onun arkasındakile- rin TBMM'ye taşınması hepimize ders ol- malıdır. Halkımız; ulusal günlerde Anıt- kabir'e gelmeyenleri, Atatürk'ün heykel- lerini puta benzetenleri, Atatürk'e küfre- denleri. 1400yıl öncesini günümüze taşı- mak isteyenleri, laik Tûrkiye Cumhuriye- ti'ni yıkarak yerine şeriat temeline dayalı devlet kurmak için didinenleri ve amaç- lanna ulaşmak için her şeyi mübah sayıp akla hayale gelmeyen takıyye yapanlan bilmelidir. YDD'nin yarattığı ABD va- tandaşı Merve'ye, Mervelere ve onun ar- kasındakilere yurtdışmdan; lran'dan, Af- ganistan'dan, Libya'dan ve şeriatyanlısı ke- simlerden gelen destekler, onlann karan- hğuı temsikileri olduğunun kanıtıdır. Bu karanlık güç, dün, "Matbaayu istemezük.'" dıyerek matbaanın toplumumuzun yaşa- mına girmesini tam 200 yıl geciktiren güç- tür. Toplumumuzu çağdışı düzenlere taşı- mak. 8 yıllık kesintisiz zorunlu temel eği- timi kaldırarak tüm okullan imam hatip okullannın işlevlerine kavuşturmak, Ata- türk'ün gerçekleştirdiği aydınlanma dev- rimini sarsmak, öğretim birliğini bozmak ve siyasal lslamı getirmek için uğraş ve- ren bugücün, bugün demokrasi, özgürlük ve insan haklan gibi yüce değerleri ağız- lanndan düşürmemeleri anlamlıdır. Qysa bu kara gücün ve bu kara gücün temsilci- lerinin demokrasi ve özgürlük uğraşısı ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bunlar, demokrasi ve özgürlüğü kendi amaçlan için araç olarak kullanmak istemektedir. lnsanlık tarihi bu örneklerle doludur. "Şu bffinmeüdir ki Türkive Cumhuriyeti tarikatlar, şeyhler. müritier ve meczuplar ülkesi ohnayacak- ür." Sonuç: Halkunızın kara güce, gericili- ğe (irticaya) karşı yükselttiği ses ve gös- terdiği duyarhlık geleceğımiz açısından umut vericidir. Bu kara güçkarştsmda sus- kun ve tarafaz gözüken baa siyasal parti- lerin Ikterferinin w mSetvekilerinin tutum ve da\ranış.lan ise düşündürücüdür. Bu kara tehlikenin yaranlrnasında emeğj ge- çen, bir eli tarikatlarda, bir eli baJda olan- lan; din-iman-ezan-Kuran edebiyab ya- panlan, dini siyasete alet edenleri, köşe döomedieri,yenidünyadüzendlerinive nu- maraalan balkımız tananabdır.Tüm ana- yasal kurum ve kuruluşlanmız, tüm sivil toplum örgütlerimiz ve tüm yatandaşlan- mız için, 2 Mayıs 1999 tarihi bir ders ol- malı ve bu kara gücü yaratan ve onlan topluma umut(!) yapan kaynaklar kurutul- malıdır. Bunun gerekli ve yeterli koşulu ise Türkiye'nin YDD sarmalından kurtul- masıdır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bu Olay Öıibas Edilemez... Bir insan niçin canına kıyar? Yaşama gücü kal- madığı için mi? Bütün yollann kapandığı duygu- suyla mı? Gerçi Camus cana kıymanın tek kur- tuluş çaresi olduğunu yazdı, ama buna kaç kişi inan- dı? Can bu! Yaşamak, görmek, güzellikJeri tada- bilmek, aşkı, dostluğu, doğayı?.. Bir insan bütün bunlan bir yana itip tabancayı kalbine ya da alnı- na dayamışsa, bunun çözümünü yapmak hiç de kolay değildir... Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay yatak odasın- da tabancasını almış, çenesine dayamış, tetiği çekmiş. Bir daha çekecekken, eşi ve oğlu yetiş- mişler... Milli Eğitim Bakanı olarak eğitim tarihimi- zin önemli bir öncüsü olan Uluğbay'ın ölümü is- temesinin ardında görünen, bilinen ya da görün- meyen, bilenemeyen ne gibi gizler var? IMF denen canavarla günlerce cebelleşmek, verdikleri direktiflere göre uygulamalar yapmayı si- neye çekmemek; koşullan kabine arkadaşlanna, iktidar ortağı ANAP liderine aktarmak mı işlediği büyük kusur, büyük yanlışlık?.. Bir bakan, IMF ile sürdürdüğü görüşmelerin sonucunu ANAP lide- rinden saklamalı mıydı? Olabilir miydi böyle bir şey? Ya, konsolidasyon konusunun gizli biçimde bor- sayı etkilemesinin sorumluluğu kimde? Mesut Bey'in "Ben bu haberibir bakandan öğrendim" demesi, Hazine'nin başındaki kişinin değiştirilme- si derken borsada kârtı oyunlara girişilmesi mi Uluğbay'ı canından bezdiren? Devlet gizleri bir süre kapalı kalır, ama ergeç çözülmeyecek giz yoktur... IMF raporunu borsa oyunculanna duyuran, bir günde büyük oranda yağ- malara yol açan kim? Ortada Mesut Yılmaz adı do- laşıyor. Hükümet bu konuyu derinliğine araştınr, kamuoyunu aydınlatır mı? Yoksa 'kolhnlır, yen için- de kalır' anlayışıyla işi örtbas etmeye mi kalkışır? Ama hiç unutmayalım, geçmişte karanlıkta kalan hemen bütün çirkin olaylar ergeç açıklanmıştır. Çirkin politikacı (ki böyleleri her ülkede çoğun- luktadır) vurdumduymazdır, pişkindir, her şeyin önünde kendi çıkarının hesabını yapar. Ününü, saygınltğını, zenginliğini savunmak için heryota baş- vurur! Ama işte öyle biri de çıkar yüzlerine vurur o pişkinliklerini; o çıkar avcılıklannın içyüzünü ken- di ölümüyle kanrtlar. Fransız başbakanlanndan Berogovoy'un bir ır- mak kıyısında canına kıymasını bir düşünün. Fran- sa'nın en dürüst politikacılanndan biriydi, yoksul- luktan gelmeydi. işçi olarak yaşama atılmış, za- manla başbakanlığa kadar yükselmişti. Bir borç yüzünden canına kıydı. Gazeteler, zengin bir işa- damından aJdrğı borç parayla ev yaptırdığını yaz- dılar. Oysa borcunu ödüyordu, ama basında çı- kan yazılaronu canına kr/ma çizgisine getirdi. Ki- şilikli insanlar çirkinliklerle savaşmayı sevmezler. Çabuk kınlırlar, umutsuzlaşırlar. Böyle biryaşamın hiçbir anlamı kalmadığını düşünürler. Değerli Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'a en kı- sa sürede iyileşme dileklerimi söylemek isterim. Bu ülkenin, sayısı çok az dürüst, onurlu, yapıa dev- let adamlarına çok, ama çok gereksinimi var. ANAP lideri MesutYılmaz'ageHnce!.. Üstüne bu- laşan bu kaçıncı kanşık iş? Başkanı olduğu hükü- metin bu tür sorunlar yüzünden düşürülmüş ol- duğunu unutmayalım... Borsa dalgalanmasını ya- ratan "gizli haber" duyurması olayında Yılmaz'm payı var mı, yok mu? Bu konunun kamuoyundan saklanmaması, her şeyin açıkça ortaya dökülme- si kaçınılmaz bir gereklilik olmuştur. tLAN T.C. MALKARA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas: 1994/207 Karar: 1999/165 Davacı: SSK Gen. Müdürlüğü Vekili: Av. Aydın Canpolat - Tekirdag - Davalı: 1- Mehmet Karaca, adresi meçhul, 2- Mal- kara Belediye Bşk. Vekili: Av. Ahmet Şentürk Dava: Röcuen tazminat D. Tarihi: 21.4.1994 K. Tarihi: 11.5.1999 Yukanda esas ve karar no'su yazıh bulunan dava dosyasının yapılan yargılaması sonunda; davanın kabu- lü ile. 25.132.225 TLsı tazminatın 506 sayılı kanunun 26. maddesı geregince davalılardan müştereken ve mü- teselsilen tahsiline, 129.108.541 TL'sı tazminatın 506 sayılı kanunun 10. maddesi gereğınce davalı Mehmet Karaca'dan onay ta- rihi olan 22.1.1994 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte tahsili ile davacı kuruma venlmesine karar venlmiş olup, iş bu ilanın yayınlandığı tarihten itibaren 15 gün içensinde davalı Mehmet Karaca'nın karan temyiz etme hakkının bulunduğu işbu karar ila- nen teblığ olunur. Basın: 26433 Reytingin Kadar Konuş!... SeritanAKSÜYEK A bdullah Öcabn davası ve süreç içindeyaşananlar, ba- sınm konuya yaklaşımında- ki kimi çarpıklıklan da göz- lerönüne serdi. Mudanya Iskelesi'ne konuşlanmış canlı yayın araçlan mer- kezlerine haber ve görüntü gecerken kimi duyguları da pervasızca sömür- dü. Şehit yakınlan ve gazilerin göz- yaşlanndan "reyting" damıtma şek- linde özetlenebilecek bu tür girişim- lerin, toplumdaki etnik farklılıklan körüklemesi sonucunu doğuracağı nedense düşünülmedi. Türk halkı özellikle son 15 yıldır terör belasından çok çekti, çok canı- nı yitirdi. Şehityakınlannın haklı tep- kisi de bu konuda belirleyici biretken olarak göze çarptı. Bunlann hepsi doğru, ancak tüm bunlara karşın ba- sın başta olmak üzere ilgili tüm ku- ruluşlann çok dikkatli cümleler kul- lanmalan gerekiyordu. ŞehJt yakınla- nnın savunmanlığına soyunan avu- katlann mahkeme salonunda yaptıği kimi hareketler, davanın başından bu yanatakındığı tavırla yüzümüzü ağar- tan Başkan Sayın Turgırt Okyay'ı bi- le çileden çıkardj. Öcalan'ın avukat- lanyla ağızdalaşına girmek, sanık te- röristinailesinin etnikkökenjni öğren- mek ıstemek. hangı aklahizmetetmek- tir, bilemem. Ama avukatlann kimlik- leri bu konuda baz> ipuçlan verdi. 12 Eylül öncesinde eli kanlı kati1lerin savunusunu yapanlan, Sansaryan Ha- m'nın küf kokan hücrelerinde onJar- ca devrimcinin işkence iniltilerini işi- tenlen ekranlardagördügümüzde doğ- rusu dilımiz rutuldu. Dava sürecinde şiddetini arttıran haber sağanağı sıra- sında gözlerden kacan ya da kaçınl- mayaçalışılan buyüzleri, Öcalan kar- şıtlığmda savunmak mümkün mü? Bu sorunun yanıtını, basının köşe- başlannı tutanlar başta olmak üzere hepimizin içtenlikle vermesi gereki- 'Kaç Para Ahyorsunuz?' İkbaJ KAYNAR Fenerbahçe Lisesi Ingilizce öğretmeni O kuldayedisaatders.da- Köy Enstitülü bir öğretmenin kızı ha sonra şair-yazarlar- la söyleşi, o keyifle eve gidince yollarda düşü- nüp kafama not aldı- ğım düşûnceler... Hiç unutmuyorum, yıllarönce üni- versite tercih formunu dolduracak bir öğrencim, "Öğretmenim siz kaç para alıyorsunuz?" diye sordu. Ala- cağı yanıta göre öğretmeniikle ilgi- li bir yer yazacak. Tabii o anda, her şeyin parayla ölcülmeyeceğini, bazen manevi değerlerin çok daha önemli olduğanu söyledim; yazlan bile köy- lülerle okuma yazma kursu açan, kö- yün doktoru, avukalt, akıl hocası olan olarak. Sekiz yıl önce sorulan bu so- ruyubirazküstahçabulmuştum ve so- nuç olarak da üzülmüştüm. Yed) saat ders, idealler doğrultu- sunda ve doğru yapmaya çalışarak... Rehberlik saatinde öğrencilerden olusan şiirgrubunuçahştırdım. Şon- ra çoklannın ezbere bildiği, butikle- rin, Türkce yer adlanndan çok yaban- cı yer adlannın yer aldığı Bağdat Caddesi'ni soluk soluğa geçerek Cad- debostan Kültür Merkezi'ne gittim şair, yazar dostlanmla birlikte olma- ya... Yeni kitaplargördük, söyleştik. O kevifle eve gıttigimde yollarda dü- şündugüm, ara sıra notlar aldığım dûşünceleri kaleme aldım. Hemen aklıma Mehmet Gûler'in bir öykü- sü geldi. Öyküde genç bir şair şiir- lerini yayımlatmak için dergilere gi- diyor, bugün, yann günler gecerken Galata Köprüsü üstünde bir dilen- ciyle tanışıyor, küçük bir sohbetten sonra anlatıyor şiir öyküsünü. Di- lencı de, u Sen bana bir dörtiük yaz insanianngörmeieri içm" dıyor. Dört- lükten sonra gelip geçenler o kadar çok para veriyorlar ki dilenci genç şa- ire zorla her gün, "Senin tefif hakkuı" diye para veriyor, şair hâlâ dergilcri belderken. Ben de, yazmanın da pa- ra etmediği, Telif HakJan Yasası 'nm gerektiği biçimde işlemediği bir or- tamda mutluyum; ama buruk. Ev işleri, yemek, ders hazırlığı yor. Aklı başında hiç künsenin terö- rü ve emperyalizmin kanlı oyuncaği Öcalan'ı savunması mümkün degil- di. Ama kamuoyunu yönlendiren et- kenlerin çarpıtmalanna ve dayatma- lanna kapılmak da dürüstlüğe yakış- mıyor. Türkiye'yi kana boyayan tüm etkenleri ciddi bir mantık dizgesine oturtmak ve sorgulamak gerekiyor. Mustafa Kemai'in Türkıyesi. tam ba- ğımsız ve antiemperyalist temelde ol- duğu sürece varlıgını koruyacak. Ve silah markalanyla anılan bir milliyet- çiliğın Susurluk'taki rolü, bugünler- deözellikle anımsanması gereken bir gerçek. Bunun reyting uğruna yapıl- ması ancak hainlikie nitelendirilebilir. derken saz çalmak, beste yapmak aklıma düştü. Çalarken yoğunluğu- na yaşıyorsanız duygulan (hani Ata- ol Behramoğhı'nun "Yaşadın mı yo- ğunluğuna >-aşavacaksın bir seyi" de- diği gibi) o gün tam bitmiş hali ol- masa da ana ezgileri oluşan bir bes- te yapüm. Bir tutam sevgi at şu gökJere Bir şafak vakti gir yüreğime... Tekellerin, medyanın egemen ol- duğu bir ortamda bestelerinizi nasıl ulaştınrsınız gerekli yerlere? Mutlu- yıım; ama buruk. Ne çok güzel şeyler yapmışım bu- gün kendi adıma, insanlar adına... Ve öğrencinin sorusu geliyor akiı- ma: "Ya bocam, siz kaç para alıyor- sunuz?" Türkiye'nin 1 Numaralı Oençlik v» Möıik Dergisî RICKV , MARTIN'İN Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. MURATYOLCU llllltllldll yktSmkmtbm.nfi.ki PENCERE Osmaı* İmpapatoriuğu Ne Zaman KıruMu?.. Geçenlerde, aklı başında bir dostum, durup du- rurken bana tuhaf bir soru yöneltti: - Osmanlı'ya ilişkin düşüncen ne?. - Anlamadım?.. - Osmanlı iyi mi, kötü mü?.. - Ne iyi, ne de kötü!.. - Nasıl?.. -Osmanlı birtarihL - Tarihe bakışımızda bir değeriendirme yapmak durumunda değil miyiz?.. - Geçmişte sömürge imparatorluklan var; Ingi- liz, Fransız, Hollanda vb. yeryüzüne yayılmışlar. Sonra sömüngeciliğin defteri kapanmışL Osman- lı daha değişik nitelikte bir imparatoriuk!.. Nizam- ı âlem (dünya düzeni) üzerine ülkeleri fethe çıkıyor. Kılıçla kâfirleri dize getirip haraca bağlıyor. Eski çağlarda yaşananlan bugünkü uygariığın terazi- sinde tartamayız. Osmanlı bugünün ölçütieriyie il- kel bir dünya görüşünü savunan kişidir. - Peki, Osmanlı Imparatorluğu'nun 700'üncü ku- ruluş yıldönümünü neden kutluyoruz?.. - llkelliğimizden... - Yapma!.. - Tarihe gömülmüş, batmış bir imparatorluğun kuaıluş yıldönümü kutlanır mı?.. - Bilemem... - Hem Osmanlı Imparatorluğu'nun 1299'da ku- rulduğunu nereden biliyoruz?.. 13'üncü yüzyıl so- nunda Osmanlı küçük bir aşiret değil miydi?.. - EvetL - Bilinen budur!.. Osmanlı'nın beylikten impara- torluğa dönüşmesi daha sonradır; hangi akılsız 1299'u uydurmuşsauydurmuş!.. Osmanlı'nın bey- likten imparatoriuğa geçmesi, üç kıtaya yayılması yüzyıllarsürdü, değil mi?.. - Doğru... - Hem Osmanlı Imparatorluğu'nun kuruluş yıl- dönümünü kutluyorsak, tarihe gömülüş yıldönü- münde de ağıt yakıp anma töreni yapmamız ge- rekmez mi?.. - Osmanlı Imparatoriuğu ne zaman tarihe gömül- dü?.. - Bil bakayım!.. -29Ekim1923!.. - Aferin!.. - Ama, Osmanlı Imparatortuğu daha önce par- çalanmış, batmış, işgal edilmiş, iler tutar yeri za- ten kalmamıştı. Cumhuriyet ilan edilincepadişahlık sizlere ömür... - Evet, Osmanlı'yı tarihin çöp tenekesine atan Cumhuriyettir!.. Osmanirrnn tarihe gömülüşüne kim- se ağlamadı. Her yıl 29 Ekim'i neden kutluyoruz?.. Niçin sevinçie törenler yapıyoruz?. - Şimdi hem Cumhuriyetin hem Osmanlı'nın ku- ruluşunu bir arada mı kutlayacağız?. Bunda bir çelişki yok mu?.. - Yalnız çelişki mi?.. Aptallık, budalalık, danga- laklık yoksa, düpedüz kasıt var!.. - Yokcanım... - Batmış birimparatoriuğun uydurma kuruluş yıl- dönümünü icat eden her kimse, birşeyler düşün- müşolmalı!.. - Ofkelisin!.. - öfke duygudan kaynaklanan bir tepkidir. Akıl- dır gerçeği kavrayıp dile getiren!.. Osmanlı Impa- ratorluğu'nun kuruluş yıldönümünü gündemege- tirenlerde ne akıl var, ne fikir!.. - Sahi yahu!.. Kim attı bu fikri ortaya?.. Ben bil- miyorum, sen biliyor musun?.. - Bir deii kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz. TÜRK DtU DERGİSt 13 YAŞINDA Türk Dili Dergisi; Temmuz-Ağustos sayısıyla on üçüncü cildinin birinci sayısına başladığını duyurmak- tan onur duymaktadır. Destefini esirgemeyen okurlan- na sağ olunuz var olunuz demektedir. Okurlanmıza ve bizd destekleyen bütün gönüldeşlerimize, desteklemele- rine yaraşır bir calışmayı bu yıl da aralıksız sürdürcce- ğimizi açıklamaktan mutluluk duyduğumuzu belirtiyo- ruz. Dergi üyelik ödentisi olarak, hiç aksatmadan, 3.6OO.OOO TL'nin Posta Çeki hesabımızdaki Pbsta Çeki No: 122 807'ye yatınlmasını diliyoruz. Bu sayıdaki yazarlanmız: Ahmet Miskioğlu, Ali Dündar, Halim Uğurlu, Ertuğrul Efeoğlu, Mahir Ünlü, Gaston Miron, Edip Göknel, Anna Ahmatova, Anıl Meriçelli, Anatoli Miziev, Süreyya Ülker, Mustafa To- pal, Mehrizat Refika Bezirci, Osman Bolulu, A. Nev- zad Odyakmaz, Sadiye Akay, Abduiiah Rıza Ergüven, Ali Özenç Çağlar, Ali Yüce, Veysel Kılıç, Subutay Hik- met, Dursun Özden, Gülay Yurdal Michaels, M. Nejat Gacar, Gürcan Antürk, Hüseyin Topçugil, Fergül Çır- pan, Ahmet Necdet, Tülay Ferah, Nevra Bucak, Cum- hur Pekyiğit, Gülbahar Kültür, Yılmaz Çongar, Erdem Türkmence, Behzat Ay, Leylâ Şahin, Muzaffer Uygu- ner, Hasan Akarsu, Arat Ovalı. ANKARA ASLİYE 27. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 1999/40 Birlik Sigorta A.Ş. tarafından Savaş Çekiç ve müşte- rekleri aleyhine açılan tazminat davasının yapılan du- ruşmasında verilen ara karan gereğince, Davalı Savaş Çekiç'in Banş Mahallesi Vefa Caddesi No: 180 (Fevzipaşa Mah.) Adana adresinde çıkartılan dava dilekçesi ve duruşma günü bila teblig dönmüş, za- bıta manfetiyle yapılan araştumada adresi tespit edile- mediğinden davetiyenin ilanen yapılmasına karar veril- miştir. Durusma günü olan 9.9.1999 günü saat 9.35'te dava- lı Savaş Çekiç'in mahkememizde bizzat hazır bulun- ması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi dava di- lekçesi ve durusma gününün teblığı yerine kaim olrHak üzere ilanen teblig olunur. 23.6.1999. Basın: 32337 FATJH1. SULH HUKUK HÂKİMLÎĞt'NDEN EsasNo: 1999/561 Mahkememizin 1999/561-648 esas ve karar sayılı 2.7.1999 tarihli ilamı ile Istanbul K. Çekmece, Fatih Mahallesi Cilt: 6, Kütük Sıra No: 605'de nüfusa kayıt- h Seyit Ahmet kızı 11.12.1942 doğumlu ZEHRA TÜ- LtN YAMAÇ'a, hasta olması nedeni ile KJSITLANA- RAK, ablası 1945 doğumlu FATMA TÜLAY YA- MAÇ'm vasi olarak atanmıştır. Keyfıyet ilanen teblig olunur. 02.06.1999. Basın: 32329
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle