Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
*YFA CUMHURİYET 30 MART 1999 SALJ
/ L4 KULTUR
PORTAL DlKMEN GÜRÜN
Sen hiç ateşböceği gördünKM'de "Sen Hiç Ateşböceği
Grdfin mü?" adlı oyımu
ısrken, özellıkle de birinci
biûmde yıllaröncesine gittim
vıkendime sordum: "Ben hiç
atşböceği gördûm mü?"
Çcukken Suadıye'deki
e\mizin bahçesinde gördüğümü
dijündüm. Geceleri
göcyüzünün karanlığı daha
.yunuşaktı diye geçti akhmdan.
Scıra başka şevlere takıldım:
Ktcaman bir sofranın
çeTesinde yenen kalabahk.
caılı ama bir o kadar da saygilı
yenekler. Şimdinin televizyon
ka"şısmda, monoton ve suskun
"larm doyurma" eyleminden
ne kadar farkJı bir seremoniydi
o rünlerde aile fertlerinin
bidikte başlayıp birlikte bitirdiği
yenekler. Evimizin denize
bacan kocaman balkonunu ve
onda anneanneme aynlmış olan
haıımellerinin sardığı özel köşe
göderimin önünde beliriverdi.
Şindi kocaman. bilmem kaç
kadı ve de balkonsuz bir
apirtman tüm sevimsizliğiyle
adcta tepeden bakıyor bana,
youm oraya her düştüğünde.
Puygu yoğunluflu
Birinci perdenın sonunda
sannm salondakilerin çoğu
böylesi bir duygu yoğunluğu
içiadeydi. "Sen Hiç Ateşböceği
Gördün mü?"nün seyirciyi
kıscıvrak yakalamasının
nedenlerinden biri de işte bu
duvgu yoğunluğu. lnsanı biraz
gerilere götürüvermesi, biraz
bumunun direğini sızlatması ve
de sahnedeki insanlan
sevdirmesi, onlara sevgiyle
yaklaştırması... Duygusalhk ve
"Yoksa hoşumuza mı gidiyor
zannediyorsun
smokin bulutlu bir gökyüzünden sözetmek
bir kelebeğin kararsıztığını anlatmak
tırtıl kılığında...
ya da bir ateşböceğinin direnişini
yalancı aydınlıklara...
başka türlü olmuyor,
başka türierde nasıl oluyor bilmem
ama yazmak lazımdı işte
yazmasak olmazdı çünki"
Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı ve yönettiği "Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?" sıcak ve kıvrak bir oy un. Başanlı bir ekip çalışmas.
gülmek arasında akıllıca
kurulan bu denge insanı hemen
oyunun içıne çekiyor. "Sen Hiç
Ateşböceği Gördün mü?"nun
yazan. avnı zamanda yönetmeni
Ydmaz Erdoğan ve oyuncular
en ufak bir abartıya yer
vermeden, güldürmek, komık
olmak telaşına düşmeden
seyirciyi bir uçtan diğenne
taşıyorlar. Bu anlamda metinde
kurulan denge sahneye de
yansımış oluyor.
Oyun bir akıl hastanesinde, genç
bir televizyon muhabinnin yaşlı
bir kadına sorduğu sıradan ve
boş sorularla başlıyor. Geriye
dönüşlerle 1940'lara. eskı bir
konaktaki yaşamlara uzanıyor.
Tekrar o günlerden bu günlere
geliyor ve sonunda yaşh kadının
yaşamı bir televızyon haberinde
iki cümleye indırgenıyor.
Sıradan soralar. sıradan bir
haber arasına sıkışmiş kıymetli
biryaşam.
Ateşböceğinin dtrenişi
Birinci perde, oyunu bizlere
sevdirenlerin başında yer alan
üstûn zekâlı bir kız çocuğunun
(Demet Akbağ) aıle çev resinde
gelişir. Aile yapısı. kişiler,
ilişkiler birbirine bağlantılı
skeçlerle işlenir. Kız çocuğunun
genç kızlığa geçişi. evliliği ve
izleyen olaylar sahne sahne
aktanlır. Ama hepsınden ötede
onun yaşama bakışı.
beklentilen, düş kınklıklan
verilir. Tüccar olmak isteyen
ama başaramayan bir baba
(Salih Kalyon) kızına kendince
iyi bir yaşam kurmak için
uğraşan mutsuz bir anne (Zerrin
Sfimer), evde kalmış bir hala
(Şebnem Sönmez) aynı çatı
altında yaşayan dinci ve solcu
akrabalar... Durumlar, dıyaloglar
ekonomik bir örgû içinde
tamamlar birbirini. Bu bölümde
ilışkiler genelde evin içinde
ıııvı;
gelişir. Dış dûnya, iç mekâna
eve girip çıkanlarla taşınır.
lkinci bölümde ıçten dışa doğru
daha geniş bir açılım söz
konusudur. Dış mekânlar aynı
denli önem kazanır. Bu bölümde
Yılmaz Erdoğan Türkiye'nin
yakın gecmişine göndermeler
yapar. Toplumsal yapıdaki
değişim yaşam biçimlerini de
etkilemiştir. Ne var ki oyunun
bütününe bakıldığmda siyasal
olavlar, darbeler sanki kalabalık
bir fon oluşturmaktan öteye
geçemez. Adeta bir
sıkıştınlmışlık söz konusudur.
Bir biçimde altı çizilmek istenen
siyasal yön. oyunun tümüne
hâkim duygu yoğunluğunun
gölgesinde kalmış gibidir.
"Sen Hiç Ateşböceği Gördün
mü?" sıcak ve kıvrak bir oyun.
Başanlı bir ekip çalışması. Bu
ekipte yer alan iki isme özellikle
değınmek ıstiyorum. Demet
Akbağ komedi sanatının
zorluğunu kavramış ender
oyunculardan biri. Burada da
yalın, ölçülü ve başanlı. Zernn
Sümer anne rolünde dengeli
oyunculuğuyla metni
destekliyor. Ali Köroğhı'nun
dekorlan,Ayçm Tar'ın
kostümlen ve Metin
Kalender'in müziği. Yılmaz
Erdoğan'ın bu düzeyli
çalışmasına katkıda bulunan
unsurlar.
Yılmaz Erdoğan ateşböceğinin
yalancı aydınlıklara direnişinden
söz eder "Neden Yanyorsun"
şiirinde. Yaşamların pek
çoğunda (üstün ya da normal
zekâlı) bu direnişin uzantılan
yakalanmıyor mu? Akıl
hastanesinde noktalanmayan
direnişler bunlar.
Sanata tiyatroyla başlayan Gerard Depardieu, bugünküpopüler imajı nedeniyle eleştiriliyor
'Oyunculuktasonuna dekgideceğim'
• "Ne kutsal bir canavar, ne
Marlon Brando'ya eş
tutulacak bir dâhi ne de
başkalannın olmamı
istedikleri şey olmak
istiyorum. Ben gayet
normalim ve oyunculuk da
sadece yapmayı bildiğim
meslek. Bu meslekte sonuna
kadar gideceğim; kötü bir
oyuncu olma riskiyle
karşılaşıncaya kadar...
Kariyerimle ilgili projelerim
yok, yerine getirmem gereken
bir misyonum da."
KüHür Servisi- Vaktınden önce olgun-
laşmış ve hızlı... Bu sözlerle özetlenebi-
lirdi ünlü oyuncu Gerard Depardieu'nun
çocuklukyıllan. Birçoklanmızın tanıdık
olduğu bir öyküydü yaşadığı; ama bu kez
öykü bir efsaneye dönüştü.
Lümpen proleter bir sosyal yapıya sa-
hip Chateauroux sınır kasabasında ge-
çirdi çocukluğunu. Çok az sözün söylen-
diği bir ailede altı kardeşten biriydi. Kü-
çük yaşlannda alkolizme, suça, şiddete
ve küfre tanık oldu. Daha ergenliğinin ilk
yıllannda, bir yetişkin gibi kendi işleri-
nin üstesınden gelmeyi ogrenmişti.
Depardıeu'nun yaşamında önemlı de-
ğişikliklere neden olan olaylar ise 1991
yıhnda meydana geldi. Tanıdığı yeni ın-
sanlar sayesinde oldukça şanslı birdöne-
me girmişti. Peter VVeir'ın yönettiği Ye-
şil Kart filmindeki rolüyle en iyi oyun-
cu datında Golden Globe ödülü-
nü kazandı. Jean-Paul Rappene-
au üe çektıği Cyrano, beş dalda Os-
car'a aday oldu.
Depardieu'nun sanat yaşamı ti-
yatro sahnesinde başlamıştı aslın-
da. Tamamen unutulmasa da şim-
di çok eskilerde kalan, ama sanat-
çıya büyük zenginlikler katan bir
dönemdi. Paris'e geldiğinde akor-
du bozulmuş bir Stradivarius'u
andınyordu ve çok heyecanhydı.
Hocası Jean-LaurentCochet'yle
tanıştı. tiyatro konusunda okuma-
ya, araştırmalar yapmaya başladı
ve ilk rollerini aldı.
1971 yıhndarejisörGlaiKJeRegy
ile karşılaştı. Birlikte üç yıl bo-
yunca Nathalie Sarraute, David
Storey, Edvvard Bond ve Peter
Handke ûzerinde çalıştılar. Regy
o günlerdeki Depardieu'yu şöyle
anlatıyor: "Sabahlanerkendenya
bana gelir ya da Duras'a giderdi.
Vlski içer ve hiç durmadan komı-
şurdu. tçgüdüleri çok gelişmişti;
inanümaz bir algılama ve anlama
gücü vardı. Herkesten farklrydı;
doğduğu kasabaya ait anılannı
unurmuvor. kendine özgü bir ah-
lak ve güzellik anlayışıyla vaşıyordu."
1974 yıhnda Handke'nın biroyunun-
da JeanneMoreau, DelphincSeyrig, Mic-
hael LondsdaJe \ e Samy Frey'le aynı sah-
neyi paylaştı Ancak Regy'yle olan işbir-
likleri fazla uzun sürmedi. çünkü Depar-
dieu yeni ufuklara açılmak istiyordu.
Birlikte beş film yaptıklan yönetmen
'Çalışmak, hayabn acı veren yanJannı unutturuyor.'
Bertrand BHer. Depardieu'nun sinema-
daki ilk yıllanna tanıklık etti: "Santissi-
mi fılminin kadrosunu oluşturduğumuz
günlerdi. Filme alındığına emin olmak
için her gün stüdvoya gelivordu. Faıidı
rolleri oyna>abileceğine inanmam için,
her defasında başka kılıkta çıkıvordu kar-
şıma. Biz kapıdan kov uyorduk,o bacadan
giriyordu. Yapımcun dehşete düşmüştü;
di.
onun bu suratia kadmlan korku-
tabileceğini düşünüyordu."
Marguente Duras. Bernardo
Bertohıcci,ClaudcSautet ve Mar-
co Ferreri ile birlikte çalıştj. Bir-
çoklanna göre Depardieu sanatsal
anlamda 1970'lerin sonunda ya-
kaladığı çizgiyi bir daha tuttura-
madı. Kansı Elizabeth'e göre o
günlerde bir sinema hırstzı gibi
yaşıyordu: "Müthiş bir hazmet-
me kapasitesi vardı; sincmav a ttiş-
kin her şeyiyutuyordu. Her şeyi av-
nı andayapıyordıı ve hiçbir şeyden
rahatsız olmuyordu."
Oaude Berri'ye göre Depardi-
eu sinemada ne görev yapıyordu
ne derol;o canlandırdığı karak-
terintakendisiydi. 1980'liyıllar-
da Tnıffaut, PiaJat Blier, Veber,
Resnais, Francis Girod. Jean-Jac-
ques Beineix ve Phüippe Labro
gibi isimlerle birlikte çalıştı.
1980'lerin ikinci yansında Bli-
er, Berri ve Veber'le yaptığı film-
lerle komedyen yönünü ortaya
koymaya başlıyordu. Çok başan-
lı bir performans çıkardığı Cyra-
no tüm dünyayı dolaştı ve mil-
yonlarca insan tarafindan izlen-
Cyrano. Depardieu'nun çok farklı bir
dünyaya girişinin de başlangıcıydı. Bu
dünyada. Depardieu'yu daha uzun bir sü-
re oyalayacak ve hatta televizyon ekranı-
na bile taşıyacak fıgürler. tarihi karakter-
ler ve kahramanlar vardı.
Depardieu daha küçük bir çocukken ta-
nhi kahramanlan anlatan fotoromanlan
okumaktan büyük keyif aldığını. bû kah-
ramanlann davranışlannı, duygulannı ve
tutkulannı oynamayı sevdiğini söylüyor,
ancak kariyerinin son döneminde izledi-
ği çizgiden dolayı eleştirilere hedef olmak-
tan kurtulamıyor. Blier şunlan söylüyor
Depardieu için: "Kariyerine olağanüstü
bir biçimde başladıktan sonra çizgisini
bozan bir aktör prototipiyle karşı karşı-
yavız. Güncel olma ihti\ acı duyuyor; ama
artık bunu da başaranuyon"
Daha ağır bir eleştiri de Jacques Las-
saüe'den geliyor Depardieu'ya: "Onun
içindeçokderin bir tiyatrooyuncusu var-
dı. Ender rasdanan bir repertuvara ve b-
rizme sahipti. Katettiği yol, sanaün çökü-
şünün bir örneğL"
Depardieu ise bu eleştirilere şöyle ya-
nıt veriyor: "Ne kutsal bir canavar, ne
Marlon Brando'ya eş tutulacak bir dâhi
ne de başkalannın olmamı istedikleri şey
obnak istiyorum. Ben gayet normalim ve
oyunculuk da sadece yapmayı bildiğim
meslek. Bu meslekte sonuna kadar gide-
ceğim; kötü bir oyuncu olma riskiyle kar-
şılaşıncaya kadar... Kariyerimle ilgüi pro-
jelerim yok, >erine getirmem gereken bir
misyonum da: hele bu işten keyif almak
gibi bir beklentim hiç yok. Kendi hatala-
nmla, kendi ritmimde yaşıyorum. Sanat
benim için basit bir şe\. Arkadaşlanmla
fılm >-apmayaçahşıyorum,çünkü bana ih-
tiyaçlan var. Çok büyük fılinJer ounama-
lanndan bana ne? Keyif aldığım için
yapıyorum. Yaşıyorum ve mutluyum;
çahşmak. hayabn acı verenyanlannı unut-
manu sagbyor."
Çeşitli sanat alanlannda çocuk olgusu
Kültür Servisi - Yapı Kredi Yayınlan'nın üç
aylık kültür ve sanat dergisi Sanat
Dünyamız'ın bahar sayısı çıktı. Sanat
Dünyamız, bahar sayısında 'Sanat ve Çocuk'
konusunu büyüteç altına alıyor. Sanatın
çeşitli alanlannda verilmiş ürünlerden yola
çıkarak çocuk olgusunun sanatçılann
gözüyle nasıl izlendiğini ele alan derginin
çizdiği çerçeve, EnisBatur'un çocuk-
çocukluk ekseninde gezen alfabetik bir yazı
haritasıyla başlıyor. Nazif Topçuoğlu
•Büyümez Ölü Çocuklar' başlığıyla
fotoğrafi, Memet Ba>dur 'Monsieur le
professeur, je vous dis merde* başlığıyla
sinemayı, Güven Turan 'Simgeden
GerçeWiğe Çocuk' başlığıyla resmi konu
alıyor. Uşun Tükel 'Rönesans Resminde
Çocuk Isa İmgesi' başlıklı vazısında çocuk
lsa betimlemelenni, Evin Dyıasoğlu müzik
bağlamında çocuk olgusunu ele alırken, FUiz
AH Harika Çocuk'un kim olduğunu soruyor.
'Çerçeve' bölümünde aynca, Metin Erksan
çocuklar ve oyunlan ûzerinde duruyor.
Ünsal Oksay ise sinema ve TV'de çocuk
karşıtlığına değiniyor. 19. yüzyılda özellikle
Ingiltere'de gelişen çocuk kitabı
iHüstrasyonculuguyla ilgili Susan E.
Meyer'in kapsamlı bir incelemesine yer
veren dergide Tomur Atagök de sanat ve
çocuğu buluşturan temel mekân olan
müzeleri gündeme getıriyor.
Sanat Dünyamız'ın bahar sayısında, Sanat-
Oacuk dosyası bağlamında çocukluğun
unutulmaz masalı Kırmızı Başlıklı Kız'ı
Tomris Uyar, Ferit Edgü ve Ülkü Tamer
yeniden yazdılar; farklı sanatsal yaklaşımlan
temsil eden dört sanatçı, Arzu Başaran,
Ömer Lluç, Yusuf Taktak v e Gülsün
Karamustafa da ünlü masala görsel
yorumlar getirdiler.
Fazıl Sa\ ^ın performansı tartışüıyor
Derginin Izler bölümünde. sanatçıyla
koleksiyoncu arasında sanat açısından
verimli bir işbirliğinın sonucu olan Maeght
Vakfl'nın kısa bir öyküsü yer alıyor ve geçen
yılın son günlerinde yaşama veda eden ünlü
Fransız heykeltıraş Cesar'ın sanat yaşamını
Feridun Aksın ele alıyor. İsmail Ertürk'ün
ise ünlü lngiliz ressam Francis Bacon'ın
beyazperdeye yansıyan yaşamına ılışkin
yazısı yer alıyor. Derginin Düşünceler
bölümünde Füruzan. sinema portrelerini
Fellini ile sürdürüyor; L'ğur Kökten,
Rembrandt'ın ünlü resmi 'Gece Devriyesi'ni
aynntılanyla ele alıyor.
Mehmet Ergüven, Konrad Klapheck' in
resimlerinde nesnelerin gizemini anyor. Bu
seçki aynca ünlü Amerikalı sanatçı Peter
Halley'nin klasikleşmiş metinlerinden biri
olan 'Doğa ve Küttür'e de yer veriyor.
Derginin Sanat-Mekân bölümünde, 20.
yüzyılın son mimari başyapıtı olarak
nitelendirilen. lspanya'nm Bask
bölgesindekı Bilbao Müzesi ZeynepRona ve
Melike Abasıyanık Kurtiç'in kaleminden
okurlara sunuluyor. Düş Müzesi *nde Adnan
Çoker, kendi düşlediği müzeye Şeker Ahmet
Paşa'mn 'Talim Yapan Erler' adlı yapıtım
seçiyor.
Sanat Dünyamız'ın bu sayısında Nursel
Duruel'in arkeolog Halet Çambel ile yaptığı
bir söyieşı de yer alıyor.
Dergi, müzik ve beden dili arasındaki
ilişkiyi irdeleyen kapsamlı bir tartışmaya da
yer veriyor. Bir dizi mektuplaşmanın
sonucunda ortaya çıkan bu dosyada,
"konserler sırasında yorumcuyu- çalgıcıyı
dinliyor muyuz. izlrvor muyuz" sorusunu
gündeme getiriyor.
Fazıl Say'ın bir resitalinde verdiği
performanstan yola çıkarak, tlke Boran, Enis
Batur, Samih Rifat, Cem Akaş, Filiz Ali,
Hasan Ersel ve Mehmet Ergüven'in canlı bir
tartışma zemini yaratan yorumlan bir araya
gelirken, son sözü de Fazıl Say söylüyor.
Derginin Arşiv bölümünde Ferit
Edgü'nün 'Çocuk resimlerine Doğru
Bakalım' yazısı, Bkz.'de Mehmet Ergüven'in
'Neşe Erdok' kitabı ile Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi'nde açılan
'Müzesini Düşleyen Sergi'ye ilişkin yazılar
yer alıyor. Sanat Dünyamız, 'Sanat ve Çocuk' konusunu ele alıyor.
YAZI ODASI
SELİM ÎLERİ
Ahmet Haşim'i
Duyumsamak
Memet Fuat, "Haşim'/n diliilk şiirlerinden son
şiirterine doğru sürekliannmış, Türkçeleşmiştir"
diyor.
Bununla birlikte, Ahmet Haşim'in duru Tiirkçe
şiirleri de pek okunmuyor bugün. Ahmet Haşim
adı, genç şiirseverler için hemen hiçbir şey ifade
etmiyor?
Oysa, hem dilci, hem edebiyat tarihçisi Agâh
Sırn Levend şu yargıya varmış: "Bence Haşim,
Türk edebiyatı tarihinde Fuzuli'cten sonra gelen
en büyük şairdir."
Ahmet Haşim, benim de çok sevdiğim bir şa-
ir. Çocukluğumda Yahya Kemal hayranlarına
şaşardım. Onlar, Haşim'den ender söz açarlar-
dı. "O Se/de"den bir iki dize okurlar, sonra yine
Yahya Kemal'e, örnekse, "Sess/z Gem/"ye, "Bir
Başka Tepeden'e geri dönerlerdi.
Yahya Kemal tutkunlarının, ağdalı ağdalı bir
"Sana dün bir tepeden baktım azîz Istanbul" de-
yişleri vardı, irkiltirdi.
Yahya Kemal'in "Mev
/
s/m/er"iyle Haşim'in "Yaz",
"Sonbahar", "Kış" şiirlerini yan yana, iç içe, art
arda okuyun, alçakgönüllülüğün şiire ne kadar ya-
raştığını alımlarsınız. Yahya Kemal'de eda konu-
şur, Haşim'de içe kapanıklık.
Ahmet Haşim'in şiirini herhalde "O Be/cte"yle
sevdim. Bu şiir ders kitabımızdaydi. Gerçi dili
ağırdı ama, kimi dizeleri, şiirdeki 'ses' çok etki- •
lerdi beni. "Melâli anlamayan nesle âşina deği-
liz" dizesi, hâlâ içimi yakar...
Ahmet Haşim, daha 'ay' şiirlerinde çok başka
bir duyuşla yola koyulur. Bu şiirlerde, küçük bir
çocuk, annesiyle birlikte ayışığında dolaşır. Hep
sonbahardır ve "Ey eski kamer, sen bizi elbette
bilirsin!"
Ah o 'kamer', öteki yorgun, ölgün, yitik sözcük-
ler! Onlar olmasaydı da, Haşim'in şiirleri incelik-
lerinden bugüne de söz açabilseydiler...
Ahmet Haşim'de 'göl', saatler içinde belirir;
yeryüzü, doğa, derin bir ıssızlıkta, kimsesızlikte
konuşmaya koyulur. Bazan bir 'estamp' çıkar
karşımıza. Günlerce, belki yıllarca izlenmiş, du-
yumsanmış olan şimdi, her biri 'resimli' şiirtere
dökülüvermiştir.
Siyah kuşlar geçer, ayışığında leylekler bekle-
şir, yıldızlardan örülü kuğular geçer...
Dili bana uzak Haşim, o dilin sözcüklerini sök-
mek için sözlükten sözlüğe koşuşmalanmda, be-
ni hiç yormamış şairdir. Divan şiirinin verimlerin-
den bunaldım, ama Haşim'in sözcüklerini öğ-
renmekten yılmadım.
Bu şiirlerde "arzın", "ahçar ü nebatı", bende
ışıltılı, değerli taşlar, kuyumculuklar oldu hep. Ya
da, yeryüzünün kayalannı, bitkilerini, sanatında
yalınlık doruğuna erişmiş bir ressamın eserinde
görebildim.
Ahmet Haşim'in Çayname'den söz açışt, Ja-
pon yaşama biçiminin sanatçı elinden çıkma ki-
mi özelliklerini deşen bu eseri Türk okuruna ta-
nrtma isteği, bir rastlantı olamaz. Çiçekler, ayışık-
ları, sessiz kayalıklar, su kenarlan, bunlar hepsi
Haşim'e çok yakın.
Şairin, "ölümünden birkaç hafta evvel söyle-
diği" sonbahar dizelerini Ahmet Hamdi Tanpı-
nar anıyor:
"Bir kuş düşünür bu bahçelerde
"Altın tüyü sonbahar uygun"'...
Bu adsız sansız kuş, dahaönce "kuyru birbah-
çede" ötmüş, akşam kızıllık, -belki- sonbahar, yi-
ne bize seslenmişler ve Ahmet Haşim hepsini işit-
miş, duyumsamıştır.
Dicle kıyılarında, ayışığında dolaşan bir anne-
oğulun hikâyesiyle başlayan şiir serüveni, gitgi-
de, 'ben' kişisinin bile silindiği, yok olduğu, yal-
nızlığına karşın huzur veren bir görünüme açılır.
Zaten orada sona erecektir.
Tanpınar, "hayatını adeta kasden dariaştırmak-
tan hoşlanırdı" diyor. Darlaştırmak mı, odaklaş-
mak, bir odağa saplanıp kalmak mı? Sanatta ki-
şiselleşebilmek, biraz da, bir odağa saplanıp kal-
mak değil midir?
"Yollar,
"Ah ey kimsesiz giden yollar*...
Us yarılmasının hemen eşiğinde, onu doğa ve
'peyzaj' kurtanyor.
Takvimde tz Bırakan: "(Ahmet Haşim) O
kadarbir büyü içinde gibi ve eşya ile sarmaş do-
laştı ki, kendini tabiatla insanın acaib bir terkibi
zannedip etmediğinden hâlâ şüpheliyim." Ahmet
Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Türkiye Kültür
Enstitüsü Yayınları, 1970.
Brikim Halk Sahnesi'nden
yeni oyun
• Kültür Servisi - 1994'ten bu yana tiyatro
çalışmalannı Berlin'de sürdüren Birikim Halk
Sahnesi, bu kez İsmail Kaygusuz'un 'Silvanh
Kadınlar' adlı oyunuyla izleyicinin karşısma çıkıyor.
Yönetmenliğini Nihat Bozkurt'un yaptığı oyunda
İsmail Erol. tbrahim Esmer, Bema Gezik, Leyla
Sırma, Veli Akkuş, Yusuf Ergün, Özlem Beytaş ve
Mehtap Demir rol alıyor. Kuma, berdel ve başlık
parası gibi tabulan ele alan oyun 'köy seyirlik'
biçiminde sahneye konuyor. 2 Nisan'da saat
20.00'de "Ballhaus.-Naunynstr. 27 Kreuzberg'
adresinde prömiyeri yapılacak olan oyun. 3 ve 10
Nisan günleri yine aynı sahnede, 23, 24 Nisan ve 1,
2 Mayıs günlerinde 'Tiyatrom Alte-Jakobstr. 12
Kreuzberg" adresinde sahnelenecek.
Babylon açılıyor
• Kültür Servisi - Son 10 yıldır düzenlediği
etkinlik, konser \e müzik festivalleriyle Istanbul'un
kültür yaşamına büyük katkıda bulunan Pozitif.
artık kendi mekânına kavuşuyor. lstanbul'un tarihi
mekânlanndan Beyoğlu Asmahmescit'in ara
sokaklanndan birinde açılacak olan Babylon, farklı
bakış açılannın toplandığı düzenli bir programla
alternatif bir mekân olarak müzik ve sanatseverleri
bir araya getirecek. Çok amaçlı bir mekân olarak
tasarlanan Babylon, konser veya tiyatro salonu, caz
kulübü, dans salonu, sinema salonu, galeri ya da
performans mekânı gibi çeşitli kullanımlara hizmet
verecek. Babylon, 23-25 Nisan tarihlerinde John
Lurie ve The Lounge Lizards konserleri ile
lstanbullularla tanışacak.