25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
*YFA CUMHURİYET 30 MART 1999 SALJ / L4 KULTUR PORTAL DlKMEN GÜRÜN Sen hiç ateşböceği gördünKM'de "Sen Hiç Ateşböceği Grdfin mü?" adlı oyımu ısrken, özellıkle de birinci biûmde yıllaröncesine gittim vıkendime sordum: "Ben hiç atşböceği gördûm mü?" Çcukken Suadıye'deki e\mizin bahçesinde gördüğümü dijündüm. Geceleri göcyüzünün karanlığı daha .yunuşaktı diye geçti akhmdan. Scıra başka şevlere takıldım: Ktcaman bir sofranın çeTesinde yenen kalabahk. caılı ama bir o kadar da saygilı yenekler. Şimdinin televizyon ka"şısmda, monoton ve suskun "larm doyurma" eyleminden ne kadar farkJı bir seremoniydi o rünlerde aile fertlerinin bidikte başlayıp birlikte bitirdiği yenekler. Evimizin denize bacan kocaman balkonunu ve onda anneanneme aynlmış olan haıımellerinin sardığı özel köşe göderimin önünde beliriverdi. Şindi kocaman. bilmem kaç kadı ve de balkonsuz bir apirtman tüm sevimsizliğiyle adcta tepeden bakıyor bana, youm oraya her düştüğünde. Puygu yoğunluflu Birinci perdenın sonunda sannm salondakilerin çoğu böylesi bir duygu yoğunluğu içiadeydi. "Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?"nün seyirciyi kıscıvrak yakalamasının nedenlerinden biri de işte bu duvgu yoğunluğu. lnsanı biraz gerilere götürüvermesi, biraz bumunun direğini sızlatması ve de sahnedeki insanlan sevdirmesi, onlara sevgiyle yaklaştırması... Duygusalhk ve "Yoksa hoşumuza mı gidiyor zannediyorsun smokin bulutlu bir gökyüzünden sözetmek bir kelebeğin kararsıztığını anlatmak tırtıl kılığında... ya da bir ateşböceğinin direnişini yalancı aydınlıklara... başka türlü olmuyor, başka türierde nasıl oluyor bilmem ama yazmak lazımdı işte yazmasak olmazdı çünki" Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı ve yönettiği "Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?" sıcak ve kıvrak bir oy un. Başanlı bir ekip çalışmas. gülmek arasında akıllıca kurulan bu denge insanı hemen oyunun içıne çekiyor. "Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?"nun yazan. avnı zamanda yönetmeni Ydmaz Erdoğan ve oyuncular en ufak bir abartıya yer vermeden, güldürmek, komık olmak telaşına düşmeden seyirciyi bir uçtan diğenne taşıyorlar. Bu anlamda metinde kurulan denge sahneye de yansımış oluyor. Oyun bir akıl hastanesinde, genç bir televizyon muhabinnin yaşlı bir kadına sorduğu sıradan ve boş sorularla başlıyor. Geriye dönüşlerle 1940'lara. eskı bir konaktaki yaşamlara uzanıyor. Tekrar o günlerden bu günlere geliyor ve sonunda yaşh kadının yaşamı bir televızyon haberinde iki cümleye indırgenıyor. Sıradan soralar. sıradan bir haber arasına sıkışmiş kıymetli biryaşam. Ateşböceğinin dtrenişi Birinci perde, oyunu bizlere sevdirenlerin başında yer alan üstûn zekâlı bir kız çocuğunun (Demet Akbağ) aıle çev resinde gelişir. Aile yapısı. kişiler, ilişkiler birbirine bağlantılı skeçlerle işlenir. Kız çocuğunun genç kızlığa geçişi. evliliği ve izleyen olaylar sahne sahne aktanlır. Ama hepsınden ötede onun yaşama bakışı. beklentilen, düş kınklıklan verilir. Tüccar olmak isteyen ama başaramayan bir baba (Salih Kalyon) kızına kendince iyi bir yaşam kurmak için uğraşan mutsuz bir anne (Zerrin Sfimer), evde kalmış bir hala (Şebnem Sönmez) aynı çatı altında yaşayan dinci ve solcu akrabalar... Durumlar, dıyaloglar ekonomik bir örgû içinde tamamlar birbirini. Bu bölümde ilışkiler genelde evin içinde ıııvı; gelişir. Dış dûnya, iç mekâna eve girip çıkanlarla taşınır. lkinci bölümde ıçten dışa doğru daha geniş bir açılım söz konusudur. Dış mekânlar aynı denli önem kazanır. Bu bölümde Yılmaz Erdoğan Türkiye'nin yakın gecmişine göndermeler yapar. Toplumsal yapıdaki değişim yaşam biçimlerini de etkilemiştir. Ne var ki oyunun bütününe bakıldığmda siyasal olavlar, darbeler sanki kalabalık bir fon oluşturmaktan öteye geçemez. Adeta bir sıkıştınlmışlık söz konusudur. Bir biçimde altı çizilmek istenen siyasal yön. oyunun tümüne hâkim duygu yoğunluğunun gölgesinde kalmış gibidir. "Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?" sıcak ve kıvrak bir oyun. Başanlı bir ekip çalışması. Bu ekipte yer alan iki isme özellikle değınmek ıstiyorum. Demet Akbağ komedi sanatının zorluğunu kavramış ender oyunculardan biri. Burada da yalın, ölçülü ve başanlı. Zernn Sümer anne rolünde dengeli oyunculuğuyla metni destekliyor. Ali Köroğhı'nun dekorlan,Ayçm Tar'ın kostümlen ve Metin Kalender'in müziği. Yılmaz Erdoğan'ın bu düzeyli çalışmasına katkıda bulunan unsurlar. Yılmaz Erdoğan ateşböceğinin yalancı aydınlıklara direnişinden söz eder "Neden Yanyorsun" şiirinde. Yaşamların pek çoğunda (üstün ya da normal zekâlı) bu direnişin uzantılan yakalanmıyor mu? Akıl hastanesinde noktalanmayan direnişler bunlar. Sanata tiyatroyla başlayan Gerard Depardieu, bugünküpopüler imajı nedeniyle eleştiriliyor 'Oyunculuktasonuna dekgideceğim' • "Ne kutsal bir canavar, ne Marlon Brando'ya eş tutulacak bir dâhi ne de başkalannın olmamı istedikleri şey olmak istiyorum. Ben gayet normalim ve oyunculuk da sadece yapmayı bildiğim meslek. Bu meslekte sonuna kadar gideceğim; kötü bir oyuncu olma riskiyle karşılaşıncaya kadar... Kariyerimle ilgili projelerim yok, yerine getirmem gereken bir misyonum da." KüHür Servisi- Vaktınden önce olgun- laşmış ve hızlı... Bu sözlerle özetlenebi- lirdi ünlü oyuncu Gerard Depardieu'nun çocuklukyıllan. Birçoklanmızın tanıdık olduğu bir öyküydü yaşadığı; ama bu kez öykü bir efsaneye dönüştü. Lümpen proleter bir sosyal yapıya sa- hip Chateauroux sınır kasabasında ge- çirdi çocukluğunu. Çok az sözün söylen- diği bir ailede altı kardeşten biriydi. Kü- çük yaşlannda alkolizme, suça, şiddete ve küfre tanık oldu. Daha ergenliğinin ilk yıllannda, bir yetişkin gibi kendi işleri- nin üstesınden gelmeyi ogrenmişti. Depardıeu'nun yaşamında önemlı de- ğişikliklere neden olan olaylar ise 1991 yıhnda meydana geldi. Tanıdığı yeni ın- sanlar sayesinde oldukça şanslı birdöne- me girmişti. Peter VVeir'ın yönettiği Ye- şil Kart filmindeki rolüyle en iyi oyun- cu datında Golden Globe ödülü- nü kazandı. Jean-Paul Rappene- au üe çektıği Cyrano, beş dalda Os- car'a aday oldu. Depardieu'nun sanat yaşamı ti- yatro sahnesinde başlamıştı aslın- da. Tamamen unutulmasa da şim- di çok eskilerde kalan, ama sanat- çıya büyük zenginlikler katan bir dönemdi. Paris'e geldiğinde akor- du bozulmuş bir Stradivarius'u andınyordu ve çok heyecanhydı. Hocası Jean-LaurentCochet'yle tanıştı. tiyatro konusunda okuma- ya, araştırmalar yapmaya başladı ve ilk rollerini aldı. 1971 yıhndarejisörGlaiKJeRegy ile karşılaştı. Birlikte üç yıl bo- yunca Nathalie Sarraute, David Storey, Edvvard Bond ve Peter Handke ûzerinde çalıştılar. Regy o günlerdeki Depardieu'yu şöyle anlatıyor: "Sabahlanerkendenya bana gelir ya da Duras'a giderdi. Vlski içer ve hiç durmadan komı- şurdu. tçgüdüleri çok gelişmişti; inanümaz bir algılama ve anlama gücü vardı. Herkesten farklrydı; doğduğu kasabaya ait anılannı unurmuvor. kendine özgü bir ah- lak ve güzellik anlayışıyla vaşıyordu." 1974 yıhnda Handke'nın biroyunun- da JeanneMoreau, DelphincSeyrig, Mic- hael LondsdaJe \ e Samy Frey'le aynı sah- neyi paylaştı Ancak Regy'yle olan işbir- likleri fazla uzun sürmedi. çünkü Depar- dieu yeni ufuklara açılmak istiyordu. Birlikte beş film yaptıklan yönetmen 'Çalışmak, hayabn acı veren yanJannı unutturuyor.' Bertrand BHer. Depardieu'nun sinema- daki ilk yıllanna tanıklık etti: "Santissi- mi fılminin kadrosunu oluşturduğumuz günlerdi. Filme alındığına emin olmak için her gün stüdvoya gelivordu. Faıidı rolleri oyna>abileceğine inanmam için, her defasında başka kılıkta çıkıvordu kar- şıma. Biz kapıdan kov uyorduk,o bacadan giriyordu. Yapımcun dehşete düşmüştü; di. onun bu suratia kadmlan korku- tabileceğini düşünüyordu." Marguente Duras. Bernardo Bertohıcci,ClaudcSautet ve Mar- co Ferreri ile birlikte çalıştj. Bir- çoklanna göre Depardieu sanatsal anlamda 1970'lerin sonunda ya- kaladığı çizgiyi bir daha tuttura- madı. Kansı Elizabeth'e göre o günlerde bir sinema hırstzı gibi yaşıyordu: "Müthiş bir hazmet- me kapasitesi vardı; sincmav a ttiş- kin her şeyiyutuyordu. Her şeyi av- nı andayapıyordıı ve hiçbir şeyden rahatsız olmuyordu." Oaude Berri'ye göre Depardi- eu sinemada ne görev yapıyordu ne derol;o canlandırdığı karak- terintakendisiydi. 1980'liyıllar- da Tnıffaut, PiaJat Blier, Veber, Resnais, Francis Girod. Jean-Jac- ques Beineix ve Phüippe Labro gibi isimlerle birlikte çalıştı. 1980'lerin ikinci yansında Bli- er, Berri ve Veber'le yaptığı film- lerle komedyen yönünü ortaya koymaya başlıyordu. Çok başan- lı bir performans çıkardığı Cyra- no tüm dünyayı dolaştı ve mil- yonlarca insan tarafindan izlen- Cyrano. Depardieu'nun çok farklı bir dünyaya girişinin de başlangıcıydı. Bu dünyada. Depardieu'yu daha uzun bir sü- re oyalayacak ve hatta televizyon ekranı- na bile taşıyacak fıgürler. tarihi karakter- ler ve kahramanlar vardı. Depardieu daha küçük bir çocukken ta- nhi kahramanlan anlatan fotoromanlan okumaktan büyük keyif aldığını. bû kah- ramanlann davranışlannı, duygulannı ve tutkulannı oynamayı sevdiğini söylüyor, ancak kariyerinin son döneminde izledi- ği çizgiden dolayı eleştirilere hedef olmak- tan kurtulamıyor. Blier şunlan söylüyor Depardieu için: "Kariyerine olağanüstü bir biçimde başladıktan sonra çizgisini bozan bir aktör prototipiyle karşı karşı- yavız. Güncel olma ihti\ acı duyuyor; ama artık bunu da başaranuyon" Daha ağır bir eleştiri de Jacques Las- saüe'den geliyor Depardieu'ya: "Onun içindeçokderin bir tiyatrooyuncusu var- dı. Ender rasdanan bir repertuvara ve b- rizme sahipti. Katettiği yol, sanaün çökü- şünün bir örneğL" Depardieu ise bu eleştirilere şöyle ya- nıt veriyor: "Ne kutsal bir canavar, ne Marlon Brando'ya eş tutulacak bir dâhi ne de başkalannın olmamı istedikleri şey obnak istiyorum. Ben gayet normalim ve oyunculuk da sadece yapmayı bildiğim meslek. Bu meslekte sonuna kadar gide- ceğim; kötü bir oyuncu olma riskiyle kar- şılaşıncaya kadar... Kariyerimle ilgüi pro- jelerim yok, >erine getirmem gereken bir misyonum da: hele bu işten keyif almak gibi bir beklentim hiç yok. Kendi hatala- nmla, kendi ritmimde yaşıyorum. Sanat benim için basit bir şe\. Arkadaşlanmla fılm >-apmayaçahşıyorum,çünkü bana ih- tiyaçlan var. Çok büyük fılinJer ounama- lanndan bana ne? Keyif aldığım için yapıyorum. Yaşıyorum ve mutluyum; çahşmak. hayabn acı verenyanlannı unut- manu sagbyor." Çeşitli sanat alanlannda çocuk olgusu Kültür Servisi - Yapı Kredi Yayınlan'nın üç aylık kültür ve sanat dergisi Sanat Dünyamız'ın bahar sayısı çıktı. Sanat Dünyamız, bahar sayısında 'Sanat ve Çocuk' konusunu büyüteç altına alıyor. Sanatın çeşitli alanlannda verilmiş ürünlerden yola çıkarak çocuk olgusunun sanatçılann gözüyle nasıl izlendiğini ele alan derginin çizdiği çerçeve, EnisBatur'un çocuk- çocukluk ekseninde gezen alfabetik bir yazı haritasıyla başlıyor. Nazif Topçuoğlu •Büyümez Ölü Çocuklar' başlığıyla fotoğrafi, Memet Ba>dur 'Monsieur le professeur, je vous dis merde* başlığıyla sinemayı, Güven Turan 'Simgeden GerçeWiğe Çocuk' başlığıyla resmi konu alıyor. Uşun Tükel 'Rönesans Resminde Çocuk Isa İmgesi' başlıklı vazısında çocuk lsa betimlemelenni, Evin Dyıasoğlu müzik bağlamında çocuk olgusunu ele alırken, FUiz AH Harika Çocuk'un kim olduğunu soruyor. 'Çerçeve' bölümünde aynca, Metin Erksan çocuklar ve oyunlan ûzerinde duruyor. Ünsal Oksay ise sinema ve TV'de çocuk karşıtlığına değiniyor. 19. yüzyılda özellikle Ingiltere'de gelişen çocuk kitabı iHüstrasyonculuguyla ilgili Susan E. Meyer'in kapsamlı bir incelemesine yer veren dergide Tomur Atagök de sanat ve çocuğu buluşturan temel mekân olan müzeleri gündeme getıriyor. Sanat Dünyamız'ın bahar sayısında, Sanat- Oacuk dosyası bağlamında çocukluğun unutulmaz masalı Kırmızı Başlıklı Kız'ı Tomris Uyar, Ferit Edgü ve Ülkü Tamer yeniden yazdılar; farklı sanatsal yaklaşımlan temsil eden dört sanatçı, Arzu Başaran, Ömer Lluç, Yusuf Taktak v e Gülsün Karamustafa da ünlü masala görsel yorumlar getirdiler. Fazıl Sa\ ^ın performansı tartışüıyor Derginin Izler bölümünde. sanatçıyla koleksiyoncu arasında sanat açısından verimli bir işbirliğinın sonucu olan Maeght Vakfl'nın kısa bir öyküsü yer alıyor ve geçen yılın son günlerinde yaşama veda eden ünlü Fransız heykeltıraş Cesar'ın sanat yaşamını Feridun Aksın ele alıyor. İsmail Ertürk'ün ise ünlü lngiliz ressam Francis Bacon'ın beyazperdeye yansıyan yaşamına ılışkin yazısı yer alıyor. Derginin Düşünceler bölümünde Füruzan. sinema portrelerini Fellini ile sürdürüyor; L'ğur Kökten, Rembrandt'ın ünlü resmi 'Gece Devriyesi'ni aynntılanyla ele alıyor. Mehmet Ergüven, Konrad Klapheck' in resimlerinde nesnelerin gizemini anyor. Bu seçki aynca ünlü Amerikalı sanatçı Peter Halley'nin klasikleşmiş metinlerinden biri olan 'Doğa ve Küttür'e de yer veriyor. Derginin Sanat-Mekân bölümünde, 20. yüzyılın son mimari başyapıtı olarak nitelendirilen. lspanya'nm Bask bölgesindekı Bilbao Müzesi ZeynepRona ve Melike Abasıyanık Kurtiç'in kaleminden okurlara sunuluyor. Düş Müzesi *nde Adnan Çoker, kendi düşlediği müzeye Şeker Ahmet Paşa'mn 'Talim Yapan Erler' adlı yapıtım seçiyor. Sanat Dünyamız'ın bu sayısında Nursel Duruel'in arkeolog Halet Çambel ile yaptığı bir söyieşı de yer alıyor. Dergi, müzik ve beden dili arasındaki ilişkiyi irdeleyen kapsamlı bir tartışmaya da yer veriyor. Bir dizi mektuplaşmanın sonucunda ortaya çıkan bu dosyada, "konserler sırasında yorumcuyu- çalgıcıyı dinliyor muyuz. izlrvor muyuz" sorusunu gündeme getiriyor. Fazıl Say'ın bir resitalinde verdiği performanstan yola çıkarak, tlke Boran, Enis Batur, Samih Rifat, Cem Akaş, Filiz Ali, Hasan Ersel ve Mehmet Ergüven'in canlı bir tartışma zemini yaratan yorumlan bir araya gelirken, son sözü de Fazıl Say söylüyor. Derginin Arşiv bölümünde Ferit Edgü'nün 'Çocuk resimlerine Doğru Bakalım' yazısı, Bkz.'de Mehmet Ergüven'in 'Neşe Erdok' kitabı ile Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde açılan 'Müzesini Düşleyen Sergi'ye ilişkin yazılar yer alıyor. Sanat Dünyamız, 'Sanat ve Çocuk' konusunu ele alıyor. YAZI ODASI SELİM ÎLERİ Ahmet Haşim'i Duyumsamak Memet Fuat, "Haşim'/n diliilk şiirlerinden son şiirterine doğru sürekliannmış, Türkçeleşmiştir" diyor. Bununla birlikte, Ahmet Haşim'in duru Tiirkçe şiirleri de pek okunmuyor bugün. Ahmet Haşim adı, genç şiirseverler için hemen hiçbir şey ifade etmiyor? Oysa, hem dilci, hem edebiyat tarihçisi Agâh Sırn Levend şu yargıya varmış: "Bence Haşim, Türk edebiyatı tarihinde Fuzuli'cten sonra gelen en büyük şairdir." Ahmet Haşim, benim de çok sevdiğim bir şa- ir. Çocukluğumda Yahya Kemal hayranlarına şaşardım. Onlar, Haşim'den ender söz açarlar- dı. "O Se/de"den bir iki dize okurlar, sonra yine Yahya Kemal'e, örnekse, "Sess/z Gem/"ye, "Bir Başka Tepeden'e geri dönerlerdi. Yahya Kemal tutkunlarının, ağdalı ağdalı bir "Sana dün bir tepeden baktım azîz Istanbul" de- yişleri vardı, irkiltirdi. Yahya Kemal'in "Mev / s/m/er"iyle Haşim'in "Yaz", "Sonbahar", "Kış" şiirlerini yan yana, iç içe, art arda okuyun, alçakgönüllülüğün şiire ne kadar ya- raştığını alımlarsınız. Yahya Kemal'de eda konu- şur, Haşim'de içe kapanıklık. Ahmet Haşim'in şiirini herhalde "O Be/cte"yle sevdim. Bu şiir ders kitabımızdaydi. Gerçi dili ağırdı ama, kimi dizeleri, şiirdeki 'ses' çok etki- • lerdi beni. "Melâli anlamayan nesle âşina deği- liz" dizesi, hâlâ içimi yakar... Ahmet Haşim, daha 'ay' şiirlerinde çok başka bir duyuşla yola koyulur. Bu şiirlerde, küçük bir çocuk, annesiyle birlikte ayışığında dolaşır. Hep sonbahardır ve "Ey eski kamer, sen bizi elbette bilirsin!" Ah o 'kamer', öteki yorgun, ölgün, yitik sözcük- ler! Onlar olmasaydı da, Haşim'in şiirleri incelik- lerinden bugüne de söz açabilseydiler... Ahmet Haşim'de 'göl', saatler içinde belirir; yeryüzü, doğa, derin bir ıssızlıkta, kimsesızlikte konuşmaya koyulur. Bazan bir 'estamp' çıkar karşımıza. Günlerce, belki yıllarca izlenmiş, du- yumsanmış olan şimdi, her biri 'resimli' şiirtere dökülüvermiştir. Siyah kuşlar geçer, ayışığında leylekler bekle- şir, yıldızlardan örülü kuğular geçer... Dili bana uzak Haşim, o dilin sözcüklerini sök- mek için sözlükten sözlüğe koşuşmalanmda, be- ni hiç yormamış şairdir. Divan şiirinin verimlerin- den bunaldım, ama Haşim'in sözcüklerini öğ- renmekten yılmadım. Bu şiirlerde "arzın", "ahçar ü nebatı", bende ışıltılı, değerli taşlar, kuyumculuklar oldu hep. Ya da, yeryüzünün kayalannı, bitkilerini, sanatında yalınlık doruğuna erişmiş bir ressamın eserinde görebildim. Ahmet Haşim'in Çayname'den söz açışt, Ja- pon yaşama biçiminin sanatçı elinden çıkma ki- mi özelliklerini deşen bu eseri Türk okuruna ta- nrtma isteği, bir rastlantı olamaz. Çiçekler, ayışık- ları, sessiz kayalıklar, su kenarlan, bunlar hepsi Haşim'e çok yakın. Şairin, "ölümünden birkaç hafta evvel söyle- diği" sonbahar dizelerini Ahmet Hamdi Tanpı- nar anıyor: "Bir kuş düşünür bu bahçelerde "Altın tüyü sonbahar uygun"'... Bu adsız sansız kuş, dahaönce "kuyru birbah- çede" ötmüş, akşam kızıllık, -belki- sonbahar, yi- ne bize seslenmişler ve Ahmet Haşim hepsini işit- miş, duyumsamıştır. Dicle kıyılarında, ayışığında dolaşan bir anne- oğulun hikâyesiyle başlayan şiir serüveni, gitgi- de, 'ben' kişisinin bile silindiği, yok olduğu, yal- nızlığına karşın huzur veren bir görünüme açılır. Zaten orada sona erecektir. Tanpınar, "hayatını adeta kasden dariaştırmak- tan hoşlanırdı" diyor. Darlaştırmak mı, odaklaş- mak, bir odağa saplanıp kalmak mı? Sanatta ki- şiselleşebilmek, biraz da, bir odağa saplanıp kal- mak değil midir? "Yollar, "Ah ey kimsesiz giden yollar*... Us yarılmasının hemen eşiğinde, onu doğa ve 'peyzaj' kurtanyor. Takvimde tz Bırakan: "(Ahmet Haşim) O kadarbir büyü içinde gibi ve eşya ile sarmaş do- laştı ki, kendini tabiatla insanın acaib bir terkibi zannedip etmediğinden hâlâ şüpheliyim." Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Türkiye Kültür Enstitüsü Yayınları, 1970. Brikim Halk Sahnesi'nden yeni oyun • Kültür Servisi - 1994'ten bu yana tiyatro çalışmalannı Berlin'de sürdüren Birikim Halk Sahnesi, bu kez İsmail Kaygusuz'un 'Silvanh Kadınlar' adlı oyunuyla izleyicinin karşısma çıkıyor. Yönetmenliğini Nihat Bozkurt'un yaptığı oyunda İsmail Erol. tbrahim Esmer, Bema Gezik, Leyla Sırma, Veli Akkuş, Yusuf Ergün, Özlem Beytaş ve Mehtap Demir rol alıyor. Kuma, berdel ve başlık parası gibi tabulan ele alan oyun 'köy seyirlik' biçiminde sahneye konuyor. 2 Nisan'da saat 20.00'de "Ballhaus.-Naunynstr. 27 Kreuzberg' adresinde prömiyeri yapılacak olan oyun. 3 ve 10 Nisan günleri yine aynı sahnede, 23, 24 Nisan ve 1, 2 Mayıs günlerinde 'Tiyatrom Alte-Jakobstr. 12 Kreuzberg" adresinde sahnelenecek. Babylon açılıyor • Kültür Servisi - Son 10 yıldır düzenlediği etkinlik, konser \e müzik festivalleriyle Istanbul'un kültür yaşamına büyük katkıda bulunan Pozitif. artık kendi mekânına kavuşuyor. lstanbul'un tarihi mekânlanndan Beyoğlu Asmahmescit'in ara sokaklanndan birinde açılacak olan Babylon, farklı bakış açılannın toplandığı düzenli bir programla alternatif bir mekân olarak müzik ve sanatseverleri bir araya getirecek. Çok amaçlı bir mekân olarak tasarlanan Babylon, konser veya tiyatro salonu, caz kulübü, dans salonu, sinema salonu, galeri ya da performans mekânı gibi çeşitli kullanımlara hizmet verecek. Babylon, 23-25 Nisan tarihlerinde John Lurie ve The Lounge Lizards konserleri ile lstanbullularla tanışacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle