22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 7 7 ^ CUMHURİYET 21 KASIM 1999 PAZAR O L A Y L i A K Vljj ( J O K L J Ş L J L J R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr 'Asya'yı Atrupa'ya Bağladı' MetinERKSAN 4 - ^ ^ - •^•» iyana BOiınier % / AkademSsT ^ k X Avusturyalı ^ ^ ğ tarihçi ya da . V f tarihbilimci T "Hammer"e (177 4-l856) adadıği madalya ûstûne bir tümce yazdınnıştır. Tümce şudur: "Asya'yı Avrupa'ya bağbdr Bu tüm- ce Hanımer'in görkemli düşünce ve yaz- ma yaşamının yetkin bir tanımıdır. As- ya'jı Avrupa'ya bağlayan olgu Osman- lı devletidir. "Osnıanlı Devleti TarihTni yazan Hammer böylece Asya'yı Avru- pa'ya bağlamıştır. Hammer'in yazılan- nı ve yapıtlannı çok özenle okuyan ve devletlerarası topludurumu (konjonk- tür) mûthiş birbilımsellikle ırdeleyen bü- yük bilgjnKariMarx(1818-1883)New York Herald Tribune gazetcsinin 12 Ağustos 1853 tarihli sayısında yayım- lanan bir başyazısında, tarihçi Ham- mer'in "Osmanlı Devleti TarihTnin bi- limsel yapısını şu tûmcelenyle saptar: "İstanbul,doğu vebaü arastnda uzanan akmbfrköprikifir.Babdoğııya,doğuba- üya bu köprfiden geçmeden ulaşamaz". K. Marx'ın "AtanKöpriT dedığı Istan- bul, Osmanlı devletidir. . USA Başkanı CKnton 9 Ekim 1999 gûnü Washingtort Georgetown Üniversi- tesi'nde, Berlin duvannın yıkılışının 10. yılına ilişkin yaptığı konuşmada şöyle demıştir "Türidye'ye gittigimde Türid- ye'nin taribinedikkati çekeceğinı. 20. yüz- >il Osmanlı devletinin dağüması ve Tür- koye'nin bugün veyann alacağL, karariar 8e şekjflenecek. Tü rkiye Avrupa, Ortado- ğu veOrta Asya'nın birlestiğjyerdir.'' Os- manlı devleti tarihine ilgısi bilinen Baş- kan Clinton, Viyana Bilimler Akademi- si'ni ve Karl Marx'ı doğrulamıştır. Avrupa, Asya, Afrika anakaralannı (kıtalannı) bağlayan Osmanlı devleti dağılmışıür. Atatürk'ün kurduğu Türki- ye Cumhuriyeti devleti, Balkanlar ile Avrupa, Kafkaslar ile Asya, Ortadoğu ile Afrika anakaralannı; siyasal, top- lumsal, ekonomık, kültûrel konumda bağlayan bir devlettir. Bu konum bir dûnya devleti olan Türkiye Cumhuriye- ti devletinin devletlerarası önemini sap- tamaktadır. Tam adı "Joseph Flreiherr voo Ham- mer-PurgstalT' olan Hammer, 9 Hazi- ran 1774'te Viyana'da doğar. Hammer doğduktan kırk iki gûn sonra 21 Tem- muz 1774'te Osmanlı devleti ve Rusya arasında "Küçük Kaynarca Ardaşması" imzalanır. Tarihbılımcıler "KöçükKay- narca AnlaşmasT ıçın Osmanlı Devle- ti'nin dağdmasını başlatan anlaşmadır diye yazarlar Hammer 1787'de 13 yaşında "Vıya- na Doğu Bffimleri Akademisi''ne ögren- ci olarak girer. Bu kurumun çok zorlu biröğretimdüzeni vardır. Hammer 1799 yılına kadar akademide öğrenim görûr. Aynı yıl tstanbul'daki Avusturya Büyü- kelçiliği'ne çevirmen ve danışman ko- numunda atanır. 5 Temmuz 1799'da ls- tanbul'a gelir. Hammer'in düşleri ger- çekleşmiştir. Hammer hiç süre geçirmeden tstan- bul'da Türk devlet adamlan ve Türk bil- ginleri ile tamşır. Bu dostluklan aracı- lığıyla Istanbul'daki; devlet-saray-ca- mi-medrese-mescit-tekke-dergah-zavi- ye-kilise-manastır-ayazma-mektep kü- tüphanelerinde bulunan yazma kitapla- n aramaya, okumaya, kimilerini saün al- maya başlar. Sonradan beş yûzü geçen yazma kitap öbür koleksıyonunu oluş- turmayı sûrdürür. Hammer, Istanbul'da- ki ve öbûr şehirierdeki araştırmalannı ve çalışmalannı şöyle açıklar: "Maaşge- lirimden başka hiçbir para kaynağun olmadı. Hiçbir Avrupa üniversitesi ve akademisi, hiçbir Asya, kültür derneği bana para vermedL Servet sahipkri ve devlet büyükleri bana para vermediler. Ben 'Osmanlı Devlet Tarihi'niyazmak içkı Avrupa veAsyakütuphanelerinin taiç- birinde bulunmayan kâynak kftaplan, kendi parasal gücümk satın aldım. Fa- kat tstanbuTdaki elçi kont Luçof ve kra- liyet çevirmeni şövalye Dö Rab, kitap alnnlarmda bana yardımcı okhılar." Hammer' in Istanbul'da sahhaf, müza- yede ve kişilerden satm aldığı kitapla- nn kimileri şunlardır: "Takvimü-tTeva- rih" Katip Çelebi. "Cihannüma" Katip Çelebi, "Tuhfet Cu-Kibar-fi-Esfar-tt-Bİ- har" Katip Çelebi, "Keşfüz-Zunun" Katip Çelebi, u Tarib-i Konstantaniye" Katip Çelebi, "Seyahatname" Evliya Çelebi, "Ravzatü^Ebrar" Müftü Aziz Efendi, "Heşt-Behişt" tdris-i Bitlisi, "Tenkftfl-tTevarih" Hûseyin Hazerfen, "Fusul-i Hal" Tarihçi AJi, "Tacü't-Te- varih" Hoca Sadettin, «Tuih-i AB Os- man" Solakzade. 1799-1807 yıllan arası iki kez Istan- bul'da bulunan Hammer, bir gün tstan- bul'un Avrupa yakasından Asya yakası- na kayıkla geçer. Karaya çıkan Hammer yere kapanır, Asya topraklanm öpmeye başlar ve şunlan söyler: Benim Düşûnce Vatanun Asya'dır. Hammer, Viyana, Is- tanbul, Bağdat, Kahire, Halep, Berlin, Dresden, Londra, Kembriç, Oxford, Pa- ris, Napoli, Roma, Vatikan, Bolonya kü- tüphanelerinde "Osmanh Devleti Taribi" üstüne araştırmalaryapar. Kitap müzaye-, delennden hiç durmadan kitap satın alır. Hammer, 1812'de Viyana'da "Os- manh DevletYaptsı veYönetimi" adlı ki- tabmı yazar. Avusturya Başbakanı Met- ternich(1773-1859) ile Doğu siyaseti ûs- tüne uzun konuşmalar yaparlar. Fakat ara- lannda dûşünce aynhğı vardır. Ham- mer, Osmanlı devletinin iç ve dış konu- munu iyi bildiği için ve Osmanlı devle- ti tarihini tstanbul'da yazmak isteğinden ötürü tstanbul'a elçi olarak atanmasını ister. Metternich, Hammer'i Istanbul'a elçi olarak atamaz. Metternich, Ham- mer'e şöyle der: "Ben, başbakan oldu- ğum sürece sizi İstanbul'a elçi olarak atamam. Çünkü ben bu\Tuğumda çalı- şan kişflerde; akd,düşûnce,bSgi,istemem. Ben niteüksiz makine adamiar isterim. Sizin iistün yetenekleriniz diplomat ol- maja uygun değfldir". Başbakamn bu sözleri üzerine Hammer, Metternich'e bir ma&alda bulunan ve bir eşeğin elçi olarak gönderildiği birsöylentiyi anım- satır. Mettemich gülerek Hammer'e şöy- le der. "Evet hakhsuuz, sizi İstanbul'a elçi olarak göndermek yerine, bir eşeği gönderme>i yeğterim". Metternich'in bu konudakı son sözleri şunlar olur: "Si- zin iistün yaradüışınız, diplomasi ala- nında ise yaramaz". Hammer bu sonu- ca çok ûzülür. Hammer, 9 Haziran 1825'te "Osman- kDevletiTarihfni Vjyana'dakı evinde yaz- mayabaşlar. 28 Eylül 183O'daViyana ya- kınlanndaki Heinfeld şatosunda yazma- yı bitirir. Tarih yazımı beş yıl sûrer. Ham- mer yazdığı tarıh için şöyle demiştır: "Osmanh DevletiTarihi" adlı kitabımı ge- rekli belgeleri, bılgıleri toplamak için tam otuz yıl çahştım."" Hammer'in yaz- dığı 18 cilt "Osmanh Devleti Tarihi" 1299-1774 tarihleri arasındaki süreyı kapsar. Hammer "Osmanlı DevletiTari- hi"ni öbür yapıtlan gibi Almanca yaz- mıştır. Hammer'in tüm yaptıklan önce Fransızcaya, sonra da başka dillere çev- rilmiştir. "Osmanlı DevletiTarihi" Ham- mer'in gözetiminde Fransızcaya çevril- miştir (x). Tarihe tutkusu olan büyük Fransız romancısı Balzac (1779-1850) Hammer'in hayranıdır. Balzac ara sıra Pa- ris'ten Viyana'ya gelip Hammer'in şa- tosunda misafir kalır. Tarihçi ve roman- cı sürekli tarih konuşurlar. Hammer'in yazdığı "Osmanlı Dev- leti Tarihi" yazımının bitiminden 169 yıl sonra, Osmanlı devletinin kuruluşunun 700. yılında içerdiği kimi yanlışlara ve eksiklere karşın bu konuda yazılan Ta- rihlerin en iyisi olmak onurunu korumak- tadır. Şımdi "Osmanlı Devteti"nin ku- ruluşunun 700. yılı palavralan içinde "Hammer"ın adı ve Hammer'in yazdı- ğı "Osmanh Devleti Tarihi"nin adı bile yoktur. Sağcı-solcu-dınci-kültürcü-ta- rihçi görünümündekı sahteciler. 700. yılı acıklı bir güldürü oyunu nıtelıgin- de övmekte ya da yermektedırler. Hammer'in Türk dilıne çevrilen "Os- manh Devleti Taribi" dışında, Türk dilı- ne kesinlikle çevrilmesi zorunlu olan kı- taplan vardır. Türk tanhi için büyük bel- geler ve bilgiler içeren bu kıtaplar, bugü- ne dek Türk diline çevrilmemıştir. Ham- mer'in Türkiye'de yayımlanmış bir bib- liyograryası yoktur. Hammer'in Anıla- n'nın özellikle Türk diline çevrilmesi ge- rekir. Almanca adı "Erinnerungen Aus Me- inem Leben" olan "Hammer'in Anüa- n"nı Viyana Bılimler Akademisi. Viya- na ve Leıpzig'de 1940'ta yayımlamıştır. 22 Kasım 1856'da Viyana yakınla- nnda Heinfeld şatosunda ölen Ham- mer'in mezan şatonun bahçesindedir. Hammer'in mezar taşına Hammer'in kalıtyazısına (vasiyetıne) uyularak Şeyh Galip'in Osmanlı Türkçesi ile yazılı bir dizesi kazınmıştır. (x) Hammer 'ınyazdığı bu tarihi, 1911- 1915yıllan arasında, NundlahAtaç'mba- bası tarihçi MehmetAtabey Fransızcadan Türkçeye 10 cilt olarak çevirmıştir. KKTC'den îzlenimler 1 967-1970 yıllan arasında Dışişleri'nde- ki görevim nedeniyle Kıbns'a birkaç kezgıtmiştım. 1974BanşHarekâtı'ndan sonra 1985 yılında, bu kez de Cumhu- riyet Bayramı dinlencesinden (tanlınden) yararlanarak 6 gün için KKTC'deydım. Gerek Dışişleri'nde Kıbns'la ilgili görevim ne- deniyle gerek Türk diplomatı olarak ve daha da önemlisi, bir Türk olarak Kıbns sonınu ile yakın- dan ilgılendim. Kıbns'a bu gidişimde geçmişle şimdiki durumu karşılaştırma olanağı buldum ve edindığım çok olumlu izlenimleri okuyucuya ola- bildığince aktarmak istedim. Türkiye'nin müdahalesinden önce Kıbnslı soy- daşlanmızın durumu heT alanda, tam deyimiyle iç- ler acısıydı. Lefkoşa bölgesinde genişçe bir alanda toplu bir şekilde yaşayan Türklerin dışında soydaş- lanmızın çoğunluğu Ada'nm her yanına dağılmış, birbirinden kopuk, küçük ve Rumlarla çevrili böl- gelerde ve onlara göre çok daha düşük düzeyde, zor- luklar içinde yasam sürdürüyordu. Bağımsız Kıb- ns'a yaşam veren 1959 antlaşmalanna, 1960 Ana- yasası'na karşın, soydaşlanmızuı siyasal, toplum- sal ve ekonomik haklan Rumlann insafına bağlıy- dı. Bu insaf da 1963, 1967 ve 1974 olaylannda ol- duğu gibi kolayca gaddarlığa dönüşebiliyordu. Rumlann amacı Türkleri şu ya da bu şekilde eritip Ada'yı tümüyle ele geçırmek ve "Enosis''i sağlamaktı. Kısacası Ada'da Türkler yaşam sava- şı, Rumlar ise "Enosis' > savaşı veriyordu. Amaç- lannın gerçekleştirilmesinde Rumlar arasında ufak biryöntem anlaşmazlığı vardı. Yunanistanlı Gene- ral Grivas "Enosis''i Türkleri hemen yok edip, Ma- karios ise bunu Türkleri yavaş yavaş eritip gerçek- leştirmek istiyordu. Amaca götüren yoldâ basit (!) bir yöntem farkıydı bu. 1967-1970 yıllan arasında Kıbns'a görevle gi- TEVFtKÜNAYDDV Emekli Büyükelçi dişlenmde, yukanda durumlanm çok kısa olarak özetlediğim soydaşlanmızın durumunu üzüntüy- le izliyor ve her Türk gibi ben desoydaşlanmızın kurtanlması için duruma bir an önce müdahale edilmesi gerektiğine içtenlikle inanıyordum. Ka- çınılmaz müdahale, sonunda 1974'te gerçekleşti. Savaşm ve ardından Türklerin yurt olarak kuzeye yerleşmeleri kuşkusuz bazı sıkmtılan da berabe- rinde getirdi. Türkler artık başlangıç için biraz sı- kıntılı. fakat yok olma kaygısından uzak, güvenli yaşam ortamma kavuşmuştu. 1985'te Kuzey Kıbns'a gittiğimde yerleşim so- runu büyük ölçüde çözümlenmiş, ancak-yeni ya- şam ortamının getirdiği ekonomik sıkıntılar he- nüz atlatılamamıştı. Ama sorunlann çözümü artık Rum'un insafına -dahadoğrusu insafsızhğına- de- ğil. Türklerin istek, istenç (arzu ve irade) çabası- na kalmıştı. Geleceğe umutla bakılıyordu. BİT ülkenin kalkınmışhk düzeyi hakkında bir kanıya varmak için ille de ekonomik verilere, is- tatistiklere bakmak gerekmiyor. Yolda yürüyüp et- rafa bakmmak bile insanda bir fikir oluşturabiHr. Günlük yaşamın genel görünüşü, insanlann giyi- nişleri, davranışlan, kentin görünümü, yollar, bi- nalar vb. unsurlar, insana o ülkenin yaşam düzeyi hakkında yeterli bilgiyi verir. Beşparmak Dağlan ile Lefkoşa arasında, eskiden çorak, bakımsız olan arazinin büyük ölçüde sürülmüş olduğu daha ucak- tan göze çarpıyor. 1974'ten sonra yapılan küçük, şirin havaalanından kente giden, etrafi güzel yapı- larla çevrili yol bakımh, bölgeler arası yollar mü- kemmel, bazılan otoyol haline getirilmiş ve geti- rilmekte, kentler gelişmiş, canlılık kazanmış, in- sanlar bakımh ve daha canlı... Rumlann uluslararası tüm kolaylıklardan yarar- lanmalanna karşın, haksız bir ambargonun getir- diği güç koşullarla boğuşan Türklerin kişi başına geliri, resmi verilere göre 4 bin dolann üzerinde. Ancak söylendiğine göre kayıt dışı ekonomi dik- kate alındığında kişi başına gelir 12 bin dolan aşı- yormuş. Rum propagandasının etkisi altında kalan ülkelerin tutumlanna karşın sağlanabilen bu geliş- me, bir ulusun yaşam savaşmın utkusunu simge- liyor. Bu gelişmede Türkiye'nin elbette maddi, manevi çok önemli katkısı var. Ancak Kıbnslı soy- daşlanmızın akılcı yönetüni, büyük mücadele az- mi Türkiye'nin yardıralannın iyi değerlendirilme- sinde kuşkusuz büyük etken oluşturuyor. Soydaşlanmızın zoru başarma azmi hayranhk uyandıran işler gerçekleştirmiş. Ülkede turizm ala- nında önemli gelişme sağlanmış. Birbinnden gü- zel otellerin yatak kapasitesi 9 bine ulaşmış. Yıl- lık ortalama turist sayısı 200 bin civannda. Engel- ler kalktığı takdirde bu sayınm ikiye, üçe katlana- bileceği hesaplanıyor. Asıl hayranlık uyandıran atılım, ülkenin yükseköğrenim cennetine dönüştü- rühnüşohnasıdır. 10yıl içerisinde ülkede YÖK onay- lı 5 üniversite oluşturulmuş. Gezip gördüğüm üni- versiteler yüksek düzeyde öğrenim olanaklan sağ- lıyor. Son derece çekici (cazip) kampuslan bulu- nan üniversitelerde 20 bini aşkın öğrenci öğrenim görüyor. öğrenci sayısının 2 bin kadannı 55 ülke- den gelen öğrenciler oluşturuyor. Bunlann arasın- da ABD, îngiltere ve Almanya'dan gelen öğrenci- ler de var. Öğrenci sayısının -keza yabancı öğren- cilenn- bu yıl daha da artması bekleniyor. Amaç, şimdiki düzeyi daha da yükseltip KKTC'yi ulus- lararası öğrenim merkezı konumuna dönüştürmek. 1974 öncesinde Türklerin üniversite bir yana, ıl- köğretim ve lise olanaklanmn bile çok zayıf oldu- ğu düşünülürse, eğitim alanında bugün vanlan aşa- mantn önemi daha da iyi anlaşılır. Bu öğretim olanaklan, 20 bini aşkın Öğrenci ve ailelerinin KKTC'ye sağladığı kültûrel. toplumsal ve ekonomik canhlığın yanı sıra ülkeye uluslara- rası kimlik kazandınlması bakımından son dere- ce yararlı işlev görüyor. Siyasal yaşam ortamı birçok ülkeye örnek oluş- turacak düzeyde. Demokratik düzen etkin bir şekil- de işliyor. Kendi ülkelerinde bir arada güven için- de yaşayan 200 bin Türk, toplumsal kimliklerine güç- lü bir ulusal kişilik kazandırmış. Özetle, Akdeniz'de bünyesi sağlam, bağımsız, örnek bir ulusal devlet oluşmuş. Böyle birdevletin dev letliğinden, bağım- sızlığından ödün vermesi beklenebilir mi? Bu kez tanıştığım bir Amerikalı profesör şunla- n söyledi: "Dünya >anlış yapryor. KKTC demokra- tik yöoetimiyle: ekonomik, toplumsal değerleriyte ör- nekbir devlet KKTC, Birieşmiş Milletier'eüye, nü- fiısu az, voksuL okumuşluk oranı düşük 35 kadar 01- keden her bakundan çokdahafleride.Öbürlerini dev- let olarak tanıyan ülkeler -özeUikle Baü ülkeleri- Rum propagandasının etkisinden sıynlıp gerçeği kabul ederek KKTC'yi tanımak zorundadır." Öte yandan, kendileriyle konuştugum çok sayı- da Kıbnslı Türk de aıttk kendi ülkelerinde mutlu olduklannı, Rumlarla "banşıkuk" istemedikleri- ni söylüyor. Eski Amerikan Dışişleri Bakanı Kissinger, 'Ye- ars of Renevval' adlı kitabında "_. etnik bir anlaş- mazlık çıküğında sonuç >a etnik azınlığın kı> ıını ya da etnikgruplann aynu^dır" diyor. Türkler kıyım- dan kurtulup kendi devletlerini kurdular. Bu geliş- menin geriye dönüşü düşünülemez. Rumlann ka- falannda hâlâ yaşattıklan "Megali İdea" dûşünü bir an önce unutmalan, Batılı devletlerin de KKTC gerçeğini gönülsüz de olsa artık kabullenmeleri gerekiyor. PENCERE Ozgürlük Dışardan Verilebilir mi?.. Kemal Tahir ekmek parasını çıkarmak için çe- şitli mızah dergılerine takma adlarla romanlarya- zardı. Bu romanlardan birinin kahramanı Nazmi oku- mak için Avrupa'ya gıder, sanırım Paris'e... Gittiğinin daha ilk haftasında Nazmi, kafayı çe- ker, sarhoşlukla bir çukura düşer, bacağını kırar, hastaneye kaldınrtar. Mahalle arkadaşlan haberi alınca Ortaköy'deki kahvede buluşupyarenliğe başlartar; içlerinden bi- ri konuyu açınca gırgır başlar: - Duydunuz mu Nazmi zom olduktan sonra ge- cenin köründe sokaklan arşınlarken bir çukura düşmüş, sağ bacağını kırmış.. Biri sorar: - Lan Avrupa'da çukur var mı?.. . • Avrupa mı?.. Baldökyala!.. Eskiden kiştyi övmek için ne denerdi: "- Avrupa gönvüş adamdır!.." Uygartık demekti Avrupa... Gezegenimizde topu topu elli adet deviet var- dı, yeryüzü sömürgeler ve mandalar dünyasıydı, ama bu düzeni kım kurmuştu?.. Avrupa!.. 1917 Devrimi bir efsaneyi yıkıp insanlığa yeni de- ğerlertaştdı; sosyal adalet insanın insanlaşmasın- da "olmazsa olmaz" koşuldu... Peki, ya insan haklan?.. Sömürgesinde insanı ezenin metropoldeki yurt- taşına tanıdığı hak ne anlam taşıyordu?.. • Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra inanılması güç değişimler yaşandı; "Soğuk Savaş" ertesinde Amerika öne çıktı: "Süper Güç"e dönüştü. AGİT nedir?.. "Avrupa Güvenlik ve Işbiriiği Teşkilatı" değil mi?.. Patronu kim?.. Amerika!.. CKnton Istanbul'da yaşanan AGİT zirvesinde Se- zar gibiydi. Sevimli btrSezar... . . , Ama dediği dedik!.. • insanın insan olması için özgüriüğe doğru sü- rekli yürüyüşü gerekiyor. . . Ozgürlük "kimlik" demektir. İnsan kimliği!.. İnsanın insan kimliğine kavuşması için kendisi- ni öteki insanlarla eşit görmesi birincil koşuldur. Hiçbir insan ötekinden daha üstün, daha değer- li, daha farklı olamaz. 1789'da dile getirilen ünlü sözleri artık herkesin bildiği varsayılıyor: "Insan- lar özgür ve eşıt doğariari.." • Ancak biz ne yapıyoruz?.. Medyada köşeleri tutan nice okumuş yazmış in- sanımız bile umudunu Clinton'a bağlıyor; bu se- vjmJi Sezar ne yapaçak?.. Özgürlüğü bize ihsan mı edecek?.. Süper Güç, ulus devtetteri çtğneyerek insana doğ- rudan ozgürlük mü sunacak?.. Kendi öz kişiliğı, aklı, gücü, çabası, bilinci, eme- ği ve onuruyla kendi öz yurdunda ozgürlük ve eşitlik düzenini kuramayan insana ozgürlük dışar- dan verilebilir mi?.. Acıklı bir soru değil mi?.. ADANA1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo 1998 53 Davacı tçişlen Bakanlığı vek. Av. Tebın Özyandı tarafından da- valı Bayram Yaruk vs aleyhıne açılan alacak davasının mahkeme- mızde yapılan açrk duruşması sırasında venlen aıa karar gereğın- ce. Davalı Abdullah Ülkü'nün emnıyet tahkıkatr netıcesınde adre- sının tespıt edılemedığınden adına ılanen teblığıne karar venlmış olmakla: Davalı Abdullah Ülkü'nün duruşmanın yapılacağı 27.1 2000 gününde saat: 09.20'de mahkememızde hazır bulunma- sı veya kendisını temsılen bır vekıl göndermesı. aksı takdirde hak- kındakı davanın gıyabında görüleceğının hılınmesı teblıgat yenne kaım olmak ûzere ılanen teblığ olunur. 10 11 1999 Basm. 56248 Bulaşık makineleri peşin fiyatına sîtle BOŞCHEn doğru seçim Ayrıca, 16.096.000 TL'den başlayan ve 14 aya varan taksit seçenekleri. Deprem ve Devleti Küçültenler Hepimizi acıya boğan Körfez depremi, bütün Tür- kiye ve dünyayı yardıma koşturdu. Insanlık duygu- lan her şeyin üstüne çıktı. Deprem bölgesi dışında yaşayan bizlerin yardımı ye- terli mi? Asla... Ateş düştü- ğü yeri yakar. Depremde sadece bina- larçökmedi, insanlaröhne- di. Şimdiye dek. devleti kü- cültelim, bİ2e plan lazun de- ğil, pilav lazun, diyen anla- yış çöktü. Devleti yöneten çarpık zihniyet olunca çıp- laklığıyla gözler önune se- rildi. Devleti küçültmeye çalı- şanyöneticilerdevleti küçük düşürdüler... Yöneticilerin beceriksizliğine yönelecek tepki, >-azık ki dev lete yönel- dı. devlet düşmanlanmn ek- meğine yağ sürdüler. Yö- netici kendi beceriksizlik- lerini devletin beceriksizli- ğiymiş gibi gösterdi- . Böylece kendilerinin aklan- dığını(!)sandılar. Deprem, devletin küçül- tülmesini değil, büyütülüp, etkin ışlemesı gerçeğini gös- terdi herkese. Suçlu devlet değil, devleti yönetenlerdir. Yöneticiler 3-5 yüklenıciyi tutuklatarak suçtankurtula- mazlar. Asıl suçludan sorgu- lamabaşlanlmalıydı. Suçlar saptamp cezalandmlırsa deprem bir işe yaramış de- mektir. Yoksa deprem ka- derimizdir. Çekeriz. ismaüERZEN rikli pürgeler " na sitle BOSCHEn doğru seçim »Ayrıca, 3.538.000 TL'den başlayan ve 14 aya varan taksit seçenekleri.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle