18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 KASIM 1999 CUMA 14 KULTUR kultur(5 cumhuriyet.com.tr Devrim Erbil 40. sanat yılını İstanbul'dan sonra Ankara'da açtığı bir sergi ile kutluyor 6 Sanat vıysaı-lığuı ölçütüdür' - ESRA AÜÇAVUŞOĞHJ Devrim Erbil. 40. sanat yılını geçen ' ay Istanbul Galeri Binyıl'da, bu ay ise Ankara Helikon Sanat Galerisi'nde aç- tığı sergiyle kutluyor. 1959 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun oldu|u tanhi, sanat yaşamının başlangıcı sayan Dev- ; rim Erbil, kırk yıldır bıkıp usanmadan - sanatın çeşitlı alanlannda sürdürüyor * çalışmalannı. Devrim Erbil'in 40. sanat yılı nede- niyle tş Bankası'nın katkılanyla 2000 ' yılı içindeçıkmaküzerebirkitaphazır- '' İanıyor. Kitapta. sanatçılar, sanat tarih- 11 çiler, yazarlar; kısaca. Erbil'in resimle- rini tanıyanlardüşüncelerini dile getire- " cekler. Maviye. ağaçlara, lstanbul'a, kuşla- - ra tutkun bir sanatçı Devrim Erbil. Ama onun resimleri doganın birebir görün- ^ tüleri değil elbette. îstanbul'un evleri,bir ^ağacın yaprağı onun fırçasında doğa- nın görüntüsel gerçeğinin, sanatçının içsel dünyasına dönüşmüş biçimiyle yansıyortuvale. Sanat inanılmazbirtut- ku. yaşamım yönlendiren en büyûk güç. 'Sanat ahşümışa karşı çıkar' ; Devrim Erbil'in resimlerinin ritmıni ifade eden en önemli özellik. çizgi. Onun resmi çızginin ahenginden, devinimin- den oluşuyor. Bazı konulara ise saplantı derecesin- • de bağlı Erbil. Sanatta saplantının alı- şılmış yargılara karji çıkmak olduğunu düşünüyor. "SanaLalışılmışbirşeyekar- şı çıkmaktır. Saplantıvı bile kötü karşı- lamıyorum. Evet bazı konulara saplan- tı derecesinde bağbyım. Bir temayı sü- 4O X#e 'Çoğul Sarı", 1999, tuval üzerine yağhboya. en ağacı değil o devinimi, o titreşimi yakalamaya çalışıyorum. Kuşun kanat çırpışını, gökyüzüne uçmasını, uzaklaşmasım resmediyorum. Resimle şiir yazmak, resimsel şiirler yazmak istiyorum. Renklerle şiirler oluşturmak istiyorum.' Erbil, sanatın bir tutku olduğunu söylüyor. rekli ele alarak olgunlaştırmayı amaçu- yorum. Örneğin Anadolu çeşitlemele- rim var. Bunlann her biri birbirinden farkbdır. Sanatçıbir şey ortayakoyar, ama her gün bir yerinin daha iyi olması için ilave yapar. Zamanın ve sanatçının de- ğişimiyle paralel olarak bu, >apıta ekle- nen bir yetkinliktir, otgunluktur." Onun tutkun olduğu ağaçlar, kuşlar de- vinimleri ve dınginliklen ile var olu- yorlar resimlerinde. "Ben ağacı değil o devinimi, o titreşimi yakalamaya çalışı- yorum. Kuşun kanat çırpışını, gökyü- züne uçmasını, uzaklaşmasım resmedi- yorum. Resimleşiir yazmak. resimsel şi- irler yazmak istiyorum. Renklerle şiir- ler oluşturmak istiyorum." Devrim Erbil, yıllardır sanatın geniş kitlelere ulaşması için büyûk bir çaba gös- teriyor. Akademide hocalık yapıyor. konferanslar veriyor, sergileraçıyor, der- nek başkanlığını yürütüyor, müzelerde çalışıyor... Kısaca, kendisinden sonraki kuşaklann sanatla iç içe olması için tüm gücüyle çalışıyor. Tüm bunlar bir sa- natçının neyine diye düşünmüyor. Çün- kü Türkiye'de sanatın gehşmesi için bir koltukta birden fazla karpuz taşınması gerektiğinin çok önceleri farkına varmış bir sanatçı o... Olkesinin ona sadece sa- natçı olabilecek lüksü tanımadığını, yo- lun başmdayken anlamış. "Sanat. ya- şamla iç içe olmadtğk, insanla bütünîeş- mediği takdirde gerçek anlamda sanat değiMir. Bütün yaşamun sanatı öğret- mekle geçti. Olumsıu bir ortamda eki- len tohumlann güzel çiçekler açacağım düşünmüyorum. O halde ortamı bilinç- li hale getirmek, yenileştirmek, sanatla bağlantüı hale getirmek gerekiyor. Biz- den önceki kuşaklann yaptığı gibi, biz de bir koltukta birçok karpuz taşunaya ça- hşbk. Hocalanmız; Bedri Rahmi'ler,Ce- mal Tollu'lar sadece resim yapmaddar yaşamları boyunca. Bedri Rahmi'nin Cumhuriyet'te şiirleri yayımlanıyordu. Her hafta köşesinde sanatla ilgili >azılar yazard>.Nurullah Berkde örneğin, hem yaalar yazar hem de konferanslar verir- di. Sanatçıydılar,eleşrirmendiler, müze- ciydiler. Bir toplumu oluşturmak için, sanatı izleyecek ve sanatın tadına vara- cak bir ortam oluşturmaya çalıştılar. Sa- nıyorum bu bizim kuşağın ve birkaç ku- şağm daha temel sorunu olacakT 'Anadolu'da resim geleneğivar * Sanat Beyazıt'a inmedıkten sonra var- lığından söz edilemez, diyordu Erbil'in hocalan; o ise "Sanat NtşantaşTna üı- di, ama Beyazıt'a bir tüıiü inemedi" di- yor. "Sanat.uygarhğın ölçütüdür" diyor sa- natçı. "en ilkel toplumlarda da, en geliş- miş toplumlarda da var olan psikofizyo- lojik bir içgüdü; tıpkı, açlık. cinsellik gj- bi sanat da böyle bir içgüdü" Anadolu'nun heryerinde, söylenenin aksine, bir resim geleneği olduğunu vur- guluyor Devrim Erbil. Bunun kamçı- lanmamasının suçunu ise ilgisizliğe bağ- lıyor. "Antakya'da bir kasap dükkânın- da duvar bo> unca mozaik bir tablo gör- düm. Çakıltaşlam la \ apılmış ve boyan- nuşti. Anadoiu"da bö\ le bir potansiyel var, ama bu kullanıünıyor. Antik sanata da- yanan bir mozaik geleneği var, Antak- ya'da ve halk bunu farklı bir biçimde devam ettiriyor." Devrim Erbil'in sadece resimleri de- ğil, seramik ve mozaik panolan, halı çahşmalan dabulunuyor. OzellikleTürk toplumunun geleneği içinde yeralan ha- lının çağdaş sanat yapıtı olarak ele alın- ması için dersler veriyor. çalışmalar yapıyor. Ray Anderson Babylon'da, Emin Fındıkoğlu Armada'da Ortanccdannşehirhcıyatı romboncu Ray Anderson araştınr, düşünür ve her defasında kendine özgü bir oluk bulur. Şimdi de kendisi ile birlikte sadece dört kişilik bandosu ile şeytana külahını ters giydirmekte... Emin Fındıkoğlu Ahırkapı'daki Armada Oteli'nin "Radyo Bar"ında şarkıcı Feyza Eren'le birlikte dinlenebilecek. SADETTİN DAVRAN Ortancalar bu mevsımde tstan- bul'a yakın ormanlann kuytulukla- nnda zeytuniden pelür kâğidı mavi- sine, oradan da kimseye haber ver- . » » « ^ j W » g ç y d s , rada da oıplenne yalân bir yerlerin- den kesilip, kentin yoğun yerleşim görmüş kesimlerindeki bazı çiçekçi- lerin vitrinlerine doğru yolaçıkıyor- lar. Pek yakında mütevazv bir bedel karşılığında yepyeni birduruşun öz- nesi olacaklar. Zekeriyaköy ortan- calan ne ayva gibi san, ne de nar gi- bi kırmızı oluyorlar. Sonbahar onla- n soğuk menevişlere boyuyor. "Kı- zılderiü Yazı" onlara dokunamıyor. *Vermont Hazanrnın çok uzağında- lar. Güz, cazın anadilinde "düşüş", "dökülüş"' gıbi anlamlara geliyor. Ortancalar ise dökülmüyorlar. Kuru- yorlar. Başkalaşıyorlar. "Ölü d«ga"" Bu yılın programında Harem Suare, Üçüncü Sayfa ve Güneşe Yolculuk da yer alıyor 40. Selanik Fflm Festivali basladı ASLI SELÇUK SELANtK- 40. Uluslararası Selanik Film Festivali 12 Kasım Cuma günü baş- ladı. Bu önemli yıldönümü. doğumundan beri festivali besleyen, Balkanlar'ın doğal kültürel birbuluşma noktası niteliğine de sahip olan bir kentle. yani Selanikle bu açı- dan da büyük bir uyum sağlıyor. Selanik'in bu bölgede yaşanan çatışma- lann yaralannm sanlması amacıyla yapı- lacak çalışmalann merkezi olarak belir- lenmesinden dolayı kent ayn özel bir an- lam da kazanıyor. Böylece festtvalin bu yil- kı konuklan bir yandan bölgede hâlâ sü- ren dramatik değişikliklerin nitelikleri ile ilgili olarak tümüyle bireysel yaklaşımlar- la, doğrudan katılıyorlar festivale. Böyle- ce katıhmcılar bir gözlem olanağı da bu- luyorlar. Çünkü bu değişiklikler aynı za- manda festivalin yıldönümü için seçilmiş filmlerle de tanımlanarak, izleyicilere bir yandan da dünyanın birçok ülkesinden olu- şan görüsleri de izleme olanağı veriyor. Festivalde bu yıl 3 Türk filmi var: Harem Suare, Üçüncü Sayfa ve Güneşe Yolcu- luk. Bu karşılaş.malann geçmişine döne- rek Türk- Yunan sineması ilişkilerine ye- niden göz atarsak, bu ilişkilerin eski yıl- lara dayandığı ortaya çıkıyor. Osmanlı uy- ruğundakı Manastırlı Yannis ve Mflton Manakis kardeşler 1905 'te Balkanlar'da- ki ilk filmi çekıyorlar. Sultan MehmetRe- şat'ın 1911 'de Selanik'le Manastır'ı ziya- ret etmesini de yine Manakis kardeşler gö- rüntülüyor. Yunan sinemasındaki ılk uzun metraj filmi de 1914 yılında İzmirli Kos- tasBahatorisçekiyor. "GoMb" adlı bu film ne yazık kı kayboluyor. Türk-Yunan ortak yapımı olan "StralardakiHeyecanlar"ı ise 1963 yılında Yunanlı yönetmen AlekosSa- kalarios Istanbul'da gerçekleştıriyor, Baş- rollerde 60'lann Yunan stan Aliki Vuyıık- laki ile o yıllarda Hüljn Koçyiğit'in tilm- leri Yunan izleyicisinin ilgisiyle karşılanı- yor. Daha sonra birçok Türk yönetmen de Türk-Yunan dostluğunu irdeleyen çalış- malar yapıyorlar. Ömer Kavur'un "Gece Eric Zoncarun 'Küçük Hırsu' adlı filmi Yeni l fuklar bölümünde gösteriliyor. Yofcuhtğu", TomrisGiritlioğta nun "Suyun Öte Yanı" Tunç Başaranm "Sen de Git- meTri>andafüis"i. Bilkctİlhan ın "Kayık- çı"sı. Seçkin Yaşar'ın *"Se\gilimİstanbul''u Türk-Yunan ilişkılerinı işleyen yapımlar. Günümüzde de Selanik Film Festivali bu ilişkinin etkıli sahnesini oluşturmaktadır. Kapanış 'Amerikan Güzeli'yle». Uluslararası yanşmada bu yıl Altın ve Gümüş tskender Ödülü için yanşacak 14 film ise şunlar: Meksika'dan Alejandro Springall ın *Santitos"u, Çek Cumhuri- yetinden SasaGedeon'un "Returnofthe ldwt"u (Budalanın Dönüşü). ABD'den Ed Ratke'in "TheDreamCateher'"ı (Rüya Av- cısı), Kanada'dan Carl Bessai'nin "Johnny''si, Danimarka'dan Ole Christi- an Madsen'in "Pizza King"i (Pizza Kra- lı), Çin'den Zhang Yang'ın "ShcNver"! (Duş), Mısır'dan Atef Hetata'nın "Oosed Doors"u (Kapalı Kapılar). Fransa'danChris- üne Carriere'in "Qui phıme la Lune?"ü (Ayı Kim Yoluyor?), Polonya'dan Urszula Ur- baniak ına TheJunction"u(Kavşak), Ital- ya-Fransa- Arjantin ortak yapımı Marco Bechis in "Garage Olimpo"su (Olimpo Garajı). Fransa'dan LaurentCantet'ın "Res- sources Humaines"i (Insan fCaynaklan). lngiltere'den Justin Kerrigan'ın "Human TranTc"i (tnsan Trafiği), Yunanistan'dan Panos Karkanevatos'un u Eartb and Wa- ter"ı (Toprak ve Su) ve Kostas Kapakas'ın i *Peppermint'< i (Nane). Altın ve Gümüş ts- kender ödülleri (40.0 ve 25.00 dolar) 21 ICasım Pazar gecesi Olympion I sinema- sında gerçekleştirilecek olan festival kapa- nış töreninde sahiplerini bulacak. Tören ge- cesi sunulacak film SamMendes'in "Ame- rican Beauty"si (Amerikan Güzeli). Abbas Kiarostami, Otar losseüanu To- ninaGuerra, Catherine Breillat, Amos Gi- tai, tldiko Enyedi, Alison Anders, Bill Fors\th.\entura Pons, Amos Kolek, Srdjan Karanovic,JanosSzasz, Bakhtiar Khadoj- nazarov bu yıl festivale katılan sinemacı- lardan bazılan Catherine Deneuve. başro- lünü oynadığı "Le Vent de la Nuit" (Gece Rüzgân) filmiyle Selanik'ı onurlandın- yor. Filmin yönetmeni Philippe Gerrel de Deneuve'eeşliketmekte. Festivalin ilginç bir etkinliği de Amerikalı fotoğraf ustası Man Ray'in sinema yapımlan. Bu 16 kı- sa fılmden oluşan 2 program. "Man Ray veSinema" başlığı altında seyircisiylebu- luşuyor. Sinema haftası olarak başladı "New Horizons" (Yenı Ufuklar) bölü- münde gösterilen Bruno Dumont'un "LHu- manite"" (tnsanlık), Laurent Bouhnik'ın " 1999Maddane", EricZonca'nın "Le Pe- tit Voleur'' (Küçük Hırsız) filmlerinden oluşan Yeni Fransız Sineması ve Andreas Kleinert'ın "Pathsinthe Night" (Gecenin Patikalan). RosaVonPraunheim'ın "Eins- tein of Sex" ve "Nighöall" (Günbatımı) filmleriyle Yeni Alman Sineması bölüm- leri dışında "3x3*3Yönetmenden3 FünTde Macar Ildiko Enyedi. Kanadali L'ea Pool ve Fransız Oaire Denis'nin filmleri var. Amos Kollek'in, "Fiona"sı. David Ril- ker'in "TheCity"' Amerikan Bağımsızla- n bölümünü oluşturan filmler. 1960'da Yunan Sinema Haftası olarak başlayan festival, 1970"e kadar geniş bir seyirci kitlesıne kavuştu. 1992 yılında da uluslararası kimliğini kazandı. Festival, Olympion Sinema Kompleksi'nde yer alan salonlarda fılmlerini seyirciye sunuyor. Bu yeni kompleksin dışmda Selanik Fes- tivali 40. yılını kutlarken Olympion'a çok yakın olan kent limanı kesimindeki bir de- poyurestoreederek multimedyakültürmer- kezine dönüştürdü. Yepyeni 4 çağdaş sine- ma salonu da festival boyunca seyirci lere yine eksiksiz hizmet veriyor. Aynca 2 kü- çük salonu da bu etkinliklere katılıyor, Festivalin 40. yılını kutlama törenleri yeni bir yüzyılın gelişiyle birlikte çağdaş bir bakışla ele alınarak yapılıyor. Sela- nik'te etkinliklere festivalden bir hafta ön- ce özel kutlamalarla başlandı. Biten bu yüzyılda çekilmiş olan başlangıcından bu- güne dek 80 Yunan filmi de Selanikliler- le buluşuyor... oluyorlar. Emin Fındıkoğlu bu mevsimde Is- tanbul'da belirir. Geçen hafta Baby- lon'da prova yaptı. Basta Ruli Kara- ca, davulda Mehmet tkiz. Karaca ve tkiz ancak bir Emin Fındıkoğlu or- kestrasıııdabkarayagetefotliiieT. Yıl- lann Ruli Karacası ile yannların Mehmet Ikiz'ı, Emin Fındıkoğlu'nun yeni dokuzlusunun ritim bölümün- de buluştular. Göründüğü kadan ile aralan iyi. Buorkestranm tamamı, son zamanlarda Türkiye'de kurulan en şaşaalı caztopluluğu. Saksofoncu. pı- yanist Tuna Ötenei trompetçi tmer Demirer. tromboncu, piyanist Etvan Aracı, tromboncu Levent Çoker,vur- malıcı Jozi LevL Davulda başlangıç- taCanKozluvardı; İstanbul Caz Fes- tivali'nde böyle çalmışlardı. Sonra Can Kozlu mazereti yüzünden ay- nldı; yerine, Fındıkoğlu ile ortak dos- tumuz, Los Angeles'ta yaşayan Fa- ruk L1a>'m tavassutu sonucu Meh- met tkiz < *oturdu."Topluluk Ankara'da Ortadoğu Caz Günleri'nde çaldı. Kulağı- ma geldiği kadanyla proto- kol memnun kalmış. Dört kişilik bando Babylon'dabu hafta sonu Ray Anderson çalacak. An- derson bu topluluguna "Cep Pirinç Üfleme Çalgılar Ban- dosu" anlamına gelen "Poc- ket Brass Band" adını koy- du. Cazın çıkışında son de- rece önemli payı olan Nev» Orleans sokak bandolannın Dirty Dozen gibi Mahon- gany gibi günümüzdeki cev- val uzantılan, bu gelenek- sel kuruma çağdaş bir seda kazandırmanın çok ötesin- deki faaliyetleri ile öne çık- tılar. Tromboncu Ray An- derson araştınr, düşünür ve her defasında kendine özgü bir oluk bulur. Şımdi deken- disi ile birlikte sadece dört kişilik bandosu ile şeytana külahını ters giydirmekte. Anderson. Tepebaşf nın yabancısı değildir. On beş yıl kadar önce yine bir ortanca mevsiminde lstanbul'a gel- miş, birkaç gün önce sessiz- ce bu dünyadan ayrılan Mustafa Kemal Ağaoğ- lu'nun düzenlediği, Emin Fındıkoğlu "küratöıiü- ğü"ndeki BtLSAK. caz fes- tivallerinin ilkinde çalmış, Babylon'a 150 metre uzak- lıktaki, şimdi Mercure'e ge- çen, o zamanlar Etap zinci- rine bağlı olan otelde kal- mıştı. Yine bu hafta, sonu Emin Fındıkoğlu Ahırka- pı'daki Armada Oteli'nin "Radyo Bar"ında şarkıcı Feyza Eren'le birlikte din- lenebilecek. Repertuvarda "BraaTler, "Fly Me to the Moon"lar "Corcovado"lar ve Fındıkoğlu'ndan ortan- ca mevsimine uygun bazı sürpriz "FransEcalar" var. lkiliyekıtalararası bir srüp- riz katılım daha beklenebi- lir. YAZIODASI SELİM İLERİ İstanbul ve Gece . O zamanlar, kimbiiir kaç yıl önce, şehrin gecesini ışıklarla donanmış olarak hatırlıyorum. Bayram günü müydü, nekutianıyordu? Biz vapurdaydık, çocuktum, annem babam ablam yanımdaydı. Denizde Kızkule- si bütün ışıklıydı... Istanbut'da geceyi hep öyle hatrlamak isterim. Bunda, okul kitabımızdaki bir şiirin de payı büyük- tür. Bedri Rahmi Eyuboğlu yazmış. Bedri Rahrni adıyla ılk kez karşılaşıyorum. "Pul Pul" diyor. "Yedi tepeye kunılmuş/Pul pul/ Gümüş gümüş balıklan/ Pul pul/ Işıktan sudan örülmüş/ Canım Is- tanbul". Herfıalde kırk yıl geçti; şiir ezberimdedir. İstanbul daha mı ışıklıydı; hiç sanmam. bugünün olanaklan, şehrin bugünkü kalabalığı yoktu o zamanlar. Hava ka- rardı mı, gece iyice alaca bir karanlık olup çıkardı. Bir iki yerden ışıklar kalmış aklımda. Bunlardan bi- ri, Gülhane Parkı'dır. Işıktan lâlelerle örülmüş, yol bo- yu. Şimdi îstanbul'un gecesi. eski masumiyetini koru- muyor. Dünyanın sayılı buyük kentlerinden olan is- tanbul. bakıyorsunuz yer yer ışıltılı, sonra hemen ya- nı başında, ışıklar azalıyor. karanlık, üzgün sokaklar başlıyor. Artık bir "tezat" kenti. Evet, şehrin kalabalık yollanndayız, belki Beyoğlu, belki Nişantaşı, gece bastırrraş, kalabalık sanki din- miş. Vıtrinler... İşıklı vitrinler... Onlar da beni hep bü- yüledi. Çogu kez erişemediğimiz giysilere bürünmüş mankenlere bakakalınm. Samet Ağaoğlu'nun bir hikâyesi vardır, "Manken- ler" geceleyin el ayak çekilince sokağa çıkariar, gü- nün ilk ışıklanna kadar kendı gizli hayatlannı yaşar- lar. Ama şimdi işıklı caddelerden aynldık. Mai ve Si- yah'tan bu yana yaşayan karanlık sokaklardayız. Belki de Necip Fazıl'ın unutulmaz dizesi; "Gün- düzlersıze kalsın, verin karanlıklan." îstanbul'un böy- lesi yalnız sokaklarında. gece, kalp yarası gibidir, da- hası yalnız, olabildığince yalnız. Istanbul'da gece kimisi için böylesine ıssızken, ki- misi için uçanlık, eğlence, vur patlasın çal oynasın. Meselâ Ortaköy'de gece bir türiü bitmiyor. Gerçekten eğleniliyor mu, yoksa zaman mı geçip gidiyor, kestirmek güç. Bununla birlikte madem Boğaziçi'ndeyiz, daha ötelere gidebiliriz. Deniz geceyi dinler. Şıpırtılan var- dır sulann, bize çok şey söyier. Şehir büyük, gece dört bir yanından sarmaya ko- yulur. Belki Sirkeci'desin, büyük gar kapısı, son yol- culan banliyö trenlerinın. Sonra Ankara Caddesi, bü- tün günün gürültüsünden patırtısından arınmış An- kara Caddesi. Gece orada çok ıssızdır, insan şaşar. Gecede yaşamak oldum bittim hoşuma gıtti. Ba- zan uzaklarda evierin ışığı. Benim gibi bir uykusuz bay- kuş mu geceyi bekleyen dıye düşünürüm. Hep o uzak ev ışıklan. Bazan biri söner. O evde gece bir- den bitmiştir. Ne var ki, başkalan için gece hâlâ sürmekte. Me- selâ birtaksi durağı. Geceden dönenler için bızi bek- leyen taşıtlar, sürücüler. Meselâ bomboş vapur iskeleleri, dinlenen vapur- lar. Meselâ ışıklan sonmüş lokantalaı; kahveleı;sonrnüş- teriler. Gece hem güzeldır, hem acı. Biten bir şeydir Istanbul'da gece. Dedim ya, ben gündüzleri pek sevmem. Oysa o zamanlar çocukken, baykuşgillerden de- ğil, horoz-tavukfamilyasındandık. Erken yatılır, erken kalkılır. Bu yüzden yetişme yıllanmda gece ve gece- deki İstanbul pek az yaşandı. Şimdi doya doya ya- şamaya çalışıyorum. Yine de çocukluğumdan gece- ler: Bir düğünden mi dönüyoruz: Gozteri uykulu annem. Beyoğlu'ndan mı geçiyoruz: Hiç tanımadığım, çok sonralan tanıyacağım bir hayata dalıp gitmişim. Belki yapayalnız luna park. Atlıkanncalar. Donme dolap. "Geceter" Hamiyet Yüceses'in söylediği şarkıdır belki de. Takvimde İz Bırakan: "Çünkü rahatlıklardan ge/seydı'm şairfa/an olmaz- Ğm hetttakie. Belkiolurdum da kişiliksiz, tutarsız, gös- teriş düşkûnü bir müsvedde şa/V olurdum." Behçet Necatigil, Dünya gazetesi, 8 Kasım 1978. ADSO'yu şef Chichon yönetecek • KüKiir Servisi - Antalya Deviet Senfoni Orkestrası bugün saat 20.30'da Antalya Kültür Merkezi'nde Rüya Taner ile birlikte Schumann'ın filmlere konu olan Romantik Piyano Konçertosu'nu seslendirecek. Konseri Ispanyol ve Ingiliz asıllı genç orkestra şefi Karel Mark Chichon yönetecek. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R Â C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle