Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 KASIM 1999 CUMA
14 KULTUR kultur(5 cumhuriyet.com.tr
Devrim Erbil 40. sanat yılını İstanbul'dan sonra Ankara'da açtığı bir sergi ile kutluyor
6
Sanat vıysaı-lığuı ölçütüdür'
- ESRA AÜÇAVUŞOĞHJ
Devrim Erbil. 40. sanat yılını geçen
' ay Istanbul Galeri Binyıl'da, bu ay ise
Ankara Helikon Sanat Galerisi'nde aç-
tığı sergiyle kutluyor.
1959 yılında İstanbul Güzel Sanatlar
Akademisi'nden mezun oldu|u tanhi,
sanat yaşamının başlangıcı sayan Dev-
;
rim Erbil, kırk yıldır bıkıp usanmadan
- sanatın çeşitlı alanlannda sürdürüyor
* çalışmalannı.
Devrim Erbil'in 40. sanat yılı nede-
niyle tş Bankası'nın katkılanyla 2000
' yılı içindeçıkmaküzerebirkitaphazır-
'' İanıyor. Kitapta. sanatçılar, sanat tarih-
11
çiler, yazarlar; kısaca. Erbil'in resimle-
rini tanıyanlardüşüncelerini dile getire-
" cekler.
Maviye. ağaçlara, lstanbul'a, kuşla-
- ra tutkun bir sanatçı Devrim Erbil. Ama
onun resimleri doganın birebir görün-
^ tüleri değil elbette. îstanbul'un evleri,bir
^ağacın yaprağı onun fırçasında doğa-
nın görüntüsel gerçeğinin, sanatçının
içsel dünyasına dönüşmüş biçimiyle
yansıyortuvale. Sanat inanılmazbirtut-
ku. yaşamım yönlendiren en büyûk güç.
'Sanat ahşümışa karşı çıkar'
; Devrim Erbil'in resimlerinin ritmıni
ifade eden en önemli özellik. çizgi. Onun
resmi çızginin ahenginden, devinimin-
den oluşuyor.
Bazı konulara ise saplantı derecesin-
• de bağlı Erbil. Sanatta saplantının alı-
şılmış yargılara karji çıkmak olduğunu
düşünüyor. "SanaLalışılmışbirşeyekar-
şı çıkmaktır. Saplantıvı bile kötü karşı-
lamıyorum. Evet bazı konulara saplan-
tı derecesinde bağbyım. Bir temayı sü-
4O
X#e
'Çoğul Sarı", 1999, tuval üzerine yağhboya.
en ağacı
değil o devinimi,
o titreşimi
yakalamaya
çalışıyorum.
Kuşun kanat
çırpışını,
gökyüzüne
uçmasını,
uzaklaşmasım
resmediyorum.
Resimle şiir
yazmak, resimsel
şiirler yazmak
istiyorum.
Renklerle şiirler
oluşturmak
istiyorum.' Erbil, sanatın bir tutku olduğunu söylüyor.
rekli ele alarak olgunlaştırmayı amaçu-
yorum. Örneğin Anadolu çeşitlemele-
rim var. Bunlann her biri birbirinden
farkbdır. Sanatçıbir şey ortayakoyar, ama
her gün bir yerinin daha iyi olması için
ilave yapar. Zamanın ve sanatçının de-
ğişimiyle paralel olarak bu, >apıta ekle-
nen bir yetkinliktir, otgunluktur."
Onun tutkun olduğu ağaçlar, kuşlar de-
vinimleri ve dınginliklen ile var olu-
yorlar resimlerinde. "Ben ağacı değil o
devinimi, o titreşimi yakalamaya çalışı-
yorum. Kuşun kanat çırpışını, gökyü-
züne uçmasını, uzaklaşmasım resmedi-
yorum. Resimleşiir yazmak. resimsel şi-
irler yazmak istiyorum. Renklerle şiir-
ler oluşturmak istiyorum."
Devrim Erbil, yıllardır sanatın geniş
kitlelere ulaşması için büyûk bir çaba gös-
teriyor. Akademide hocalık yapıyor.
konferanslar veriyor, sergileraçıyor, der-
nek başkanlığını yürütüyor, müzelerde
çalışıyor... Kısaca, kendisinden sonraki
kuşaklann sanatla iç içe olması için tüm
gücüyle çalışıyor. Tüm bunlar bir sa-
natçının neyine diye düşünmüyor. Çün-
kü Türkiye'de sanatın gehşmesi için bir
koltukta birden fazla karpuz taşınması
gerektiğinin çok önceleri farkına varmış
bir sanatçı o... Olkesinin ona sadece sa-
natçı olabilecek lüksü tanımadığını, yo-
lun başmdayken anlamış. "Sanat. ya-
şamla iç içe olmadtğk, insanla bütünîeş-
mediği takdirde gerçek anlamda sanat
değiMir. Bütün yaşamun sanatı öğret-
mekle geçti. Olumsıu bir ortamda eki-
len tohumlann güzel çiçekler açacağım
düşünmüyorum. O halde ortamı bilinç-
li hale getirmek, yenileştirmek, sanatla
bağlantüı hale getirmek gerekiyor. Biz-
den önceki kuşaklann yaptığı gibi, biz de
bir koltukta birçok karpuz taşunaya ça-
hşbk. Hocalanmız; Bedri Rahmi'ler,Ce-
mal Tollu'lar sadece resim yapmaddar
yaşamları boyunca. Bedri Rahmi'nin
Cumhuriyet'te şiirleri yayımlanıyordu.
Her hafta köşesinde sanatla ilgili >azılar
yazard>.Nurullah Berkde örneğin, hem
yaalar yazar hem de konferanslar verir-
di. Sanatçıydılar,eleşrirmendiler, müze-
ciydiler. Bir toplumu oluşturmak için,
sanatı izleyecek ve sanatın tadına vara-
cak bir ortam oluşturmaya çalıştılar. Sa-
nıyorum bu bizim kuşağın ve birkaç ku-
şağm daha temel sorunu olacakT
'Anadolu'da resim geleneğivar *
Sanat Beyazıt'a inmedıkten sonra var-
lığından söz edilemez, diyordu Erbil'in
hocalan; o ise "Sanat NtşantaşTna üı-
di, ama Beyazıt'a bir tüıiü inemedi" di-
yor.
"Sanat.uygarhğın ölçütüdür" diyor sa-
natçı. "en ilkel toplumlarda da, en geliş-
miş toplumlarda da var olan psikofizyo-
lojik bir içgüdü; tıpkı, açlık. cinsellik gj-
bi sanat da böyle bir içgüdü"
Anadolu'nun heryerinde, söylenenin
aksine, bir resim geleneği olduğunu vur-
guluyor Devrim Erbil. Bunun kamçı-
lanmamasının suçunu ise ilgisizliğe bağ-
lıyor. "Antakya'da bir kasap dükkânın-
da duvar bo> unca mozaik bir tablo gör-
düm. Çakıltaşlam la \ apılmış ve boyan-
nuşti. Anadoiu"da bö\ le bir potansiyel var,
ama bu kullanıünıyor. Antik sanata da-
yanan bir mozaik geleneği var, Antak-
ya'da ve halk bunu farklı bir biçimde
devam ettiriyor."
Devrim Erbil'in sadece resimleri de-
ğil, seramik ve mozaik panolan, halı
çahşmalan dabulunuyor. OzellikleTürk
toplumunun geleneği içinde yeralan ha-
lının çağdaş sanat yapıtı olarak ele alın-
ması için dersler veriyor. çalışmalar
yapıyor.
Ray Anderson Babylon'da, Emin Fındıkoğlu Armada'da
Ortanccdannşehirhcıyatı
romboncu Ray Anderson araştınr, düşünür ve
her defasında kendine özgü bir oluk bulur. Şimdi de
kendisi ile birlikte sadece dört kişilik bandosu ile
şeytana külahını ters giydirmekte...
Emin Fındıkoğlu Ahırkapı'daki Armada Oteli'nin "Radyo
Bar"ında şarkıcı Feyza Eren'le birlikte dinlenebilecek.
SADETTİN DAVRAN
Ortancalar bu mevsımde tstan-
bul'a yakın ormanlann kuytulukla-
nnda zeytuniden pelür kâğidı mavi-
sine, oradan da kimseye haber ver-
. » » « ^ j W » g ç y d s ,
rada da oıplenne yalân bir yerlerin-
den kesilip, kentin yoğun yerleşim
görmüş kesimlerindeki bazı çiçekçi-
lerin vitrinlerine doğru yolaçıkıyor-
lar. Pek yakında mütevazv bir bedel
karşılığında yepyeni birduruşun öz-
nesi olacaklar. Zekeriyaköy ortan-
calan ne ayva gibi san, ne de nar gi-
bi kırmızı oluyorlar. Sonbahar onla-
n soğuk menevişlere boyuyor. "Kı-
zılderiü Yazı" onlara dokunamıyor.
*Vermont Hazanrnın çok uzağında-
lar.
Güz, cazın anadilinde "düşüş",
"dökülüş"' gıbi anlamlara geliyor.
Ortancalar ise dökülmüyorlar. Kuru-
yorlar. Başkalaşıyorlar. "Ölü d«ga""
Bu yılın programında Harem Suare, Üçüncü Sayfa ve Güneşe Yolculuk da yer alıyor
40. Selanik Fflm Festivali basladı
ASLI SELÇUK
SELANtK- 40. Uluslararası Selanik
Film Festivali 12 Kasım Cuma günü baş-
ladı. Bu önemli yıldönümü. doğumundan
beri festivali besleyen, Balkanlar'ın doğal
kültürel birbuluşma noktası niteliğine de
sahip olan bir kentle. yani Selanikle bu açı-
dan da büyük bir uyum sağlıyor.
Selanik'in bu bölgede yaşanan çatışma-
lann yaralannm sanlması amacıyla yapı-
lacak çalışmalann merkezi olarak belir-
lenmesinden dolayı kent ayn özel bir an-
lam da kazanıyor. Böylece festtvalin bu yil-
kı konuklan bir yandan bölgede hâlâ sü-
ren dramatik değişikliklerin nitelikleri ile
ilgili olarak tümüyle bireysel yaklaşımlar-
la, doğrudan katılıyorlar festivale. Böyle-
ce katıhmcılar bir gözlem olanağı da bu-
luyorlar. Çünkü bu değişiklikler aynı za-
manda festivalin yıldönümü için seçilmiş
filmlerle de tanımlanarak, izleyicilere bir
yandan da dünyanın birçok ülkesinden olu-
şan görüsleri de izleme olanağı veriyor.
Festivalde bu yıl 3 Türk filmi var: Harem
Suare, Üçüncü Sayfa ve Güneşe Yolcu-
luk. Bu karşılaş.malann geçmişine döne-
rek Türk- Yunan sineması ilişkilerine ye-
niden göz atarsak, bu ilişkilerin eski yıl-
lara dayandığı ortaya çıkıyor. Osmanlı uy-
ruğundakı Manastırlı Yannis ve Mflton
Manakis kardeşler 1905 'te Balkanlar'da-
ki ilk filmi çekıyorlar. Sultan MehmetRe-
şat'ın 1911 'de Selanik'le Manastır'ı ziya-
ret etmesini de yine Manakis kardeşler gö-
rüntülüyor. Yunan sinemasındaki ılk uzun
metraj filmi de 1914 yılında İzmirli Kos-
tasBahatorisçekiyor. "GoMb" adlı bu film
ne yazık kı kayboluyor. Türk-Yunan ortak
yapımı olan "StralardakiHeyecanlar"ı ise
1963 yılında Yunanlı yönetmen AlekosSa-
kalarios Istanbul'da gerçekleştıriyor, Baş-
rollerde 60'lann Yunan stan Aliki Vuyıık-
laki ile o yıllarda Hüljn Koçyiğit'in tilm-
leri Yunan izleyicisinin ilgisiyle karşılanı-
yor. Daha sonra birçok Türk yönetmen de
Türk-Yunan dostluğunu irdeleyen çalış-
malar yapıyorlar. Ömer Kavur'un "Gece
Eric Zoncarun 'Küçük Hırsu' adlı filmi Yeni l fuklar bölümünde gösteriliyor.
Yofcuhtğu", TomrisGiritlioğta nun "Suyun
Öte Yanı" Tunç Başaranm "Sen de Git-
meTri>andafüis"i. Bilkctİlhan ın "Kayık-
çı"sı. Seçkin Yaşar'ın *"Se\gilimİstanbul''u
Türk-Yunan ilişkılerinı işleyen yapımlar.
Günümüzde de Selanik Film Festivali bu
ilişkinin etkıli sahnesini oluşturmaktadır.
Kapanış 'Amerikan Güzeli'yle».
Uluslararası yanşmada bu yıl Altın ve
Gümüş tskender Ödülü için yanşacak 14
film ise şunlar: Meksika'dan Alejandro
Springall ın *Santitos"u, Çek Cumhuri-
yetinden SasaGedeon'un "Returnofthe
ldwt"u (Budalanın Dönüşü). ABD'den Ed
Ratke'in "TheDreamCateher'"ı (Rüya Av-
cısı), Kanada'dan Carl Bessai'nin
"Johnny''si, Danimarka'dan Ole Christi-
an Madsen'in "Pizza King"i (Pizza Kra-
lı), Çin'den Zhang Yang'ın "ShcNver"!
(Duş), Mısır'dan Atef Hetata'nın "Oosed
Doors"u (Kapalı Kapılar). Fransa'danChris-
üne Carriere'in "Qui phıme la Lune?"ü (Ayı
Kim Yoluyor?), Polonya'dan Urszula Ur-
baniak ına
TheJunction"u(Kavşak), Ital-
ya-Fransa- Arjantin ortak yapımı Marco
Bechis in "Garage Olimpo"su (Olimpo
Garajı). Fransa'dan LaurentCantet'ın "Res-
sources Humaines"i (Insan fCaynaklan).
lngiltere'den Justin Kerrigan'ın "Human
TranTc"i (tnsan Trafiği), Yunanistan'dan
Panos Karkanevatos'un
u
Eartb and Wa-
ter"ı (Toprak ve Su) ve Kostas Kapakas'ın
i
*Peppermint'<
i (Nane). Altın ve Gümüş ts-
kender ödülleri (40.0 ve 25.00 dolar) 21
ICasım Pazar gecesi Olympion I sinema-
sında gerçekleştirilecek olan festival kapa-
nış töreninde sahiplerini bulacak. Tören ge-
cesi sunulacak film SamMendes'in "Ame-
rican Beauty"si (Amerikan Güzeli).
Abbas Kiarostami, Otar losseüanu To-
ninaGuerra, Catherine Breillat, Amos Gi-
tai, tldiko Enyedi, Alison Anders, Bill
Fors\th.\entura Pons, Amos Kolek, Srdjan
Karanovic,JanosSzasz, Bakhtiar Khadoj-
nazarov bu yıl festivale katılan sinemacı-
lardan bazılan Catherine Deneuve. başro-
lünü oynadığı "Le Vent de la Nuit" (Gece
Rüzgân) filmiyle Selanik'ı onurlandın-
yor. Filmin yönetmeni Philippe Gerrel de
Deneuve'eeşliketmekte. Festivalin ilginç
bir etkinliği de Amerikalı fotoğraf ustası
Man Ray'in sinema yapımlan. Bu 16 kı-
sa fılmden oluşan 2 program. "Man Ray
veSinema" başlığı altında seyircisiylebu-
luşuyor.
Sinema haftası olarak başladı
"New Horizons" (Yenı Ufuklar) bölü-
münde gösterilen Bruno Dumont'un "LHu-
manite"" (tnsanlık), Laurent Bouhnik'ın
" 1999Maddane", EricZonca'nın "Le Pe-
tit Voleur'' (Küçük Hırsız) filmlerinden
oluşan Yeni Fransız Sineması ve Andreas
Kleinert'ın "Pathsinthe Night" (Gecenin
Patikalan). RosaVonPraunheim'ın "Eins-
tein of Sex" ve "Nighöall" (Günbatımı)
filmleriyle Yeni Alman Sineması bölüm-
leri dışında "3x3*3Yönetmenden3 FünTde
Macar Ildiko Enyedi. Kanadali L'ea Pool
ve Fransız Oaire Denis'nin filmleri var.
Amos Kollek'in, "Fiona"sı. David Ril-
ker'in "TheCity"' Amerikan Bağımsızla-
n bölümünü oluşturan filmler.
1960'da Yunan Sinema Haftası olarak
başlayan festival, 1970"e kadar geniş bir
seyirci kitlesıne kavuştu. 1992 yılında da
uluslararası kimliğini kazandı. Festival,
Olympion Sinema Kompleksi'nde yer alan
salonlarda fılmlerini seyirciye sunuyor.
Bu yeni kompleksin dışmda Selanik Fes-
tivali 40. yılını kutlarken Olympion'a çok
yakın olan kent limanı kesimindeki bir de-
poyurestoreederek multimedyakültürmer-
kezine dönüştürdü. Yepyeni 4 çağdaş sine-
ma salonu da festival boyunca seyirci lere
yine eksiksiz hizmet veriyor. Aynca 2 kü-
çük salonu da bu etkinliklere katılıyor,
Festivalin 40. yılını kutlama törenleri
yeni bir yüzyılın gelişiyle birlikte çağdaş
bir bakışla ele alınarak yapılıyor. Sela-
nik'te etkinliklere festivalden bir hafta ön-
ce özel kutlamalarla başlandı. Biten bu
yüzyılda çekilmiş olan başlangıcından bu-
güne dek 80 Yunan filmi de Selanikliler-
le buluşuyor...
oluyorlar.
Emin Fındıkoğlu bu mevsimde Is-
tanbul'da belirir. Geçen hafta Baby-
lon'da prova yaptı. Basta Ruli Kara-
ca, davulda Mehmet tkiz. Karaca ve
tkiz ancak bir Emin Fındıkoğlu or-
kestrasıııdabkarayagetefotliiieT. Yıl-
lann Ruli Karacası ile yannların
Mehmet Ikiz'ı, Emin Fındıkoğlu'nun
yeni dokuzlusunun ritim bölümün-
de buluştular. Göründüğü kadan ile
aralan iyi. Buorkestranm tamamı, son
zamanlarda Türkiye'de kurulan en
şaşaalı caztopluluğu. Saksofoncu. pı-
yanist Tuna Ötenei trompetçi tmer
Demirer. tromboncu, piyanist Etvan
Aracı, tromboncu Levent Çoker,vur-
malıcı Jozi LevL Davulda başlangıç-
taCanKozluvardı; İstanbul Caz Fes-
tivali'nde böyle çalmışlardı. Sonra
Can Kozlu mazereti yüzünden ay-
nldı; yerine, Fındıkoğlu ile ortak dos-
tumuz, Los Angeles'ta yaşayan Fa-
ruk L1a>'m tavassutu sonucu Meh-
met tkiz
<
*oturdu."Topluluk
Ankara'da Ortadoğu Caz
Günleri'nde çaldı. Kulağı-
ma geldiği kadanyla proto-
kol memnun kalmış.
Dört kişilik bando
Babylon'dabu hafta sonu
Ray Anderson çalacak. An-
derson bu topluluguna "Cep
Pirinç Üfleme Çalgılar Ban-
dosu" anlamına gelen "Poc-
ket Brass Band" adını koy-
du. Cazın çıkışında son de-
rece önemli payı olan Nev»
Orleans sokak bandolannın
Dirty Dozen gibi Mahon-
gany gibi günümüzdeki cev-
val uzantılan, bu gelenek-
sel kuruma çağdaş bir seda
kazandırmanın çok ötesin-
deki faaliyetleri ile öne çık-
tılar. Tromboncu Ray An-
derson araştınr, düşünür ve
her defasında kendine özgü
bir oluk bulur. Şımdi deken-
disi ile birlikte sadece dört
kişilik bandosu ile şeytana
külahını ters giydirmekte.
Anderson. Tepebaşf nın
yabancısı değildir. On beş yıl
kadar önce yine bir ortanca
mevsiminde lstanbul'a gel-
miş, birkaç gün önce sessiz-
ce bu dünyadan ayrılan
Mustafa Kemal Ağaoğ-
lu'nun düzenlediği, Emin
Fındıkoğlu "küratöıiü-
ğü"ndeki BtLSAK. caz fes-
tivallerinin ilkinde çalmış,
Babylon'a 150 metre uzak-
lıktaki, şimdi Mercure'e ge-
çen, o zamanlar Etap zinci-
rine bağlı olan otelde kal-
mıştı. Yine bu hafta, sonu
Emin Fındıkoğlu Ahırka-
pı'daki Armada Oteli'nin
"Radyo Bar"ında şarkıcı
Feyza Eren'le birlikte din-
lenebilecek. Repertuvarda
"BraaTler, "Fly Me to the
Moon"lar "Corcovado"lar
ve Fındıkoğlu'ndan ortan-
ca mevsimine uygun bazı
sürpriz "FransEcalar" var.
lkiliyekıtalararası bir srüp-
riz katılım daha beklenebi-
lir.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
İstanbul ve Gece
. O zamanlar, kimbiiir kaç yıl önce, şehrin gecesini
ışıklarla donanmış olarak hatırlıyorum. Bayram günü
müydü, nekutianıyordu? Biz vapurdaydık, çocuktum,
annem babam ablam yanımdaydı. Denizde Kızkule-
si bütün ışıklıydı...
Istanbut'da geceyi hep öyle hatrlamak isterim.
Bunda, okul kitabımızdaki bir şiirin de payı büyük-
tür. Bedri Rahmi Eyuboğlu yazmış. Bedri Rahrni
adıyla ılk kez karşılaşıyorum. "Pul Pul" diyor.
"Yedi tepeye kunılmuş/Pul pul/ Gümüş gümüş
balıklan/ Pul pul/ Işıktan sudan örülmüş/ Canım Is-
tanbul".
Herfıalde kırk yıl geçti; şiir ezberimdedir. İstanbul
daha mı ışıklıydı; hiç sanmam. bugünün olanaklan,
şehrin bugünkü kalabalığı yoktu o zamanlar. Hava ka-
rardı mı, gece iyice alaca bir karanlık olup çıkardı.
Bir iki yerden ışıklar kalmış aklımda. Bunlardan bi-
ri, Gülhane Parkı'dır. Işıktan lâlelerle örülmüş, yol bo-
yu.
Şimdi îstanbul'un gecesi. eski masumiyetini koru-
muyor. Dünyanın sayılı buyük kentlerinden olan is-
tanbul. bakıyorsunuz yer yer ışıltılı, sonra hemen ya-
nı başında, ışıklar azalıyor. karanlık, üzgün sokaklar
başlıyor. Artık bir "tezat" kenti.
Evet, şehrin kalabalık yollanndayız, belki Beyoğlu,
belki Nişantaşı, gece bastırrraş, kalabalık sanki din-
miş. Vıtrinler... İşıklı vitrinler... Onlar da beni hep bü-
yüledi. Çogu kez erişemediğimiz giysilere bürünmüş
mankenlere bakakalınm.
Samet Ağaoğlu'nun bir hikâyesi vardır, "Manken-
ler" geceleyin el ayak çekilince sokağa çıkariar, gü-
nün ilk ışıklanna kadar kendı gizli hayatlannı yaşar-
lar.
Ama şimdi işıklı caddelerden aynldık. Mai ve Si-
yah'tan bu yana yaşayan karanlık sokaklardayız.
Belki de Necip Fazıl'ın unutulmaz dizesi; "Gün-
düzlersıze kalsın, verin karanlıklan." îstanbul'un böy-
lesi yalnız sokaklarında. gece, kalp yarası gibidir, da-
hası yalnız, olabildığince yalnız.
Istanbul'da gece kimisi için böylesine ıssızken, ki-
misi için uçanlık, eğlence, vur patlasın çal oynasın.
Meselâ Ortaköy'de gece bir türiü bitmiyor.
Gerçekten eğleniliyor mu, yoksa zaman mı geçip
gidiyor, kestirmek güç.
Bununla birlikte madem Boğaziçi'ndeyiz, daha
ötelere gidebiliriz. Deniz geceyi dinler. Şıpırtılan var-
dır sulann, bize çok şey söyier.
Şehir büyük, gece dört bir yanından sarmaya ko-
yulur. Belki Sirkeci'desin, büyük gar kapısı, son yol-
culan banliyö trenlerinın. Sonra Ankara Caddesi, bü-
tün günün gürültüsünden patırtısından arınmış An-
kara Caddesi. Gece orada çok ıssızdır, insan şaşar.
Gecede yaşamak oldum bittim hoşuma gıtti. Ba-
zan uzaklarda evierin ışığı. Benim gibi bir uykusuz bay-
kuş mu geceyi bekleyen dıye düşünürüm. Hep o
uzak ev ışıklan. Bazan biri söner. O evde gece bir-
den bitmiştir.
Ne var ki, başkalan için gece hâlâ sürmekte. Me-
selâ birtaksi durağı. Geceden dönenler için bızi bek-
leyen taşıtlar, sürücüler.
Meselâ bomboş vapur iskeleleri, dinlenen vapur-
lar.
Meselâ ışıklan sonmüş lokantalaı; kahveleı;sonrnüş-
teriler. Gece hem güzeldır, hem acı. Biten bir şeydir
Istanbul'da gece.
Dedim ya, ben gündüzleri pek sevmem.
Oysa o zamanlar çocukken, baykuşgillerden de-
ğil, horoz-tavukfamilyasındandık. Erken yatılır, erken
kalkılır. Bu yüzden yetişme yıllanmda gece ve gece-
deki İstanbul pek az yaşandı. Şimdi doya doya ya-
şamaya çalışıyorum. Yine de çocukluğumdan gece-
ler:
Bir düğünden mi dönüyoruz: Gozteri uykulu annem.
Beyoğlu'ndan mı geçiyoruz: Hiç tanımadığım, çok
sonralan tanıyacağım bir hayata dalıp gitmişim.
Belki yapayalnız luna park. Atlıkanncalar. Donme
dolap.
"Geceter" Hamiyet Yüceses'in söylediği şarkıdır
belki de.
Takvimde İz Bırakan:
"Çünkü rahatlıklardan ge/seydı'm şairfa/an olmaz-
Ğm hetttakie. Belkiolurdum da kişiliksiz, tutarsız, gös-
teriş düşkûnü bir müsvedde şa/V olurdum." Behçet
Necatigil, Dünya gazetesi, 8 Kasım 1978.
ADSO'yu şef Chichon yönetecek
• KüKiir Servisi - Antalya Deviet Senfoni
Orkestrası bugün saat 20.30'da Antalya Kültür
Merkezi'nde Rüya Taner ile birlikte Schumann'ın
filmlere konu olan Romantik Piyano Konçertosu'nu
seslendirecek. Konseri Ispanyol ve Ingiliz asıllı
genç orkestra şefi Karel Mark Chichon yönetecek.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R Â C I