20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
i 24OCAK1989PAZAR CUMHURİYET SAYFA SUNUŞ: Istanbul 'C Çanakkale boğazlarnın "petrol yolu olmunası" çin TMMOE Münarlar Odası'yh Azerbaycan Mimarla- tttifakı =| arasmda Daşlatılan işbirliği sürecinin eylem planını g5rüşmek ve buna bagü bir "dayaruşna protokolü" imzalarruk üzere 1999 yıhnın ilt günlerini Bakû'de »eçirdft. 3-7 Ocak 1999 tarihlerirde gerçekleşen ve K.ültûr Bakanlıgı, Çe\Te Bakanhğı, Beşiktaş Belediyesi terasilcileriyle birlikte 33 kişilik bir Mimarlar Odası grubuyla katıldıgıınız ziyaret ' söresince. bir yandan görüşmeier ve toplantıter yaparken öbür yandan da Bakû kentini ve bu kentteki < yaşamı, kültürü, tarihsel değerleri ve şimdiki tnimarlık, şehircilik egilhnlenni gözleme olanağı bulduk. Dahası, bize ev sahipliği v yapanlar da mimar olduklan için ve hatta Bakû kentinin ımanndan sorumlu resmi görevleri de bulunmalanndan ötürû bu gözlemlerimiz arasmda yine son dönemlere ait kimi "imar tarüşmalanna" da tanık oima şansını elde ettik... Bu nedenle yaa dizimizin içeriğini öncelikle siyasal ve ekonomik konular değil; ağırlıkJı olarak kent, kültür ve tarih ûzerine saptamalar ve değerlendirmeler oluşturuyor. Zaten Bakûlü dostlanmızın da vurguladıklan gibi, yıHardır ilk kez Türkiye'den kalabalık bir grup, siyasal amaçlar ya da ticari ilişkiler peşinde olmadan, tümüyle ve sadece f^köJtürethedeflere'' ''tfâğlı bir göniillülük ' kinde ve "HVÜ" bir kımlikle uygarhk değerleri adına "dayanışma" talebinde bulunarak Azerbaycan'ı ziyaret ediyordu... Gezinin bu "ahşdageJmemiş" niteliği ise bir yandan Azeri mimarlann e\' sahipliğini "resmi" bir havadan çıkanp bir "dost kucaklaşmasma" dönüştürûrken karşılıklı görüşmelerin de yine resmi söylemli kuru bilgilendirmeler şeklinde değil, adeta bir 'derUeşme" yakınhğı içinde geçmesini •sağlıyordu... ••• Mimarlar Odası'mn Bakû çahşmasına odanın merkez yönetim kurulu, dış ilişkiler komitesi, denetleme kurulu temsilcileri, yayın komitesi sekreteri, hukuk müşavirlîğiyle birlikte Ankara, Istanbul. Izmir, Çanakkale, Samsun, Adana, Mersin. Antarya, Korrya ve Bursa fubelerinin yöneticileri de katıldılar. Görüşmeier sonucunda, Türkiye ve Azerbaycan mimarhk kurumlannca imzalanan "BoğazJann Petrol Yolu Ohnaması İçin Dayanışma ve İşbirtiği'' anlaşrnası. iki ülkenin hükümet dışı kuruluşlan arasmdaki ilk "demokratik güç birtiği'' sözleşmesi olarak da önemli bir anlam taşıyor. Çünkû bu sözleşmeyle birlikte sadece Istanbul ve boğazlardaki kûltürel ve doğal değerler değil, hem Türkiye'nin , uygarhk ve sanat a zenginlikleri hem de , Azerbaycan ve Bakû'nûn mimarlık ve tarih birikimleri. yine her iki ülke mimarlannın "ortak mirası'' kabul edilerek birlikte kucaklanıyor... Dilerseniz şimdi bu anlamh buiuşmada edindiğimiz izlenimleri, ' Azerbaycan'a ve Bakû'ye ait tarihsel biîgilerle de birleştirerek Cumhuriyet okurlanyla paylaşmaya başlayahm... Azerbaycan mimarları, Boğaziçi 'nin tankerlerden korunmasını 'yürekten' istiyorlar 'Bakû'nûn petrolü İstanbul'u incitmesin'... "Azerbaycan'ın Gözbebeği" BAICU İZLENİMLERİ O K T A V E K I N C I Hazar kıyısında uzanan geniş yeşil alan kuşağı Bakû'deki plaıüı kentleşmenin simgelerinden... A zerbaycan'ın başkenti /M Bakû'de çıkanlan Hazar ^ J Denızi petrolü. -A J L Karadeniz'deki Novorossısk (Rusya) ve Supsa (Gürcistan) lımanlanna geçen yıl boru hatlanyla aktanlmaya başlandıktan sonra. Istanbul ve Çanakale boğazlannı tehdit eden tehlıke çok daha açık olarak kendısinı göstermeye başladı. Bu limanlardan yüklenen de\ petrol tankerlen, 1940'lardan bu yana 500'ü aşkın deniz kazasının yaşandıği boğazlardan giderek sıklaşan aralıklarla artık ardı ardına geçiyorlar. her seîerinde saatler süren bir gerilrm ' ve korku yaratarak... Geçmişte Karadeniz'deki petrol trafigı henüz bu düzeyde değilken bile Boğaziçi'nde me>dana gelen kazalarda çok sayıda insan yaşamım yitirdi. çok sayıda tarihsel yapı ve kültür varlığı yandı. yıkıldı, hasar gördü; denizde oluşan kirlilik ve günler boyu süren yangınlarla sürekli çevTe felaketleri yaşandı. tstanbul hep "tıcuz atlatüan" tehlikelerin daha büyük zararlanndan kurtulmuş olmaklaavundu. . Ne var ki şimdı artık bu tür avunmalann da sonu gelmış gibi görünüyor. Çünkü tanker geçişi hem tonaj hem de sav ı olarak birkaç kat arttı ve daha da artıyor. Uzman denizciler, Boğazıçi'nin doğal yapısı nedeniyle bu yükü kaldıramayacağını kesin olarak söylüyorlar. Bir kent ve bir dünya mirası. göz göre göre ve "çözümü olduğu hatöe" açıkça "cehennem günlerine" doğru sürükleniyor... Bu "geliyorunT diyen felaketten kurtulmanın çözümü olan "Bakû- Ceyhan petrol boru hatü" projesiyle ılgılı uluslararası görüşmelerde ise değerlendirmeler hep "ekonomik pazariık" üzerinden yapılıyor. Boru hattının maliyeti ve petrol nakil ücretlerı. tartışmalann sürekli ara başlıklannı oluşturuyor. Oysa, ne boğazlann, ne Boğaziçi'nin, ne İstanbul'un ne de Boğazıçi'ndeki eşsiz tarih, kültür ve doğa değerlerinin "kaç lira". ya da "kaç dolar" olduğunu belirlemek mümkün... Böylesi bir evrensel zengınliği kurtaracak olan Bakû-Ceyhan boru hattı projesınin, sadece bu işleviyle taşıdığı "uygariık değerini" ıse ne pazarlıkçı ülkeler görebiliyor ne de petrol ve tanker taşımacılığının uluslararası devleri görmek istiyorlar... İlk sivir kampanyalar Işte bu gerçeği dünyaya anlatmak için ilk "sivil toplum girişimi" denilebilecek çabalar. 1992-1993 yıllannda Mimarlar Odası ve Gemi Mühendisleri Odası'nca gerçekleştirilen ve 1996'daki Habitat- D" doruguna da taşınan "Boğazlardan Tehlikeli ve Yarucı Madde Geçişine Hayır" kampanyasıyla başlatıldı. Novorossisk ve Supsa lımanlan henüz devreye bile girmeden başlatılan bu kampanyalar sırasında Kültür Bakanlıgı ve Istanbul 3 Numaralı Koruma Kurulu raporlar ürettiler. Boğaziçi'nin bir "dünya SfT'i" olarak petrol yolu olamayacağı yönünde kararlar aldılar. Aynı süreçte, Doğayla Banş Derneği. Kılavuz Kaptanlar Derneği gibi gönüllü kuruluşlar ve "S.O.S. tstanbul Çevre Gönüllüleri". •'Doğa Savaşçılan" gıbı inisiyatifler de yine Habitat-II dorugunda konuyu uluslararası çevre ve kültür kuruluşlannın dikkatine sunarak çok sayıda eylemle etkınlikler yaptılar... Bu çabalar içensınde ICOMOS (Anıtlar ve Sitler Dünya Konseyi) Türkiye komitesınin ve tstanbul'dakı bazı Lıons kulüpleriyle ünıversite çev relerinın boğazlardaki külrürel ve doğal mirasa dikkat çeken uluslararası girişimlen. UNESCO tarafından da ilgiyle karşılanırken Mimarlar Odası'mn kısa adı UMAR olan Akdeniz IMimariar Birliği'ne konuyu taşıması. evrensel bildırgelerde de "Boğaziçi Petrol Yolu Olamaz" görüşünün ilk kez yer almasına neden oldu. UMAR'ın geçen yıl Izmir'de yapılan 5. genel kurulu sonuç bildifgesinde. Akdeniz'e kryısi olfrri ülkelerin mimarlık kuruluşlan. Hazar petrollennin boğazlardan tankerlerle taşınmasınm "dünya kültürüne karşı suç ve saygısızlık" olduğunu ilan ettiler.. Bakûlü mimarlara mektup tşte böylesi bir süreçte, Mimarlar Odası'mn bu kez Azerbaycan Mimarlar tttıfakı'na gönderdiği 2 Kasım 1998 tanhli mektubun özel bir anlamı ve "değeri" vardı. Ittifakın başkanı İlham Aliyev'e hitaben yazılan mektup, boğazlardaki kültür ve çevre zenginliğine dikkat çekmekle birlikte, bu "rnimari mirasa" özellıkle Azerbaycanlı mimarlann da sahıp çıkması gerektiğini vurguluyor ve "İstanbul'un Bakû'den çıkan petrolle tehlikeye atılmamasr yönünde iki ülke mimarlık kuruluşlarının dayanışma içine girmesı çağnsını iletiyordu. Bu dayanışmanın diğer tüm ülkelerdeki mimarlık ve kültür kurnmlânrfSVfc ilgili hümümetlere de boğazlann bir "diinya mirası" olduğunu anlatma kampanyasına dönüşmesi dileğini içeren mektubun. Türkiye ve Azerbaycan arasmdaki "kûltürel yakınlık" açısından önemle üzennde durduğu genel teması ise özetle şöyleydi "Boğazlan bu felaketten kurtaracak proje Bakû- Ceyhan bonı hattıysa bu prnjenin güvencesi de Bakû-İstanbul kültür dayanışması olacaktır. Çünkü ne Bakû kenti, tarihinden gelen insanlık değerleriyle İstanbul'a zarar vermeyi kabullenebilin ne de tstanbul kendisi gibi eşsiz bir uygariık merkezi olan Bakû'nün böylesi bir tehlikeye başlangıç noktası yapılmasını içine sindirebilir..." Ortak mlras İçin dayantşma Nitekim. Azerbaycan Mimarlar Ittifakı'ndan bu çağnya hemen gelen yanıtlarda da aynı duygu ve düşünceler paylaşılıyordu tki ülkenin mimarlık kuruluşlan arasmda "Bakû- tstanbul kültür dayanışmasını" başlatan sürecin ilk adımı olarak 16 Kasım 1998tarihli bir "ön protokol". sadece faksla ıletilen metinlenn karşılıklı imzalanmasıyla onaylandı. Bu ön protokolda belırtilen takvime bağlı olarak da 1999 yıhnın ilk günlerinde Bakû'de bir araya gelınip işbirliğme yönelık eylem planını belırlemeye ve kesin protokolü imzalamaya karar venldi. Azerbaycan Mimarlar lttıfakf nın başkanı İlham Aliyev'in. Bakû buluşması öncesindeki telefon görüşmelerimizın hemen tümünde söylediği şu sözler ise aslında böylesi bir yakınlaşmanın sadece boğazlan kurtarmak amacıyla değil. iki ülke halklan arasmdaki tanh ve kültür bağlannm çağdaş dostluklarla da sürmesi ve güçlenmesi arzusundan kaynaklandığmm "şiirsd"' ifadeleriydi: "istanbul sizin olduğu kadar bizim de şehrimizdir. Bakû de bizim ve sizin şehrinizdir. Ne İstanbul'un başına bir dert gelsin, ne Bakû'ye bir zarar gelsin. Artık yolunuzu gözlüyoruz; gelin Türkiye'nin >e ,\zerbaycan'ın güzellikleri için biriikte ne istiyorsanız onu yapalım. ne istemiyorsaruz onu yapmav-alım-." SÜRECEK Türkiye'nin Bakû'deki Büyükelcilik binası da 20. yüzyıhn başlanndaki petrol zengınliği döneminde inşa edflen yapdardao. Petrolün 'tarihselbaşkenti' İstanbul ve Çanakkale bo- ğazlan ndan tankerlerdof usu geçmeye başlayan Hazar -petrolleri, Azerbaycan'ın başkenti Bakû'yü daha 19. yüzyıl sonlarında dünyanın "en zengm kentieri" arasma sokmuştu. O kadar ki. 1901 yılında Çarlık dönemi Rus- yası'ndaki petrol üretiminin yüzde 95*i Bakû'den elde ediliyordu. 1940'lara kadar da Sovyetler Birliği'nin en büyük petrol alaru yine Ba- l kû'ydü... Kaynaklara göre 10 200'lerden itibaren yerleşme merkezi olan Bakû'de petro- lün varlığı ise 8. yüzyılda bi- le biliniyordu. Bakû adının ilk kez 9. yüzyılda kullanıl- dığı anunsandığında. kentin tarihinde petrolün sürekli et- . kin olduğunu söylemek de mümkün... İlk kez 15. yüzyılda lam- balarda kullamlmak üzere çıkanlmaya başlayan petro- lün modern anlamdaki ilk üretimi ise 1872'de gerçek- leşmiş. Bu tarih. Roman- ya'daki Ploeşti'de başiatılan ilk petrol üretiminden hemen sonraya rasthyor. Ardından Bakû'deki üretim başa geçe- rek Rusya'nın en temel zen- ginlikleri arasma giriyor. 19. yüzyıl sonlanyla 20. yüzyıl başlannı adeta bir "peirol başkenti" olarak ya- şayan Bakû, bu dönemde özellikle yabancı şirketlerce inşa edilen ve Avrupa'daki mimari akımlann etkilerini taşıyan görkemli yaptlar ve Rusya çariığına ait gösteriş- li kamusal ve ticari binalarla donatılır. Bugün de aynı ya- pılann oluşturduğu tarihsel kimliğiyle yine aynı göste- rişli kent dokusunu sürdüren Bakû'nün Sovyetler Birliği dönemindeki şehircilik ka- zanımlan ise başta "metro" olmak üzere güçlü bir altya- pı ve planlı bir gelişme olur. Ne var ki bu bakım ve gö- zetime ragmen Bakû'deki petrol rezervleri, özellikle 1950-1985 arasmda önemli orandaazalır. Yine Sovyetler döneminde petrol üretimine dönük araç ve gereç sanayi- sinin de merkezi olan ve sa- dece bu amaçla 20 fabrika- nın kurulduğu Bakû'de. şim- di artık en çok 25-30 yıllık rezerv kaldığı söyleniyor. Arama çahşmalannda 5 bin metreden bile daha derinlere inilmiş olması ise artık sade- ce petrole bağımlı kalınma- yan bir ekonomik gelişme politikasınm bir an önce be- lirlenmesi gereğini gösteri- yor. Sözün kısası, 20. yüzyıla tam bir petrol zengini olarak giren Bakû, şimdi 21. yüzyı- lı yaklaşık 2.5 milyonluk nü- fusuyla karşılarken zorlu bir dönemin eşiğinde olmanın da kaygılannı yaşıyor. Gör- kemli geçmişiyle elde ettiği tarih, sanat ve mimarhk ka- zarumlannı ise kültür kimli- ğinin temel değerleri olarak yeni yüzyıla da aktarabüme- nin çabası vearayışı içinde... fşte bu nedenle Azerbay- canlı mimarlar, Bakû petrol- lerinin tstanbul gibi bir ken- te saygısızlık içindetaşınma- sının "küMrel sorumluluk- lar" açısından ne denli kabul edilemez olduğunu da iyi bi- liyorlar. Çünkü Bakû'nün, petrol bittiğinde elde kalan en güçlü sermayesi. yine 'ta- rihsel kimliğT olacak. DEĞİŞEN DUNYADAN HÜSEYİN BAŞ Radyasyon Bir musibet bin nasihaftan evladır. Ama ders alana. Kobalt 60 denilen on santimlik bir maden parçasından kaynaklanan ve şu anda kaç kişiyi ne ölçüde etkilediği meçhul son "radyasyon" rezale- ti, doğrusu, öncekilere tüy dikti. Halka kakalamak için işi, radyasyonlu çayları bir güzel içip, fındıkla- n da gövdeye indiren sorumsuz sorumlulann bu trajikomik şovları henüz belleklerden silınmiş de- ğil. Yakın geçmiştekı bu "rezalet" hiç değilse bi- zim dışımızdaki bir nükleer santral faciasından (ÇernobıO kaynaklanıyordu. Oysa bu kez rezale- tin, dahası "tasarlanmış" cinayetin failleri içimiz- den birileri. Kobalt 6O'ı ithal edenler, kullananlar, kullanımdan sonra usulüne uygun biçimde geldi- ği yere (AmerikaJ postalamak yerine hurdacılara havale edenler (Ulkede Kobalt 60 ithal eden yüz- lerce fîrmanın bulunduğu söyleniyor) sorumsuzluk zincirinin halkaları arasmda yer alıyor. Nükleer fi- zik konusunun önde gelen uzmanlanndan Profe- sör Tolga Yarman, "zehirli atığın ülkemızdekiyol- culuğunun bütün evrelerini denetlemeyen, buna karşılık bu yöndeki haklı suçlamalan 'devletin ku- rumsallığına' saldırı olarak gören" ilkel ve ehliyet özürlü bir yönetim anlayışı devam etmektedir. "Böyle bir zihniyetle nükleer santral serüvenine sürüklenmek macera olur" derken yerden göğe haklıdır. Radyasyon saçan on santimlik bir maden par- çasını güven altına alamayan "ilkel ve ehliyet özür- /ü"bırzihniyetin kolgezdiği birülkede, nükleer bir santralın ölümcül tehlike içeren tonlarca zehirli atı- ğı nasıl güvence altına alınacaktır? Herhangi bir teknolojik ya da işletme yetersizliğinden kaynak- lanması olası bir "kazada" bunun yüzbinlerce in- sana vereceği "ebedi" zararı kim, nasıl önleye- cektir? Son savrukluktan sonra bunu sadece dü- şünmek bile insanın tüylerini diken diken etmeye yetmektedir. İnsan ve çevre sağlığı için ölümcül tehlikeler taşıyan nükleer atıkların güvenli biçim- de "yeniden değerlendihlmesi" ya da yerüstü ve yeraltında uygun koşullarda "depolanması" bugün ileri sanayi ülkeleri için bile "henüz" tam olarak çö- züme ulaştırılmış değildir. Bu konuda laboratuvar çalışmalarına bile yeni başlanmıştır. Kısaca, artık terk edilme sürecine girmiş olan nükleer santral- lann güvenli bir biçimde işletilmesı, zehirli atıkla- rın belli güvenlik normlarına uygun olarak "depo- lanması", gerek teknoloji gerek işletme, gerekse de milyariarca dolara varan harcamalar açısından bizim konumumuzdaki ülkelerin harcı değildir. Ay- nca ekonomik olarak da "rantabl" olmaktan uzak- tır. ••• Ama herkesın Mersin'e gittiği bir sırada "tersi- ne" gitmek bizim ışimiz. Amerika ve Avrupa nük- leer santral yapımını durdurma sürecinde. Çevre konusunda pek duyariı olmayan Amerika dahil, Almanya, çok daha öncesinden Avusturya nükle- er santral yapımını durdurmuştur. Isviçre, Isveç de aynı yönde adım atmanın hazırlığı içindedir. Al- manya'nın Yeşiller'in de yer aldığı sosyal demok- rat koalisyonunun nükleer santral yapımını durdur- ma ve atıklann yeniden değertendirilmesine son veıme karan ise elektnk enerjisınin yüzde 80'inden fazlasını bu santrallardan sağlayan ve Almanya'nın nükleer atıklarını La Hague'daki tesislerinde yeni- den değerlendiren Fransa'nın "tam nükleer"c\ güçlü lobisini derınden sarsmış, Siemens'le birlik- te oluşturulan Framatom şirketinın ıleriye dönük süper santrallar projesini tehlikeye sokmuştur. Da- ha da önemlisi, Almanya'nın bu tavrının, Fran- sa'nın "nükleer" konusundaki ısrartı tutumuna da ciddi bir darbe vuracağından kimsenin kuşkusu yoktur. lyice belirgin hale gelen bu eğilim, kuşkusuz, nedensız değil. Almanya'nın 2020 yılına kadar nükleer santrallardan bütünüyle anndırılacağını söyleyen yeşil Çevre Bakanı Jurgen Trittin'e gö- re "Nükleer santral yapımına bugün salt Hındis- ten ve Pakistan, odaas~* riamaçlarla kamu des- teği vermektedir". Elekt>îk üretimi için, nükleere karşı üç alternatıf var: "Bırincisi, enerjide ekono- mi. Örneğin, Almanya'da, cıhazlann sadece açık pozisyonda tutulması, yılda bir ya da iki nükleer santralın üretimine eşit. Ikincisi, Almanya'da bu- günden başlayarak dörtyıl içinde halihazır üretim- deki payı yüzde 5'le sınırlı olan regeneratif -yeni- den değerlendirilebilen, yeniden oluşan- enerji üretimı iki katına çıkarılacak. Üçüncüsü, daha et- kin bir elektnk üretimi. Yani, elektrik ve ısıtmanın birlikte üretilmesı. Bu ise tüketiciye daha yakın küçük santralların yapımıyla gerçekleştırilecektir. Nükleer santrallar bunun için elverişli değildir. Ay- nca nükleerden çıkıldığında atmosferin korunma- sıyla ilgili yükümlülüklehmiz de yerine getirilmiş olacaktır." Peki öyleyse, şu son radyasyon rezaletinin yü- rekler acısı sefaleti orta yerde dururken, güvenli bir biçimde depolanmasına ne teknolojimizin, ne iş- letme yeteneğimizin, ne nükleer kültürümüzün ne de paramızın yetmeyeceği, ihmalin, savrukluğun, sorumluluk duygusundan nasipsizliğin etik haline geldiği bir ulkede, hem de herkesin kurtulmak için çaba içinde olduğu nükleer santral denilen tehli- keli oyuncakla oynamaya heveslenmek ve onun tonlarla zehirli atığını başımıza sarmak akıl işi midir? İLAN T.C. GÖLBAŞI-ADIYAMAN KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Gölbaşı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakü Başkanlığı tarafından Memet Oruç ve arka- daşlan aleyhine açılan tespıte itiraz davası sonun- da Gölbaşı Asvalt Mahallesı, 13 ada, 367 parsel sayılı taşınmazın davacı adma tapuya kayıt ve tes- ciline ilişkin mahkememizın 27.10.1997 gün ve 1993/5-1997/40 sayılı karan davalı Maliye Hazi- nesi tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 7. Hukuk Dairesı'nin 5.3.1998 gün ve 6298-916 sayılı ılaını ile onanarak gelmış. davalı Maliye Hazınesı 3.4.1998 tanhınde tashihi karar yolunabaşvurmuş olup davalılardan Ayşe Fahna Ozdemir mirasçısı Zöhre Özdemir (Kale) tüm aramalara rağmen bu- lunamadığından tashihi karar dilekçesinın ilanen tebüğine karar verilmiştir. Tashihi karar dilekçesinın tebliğıne kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 66945
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle