Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
i
24OCAK1989PAZAR CUMHURİYET SAYFA
SUNUŞ:
Istanbul 'C Çanakkale
boğazlarnın "petrol
yolu olmunası" çin
TMMOE Münarlar
Odası'yh Azerbaycan
Mimarla- tttifakı =|
arasmda Daşlatılan
işbirliği sürecinin eylem
planını g5rüşmek ve
buna bagü bir
"dayaruşna protokolü"
imzalarruk üzere 1999
yıhnın ilt günlerini
Bakû'de »eçirdft.
3-7 Ocak 1999
tarihlerirde gerçekleşen
ve K.ültûr Bakanlıgı,
Çe\Te Bakanhğı,
Beşiktaş Belediyesi
terasilcileriyle birlikte
33 kişilik bir Mimarlar
Odası grubuyla
katıldıgıınız ziyaret
' söresince. bir yandan
görüşmeier ve
toplantıter yaparken
öbür yandan da Bakû
kentini ve bu kentteki
< yaşamı, kültürü, tarihsel
değerleri ve şimdiki
tnimarlık, şehircilik
egilhnlenni gözleme
olanağı bulduk. Dahası,
bize ev sahipliği
v yapanlar da mimar
olduklan için ve hatta
Bakû kentinin ımanndan
sorumlu resmi görevleri
de bulunmalanndan
ötürû bu gözlemlerimiz
arasmda yine son
dönemlere ait kimi
"imar tarüşmalanna"
da tanık oima şansını
elde ettik...
Bu nedenle yaa
dizimizin içeriğini
öncelikle siyasal ve
ekonomik konular değil;
ağırlıkJı olarak kent,
kültür ve tarih ûzerine
saptamalar ve
değerlendirmeler
oluşturuyor.
Zaten Bakûlü
dostlanmızın da
vurguladıklan gibi,
yıHardır ilk kez
Türkiye'den kalabalık
bir grup, siyasal amaçlar
ya da ticari ilişkiler
peşinde olmadan,
tümüyle ve sadece
f^köJtürethedeflere''
''tfâğlı bir göniillülük
' kinde ve "HVÜ" bir
kımlikle uygarhk
değerleri adına
"dayanışma" talebinde
bulunarak Azerbaycan'ı
ziyaret ediyordu...
Gezinin bu
"ahşdageJmemiş"
niteliği ise bir yandan
Azeri mimarlann e\'
sahipliğini "resmi" bir
havadan çıkanp bir
"dost kucaklaşmasma"
dönüştürûrken karşılıklı
görüşmelerin de yine
resmi söylemli kuru
bilgilendirmeler
şeklinde değil, adeta bir
'derUeşme" yakınhğı
içinde geçmesini
•sağlıyordu...
•••
Mimarlar Odası'mn
Bakû çahşmasına
odanın merkez yönetim
kurulu, dış ilişkiler
komitesi, denetleme
kurulu temsilcileri,
yayın komitesi sekreteri,
hukuk müşavirlîğiyle
birlikte Ankara,
Istanbul. Izmir,
Çanakkale, Samsun,
Adana, Mersin. Antarya,
Korrya ve Bursa
fubelerinin yöneticileri
de katıldılar. Görüşmeier
sonucunda, Türkiye ve
Azerbaycan mimarhk
kurumlannca imzalanan
"BoğazJann Petrol Yolu
Ohnaması İçin
Dayanışma ve İşbirtiği''
anlaşrnası. iki ülkenin
hükümet dışı kuruluşlan
arasmdaki ilk
"demokratik güç birtiği''
sözleşmesi olarak da
önemli bir anlam taşıyor.
Çünkû bu sözleşmeyle
birlikte sadece Istanbul
ve boğazlardaki kûltürel
ve doğal değerler değil,
hem Türkiye'nin
, uygarhk ve sanat
a zenginlikleri hem de
, Azerbaycan ve
Bakû'nûn mimarlık ve
tarih birikimleri. yine
her iki ülke
mimarlannın "ortak
mirası'' kabul edilerek
birlikte kucaklanıyor...
Dilerseniz şimdi bu
anlamh buiuşmada
edindiğimiz izlenimleri,
' Azerbaycan'a ve
Bakû'ye ait tarihsel
biîgilerle de birleştirerek
Cumhuriyet okurlanyla
paylaşmaya başlayahm...
Azerbaycan mimarları, Boğaziçi 'nin tankerlerden korunmasını 'yürekten' istiyorlar
'Bakû'nûn petrolü
İstanbul'u incitmesin'...
"Azerbaycan'ın Gözbebeği"
BAICU
İZLENİMLERİ
O K T A V E K I N C I
Hazar kıyısında uzanan geniş yeşil alan kuşağı Bakû'deki plaıüı kentleşmenin simgelerinden...
A zerbaycan'ın başkenti
/M Bakû'de çıkanlan Hazar
^ J Denızi petrolü.
-A J L Karadeniz'deki Novorossısk
(Rusya) ve Supsa (Gürcistan)
lımanlanna geçen yıl boru hatlanyla
aktanlmaya başlandıktan sonra.
Istanbul ve Çanakale boğazlannı
tehdit eden tehlıke çok daha açık
olarak kendısinı göstermeye başladı.
Bu limanlardan yüklenen de\ petrol
tankerlen, 1940'lardan bu yana 500'ü
aşkın deniz kazasının yaşandıği
boğazlardan giderek sıklaşan
aralıklarla artık ardı ardına geçiyorlar.
her seîerinde saatler süren bir gerilrm '
ve korku yaratarak...
Geçmişte Karadeniz'deki petrol trafigı
henüz bu düzeyde değilken bile
Boğaziçi'nde me>dana gelen
kazalarda çok sayıda insan yaşamım
yitirdi. çok sayıda tarihsel yapı ve
kültür varlığı yandı. yıkıldı, hasar
gördü; denizde oluşan kirlilik ve
günler boyu süren yangınlarla sürekli
çevTe felaketleri yaşandı. tstanbul hep
"tıcuz atlatüan" tehlikelerin daha
büyük zararlanndan kurtulmuş
olmaklaavundu. .
Ne var ki şimdı artık bu tür
avunmalann da sonu gelmış gibi
görünüyor. Çünkü tanker geçişi hem
tonaj hem de sav ı olarak birkaç kat
arttı ve daha da artıyor. Uzman
denizciler, Boğazıçi'nin doğal yapısı
nedeniyle bu yükü kaldıramayacağını
kesin olarak söylüyorlar. Bir kent ve
bir dünya mirası. göz göre göre ve
"çözümü olduğu hatöe" açıkça
"cehennem günlerine" doğru
sürükleniyor...
Bu "geliyorunT diyen felaketten
kurtulmanın çözümü olan "Bakû-
Ceyhan petrol boru hatü" projesiyle
ılgılı uluslararası görüşmelerde ise
değerlendirmeler hep "ekonomik
pazariık" üzerinden yapılıyor. Boru
hattının maliyeti ve petrol nakil
ücretlerı. tartışmalann sürekli ara
başlıklannı oluşturuyor. Oysa, ne
boğazlann, ne Boğaziçi'nin, ne
İstanbul'un ne de Boğazıçi'ndeki eşsiz
tarih, kültür ve doğa değerlerinin "kaç
lira". ya da "kaç dolar" olduğunu
belirlemek mümkün... Böylesi bir
evrensel zengınliği kurtaracak olan
Bakû-Ceyhan boru hattı projesınin,
sadece bu işleviyle taşıdığı "uygariık
değerini" ıse ne pazarlıkçı ülkeler
görebiliyor ne de petrol ve tanker
taşımacılığının uluslararası devleri
görmek istiyorlar...
İlk sivir kampanyalar
Işte bu gerçeği dünyaya anlatmak için
ilk "sivil toplum girişimi"
denilebilecek çabalar. 1992-1993
yıllannda Mimarlar Odası ve Gemi
Mühendisleri Odası'nca
gerçekleştirilen ve 1996'daki Habitat-
D" doruguna da taşınan "Boğazlardan
Tehlikeli ve Yarucı Madde Geçişine
Hayır" kampanyasıyla başlatıldı.
Novorossisk ve Supsa lımanlan henüz
devreye bile girmeden başlatılan bu
kampanyalar sırasında Kültür
Bakanlıgı ve Istanbul 3 Numaralı
Koruma Kurulu raporlar ürettiler.
Boğaziçi'nin bir "dünya SfT'i" olarak
petrol yolu olamayacağı yönünde
kararlar aldılar. Aynı süreçte, Doğayla
Banş Derneği. Kılavuz Kaptanlar
Derneği gibi gönüllü kuruluşlar ve
"S.O.S. tstanbul Çevre Gönüllüleri".
•'Doğa Savaşçılan" gıbı inisiyatifler de
yine Habitat-II dorugunda konuyu
uluslararası çevre ve kültür
kuruluşlannın dikkatine sunarak çok
sayıda eylemle etkınlikler yaptılar...
Bu çabalar içensınde ICOMOS
(Anıtlar ve Sitler Dünya Konseyi)
Türkiye komitesınin ve tstanbul'dakı
bazı Lıons kulüpleriyle ünıversite
çev relerinın boğazlardaki külrürel ve
doğal mirasa dikkat çeken uluslararası
girişimlen. UNESCO tarafından da
ilgiyle karşılanırken Mimarlar
Odası'mn kısa adı UMAR olan
Akdeniz IMimariar Birliği'ne konuyu
taşıması. evrensel bildırgelerde de
"Boğaziçi Petrol Yolu Olamaz"
görüşünün ilk kez yer almasına neden
oldu. UMAR'ın geçen yıl Izmir'de
yapılan 5. genel kurulu sonuç
bildifgesinde. Akdeniz'e kryısi olfrri
ülkelerin mimarlık kuruluşlan. Hazar
petrollennin boğazlardan tankerlerle
taşınmasınm "dünya kültürüne karşı
suç ve saygısızlık" olduğunu ilan
ettiler..
Bakûlü mimarlara mektup
tşte böylesi bir süreçte, Mimarlar
Odası'mn bu kez Azerbaycan
Mimarlar tttıfakı'na gönderdiği 2
Kasım 1998 tanhli mektubun özel bir
anlamı ve "değeri" vardı.
Ittifakın başkanı İlham Aliyev'e
hitaben yazılan mektup, boğazlardaki
kültür ve çevre zenginliğine dikkat
çekmekle birlikte, bu "rnimari
mirasa" özellıkle Azerbaycanlı
mimarlann da sahıp çıkması
gerektiğini vurguluyor ve "İstanbul'un
Bakû'den çıkan petrolle tehlikeye
atılmamasr yönünde iki ülke
mimarlık kuruluşlarının dayanışma
içine girmesı çağnsını iletiyordu.
Bu dayanışmanın diğer tüm
ülkelerdeki mimarlık ve kültür
kurnmlânrfSVfc ilgili hümümetlere de
boğazlann bir "diinya mirası"
olduğunu anlatma kampanyasına
dönüşmesi dileğini içeren mektubun.
Türkiye ve Azerbaycan arasmdaki
"kûltürel yakınlık" açısından önemle
üzennde durduğu genel teması ise
özetle şöyleydi "Boğazlan bu
felaketten kurtaracak proje Bakû-
Ceyhan bonı hattıysa bu prnjenin
güvencesi de Bakû-İstanbul kültür
dayanışması olacaktır. Çünkü ne Bakû
kenti, tarihinden gelen insanlık
değerleriyle İstanbul'a zarar vermeyi
kabullenebilin ne de tstanbul kendisi
gibi eşsiz bir uygariık merkezi olan
Bakû'nün böylesi bir tehlikeye
başlangıç noktası yapılmasını içine
sindirebilir..."
Ortak mlras İçin dayantşma
Nitekim. Azerbaycan Mimarlar
Ittifakı'ndan bu çağnya hemen gelen
yanıtlarda da aynı duygu ve
düşünceler paylaşılıyordu
tki ülkenin mimarlık kuruluşlan
arasmda "Bakû- tstanbul kültür
dayanışmasını" başlatan sürecin ilk
adımı olarak 16 Kasım 1998tarihli bir
"ön protokol". sadece faksla ıletilen
metinlenn karşılıklı imzalanmasıyla
onaylandı. Bu ön protokolda belırtilen
takvime bağlı olarak da 1999 yıhnın
ilk günlerinde Bakû'de bir araya
gelınip işbirliğme yönelık eylem
planını belırlemeye ve kesin protokolü
imzalamaya karar venldi.
Azerbaycan Mimarlar lttıfakf nın
başkanı İlham Aliyev'in. Bakû
buluşması öncesindeki telefon
görüşmelerimizın hemen tümünde
söylediği şu sözler ise aslında böylesi
bir yakınlaşmanın sadece boğazlan
kurtarmak amacıyla değil. iki ülke
halklan arasmdaki tanh ve kültür
bağlannm çağdaş dostluklarla da
sürmesi ve güçlenmesi arzusundan
kaynaklandığmm "şiirsd"' ifadeleriydi:
"istanbul sizin olduğu kadar bizim de
şehrimizdir. Bakû de bizim ve sizin
şehrinizdir. Ne İstanbul'un başına bir
dert gelsin, ne Bakû'ye bir zarar gelsin.
Artık yolunuzu gözlüyoruz; gelin
Türkiye'nin >e ,\zerbaycan'ın
güzellikleri için biriikte ne istiyorsanız
onu yapalım. ne istemiyorsaruz onu
yapmav-alım-."
SÜRECEK
Türkiye'nin Bakû'deki Büyükelcilik binası da 20. yüzyıhn başlanndaki petrol zengınliği döneminde inşa edflen yapdardao.
Petrolün 'tarihselbaşkenti'
İstanbul ve Çanakkale bo-
ğazlan ndan tankerlerdof usu
geçmeye başlayan Hazar
-petrolleri, Azerbaycan'ın
başkenti Bakû'yü daha 19.
yüzyıl sonlarında dünyanın
"en zengm kentieri" arasma
sokmuştu. O kadar ki. 1901
yılında Çarlık dönemi Rus-
yası'ndaki petrol üretiminin
yüzde 95*i Bakû'den elde
ediliyordu. 1940'lara kadar
da Sovyetler Birliği'nin en
büyük petrol alaru yine Ba-
l kû'ydü...
Kaynaklara göre 10
200'lerden itibaren yerleşme
merkezi olan Bakû'de petro-
lün varlığı ise 8. yüzyılda bi-
le biliniyordu. Bakû adının
ilk kez 9. yüzyılda kullanıl-
dığı anunsandığında. kentin
tarihinde petrolün sürekli et-
. kin olduğunu söylemek de
mümkün...
İlk kez 15. yüzyılda lam-
balarda kullamlmak üzere
çıkanlmaya başlayan petro-
lün modern anlamdaki ilk
üretimi ise 1872'de gerçek-
leşmiş. Bu tarih. Roman-
ya'daki Ploeşti'de başiatılan
ilk petrol üretiminden hemen
sonraya rasthyor. Ardından
Bakû'deki üretim başa geçe-
rek Rusya'nın en temel zen-
ginlikleri arasma giriyor.
19. yüzyıl sonlanyla 20.
yüzyıl başlannı adeta bir
"peirol başkenti" olarak ya-
şayan Bakû, bu dönemde
özellikle yabancı şirketlerce
inşa edilen ve Avrupa'daki
mimari akımlann etkilerini
taşıyan görkemli yaptlar ve
Rusya çariığına ait gösteriş-
li kamusal ve ticari binalarla
donatılır. Bugün de aynı ya-
pılann oluşturduğu tarihsel
kimliğiyle yine aynı göste-
rişli kent dokusunu sürdüren
Bakû'nün Sovyetler Birliği
dönemindeki şehircilik ka-
zanımlan ise başta "metro"
olmak üzere güçlü bir altya-
pı ve planlı bir gelişme olur.
Ne var ki bu bakım ve gö-
zetime ragmen Bakû'deki
petrol rezervleri, özellikle
1950-1985 arasmda önemli
orandaazalır. Yine Sovyetler
döneminde petrol üretimine
dönük araç ve gereç sanayi-
sinin de merkezi olan ve sa-
dece bu amaçla 20 fabrika-
nın kurulduğu Bakû'de. şim-
di artık en çok 25-30 yıllık
rezerv kaldığı söyleniyor.
Arama çahşmalannda 5 bin
metreden bile daha derinlere
inilmiş olması ise artık sade-
ce petrole bağımlı kalınma-
yan bir ekonomik gelişme
politikasınm bir an önce be-
lirlenmesi gereğini gösteri-
yor.
Sözün kısası, 20. yüzyıla
tam bir petrol zengini olarak
giren Bakû, şimdi 21. yüzyı-
lı yaklaşık 2.5 milyonluk nü-
fusuyla karşılarken zorlu bir
dönemin eşiğinde olmanın
da kaygılannı yaşıyor. Gör-
kemli geçmişiyle elde ettiği
tarih, sanat ve mimarhk ka-
zarumlannı ise kültür kimli-
ğinin temel değerleri olarak
yeni yüzyıla da aktarabüme-
nin çabası vearayışı içinde...
fşte bu nedenle Azerbay-
canlı mimarlar, Bakû petrol-
lerinin tstanbul gibi bir ken-
te saygısızlık içindetaşınma-
sının "küMrel sorumluluk-
lar" açısından ne denli kabul
edilemez olduğunu da iyi bi-
liyorlar. Çünkü Bakû'nün,
petrol bittiğinde elde kalan
en güçlü sermayesi. yine 'ta-
rihsel kimliğT olacak.
DEĞİŞEN
DUNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Radyasyon
Bir musibet bin nasihaftan evladır. Ama ders
alana. Kobalt 60 denilen on santimlik bir maden
parçasından kaynaklanan ve şu anda kaç kişiyi ne
ölçüde etkilediği meçhul son "radyasyon" rezale-
ti, doğrusu, öncekilere tüy dikti. Halka kakalamak
için işi, radyasyonlu çayları bir güzel içip, fındıkla-
n da gövdeye indiren sorumsuz sorumlulann bu
trajikomik şovları henüz belleklerden silınmiş de-
ğil. Yakın geçmiştekı bu "rezalet" hiç değilse bi-
zim dışımızdaki bir nükleer santral faciasından
(ÇernobıO kaynaklanıyordu. Oysa bu kez rezale-
tin, dahası "tasarlanmış" cinayetin failleri içimiz-
den birileri. Kobalt 6O'ı ithal edenler, kullananlar,
kullanımdan sonra usulüne uygun biçimde geldi-
ği yere (AmerikaJ postalamak yerine hurdacılara
havale edenler (Ulkede Kobalt 60 ithal eden yüz-
lerce fîrmanın bulunduğu söyleniyor) sorumsuzluk
zincirinin halkaları arasmda yer alıyor. Nükleer fi-
zik konusunun önde gelen uzmanlanndan Profe-
sör Tolga Yarman, "zehirli atığın ülkemızdekiyol-
culuğunun bütün evrelerini denetlemeyen, buna
karşılık bu yöndeki haklı suçlamalan 'devletin ku-
rumsallığına' saldırı olarak gören" ilkel ve ehliyet
özürlü bir yönetim anlayışı devam etmektedir.
"Böyle bir zihniyetle nükleer santral serüvenine
sürüklenmek macera olur" derken yerden göğe
haklıdır.
Radyasyon saçan on santimlik bir maden par-
çasını güven altına alamayan "ilkel ve ehliyet özür-
/ü"bırzihniyetin kolgezdiği birülkede, nükleer bir
santralın ölümcül tehlike içeren tonlarca zehirli atı-
ğı nasıl güvence altına alınacaktır? Herhangi bir
teknolojik ya da işletme yetersizliğinden kaynak-
lanması olası bir "kazada" bunun yüzbinlerce in-
sana vereceği "ebedi" zararı kim, nasıl önleye-
cektir? Son savrukluktan sonra bunu sadece dü-
şünmek bile insanın tüylerini diken diken etmeye
yetmektedir. İnsan ve çevre sağlığı için ölümcül
tehlikeler taşıyan nükleer atıkların güvenli biçim-
de "yeniden değerlendihlmesi" ya da yerüstü ve
yeraltında uygun koşullarda "depolanması" bugün
ileri sanayi ülkeleri için bile "henüz" tam olarak çö-
züme ulaştırılmış değildir. Bu konuda laboratuvar
çalışmalarına bile yeni başlanmıştır. Kısaca, artık
terk edilme sürecine girmiş olan nükleer santral-
lann güvenli bir biçimde işletilmesı, zehirli atıkla-
rın belli güvenlik normlarına uygun olarak "depo-
lanması", gerek teknoloji gerek işletme, gerekse
de milyariarca dolara varan harcamalar açısından
bizim konumumuzdaki ülkelerin harcı değildir. Ay-
nca ekonomik olarak da "rantabl" olmaktan uzak-
tır.
•••
Ama herkesın Mersin'e gittiği bir sırada "tersi-
ne" gitmek bizim ışimiz. Amerika ve Avrupa nük-
leer santral yapımını durdurma sürecinde. Çevre
konusunda pek duyariı olmayan Amerika dahil,
Almanya, çok daha öncesinden Avusturya nükle-
er santral yapımını durdurmuştur. Isviçre, Isveç de
aynı yönde adım atmanın hazırlığı içindedir. Al-
manya'nın Yeşiller'in de yer aldığı sosyal demok-
rat koalisyonunun nükleer santral yapımını durdur-
ma ve atıklann yeniden değertendirilmesine son
veıme karan ise elektnk enerjisınin yüzde 80'inden
fazlasını bu santrallardan sağlayan ve Almanya'nın
nükleer atıklarını La Hague'daki tesislerinde yeni-
den değerlendiren Fransa'nın "tam nükleer"c\
güçlü lobisini derınden sarsmış, Siemens'le birlik-
te oluşturulan Framatom şirketinın ıleriye dönük
süper santrallar projesini tehlikeye sokmuştur. Da-
ha da önemlisi, Almanya'nın bu tavrının, Fran-
sa'nın "nükleer" konusundaki ısrartı tutumuna da
ciddi bir darbe vuracağından kimsenin kuşkusu
yoktur.
lyice belirgin hale gelen bu eğilim, kuşkusuz,
nedensız değil. Almanya'nın 2020 yılına kadar
nükleer santrallardan bütünüyle anndırılacağını
söyleyen yeşil Çevre Bakanı Jurgen Trittin'e gö-
re "Nükleer santral yapımına bugün salt Hındis-
ten ve Pakistan, odaas~* riamaçlarla kamu des-
teği vermektedir". Elekt>îk üretimi için, nükleere
karşı üç alternatıf var: "Bırincisi, enerjide ekono-
mi. Örneğin, Almanya'da, cıhazlann sadece açık
pozisyonda tutulması, yılda bir ya da iki nükleer
santralın üretimine eşit. Ikincisi, Almanya'da bu-
günden başlayarak dörtyıl içinde halihazır üretim-
deki payı yüzde 5'le sınırlı olan regeneratif -yeni-
den değerlendirilebilen, yeniden oluşan- enerji
üretimı iki katına çıkarılacak. Üçüncüsü, daha et-
kin bir elektnk üretimi. Yani, elektrik ve ısıtmanın
birlikte üretilmesı. Bu ise tüketiciye daha yakın
küçük santralların yapımıyla gerçekleştırilecektir.
Nükleer santrallar bunun için elverişli değildir. Ay-
nca nükleerden çıkıldığında atmosferin korunma-
sıyla ilgili yükümlülüklehmiz de yerine getirilmiş
olacaktır."
Peki öyleyse, şu son radyasyon rezaletinin yü-
rekler acısı sefaleti orta yerde dururken, güvenli bir
biçimde depolanmasına ne teknolojimizin, ne iş-
letme yeteneğimizin, ne nükleer kültürümüzün ne
de paramızın yetmeyeceği, ihmalin, savrukluğun,
sorumluluk duygusundan nasipsizliğin etik haline
geldiği bir ulkede, hem de herkesin kurtulmak için
çaba içinde olduğu nükleer santral denilen tehli-
keli oyuncakla oynamaya heveslenmek ve onun
tonlarla zehirli atığını başımıza sarmak akıl işi
midir?
İLAN
T.C.
GÖLBAŞI-ADIYAMAN KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
Gölbaşı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakü Başkanlığı tarafından Memet Oruç ve arka-
daşlan aleyhine açılan tespıte itiraz davası sonun-
da Gölbaşı Asvalt Mahallesı, 13 ada, 367 parsel
sayılı taşınmazın davacı adma tapuya kayıt ve tes-
ciline ilişkin mahkememizın 27.10.1997 gün ve
1993/5-1997/40 sayılı karan davalı Maliye Hazi-
nesi tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 7. Hukuk
Dairesı'nin 5.3.1998 gün ve 6298-916 sayılı ılaını
ile onanarak gelmış. davalı Maliye Hazınesı
3.4.1998 tanhınde tashihi karar yolunabaşvurmuş
olup davalılardan Ayşe Fahna Ozdemir mirasçısı
Zöhre Özdemir (Kale) tüm aramalara rağmen bu-
lunamadığından tashihi karar dilekçesinın ilanen
tebüğine karar verilmiştir.
Tashihi karar dilekçesinın tebliğıne kaim olmak
üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 66945