Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24OCAK1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Trafik ve
canavarı
Uzun bayram tatili
bitiyor. Karayolları yine
kan gölüne döndü.
Yeni Trafik Yasası 1
Ocak 1997de
yürürlüğe girdiğinde
etkili ve yetkili kişiler,
"trafik canavan'nı
l)durdurma
iddiasındaydılar.
Yeni düzenlemenin
getirdiği en büyük
"yenilik" para
cezalarının
yükseltilmesiydi. Para
cezalarının
yükseltilmesinin aynı
oranda rüşveti
yükselteceğini
yazdığımızda yetkili ve
etkili kişiler çok
kızmışlardı. Iki yıl
sonra gelinen nokta
ortada. Sorunun köklü
çözümü tabii ki,
ulaşım politikasını
deniz ve
demiryollanna ağırlık
verecek şekilde
yeniden düzenlemek
ve bu doğrultuda
Karayolları Genel
Müdürlüğü'nü
Baydırtık
Bakanlığı'ndan alıp
Ulaştırma Bakanlığı'na
bağlamakta. Acaba bu
arada, hem şehir içi
hem şehir dışındaki
trafik polisini de
Emniyet Genel
Müdürlüğü'nden
ayınp, özerk bir
kuruma dönüştürmek
yararlı olabilir mi?
Üzerinde düşünmek
gerek...
Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Eletrtromk posta: som@posta.cumhuriyetcoin.tr
- Kaçak elektrik kullanımı
yaygınlaşıyormuş...
"Çünkü. vatandaşı elektrik
deöil parası camıvor!"
B
ugün Pazar, nedense dilimin ucunaANAP'ın
o eski şarkısı takılıyor Arım / bafım / pete-
ğim... Bugün bu şarkıyı ele alıp bir pazar-
lık yazı mı yazayım? Yoksa son güncel olay-
lara mı değineyim. Gazetecinin görevi güncel olay-
ları yazmak, öyleyse şu Yüce Divan konusuna gire-
lim.
Iki eski Bayındırlık Bakanına Yüce Divan yolunun
açılması, ANAP içinde tepkiyle karşılanıyor.
Bu iki eski bakan; Safa Giray ve Cengiz Altınka-
ya, TBMM Başkanlığı'nagönderdikleri açıklamada,
otoyol ihaleleri ile ilgili sözleşmelerde "büyük eko-
nomik bunalımlarda" yüklenici şirkete "fiyat farkı" öde-
neceğine ilişkin madde bulunduğunu, TBMM Soruş-
turma Komisyonu'nun bu maddeyi "olağanüstü du-
rumda fiyat farkı ödenmeyecektir" biçiminde yo-
rumladığını ileri sürüyorlar.
Iki eski bakan, TBMM Başkanlığı'na gönderdikle-
ri açıklama metninde 16 Aralık f986 günü Karayol-
'Zeyilname'lan Genel Müdürlüğü ile yüklenici şirket "Enka-Bech-
tel Müşterek Teşebbüs Ortaklığı" arasında imzala-
nan "Gerede-Ankara ve Ankara Çevre Yolu" sözleş-
mesinin 65. sayfasının noter onaylı ömeğini sun-
muşlar. Iki bakanın sundukları söz konusu sözleş-
menin 71. maddesi şöyle:
- Teklif tarihini takiben işlerin inşa edilecek olan ül-
ke dahilinde o ülke hükümetinin döviz kısıtlamalan
koyması veya ülke parasının devalüasyonu sonucu
büyük ekonomik bunalım geldiği takdirde idare, söz
konusu ekonomik bunalım sebebiyle veya neticesin-
de işlerin icrası bakımından veya işlerle ilgili olarak
artan masraflan müteahhide ödeyecektir.
Oysa, aynı sözleşmenin 65. sayfasının 19. satırın-
da yer alan ve iki bakanın fiyat kararnamesine da-
yanak olarak seçtikleri bu "ödeyecektir" sözcüğü "öde-
meyecektir" biçiminde düzeltilmıştir.
"Zeyilname", bir sözleşmenin koşullan üzerinde ba-
zı değişiklikler yapan ya da sözieşme metnindeki
yanlışlan düzelten geçerli son metin demektir. Bu ge-
çerli son metin, yüklenici şirketlere "büyük ekono-
mik bunalımlarda" ek para ödeneceğini değil, "öden-
meyeceğini" öngörüyor.
Karayollan'nın 1986 yılındaki bu sözleşmeden son-
ra yaptığı başka sözleşmelerde de bu 71. maddede
hep "ödenmeyecektir" sözcüğü yer almıştır. Bu ıki
eski bakan, sözleşmede yer alan "ödenmeyecektir"
sözcüğünü nasıl olur da "ödenecektir" diye sunar-
lar ve fiyat farkı kararnamesini bu yanlışa dayana-
rak savunurlar?
Neyse efendim, ne diyorduk? Arım / balım / pete-
ğim diyorduk. lyi pazarlar. Geçmiş olsun, geçmiş ol-
sun...(Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993, Cumhuriyet)
SESSÎZSEDASIZ(J) NURlKURTCEBE Karadeniz'in çırpınan dalgaları
Karadeniz Teknik Üniversite-
si'nin Giresun'daki Fen-Ede-
biyat Fakültesi'nde de
YÖK'ün kararı uyarınca 1999
~~ yılı ocak ayından itibaren kendi
başına sınav açıp doğrudan eleman
alımı durduruluyor.
Ancak, aralık ayının sonunda, bir
araştırma görevlisi almak üzere son
bir sınav açılıyor Fen-Edebiyat Fa-
kültesi'nde...
Sınavın nasıl açıldığı, nasıl duyu-
rulduğu pek bilinmiyor.
Zaten sınav için bir kişi başvuruyor.
Imam Hatip LJseşi'nde edebiyat öğ-
retmenliği yapan Ülkü Kara, tek ba-
şına girdiği sınavdan tabii ki üstün
başarıyla çıkıyor.
Ülkü Kara, öyle "hareketli" günler
yaşıyorki, lisedeki öğrencilerinin not-
lannı okul idaresine vermeye bile za-
man bulamadan istifa edip Fen-Ede-
biyat Fakültesi'ne araştırma görevli-
si oluyor.
Şu rastlantıya bakın ki, Ülkü Ka-
ra'nın annesi Giresun MHP'de kadın
kollan başkanı, babası ise Giresun'da-
ki Fen-Edebiyat Fakültesi'nde öğre-
tim görevlisi olarak çalışıyor!
Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Salim Koca, "Böyle sınav olur
mu" diyecek oluyor ama "Karade-
niz'in çırpınan dalgalan", dekanın se-
sini bastırıyor ve imzayı basmak zo-
runda kalıyor.
Zaten, "Karadeniz'in çırpınan dal-
galan" YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün
kulağına nınni gibi geliyor!
PALAS PANDIRAS
Fazilet, halkla ilişkiler atağı başlatacakmış... Yahu
güldürmeyin adamı; şuna ümmetle ilişkiler desenize!
Müfit Bozacı
ÇED KÖŞESİ
0KTAY EKtNCİ
Gökdelenmi; 'Kentdelen' mi?..
Öncekı hafta "'cesur gazetecile-
ri bekliyoruz" dıyerek çağn yapan
Tepe Inşaat, yükseklerden korkrna-
yan habercileri tş Bankası'na ait
gökdelen ınşaatının "50. katına"
çıkartarak basm toplantısı yaptı. Er-
tesi gün kımi gazetelerde "tam say-
fa" yer alan haber ve fotoğraflara ba-
kılırsa, basmımız gerçekten bu "yük-
sek toplantıdan" etkılenmışti.
Çünkü hemen hiçbırinde, ıkisı 36,
biri 52 kattan oluşacak böylesi bir dev
kulelerkompleksinin "kent üzerin-
de yaratacağj sorunlar" ırdelen-
mezken, yazı ve manşetlerde hep Is-
tanbul'un "havadan" görünüşünün
ne kadar "çarpıcı" olduğu öne çı-
kıyordu...
Oysa normal insanlar, bu gökde-
lenlere havadan değil "yerden" ba-
kıyorlar. Bunedenie okurlannın bü-
yük çoğunluğunu normal insanlann
oluşturduğu gazetelerin de havadan
değil, yerden bılgiler vermelen ge-
rekıyor. Hele ki gökdeleni olanın
"güçlü" olduğu anlamma da geldi-
ği bir dönemde, "yerden bilgile-
rin" saklandiğı 170 m. yükseklıkte-
ki bir basın toplantısına "cesur ga-
zeteci" olarak katılınmışsa...
Peki, Iş Bankası gökdelenleri ıçın
Bu bilgıleri de "yerden" okudu-
ğumuzda, karşımıza çıkan gerçekler
şunlar: Birincisi, herkesin "ekono-
mik krizden" söz ettiğı bir süreçte,
böylesi "üretim dışı" bir dev har-
cama acaba neye hizmet edıyor? So-
runun yanıtı hiç de zor değil. Çün-
kü İstanbul'a kım bir (ya da birkaç)
gökdelen dikebilirse, bu yağma eko-
nomisi içinde geleceğini de kurtara-
cak "rant güvencesine" kavuşmuş
olacak. Bu nedenle Levent'deki oto-
yol kavşağına gömülen binlerce ton
demir ve beton. aynı gökdelenler
içinde devreye gırecek ofıs, işyeri,
çarşı, pazar, eğlence merkezı vb. gi-
bi tıcarı kullanımlann yaratacağı
yüksek rant karşısında sokla sıfir ka-
lacak... lkincisi. 3000 değil 30000
araçlık otopark yeri aynlsa bıle, "asıl
sorun"çözülmüş olabiiir mı? Bu
otomobiller de o otoparka "hava-
dan değil. yerden geleceklerine" gö-
re. sabah akşam binlerce aracın bu
kez de "İş Bankası hatınna" Le-
\ent-ZincirlikuyuCaddesi'neyığıl-
ması acaba ne demektir
1
Henüz bu
arterdeki gökdelenler tümüyle ta-
mamlanmadan bile trafik tıkanma
durumuna gelmişse, "bizim yeter-
li otoparkımız var" demek, hava-
Ekonomik krizin rant güvenceleri... Ortadaki "en \ üksek" olan-
lar tş Bankası. Solundaki "en alçak" olan ise bir zamanlar Le-
vent'in "ilk vüksek binası" olan Kalebour.
havadan gözlemlerle yerden bılgi-
ler arasındaki fark acaba nedirn
Dilerseniz bu sorunun yanıtını.
aynı binalar hakkında yine gazeteler-
de sıralanan açıklamalarla birlikte
verelim: Örneğin deniyor kı: "lş
Bankası gökdelenleri. Levent'te
ve Zincirlikuyu-Maslak arasında
yer alıyor."
Havadan bakmca böyle. ama yer-
den bakınca "durura" farklı. Çün-
kü bu gökdelenler. bir "yol kavşa-
ğının içinde" yükselıyorlar. Tıpkı
karşı köşesinde inşa edilen Saban-
cı kuleleri gibi. tş Bankası komp-
leksi de Fatih Köprüsü bağlantı yo-
lunun Zincirlikuyu-Maslak arten-
ne kavuştuğu yerde ve kentin en
önemli yol "kesişme" noktalarmdan
birinın "tam kenannda" inşa edi-
liyor. Böylesi bir "gökdelen arsa-
sı" ise dünyanm hiçbır uygar ülke-
sinde yok. Çünkü yine hiçbir uygar
ülkede, arsalann kent içindeki duru-
muna göre değil de sahiplerinin "inı-
tiyazlı kişiliklerine" göre ayrıca-
lıklı imarhakkını aldıklan bir uygu-
lamayok...
Yine 170 m. yükseklikte yapılan
basın toplantısından sonra ertesi gün
gazetelerde şunlar yer alıyor:
"Kompleksin toplam inşaat alanı
240.000 m2 (100 m2 'lık 2400 konut
kadar) Yaklaşık 200.000 m3 beton.
34.000 ton demir kullanılmış (5
katlı 1500 apartmana yetecek kadar)
kapalı otoparkı 3000 araçlık. bi-
nalarda çalışacak insan sayısı ise
6.500" (14.01.1999, gazeteler)
dan konuşmak değildir de nedir?..
Yine gazetelerdekı "tanıtım" ha-
berlerinde şubilgi var: "Herşej bil-
gisayarlı. gökdelenler akıllı bina
olarak tasarlandılar..."
tşte bu "akıllı bina"' sözüne ise
hiç tahammülüm yok. Söyler mısı-
niz, her şeyden önce "yer seçimini"
doğru yapamayan. ya da bulunduğu
arsanın bir "kent parçası" olduğu-
nun asla farkında olmayan. bu neden-
le de "kendi kullanacağı yolu ve alt-
yapıyı bile tıkamaya" çalışan bir
bina. her tarafi akıllı olsa neye ya-
rar?.. (Pardon, elbette ki yağmaya
yarar...
• • •
Zincirlkuyu-Levent aksındaki bu
gökdelenlerle yaratılan "yeni yo-
ğunluğun", aynı güzergâhta umut-
la beklenen "metroyu" bile daha
hızmete gırmeden "yetersiz" kıldı-
ğı hesapîanıyor. Hele pis su kanal
sisteminin ise her biri "ırmak" gi-
bi atık veren bu gökdelenlere ayak
uydurması pek mümkün görünmü-
yor...
Ne var ki, bu "akıllı" bınalar. ır-
maklannı kente boşaltırken "heli-
kopter pistlerini" de artık ihmal el-
mıyorlaı. Göreceksıniz, açılış tören-
lerine katilacak devlet büyüklenni de
helikopterle getirecekler. Sonra da o
ikide bir "küçülsün", "bize karış-
masın" dediklen de\ letten "alt \a-
pı hizmeti" bekleyecekler. Ostelik
Istanbul'u ezme pahasınaelde ettik-
leri haksız ranttan beş kuruş bile kat-
kıdabulunmadan...
HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ
BENI
TEM$tL EDECEK
KR AOAY
BCNI
an AOAY
KİM KlME DUM DUMA BEHIÇAK f)ehicak(S;turk.net
ÇİZGİLİK KÂMİL MASAKACI
H A R B t SEMİH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIICAN 24 Ocak
ALTINA HUCUM BASUYOR!
tBM'OeBUGÜH, ABO'NİM CALtfOKHIA £YALS7İAJD£ AL-
TfAI BUUINOa. SACKAUeNTO VADİSİ'NI>£., SAU/MtU. AD_
U YBROB BULUHAN ALTtU, ÜUCSDB UEB.ÇEYİ AITÛST
Et>BC£K. ORANMYPI. EB.TESİ YIL ABD'AIİU 0OĞU-
SUHMN BU BÖLGEYE BÜYÛK 8İR İUSAA1 AtUMI
OLACAICriR. O S/BALAR AMERİICA'Yt BOYDAKS
BOYA GBÇMEK UZUN VE ZAHMETÜ 8/R İŞ OL-
&UĞUNDAN OBHİZ-YOLU yeĞLENİYO&PU- €EMİ-
VER. GÛNeYDEtd HOBŞJ SüZHüNU DOLAŞIP SÜ-
YOePd. Bu K/EDEMLE AlTtM TUTKUSU SEMl'CİÇE-
R£ PE BULAŞIYOR, GEMilER BİR BİR TE&CEDİÜ-
YORDU- AtTtMDAM ÇOK ÇAgUK ZENGİNLEŞEA1
VE ÇOK ÇABüK YirİBEN İHSANLARIN ÖYOJLE-
"• UZUM SÛ/BE DİLLSRPEM ~-"~-
J
—-• '-
PANO
DENIZ KAVUKÇUOGLU
Uğur
Nedenini bilemiyorum, böyle günlerde belleğim
canlanıyor, anılar eski birfilmin kareleri gibi göz-
lerimin önünden geçıyor. "Zamanın durduğu bir
yerde yaşıyorum sanki..." diye düşünüyorum.
Altı yıl önce bugünlerde ANAP Genel Başkanı
Mesut Yılmaz'ın. Başbakan Süleyman Demirel'in
"kendisini Türkiye için tek çare olarak görmesi-
nin eğerbir siyasi manevra değilse 'psikolojik bir
hastalık' olacağını" ileri sürdüğünü, onun da bu
sözleri, "Pisliğinızazolsaydı, bugüne kadar temiz-
lerdik, ama o kadar çok pisliğiniz varki..." diye ya-
nıtladığını anımsıyorum. Yanılmıyorsam, takvim 15
Ekim 1992'yi gösteriyordu. Bir gün önce de Tur-
gut Özal, yeniden politikaya dönebileceğini açık-
lamış, "Karar verirsem hiç durmam, boğanın kır-
mızıyı gördüğü gibi dönerim!" demişti. Aynı yılın
kasım ayında gazeteler, Refah Partisi istanbul
Milletvekili Hasan Mezarcı'nın, Türkiye'nin tüm
sorunlarının "Kemalızmden kaynaklandığını" söy-
lediğini yazmışlardı. Şeriatçı milletvekili, "Türki-
ye'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden değil, me-
zardan yönetildiğini" söylüyor, "Anıtkabir yetmiş
yıldır milletin zorla götürüldüğü, baş eğdirildiği
yerdir. Bu türbe yıkılmalıdır!.." diyordu. Aynı ayın
başında "yerel ara seçimler" yapılmış, Refah Par-
tisi 23 il, ilçe ve beldede toplam oy oranını yüz-
de 17.05'ten yüzde 24.99'a yükseltmişti.
Aynı ayın sonunda gazetelerden, IMF'nin bir ra-
poryayımladığını, raporda "işçi ve memurücret-
lerindeki artışın enflasyonu körükleyici nitelikte
olduğunun" açıklandığını öğrenmiştik. 1992 yılı-
nın aralık ayında ise Bill Clinton, Amerika Birle-
şikDevletleri'ne "başkan"seçilmiş,futbolcuTan-
ju Çolak, "Mercedes kaçırmak"tan ağır hapse
mahkûm olmuştu. Somali'ye asker göndermemiz
de aynı tarihlere rastlıyordu.
• • •
Uğur'la son görüşmemizde bunlan ve bunla-
ra benzer şeyleri konuşmuştuk. IMF'nin "emek-
çidüşmanlığı"na şaşırmamıştık. ABD'nin 42. baş-
kanını tanımıyorduk. "Monica" henüz ortaya çık-
mamıştı. Tanfu'ya ise üzülmüştük. Onca hırsız, ka-
çakçı, dolandırıcı ortada cirit atarken "adalet"
bula bula "Avrupa gol kralı"n\ bulmuştu, ensesi-
ne yapışacak...
Soğuk bir kış günüydü. Bir öğlen, Dortmund'da,
"Sultan Restauranf'da buluşmuştuk. "Barbunya
pilaki?.. Hayır!", "Turşu?.. Hayır!", "Şarap?.. Ha-
yıri" Midesi rahatsızdı Uğur'un... Bir süredir Al-
manya'da kent kent geziyor, "Islamcı kesim "in ile-
ri gelenleriyle, Kürt aydınlarıyla görüşmeler yapı-
yor, hazırladığı dosyaları için yeni bilgiler toplu-
yordu. "fîab/fa"nın yayımlanmasının üzerinden
beş yıl geçmişti. Taze bilgi ve belgeleri içeren
"yeni" bir kitabın gerekli olduğunu düşünüyordu.
Hem bu hem de "PKK" üzerine hazırladığı kitap
"ses"getirecekti... Buluştuğumuz lokantaya "tek
başına" gelmişti. "Korkmuyor musun" diye sor-
muştum. "Belaları deştikçe düşmanlann da artı-
yor..." Sol elinin işaret parmağıyla gözlüğünü dü-
zettirkengülmüş, "Korkmuyorum"demişti. "Hem,
başka türiügazetecilikyapamazsın ki..."
• • • •
Altı yıl önce bugün öldürdüler Uğur'u... Eşiyle
vedalaşıp evinden çıktı. Karşı kaldınma park et-
tiği, iki gündür binmediği arabasına doğru yürü-
dü, kapısını açıp bindi. Kontak anahtarını çevirir
çevirmez, altına yerleştirilmiş bomba patladı. Ara-
ba havaya uçtu. Uğur parçalandı.
Televizyon ekranlarında insanların ellerınde sü-
pürgelerle, çöp toplar gibi, onun parçalarını sü-
pürdüklerini hergörüşümdeacım, öfkem, kinim,
-evet, kinim-. yeniden yeniden kabardı... Altı yıl-
dır hiç dınmedi, hiç yumuşamadı, hiç azalmadı.
Evet, aradan tam altı yıl geçtı... Türkıye'de in-
sanlar bugün de altı yıl önce konuştuklarına ben-
zer şeyler konuşuyorlar. Koşullar. çerçeveler de-
ğişmedikçe konular da değişmiyor. Politikacılar
yine birbirlerini suçluyorlar. IMF yine raporlar ya-
yımlıyor. Partiler yine seçim telaşında. Spor say-
falarının gündemindeyıne bir futbolcu var... ABD
Başkanı yine güncel... Ama, tüm buniar beni pek
ilgilendirmiyor.
Ben, Uğur'un ölümünü "ontyrsorunu"yapan-
ları, "Adaletmutlakayennibulacak!" d\yen\er\ dü-
şünüyorum. Acaba bugün neredeler? Neler ya-
pıyorlar? Neler düşünüyorlar?
Bu sabah ayna karşısında tıraş olurlarken yan-
larında olmayı, yüzlerini seyretmeyi öyle isterdim
ki?
(Faks:0216-418 8410)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Sağlık yö-
nünden yapı-
lan genel yok-
lama... Sıkıntı.
II Afrıka'da 3
yaşayan, ba-
cakları beyaz
çizgili birhay- 5
van... Telefon
sözü. 3/ Topun
içini silmekte
kullanılan, ucu
fırçalıçubuk... °
Güneydoğu g
Anadolu'da.
daha çok kadınlann çc-
şitli yerlerine yaptır-
dıklan bir tür dövme.
4/Tropikal Amerika"da
yaşayan, tavuğa ben- 3
zerbirkuş.5/Çiftede- 4
mir atmış bir geminin
zincirlerinin kanşma-
sını önlemek için kul- °
larulan düzen. 6/ İçel'in
bir ilçesi. 7/ Bir çeşıt 8
tatlıçörek... Birtürya- g
ban kedisi. 8/ Gözleri
görmeyen... Gemilerdetürlü işlerde kullanılan bir tür
demir halka. 9/ Bahçelerin yeşillendirilmesinde kul-
lanılan çok yıllık bitki... Belirti.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Eli ya da ayagı sakat olan kimse... Tuzlanıp kurutul-
muş yiyecek. 2/ Yankı... Kansızhk. 3/ ""Gülelim oyna-
yalım —- alalım dünyadan"' (Nedim)... Sayılan gös-
termek için kullanılan işaretlerden her biri. 4/ Afnka
zencılerinin çalı çırpıdan yaptıkları çardak gibi barı-
nak. 5/Divan şiirinde •'meyhaneci"'.tasa\"vuftaise "ta-
rikat şeyhi" anlamında kullanılan sözcük. 6/ Nurlu,
ışıklı. II Harman kaldınldıktan sonra yerde kalan top-
rak. çöp ve samanla kanşık tahıl taneleri... Kimi giy-
silerin bol olması için yanlanna eklenen kumaş parça-
sı. 8/ Ünsüzle biten sözcüğün, ünlüyle başlayan sözcü-
ğebağlanarak okunması... Kanşıkrenkli. 9/ Anadolu'ya
özgü bir tür kokulu çörek... Avrupa'da bir ırmak.