Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 MART 1998 SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
aris
y
te yaşayan
sanatçı Osman Dinç,
"Bir Gezegenin
Öyküsü " sergisiyle Ayşe ve
Ercümend Kalmık Vakfi 'nda
Zamaııa
dügümler atmak...AHU ANTMEN
"Köklerim burada, daflarun orada" di-
yor Osman Dinç. Yaşamını olduğu kadar.
sanatını daözetliyorbu sözleri: Omrünün
yansı Türkiye'de. yansı Fransa'da geçmiş
olacak yakında. Geride bıraktığı 50 yıl
içinde. yaşamını belirleyen önemli bir
özellik, göçebeliği...
Sanatına gelince; köklerini Anadolu
topraklannda, dallannı ise çağdaş Batı sa-
natı geleneği içinde aramalı. "Sanat ya-
pümayan bir ortamdan" geldiğini sık sık
vurgulayan sanatçının hemen tüm yapıt-
lan kültürel gecmişinin izlerini tasıyor.
Anadolu'ya ait masallardan, efsanelerden
esinleniyor. Hatta belki. Anadolu'nun
sözlü kültür geleneğını görselleştinyor D-
ınç. Bır yandan öyküler anlatıyor, bir yan-
dan da kullandığı malzemenin -genelde
demir- içsel varoluşunu asla göz ardı et-
meden yarattığı yalın formlarla zamanın
çetelesinı tutuyor. Geçmişten geleceğe,
yerelden evrensele, sanattan bilıme uza-
nıyor Osman Dinç.
Bu yolculuğun bir durağı da şu sıralar
Gümüşsuyu'ndaki Ayşe ve Ercümend
Kalmık Vakfı'nda açtığı "Bir Gezegenin
Öyküsü" adlı sergisi. Dış mekânda sergi-
lenen bir 'yağmur çeşmesi'. topaç formlu
altı heykel ve küçük gezegenler. Toprağın.
suyun, ateşin, havanın bütünüyle keşfedi-
lemeyen gizeminin peşinde, ileriyi göre-
bilmek için geçmişe bakışının getirdiği
öğelerle donanan bir 'arayışın' öyküsü...
14 Mart'a dek açık kalacak sergisinin ha-
zırlıklan için Türkiye'ye gelen Osman
Dinç, sorulanmızı yanıtladı:
- Ayşe ve Ercümend Kalmık Müze-
si'nde "Bir Gezegenin Öyküsü" adı altn-
da sergikdiğiniz heykeUerde yine Anado-
hı'daki kökenlerinize ait öğetere rastlanı-
yor_ Sizi geçmişe bu denli bağlayan nedir?
Çokbasit... Biliyorsunuz. endüstn de\-
riminin 200 yıllık birtarihi var, köylü kül-
türünün ise 800 yıllık bir geçmişi vardır.
Köylü kültürünün bir de sözlü geleneği
var. ben o kültürün uzantısıyım aslında.
- O geleneği ısrarla görselleştirme çaba-
sı içine girnûş olmanız, 1970"li yıllardan bu
yana Türldye'den uzak yaşıyor olmanız-
dan, yani bir tür 'göçebelik' psikolojisin-
den kaynaklanmış olabilir mi?
Fransızlann birdeyimi var: 'Gitmekbi-
raz ölmek gibidir' diyorlar... Belki on-
dandır. Yalnız olunca, Avrupa'da bır ya-
bancı olarak bir şey yapmaya kalkınca
mecbursunuz, bir şeyleri aramak zorun-
dasınız... Burada yaşayan adamın belki
gereksinimi yok o kadarköklerini arama-
ya. Taşın yerinde ağır olduğu gibı yerle-
rindeler onlar. Bense yuvarlanıp gıdiyo-
rum.
- Çok yahn bir sanat diliniz var: mini-
malist bir esteb'ğe çok yakınsınız. ama ta-
bü tavırolarakbütünüyledışmdaanız mi-
nimalizmin. Bir kere siz öyküler anlarma
peşindesiniz»
Benim işlerime birer enstrüman gibi
bakılmalı belki. Bunlar aslında evet.hikâ-
ye anlatmak için kullandığım birer araç.
Benim için işlerımin bir anlamı olması
çok önemli. Sanat yapılmayan bir ortam-
dan geliyorum ben. Köy kökenlıyim. O
ortamda sanat yapmak olayı o kadar ab-
sürd kı aslında. Böyle bir köylü kültürü-
nün uzantısı olduğum için bır sanat yapı-
tı üretırken birçok bahane bulmam gere-
kiyor benim.
Daha ortaokuldayken babamm bana
sürekli boya, fırça alması için hep baha-
neler uydururdum. Şimdi de bahaneler
uydurmaya devam ediyorum aslında. Hep
masallar anlatiyonım, Şehrazat'ın anlat-
tığı masallar gibi... Aslında öyle bir dö-
nem vaşıyoruz ki herkes kendi mitoloji-
sini yararmak zorunda. Ortak mitolojiler
kalmadı artık. İşte bunun için masal an-
latmam gerek.
- Kullandığını/ malzemeler de aslında
kendi ö> külerini anlan>oıiar baa yapıüa-
nnızda...
Ben malzemeye eşlik ediyorum. Artık
malzemeyi bildığımi sanıyorum -aslında
böyle söylemek malzemeye ayıp oluyor-
yani. malzemeyi hissediyorum diyeyim.
Yoksa genelde kullandığım malzemeyi,
demin bilmek çok zor. Demirle öyle bir
kader ortaklığımız var ki! Kanımızda bi-
le demir taşımıyor muyuz? Dünyanın
AMI:ArkadaşmûDüşman mı? (2)VECDİ SAYAR
Dünkü yazımızda, OECD çer-
çevesınde görüşmelerı sürmekte
olan "Yatınmlara tlişkin Çok Ta-
raflı Anlaşma" tasansına karşı
Avrupa'da oluşan tepkilere de-
ğinmiştik.
Kjsa adı AMI (Fransızca "ar-
kadaş" demek) olan bu anlaşma-
nın, kültür-sanat alanına olası et-
kilerini somut ömeklerle açıkla-
mak istiyorum ki, sözlerimiz ba-
sit bır "Amerikan düşmanuğT
olarak algılanmasın.
Aynca, bu tartışmanm Türk sa-
nat dünyasına önemli bir yarar
sağlayabileceğini düşünüyorum.
"Sözünü ettiğin ulusal düzeydeki
koruyucu önlemler bizim iilke-
mizde yok ki, bizim ne kaybımız
olacak" diye düşünenlere inat!
Belki, böylelikle "Yahu,
adamlar kendi sanatlannı.sanat-
çdannı nasıl da koruyor, destek-
liyormuş!" diye düşünenler çıkar.
tbo'nun deyişiyle "Ben de iste-
rim!" diye tuttururlar. Başkatür-
lü gözümüz açılmayacak yoksa...
Bu anlaşmaya karşı çıkan sanat
kuruluşlandıyorki: "AMI,insan
haklanna, ülkelerin bağımsı/.hğı
ilkesine, kültürel çoğulculuk ilke-
sine,çevrekoruma ilkelerine, sür-
dürülebilir kalkınma ilkelerine
karşıdır. Bu yüzden AMI konu-
sundald suskunluğun sona erme-
sini, hükümetlerimizin tavırlannı
kamuoyu önünde açıklamalannı
ve AMI görüşmelerinin askıya
alınmasını istiyoruz."
AMI'nin yatınmlan hakkında-
ki genel ifadelerinin kültür alanı-
nı da kapsadığını, dolayısıyla sa-
natsal üretimın bu anlaşma ile
ciddi yaralar alacağını söylüyor
bu kuruluşlann hukukçu danış-
manlan. ALENA (Accord Nord
Americain sur le Libre- Echan-
ge/Serbest Değişim Üstüne Ku-
zey Amerikan Anlaşması) ilke-
lerine dayanan AMI, OECD ül-
kelerinde yatınm yapan herhan-
gi bir ülkenin yatınmcısmın, o ül-
kenin yatınmcısı ile aynı haklara
sahip olmasını öngörüyor. Veee.
yaratıcılaı da herhangi bir alan-
daki bir yatınmcıya dönüşüyor,
eserleri ve o eserlerinden doğan
• Paris'teki toplantıda bir çok
tarunmış yönetmen, hükümetin
tavn ne olursa olsun yaratıcı
haklannı korumak için
mücadele vermeye kararh
olduklannı belirttiler. Bakalım
Türk sinemacılan bu konuda
nasıl bir tavır gösterecek? Scorsese ve Moreau da tasanya karşı çıkan sanatçılardan.
haklar da bir "yatmm" olarak
kabul ediliyor. Ûlusal düzeydeki
koruyucu önlemler, ikili ve çok
taraflı anlaşmalar hükümsüz kı-
lınıyor. Ömeğin AMI'nin yaban-
cı ülkelerin yatınmcılarının, o ül-
kenın kendi yatınmcılarından da-
ha az avantajlı konumda olama-
ması ilkesı sınema destek fonla-
nnın ortadan kalkmasına yol aça-
cak. Televizyonlardaki Avrupa
fılmi kotası da kaldınlacak.
Aynı ilke doğrultusunda Avru-
pa Topluluğu üyesi olmayan ül-
kelerin üriinleri 70 yıllık bir ko-
runmaya (telif haklan açısından)
kavuşurken. Avnıpa filmleri üye
olmayan ülkelerde aynı koruma-
ya sahip olmayacak.
Bugün bir Avrupalı yapımcı,
sahip olduğu filmin yönetmeni-
nin izni olmadan o filme ilişkin
tasarrufta bulunamaz. Ama
Amerikalı bir yapımcı. Avrupalı
yönetmenin "manevi haklar"ını
rahatça çiğneyebilir. AMI'ye gö-
re Amerikalı bir yönetmen, Ame-
rika'da sahip olmadığı haklan
Avrupalı bir yapımcıdan talep
edebilecek.
Üstelik AMI, yatınmcılara
(yani yapımcılara), devietleri da-
va etme ve tazminat talep etme
hakkı tanıyor. Yani Amerikalı bir
yapımcı, Fransız devleti kendi sa-
natçısına verdiği destekten onu
da yararlandırmıyorsa. "aynmcı-
hk" gerekçesiyle Fransa'ya da-
va açabilecek. Tek taraflı bir hak!
Bir Amerikan ressamı, tablo-
sunun Fransa'daki sarışmdan ge-
lir elde edebilecek, ama bir Fran-
sız ressamı Amerika'da satılan bir
tablosu için aynı hakka sahip ola-
mayacak. AMI, ülkeler arasında
yapılan ikili ya da çok taraflı an-
İaşmalarla (örneğin Türkiye-
Fransa arasında imzalanan ortak
yapım anlaşması, Avrupa Bırlıği
çerçevesindeki kültürel işbirlığı
programlan) tanınan ayncalıkla-
n ortadan kaldıracak. bu haklar
herkes için aynı olacak. "Euri-
mages" gibi yalnızca AvTupa
Konseyı üyesi ülkelerin (dolayı-
sıyla Türkiye'nin) sanatçılannın
yararlandığı olanaklardan Ame-
rikan sinemacılan da yararlanma
olanağına kavuşacaklar böylelik-
le. Aynmcılığa karşı çıkmak,
eşitlik talebi gıbı H
masum" ifa-
delerin ardında yatan korkunç
eşitsizliği görüyormusunuz? Av-
rupa fılmlerinin Amerikan sine-
mas\ karşısındakı tek dırenç kay-
nağı olan Avrupa fonlan da Ame-
rikalılara açılacak. Haksız reka-
bet denmez de ne denir buna?
Sözün burasmda belirtmekte
yarar var, Scorsese, Lucas, Cop-
pola gibi yönermenler ve Ameri-
kan Yönetmenler Birliği bıle kar-
şı çıkıyor tasanya ve Avrupalı yö-
netmenlere destek mesajlan gön-
deriyorlar.
Meselenın bir de hassas yönü
var. Paris'teki toplantıda söz alan
bazı yönermenler, "Avnıpa'nın
yekvücut bir biçimde buna karşı
çıkacağını sanmak safdillik olur,
çünkü uluslararası sermaye ile
bütünleşmiş bazı yapımcılar için
bu anlaşma oldukça cazip" dıye-
rek içlerinde de bir bölünme ola-
bileceğine dikkat çektiler. Jean-
ne Moreau. bunu en özlü biçim-
de dilegetirdi: "Paranınrengiol-
maz."
Avrupa Parlamentosu'nun
Ekonomik llişkiler Komisyonu
Başkanı Luciana CasteUino'nun
ışaret ettiği konu da dikkate de-
ğcr: "Madem sanat ürünlerinide
bir 'mal' olarak görüyor Ameri-
kalılar, öyie He ticarette ^çerü
olan anti-iekel yasalan neden kül-
tür alanına da uygulanmryor?"
tspanyol yönetmen .\ragoo,bir
espri ile renklendirdi konuşma-
sını. "Franko döneminde iki po-
lis vardı: Kötü polis ve iyi poBs.
Şimdi de iki bakan var: l\i kültür
bakanı ve kötü tkaret bakanı!"
Böylelikle, sanatçılann yanında
yer alan Trautman'ı onurlandır-
mış, hatta belki de bıraz kışkırt-
mış oluyordu sinemacılar...
Pans'tekı toplantıda Costa
GavTas'tan Claude Miller'e, Je-
an-Jacques Beineix'den Henning
Carisen'e tüm yönetmenler, hü-
kümetin tavn ne olursa olsun, ya-
ratıcı haklannı korumak için mü-
cadele vermeye kararh olduklan-
nı dile getiren konuşmalar yaptı-
lar. Dıleğimiz o ki, dün bir araya
gelen Türk sinemacılan da hak-
lannı korumak yönünde bir tavır
belirlemiş olsunlar ve hükümet
üzerinde bir baskı gücü oluştur-
sunlar. Ama diyeceksiniz ki, Tür-
kiye'de her işin bir çözümü bulu-
nur.
Örneğin Telif Haklan Kanu-
nu'nda değişıklikler getirilirken
nice mücadele sonucu, "sinema-
da yaratıcı haklar" konusunda
Avrupa hukuku doğrultusunda
bir düzenleme yapılmamış mıy-
dı? Ne oldu sonuçta, Meclis ko-
misyonunda verilen bir önerge ile
44
Bu haklar yapımcıya devredik-
bilir" maddesi eklenivermedi
mı? Avrupa hukukunda bu hak-
lar "devredüemez" haklarmış,
kimin umurunda? Yasa gereği
SESAM'ın yeni bir oluşuma git-
mesı gerekmiyor muydu? Yapım-
cılann yerini yaratıcılann, yazar
\e yönetmenlerin alması gerek-
miyor muydu? Bizim Avnıpa hu-
kukuna yaklaşmamız da bu kadar
olurarkadaş! Sonucun nereye va-
racağını adım gibi bilsem de ge-
ne merakla bekliyorum, Türk si-
nemacılannın ne diyeceğini.
Cemıetten ikinci kez kovuliışumuzun öyküsü
Kültür Servisi - Resim
çalışmalannı uzun yıllardır
Almanya'da sürdüren Hanefî
Yeter'in, son yapıtlanndan
oluşan sergisi Türkiye Iş
Bankası Parmakkapı Sanat
Galerisi'nde. Sanatçının,
hocası Bedri Rahmi'nin
anısına adadığı sergi 3-26
Mart tarihleri arasında
gezilebilecek.
Hanefi Yeter'in renkçi bir
sanat anlayışıyla
gerçekleştirdiği ve
Parmakkapı sergisinde bir
araya getirdiği son yapıtlan
arasında ahşap üzerine
kanşık teknikle
gerçekleştirdiği çalışmalan
önemli bir yer tutuyor.
S3natçı Berlin'den cıvıl cıvıl
Erninönü'ne, "insanlan
j-alru/lasan" Almanya'dan
rurkuvaz denizlere, Ege'nin
kcynuna uzanıyor bu
yapıtlarda; topraktan ve
bıJutlardan, burçlardan ve
balıklardan, evTenden söz
ediyor. Sanat yazan ve
galerici Prof. Jörn Merkert,
"H^nefi Yeter resimlerinde
ö>küler anlatrvor' dıyor:
-<ark'm renkli âleminde,
Şgrk'm renk cümbüşü içinde
efraneler yaratıjor. Bu
anlatun biçiminde öyküler,
tıpkı güzel tslam
gelenegindeki halılar gibi
gözleri kamaşûran nakış ve
desenlerle örülüp
dokunuyor."
Prof. Merkert, bu dışavurum
biçiminin, onun toplumsal
ve eleştirel resimlerindeki
netliği, isabetli
saptamalannı yok
etmediğini de vurguluyor:
"Hanefı Yeter, insanuı kendi
kendisinin kurdu olduğunu
anlatıyor bize. Kurtlan zaten
çoktandır içimizde taşıyonız.
Bunu göstermek için Hanefi,
çevTeyi nasıl yok edişimize
işaret ediyor. Adeta,
cennetten ikinci kez
koMiluşumuzun öyküsünü
anlabyor. Bu kez kendi
kendimizi kovuşumuzun
öyküsünü..." 1947 yılında
Bayburt'ta doğan Hanefi
Yeter. Deviet Güzel Sanatlar
Akademisi'nde Bedri
Rahmi'nin öğrencisi oldu.
1973-78 yıHan arasında
Berlin Akademisi'nde
öğrenim gören sanatçı, 1973
yılından bu yana Berlın'de
yaşamını sürdürüyor.
Türkiye'nin yani sıra
Almanya'nın çeşitli
kentlerinde de sergiler
açıyor.
yüzde 40'ı demir. Aslında hâlâ demir ça-
ğındayız. Az kalsın toplar yine patlamı-
yor muydu Irak'ta? Dünyanın demir ihti-
yacı her yıl yüzde 20 oranında artıyor.
Kara deliİclerin yakınma gelen tüm mad-
deler, önce demire dönüşüyor... Demir
atomu; en uzun ömürlü, en dayanıklı
atom.
- Aslında bir biHm adamı titiztiğiyle ev-
renin türlü gizemlerini irdeliyorsunuz siz
bir yandan da_ YapırJannta yerelden ev-
rensele götüren de beUd bu merakmız?
Bakm eskiden nenem bir bardak suyu
doldurup, dolunay düştüğünde içtiğinde o
su bir ilaçtı onun için bir bilimdi. Mitik
birolaydırbu. Mitoloji, eskılerinbilimiy-
di işte. Aslında sanatçıyla bilım adamı
arasında tek fark var: Ikisi de aynı yerden
yola çıkarlar, ama sanatçı tekrar edileme-
yecek gerçekleri ispat etmeye çalışır, bi-
lim adamı ise tekrarlanabilecek gerçekle-
ri...
- Sergilere veya yapıtiara koyduğunuz
isimler. genelde Anadolu folklorundan
kaynaklanı>T>r ve oldukça önemli bir işlev
^ ^ ^ ^ ^ üsrJeniwrlar._
^ " ~ ^ ~ " Isimlerin çofu sonradan
geliyor. Zaman zaman da
değişiyor, bu nedenle gale-
ricimin başı sık sık derde gi-
riyor! Fransa'da açtıgım ser-
gilere koyduğum isimlere,
genelde Türkçe deyimlerin
doğrudan çevirisini koyuyo-
rum. Mesela 'Lmut Faküin
Ekmeği!' Mısır'da eski me-
zarlardan çıkan tohumlan
yeniden ekiyorlarmış, on-
dan kaynaklanan ve malze-
me olarak cam ve buğday
tohumlan kullandığım bir
işti bu. lsmi Fransa'da bü-
yük etki yarattı! İki yıl önce
de 'Davut Devran'a tthaf
adıyla bir sergi açmıştım-
bırçok ünlü eleştirmen de
dahil olmak üzere Davut
Devran'ın kim olduğunu so-
ramadılar bir türrü, cahil gö-
rünmekten korktular... Oy-
sa sorsalardı öğrenirlerdi:
Davut Devran, yaşamı bo-
yunca bir işten ötekine san-
lan, ama hiçbir işi tuttura-
mayan, oysa hep kahraman
(devran) olmak isteyen, bi-
zim köyden bir adamdı...
- Siz bir yandan da öğret-
menfikyapmaktasınız Fran-
sa'da... Heykelnraş olmakis-
teyen öğrencilerinize wrdi-
ğiniz ilk ipucu ne oluyor?
llk heykel dersinde her-
kesten kafası büyüklüğünde
bir taş getirmesini istiyo-
rum. Hoca deli midir nedir
diye düşünüyorlar belki, a-
ma herkes bir taş bulup ge-
tiriyor. Koyun elinizi taşın
üzerine diyorum... Elleri,
300-400 milyon yıllık bir ta-
şa değiyor, gerçek zamana
değiyor o an. onu anlatma-
ya çalışıyorum. Belki elleri-
miz bu taşı yıllarca böyle
tuttuğumuz için böyle şekil-
lenmiş. Kafalanmız da bu
taşa benzemeye başlamış!
Bu taşı milyonlarca yıl hem
araç, hem silah olarak kul-
lanmışız...
-Bir dönem sergilediğiniz
'Sabırtaşlan'nız bu düşün-
celerden mi kaynaklanıyor?
197O'lı yıflarda Anka-
ra'da öğretmenlik yaparken
sağcı ve solcu öğrenciler
arasında çıkan bir kavga so-
nucu benim ders verdiğim
atölyenin cammdan içeri bir
taş fırlatmışlardı. işte o tası
alıp, 'Sabırtası' adı altında
olduğu gibi sergilemiştim...
Sonradan da çok sabırtaşla-
n yaptım.
- Yapıtiannızın en önemli
iki unsuru zaman ve me-
kân... Zaman, hem geçmiş-
ten geleceğe uzanmanızda.
hem seçtiğiniz malzemede,
hem formlarda belli ediyor
kendini. Mekân da çok
önemli, heykeDerinizi genel-
de bir mekân düzenlemesi
şeklinde ortaya kmuyorsu-
nuz, boşlugu da hevkelin bir
parçasıotarakkullanıyorsu-
Hanefi Yeter'in sergisi bugün açıiıyor.
Zaman benim için ger-
çekten çok önemli. Sonuçta
sanatçının yaptığı nedir ki?
Zamana düğümler atmak!
İşte benim yaptığım da bu...
Zamana biçim veriyorum.
Oyuncu J. T. Walsh öldü
• Kültür Senisi - Amerikalı karakter oyuncusu J. T.
Walsh, geçirdiği kalp krizi sonucunda 54 yaşında San
Diego'da yaşamını yitirdi. VValsh. son olarak
'Breakdovvn' adlı filmde Kurt Russell'la başrolü
paylaşmıştı. 'Bıçak Sırtı'. 'Birkaç tyı Adam' \e
'Günaydın Vietnam' gibi önemli filmlerde rol alan
Walsh, 31 yaşında oyunculuğa başladı. Daha önce
gazetecilik, satış görevlilığı ve öğretmenlik gibi çeşitli
işlerde çalışan VValsh. son dönemde iki yenı filmde
oynamıştı. VValsh'ın Jeff Daniels'la birlikte oynadığı
'Pleasantville' ve Samuel Jackson'la oynadığı 'The
Negotiator' yakında dünya sinemalarında gösterime
girecek.
Bejarra matıkeme kararı
• Kültür Servisi - Belçıka mahkemeleri, koreograf
Maurice Bejart'ın 'Presbytere" balesinin Belçikalı bir
koreograftan çalındığı iddia edilen bölümünü
değiştirmesi karannı aldılar. Mahkeme, Bejart'a
gerekli değişiklikleri yapması için 6 Mart'a kadar
zaman verdi. Bu şartlarla Bejart'ın her gösteri başına
yapması gereken 500 bin Belçika frangı (13 bin 500
dolar) ödemenin de iptaline karar verildı. Belçikalı
koreograf Frederic Flamand, Bejart'ı. "La Chute
D'Icare' adlı balesinden bir sahneyi çalmakla
suçlamıştı. Sahnede, çıplak bir dansçı ayaklanna
video monitörleri bağlanmış bir biçimde \airuyordu.
Bejart'ın 'Presbytere' balesi geçen yıl Avrupa'nın
çeşitli ülkelerinde sahnelenmişti.
Suat Arıkan da 'Anlat Şehrazaf ta
• Kültür Servisi - tstanbul De\ let Opera \ e Balesi
sanatçılanndan Suat Ankan, 'Anlat Şehrazat'
müzikalinin kadrosuna katıldı. Müşfik Kenter ile
dönüşümlü olarak Şah Şehriyar % e Ömer Ün-Neman
rollerini paylaşacak olan Ankan, son yıllarda
'Salome' ve Tosca" gibi yapımlarda da izleyici ve
eleştirmenlertarafından büyük ilgi görmüştü
Gel-git heykel sergisi
I Kültür Servisi - Nılhan Sesalan Yüzsever ve
Karolina Niemela, heykel çalışmalannı 4 Mart'ta
Kadın Eserleri Kütüphanesi Bilgi Merkezi'nin
galerisinde sergilemeye başlıyorlar. Farklı plastik
malzemeleri benzer algılama ve simgeleme
düzleminde kullanan sanatçılann ortak konseptileri.
geniş anlamda 'yaşam'. Prehistorik dönemden.
özellikle de Ana Tannça Kültü'nden referanslar
kullanan sanatçılar, kültürel ve toplumsal meseleler
üzerine söz söylerken. bir yandan da gündelık yaşamı
sennkanlı bir yaklaşımla sorguluyorlar. Proje olarak
iki yıl önce Oulu'da tasarlanan bu karşılıklı sergi.
adını iki sanatçının üretimlerini ortak bır davranışla
farklı coğrafyalara taşımalanndan almış. Sergi. 25
Mart'a dek açık kalacak.
Sermet PiyanoluttçlüsüCRR'de
• Kültür Servisi -
Uluslararası üne sahip
piyanist Hüseyin Sermet bu
akşam Sermet Trio ile
CRR'de müzikseverlerle
buluşacak. 1955 yılında
dünyaya gelen sanatçı.
Paris'te Conservatoire
Superieur de Musique'te
eğitim görerek bu kurumdan
oda müziği. kontrpuan ve
müzik analizi bölümlerinden
onur derecesi ile mezun oldu.
Bu akşam saat 20.00'de
dinleyicilere seslenecek olan Sermet Tno. >urtıçınde
ve Avrupa'da büyük ilgi görüyor. Ertuğrul Köse.
Bahar Bircik ve Reyent Bölükbaşı'nın katılacağı
konserde J. Brahms'ın yapıtlan yonımlanacak.
Maalouf'un 'Beatrice'ten Sonra
Birinci Yüzyıl'pomam yayımlandı
• Kültür Servisi - Amin Maalouf'un 'Beatnce'ien
Sonra Bırincı Yüzyıl' adlı kitabı Telos Yayınlan'ndan
çıktı. 1949 yılında Lübnan'da dünyaya gelen yazar
1976 yılından bu yana Fransa'da yaşıyor. Yapıtlannda
Asya ve Akdeniz kültürlerini, söylencelerini tarihsel
birbakış açısı ekseninde işleyen yazar, 'Beatrice'ten
Sonra Birinci Yuzyıl" adlı yapıtında ötekı
romanlanndan farklı olarak geleceği öngörmeye
çalışıyor. Yapıt, günümüzün gerçeklerinı \e
saplantılannı geleceğe taşımasına karsın. yapılan
falcılık değil. Romanda, Doğu'da doğacak çocuğun
erkek olmasını sağladığına inanılan Skarabe (Pıslik
Böceği) Baklalanndan esinlenen Batı'nın açgözlü ilaç
firmalannın ürettiği ilaçlar yüzünden dünyada kız
çocuklann doğumu giderek azalıyor. Kuzey'de bile
tehlikeli bir boyuta ulaşan bu aynmcı doğum yöntemi,
yoksul ve bağnaz Güney ülkelennde XXI. yüzyıl
başlannda büyük bır felakete yol açıyor. Amin
Maalouf, çok boyutlu okuma gerektiren romanında,
yaşanan felaketlerin içinde bır babanın kızına
duyduğu sevgiyi anlatıyor.
Epgin Gülen'den yağlıboya
karikatüp sergisi
• Kültür Servisi - Ergin Gülen'in 10. 'Tmalde
Yağlıboya Karikatür Sergisi' 10 Mart'a dek Gül Mine
Sanat Galerisi'nde sürüyor. Profesyonel karikatür
çalışmalanna 1958 yılında tzmir Yeni Asır
gazetesinde başlayan Gülen, çizgi \e mizah
çalışmalanna Çarşaf dergisinde devam etti. Çizgileri
birçok gazete ve dergide yayımlanan sanatçı, yurtiçi
ve yurtdışında çeşitli sergilere katıldı. 1996 yılında ilk
yağlıboya karikatür çalışmalanna başlayan Gülen.
karikatür sanatına böylelikle yeni bır yorum getirdi.
Ulusal ve uluslararası karikatür yanşmalannda jüri
üyeliği, karikatür konusunda bılirkışilik yapmış olan
Gülen, Karagöz ve Hacivat'm 'Ağalık Oyunu' adlı
eserini resimli roman haline getırerek yayımlamıştı.