12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 1998 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 aris y te yaşayan sanatçı Osman Dinç, "Bir Gezegenin Öyküsü " sergisiyle Ayşe ve Ercümend Kalmık Vakfi 'nda Zamaııa dügümler atmak...AHU ANTMEN "Köklerim burada, daflarun orada" di- yor Osman Dinç. Yaşamını olduğu kadar. sanatını daözetliyorbu sözleri: Omrünün yansı Türkiye'de. yansı Fransa'da geçmiş olacak yakında. Geride bıraktığı 50 yıl içinde. yaşamını belirleyen önemli bir özellik, göçebeliği... Sanatına gelince; köklerini Anadolu topraklannda, dallannı ise çağdaş Batı sa- natı geleneği içinde aramalı. "Sanat ya- pümayan bir ortamdan" geldiğini sık sık vurgulayan sanatçının hemen tüm yapıt- lan kültürel gecmişinin izlerini tasıyor. Anadolu'ya ait masallardan, efsanelerden esinleniyor. Hatta belki. Anadolu'nun sözlü kültür geleneğını görselleştinyor D- ınç. Bır yandan öyküler anlatıyor, bir yan- dan da kullandığı malzemenin -genelde demir- içsel varoluşunu asla göz ardı et- meden yarattığı yalın formlarla zamanın çetelesinı tutuyor. Geçmişten geleceğe, yerelden evrensele, sanattan bilıme uza- nıyor Osman Dinç. Bu yolculuğun bir durağı da şu sıralar Gümüşsuyu'ndaki Ayşe ve Ercümend Kalmık Vakfı'nda açtığı "Bir Gezegenin Öyküsü" adlı sergisi. Dış mekânda sergi- lenen bir 'yağmur çeşmesi'. topaç formlu altı heykel ve küçük gezegenler. Toprağın. suyun, ateşin, havanın bütünüyle keşfedi- lemeyen gizeminin peşinde, ileriyi göre- bilmek için geçmişe bakışının getirdiği öğelerle donanan bir 'arayışın' öyküsü... 14 Mart'a dek açık kalacak sergisinin ha- zırlıklan için Türkiye'ye gelen Osman Dinç, sorulanmızı yanıtladı: - Ayşe ve Ercümend Kalmık Müze- si'nde "Bir Gezegenin Öyküsü" adı altn- da sergikdiğiniz heykeUerde yine Anado- hı'daki kökenlerinize ait öğetere rastlanı- yor_ Sizi geçmişe bu denli bağlayan nedir? Çokbasit... Biliyorsunuz. endüstn de\- riminin 200 yıllık birtarihi var, köylü kül- türünün ise 800 yıllık bir geçmişi vardır. Köylü kültürünün bir de sözlü geleneği var. ben o kültürün uzantısıyım aslında. - O geleneği ısrarla görselleştirme çaba- sı içine girnûş olmanız, 1970"li yıllardan bu yana Türldye'den uzak yaşıyor olmanız- dan, yani bir tür 'göçebelik' psikolojisin- den kaynaklanmış olabilir mi? Fransızlann birdeyimi var: 'Gitmekbi- raz ölmek gibidir' diyorlar... Belki on- dandır. Yalnız olunca, Avrupa'da bır ya- bancı olarak bir şey yapmaya kalkınca mecbursunuz, bir şeyleri aramak zorun- dasınız... Burada yaşayan adamın belki gereksinimi yok o kadarköklerini arama- ya. Taşın yerinde ağır olduğu gibı yerle- rindeler onlar. Bense yuvarlanıp gıdiyo- rum. - Çok yahn bir sanat diliniz var: mini- malist bir esteb'ğe çok yakınsınız. ama ta- bü tavırolarakbütünüyledışmdaanız mi- nimalizmin. Bir kere siz öyküler anlarma peşindesiniz» Benim işlerime birer enstrüman gibi bakılmalı belki. Bunlar aslında evet.hikâ- ye anlatmak için kullandığım birer araç. Benim için işlerımin bir anlamı olması çok önemli. Sanat yapılmayan bir ortam- dan geliyorum ben. Köy kökenlıyim. O ortamda sanat yapmak olayı o kadar ab- sürd kı aslında. Böyle bir köylü kültürü- nün uzantısı olduğum için bır sanat yapı- tı üretırken birçok bahane bulmam gere- kiyor benim. Daha ortaokuldayken babamm bana sürekli boya, fırça alması için hep baha- neler uydururdum. Şimdi de bahaneler uydurmaya devam ediyorum aslında. Hep masallar anlatiyonım, Şehrazat'ın anlat- tığı masallar gibi... Aslında öyle bir dö- nem vaşıyoruz ki herkes kendi mitoloji- sini yararmak zorunda. Ortak mitolojiler kalmadı artık. İşte bunun için masal an- latmam gerek. - Kullandığını/ malzemeler de aslında kendi ö> külerini anlan>oıiar baa yapıüa- nnızda... Ben malzemeye eşlik ediyorum. Artık malzemeyi bildığımi sanıyorum -aslında böyle söylemek malzemeye ayıp oluyor- yani. malzemeyi hissediyorum diyeyim. Yoksa genelde kullandığım malzemeyi, demin bilmek çok zor. Demirle öyle bir kader ortaklığımız var ki! Kanımızda bi- le demir taşımıyor muyuz? Dünyanın AMI:ArkadaşmûDüşman mı? (2)VECDİ SAYAR Dünkü yazımızda, OECD çer- çevesınde görüşmelerı sürmekte olan "Yatınmlara tlişkin Çok Ta- raflı Anlaşma" tasansına karşı Avrupa'da oluşan tepkilere de- ğinmiştik. Kjsa adı AMI (Fransızca "ar- kadaş" demek) olan bu anlaşma- nın, kültür-sanat alanına olası et- kilerini somut ömeklerle açıkla- mak istiyorum ki, sözlerimiz ba- sit bır "Amerikan düşmanuğT olarak algılanmasın. Aynca, bu tartışmanm Türk sa- nat dünyasına önemli bir yarar sağlayabileceğini düşünüyorum. "Sözünü ettiğin ulusal düzeydeki koruyucu önlemler bizim iilke- mizde yok ki, bizim ne kaybımız olacak" diye düşünenlere inat! Belki, böylelikle "Yahu, adamlar kendi sanatlannı.sanat- çdannı nasıl da koruyor, destek- liyormuş!" diye düşünenler çıkar. tbo'nun deyişiyle "Ben de iste- rim!" diye tuttururlar. Başkatür- lü gözümüz açılmayacak yoksa... Bu anlaşmaya karşı çıkan sanat kuruluşlandıyorki: "AMI,insan haklanna, ülkelerin bağımsı/.hğı ilkesine, kültürel çoğulculuk ilke- sine,çevrekoruma ilkelerine, sür- dürülebilir kalkınma ilkelerine karşıdır. Bu yüzden AMI konu- sundald suskunluğun sona erme- sini, hükümetlerimizin tavırlannı kamuoyu önünde açıklamalannı ve AMI görüşmelerinin askıya alınmasını istiyoruz." AMI'nin yatınmlan hakkında- ki genel ifadelerinin kültür alanı- nı da kapsadığını, dolayısıyla sa- natsal üretimın bu anlaşma ile ciddi yaralar alacağını söylüyor bu kuruluşlann hukukçu danış- manlan. ALENA (Accord Nord Americain sur le Libre- Echan- ge/Serbest Değişim Üstüne Ku- zey Amerikan Anlaşması) ilke- lerine dayanan AMI, OECD ül- kelerinde yatınm yapan herhan- gi bir ülkenin yatınmcısmın, o ül- kenin yatınmcısı ile aynı haklara sahip olmasını öngörüyor. Veee. yaratıcılaı da herhangi bir alan- daki bir yatınmcıya dönüşüyor, eserleri ve o eserlerinden doğan • Paris'teki toplantıda bir çok tarunmış yönetmen, hükümetin tavn ne olursa olsun yaratıcı haklannı korumak için mücadele vermeye kararh olduklannı belirttiler. Bakalım Türk sinemacılan bu konuda nasıl bir tavır gösterecek? Scorsese ve Moreau da tasanya karşı çıkan sanatçılardan. haklar da bir "yatmm" olarak kabul ediliyor. Ûlusal düzeydeki koruyucu önlemler, ikili ve çok taraflı anlaşmalar hükümsüz kı- lınıyor. Ömeğin AMI'nin yaban- cı ülkelerin yatınmcılarının, o ül- kenın kendi yatınmcılarından da- ha az avantajlı konumda olama- ması ilkesı sınema destek fonla- nnın ortadan kalkmasına yol aça- cak. Televizyonlardaki Avrupa fılmi kotası da kaldınlacak. Aynı ilke doğrultusunda Avru- pa Topluluğu üyesi olmayan ül- kelerin üriinleri 70 yıllık bir ko- runmaya (telif haklan açısından) kavuşurken. Avnıpa filmleri üye olmayan ülkelerde aynı koruma- ya sahip olmayacak. Bugün bir Avrupalı yapımcı, sahip olduğu filmin yönetmeni- nin izni olmadan o filme ilişkin tasarrufta bulunamaz. Ama Amerikalı bir yapımcı. Avrupalı yönetmenin "manevi haklar"ını rahatça çiğneyebilir. AMI'ye gö- re Amerikalı bir yönetmen, Ame- rika'da sahip olmadığı haklan Avrupalı bir yapımcıdan talep edebilecek. Üstelik AMI, yatınmcılara (yani yapımcılara), devietleri da- va etme ve tazminat talep etme hakkı tanıyor. Yani Amerikalı bir yapımcı, Fransız devleti kendi sa- natçısına verdiği destekten onu da yararlandırmıyorsa. "aynmcı- hk" gerekçesiyle Fransa'ya da- va açabilecek. Tek taraflı bir hak! Bir Amerikan ressamı, tablo- sunun Fransa'daki sarışmdan ge- lir elde edebilecek, ama bir Fran- sız ressamı Amerika'da satılan bir tablosu için aynı hakka sahip ola- mayacak. AMI, ülkeler arasında yapılan ikili ya da çok taraflı an- İaşmalarla (örneğin Türkiye- Fransa arasında imzalanan ortak yapım anlaşması, Avrupa Bırlıği çerçevesindeki kültürel işbirlığı programlan) tanınan ayncalıkla- n ortadan kaldıracak. bu haklar herkes için aynı olacak. "Euri- mages" gibi yalnızca AvTupa Konseyı üyesi ülkelerin (dolayı- sıyla Türkiye'nin) sanatçılannın yararlandığı olanaklardan Ame- rikan sinemacılan da yararlanma olanağına kavuşacaklar böylelik- le. Aynmcılığa karşı çıkmak, eşitlik talebi gıbı H masum" ifa- delerin ardında yatan korkunç eşitsizliği görüyormusunuz? Av- rupa fılmlerinin Amerikan sine- mas\ karşısındakı tek dırenç kay- nağı olan Avrupa fonlan da Ame- rikalılara açılacak. Haksız reka- bet denmez de ne denir buna? Sözün burasmda belirtmekte yarar var, Scorsese, Lucas, Cop- pola gibi yönermenler ve Ameri- kan Yönetmenler Birliği bıle kar- şı çıkıyor tasanya ve Avrupalı yö- netmenlere destek mesajlan gön- deriyorlar. Meselenın bir de hassas yönü var. Paris'teki toplantıda söz alan bazı yönermenler, "Avnıpa'nın yekvücut bir biçimde buna karşı çıkacağını sanmak safdillik olur, çünkü uluslararası sermaye ile bütünleşmiş bazı yapımcılar için bu anlaşma oldukça cazip" dıye- rek içlerinde de bir bölünme ola- bileceğine dikkat çektiler. Jean- ne Moreau. bunu en özlü biçim- de dilegetirdi: "Paranınrengiol- maz." Avrupa Parlamentosu'nun Ekonomik llişkiler Komisyonu Başkanı Luciana CasteUino'nun ışaret ettiği konu da dikkate de- ğcr: "Madem sanat ürünlerinide bir 'mal' olarak görüyor Ameri- kalılar, öyie He ticarette ^çerü olan anti-iekel yasalan neden kül- tür alanına da uygulanmryor?" tspanyol yönetmen .\ragoo,bir espri ile renklendirdi konuşma- sını. "Franko döneminde iki po- lis vardı: Kötü polis ve iyi poBs. Şimdi de iki bakan var: l\i kültür bakanı ve kötü tkaret bakanı!" Böylelikle, sanatçılann yanında yer alan Trautman'ı onurlandır- mış, hatta belki de bıraz kışkırt- mış oluyordu sinemacılar... Pans'tekı toplantıda Costa GavTas'tan Claude Miller'e, Je- an-Jacques Beineix'den Henning Carisen'e tüm yönetmenler, hü- kümetin tavn ne olursa olsun, ya- ratıcı haklannı korumak için mü- cadele vermeye kararh olduklan- nı dile getiren konuşmalar yaptı- lar. Dıleğimiz o ki, dün bir araya gelen Türk sinemacılan da hak- lannı korumak yönünde bir tavır belirlemiş olsunlar ve hükümet üzerinde bir baskı gücü oluştur- sunlar. Ama diyeceksiniz ki, Tür- kiye'de her işin bir çözümü bulu- nur. Örneğin Telif Haklan Kanu- nu'nda değişıklikler getirilirken nice mücadele sonucu, "sinema- da yaratıcı haklar" konusunda Avrupa hukuku doğrultusunda bir düzenleme yapılmamış mıy- dı? Ne oldu sonuçta, Meclis ko- misyonunda verilen bir önerge ile 44 Bu haklar yapımcıya devredik- bilir" maddesi eklenivermedi mı? Avrupa hukukunda bu hak- lar "devredüemez" haklarmış, kimin umurunda? Yasa gereği SESAM'ın yeni bir oluşuma git- mesı gerekmiyor muydu? Yapım- cılann yerini yaratıcılann, yazar \e yönetmenlerin alması gerek- miyor muydu? Bizim Avnıpa hu- kukuna yaklaşmamız da bu kadar olurarkadaş! Sonucun nereye va- racağını adım gibi bilsem de ge- ne merakla bekliyorum, Türk si- nemacılannın ne diyeceğini. Cemıetten ikinci kez kovuliışumuzun öyküsü Kültür Servisi - Resim çalışmalannı uzun yıllardır Almanya'da sürdüren Hanefî Yeter'in, son yapıtlanndan oluşan sergisi Türkiye Iş Bankası Parmakkapı Sanat Galerisi'nde. Sanatçının, hocası Bedri Rahmi'nin anısına adadığı sergi 3-26 Mart tarihleri arasında gezilebilecek. Hanefi Yeter'in renkçi bir sanat anlayışıyla gerçekleştirdiği ve Parmakkapı sergisinde bir araya getirdiği son yapıtlan arasında ahşap üzerine kanşık teknikle gerçekleştirdiği çalışmalan önemli bir yer tutuyor. S3natçı Berlin'den cıvıl cıvıl Erninönü'ne, "insanlan j-alru/lasan" Almanya'dan rurkuvaz denizlere, Ege'nin kcynuna uzanıyor bu yapıtlarda; topraktan ve bıJutlardan, burçlardan ve balıklardan, evTenden söz ediyor. Sanat yazan ve galerici Prof. Jörn Merkert, "H^nefi Yeter resimlerinde ö>küler anlatrvor' dıyor: -<ark'm renkli âleminde, Şgrk'm renk cümbüşü içinde efraneler yaratıjor. Bu anlatun biçiminde öyküler, tıpkı güzel tslam gelenegindeki halılar gibi gözleri kamaşûran nakış ve desenlerle örülüp dokunuyor." Prof. Merkert, bu dışavurum biçiminin, onun toplumsal ve eleştirel resimlerindeki netliği, isabetli saptamalannı yok etmediğini de vurguluyor: "Hanefı Yeter, insanuı kendi kendisinin kurdu olduğunu anlatıyor bize. Kurtlan zaten çoktandır içimizde taşıyonız. Bunu göstermek için Hanefi, çevTeyi nasıl yok edişimize işaret ediyor. Adeta, cennetten ikinci kez koMiluşumuzun öyküsünü anlabyor. Bu kez kendi kendimizi kovuşumuzun öyküsünü..." 1947 yılında Bayburt'ta doğan Hanefi Yeter. Deviet Güzel Sanatlar Akademisi'nde Bedri Rahmi'nin öğrencisi oldu. 1973-78 yıHan arasında Berlin Akademisi'nde öğrenim gören sanatçı, 1973 yılından bu yana Berlın'de yaşamını sürdürüyor. Türkiye'nin yani sıra Almanya'nın çeşitli kentlerinde de sergiler açıyor. yüzde 40'ı demir. Aslında hâlâ demir ça- ğındayız. Az kalsın toplar yine patlamı- yor muydu Irak'ta? Dünyanın demir ihti- yacı her yıl yüzde 20 oranında artıyor. Kara deliİclerin yakınma gelen tüm mad- deler, önce demire dönüşüyor... Demir atomu; en uzun ömürlü, en dayanıklı atom. - Aslında bir biHm adamı titiztiğiyle ev- renin türlü gizemlerini irdeliyorsunuz siz bir yandan da_ YapırJannta yerelden ev- rensele götüren de beUd bu merakmız? Bakm eskiden nenem bir bardak suyu doldurup, dolunay düştüğünde içtiğinde o su bir ilaçtı onun için bir bilimdi. Mitik birolaydırbu. Mitoloji, eskılerinbilimiy- di işte. Aslında sanatçıyla bilım adamı arasında tek fark var: Ikisi de aynı yerden yola çıkarlar, ama sanatçı tekrar edileme- yecek gerçekleri ispat etmeye çalışır, bi- lim adamı ise tekrarlanabilecek gerçekle- ri... - Sergilere veya yapıtiara koyduğunuz isimler. genelde Anadolu folklorundan kaynaklanı>T>r ve oldukça önemli bir işlev ^ ^ ^ ^ ^ üsrJeniwrlar._ ^ " ~ ^ ~ " Isimlerin çofu sonradan geliyor. Zaman zaman da değişiyor, bu nedenle gale- ricimin başı sık sık derde gi- riyor! Fransa'da açtıgım ser- gilere koyduğum isimlere, genelde Türkçe deyimlerin doğrudan çevirisini koyuyo- rum. Mesela 'Lmut Faküin Ekmeği!' Mısır'da eski me- zarlardan çıkan tohumlan yeniden ekiyorlarmış, on- dan kaynaklanan ve malze- me olarak cam ve buğday tohumlan kullandığım bir işti bu. lsmi Fransa'da bü- yük etki yarattı! İki yıl önce de 'Davut Devran'a tthaf adıyla bir sergi açmıştım- bırçok ünlü eleştirmen de dahil olmak üzere Davut Devran'ın kim olduğunu so- ramadılar bir türrü, cahil gö- rünmekten korktular... Oy- sa sorsalardı öğrenirlerdi: Davut Devran, yaşamı bo- yunca bir işten ötekine san- lan, ama hiçbir işi tuttura- mayan, oysa hep kahraman (devran) olmak isteyen, bi- zim köyden bir adamdı... - Siz bir yandan da öğret- menfikyapmaktasınız Fran- sa'da... Heykelnraş olmakis- teyen öğrencilerinize wrdi- ğiniz ilk ipucu ne oluyor? llk heykel dersinde her- kesten kafası büyüklüğünde bir taş getirmesini istiyo- rum. Hoca deli midir nedir diye düşünüyorlar belki, a- ma herkes bir taş bulup ge- tiriyor. Koyun elinizi taşın üzerine diyorum... Elleri, 300-400 milyon yıllık bir ta- şa değiyor, gerçek zamana değiyor o an. onu anlatma- ya çalışıyorum. Belki elleri- miz bu taşı yıllarca böyle tuttuğumuz için böyle şekil- lenmiş. Kafalanmız da bu taşa benzemeye başlamış! Bu taşı milyonlarca yıl hem araç, hem silah olarak kul- lanmışız... -Bir dönem sergilediğiniz 'Sabırtaşlan'nız bu düşün- celerden mi kaynaklanıyor? 197O'lı yıflarda Anka- ra'da öğretmenlik yaparken sağcı ve solcu öğrenciler arasında çıkan bir kavga so- nucu benim ders verdiğim atölyenin cammdan içeri bir taş fırlatmışlardı. işte o tası alıp, 'Sabırtası' adı altında olduğu gibi sergilemiştim... Sonradan da çok sabırtaşla- n yaptım. - Yapıtiannızın en önemli iki unsuru zaman ve me- kân... Zaman, hem geçmiş- ten geleceğe uzanmanızda. hem seçtiğiniz malzemede, hem formlarda belli ediyor kendini. Mekân da çok önemli, heykeDerinizi genel- de bir mekân düzenlemesi şeklinde ortaya kmuyorsu- nuz, boşlugu da hevkelin bir parçasıotarakkullanıyorsu- Hanefi Yeter'in sergisi bugün açıiıyor. Zaman benim için ger- çekten çok önemli. Sonuçta sanatçının yaptığı nedir ki? Zamana düğümler atmak! İşte benim yaptığım da bu... Zamana biçim veriyorum. Oyuncu J. T. Walsh öldü • Kültür Senisi - Amerikalı karakter oyuncusu J. T. Walsh, geçirdiği kalp krizi sonucunda 54 yaşında San Diego'da yaşamını yitirdi. VValsh. son olarak 'Breakdovvn' adlı filmde Kurt Russell'la başrolü paylaşmıştı. 'Bıçak Sırtı'. 'Birkaç tyı Adam' \e 'Günaydın Vietnam' gibi önemli filmlerde rol alan Walsh, 31 yaşında oyunculuğa başladı. Daha önce gazetecilik, satış görevlilığı ve öğretmenlik gibi çeşitli işlerde çalışan VValsh. son dönemde iki yenı filmde oynamıştı. VValsh'ın Jeff Daniels'la birlikte oynadığı 'Pleasantville' ve Samuel Jackson'la oynadığı 'The Negotiator' yakında dünya sinemalarında gösterime girecek. Bejarra matıkeme kararı • Kültür Servisi - Belçıka mahkemeleri, koreograf Maurice Bejart'ın 'Presbytere" balesinin Belçikalı bir koreograftan çalındığı iddia edilen bölümünü değiştirmesi karannı aldılar. Mahkeme, Bejart'a gerekli değişiklikleri yapması için 6 Mart'a kadar zaman verdi. Bu şartlarla Bejart'ın her gösteri başına yapması gereken 500 bin Belçika frangı (13 bin 500 dolar) ödemenin de iptaline karar verildı. Belçikalı koreograf Frederic Flamand, Bejart'ı. "La Chute D'Icare' adlı balesinden bir sahneyi çalmakla suçlamıştı. Sahnede, çıplak bir dansçı ayaklanna video monitörleri bağlanmış bir biçimde \airuyordu. Bejart'ın 'Presbytere' balesi geçen yıl Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde sahnelenmişti. Suat Arıkan da 'Anlat Şehrazaf ta • Kültür Servisi - tstanbul De\ let Opera \ e Balesi sanatçılanndan Suat Ankan, 'Anlat Şehrazat' müzikalinin kadrosuna katıldı. Müşfik Kenter ile dönüşümlü olarak Şah Şehriyar % e Ömer Ün-Neman rollerini paylaşacak olan Ankan, son yıllarda 'Salome' ve Tosca" gibi yapımlarda da izleyici ve eleştirmenlertarafından büyük ilgi görmüştü Gel-git heykel sergisi I Kültür Servisi - Nılhan Sesalan Yüzsever ve Karolina Niemela, heykel çalışmalannı 4 Mart'ta Kadın Eserleri Kütüphanesi Bilgi Merkezi'nin galerisinde sergilemeye başlıyorlar. Farklı plastik malzemeleri benzer algılama ve simgeleme düzleminde kullanan sanatçılann ortak konseptileri. geniş anlamda 'yaşam'. Prehistorik dönemden. özellikle de Ana Tannça Kültü'nden referanslar kullanan sanatçılar, kültürel ve toplumsal meseleler üzerine söz söylerken. bir yandan da gündelık yaşamı sennkanlı bir yaklaşımla sorguluyorlar. Proje olarak iki yıl önce Oulu'da tasarlanan bu karşılıklı sergi. adını iki sanatçının üretimlerini ortak bır davranışla farklı coğrafyalara taşımalanndan almış. Sergi. 25 Mart'a dek açık kalacak. Sermet PiyanoluttçlüsüCRR'de • Kültür Servisi - Uluslararası üne sahip piyanist Hüseyin Sermet bu akşam Sermet Trio ile CRR'de müzikseverlerle buluşacak. 1955 yılında dünyaya gelen sanatçı. Paris'te Conservatoire Superieur de Musique'te eğitim görerek bu kurumdan oda müziği. kontrpuan ve müzik analizi bölümlerinden onur derecesi ile mezun oldu. Bu akşam saat 20.00'de dinleyicilere seslenecek olan Sermet Tno. >urtıçınde ve Avrupa'da büyük ilgi görüyor. Ertuğrul Köse. Bahar Bircik ve Reyent Bölükbaşı'nın katılacağı konserde J. Brahms'ın yapıtlan yonımlanacak. Maalouf'un 'Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl'pomam yayımlandı • Kültür Servisi - Amin Maalouf'un 'Beatnce'ien Sonra Bırincı Yüzyıl' adlı kitabı Telos Yayınlan'ndan çıktı. 1949 yılında Lübnan'da dünyaya gelen yazar 1976 yılından bu yana Fransa'da yaşıyor. Yapıtlannda Asya ve Akdeniz kültürlerini, söylencelerini tarihsel birbakış açısı ekseninde işleyen yazar, 'Beatrice'ten Sonra Birinci Yuzyıl" adlı yapıtında ötekı romanlanndan farklı olarak geleceği öngörmeye çalışıyor. Yapıt, günümüzün gerçeklerinı \e saplantılannı geleceğe taşımasına karsın. yapılan falcılık değil. Romanda, Doğu'da doğacak çocuğun erkek olmasını sağladığına inanılan Skarabe (Pıslik Böceği) Baklalanndan esinlenen Batı'nın açgözlü ilaç firmalannın ürettiği ilaçlar yüzünden dünyada kız çocuklann doğumu giderek azalıyor. Kuzey'de bile tehlikeli bir boyuta ulaşan bu aynmcı doğum yöntemi, yoksul ve bağnaz Güney ülkelennde XXI. yüzyıl başlannda büyük bır felakete yol açıyor. Amin Maalouf, çok boyutlu okuma gerektiren romanında, yaşanan felaketlerin içinde bır babanın kızına duyduğu sevgiyi anlatıyor. Epgin Gülen'den yağlıboya karikatüp sergisi • Kültür Servisi - Ergin Gülen'in 10. 'Tmalde Yağlıboya Karikatür Sergisi' 10 Mart'a dek Gül Mine Sanat Galerisi'nde sürüyor. Profesyonel karikatür çalışmalanna 1958 yılında tzmir Yeni Asır gazetesinde başlayan Gülen, çizgi \e mizah çalışmalanna Çarşaf dergisinde devam etti. Çizgileri birçok gazete ve dergide yayımlanan sanatçı, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli sergilere katıldı. 1996 yılında ilk yağlıboya karikatür çalışmalanna başlayan Gülen. karikatür sanatına böylelikle yeni bır yorum getirdi. Ulusal ve uluslararası karikatür yanşmalannda jüri üyeliği, karikatür konusunda bılirkışilik yapmış olan Gülen, Karagöz ve Hacivat'm 'Ağalık Oyunu' adlı eserini resimli roman haline getırerek yayımlamıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle