13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3MART1998SALI 12 KULTUR PORTAL DİKMEN GÜRÜN 'Yosma' ya da düzeıısizliğin düzeni• 'Olağan demeyin sakın, her gün olup bitene. Kargaşanın egemen olduğu, düzensizliğin düzen sayıldığı, keyfıliğin yasalaştığı, insanın insanlıktan çıktığı bu kanlı çağda demeyin sakın bunlar olağandır... Alışılmışın altında haksızlığı arayın. Görün gündelik olanın arkasındaki yanlışı...' Brecht'in 100. yaş günü tüm dün- yada kutlanmakta. Bir yandan oyun- lan sergilenirken öte yandan da MU- va gibı. Gisela May, Ute Lemper gi- bı sanatçilar yıllardır özdeşleştiklen Brecht deyişleriyle yine dünyanın bellibaşlı kentlerini dolaşıyorlar. kon- serler venyorlar. Gerek bizde, gerek yurtdışmda Brecht'le ıçlı dışlı olmuş tüm sanatçılar yaptıklan çalışmalar- la bu alandaki birikimlenne yeni açı- lımlar getırmeyi hedefleyen kişiler. Bu açıdan b'akıldığmda. 1978-79 'BrechtKabare\ 1986-87 'Ben, Ber- toh Brecht', Genco Erkal ve Zdiha Berksoy'un Brecht'in sıstem. ahlak, adalet. savaş. banş üstüne deyişleri- ni şarkı, şiir ve öykülerle sunduklan başanh çalışmalardı. 'Brecht Kaba- re' politik söykmini didatik bir ton- la aktanrken 'Ben, Bertolt Brecht'te bu söylemin altındaki sertliğin biraz daha törpülendiği göze çarpıyordu. Her ikisi de bugün sergilenmekte olan 'Yosma'ya oranla daha köşeli, daha kalın çizgılertaşıyan gösterilerdi. Bu- gün. bu iki sanatçı daha yumuşak, daha duyarlı, daha felsefı bir yorum- la çıkıyorlar izleyicinin karşısma. Da- ha soğukkanlı tartışıyorlar sorunlan, doğnılan, yanlışlan. Daha sakin su- larda dolaşıyorlar düzenle hesaplaşır- ken. Genco Erkal. 'Ybsma'nınkurgusu- nu 'Mahagonny Kentinin Yükselişi vç Çöküşii' \ e 'Üç Kuruşhık Opera' oyunlanndaki fahişe Jenny karakte- rinden yola çıkarak sankı dramatik bir örgü üstüne oturtmuş. Jenny, bu oyun- larda hayatı sorgulayan, akıllı ve du- yarlı da\Tanışlan olan, sırası geldiğin- de dişe gelir sözler eden bir kadındır. Erkal'ın 'Yosma'ya taşıdığı Jenny de bu özellikleri taşıyan gerçekçi, sağ- lam, duyarlı bir kadın. Oyun süresin- ce. onun hem kendi yaşamıyla hem de genel anlamda yaşamla hesaplaş- masını izleriz. Her şeyin mal olduğu bir dünyada aşk da parayla alınıp sa- tılacaktır. Jenny de aşk kentlerini an- latarak başlar yaşamöyküsüne. Ade- ta eğlenirkendi yaşamınadışardan ba- karken. Daha sonra, sevgilisı HerrKa- uner tarafindan anlatılan ve önemli bulduğu olaylan yorumlar. Bu yo- rumlan sürekli olarak müşteri bekler- ken takıldığı bann barmeniyle pay- laşır. Zaman zaman radyodan gelen savaş haberleri, sokaktan geçen asker- lerin ayak sesleri onu ürkütür. sava- şı sorgulamaya iter. Sonra yine ken- di öyküsüne döner. Kendi öyküsün- den, o anda yaşanmakta olan olayla- ra sıçrar. Sanki hep aklına geldikçe sıralamaktadır kendi hayatına ve dün- yaya ılişkin olaylan. Asla bilgiç bir tavırla yaklaşmaz izleyiciye. Bu gel- gitlerle yaşamı geniş bır açıdan tar- tışmaya açar. tki bölümden oluşan 'Ybsma'da seyirci zaman zaman ya- bancılaştınlarak, zaman zaman gül- dürülerek dolaylı bir bıçımde sorgu- lamaya alınır. 'Kardeşim Bir Pilottu' şiiri faşist savaşı protesto ederken, 'TahterevalH' insanlar arasmdaki yu- Klasîk oyunlan l yeniden okuma'yaklaşımındaki Tıyatro Oyunevi, Sophokles'in'Antigonesini sahneliyor Bir çıkış yolu arayışında... ÖZLEM GÜLŞEN Tivatro Oyunevi, Sophokles'in 'Antigo- ne' adlı oyununu Sahne Foks"ta sahneleme- >e başladı. Mahir Günşıray'ın yönetmen- iığını yaptığı oyunun dramaturgisi Çetin Sankartal'a. sahne tasanmı Claude Leon ve Setim Birsel'e. müzıği TurgayErdener'e, ışık tasanmı Yüksel Aymaz'a ait. Yurianca aslındandılımızeGüngörDilmen'ınçevır- dığı oyunda. AyşeSelen. AyşeLebriz. Dik- men Sejmen. Ece Eroğju. TümayNarik. Ev- ren Yaaa. Alev Cınbarcı ve Banu Akgün rol alıyorlar. Efes Pılsen'ın katkılanyla ger- çekleşen o>ıın, her hafta cuma 20.30'da, haftasonu 15.00-18.30'da tiyatroseverler- le buluşacak. Oyun ıçın özel olarak her çar- şamba 15.00"te Kadırüar Matinesi' yapı- lacak. Bu sezon. Tiyatro Oyunevi dönü- şümlü olarak oyuncu kadrosu üç erkekten oluşan Jean Genet'nın 'Hizmetçiler' ve oyuncu kadrosu 8 kadından oluşan Sop- hokles'ın 'Antigone' adlı oyunlannı sahne- leyecek. 'Antigone'nin yönetmeni ve Ti- yatro Oyunevi'nin kurueulanndan Mahir Günşıray'la sahneye koyduğu yeni oyuna yönelik söyleştik. -Sahne Foks'ta, bu sezon dönüşümlü ola- rak sahnelenecek olan'Hizmetçiler' ve 'An- tigone' o> unlannın. sırf erkek ve sırf kadın oyuncu kadrolanndandolayı nasıltepkigö- rccegini düşünüyorsunuz? MAHİR GÜNŞIRAY - Bır tepkı gelece- ğini düşünüyorsanız. bunun ancak tiyatro çevresinden olacağını söylemeliyim. Bu duruma değişik yaklaşımlar olacaktır. Ki- mileri hemen önyargı ile bunun anlamsız. gereksız bır zorlama olduğunu düşünecek- tır: kımılen de oyunu seyrederek tıyatroya bir şans vermek isteyecektir. Zaten oyun- lan merak edıp seyreden o kadar az tiyat- ro sanatçısı var ki. oyunlan görmeden ne demişler ne önemi var. Seyirciye gelince; onlar hıç böyle bakmıyorlar. Kadın mı oy- nuyor. erkek mi oynuyor. onlar için bunun bır önemi yok. Oyun metnimn 'Hizmetçi- ler'de erkekler. 'Antigone'de ıse kadınlar ta- rafindan oynanmak üzere yazıldığını kabul ediyorlar ve izliyorlar. Güzel seyircı: önyar- gısı olmayan. büyük beklentiler taşımayan, belli bir zaman dılimı içinde 'oyun oyna- ma' duygusunu paylaşmak isteyen seyırci- dır. Benım ıçın gerçek ılişkı böyle kurula- bilıyor. - Sophokles'in 'Antigone' adlı yapıtını se- çerken bir yönetmen olaraknek'rigözöniin- de bulundurdunuz? Dramaturgum Çetın Sankartal ıle yaşa- dıgımız toprakJarda bizı en çok ilgilendi- ren. kendi sorunumuz olarak ele almak is- tediğimız temalar doğrulrusunda yeni me- tinler anvoruz. Antigone, içinde yaşadığı- mız dummdan bir çıkış yolu arama sürecı- nı vaşamamız ıçın kullanılabilecek en uy- gun metin olarak göründü bıze. Bu sorun- lar nedir: Genelde ele ahrsak: devlet ile top- lumun. iktidan elinde tutan ile bunun kar- şısında arzulannı bastırmak zorunda ka- lan, hep normalleştirilmeye, dısipline edil- meye ıtilen. oynama coşkusunu, arzusunu yaşayamayan bireylerın ılişkileri. Daha özelde, bir aile içindeki baba rolü, iktıda- n; kadınının ve çocuğunun üstünde kurdu- ğu egemenlık durumu. Bir üçüncü sorunu- muz da bizım, içinde bulunduğumuz sanat ortamında yaşanan oyundur. Sanat ortamı- nın gelışmesı yenne. devlete sırtını daya- yarak. yasalarla. zorlamalarla sanatçılan disipline etmeye. onlar üstünde kurduğu egemenlik \e iktidar ile arzulannı akJmın egemenhğıne veren birdevletyönefjcisi, 'An- tigone' oyunundaki Kreon'u anımsatmak- tadır. Antigone oyunundaki konulardan bı- n olan. ölen ıki kardeşten birinin şerefli bir yurttaş olarak saygın bir törenle gömülme- ye hak kazanması. bir diğerine aynı hakkın verilmemesı, genelde yalnız Türkıye'de ya dabaşka ülkelerde yaşanan bir sorun olma- mıştır. Bu. bırkaç yıl öncesinde Devlet Ti- yatrolan'nda da yaşanmıştır. Her ölen sa- natçıya yapılması bir gelenek haline gelen tören ve oyunlardan öncekı saygı duruşu, 'Birtakımsapıkilişkileryüzündenöldürül- dü' ıfadesı kullanılarak evinde bıçaklanan bir sanatçıya yaptınlmamıştı ve saygın sa- natçılanna tanınan en doğal haklann ona verilmesı genel müdürtarafindan durdurul- muştu. Antigone oyununu anlamak için çok uzaklara gıtmeye gerek yok. -Oyunda •erkek' rolündeyer alan kadın- lann roUerinin üstesinden geldiğine inaru- yor nıusunuz? Bunun için nasıl bir çahşma gercekleştirildi? Erkek rolü ya da kadın rolü diye aynm yapmadık. Oyunu bir 'kadınlar korosu". 'kadınlar tragedyası' olarak ele aldık. Ka- dmların ovnama coşkulannı. kadınlıklan- • Oyıanun yönetmeni Mahir Günşıray, 'Antigone'yi, içinde yaşadığımız durumdan bir çıkış yolu arama sürecini yaşamamız için kullanılabilecek en uygun metin olarak gördüklerini belirtiyor: 'Devlet ile toplumun, iktidan elinde tutan ile bunun karşısında arzulannı bastırmak zorunda kalan, hep disipline edilmeye itilen bireylerin ilişkileri. Ailede baba iktidan, kadının ve çocuğun üstünde kurduğu egemenlik. Sanat ortamımızda yaşanan oyun...' nı sahnede bu oyunla yaşayabilmeleri. ça- hşmamızın temel noktalanndan biri oldu. - Ovıiflun cevirisi hakkuda ne diişünü- yorsunuz? Oyunun ilk cevirisi düz yazıydı ve artık yaşamayan bir sürü sözcüklerle doluydu. Güngör Dilmen'ın Yunanca aslmdan yarar- lanarak. şiirsel dilini yitirmeden gerçekleş- tirdıği çevirisiyle, Mitos-Boyut Yayınla- n "ndan çıkan metni kullandık. Bu metin bı- ze, şarkılann bestelenmesinde çok yardım- cı oldu, sahnede yaratılan oyunlann günü- müzle daha yakm ilışki kurmasını sağladı. -Herçaı^amtagerçekkşririleeekobn'Ka- dınlar Matinesi'nin amacı nedir?' 'Kadınlar Korosu 1 var. Coşkulan. rutu- lamayan enerjileri. oynama arzulan. bıze kadınlar matinelerindeki kadınlann sınır tanımaz eğlencelerini hatırlattı. Bu neden- le istiyoruz kı, şımdi o kadınlar hem sah- nede hem de koltuklarda olsunlar. - Tivatro Ovunevi'nin, özel tivatrolar kardakiler-aşağıdakıler dengesıne de- ginır. 'Kafa>layaşamak.yaşamaktır insanca' acımasız sömürü düzenine göndermeler yaparken 'Okuyan bir işçisoruyor' ganimet savaşlannı sor- gular. Jenny, yeni zengin sevgilisi He- inricht'ten söz ederken iyi adam-kö- tü adam tanımlamasma girer. Kim- dir iyi adam? Iyilik nedir? Ve bu so- rular onu bu acımasızca adaletsız ya- şamı yadsımaya götürür... Ardmdan savaş sesleri \e 'Toplann türküsü'_ Jenny bir metadır, her sermayeye bir patron gerektir ve 'Pezevengin şarkı- sı'vurgularbugerçeği. 'Efendiler,bi- ze hep ders verirsiniz' kokuşmuş ah- lak kurallanna bir göndermedir. Ve 'Son Deyiş'le noktalanır 'Yosma'... '\atanniilletheppala\ra.sa\aşlarda bahane_." Genco Erkal'ın başanyla kurgula- dığı oyunda özelden genele gidlş ve genelden özele dönüş gibi bir yönte- min izlendiği dikkat çeker. Kanım- ca, bu nitelik Jenny karakterinden yo- la çıkılarak kotanlan 'Yosma'yı tek kişilik bir oyun denemesi olmanın ötesinde seyirciyle alışverişe ve sor- gulamaya daha açık bir yapım olarak da belirliyor. Buna bağlı ola- rak Zeliha Berksoy'un Jenny yorumunda da duyarlı. ince biralay çizgisi içinde kimi za- man buruk, kimi zaman eğ- lendirici bir yaklaşımın ser- gilendiğini görüriiz. Şarkı- nın, şiirin. öykünün, oyun- culuğun iç içe gırdiği, hızlı tempo gerektiren bu çalış- manın altmdan başanyla kal- kıyor Berksoy. Seyircinin il- gısını sürekli üstünde tutuyor. Gerek kurguda gerekse yo- rumda yakalanan çızgilerin örtüşmesi, izleyenleri isteni- len eleştin ve tartışma orta- mına daha kolay yönlendiri- yor. Günümüzde artık Brecht deyişlerinin daha felsefı. da- ha yumuşak, daha güleç yüz- lü bir yaklaşımla ele alındı- ğı bir gerçek. Böylesi daha da buruyor insan düşüncesi- ni. arasındaki konumu ve geleceğe yönelik projesi nedir? Tiyatro Oyunevi, klasikoyun merinlerinin 'yeniden okunması' yaklaşımı ile sahnede kendi dilini yaratabilme çabası içinde. Bu yalnızca klasikleşmiş metinlerden yola çıkılacak anlamına gelmıyor kuşkusuz. Şim- dilik yapmak istediklerimizi bu yolla yapabileceğimizi gördük. Bir sonraki projelerımizden biri de SchiDer'ın 'Hile ve Sevgi'si. Bunu bir melodram projesi olarak düşünüyoruz. Belki bu metinden bir uyar- lama da çıkabilir. - Yaşar Kemal'in 'İnce Memed' adlı yapıtını sahneye koymakla ilgili düşün- ceİerinizde bir gebşme var mı? İlk yapmak ıstediğim oyun. İnce Memed'den bir sahne metni çıkararak oy- namaktı. Bu hep aklımın bir köşesinde sev- giyle duruyor. Yaşar Kemal ile konuşma fır- satı bulamadım henüz.Nasıl yaklaşacağını bilemiyorum. Bir gün olacak. Mahir Günşıray'ın yönettiği. Sophokles'in Antigone adlı oyununda oyuncu kadrosu sekiz kadından oluşuyor. 'Hayaûar... IstanbuVda... Köln 'de.kültür Servisi - Piya Kültürevi Fotoğraf Atölyesı-pı( f)a ıle Almanya'dan Köber Grup- pe Arbeiterfotografie'nin birlıkte hazırla- dıklan. Rotary Kulüp'ün katkılanyla ger- çekleştinlen 'havanar-İstanbulUa-kölnUe-' başhkh fotoğraf sergısi, 19 Mart tarihine dek Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vak- fi'nda izlenebılecek. Geçen yıl 16 Elum-7 Kasımcla Köln'de sergılenen bu ortak çahş- ma. Türkıye'den 11. Almanya'dan 10 fotoğ- rafçının katılımıyla gerçekleşti. 1996 yılı sonbahannda her iki ülkenin fotoğrafçılan, kendi şehırlerrndeki yaşamı ve yaşam alan- lannı görüntülemeye başladı. 'hayatiar-.' ser- gisi. > akJaşık bır yıl süren bu çalışmanın so- nucunda orta\a çıkan 106 renkli \e siyah- beyaz fotoğraftan oluşuyor. pı(f)a'nın tstanbul'da >aşam fotoğraflann- da. günlük yaşamdan portreler \ e mekânlar ön plana çıkıyor. ilk baİaşta karamsar bir tab- lo}xı çağnştıran bu toplam, aslında yaşlı ve çok kültürlü metropolün, bir bakıma kaçı- nılmaz bir yansıma- sı... Dıgeryandan, Ar- beiterfotografıe Köb Grubu'nun ağırlıklı olarak, eleştirel bir ba- kışla Köln'de yaşamı konu alan fotoğrafla- n, şehrin tarihini ve günlük yaşamını iz- leyiciye aktanyor. Ar- beiterfotografıe Köln Grubu, fotoğraflann yaru sıra Kölnlü ede- biyatçılann ürünlerin- den alıntılarla anla- tımlannı güçlendin- yor. Kültürlerarası ıle- tişımın güçlendirilme- si ve en önemlisi de kültürleraras! banşın sağ- lanması talebini vurgulamak adına düzen- lenen 'hayauar_' sergisinde: Kölner Grup- peArbeıterfotogratle'denAndreasNeumann, AnitaBous.AnitaSchit fer-Fuchs,Anneliese Fl- kentsher. Christian Fı- ege,Elif \dmaz, Ingrid Bahss. Luis Cnız, Sen- iKGIanschneider.Wbtf- gang Marx, Piya Kül- türevi Fotofraf Atölye- si'nden BurakTeoman, ErenA>tuğ.Gürsoy De- mircioğlu, İdil Gülbal- kan, N ihalGündüz,Ok- şan Özferendeci Sevgi Kaya, Suna Aktaş, Sü- reyya Ekinci, Yasemin Bay. Yücel Tunca'nm işleri bulunuyor. 1940'lardâ kurulan Arbeıterfotograf ie Köln Grubu, bugüne ka- dar daha çok siyah-beyaz fotoğraf üzerinde yoğunlaştı.Almanyagenelindeörgütlenmış Arbeiterfotografıe 'in Köln kanadı olan grup. fotoğraf yoluyla arka planda kalan nedenle- re, yaşamdakı neden-sonuç ilişkilerine ışık tutmayı hedefliyor. 1995 yılında, Piya Kül- türe\ i 'nin bünyesinde kurulan pi(f)a. ilk ça- lışmalannı temel fotoğraf eğitimi çerçeve- sinde yaptı. Aynı yıl, bir dizi saydam gösterisi etkin- liği düzenleyerek. fotoğrafçılarla izleyici- nin buluşması \e üretimin paylaşılması yö- nünde ilk adımını aftı. 1996 yılındaki ilk karma fotoğraf sergisinin ardından ekim ayında 1. lstanbul Saydam Günleri organi- zasyonu, 1997'rJn Nisan ayında pi(f)a kar- ma fotoğraf sergilerinin ikincisi düzenlen- di. 1997'nin Ekim ayında 2. Saydam Gün- leri ile birlikte aynı günlerde Almanya'nın Köln kentınde 'hayatiar... İstanbul'da... Köln'de-.' adlı fotoğraf sergisıni hazırladı. pi(f)a. temel fotoğraf eğitimi seminerleri, teorik düzlemdeki 'Çarşamba Toplanbla- n'yla, sergi ve saydam gösterisi alanlannda fotoğrafık çalışmalannı sürdürüyor. Düzeltme: UŞubat 1998 tarihinde çıkan 'Sanat ve Sa- natçı Üstüne' başlüdıyazım- dadizgihatasınedennie 'Şa- kir Eczacıbaşı ve Türkiye Renkleri' ara başlıgı kul- lanılmamışttr-özörttilerim. Sonsuz devinimin resimleri Kültür Servisi - Jale Nej- detErzen'in resım sergisi 3- 26 Mart tarihleri arasında Türkiye Iş Bankası Ankara Sanat Galerisi'nde yeralacak. Sanatçı son kişisel sergisin- deki yapıtlarda, 'dünyanın sonsuz çehresini' yorumlu- yor. Jale Erzen'in resimleri nesnelerin, insanm, kısacası tüm dünyada var olan sürek- li devinimin izlerini taşıyor. Yaşamın sonsuz akışını bir an durdurup seyredebilmek ve sahip olunabilecek bir şe- ye dönüştürmek isteği Jale Nejdet Erzen'i resım yap- maya yöneltmiş:"Resim ve görüntü arasındaki benzer- Bkvc uçurum_ İkisinin desa- nalhğı beni büyülüyor. Kar- şunda yuvarlanan dağlara bakıyonım.denizin dalgala- n gibi.onlanyakalamak, ışık ve rengjn. tonlann. sislerin. gölgelerin sonsuz anlık dö- nüşümlerini durdurmak.sap- tamak. bir beden üstündeki nefes alan ince cıdann hare- ketini zapt etmek imkânsız. Bu sonsuz devinimi, varhğm birbirinedönüşümünüve di- yaloğunu ve bu devinimeken- di katılunımı. benliğiminçiz- ghe dönüşen hareketi ile ifa- de etmek isthorum. Dağlar. dalgalar,göklerin sürekligö- çü, rüzgâriarvegörünmeye- nin gücü. icimde ezgfler baş- lanyor>«nrcamadansetme- yi öğretiyorum," 1943 yılında Ankara'da doğan Jale Nejdet Erzen, ls- tanbul Üniversitesi Sanat Ta- rihi Bölümü'nü bitirdi. Da- ha sonra ise Los Angeles, Kaliforniya'dakı Art Center College of Design'da Lor- ser Feaitelson'un ve New York'taki Hunter College "da Leo Steinberg'in öğrencisi oldu. ITÜ Mimarlık Fakül- tesi'nde Doğan Kuban'rn öğ- rencisi olarak, 'Mimar Si- nan Dönemi Cami Cephele- ri' konusunda doktorasını ya- pan Erzen, halen ODTÜ Mi- marhk Fakültesi'nde öğre- tim üyeliği yapıyor. 1971 yı- lından bu yana yurtiçinde ve yurtdışında kişisel ve karma sergileri yer alan Jale Nejdet Erzen. uluslararası ödüllerin de sahibi. YAZI ODASI SELİM İLERİ Yeni Bir Daktilo Bilenler bilir, benim daktilo maceralanm bite- cek gibi değildir. Işte, ihtiyar yazı makinem şimdilerde yine hırıl- ttlar ve iniltiler çıkartıyor. Dinlenmesi, belki de bir- kaç gün bir onma yurdunda tedavi görmesi ge- rekir. Nerde?! Ha babam tartaklanarak çalışıyor- du... Çalışıyordu, diyorum. Şu an köşesinde oturu- yor, uzun yıllara dayalı hayat hikâyesini düşünü- yor ola ki. O böyle hınltılar, iniltiler çıkanp durdukça, ben de herzamanki gibi sağasola başvurdum: Neya- pacaktım? Yazarlık hayatımın sonu mu gelmişti? Öyle ya, çoktan kullanımdan kalkmış A-Z-E-R klavyeli daktilomun yerine neyle yazı yazacaktım... Hemen ilk öneri, bilgisayara 'geçmem'di. Tek- nik çağın en yalın gereçlerini kullanamazken bil- gisayarla nasıl baş edecektim? Bu, dostlanmın pek umurunda değildi. Dostlanm bilgisayann özelliklerini, olanaklannı, zenginliklerini sayıp duruyoriardı. Derken iş fiyat meselesine geliyor, bilgisayann aynı zamanda bir 'yatınmsaray' olduğu ortaya çıkıyordu. Öyle de- nemeden bu yatırımsarayla mutlu bir gelecegi- miz olacağına inanmak kolay degil. Denemeyi göze alacak zaman yok: Hanl hanl roman yazmaya çabahyorum, gazetenin, dergi- lerin yazıları var, bir oyun için taslak çıkarıyorum. Bilgisayardan vazgeçildi. Dahast, vaktiyle aynı 'dostlann' uyanmıyta elekt- rikli daktilo edinmiş, iki sayfalık bir yazıyı bile ko- taramamıştım. Ne olacak - ne olacak?! İhtiyar yazı makinemi tedavi eden Cağaloğ- lu'ndaki hekim', birarkadaşımabirarkadaşında satılık A-Z-E-R klavyeli daktilo olduğunu söylü- yor. Elli yaşlarındaymış, benimle yaşıt handiyse 'yeni' daktilom. Evet-evet, onu edinmeliyim. Bir iki gün sonra onu edinip eve geldim. Ge- ceydi. Dün gece. Büyük kutusundan çıkardım yeni daktilomu. Bu, sisli kül renginde. Benimkisi, babadan yadigâr olan kömür siyahıdtr. İkisinin birbirlerine baktıklarını hisseder gibi- yim. Geceyarısını beş on dakika geçmiş. Onlar, derin sessizlikte birbirlerini süzüyorlar. Ben kar- makanşık duygularla boğuşuyorum. Yenisine, şu kül kedisine bakıyorum: Birlikte çalışabilecek miyiz? Onun eski/yeni halinde ne sızıldanışlar hissediyorum. Bana bir şeyler söy- lemek istiyor, besbelli, evinden aynlığından şikâ- yet ediyor. Sahibi niye elden çıkardı? Paraya mı ihtiyacı var- dı? Oysa hayli gülünç bir rakama edindim. Ney- di hikâye? Sahibi belki de onu özlüyorşimdi, bel- ki pişman... Bizim kömür siyahı büsbütün gözden çıkanldı- ğını sanarak küskün küskün bakınıyordu. Ona ayrıca dert anlatmak gerekti. Eskisine diller döktükten sonra yenisine kâğıt taktım, gelişigüzel yazmaya koyuldum. Yazdıkla- nmın pek bilincinde değilim; dikkat ettim, hep 'ıs- trraplı' tümceler kurmuşum: Istırap çekiyordu/daha sonra bir insanın duya- bileceği en derin ıstırapla,, Burada duruyorum: Demek bunun 'nokta'sı başka yerde. Üç nokta koymak istemişken iki vir- gül... Bizim kara kedi köşesinden bıyıkaltı gülüm- süyor. Kül kedimiz alıngan, noktasını işaret edi- yor. Birden ayırt ediyorum: Usul usul öğrenecegiz üçümüz birlikte yaşarna- yı. Böylesi bir almyazısıyla karşı karşıyayız. Kara kedi bir haftalığına onma yurduna gidecek, kül ke- disiyle baş başa kalacağız, sonra kara kedi dö- necek, onu eski bir usta gibi en sevdiğim yazılar için kullanacağım, kül kedisinden yaşlıdıro, dok- san yaşlanndadır, kül kedisi de çıraklığın mihne- tini çekecek... Böylece zaman geçecek, yaşaya- cağımız yere kadar birlikte yaşayacağız... Uçümüz birbirimize heyecanla bakıyoruzl Takvimde lz Bırakan: "Bana pek sert vurmuşlar biryehehm ağnyor Ya gün boyu bastıran bu uyku Sevincin sesi çıkmıyor. "Evlerin önü çeşme, sulanm alınıyor Bu çok tuzlu çöreği hangi kalpsiz yedirdi Bağnm fena yanıyor. "Kimlerin elinde, herkes benden biliyor Ne hoyrat kullanmışlar / Sevincin sesi çıkmıyor." Behçet Necatigil, 'Daktilo'. BUGUN • RAINER VVTRNER FASSBEVDER günleri kapsamında saat 18.30'da senaryosunu Fassbinder'in yazdığı 'Üçüncü Kuşak' adlı film gösteriliyor. (249 20 09) • ÇEKÜL GENÇLİK BİRİVIİ Anadolu Seminerleri kapsamında saat 18.30'da İTÜ Taşkışla 109 no'lu odada Prof. Dr. MehmetÖzdoğan'ın 'Kazı Yerierinin Korunma ve Tanıtımına Yeni Bir Yaklaşım" başlıklı semmeri izlenebilir. (251 54 44) • AYŞE ERCÜMEND KALMIK VAKFI'nda saat 18.30'da Vasıf Kortun, Hale Tenger ile sanatçının yurtdışı projeleri üzerine söyleşecek. (244 46 61) • ARTEMİS SANAT MERKEZİ'nde saat 18.00'de Henke Kafkus'un 'Bir Yabancı Gözü ile Türkrye' başlıklı açıklamalı dia gösterisi yeralıyor. (232 09 20) • GÖÇERLER FOTOĞRAF KULÜBÜ'nde saat 19.30'da Cemil Ağacıkoğlu nun 'BirGünde' başlıklı dia gösterisi izlenebilir. (414 44 74) 1001 BELGESEL FİLM FESTİVALÎ BUGÜN: • Belgesel Sinemacılar Birliği Cep Sineması'nda saat 11.00 ıle 19.00 arasında birer saat arayla Anadolu Dinler Yurdu. tnsan ve Bakır, FİMA Filmleri ve Çınarlann Ruhu Ölümsüzdür adlı belgeseller izlenebilir. • Evrensel Sanatlar Müzik Merkezinde saat 11.00 ile 19.00 arasında birer saat arayla Türk Dünyasında Nevruz, Son Sesler, Dünyanın Merkezi, Siyah Kalem- Maksat Namım Yürüsün adlı belgeseller, saat 19.00'dan sonra da Isa Çelik'in belgesel fotoğraflan üzerine dia gösterisi ve söyleşi izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle