19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 ŞUBAT 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 TüPban Milli Eğitim Ba- kanı'nın ilk ve or- ta dereceii okullarda öğ- retmen ve öğrencilerin türban takamayacağı- na ilişkin genelgesi Is- tanbul'da pek geçmiyor olmalı ki, örneğin Çağ- layan'daki Zühal ilköğ- retim Okulu ile Vasfi Ço- banoğlu itköğretim Okulu'nda ve Kâğıtha- ne Milli Eğitim Müdüriü- ğü'nde türbanlı öğret- men ve memuriar me- saiye devam ediyor! «»ktronik posta: Deniz.Somefaksnet.com Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Sosyal güvenlik reformu askıdaymış:.. "Filistin askısında olmasın!" selrn ÇağdaşYayınlan'nın ye- ni kapak düzeni içinde kültür hayatımıza ka- zandırdığı ilk dokuz ki- tabı gördünüz mü? Anıl Çeçen'den Kema- lizm, Şükran Kurda- kul'dan Öyküler, Salâh Birsefden Bir Zavallı Sa- n At, Ataol Behramoğ- lu'ndan Iki Ateş Arasın- da, Fahri Erdinç'ten Di- riler Mezariığı, Menter Şahinler'den Atatürk- çülüğün Kökeni, Etkisi ve Güncelliği, Halit De- ringör'den Fenerbahçe Cumhuriyeti ve Cum- hurbaşkanları, Hikmet Çetinkaya'dan Aşık Kadınlar Sokağı ile Ku- bilay Olayı. Ö M Ü R İ L İ K Buçuk ateş KES! Bol S.O.S.'lu olsun! Ömür E. Kurum •• i niversite öğretim üyelerinin profesörlüğe na- U al yükseleceğine ilişkin kurallar 2547 sayılı Yük- sek Öğretim Yasası'nda yazıyor. Yasanın 17. — - l maddesinin III. bendinde "profesörlüğe yük- r,e v e atama" başlığı altında şöyle deniyor: rler, üniversitede veya yüksek teknoloji enstitü- profesörlük kadroları boşaldığında boş kadro- tarı biiim dallarını ve aranan nitelikleri kadronun de- varnh veya kısmi statüde olduğunu da belirterek, en yüksek tirajlı beş gazeteden birinde Türkiye ölçüsün- d e ve Resmi Gazete'de ilan eder. ilanda en az 15 gün olr nak üzere başvuru süresi ve bitiş tarihi belirtilir." §u sıralar pek sık konu ettiğimiz Samsun'daki On- dokuz Mayıs Üniversitesi'nde Eğitim Fakültesi Biyo- loji Eğitimi (Hidrobiyoloji) Anabilim Dalı'nda profesör- lük kadrosu açılıyor. Açık bulunan profesörlük kadro- su içjn Rektörlüğün verdiği ilan 17 Aralık 1997'de Res- mi Gazete'de, 20 Aralık 1997'de Sabah gazetesinde yayımlanıyor. • • YOK Başkam'nallanın, Resmi Gazete'de yayınından 13 gün, Sabah gazetesinde yayınından 10 gün sonra Ondokuz Ma- yıs Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Osman Çakır, üni- versite yönetim kurulunu topluyor ve söz konusu kad- ro için yapılan başvurular değerlendiriliyor. Tek başvuru olduğu görülüyor. Tek aday Doç.Dr. Nazmi Polat'ın profesörlük baş- vurusu için aynı gün jüri üyeleri belirieniyor. Yasada öngörülen 15 günlük süre beklenmeksizin yapılan toplantının ardındanTrabzon, Erzurum ve An- kara'daki jüri üyelerine Doç.Dr. Polat'ın "dosyası" gön- deriliyor ve araya giren dört gün resmi tatile rağmen yanıtlar bir hafta içinde alınınca üniversite yönetim kurulu 7 Ocak 1998'de yeniden toplanıyor. Doç.Dr. Naz- mi Polat profesörlüğe atanıyor. Rektör Osman Çakır, "Başvuru sonrası yapılan iş- lemler, bu işlemleri düzenleyen 2547 sayılı yasanın ve ilgili yönetmeliğin hükümlerine titizlikle uyularak yapıl- mıştır" diyor. Bu durumda YÖK Başkanı Prof.Dr. Kemal Gürüz'e sormalı: 17 Aralık'ta Resmi Gazete'de yayımlanan ilandan 13 gün sonra üniversite yönetim kurulunun toplanması yasada öngörülen en az 15 günlük başvuru süresine titizlikle uyulduğunu mu gösteriyor? Üniversiteler "özerk" ama YÖK Başkanı'nı bulmuş- ken bir soru daha: Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde kadrolan başka ana bilim dallanna aktarılarak hızlı bir şekilde 15 öğretim üyesi profesörlüğe yükseltilirken, Fen-Edebiyat Fakültesi'nde iki, Tıp Fakültesi'nde üç profesör adayı ile Ziraat Fakültesi'nde ve Tıp Fakül- tesi'nde birer doçent adayının yaklaşık iki yıldır ata- ması bu öğretim üyeleri demokrat görüşe sahip olduk- ları için mi yapılmıyor? SESSÎZSEDASIZ(l) NVRtKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Kendine mikroskopla. başkalanna büyüteçle bak! Eşek anırmayı neden kesti? Refah Partisi'nin kapatılmasına iliş- kin gerekçeli kararın açıklanmasını beklerken birfıkraçıktıfakstan... Fık- ra bu ya: Eşeğin biri, gece gündüz durmak- sızın anırarak ormanda yaşayan bü- tün hayvanları rahatsız edermiş... Ormandaki hayvanlar, eşeğin bu denli çevresini rahatsız edercesine anırmasını önlemek için hangi yola başvurdularsa birtürlü sonuç alama- mışlar. Hatta, ormanda yaşayan öte- ki hayvanların bu çabalan eşeği da- ha da azdırmış ve anırmaları dayanıl- maz bir hal almış. Bunun üzerine bütün hayvanlar top- lanıp, eşeği ormanlar kralı aslana şikâyet etmeye git- mişler. Ormanlar kralı aslan, hayvanlan din- ledikten sonra, soruna bir çözüm bu- lacağını söylemiş ve yüksek bir yere çıkarak, eşeğin bulunduğu tarafa doğ- ru uzun uzun kükremiş. Bakmışlar ki, eşeğin sesi birden ke- silmiş... "Niyesustu" diye meraklanıp eşeğin yanına gitmişler. Eşeğin ses- siz sedasız oturduğunu görünce sor- muşlar: - Hayrola ne oldu? - Eee, ne kadar eşeksek de, bizim eşekliğimiz buraya kadar. PALAS PANDIRAS Sen mutluluğun resmini yapabilir misin A.B.D. \MûfitBozacl [_ ÇED KÖSESİ OKTAY EKİNCİ Fenenland'ın "imar Umudu" Fenerbahçe'nın yeni başkanı Aziz Yıldınm San-Lacivertlüe- re "söz" veriyor: "Dereağzı pro- jesini gerçekleştireeeğiz..." Yıldinm'ın Dereağzı dediği yer. ünlü Kurbağalıdere'nin de- nize kavuştuğu alan. Mûlkiyeti Va- k|ftar'.a_aitb.u "kıyi" ajazjsinjiç "kiracı" olan Fenerbahçe Kulü- bü, antrenman sahalanylayetinme- yerek aynı yere "rant tesisleri" yapmak istiyor. Kamuoyuna "Fe- nerland" adıyla tanıtılan projede otelden ^unaya, lokantalardan alı$venş merkezine kadar her tür- lü "ticari fonksiyona" yer veri- lıyor... Son Fenerbahçe kongresınde yeniden gündeme gelen ve bu kez "maketleriyle" basına tanıtılan bu proje, aslında birkaç yıl önce- den "hazır" olduğu halde acaba neden hâlâ gerçekleşemedı?.. Bu sorunun yanıtı "parasız- lık" falan değil. Çünkü böylesine birkıyı alamnda, yine böylesine bü- yük birranttesismi Fenerbahçe'ye belli oranda "pay" vererek yapa- bilecek yatınmcılar her an inşaata başlamaya çoktan adaylar. Projenin "beklemesinin" temel nedeni. Kurbağalıdere'nin ağzına "yasalara aykın" birteklif getir- mekte olması. Kent ve kentlı hak- lan açısından bir tûr "uygunsuz teklif de denilebılecek olan bu timler \e çevre" konulu panele ka- nlan Kadıköy Belediye Baskanı Selami Öztürk, bir dinlej ıcinin "Fenerland ne oluyor?" şeklin- deki sorusunaaynen şu yanıtı ver- di: "- Bu kıyı arazisinde öneri- len îeşysJeo^sal dcğil. Kadıköy kıyı kuşagında buna şimdiye dek izin vermedik. A\ nca planı bek- liyoruz. Plan gelirsc, yasalara göre yine hareket ederiz..." Başkan Öztürk"ün "bekliyo- ruz" dediği plan ıse Büyükşehir Belediyesi'nden Kadıköy Beledi- yesine gönderilmesi gereken 1/5000 ölçeklı yeni Nazım Plan. Anakent Belediye Meclısi, Fener- land projesine "olanak sağlayan" bir Nazım Planı değişikliğini 5 Mayıs 1997'de her nasılsa onay- lamış ve bu hukuk dışı plan 4 Ha- ziran 1997'de de "itirazlar için" bir ay süreyle askıya çıkartılmış- tı. Aynı plana bu bir aylık ilan sü- resi içinde hem Kadıköy Beledi- yesi. hem de Mimarlar Odası ve çok sayıdagönüllükişı \ekuruluş ıtıraz ettıler. Bugüne dek geçen yaklaşık 8 ay içinde de bu itıraz- îar yeniden Ânakent Meclisi gün- demıne alınıp "karara bağlan- madığı" için. Fenerland'a yeşil ışık yakan Nazım Plan da hâlâ "kesinleşmedi". Feneriand'ın yasal dayanağı yok, ama maketi bile hazırlanmış. projedeki "turizm ve ticaret"' te- sislerinı yürürlükteki imar ve kıyı hukukuna göre bu alanda inşa et- mek mümkün değil... Nitekim. 17 Mart 1994'te onay- lanan Kurbağalıdere Çevresi Ko- ruma tmar Planı'nda da aynı ara- a, aynı yasal nedenlerle "park. ye- şil alan, çocuk bahçesi. açık oyun ve spor alanları, gezinti alanı" olarak belırlenmış durumda. Yani. imarplanı ve hukuk diyor kı; " Bu kıyı alanında kent halkı \e Fe- nerbahçe sakinleri dinlence. spor ve yeşil alan gereksinmelerini karşılayaeaklar...'" Buna karşın Fenerbahçe' nin eski veyeni yöne- ticileri de diyorlar ki; "Bu kıyı alanından kulübün para kazan- masını sağlayacağız..." Neye güveniyorlar? Peki; ortada bu denli açık bir ya- sadışılık varken ve projenin "eti- ği" de bu denli tartışmalıyken. AzizYıldınm, "neye gûvenerek" bu tesisleri kıyı alanında gerçek- leştirmeye "söz" verebiliyor? Akla. elbette ki önce "yerel be- lediye" gelıyor. Ne varki geçen pazar günü Öz- gürlük ve Dayanışma Partisi'nin (ÖDP) düzenlediğı "yerel yöne- Zaten, aynı itirazlar dikkate alınmadan ilk plan onaylansa bi- le yine Kadıköy Belediyesi 1 1000 ölçeklı "uygulama imar planı" yapmadan Feneriand'ın da "imar durumu" yine belh olmayacak. Öte yandan Mimarlar Odası ve di- ğer duyarlı kesimler de aynı ola- sılık karşısmda "yargı yoluna git- me" haztrlıklannı çoktan tamam- lamış durumdalar... Işte böylesi bir süreçte y ıne Fe- nerland için hâlâ "neye güvenil- diği" sorusunu sorduğumuzda. genye tek bır seçenek kalıyor. O da hükümetın. tıpkı Boğazıçı kıyı parkı gibı bu kıyı alanını da Fener- bahçe'ye "rurizm merkezi" ola- rak armağan etmesı. Çünkü bu ta- rıhi arazı -her nedense- SİT kap- samına da birtürlü alınmıyor. Hü- kümete imar yetkisı veren Turiz- mi Teş\ik Yasası'nm yağmacı mad- deleri de ısrarla "değiştirilmi- yor"... Umanm bu uyanmızı "İs- tanbul'u sevenler" artık dikkate ahrlar. !ki yıldır bekleyen Kurba- ğalıdere SİT kararını çıkartır. Turizm Yasası değişikliğini de TBMM'yeverirler. Çünkü, Feneriand'ın yüzme ha- \uzu inşaatı "kaçak" olarak baş- ladı bile... HAYVANLAR ISMAIL CÜLGEÇ KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK -,^ behicakCaturK.net ÇİZGİLİK KÂMÎL MASARACI 0 HARBI SEMİH POROY S E M I İÇİM HlRglZ DENPİ&'Mİ OUtf&lM... DO&RÜOUMAZ, p i ^ i ? / / w TARİHTE BUGUN MÜMTAZARIKAN 22 Şubat 1848 DEMRİMl.. 184S 'PB 8UGUN,"184S D€VRMI ° FKANSA'OA SAÇIA&, Gİ- fieREK. 6£H/'fUY£C£K OIAN EYl£M, TÜM AYBuM'YI £TKİ $İNB ALACAKTTR. 7AKIMDA VBR.İMSİZ YILlAHIN YAÇAN- PIĞI, TOPKAK ZEPO&UUNUU ASKrm ALINOİ6I; iye, ZENGİNLEÇEN BueJuvAztye K^IŞ n SOSYAL oueuMuNUN KÖrûL£çn&i eie oe- 7»MDA AyfiKlANMA FVMJUC retSlYOKPa.ai/IVtA&i fl*W LBL OUVZAK SCS>»UZM PE FİLİZLEHMEKrEyCH. YÛeÛYİf YAPAH HALKA HÜKÜMeT BfRLItaE&HİN ATEŞ AÇMASl OLAYlARM gAÇLAUGICI OlMUfTU. BİRKAÇ 6ÛN i PARıS, SOK4K ÇArrÇMAUtRlYlA KANLAUACAK, K£AL LOUIS-PHIUPPE GÖOEVİNİ TEBKEC>EC£Kl7AHn mKtl TIR. İLAM EDİLEN CUMmieıYET DEM£Yt'Ki£/ZUi; VE SOİK BİÜHÇ DÛZSYf NepEMİYLE BAŞARtS&U&A UĞRtyACAK, UA2lRAHC>A,KA£Çl PEVtSİMLE £S>CI DÜieN KUBULACAKrtR. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Özel Bir Anı Yıllar önce Hamburg'da, yine dilimin çözüldü- ğü bir yemekte Nihat Behram kolumusıkıca tu- tup, "Yahu", demişti, "senin anlatacak ne kadar çok anın var?" Geçen çarşamba akşamı televiz- yon haberlerinde istanbul Edebiyat Fakültesi'nde 'solcu' öğrencilerin arasında çatışma çıktığını, yaralanmalar olduğunu, bazı gençlerin gözaltı- na alındıklarını duyduğumda Nihat Behram'ın sözlerini anımsadım. Yalnız benim değîl, benim kuşağımın dağarcığında, acısı ve tatlısıyla, yaşa- nan çok şeyler, anlatılacak çok anılar vardı. Zaman zaman dile getirdiğim gibi yaşamımın yansından fazlası, yaklaşık otuz yılı yurtdışında geçti. Türkiye'nin uzağında, ama her gün onu so- luyarak geçirdiğim uzun yıllar içinde iyisi kötü- sü, dostu düşmanı ile sayamayacağım, adlannı anımsayamayacağım kadar çok insan tanıdım. Hertanışmanın, hertanışıklığın kimi zaman bel- leklerden silinen, kimi zaman ise belleklerde hep canlı kalan bir 'anı's\ vardır... 1980'li yılların sonuna doğru, Avrupa'nın çe- şitli ülkelerinde yaşayan bir grup insan Alman- ya'nın Marl kasabasında toplanmış, Türkiye'nin sorunlarını, bu sorunların çözümüne ilişkin gö- rüşlerimizi ortak bir söylemde birleştirmenin ko- şullarını tartışıyorduk. Türkiye solunun çoğu za- man 'akıldışı' gerekçelerle ayrıştığı koşullarda 'ortak biriş' yapmak Dzere bir araya gelmiş aklı başında insanların arasında bile, farklı siyasal kökenlere bağlı olmaktan ileri gelen 'garip' birger- ginlik yaşanıyordu. Sesli olarak dile getirilmese de bunu hepimiz hissediyorduk. Dün olduğu gibi bugün de Türkiye'de ve yurt- dışında kültür, sanat, yazın alanlarında ürün ve- ren birçok aydının iki gece üç gününü bir çatı al- tında geçirdiği o buluşmada, Ataol Behramoğ- lu ile onca zaman tek kelime konuşmadığımızı şimdi 'gülsen gülünmez, ağlasan ağlanmaz!' bir anı olarak belleğimdecanlandırıyorum... Emeğe ve insana saygıda; insanın insan tarafından sö- mürülmesine karşı başkaldırıda; sosyalist bir dünya özleminde pek farklı şeyler düşünmeyen iki insan birbirimize arkamızı dönmüştük! Ben toplantının bitiminde arabamla Paris'e doğru yola çıkmaya hazırianırken, sevgili Dursun Akçam, yanıma yaklaşıp, usulca, "Ataol da Pa- ris'e gidiyor... Niçin birlikte gitmiyorsunuz" diye sorduğunda önce şaşırmış, sonra 'olur' demiş- tim. Ataol'la ileride dostluğa dönüşecek arkadaş- lığımız böyle 'tuhaf bir yolculukla başlamıştı. Arabaya binerken ikimiz de gergindik. Ancak ge- ride bıraktığımız ilk kilometrelerdeki suskunluğu- muz, şimdi hangimizden geldiğini anımsayama- dığım basit bir soruyla çözülmüş, ondan sonra Paris'e kadar yüzlerce kilometre konuşmuş, ko- nuşmaya doyamamıştık. Gece yarısına doğru Paris'in kuzeyinden ken- te girerken, artık Ataol beni evine davet edecek, ben de onun davetini kabul edecek kadar yakın- dık birbirimize... Birlikte ilk rakımızt o gece oriun evinde eşi Ludmila'nın hazırladığı 'gece yansı sof- ras/'nda içtik. Sonra aramıza ressam Mustafa Al- tıntaş, daha sonra da akşam uçağı ile Paris'e ge- len şair Özdemir Ince katıldı. Ataol, o gece ilk kez karşılaştığım, sonra tanıyıp sevdiğim dost- lanna beni tantştınrken doğal bir rahatlıkla, 'Ar- kadaşım Deniz' diyordu. Sabaha karşı, Paris'te kalacağım eve giderken Ataol'la öpüşerek aynl- dık. O gecenin anısına bana imzaiadığı kitapla- nnı degerli birer armağan olarak özenle saklıyo- rum. Bugün Ataol Behramoğlu benim için, ben de onun için birçok güzelliği, kaygıyı, acıyı paylaşa- bileceğimiz birer dostuz. Aynı gazetede yazma- nın, aynı ilkeleri savunmanın ötesinde birer 'in- san' olarak arada bir buluşuyor, her zaman bir- birimize anlatacak bir şeyler buluyoruz. Önü- müzdeki ay Ataol'la Izmir'de birlikte olacağız. Belki bir an aklımıza Paris yolculuğumuzun ilk ki- lometreleri gelecek, güleceğiz... Ne var ki, biz bu güzellikleri oldukça geç ya- kaladık. Dilerim gençlerimiz bizim yanılgılarımı- za düşmez, bizden önce davranırlar... Yoksa bi- zi nasıl aşacak, düşlerimizi nasıl gerçekleştire- cekler? BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/Türk müzi- ğinde bir ma- kam. 2/ Ulus- lararası Çalış- ma Örgü- tü'nün simge- si... Harman yerindeki tahı- lın taş ve top- rakla karışık kalıntısı. 3/ Es- ki Mısır'dagü- " neştannsı... "Cihangi- râne bir devlet çıkardık bir 'ten" (Yahya Kemal). 4/ Sahip, ma- lik... Odunu maran- gozlukta ve kaplama- cılıkta kullanılan bir Afrikaağacı. 5/Zavi- ye... LütfıÖ.Akad'ın bir filmi 6/ Tropikal Amerika'da yaşayan siyah tüylü bir kuş... Kanşık renkli. II Ölen bir kimseden kalan her şey... Asker. 8/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kul- lanılan test... Deriden sızan sıvı. 9/ Bir çeşit hamjur tatlısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tann'ya ortak koşma... "Ne yanar kimse bana - - - -i dilden özge / Ne açar kimse kapım bâd-ı sâbâdan gayn" (Fuzuli). 2/ Bir göz rengi... Gemilerde türlü iş- lerde kullanılan bir tür demir halka. 3/ Bir nota... Ya- tak doldurmaya yarayan yün. pamuk. kıtık gibi şey- ler. 4/ Birhayvan... Halk dilınde "teyze" anlamında kullanılan sözcük. 5/Ürperme... Kiraya verilerek ge- \ir getiren mülk. 6/ Gösteriş, caka... Bir çeşit tngiliz birası. 7/ Anadolu'nun kırsal kesiminde erkekler arasında düzenlenen yaren toplantılanna verilen ad... Uzaklık işareti. 8/ Asya'nın sıcak bölgelerinde yeti- şen bir palmiye... Limonluk. 9/ Türkiye'nin de üyesi bulunduğu bir örgüt... Bir ile üç yaş arasındaki tay.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle