Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 ARALIK 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Antakya
Hatay'daki
Mustafa Kemal -'
Üniversitesi'nde Türk
Silahlı Kuvvetleri'nden
müstafi Mehmet
Zelka'nın, Sabahaddin
Zaim'in yazdığı
şeriatın el kitabı
niteliğindeki "Çalışma
Ekonomisi" kitabını
okutması ve
öğrencilerin "medrese
eğitimi"ne benzeyen
derslerden yakınması
Antakya Gazetesi'ne
manşet haber olmuş.
Antakya Cumhuriyet
Başsavcısı Burhan
Çobanoğlu da laik
eğitim düzenine aykın
iddiaları ihbar kabul
edip soruşturma
açmış. Mustafa Kemal
Üniversitesi Senatosu
ise toplanıp bir bildiri
yayımlayarak
üniversiteyle ilgili
haberlerden büyük
üzüntü duyulduğunu
ve okutulan kitabın
karalama malzemesi
yapılmasını çok üzücü
bulduklarını
açıklamış. Bu arada
savcılığın
soruşturmasına
girmeyen bir konuya
YÖK'ten açıklama
bekliyoruz ama her
zaman olduğu gibi
Kemal Gürüz'den ses
çıkmıyor. Soruyu
tekrarlayalım: Türk
Silahlı Kuvvetleri'nden
bir anda emekliliğini
istemek zorunda
kalan Mehmet Zelka,
Hatay'a nasıl geldi,
nasıl profesör oldu?
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektronik posta: somepostacufnhunyetcom.tr
- Devlet, ramazan düzenine
geçmiş...
"Bunca şabanlıktan sonra
ne beklivordunuz ki!"
nkara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Mehmet
Ali Birand'ın TRT'ye yaptığı iki programın
harcama belgelerinde "nitelikli dolandırıcı-
lık" suçunun işlendiğine kesin kanaat ge-
tirmesine rağmen, dava zamanaşımına uğradı ve düş-
tü.
Oysa Mehmet Ali Birand, yine TRT'ye hazırladığı
programlarda "evrakta sahtecilik" yapmaktan yar-
gılandığı Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 11
ay 20 gün hapis cezası almış ve cezası Yargıtay'da
onanmıştı.
Asliye Ceza'daki hapis cezası beher günü 10 bin
lira üzerinden 3 milyon 500 bin lira ağır para ceza-
sına çevrilmiş ve Birand, cezaevine girmekten kur-
tulmuştu. Ağır Ceza'daki dava zamanaşımına uğ-
ramasa, nitelikli dolandırıcılık suçu işlediğine kesin
kanaat getirilen Birand için cezaevine girmek kaçı-
nılmaz olacaktı...
Olmadı; "Birand Dosyası" adaletin arşivindeki Mil-
Bir gün
liyetçi Hareket Partisi Davası gibi "zamanaşımına uğ-
rayan davalar" arasında yerini aldı.
Türkiye ilginç bir ülke... Kimi gazeteciler yazdık-
larından dolayı cezaevinde yatar, kimi dolandırıcılar
eli kanlı katillerle birlikte ortada dolaşır!
"Birand Dosyası", Uğur Mumcu'nun kamuoyu-
naduyurduğu birdosyaydı. Mumcu, arkadaşı olma-
sına rağmen Birand'ın TRT'yi dolandırdığını yaz-
makta bir an bile tereddüt etmemiş ve Birand'ın
rüşvet önerisini elinin tersiyle itmişti.
Uğur Mumcu öldürüldü... Uğur Mumcu, öldürül-
dükten sonra devletin gözünde itibar kazandı.
Mehmet Ali Birand, sahtecilik ve dolandırıcılıktan
suçüstü yakalandı... Mehmet Ali Birand, yakalandık-
tan sonra devletin gözünde itibarını kaybetmedi.
Uğur Mumcu, konu henüz soruşturma aşamasın-
dayken "Birand, Başbakan Mesut Yılmaz'ın yakın
arkadaşlarındandır. Mesut Yılmaz, yakın arkadaşı-
nın 'evrakta sahtecilik' ve 'dolandırıcılık' dosyasına
nasıl göz yumacaktır?" diye sormuştu.
Tesadüfe bakın ki, Birand'ın dolandırıcılık suçun-
dan hüküm giymesi, yıllar sonra Mesut Yılmaz'ın son
başbakanlığı döneminde zamanaşımına uğradı ve
davadüştü.
"Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya
da susmuşlardı bütün olan bitenlere" diyordu Uğur
Mumcu bir başka yazısında ve şöyle sesleniyordu:
"Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılana-
cak ey halkım, unutma bizi."
Bir gün, "Birand Dosyası" da televizyonlara bel-
gesel olacaktır elbet. Ama daha önce kitap oldu. Bu-
rak Reis Sat tüm belgeleriyle "Birand Dosyası"nı
yazdı. Ancak, kitap henüz dağıtıma giremedi, ki-
tapçıların rafına çıkamadı!
SESŞİZ SEDASIZ (!) NVRlKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Hayal kınklıklannızı yaşam sevgisiyle yapıştınn.
Türkiye aydınlarıyla gurur duyuyor!
Aktüel dergisi bir isim listesi ha-
zırlamış ve bunlann arasından
Türkiye'nin yaşayan 40 aydı-
nını seçmeye karar vermiş.
Ankete katılanlara da altı ki-
taptan birini verecekmiş.
Bendeniz, altı kitaptan biri olan Sa-
bah Yayınlarf nın büyük kültür hizme-
ti kapsamındaki "Fahişeler" kitabını is-
tiyor ve listedeki şu "aydın"ları hiç te-
reddüt etmeden işaretliyorum:
Ahmet'lerden Hakan Coşkun, Al-
tan, Kabaklı, Taşgetiren; Ali'lerden
Bayramoğlu, Bulaç; E'lerden Etyen
Mahçupyan; F'lerden Fehmi Koru;
G'lerden Gülay Göktürk; Hasan'lar-
dan Celal Güzel; K'lerden Koray
Düzgören, Kürşat Bumin; Meh-
met' lerden Ali Birand, Altan, Aydın,
Barlas; N'lerden Namık Kemal Zey-
bek, Nilüfer Göle, Nur Vergin; Ş'ler-
den Şahin Alpay, Şanar Yurdata-
pan; T'lerden Taha Akyol.
Listeyi hazırlayan jüri üyelerinin de
aday gösterilmiş olmalarını demokra-
sinin gereği kabul etmekle birlikte ba-
zı kişilerin Türkiye'nin yaşayan en bü-
yük aydınları listesinde yer almamış
olmasını doğrusu içime sindiremiyor
ve liste dışından da bazı isimleri alfa-
betik sıraya sokmadan öneriyorum:
Fethullah Gülen, Sibel Can, Müs-
lüm Gündüz, Müslüm Gürses, Naz-
lı llıcak, Abdurrahman Dilipak, Ha-
kan Aygün, Reha Muhtar, Hülya Av-
şar, Can Dündar, Ercan Arıklı, Şev-
ki Yılmaz, Meral Akşener, Alaattin
Çakıcı, Güneş Taner, Sibel Gökçe.
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
Cuınhur Ersümer'ler ve Çan...
Geçen günlerde Çanakka-
le'de incelemelerde bulunan
Enerji Bakanı Cumhur Ersü-
mer, gazetecilerin "Çan Ter-
mik Santrah" projesiyle ilgili
somlannı yanıtlarken şöyle ko-
nuşmuş: "Ben. yatırıma karşı
çıkan sözde çevrecilerden da-
ha çok çevreciyim..." (Günlük
Habergazetesı"-6. 12.1998)
Türkiye'deki çevreye duyarlı
(yani ülkesini seven) insanlar,
özellikle 1980'lerden bu yana
yukandakine benzer çok demeç
işittiler. Ersümer'den önceki ba-
kanlar da "En iyi çevreci be-
nim" deyip. ülkenin doğasını
ve kültürünü tahrip eden yatı-
nmlara destek verdiler, öncülük
ettiler.
Çünkü bu bakanlar. kendilerı
özel yaşamlannda "belki" çe\-
re düşkünü olsalarbile. bağlı ol-
dukları ve hizmet sundukları
"kalkınma politikalan" çevre
dostu değildi. Bu politikalann
uygulanmasından sorumlu olan
"kurumlar" da çevreye duyar-
sız projelerin önlenmesi için de-
ğil, "gerçekleşmesi için" ör-
gütlenmişlerdi...
önceden degil. "arkadan" ha-
zırlanıyor. Dahasi. Ersümer'in
"sözde" dediğı çevrecilerin ya-
nı sıra en az kendisi kadar yöre-
nin değerlerine karşı duyarlı ve
sorumlu olan "belediye baş-
kanlarının" bile karşı çıkma-
lanna rağmen. Çan ve çevresi-
nin öldürülmesine karar verili-
yor...
Efsanevi tda Dağı'nın (Kaz
Dağı) kuzey yamaçlanndaki Çan
ilçesine ilk kez 9 yıl önce gitmiş-
tık. Tarih 26 Eylül 1989'du ve
ilçenin "Kurtuluş, Günü" kut-
lamalan kapsamında düzenle-
nen "çe\Te ve sanayileşme" ko-
nulu panelin konuklarıydık.
Muğla'dan Çan'a birlikte gıttiği-
miz eski sendikacı ve 68 kuşa-
ğının yıllanmışdevrimcisi Mus-
tafa Giirkan, panelde söz ala-
rak demişti ki; "Biz Yatağan'da-
ki termik santral yüzünden o
hale geldik ki, karanlıkta kal-
maya bile artık razıyız, çünkü
yaşamak istiyoruz..."
Çanakkale'nin bu şirin ilçesi,
uzun yıllar boyunca hem çevTe-
sini saran kömür ocaklannın hem
de kentin ekonomisini belirle-
Şimdi termik santral için kullamlmak istenen kömür ocak-
ları yüzünden 1981 yılında da Çan'ın Çavuşköyü'ndeki ev-
leri yıkmışlardı. (Fotoğraf: Cumhuriyet Arşivi)
Şimdi Cumhur Ersümerde ay-
nı çevre karşıtı politikanın bir
neferi ve aynı kurumlann siya-
si yöneticisi olarak, söylemiyle
uygulaması birbiriyle çelişen ba-
kanlar zincirinın son halkasını
oluşturuyor. Türkiye. çevrenin
korunmasının başlı başına bir
temel ekonomik karar ve gerçek
bir kalkınma ilkesi olduğuna bi-
linçli olarak inanan iktidarlara ka-
vuşuncaya kadar da kim bilir kaç
bakan daha bu tür demeçler ver-
mek zorunda kalacak.
Heleyine Ersümergibi "mah-
keme kararlarına bile uyma-
yarak" termik santrallan inat-
İa çalıştınp, örneğin Gökova gi-
bi bir dünya cennetinin göz gö-
re göre katledilmesine katkıda
bulunanlar ise şeriatçı olmasalar
bile. siyaset tarihine "çevre ala-
nındaki takıyyeciliğin" örnek
polıtikacılan olarak geçecekler...
• • •
Nitekim, Çan Termik Santra-
lı tartışmasında da aynı tarih san-
ki ş.rndidenyazılmayabaşlamış
gibı. Ostelik takıyyeci tutum öy-
le sıne dorukta ki "yeri belirle-
neıT've hatta "ihalesi bile ya-
pılan" proje için ÇED Raporu
yen Kale Seramik fabrikasının
yarattığı kirlilik ve gerilim için-
de yaşadı. Gerçi Kale-Seramik
antma tesisi çabalan ve sosyal-
kültürel hizmetleriyle Çan'a kar-
şı duyarlı davranmanın ömek-
lerini sergilemeye çalıştı ama..
özellikle açık maden ocaklan.
ilçeye hep "cehennem azabı"
yaşattılar... Kömür çıkarmakuğ-
runa köyleri yıkıp kaldırdılar...
Şimdi de aynı kömürleri değer-
lendirmek adına dayatılan Çan
Termik Santrah, bugüne dek ya-
şanmamış ölçüde amansız bir
çe\Te tahribatını yaratmaya aday
olarak saldırmaya hazırlanıyor.
Sadece Çan değil, Bayramiç il-
çesi ve tüm Kaz Dağı yamaçla-
nndaki ormanlar ve orman içi
köyler de tehdit altında...
Peki, bu akıl almaz cinayeti
Türkiye'de önleyecek kimse yok
mu? 20. yüzyılın son yılında bi-
le böylesi bir çağdışı proje artık
devreye sokulabilir mi?..
Deniyor ki; "Umutlar açıla-
cak davalara kaldı..."
Tabii. dava sonuçlandığında,
mahkeme kararlannı uygulaya-
cak. gerçek bir "Cumhuriyet
hükümeti" de bulunabilirse...
HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ
KİM KİME DUM DüMA BEHIÇAK behicakiu turk.net
HARBİ SEMİH POROY
TARİHTE BUGUN MVMTAZARIKA* 2"Aralık
G£L. £YDEN/Z//VNAZLI K/ZL
19SO'O£ BUGUN, aeSTBO V£ K£MEUÇECİ
BACAHOS, 62 yAÇINDA İSTAHBUL 'DA ÖLOÜ. ÇO-
DAHA SONRA KSMENÇBY6 MEGAK &4RA -
/e4*T 7îW yW^4/M/- BOYUNCA BU SAZt ÇJ4L-
MIŞTI. ZAMAN/NDA, TÜK/i MÜZİSİ ÇEVGE-
LMRİNP6 yE İSTANgUL GAZİNOLARtkJDA
ÇOK ÜNLÛ OlAA/ AL£tCO &AG4NO£'UN
SAZı SE^TELERI PE VARDTR: 'ZEı/KJM
EMBLJM HEP SEAJ ILE PÜR-EMELOLSUN'J
9
UEFTUNUU OLAH GÖHıLIMÜ SEVPAıAHA
SAUMH "ONUH ŞA/?K/LAR(PlR. BuNLAR.
AZASfNPA EM S£lf/LEMf; ACEM ApfSAN
YÜgÜK SEMA/jrr
6EL, EY DENİZİN MA2-
Ll KIZI, NUŞi ŞE/SAS £T " DİR.
BEŞİRİ KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 1998 l
Davacı Maliye Hazinesi tarafından davalılar Ahmet Cemil. Yusuf Necip. Zeki Seven ile dahili davahlar Elyas Tüzün. Amo
Durmaz. Halef Tüzün, Emin Tekçe ve Mahmut Kezer aleyhlerine mahkememizde açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasının
yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğince; Davalılardan Ahmet Cemil, Yusuf Necip, Zeki Seven ile dahi-
li davahlar Elyas Tüzün. Amo Durmaz, Halef Tüzün. Emin Tekçe ve Mahmut Kezer'in adresleri tespit edilemediğinden adı
geçenlere duruşma günü tebliğ edilememiş ve ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Adresleri tespit edilemeyen yuka-
nda açık kimlikleri yazılı davahlar ve dahili davahlann, duruşma günü olan 7.4.1999 günü saat 09.00'da mahkememizde ha-
zır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsi! ettirmeleri, duruşmaya gelmedikleri takdirde. duruşmanın yokluklarında
yapılacağı %e karar verileceği hususu duruşma davetiyesi yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 16. 12.1998 Basm: 66927
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
f
Kafayı Çalıştıracaksın!'
ikı gün önce göreve başlayan hukuk müşâvirinin Al-
manca bilgisinin "Tarzanca"dan ileri gitmedığini öğ-
renince, Başkonsolos Kemal Koç'un dünyası yıkıl-
mıştı. Memurlanna, telefon bağlanmamasını sıkı sıkı-
ya tembihlemiş, odasına kapanmıştı. Saatlerdir dışa-
rı çıkmıyordu. Hepimiz meraklanmıştık. Sekreteri ara-
da biryerinden kalkıyor, gürültü etmemeye özen gös-
tererek Kemal Bey'in kapısına gıdiyor, kulağını daya-
yıp içenden bir ses duyana kadar beklıyordu. "Yok...
Yok... Kötü birşeyyok! Kendikendine konuşuyor!.."
Yaşlı başkonsolosa hepimiz acımaya başlamıştık.
Uzun meslek yaşamının son yıllarında "ikinci, üçün-
cü sınıf" bir ülkede de olsa, bir "elçilik" beklerken. Nüm-
berg gibi ufak bir kente, "konsolosluğu tedvıre me-
mur elçi" olarak atanmak, Kemal Bey'in zaten canı-
nı sıkıyordu... Şimdi başına gelen bu "felaket"\e yıkıl-
mıştı...
Işi gerçekten kolay değildi. Konsoloslukta kendı-
sınden başka Almanca konuşan tek memur, en rahat
iş olduğu için "cenaze işleh"n\ kapmış, "yaşayan dün-
ya" ile ilışkısini koparmıştı. Kemal Bey'e biryararı do-
kunmuyordu. Bir dostum, Kemal Bey'e benden söz
edince, tanışmak ıstemış, ilk merhabamızın üzerinden
on beş dakika geçmeden, bana günde bir iki saatli-
ğine yanında çalışmamı önermiştı. Öğleden sonrala-
rı, ders çıkışı kançılaryaya uğruyor, Almanca yazışma-
larda yardımcı olmaya çalışıyordum. 1967 yılının güz
aylanydı...
Işler oturdukça, "vatandaşlar"m sorunları da çeşit-
leniyor, artıyordu. Alman diline "vâkıf", deneyimli bir
hukukçunun "istihdâmı" artık kaçınılmaz olmuştu.
Önümüzdeki günlerde, hukuk doktorasını Zürich Üni-
versitesi'nde vermiş bir avukatın "sözleşmeli hukuk
müşâvih" olarak göreve başlayacağını duyduğumuz-
da, Kemal Bey gibı bızler de sevinmıştık. Hukuk mü-
şâvırimizin aramıza katılacağı günü sabırsızlıkla bek-
liyorduk... İlk karşılaştığımız günü. sanki dünmüşçe-
sine, tümayrıntılarıylaanımsıyorum. Bir öğleden son-
ra ansızın çıkagelmiştı. Merdivenın başında durup, ikı
kez arka arkaya, "Kemal Bey'in odası... Kemal Bey'in
odası..." dıye bağırmasından, "özel" bir ınsan oldu-
ğunu hemen anlamıştık. Kemal Bey'ın sekreteri "Si-
zigötüreyim, beyefendi..." diyerek ayağa fırlamıştı. Baş-
konsolos'un yanında yanm saat kaldıktan sonra çık-
mış, aynı ses tonuyla, ama bu kez gülerek "Yarından
sonra görüşürüz çocuklar..." deyip, merdıven boşlu-
ğunda kaybolmuştu. Doğrusu yakışıklı adamdı. Uzun
boyu, güneş yanığı yüzü, dalgalı gür siyah saçlanyla,
ünlü Hollyvvood yapımı "Samson and Delilah" filmi-
nin başrol oyuncusu Victor Mature'ı andırıyordu.
Üzerıne, deve tüyünden, "reglan" kollu, hafif bolca bir
palto, altına da iyi bir terzi elinden çıktığı hemen bel-
li olan kruvaze "Prince of VVales" bir takım elbise giy-
miştı. Eski bir "öğrenci lideh" olduğunu, Hukuk Fa-
kültesı'ndeyken "milliyetçi-muhafazakâr" Milli Türk
Talebe Bırlıği'nde (MTTB) bir süre yöneticilik yaptığı-
nı öğrenmiş, ama kimseye söylememiştım.
Kemal Bey, hukuk müşâvirimtzin göreve başlaya-
cağı gün bir iki Alman dostunu kançılaryaya davet et-
miş, "cenaze işleri"ne bakan arkadaşımızla beni de
odasına çağırmıştı.Dıplomatçadüşünülrnüşbırtanış-
ma toplantısıydı. Herkes hafif sesle yanındakine ha-
vadan sudan bir şeyler anlatıyor, Müşâvir Bey ise hiç
konuşmuyordu. Başkonsolos. ardı ardına sıgara ya-
kan hukukçumuzu, "Hanımefendiye de sigara tutsa-
nız..." diye birkaç kez uyardıktan sonra gözlerını dık-
miş beklıyordu. Müşâvir Bey, neden sonra solunda
oturan Yabancıîar Dairesi'nde görevK bayan konuğa
sigara paketini uzatıp da "Du TrinkenZigarette?" de-
yince, yüzü mosmor olmuş, oturduğu koltuğa yığılıp
kalmıştı. "Rauchen"yenne, tçeceklerıçinsöytenen "trin-
ken"'] kullanması, ayrıca iki dilbilgisi yanlışı yapması
bir yana, bir de kadına "sız" yerine "sen" diyerek ka-
balık etmışti... Demek kı, ne "Almancanın" ne de "Zü-
hch'ten doktora"run aslı vardı... Olacak iş değildi! Her-
kes, "deıtıal" çekip gideceğini beklerken. "işler"Xer-
sine gelişmış. Müşâvir Bey çok geçmeden konsolos-
luğun "tek hâkimi" olmuştu.
Müşâvir Bey, işıne gelmeyen hiç kimseyi orada ba-
rındırmadı. Kısa zamanda büyükçe bir servet edindi.
Türkıye'ye döndü. Yıllar sonra, gazetelerde. onun,
"bir hesaplaşma sonucu" öldürüldüğünü okuyunca.
"keşke hiç tanımasaydım" demiştim... Bir gün, birkaç
kişiyle birlikte beni de odasına, çay içmeye çağırmış,
yazdığı şıirierini okumuştu. "Eskimaceralarını" dinle-
miştik. Tatlı, açık bir dili vardı. 27 Mayıs 1960 sabahı
"derdest" edilip, Balmumcu Kışlası'na getirilen var-
lıklı Ermenilerin, Yahudilerin, Rumların adreslerini na-
sıl tespit ettiğini, nasıl ev ev dolaşıp ailelerinden ve-
kâletnâme aldığını. nasıl bir günde zengin olduğunu
anlatmıştı. "Içeride en fazla kırk sekizsaat kalacakla-
nnı herkes biliyor, bir tek o enayiler bilmiyordu!" de-
dikten sonra eklemiştı: "Kafayı çalıştıracaksın!" Dev-
letin, bir dış temsılciliğine "hukuk müşâvih" olarak
bula bula onu bulmasını yadırgamıştım. Ama böyle
şeylere zaman içınde, yavaş yavaş ahşacaktım.
Geçen gün Kadıköy-Karaköy vapurunda yanımda
oturan iyi giyimli. yaşlıca biradamın, karşısındaki de-
likanlıya. "Kafanı çalıştıracaksın!" dediğini duyunca,
irkildim. "Aman, beyefendi... Kırkyıldırbunu söyleye
söyleye bugünlere geldik!.." demek geçti içimden.
Vazgeçtim. Nasıl olsa anlamayacaktı adam. Kalktım.
Güvertenin parmaklıklanna yaslandım. Karşıda, yeni
yükselen gökdelenlerın kırli siluetleri görünüyordu...
Faks:0216-418 8410
BULMACA SEDAT YAŞAYA\
SOLDAN SAĞA:
1/Üzerinden geç-
tiğı ınsanlara "•
mutluluk ve zen- 2
gınlık gerirdiğıne
inanılan mıtolo- 3
jik kuş.. Metin
Tokertarafmdan
yayımlanmışhaf-
talık haber dergı-
sı. 2/\1e\kı.ma-
kam Eski bir
Hint Tannsı. 3/
Bir soru sözü...
Hamam. 4/ Göz-
lerı görmeyen...
En çok. 5/ "Bî-baht olanm
bağına bir katresı düşmez
— yerine dürr ü güher
yağsa semadan (Ziya Pa-
şa). 6/ Harman yerindekı 3
tahılın taş ve toprakla ka- 4
nşık kalıntısı... Üstün bir
yetkenın gücünü sımgele-
yendeğnek 7/Teçhızat...
Utanç duyma. 8/ Malezya
halkına özgü bir tür öldü- 8
rücüdelilık... Trabzon'un q
Akçaabat ilçesindeki göl.
91 Can \ a da mal kaybına neden olan kötû olay... "Ayhan —
": Sınema oyuncumuz.
YUKARIDÂ.N AŞAĞIYA: 1/ Erkek geyik... Atıf Yılmaz'ın
bir filmı. 2/ Faız... Maksim Gorki'nm bir romanı. 3/ Eskı dil-
de tüy. kıl... Sert. sıyah ve ağır bir tahta. 4/ Yaşanmış olayla-
nn anlatıldığı yazı türü... Iri tanelı bezelye. 5/ Büyük deiıklı
kalbur. 6/ Engebe... Hararet. 7/ Bircins iri at... Bırbınne ben-
zeyen şe\ lerden her bm. 8/ Müslümanlıkta mezhep kuran kim-
se... Bırrenk. 9/"- - - Güner": Fotoğraf sanatçımız... Pirinç ve
şekerkamışından elde edılen bir tür rakı.