Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 ARALIK 1998 PAZA
10 PAZAR YAZILARI
Shakespeare aşık olunca...Noel heyecanını körükleme sanatmın
önemli oldugu bu güzel kentte
alışveriş histerisine tutulmadan
yaşamak olası değil. Yaşadığmız her
yere ve en mahrem adreslennıze kadar
Noel'in geldigini kafaıııza kazıyacak
reklamlar ve iç bayan şarkılar sizi
izlemekte... Nevv York'ta yaşayıp da
özellikle Noel sırasında bu alışveriş
histerisinden kendini kurtarabilecek
bir Allahın kulu olduğuna
inanmıyorum. (Havalar sogudukça
sayılan artan evsizleri ve dilencileri
Allahın kufu saymıyor muyum
yoksa?) Hollyvvood da bu alışveriş
endüstnsinin can alıcı bir parçası
olduğundan, biryıl önceden kasım-
ocak aylannda Noel'in de içme girdiği
uzun "bayramlar roevsüni
r
'ne denk
düşecek filmleri dikkatle planlıyor.
Böylece şu sıraJar sinemalar,
haftalardır reklamlanyla hepimizi
bombardımanlayan Noel filmleriyle
kapalı gişe çalışıyor. Zamanlama ve
pazariama senknmizasyonu benim
gibi "Allah kerim!" bir Dogu-
Akdeniz kültürü insanını hâlâ
şaşırtacak kadar başanlı olan bu
ülkede, kapitalizmin insanı yalnızca
bir tüketim makinesine çevirişine
üzülsek de, istendiginde insan aklının
ne denli incelikli çalıştıgına hayran
olmamak da olanaksız. Öte yandan
New York, insan aklının her türlü
gelişmesine yol açacak olanakJarla da
dolu olduğundan burada seçicı olmak
şansı da mevcut.
Geçirdiği trafîk kazastndan sonra
kardan adam olarak ailesine dönen
Jack Frost'tan başlayarak, izledikten
sonra artık hiçbir kannca ve böceğe
dokunmaya kıyamayacağınız böcek
filmlen Karmcalar (Wood>Alkn'ın
sesiyle AntZ) ve Bir Böceğin Hayatı
(A Bug's Life: Ikinci Pıksar filmi),
Rugrats filmi \e Hz. Musa'nın çızgi
fılminden (Prince of Egypt: Noel'de
Hz. Musa'nın ne işi var demeyin. 8
günlük Yahudi dinı ba>Tamı Hannukah
başladı) gibi aile- çocuk filmleri
bayramlar mevsimini (holiday season)
alan ve satan açısmdan ihya ediyor.
Tabii ben de bütün anneler gibi bu
filmlerden nasıbimı aldım. Derken bir
haftadır çocuksuz yetişkınler ve hatta
kibırlı entelektüellenn bile ilgısini
çeken bir filmin gösterildiği butün
sinemalann önünde kuyrukJar
uzamaya başladı. Hiç hesapta olmayan
bu film için Noel alışverışinden önce
ve/ya sonra Nevv Yorklular
sinemalann önünde bilet kuyruğuna
giriyorlar. Fılmın adı: Shakespeare
Aşık Oldu (Shakespeare in Love).
NEVV YORK
BUKET UZUNER
Nevv Yorklu yazar arkadaşım Shellev
Berc ile birlikte bu kuyruklara
girmekten kendimizi alamıyoruz.
Yazarlardan bin üstelik tiyatro yazan
olunca birbinmizı sık sık dürtüp,
fısıldaşarak filmi izleyeceğımizi
sansak da, sonuç hiç de öyle olmuyor
(yıllardır çocuk filmleri dışında tek
başıma sınemaya gitme keyfımi
kımseylepaylaşamazken. Shelley
bana lise yıllanmı geri getiriverdi).
WiUiam Shakespeare'in yaşamı ve
eserleriyle ilgili birçok nokta hâlâ
karanlıktır Özellikle pek tanınmamış
bir yazar ve oyuncu olarak Londra'da
varlığını sürdürmeye çalıştıgı 1592 ile
ünlü ve usta bir yazar olarak ortaya
çıktığı 1594 yılları arasında ne yaptığı
tamamen gizemlidir. Işte bu karanlık
noktadan hareketle. genç
Shakespeare'in, o yıllardaki yaşamını
yazan Marc INorman'ın senaryosu on
yıl sonra gözden geçirilip, ortak
senarist Tom Stoppard tarafindan
yenıden yazılıyor. Ve ortaya gerçekle
düşün, fanteziyle gülmecenin kanşımı
bir film çıkıyor. Senaryoya göre,
Shakespeare tam Romeo veJuliet'i
yazmak üzereyken yazarlann başına
gelen en büyük şanssızlık sayılan
düşgücü körlügü-ilham iflası (writer's
Mock)dönemine girer. Parasızlık ve
yeteneğini kanıtlayamama sıkınhları
içinde bunalan genç William tam bu
sırada soylu ve çok güzel bir kıza âşık
olur. 16. yy fngilteresi'nde kadınlann
kocalannı seçme ve mülk edinme
haklan bile yokken oyuncu olmak
isteyen bu kız "kadınlara
yasak"lardan yılacak bir tip değildir.
Akıllı ve yürekli genç kız Vlola De
Lesseps de erkek kılığına girerek
oyuncu olmayı dener. (Bizim Afîfe
Jale'nin aynı yasaklarla 300 yıl sonra
karşılaşması ne hüzünlü bir zaman
birimine işaret etmektedir. Zaten evli
olan Shakespeare (kansı ve
çocuklannı doğum yeri olan Statford-
on Avon kasabasında terk ederek
Londra'ya ge.lmiştir) zengin ve soylu
bir kızla asla ev lenemeyecegine göre,
"ekie edilemeyecek kaduı" sonsuza
dek duyulan o müthiş tutkusal aşk
başlar. Bu sırada Romeo ve Juliet de
yazılmaktadır.
Genç Shakespeare rolünde adını
bundan böyle sık sık duyacağımıza
emin olduğum olağanüstü yakışıkJı bir
aktör: Joseph Finnes (Ingiliz
Hasta'daki ağbi Finnes'in en küçük
kardeşi ve Elizabeth fılminin de
aktörii) aksi ve kadın düşmanı VVilliam
Shakespeare imgesini altüst ederek biz
kadınlan fethediyor. Tutkusal gözleri
ve Akdenizli erkek yakışıkhlığından
etkilenmemek olanaksız.
Shakespeare'in kalbini çalan akıllı,
cevval genç kadın rolünde Gwyneth
Paltrmv güzelliğiyle erkekleri
heyecanlandınyor olmalı. Ama filmin
asıl oyvıncusu ve karakteri Kraliçe I.
Elizabeth'i canlandıran Judi Dench.
Sıkıcı, aksi ve sert.. ama feminist bir
fngiltere kraliçesi portresi çizen Judi
Dench, bütün öbür oyunculan (hatta
Joseph Finnes'in gözlerini bile) silip
süpürüyor. Filmi izleyen herkes mutlu
görünüyor. Shelley ve ben hanç.
Fantezi ve kurgu da olsa bir yazann
yaşamını yalnızca eğlertcelik
bir fılme dönüştürülmesine
bozuluyoruz. Yine de aklımızda
Shakespeare'in mürekkepten simsiyah
olmuş elleri, tımaklan, çılgın bir
heyecanla o>aınunu yazdığı sahnedeki
yazma sırasuıdaki o uçuş sahnesi çakılı
kalarak Noel alışverişi yapan
kalabalığa kanşıyoruz.
Casuslann ve
diplomatların treni
STUTTCART
Zenginlerin eğlence kentı
Paris'i Osmanlı
Imparatorlugu 'nun
Istanbulu'na bağlayan Şark
Ekspresi, 4 Ekim 1883'te ilk
yolculuğuna çıkmıştı. O gün
sanki tüm Paris ayaktaydı.
"Trenlerin treni"ni görmeye
gelenler, Gare de
Strasbourg'u tıkabasa
doldurmuştu. (Kimi
kaynaklara göre tren Gare de
l'Est'den kalkmışttr.)
Vagonlan kraliyet mavisi
denen bir renkteydi, armalan
yıldız kaplıydı.
Dönemin ünlü sanatçılannın
elinden çıkmış değerli
• eşyalar ile
-^Şşdftrnişti.'
"Şark
Ekspresi-
Trenlerin
kralı" şu
sıralar
gezici bir
sergi ile
Almanya'da. İlk duragı
Nümberg Ulaşım
Müzesi'nde eski tren
meraklılannın yoğun ilgisini
çekiyor. Birçok Alman
kentini daha gezmesi
planlanıyor. Tüm vagonlan
Gompagnie des Wagons-Lits
kuruluşundan ödünç alınmış.
Birçok Avrupa ülkesinden de
koleksiyoncular ellerindeki
değerli eşyalar ile sergiye
katılmakta.
Belçikalı mühendis George
Nagelmackers, 1870'lerin
sonunda yaptıgı bir Amerika
gezisi sırasında bu ülkenin
trenlerine büyük ilgi duyar.
Amerikalı işadamı George
M. Pullman ile tanışır.
Pullman, konfor ve tekniği
bırleştirdigi trenleri ile yeni
kıtanın kentlerini birbirine
bağlamıştır. Nagelmakers de
raylar üzerinde lüks oteli
andıran bir tren ile Avrupa'yı
bir uçtan öteki uca geçmeyi
düşlemektedir. Aile dostu
Belçika Kralı II. Leopolden
gördüğü büyük destek
üzerine Compagnie
Internationale des Wagons-
Lits'i kurar. 1878'de biten
Rus-Türk savaşının ardmdan
Balkaniar sakinleşmiş,
Avrupa'nın dogusu, zengin
Batı endüstrisi için ilgınç
duruma gelmiştir.
O güne kadar posta arabalan
ile 7 günde zor ulaşılan
Istanbul, gizem dolu bu lüks
tren ile artık uzak değildir.
Şark Ekspresi ilk yıllarda
Romanya'nın Karadeniz kıyı
kenti Giurgi'ye iner, yolcular
Rusçuk ve Varna üzerinden
Espero adlı gemi ile
lstanbul'a ulaştınlırdı. lki
başkent arasında yolcudan
başka yük de taşınırdı.
Tren Paris'ten parfüm. şarap
getirir, Istanbul'dan pamuk.
baharat ve deri götürürdü.
lstanbul'a direkt sefer
1889'da gerçekleştirilmiş.
Sonraki yıllarda Londra-
Paris-Milano-Istanbul ve
Berlin-Budapeşte-Istanbul
olarak üç ayrı güzergâhta
çalışan Şark Ekspresi. 3 bin
kilometrenin üzerindeki
yolculuğunu
2 gûn 3 i
gecede
yapardı.
Parlak kadife
kaplı
koltuklan,
AHMET
ARPAD
_ _ ^ _ _ _ ^ ^ _ maun
" " " • ~ " " ~ ^ ^ ~ mobılyaları.
pirinç kapı tokmaklan, kristal
şamdanlan, lüks lokantasmda
beyaz eldivenli garsonlann
sundugu seçkin
yemekleri ile Orient Express.
bir yüzyıla yakın "güzel bir
dönem"in simgesı olur.
Zengin endüsrri adamlannı,
diplomatlan. soylulan.
yüksek sosyete hanımlannı.
casuslan
Boğaziçi kıyılanna taşır.
Mata Hari, Mariene Dietrich,
Nildta Kruşçev, Grace KelK.
Ağa Han ve Graham Greene
gibi yüzyılımızın ünlüleri
Şark Ekspresi ile yolculk
yaparlar. Aynı trenle
lstanbul'a gelen Agatha
Christie'nin "Orient
Ekspres'de Cinayet"
romanını Pera Palas
Oteli 'nde
yazdıgı söyienir. Çelik
Gülersoy'un belirttigine göre
ise ünlü yazar 1930'da
Beyoğlu'nda Tokatlıyan
Oteli'nde kalmıştır.
Şark Ekspresi'nin ilk
yıllannda yolcular
Istanbul'da Grand Hotel de
Luxembourg, Hotel
d'Angleterre ve
Bizans Oteli'nde
konaklamaktaydı.
1895 'ten sonra Pera Palas
tercıh edılmiştır. İsteyen bir
süre sonra yolculuğunu
Bağdat Ekspresi ile Doğu'ya
dogru sürdürürdü. Şark
Ekspresi son Paris-fstanbul
seferini 27 Mayıs 1977"de
yapmıştır.
SıcakvazgünJerininyasandjğıAvustraha'dahalk.NoeTiplajlar-
d a k u t
ja d l
.4vaşındakİKateHolland.plajdatanıştığıyavrukangu-
ruyu çok sevdi ve yanından hiç aynlmadı. Ikiti, NoeTi oyunlar a\ nayarak birlikte kutladılar. Böylece, hayvarda insanın dost-
luğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. (Fotoğraf: REUTERS)
Her yıl sonu, asla kaçamadığını anlarsın
Noel tatilinden bir gün önce, ayın
23'ünde Stockholm'de Türkiye'ye giden
uçak tıklım tıklım doluydu. Isveç'in
kışından ve hele yalnızlıgından kaçanlar
arasında DemirOzJü de vardı. Birkaç
gün önce bir akşam onunla oturup beyaz
şarap içerken, keyıfsizdi. Ben daha da
keyıfsızdım. Irak'ta masum ınsanlann
bombalanması. dünyanın da maç
seyredergibı ekranlardan izlemesi canını
sıkmıştı. lki gün üst üste evine hırsız
gırmeye çalışmıştı. Bir süre bu ülkeyi
yanlış mevsımiyle bırakmak istiyordu.
Istanbul'dan ağustosta dörunüş oldugu
için, "lstanbul'u pek öztediğimden değil"
diyordu ama. bu gizemli kentin adını
anarken gözleri parlıyordu. Istanbul'da
geçmişm hızla yokediliyorolması onu
sarsıyordu. Hele Selanık'ı, Gümülcine'yi
ve buralarda korunan tarihi gördükten
sonra. Yeni dostlar edinmişti bu
şehirlerde. Bir gıdip göreyım. diyordu.
Bana kalırsa Demir Ozlü. "İthaka'ya
Yolculuk" gibi başka bir yolculuğa
çıkıyordu. Zaten onun gibi yolcular. hep
tthaka'yı ararlar: olmadığını bildikleri
için... Ya bir de kaçamayanlar?! O hep en
duyarlı yerlerinden koşullara. kişilere.
STOCKHOLM
GÜRHAN UÇKAN
verdikleri sözlere baglanıp kalanlar? Yıl
sonlannda akla hep bir yıl önce verilip
de tutulmayan sözlergelir. Nafıle oldugu
bilindigi halde, yeni sözlerle girilir yeni
yıla. Bense hep kaçamadığımı
düşünürüm. Belkı de şiir seven biri
olmam bu yüzdendir; bana gidemedigim
ve asla gidemeyeceğim dünyalann
kapısını açtiklan için. Kendim yazdığım
zaman. başkalanna ipuçlan vermeye
çalışınm; okuduğum zaman ise,
başkalanndan ipucu bulmaya, almaya...
Somut gerçeklerin banalleştirdiği
dünyada ımge dünyası çok çekici gelır
insana. tsveç'te genç insanlar, belki de
ülkelerindekı sosyal güvenliğin verdıği
cesaretle, "yerieşip çoluk çocuk
edinmeden" uzak ülkelere gitmeyi
severler, tanımayı. Yıllar önce işyerimde
çok sempatik bir genç kız çalışıyordu.
Işinden, epeydir birlikte oldugu erkek
arkadaşından hoşnuttu. Hiç öyle kaçıp
gitmelerinden söz etmezdi. Sonra birden
kafasını Aztek kültürüne taktı. Kursa
gitti, kitaplar edindi.
Yemedi, içmedi para biriktırdi ve bir
akşam çok sevdiği sevgilisinden aynldı.
"Belki uzun süre dönmeveceğim. neden
beklesin beni? Ben nasıl söz vereyim bir
başkasının ügiıni çekmeyeceğiııe?!'' dedı
bana, ertesi sabah işyerimizdeki
son gününde.
Çekti gitti Orta Amerika'ya; artık
Mexico City'nin bir parçası haline
gelmiş olan bir zamanlann Aztek
başkenti Tenochtitlan'a... Sonrasım
bilmiyorum... Aradıgını buldu mu? Ya
da düş kınklığina uğrayıp hemen
sevgilisine geri mi döndüğunü? Ama
bildiğim bir şey var: Belki bugün bir
yerde anlatıyordur işıni ve sevgilisini
nasıl bıraJap Aztekleri aramaya
gittiğini... Bunun verdiği doyum
duygusu yetiyordur ona, boyle buruk bir
öğlen oturup her yıl sonu bir kez daha
tutsaklığına ve asla kaçamayacağını
anladığına dair bir pazar yazısı yazma
gereği duymadan...
Yaşamak;
harikulade
bir fırsat!Londra'nın bazı semtlerinde
işkence edildikten sonra
kafalan kopartılarak
öldürülmüş kedi yavrulan
bulundu, bir hafta önce.
Hepsi birbirinden güzel,
küçücük bu sevimli
yavrulan, şeytana tapan bir
grubun üyelerinin
öldürdüğü sanılıyor. Polis
ve hayvan haklan
savunuculan bu vahşeti
yapanlan ele geçirmek için
alarm durumunda. Sadece
onlar degil, hiç kimseye
zaran olmayan bu masum
yaratıklan vahşice
öldürenlerin, ileride seri
cinayetler işleyecek
potansiyel katiller olduğuna
inanan psikologlar da
alarmda. Onlar, ABD'de.
ondan fazla kişiyi öldüren
Geofrev Dahmer'ın de. 50
kişınin katilı büyük Rus
canisinin de
çocukluklannda kedilere
işkence yaptıklariru
biliyorlar çünkü.
Yani Londra sokaklannda.
ileride ne tür vahşilikler
yapacağı, kedi kafası
kopartmalanndan belli olan
manyaklar dolaşıyor. tngiliz
kamuoyu Çeçenistan'da
kafalan kesilerek öldürülen
üç Ingılızın şokunu
üzerinden atamamışken,
şimdi de öldürülen kedi
yavrulan yüzünden bir
büyük şok daha yasıyor.
Ote yandan bu vahşet.
lngiltere'de, hayıanlann
sağlık alanında kobay
olarak kullanılmasının
yasaklandığı, yanı
hayvanseverlerin yıllarca
süren mücadelelerinin
zaferle noktalandığı bir
zamanda
gerçekleşmiş
oluyor. lşte size
Ingiltere
gündemindeki
bu önemli
haberi kısaca
öısetiemiş
oldum. Şımdi
LONDRA
kedi sevdiği bilinir.
Üzerinde uyuyakalan
kedisini uyandırmamak için
cübbesinin kolunu kestiği
ve o halıyle gıydigi rivayet
edilir. Abdülhamid'ın de
fanatik bir Ankarakedisi
tutkunu oldugu söyienir.
tnsandan başka bir canlıyı
sevmek, ona ısınmak, onu
anlamak, yok olduğunda da
onu hep aramak ne
demektir, bunu ancak
hayvanseverler bilir, 1908
Devrimi'nın liderlerinden
Resneli Niyad bıldiğiniz
gibi geyiğıyle de ünlüydü.
Düşmanlan Niyazi'nin
geyiğini öldürdüler. "Bu
hengâme içinde tek sadık ve
vefakâr dostunı o idi"
dedıgını yazıyor tarih
kıtaplan. Ölümü bile
geyiğininki gibi oldu.
Düşmanlan bir süre sonra
Niyazi'yi de öldürdüler. O
da geyiği de aynı vahşetin
kurbanlan oldular yani.
Sevgı göstermesini bilen
herkes, sadece kediyi
köpeği değil her hayvanı
dost kılabilir kendine.
Kurtuluş Savaşı'nın ünlü
simalanndan, sonradan
asılan Arif, ayı beslerdi.
Tarih kıtaplan Ayra Arif
dıye söz ederler ondan.
Ünlü Ferah Ali Paşa'nın en
az kendisi kadar ün
kazanmış bir tekesi vardı.
Yer olsa da yazsam. ne
ilgınç öyküsü var onunla
ılgılı. Cezayirü Hasan Paşa,
hayvan terbiyesinden
anlamazdı herhalde, ama
öyle bir aiıştırmıştı ki,
nereye gitse onunlaydı
yetiştirdiği aslanı. Peki
Ammonius'a ne buyrulur?
Rodos'ta
edebiyat
öğretmeniydi.
Akademiye
MUSTAFA her gün
ERDEMOL eşeğiyle
gelirdi.
bu vahşeti duyduğumda
aklıma gelen sahiplenyle
inanılmaz sevgı ilişkileri
kurmuş hayvanlardan söz
edebilirim.
Büyük Mevlana öldüğünde
Konya'da kırk günlük yas
ilan edilmişti. Sultanlar,
emırler bu büyük kayıptan
duyduklan üzüntûyü, kırk
günlük matem boyunca ata
binmeyerek gösterdiler.
Fakir fukaraya saray
mutfağmdan günlerce
yemekler dağıtıldı. O devrin
âdetleri böyleydi. Etkisi
günümüze değin sürmüş, bu
büyük ınsanseverin
ölümüne üzülmeyen
kalmadı. Ölümü tevekkülle
karşılayanlar bile, için için
sızlandılar. Ama hiç kimse
Mevlana'nın dizinin dibine
oturtup. okşayıp sevdiği
kedisi kadar etkilenmedi bu
ölümden. Kedi, yanından
hiç aynlmadığı sahibinin
öldüğü günden sonra hiçbir
şey yiyip, içmedi. Bir hafta
içinde eriyip, soldu.
Sahibinin öldüğü odanın
eşiğinde ölü buldular onu.
Mevlana'nın kızı Melike
Hatun,kediyi kefenleyerek
babasının mezannm
yakmlannda bir yere
gömdü. Eğer özellikle
umıtturulmadıysa, bu kedi
mezan Konya'da Mevlana
Türbesi'nin oralarda bir
yerde duruyordur hâlâ.
Başka bir zamanda, başka
bir coğrafyada buna benzer
örnekler olup olmadığını
merak ediyorsanız. bildiğim
bir örneğı yazayım
isterseniz. ünlü Piyer
Loti'nin atalan da ölen
kedilerini evlerinin
bahçesine gömerlermiş,
onlara duyduklan sevgıden
ötürii. Muhammed'in de
dersteyken
eşeği nereye bırakıyordu
sizce? Ahıra mı, hayır değil.
O da sınıfa girerdi. Hele
Ammonius öğrencilerine bir
de şiir okudu mu, ögrenciler
de hocayı alkışlamaya
başladılar mı, eşek de
koroya anırarak katılır, o da
sahıbine hayranhğını
iletırdi. Ders bitiminde,
eşek sahibini sırtma alır,
ikisi birlikte evlerinin
yolunu tutarlardı. Çok
sevdiği atını başrahipliğe
atayan Caügula'dan söz
etmeyeyim isterseniz.
Kedi, köpek. kuş, geyik,
aslan. keçi, at hangi hayvan
olursa olsun sevginizi
verebiliyorsanız karşılığını
görürsünüz. Yolunuz
Iskoçya'ya düşerse
Edinburgh'a mutlaka
uğraym. Dördüncü George
Köprüsü'ne gidin. 1858
yıhndan ben orada olan bir
çeşme göreceksiniz.
Aslında bir anıttır o. Ne
demek ıstediğimi orada
daha iyı anlarsınız.
Kendısini sokakta bulan,
alıp evinde besleyen yoksul
sahibi ölünce, mezannın
başından tam on dört yıl
boyunca aynlmayan bir
köpeğin anısına dikılmiştir.
Çeçenistan'da insan,
Londra'da kedi kafası kesen
manyaklar yaşamın her
canlı için harikulade bir
fırsat olduğunu, belli ki
düşünmediler. Bu fırsatı,
güçlerinin yettiği canlılann
elinden almaya kendilerinde
hak gördüler. Londra'daki
manyaklar, sadece o kedi
yavrulannı öldürmüş
olmadılar, o hayvanlarda
somutlaşmış vefakârlığı,
kadirbilirliği, sadakati de
öldürdüler. Bunu anlatmak
istedim.
Hayatımız bilgisayar oyunu, savaşlar bir oyun gibi"Oyun gibisavaş". Bu başlığı manşetine çeken
gazete, Irak'ta sivil insanlann üzerine düşen
bombalardan. bir bilgisayar oyununu anlatır gibi
bahsediyor. Eterin teknoloji ve yüzeysel medya
çağında savaj ve kan işte bu anlama geiiyor:
Bombalar patlıyor, kollar bacaklar kopuyor.
binalar yıkılıyor... Ve sen olayı çekirdek fıstık
yerken televizyon başında izliyorsun. Bir taraftan
da "kritik" yapıyorsun: "Vallahi adamın derdi
Monica, onun uğruna savaşıyor." "Bu
Saddam' dan da bıkök, arök düşürseler de
kurtutsak." "Iraklılar savaşa ahşnuş, bakm hiç
korkuyorlarmı?" Bombalar düşüyor, kollar
bacaklar dağılıyor, kan, gözyaşmı bastınyor. Ve
sen şaşkmlıkla kanşık bir keyifle akıllı füzelerin
teknik özelliklerini öğreniyorsun.
Savaş çıkmadan iki gün önce bindiğim Moskova-
Samara uçağında yine karamsar yorumlara
boğuluyorum. Kimse uçuş güvenlıgıyle ilgili
açıklama yapmıyor. can yeleklerinden ve basınç
torbalanndan söz etmıyor, cep telefonlannın
olası tehlıkesine dikkat çekmiyor. Yanımda
birileri habire "cepten" konuşuyor. Hostes gidip
gelirken görüyor. ama aldırdığı yok. Ben
uyannca "işte yine can sıkıcı bir tip" yaklaşımını
gizlemekte zortuk çekiyor. sonuç değışmiyor.
Kimsenin yaşam hakkına aldırdığı yok.
Türkiye'den tanıdık "Bi'şey olmaz abi!" gözü
karalığı burada da karşıma çıkıyor. Koca koca
apartmanlar bakımsızlıktan çöküyor. Bir okulda
tavan iki çocuğun başına düşüyor. tamır yapacak
para olmadığından söz edıliyor. Sahte votkadan
bir yıl içinde 28 bin kışi zehirlenerek ölüyor,
hiçbir önlem alınmıyor. Yaşamın değeri yok,
kimse ölümden korkmuyor. Ama onurlu ve cesur
değil, aptalca ve körce bir korkusuzluk bu.
MOSKOVA
HAKAN AKSAY
Burası on yıllar boyunca "büyük fUdrter" adına
küçük insanlan feda eden btr ülke. Bu yüzyılda
defalarca savaştı bu halk. Daha birkaç yıl önce iç
savaş çıktı. Başkan parlamentoyu yaktı. kimse
hesap sormadı. Çeçenistan'da 100 bin kişi
katledildi, olay kapandı. Savaş, kan ve ölüm
dediğin nedir ki, zaten o kadar nüfus varken...
"O>un gibi savaş", "Bilgisayar oyunu gibi",
"Clinton düğnteye bastj ve bir anda Irak'ın
başına bombalar yağmaya başladı", "Ne
teknoloji ama! Hav şu televizyonlar sağ olsun!"
20. voizyıl, yabancı ölümlerin çok kolay, hatta
oyun gibi olduğunu gösteren teknolojileri yarattı.
Ne kadar övünsek azdır. Irak'ta Ortadoğu
dengeleriyle, petrol ve para hesaplanyla örülü
gelişmeler, bombalamalan bu yüzden
destekleyen veya bu tür nedenlerle karşı çıkanlar,
sessiz kalıp olan biteni "kaygı v«e dikkatle"
izleyenler... Kimsenin yaklaşımında insan yok,
yaşam yok! Her şey öylesine siyasi ki!
"Bilgisayar oyunu gibi!" Irak'ta banşı savunan,
Rusya'da mesleği savaş olan insanlar var.
Afganistan'da, Çeçenistan'da. Yugoslavya'da,
Moldova'da, Karabag'da, Tacikistan'da savaşmış
ve "en iyi becerdiği iş adam öldürmek" olan
kişiler var. Ölüme alışık kuşaklar var. Sivil
hayatta ölüm kol geziyor. UçakJar ya düşüyor, ya
düşme sınınnda uçuyor. Binalar ya yıkılıyor, ya
çatırdıyor. Votka ya zehirliyor, ya yavaş yavaş
öldürüyor. Mafya cirit atıyor, durmadan
ekonomik ve siyasi terör eylemleri
gerçekleştiriliyor. Orduda eli silahh yüz binlerce
insana maaşlan verilmeyerek saatli bomba iyice
kuruluyor. Yaşamla ölüm birbirine kanşıyor. Ve
bu ortamda Dışişleri Bakanı tvanov Irak'la ilgili
açıklama yapıyor: "Irak'taki Rusya
vurttaşlannuı burnu kanarsa çok körü olur!"
Peki ya, "içerdeki'' insanlann durumu onlann
yaşamlannın ölüm sınınnda bulunması, bu
tehlike daha mı az? İnsan yaşamı yalnızca siyasi
hesaplar gerektirdiği zaman mı hatırlanacak?
Sahip olduğumuz en değerli şey olan hayatın, bir
bilgisayar oyunu olmadığını. "kaybedilen
parti"nin kapımıza dönüşü olmayan ölümler
bıraktığını ne zaman anlayacağız?