23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 1998 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Birfikra,bir haberve bir de karpuz meselesi Nelson Mandela, Noel günü, bacaldannı uzatmış, bahçesinde oturuyormuş. Birden, gökten bir melek inmiş. "İnsanlığa katkılanndan dolayı sana bir armağan getirdim" demiş melek. "Düe benden ne dilersen." Nelson Mandela, her zamanki gibi kendinden önce halkını düşünerek yanıtlaıruş meleği: "Halkun yülardır dünyadan kopuk yaşadı. Şimdi yabancı Ulkelere uçakla gidiliyor. ama uçak biletleri çok pahalı. Senden, Cape Tcmn'dan Miami'ye uzanan bir otoyol dfliyomm.'" Melek, biraz düşünmüş ve demiş ki: "Otoyol istiyorsun da, AÜas Okyanusu'nun firtınalanna hiçbir otoyolun dayanamayacağını bilmiyor musun? Okyanusu asfalt bir yoüa kesersek gemiler ncreden geçecek? Hem Amerikalılar sınırlan çok sıkı tutuyoriar. Tann'ya bile 4 yıl beklettikten sonra yeşil kârt verdiler. Başka bir şey dile." "Peki'' demiş Mandela. "Güney Afrika'nm yüksek suç oranını sıfira indinneni diüyorum o zaman." Melek. aceleyle konuyu değiştirmiş: "Otoyol diyordum, dört şeritii mi olsun yoksa alü mı?" Moses Sithole, bir gün bir kadını gözden uzak bir yerde boğarak öldürür. Sonra, kadının ölü bedenine fahişe' sözcüğünü yazar. Moses Sithole, o günden sonra 36 ayn kadma aynı sonu hazırlayacaktır. Tutuklandıktan sonra verdiği ifadede, öldürdüğü kadınlann yıllar önce onu tecavüzle suçlayan kadını hatırlattıklannı söyler. Sithole, başkent Pretoria yakınlanndaki Atteridgeville köyünün, son 40 yılda sokaklara saldığı 7. seri cinayetler işleyen katil. İlk katil. 1956'da ortaya çıkar, altı okul çocuğunun dillerini ve cinsel organlannı kesen bu ilk katili, 40 yıl içinde Pangaadam, Demiradam, Baltahadam. Kgabi, Hayvan ve Moses Sithole ızler. Her birinin farklı bir öldürme metodu vardır, ama garip bir rastlantı sonucu hepsi kurbanlannı aynı yere, Skunveberg dağının eteklerine gömer. Atteridgeville yaşlılanna göre köy, kötü bir ruh tarafmdan lanetlenmiştir. Güney Afrika'da seri cinayetlerin artması, apartheid'in sona ermesiyle aynı zamana rastlıyor. JOHANNESBURC AYSU ÖNEN Irkçı beyaz azınlık hükümetinin yönetimden çekilmesiyle. polisin sıkı baskısı da varhğını yitirir. Bugün, Güney Afrika'da çocukluğunu ve ilk gençliğini devlet eliyle uygulanan ırkçılık döneminde geçirmiş bir nesil var. Yeni bulunmuş özgürlükleriyle nasıl başa çıkacaklannı bilmiyor bu nesil. Güney Afrika halkının baskıya dayalı ırkçı sistem altında boğulduğu bir dönemde, bir önceki nesilden üç buçuk milyon siyah, evlerini bırakıp devletin gösterdiği bölgeye yerleşmeye zorlandı. Toplu konut yapma yüzünden cayan hükümet, milyonlarca insanın altyapısız gece kondularda yaşamasına göz yumdu. Dün polis zoruyla gecekonduda yaşayan halk, bugün parasızlıktan aynı yerde yaşamaya devam ediyor. Gecekondu mahallelerinin kenanndan lağım akan çamurlu sokaklanndan yetişen her öğretmene karşılık 50 tane suçlu (katil, hırsız, tecavüzcü) dolaşıyor ortalıkta. 1995 rakamlanna göre, Güney Afrika'da ölen her 100 bin kişiden 57'si cinayete kurban gidiyor. Bu rakam Amerika istatistiklennin tam 7 katı. İşte size Johannesburg Noeli'nden bir hikâye. Biri gerçek, biri masal. Aynı köyden 7 tane seri cinayet işleyen katil çıktığına ve şans eseri bu katillerin kurbanlannı aynı yere gömdüklerine inanıyorsanız, Nelson Mandela'nın bir melek tarafından ziyaret edildiğine de inanmalısınız. Hatta gazetede okuduğunuz her şeye inanmalısınız ki, başkalannın yaşamından ya da ölümünden ders alın. Bugünlerde gazete haberleri agız birliği etmiş, korkmamız gereken semtleri, şehirleri, ülkeleri, insanlan haykjnyor. Sokakta gezen tehlikenin farkında olun! Insanlardan korkun! Meleklerden ümit beklemeyin! Insanı insandan melek bile koruyamaz diye düşünerek temkinli adımlarla bakkala girdim. Yanımdaik Türk arkadaşıma: "Bakkalın sahibi Kıbns Rum kesiminden. Aman aramızda Türkçe konusmayalım da Türk olduğumuzu aniamasın" diye fısıldadım. Gazetelere göre Kıbns sorunu yüzünden Johannesburg'daki Rumlann heyheyleri üzerindeydi. Kimliğimizi saklayarak pusuda bekleyen tehlikeden kurtulacaktık. Tezgâhın arkasındaki duvara yapıştınlmış Kıbns kartpostallan solmuştu. Bakkal, aldıklanmızı naylon torbaya yerleştirirken neredeyse heyecandan ölecektik. Saat akşam sekize geliyordu ve dükkânda bizden başkası yoktu. Bakkal kınk İngilizcesiyle sessizliği bozdu: "Siz Tûrk müsünüz?" Korkudan dilimiz tutulmuştu. Bakkal, sigaradan kehribar rengi olmuş dişlerini göstererek gülümsedi: "Sadece Türkler akşam yemegi için karpuz ve beyazpeynir alırlar da." Bir 'Yeni Rus' böyle mi doğdu?Uzun boyluydu. Çok zayıftı. Eski ve kirli bir kot pantolonu vardı. Dık yakalı kazağmın içine giydıgı güçlükle fark edilen gömleğı de temız olmasa gerektı. Kullandığı tükenmez kalem. kaybedildiğınde üzmeyecek cinstendi. lnce parmaklan sıgara sansıydı. Arka cebınden çıkardığı, özensizlikten kabarmış not defterine durmadan bir şeyler yazardı. En fazla o deftere bakardı. Belki kendıni en fazla o defterle göz gözeyken güvenlı hissederdi. O sıvada dağınık saçlan, gerilerden koşup deftere bakmak isteyen arsız çocuklan andınrdı. Ama o, tam zamanında başını kaldırarak tehlıkeyi bertaraf ederdi. Ve kaçamak bir bakışla hep aynı kısa soruyu yinelerdi: "Başka?" Yanıt geciktiğinde. sigara dumanından rahatsız olan ınsanlann ta\nyla gözlerini kısarak başını yana çevirirdi. Sonra sesi duyar. rahatlar ve sevgili not deftenne birkaç sözcük daha eklerdi. Ardından yine o soruyu sorardı: "Başka?" Ses tonu, her an patlayabılecek bir silahın sakinliğındeydı. Sık sık burnunu çekerdı. Oturduğu zamanlar, konuşmanın ritmini hızlandırmak ıster gıbi sağ bacağını titretirdı. Önu hiç ayakkabısız görmedım. Ama MOSKOVA HAKAN AKSAY çoraplannın yırtık olduğunu v e pis koktuğunu düşündüm hep. Belki de insanlann bu gerçeği anlayabileceklerinden korktuğu için düşünme paylannı sevmez ve sessizlikleri o ünlü sorusuyla bozardı: "Başka?" Cç kışıydik. Ben susardım. Arkadaşım konuşurdu. Gönlü başka yerde olup da ticaretle uğraşmak zorunda kalan ınsanlann isteksizliğini gızlemeye çalışarak konuşurdu. Patronlannın kendine ilettikleri listeyi cansız bir umutla sıralardı: "Kömür™ Çimento— ı Kercste- Alümim um._ Bakır-." Ucuz tükenmez kalem, her seferinde sonsuz bir gayretle not defterinde gezerdi. Söylenen her şey zapta geçerdi. Her bir talepten sonra. o malum soruyla sıkıcı söyleşi sürdürülürdü. Arkadaşım bazen bu monotonluğu bozmak için, istediği mallann bulunma şansını sorardı. Bu sorunun yanıtı da hep aynıydı: "Genelde var. Bakanz." Bundan yıllar önceydi. Rusya "ticaret sanaü" ile yeni yeni tanışıyordu. tlk "işadamcıklarT ortaya çıkıyordu. (O zaman daha onlara " Yeni Rus" denmiyordu.) Hangi malın kimde olduğu belli değildi. Olur olmaz adamlar boylanndan büyük vaatlerle yabancı fırmalann karşısına çıkıyorlardı. Güvendikleri tek şey vardı: tlişkileri! Henüz açıktan ticaret yapamayan Komünist Partisi ileri gelenleri ve fabrika yöneticileri arasından tanıdıklannı kullanıyorlardı. Zamanla bu aracı takımının saflan olağanüstü genişledi. Kimisi palazlandı. Kimisi de hep aynı yorgun umutla ve parasız geçirdi günlerini. Acaba bizim "başkacı ahbap" köşeyi döndü mü? Yoksa yine aynı kotu giyip aynı türden tükenmez kaleTrrtcri mi kullanıyor? Yıllar önce arkadaşıma "Bırak şu npın" derken haksız mıydım? Bugünün zengin bir fırma sahibinin içindeki cevheri o zamandan fark edemedim mi yoksa? Acaba o, geleceği benden daha iyi tahmin eden kararlı ve zeki bir genç miydi? Bilmem. Pek umursadığım da yok bu soruyu. Ama görmediğim çoraplannın hâlâ yırtık ve pis koktuğuna dair bahse girerim. İ ddVİnlİklCYİn SİZBtnİ AvustralyahdalgıçRodHartIey,kendisiıümaviderinlik- * lerde yatan sırlan bulmaya adamış. Hartiey, aylardır Pi- lar Projesi çerçevesinde dalış yapıyor. Pilar Projesi, 1690 yıünda Guam Adası açıkiannda batan Is- panyol karyonu Neaustra Senora del Pilar de Saragoza Santiago'nun enkazının bulunup çıkanlma- sını hedeflivor. Karyonun, çoğunluğu gümü; paralardan oluşan 30 tonluk hazine tasıdığı sanılıyor. Özel yaşamım artık sizlere ömürÇoğumuz büyük bir sempari ve üzüntüyle "O"nu konuştuk geçen yaz. Hiç tanımadığı halde ardından bitip tükenmez gözyaşlan dökenlerimiz oldu. Cenazesini yalnız bırakmayan ve günlerce yas tutan milyonlarca insan. Öte yandan kendisini belki çok hoş, ama oldukça da boş, yardım faaliyetlerini ise de\ede kulak kabul edenler bile "CTndan söz etti. Ya da "O"ndan söz edilmesinden sıkılarak yine "O"nu anlatan yazılar yazdılar. Paparazziden kaçarken aşın hıza kurban giden Prenses Diaoa'dan söz ediyorum. Utangaç, kılıksız bir tngiliz güzelinın profesyonel ellerde zerafetin doruğuna ulaşmasıyla masalsı karakterine ıyice oturmuştu Diana. Ölümünün ardından özel yaşamın ihlali konusu günlerce gazete sütunlarmdan inmedi. Herkes tavır aldı, diş biledi paparazziye. Dıana'nın spor kulübünde aerobik yaparken, Uzakdogu'daki bilmem ne ülkesinde yoksul minikleri sanp sarmalarken. çocuklanyla, şu halde, bu halde, bazılan gizlice çekilmiş fotoğraflanna ilgiyle bakıp bu fotoğraflann yer aldığı gazeteleri masumane bir şekilde satın alıp söz konusu paparazzilere prim verdirten bızler degilmişız gibi her birimiz öfkeli bir iki Iaf geçirdik kafamızdan. Bu kadar ünlü, bu kadar zengin. güzel ve popüler olmamızdan kaynaklanan gizli kıskançlığı azaltan bu kötü son nedenıyle "O" olmadığımız için iç geçirmeyle kanşık da olsa rahat bir nefes aldık yine de. Ne ünlü, ne zengin, ne güzeldik belki. ama paparazzinin koca burnunu sokmayacağı, dingın bir özel yaşamımız vard\ işte. Acaba gerçek bu mu? Yoksa özel yaşantımızın bir sürü aynntısı olanca önemsizliğine, olanca sıradanlığına karşın hoyrat bir çıft elin didik didik ilgisine konu olabilir mi? Maalesef evet. Durun, hemen sevinmeyin. Özel yaşammızın mmcıklanmasınm nedeni ne AMSTERDAM ICLAL AKÇAY tıraş aynasını çatlatan yakışıklılığmız ne de patronunuzu bunalımlara sürükleyen keskin zekâkınız. Bu merakın kaynağı, kaybolması korkusuyla cüzdanınızın iyi bir cebine özenle yerleştirdiğiniz kredi karnnız. Çünkü siz bir tüketicisiniz. Mesleğinizde doruğa yükselmemiş, kendi çevrenizde bile popülerlik basamaklannın en altlannda dolaşıyor olsanız da ne gam. Bedelini kredi kartıyla ödemediğiniz heT alışverişle tüketici profıli çıkarmakla uğraşan şirketlerin ilgi odağısınız. Kredi kartı kullanmaya başladığınızdan beri posta kutunuzdan eksik olmayan, önce ilgiyle kanştırdığınız. ancak artık giderek sıkıldığınız "junk mail" bunun basit bir sinyali. Hollanda'da süper market zinciri Albert Heijn dıleyen her müşterisine bir Air Miles kartı veriyor. Bu kartı her alışveriş yaptığınızda kasiyere kayıt için veriyorsunuz ki sonunda harcadığınız para oranmda Air Miles kazanın. Topladığınız bu puanlarla bedava bir uçak yolculuğuna çıkmanız, o da tüketici olarak ömrünüz yeterse uzun yıllar alabilir. Ama onun yenne size alabileceğiniz başka bazı mallar sunuluyor. Üstelik Air Miles kartını belirli birkaç zincir dükkânda da kullanabiliyorsunuz. Artık siz de bir Air Miles mahkûmusunuz. işte bu şekilde birileri, bir yerlerde satın aldığınız mallarla nereye ne kadar para harcadığınızdan, hangi sıklıkla, nerelerde alışveriş yaptığınızdan yola çıkarak sızin bir tüketici olarak profılinizi çiziyor. (Genç bir sanatçı olarak portrenizle kimse ilgilenmese de) sizinle ilgili ele geçırilebilen her aynntıyı dosyanıza ekliyor ve tek başınıza olmasa da çok sayıda başka dosyanın içeriği olarak öyle ıstenır hale gelıyorsunuz ki aklınıza gelmeyecek çeşitlıhkte şirket sizler için büyük paralar ödemeyi kabul ediyor. Sizinle ilgili dosyayi açan şirket buradaki bilgilerden yararlanarak ya elindeki üriinü sizin alışkanlıklannıza uydurmaya çalışıyor ya da ürünü için zaaflannızı, özelliklerinizi kullanıyor. Sonunda modern dünyanın tüm nimetlerinin sunulduğu devasa alışveriş merkezlerinde. cebinizde plastik kartınız, yüzünüzde önce al sonra ödeyin rehaveti, size sayısız çeşittekı mal arasından "kendinize en uygununun" seçme şansı sunulduğu özgür dünyada güvenli adunlarla ilerliyorsunuz. Aman gülümseyin. belki köşedekı güvenlik kamerasından geçen görüntünüz fotoğraf haline getirilip dosyanızı süsleyebilir. B i l m e y e n l e r v e i l e r l e m i ş l e r i ç i n KIŞ DÖNEMİ ALMANCA KURSLARIGoethe Enstitüsü'nün merkezi sınavlarına hazırlık Kayıt için Tarih: 5 - 8 Ocak 1998 Saat: 10.30 - 13.00 ve 14.30 - 18.00 arası Yer: TEUTONIA Galip Dede Cad. 85 Tünel/Beyoğlu Tel: 251 82 65 ve 293 66 68 ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ GOETHE INSTITUT ISTANBUL 1996CUMHURİYETAJANDASt Cumhuriyet Lûks ciltii büyük boy ajandayı Istanbul'da Taksim ve Cağaloğlu Sergi salonlanmızdan lzmir"de lleri (Konak), Temmuz (Kemeraltı), Aydın (KipaJBomova) Kitabevlerinden, Adana'da Cumhuriyet Krtap Kulübü Sergi salonundan ve de kitapçlardan edinebilirsiniz. Ryab:1.250.000 TL ^ ^ kitap kulubu Çlt PmiLAIM t.{. Telefonla sipariş vermek ve a/andaya kısa sürede ulaşabilmek için Tel:(0212)514 01 96 YELIK'%1 O C A K 1 9 9 6 / 3 1 A R A L I K 1 9 9 6 / \ J 1996 Yılının önemli olaylart, Köşe yazılan, Karikatürieri, Çfzgı-Sanöannı içeren bez cittli bu ytllığı, Istanbul'da Taksim ve Cağaloğlu Sergi salonlanmızdan Izmir'de lleri (Konak), Temmuz (Kemeralb), Aydın (Kipa/Bomova) Kitabevlerinden, Adana'da Cumhuriyet Kitap Kulübü Sergi salonundan ve de kitapçlardan edinebilirsiniz. Ryatı:1.250.000 TL r Cuml ı kulübükitap kûlubû ç*C p«z«m*M« «j. Teiefonla sipariş vermek ve yıllığa kısa sürede ulaşabilmek için Tel:(0212)514 01 96 Aman, az kaldı bitiyortatilL Ankara'da sevgili bir dostum, otomobıl sürerken sürekli olarak diğer araç sürücülerini "düşman" olarak görür. Kendisi ana yolda mı gidiyor, yan sokaktan arabasınm "burnunun ucunu" neredeyse ikinci kapıya kadar çıkanp bekleyen kişi onun için tipik bir düşmandır. "Bak bir düşman daha" der yanındakine, "son anda önüme çıkıp çarpışmayı mı tasarlıyor, yoksa aklınca kurallara uyarak bana yol mu veriyor, bilinmez. Bunlara potansiyel düşman denir". Ben de bu ülkede büyük tatilleri kendime birer potansiyel düşman olarak görüyorum. En ,,^ej(erinin önemli bölümüne neyse, nihayet, ıte kaka atlattık. Çam ağaçlannın balkondan atılacağı "on üçüncü gün" (6 ocak) noel ve yılbaşı tatillerinin bitiş günü de olacak. işte o zaman derin bir soluk alacağım! Of bee! Geçen hafta 5 gün postasız kaldık. Önceki gün 6 Cumhuriyet birden geldi, sıraya koyduğumda, bula bula tam da pazar gününkünün eksik olduğunu gördüm. Gecikip gelirse, ne âlâ, yoksa fitil oldum demektir. Yalnızca gelen posta değil, postaneden alınması gereken kitap. paket gibi posta da bir sorun oluyor bu tür tatillerin öncesinde ve sonrasmda. Postanede bir sıra numarası aldım, önümde 112 kişinin olduğunu ve yaklaşık bekleme sûresinin 42 dakikayı bulduğunu öğrendim! Kaldı kitap artık haftaya. Ekmeksiz mi kalındı, yoğurt mu gerekiyor, soğan mı bitti, haydi bir başka kuynığa. Iki elinde iki koca kâğıt torba -evet, burada bizdeki 'poşet'in kâğıttanı da var, çevre STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN kaygısıyla üretilen ve yeğlenen- bir geliyorsun otobüs durağına, yanm saatte bir olan otobüsün poposunu görüyorsun. Ya bekleyeceksin, ya iki kolun şempazeninkine benzer derecede uzayarak torbalan taşıyacaksın, ya da iyi kalite bir şişe şarap parasını taksiye toslayacaksın. Onu da bulursan, hiç kuşkusuz. Doğru, değerli Orfaan Birjpt gibi kar yağdığı için Ikitelli'den Caddebostan'a özel aracıyla 8.5 saatte gıdebilen bir "'' İstanbullu için bu *j yakınmalar vız gelir ** tıns gider. Ancak her insan, içinde yasadığı koşullara göre değer yargılan edmir. Havanın saat 09.00'a doğru şöyle bir aydınlandığı ve ev içinde ışıksız dolaşılamadan, gazete bile okunamadan bırkaç saat geçirdikten sonra saat 14.00'de karardığı, sürekli bulutlu ve puslu Stockholm'de benim gibi bir Ankaralı, her yıl bir kez daha merak eder hangi akla hizmet hâlâ burada olduğunu ve yeniden anlar neden kuzeylilerin intihar istatistiğinde Ruslarla birlikte önde gittiklerini. Son üç hafta içinde bir kez, sanınm bir saatçik güneş göründü ve çevremdekiler hemen dalga geçtiler "Yukanda pariayan şey ne" diye sorarak. En uzun bayramı ve en uzun geceyi geride bıraktık artık. Şimdi üstelik burası Avrupa'nın kültür başkenti. Sıra aydınlık günlere ve kuyruksuz yaşamaya da gelecek elbet. Az kaldı. ECumhurİYet kitap kulübü ÇAĞ PAZARLAMA A.Ş. Adınıza Kitap İmzalansın İstemez misiniz? "CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ" Ocak ayı etkinlikleri arasında "SÖYLEŞIÜ İMZA GÜNLERİ" sürecek. Oysa belki o günlerde Istanbul dışında olacaksınız. Ya da işiniz engelleyecek TAKSİM SERGİ SALONU'na o saatlerde gelişinizi. CKK ne güne duruyor! CKK'ne bir telefon edin; kredi kartınızın numarasını ve son kullanma tarihini yazdınn, sonra da imza gününe katılan dilediğiniz yazann, istediğiniz kitap ya da kitaplannı isteyin. "Kitap Kurdu" indirimi dtşında ve de posta gideri içinde hemen adresinize gönderilsin. "İmza Günleri"nin yazarları mı? İşte onlar: YALVAÇ URAL, FERHAN ŞENSOY, ARİFE KALENDER, İSMAİL GÜLGEÇ, ACLAN URAZ, TOKTAMIŞ ATEŞ, OKTAY EKİNCİ, ERDAL ATABEK, NEZIH H. NEYZİ, TUNA BALTACIOĞLU Tel:(212) 514 01 96 Faks:(.212)514 01 95
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle