Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4OCAK1998PAZAR
12 KULTUR
Yeni sergisiyle sanatsal geçmişini sorgulayan Hüsamettin Koçan, hep inanmaya güveniyor
'Bütün mesele, çözmeyi sevmektir'• Sivil örgütlenme için hep
çözümler üretip mücadele etti.
Kurumlar yaratarak devretti;
toplumun, tarihin belleğine
terk etti. Aslında Hüsamettin
Koçan'a göre 'bütün mesele
çözmeyi sevmekte'.
"Kendinizi iktidar yaparsanız,
özveri değildir, o bir
tırmanıştır. Inandıramazsmız
insanlan. Ben sürdürmek için
değil, kurmak için vanm."
HANDAN ŞENKÖKEN
Son yıllarda Anadolu'nun görsel tari-
hini konu aldığı bir dizi sergisiyle gün-
deme gelen Hüsamettin Koçan, Mine
Sanat Galerisi 'nde yer alan 'Eski Resim-
ler' başIıkJı sergisinde geçmişten bugü-
ne uzanan sanat serüveni boyunca üret-
tiği işlerden örnekler sunuyor. Yenilik
kavramının sorgulanmasını gündeme
getirmek ıstiyorbu sergiyle: "Yenilikes-
ki bir iddiadır. Eski ise tüm şimdiye ait
olanlann belleğidir. .. Zaman eskiden
yanaoldu. Yeni her şey yoruldu. Yeniyo-
ruldu. Eskiyen her şey yeniden güç al-
dı. Ama her yeni eskimedi..."
Tabulaşan 'yeni'yı tartışmaya açıyor,
sorgulanacağı bir ortam yaratmak isti-
yor. Bir anımsama- anımsatma niteliği
taşıyan. yaklaşık 30 yıllık bir zaman di-
liminden kesitler içeren sergı kendisini
geçmişe götürüyor: "Dönüp bakoğun-
da, yolculuğumu hep Anadolu'ya doğru
yapbğum,orada kendimi bugünün insa-
nı olarak hissetmeye çalışüğunı görüyo-
rum."
Küçük bir yüzleşme bu sergi. Hüsa-
mettin Koçan, sanatsal geçmişinin mu-
hasebesini yaparken, biz de onun kendi
geçmişini, çağdaş kültürün oluşması
için Türkiye'de sıvıl örgütlenmenin ön-
cüsü olarak yaptıldannı anımsadık.
Sivil toplum örgütlerinin öncûsû
Yeni bir yaşam düzenı kurmaya baş-
ladığında, atölyesindeki, evindeki birik-
tirdiklerini tek tek elden geçirdi. Son se-
kiz yılda büyük coşkuyla, sevinçle sa-
natçı örgütlenmesiyle ilgili yaptıklan
heryere sızmıştı: Dosyalar, kitaplar, da-
vetiyeler, afişler... 10'dan fazla kitap,
ciddi yayın yayımlamış, Türkiye'de sa-
natın kişisel gereksinimlerinden, öteki
sanatlann gereksinimlerine
dek çözümler üretmiş, hiç
usanmadan bunlan ilgili
alanlara taşımış, bir sürü şey
yapıp ardına hep kurumsal-
laşma amacı koymuş, doğru-
dan ciddı bir bil inçlenme sü-
Marmara İnhershesi CSF Dekanı Hüsamettin Koçan'ın gündeminde şimdi Günümüz Sanatları Mûzesi var.
ortamında sorunları çözmesine değil, ne
kadarpopülerleştiğinebakıldı. Baştahiç
destek vermeyenler, kuşkuylayaklaşan-
lar. sorgulayanlar, üretmeye başlayınca
'el atmaya' başladılar ve süreç içerisin-
de 'el atmalar çoğaldıV Üretti, yarattı ve
oluşrurduktan sonra "Bizinı işimiz bu-
raya kadardu kunım oluştu, bunu Tür-
kiye'nin sanat ortamına armağan ediyo-
ruz, şimdi başka kurumlar oluşturaca-
ğız" dedi.
Elinden geleni yapıp gerçekleştirdik-
ten sonra artık sonımluluğun topluma
ait olduğunu, tartışarak kendi düzenini
oluşturmak zorunluluğunu vurguladı.
"Dfinyanın hangi yerinde sanatçüar böy-
le bir kunım üretip de topluma buyrun,
bunu size devrettik, diyor? Ben aslında
kurmak istediği sistemleri elinin altında
tutmaya yönelik bir bünyedeğilim. Üret-
meye yönelik bir insanım. Yeni projeler
yapmabyım, bu projelerin devamblığmı
sağlayacak olan kesimlere bırakmah-
yım."
Onun için gerçek dinamizm ve yara-
tıcılıkbu. "Belki Sanat Fuan aynı içten-
üği sürdürebilseydi, Doğu Avnıpa ve As-
ya'yı içersine alan bir merkez etkinlik
halinegelecektL Ufkun uzağında kalma-
sı ne yank_." diye düşündü ama geriye
dönüp zaman yitırmedi, kısırlığa ödün
vermedi. Çünkü 'geri dönüş yerine, ge-
leceğe yönelik üretkenüğin sorunian çö-
zeceğine' ınandı.
"Eğer çağdaşsanız ve bu dünyada bir
iz bırakmak istiyorsanız, mutlaka o anın
kültürünü, söylemini üretmek zorunda-
sınız. Türkiye'de bu kısıtlanmışur. Bu-
gün Türkiye'de gerçek büyük sorun bu-
dur." Önce çağın kültürünu düşünmek
için, üreten sanatçınm kuramsal bilgi ve
birikim eksikliğini gidermek amacıyla
Plastik Sanatlar Derneği'nin düzenledi-
ği paneller ve hazırladığı yayınlarla; sa-
natçı hakkı kavramı, sanatın serbest do-
laşımı, sosyal güvencesi, vergi bağışık-
lığı gibi konulan ve yasalann. altyapının
oluşturulmasını gündeme getirdi.
Araştırma sürecinden sonra sanatçıiar
sorunlannın çözümlerini üreterek siya-
sal iktidarlara bu çözümlerin uygulan-
ması için baskı yapma sürecine girdi.
Sanat Fuan kitlesel buluşmayı sağlaya-
cak adunlardan biriydi. Örgütlenmenin
ardmdan 'özerkyapüanma' sorunu gün-
deme geldi. Ulusal Sanat Kurulu ve Öz-
erk Sanat Konseyi Girişim Kurulu hep
bu girişimler sonunda oluştu. Plastik Sa-
natlar Konseyi'nin kuruluşunda olduğu
gibi Ulusal Sanat Kurulu girişiminin ön-
cülüğünü de bir dönem çok çekiştiği
Kültür Bakanı Fıkri Sağlar ile protokol
imzalayarak yaptı. "Türkiye'de bence
çok partili tarihimizin en ciddi adımlan-
nı Fikn Sağlar'ın kültür bakanlığı döne-
minde atmışE biz. tlk kez devleti temsil
eden bir bakanm, kendi yetldlerini sivil
topluma devretme adunı aülmış. Bu az
bir şey değiL."
Yeni bir yüzyıla girerken onur duyu-
lacak adımlaratıldı. Sanat karşiti politi-
kalarla karşılaşmca, sanatçılann geniş
çaplı örgütlenme adımrnda ne denli hak-
lı olduğu, hatta geç bile kalmdığı görül-
dü. "Arük kısır değil, üretkeniz. Türki-
ye'de siyasetçinin istediği gibi at koştura-
büeceği bir alan yoktur, bunu çözdiik, ar-
ük karşılannda direnç var."
Oğrencisinden hiç vazgeçmedi
Çözümler üretip mücadele etti. Ku-
rumlar yaratarak devretti; toplumun, ta-
rihin belleğine terk etti. Aslında Hüsa-
mettin Koçan için 'bütün tneseie çözme-
yi sevmekte'. "Kendinizi iktidar yapar-
sanız, özveri değildir, o bir tırmantştır.
İnandıramazsınız insanlan. Ben sürdür-
mek için değil, kurmak için vanm." Sa-
dece oğrencisinden vazgeçmedi. Yap-
tıklannı yeni kuşaklann alıp götürme-
sinden yana.
Bunca zorlu savaşımda en çok neye
güvenmişti? "Birşeye inanmaya hep gü-
venirim, bir de geleceğe.İnanç bir etekt-
rik. yansımalar oluyor. İtaatkâr müritler
istemedim.'"Çok fazla örselenmemiş bir
kuşaktan. Bu yüzden kendisine dönen.
örselenmiş gençlikle ilgili: "Bizün kuşa-
ğunız toplumu değiştirmede, çabalan-
mızuı çok önemli olduğunu ve her biri-
miz toplumu değiştirip çağdaşlaşabile-
ceğimize inanryorduk. Şimdi bu kuşak,
yenilen darbeierden, yaşanan cezalan-
dırnıalardan tecrübe edindiler ve bili-
yorlar ki tek başına bu toplumu değişti-
remeyecekler. Si\il toplum örgütlerinde
aktif olmamın, bunu çok önemsememin
nedeolerinden biri de bu. Gençlerie or-
tak proje yapmayı çok önemsiyonım;
çok değerti ve gerçekçi buluyonım."
Yaptıklannı paylaşma keyfı gündeme
gelince, karşılıksız üretmenin çok de-
ğerli olduğunu görüyor; "Hepotophım-
sal kapım açık kakın istedim, orada so-
luk aldığımı, insan olabildiğimi keşfet-
Şimdi Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Dekanlığını üstlenen
Hüsamettin Koçan, hiç vazgeçemediği
öğrencileriyle üretim peşinde. Türki-
ye'nin gerçek kimliği ortaya çıkarken,
dünyaya açılabilmek için bundan sade-
ce devletin değil, özel sektörün de so-
rumlu olduğunu düşünüyor. Amaç, ki-
şisel olarak geleceğe kalmak değil;
"Dünyanın belleğine kendimizi katma-
mızgerek." Gündeminde ise Türkiye'nin
bir kültür haritasının çıkanlması ve tüm
disiplinleri biraraya getirecek Günümüz
Sanatlan Müzesi'nin kurulması var.
recı oluşturmuştu; Sanatçı
kavramı, Uluslararası Plas-
tik Sanatlar Demeği, UNES-
CO AIAP Ulusal Kurulu,
Ulusal Sanat Kurumu oluş-
ması, Sanat Fuan, Genç Et-
kinlik, HABİTAT...
Hep üretimden yana oldu.
Bütün adımlannda toplum-
dan destek gördü ama birlik-
te ürettiği insanlar onu 'lanet
keçisi' gibi göstermeye çalış-
tı. Hiç yılmadı. Bıkmadan
usanmadan Türkiye'de sa-
natçının kendi sistemıni ken-
dısınin oluşturmak; özgürlü-
ğünü hak etmek ve kazan-
mak zorunda olduğunu
anımsattı. 'Sınavla iş üretti',
Türkiye'de sivil toplum ör-
gütlennı örgütleyebilmenin
'çok büyük yalnızlık' oldu-
ğunu gördü: "Müthiş yalnız-
lık çektim, riske girdim, fe-
raşat ettim."
Öncelikle sivil toplum ör-
gütü modelinin gelişebilme-
si için öteki eğitim kurumla-
nnda hiç olmazsa uygulan-
ması gerektiğini savundu. A-
ma düzenlediği bir sürü
kampanyaya hiçbır eğitim
kurumu destek vermedi.
Bütün mücadelesi üretim
içindi. "Türkiye'de aslında
mücadele edecek sanatçı için,
sanatının dışında da onur ka-
zanabileceği bir alanı ve şan-
sı var. Bunu iyi değeıiendir-
mesi gereki>
T
or." Ama sanat
'Uflaısevmm,~gdea%edeöyk bakanm
9
Sanatçı olması, aile gelenekleri açısm-
dan bir tesadüf. Liseden sonra bir yıl boş
kalmış. Yıl 1963. Bayburt. Halkevinde ki-
taplar okuyup piyesler yaparken. 'Hayat'
dergisinin içinde Degas'nın resimlerini gör-
düğünde resim yapmaya karar vermiş. Oy-
sa niyetı mühendis olmak... Üç yıl mühen-
dislik okulunda öğrenim gördükten sonra
bir gün bu işi sevmediğini anlıyor ve Gü-
zel Sanatlar'ın sınavma girip kazanıyor!
Babasına emrivaki yapıyor, o da müdaha-
leetmiyor. Eşraftan birailenin çocuğu. Ba-
bası müteahhitlik yapıyor demiryollann-
da, gurbetçi. Bazen aıleyi bırakıp gidiyor.
iki yıl sonra dönüyor. Hayatlannda hep bir
'bekleme' var. "Ben ufku çok beklemişün-
dir, onun için ufku se>"erün ve geleceğe öyie
bakanm. Betki ufku beklemem, gelecek ta-
sanmı doğurmuştu. Bir geteceği beklerim
hep."
Belki mücadeleciliğini de küçükken
önüne kattığı hayvanlan gütmesine borçlu.
Sabah erkenden köyünden çıkıp akşam ço-
banyıldızı belirdiğinde geri dönme süre-
cinde bir sorumluluğu taşımak ve doğa ko-
şullanyla savaşmak zorunda. Ama çocuk
yaşında korkuya karşı gelerek sebat edi-
yor, inat ediyor... Üç kez 'ÖMÜ' haberi ge-
len babayı beklerken, direnmeyi, geleceğe
bakmayı ve umutlu olmayı öğretiyor ya-
şam ona. Küçük hayvanlan büyütmek,
ağaç dikip büyümesini izlemek büyük bir
şans 6 yaşında bir çocuk için. Kolektif kim-
liği daha o süreçte oluşmuş, çocuksuz ai-
lelerin hayvanlannın sorumluluğunu da ta-
şıyarak. "Babamıngelmesinibeklemekçok
güzel bir du>guydu ve bir gün gelirdi ama
çokgüzel gelirdi. Onun için gelecek, hep gü-
zelşey getirecek diye düşünürüm ben. Lmu-
dum belki orada çok mayalandL-"
'Kendi içine akabilen, yetebilen' bir in-
san, çünkü ağalık geleneği olarak yönet-
mek için zayıflığa yer yok, adalet duygusu
yitirilmeyecek ve demokrat olunacak. 8
kardeş içinde ailenın ikinci ağası, baba ro-
lünü üstlenen. muhafazakâr Anadolu aile-
sine ilk 'tango getini' getiren de o.
Akademiye girdikten sonra büyük sar-
sıntı geçiriyor. Belki bir Alman'uı sezgisiy-
le 12. kişi olarak girdiği okulda, daha ön-
ce hep erkeklerle okuduğu için kızlardan
çok ürkmüş, korkmuş. Müthiş panik için-
^anatçı olması,
aile gelenekleri
açısından bir
tesadüf.
Mücadeleciliğini
doğayla içiçe
geçirdiği
çocukluğuna
borçlu.
Üç kez 'öldü'
haberi gelen
babayı
beklerken,
direnmeyi,
geleceğe
bakmayı ve
umutlu olmayı
öğretiyor
yaşam ona.
de bir buçuk yıl kantine girmemiş, karşı
cinse karşı ternkinli olmak ve açık verme-
mek için. Köy Enstitüsü mezunu amcası-
nın Cumhuriyet'leri ve 'lnce Memed'lerle
sınırlı kültürüyle dalga geçmiş 'şehirli ço-
cuklar', sevmemişler onu. Ancak iyi nıye-
tini anlayan ve yardımcı olan Almanlar sa-
yesinde yabancılann da iyi olabileceğini
öğrenmiş. Sonra köyde, yadırgayan bakış-
lara aldırmadan bir kütüphane yapıyor -
okumanın sadece ders çalışmak anlamını
taşıdığı bir yerde-, kardeşini soyup resim-
ler yapıyor veokuyor... İkinci sınıfa farklı
bir ınsan olarak geliyor, dışlayan arkadaş-
lan elvermeye başlıyor. Üçüncü sınıfta ise
öğrenci lideri, dernek başkanı seçiliyor!
Artık kız arkadaşlannın da tehlikeli olma-
dığını öğreniyor, bütün sorunlar çözülüyor.
Eski Tatbiİci'nin birikimini 'büyük susa-
mayla içen' Hüsamettin Koçan, kültürel
boşluklannı da kısa sürede tamamlayarak
mezun oluyor. Işsiz. Askerden dönüşte ev-
lenecek, para yok. Gündüz badanacılık, bir
mağazada duvar resmi yaparken Sheraton
Oteli'nin açtığı sanat işleri yanşmasında
beş eskizi birden kazanınca, her şey deği-
şiyor! Birdenbire eline para geçiyor, atöl-
yeler, asistanlık sınavına hazırlık... Sokak-
lan galerilere dönüştürme çabasında.
O dönemlerde müzelere, biraz sanatın
tutsak edildiğı alanlar olarak bakıyor. "İn-
san ne büyük yanılgüar \aşıyor, ivi ki de ya-
şamışız.Oyk bircoskunun olması da önem-
K." Duvar resimlen yaparken amacına ulaş-
tığını sanıyor, ancak 'ruhun, dramın, anla-
mın olmadığuu' hissedince kendi karşısına
dikiliveriyor. "Kendimi yargdamayı, hep
onurlu bir alanun olarak görmüşürndür."
tlk olarak pentürle olan ilişkisini sorgula-
dığında da kurallar içersinde derinleşme
şansı olmadığını gördüğünde; "Akademik
gelenegin bir uzanüsı onlar. Beni bana gö-
türmüyor" diye düşünmüştü. Bu kez de
tam satacağı dönemde hepsini bir kenara
atıp çamurlarla uğraşmaya başlıyor. "Çok
güzel bir yüzleşmeydi, beni eksiltmedi, ço-
ğaltti."
Sorgulamadan yaratıcılığı, teslımiyet
olarak görüyor. Sezgisiyle, sorgulayıcı
tavnyla öğrenmeye, yeni coşkulara ve
heyecanlara hep açık. Yaşamının hiçbir
döneminde yaptığını yeterli bulmuyor.
'Şeytanın Avukatı' filmi Amerika'da tutucu kesimlerin tepkisini çekti
20. yüzyıla damgasını vuran şeytan
Kültür Servisi - Sinemalan-
mızda önümüzdeki günlerde
gösterime girmesi bekJenen
"The Devil's Advocate" (Şey-
tanın Avukatı) fılmi, ilginç bir
hukuk davasına neden oidu.
Ünlü bir Amerikalı heykeltı-
raş, en kutsal saydığı yapıtlar-
dan bınnın. söz konusu fılm-
de "deformasyona uğranlarak
sunulduğu" gerekçesiyle fıl-
min yapımcı şirketi Time War-
ner'ada\aaçtı.
VVashington'daki ulusal ka-
tedralde bulunan dini bir hey-
kelin yaratıcısı olan Frederick
Hart, açtığı davayı iyilik ile
kötülük arasındaki smırlan ko-
nu alan filmın gerçek yaşam-
daki yansıması olarak nitelen-
diriyor. Açgözlülük ve şehvet
ka\Tamlannı irdeleyen "Şey-
tanuı Avukad" fılmi, katilleri
• Amerikalı heykeltıraş Frederic Hart, en kutsal saydığı yapıtlanndan
birinin, Al Pacino'nun başrol oynadığı 'Şeytanın Avukatı' filminde küçük
düşürülerek kullanıldığı gerekçesiyle filmin yapımcılanna dava açtı.
ve çocuk tacizcilerini savunan
bir hukuk şirketinin başındaki
bir New York avukatını can-
landıran Al Pacino ile onun
genç, hırslı yardımcısı rolün-
deki Keanu Reeves'i bir araya
getiriyor. Filmde Pacino, as-
lında üstü kapalı olarak 'şey-
tan'ı oynuyor.
"Şeytanın Avukan" filmi
Amerika'da göstenme girdik-
ten sonra basına yansıyan
'heykeldavası', Al Pacino'nun
canlandırdığı 'şeytan' karak-
terinin Manhattan'da sevgili-
lerini ağırladığı dairesinin du-
vannı süsleyen bir yapıt nede-
niyle başladı. Filmin son sah-
nelerinde, yapıtın temsil ettiği
beyaz fıgürler canlanarak şeh-
vet dolu bir oyuna girişirler-
ken, kadın fıgürlerden biri, fil-
min kahramanını baştan çıkar-
maya çalışıyor.
Heykeltıraş Frederic Hart,
filmde yer alan bu yapıtın,
kendisinin 1974-82 yıllan ara-
sında yaptığı ve bugün VVas-
hington'daki katedralin giri-
şinde asıh duran, "Ex Nihflo"
adlı büyük boyutlu heykeline
son derece benzediğini iddia
ediyor ve "Benim yapıtımı ze-
hirİediler'' diyor. Katedral yet-
kilileri de dünyanın oluşumu-
nu temsil eden heykelin "hal-
kın gözünde küçükdüşürüldû-
ğü" gerekçesiyle Hart'a des-
tek oluyor ve filmin yasaklan-
masını istiyor.
Frederic Hart'ın, heykelini
filmde ilk gördüğünde şaşır-
dığını. zaman içinde bazı müş-
terilerinin "Frederic Hartşey-
tana mı inamyor?" gibi soru-
lar sorması üzerine derinden
sarsıldığını belirterek "Birtür
sapıklıknr bu_" diyor.
Film. genç bir avukatı para-
sıyla satın alan yaşlı, zengin
bir a\aıkatın öyküsünü anlatı-
yor. Çe\TCSindeki herkesi yol-
dan çıkarmayı başaran yaşlı
avukat ya da 'şejtan', Al Paci-
no'nun görkemli performan-
sıyla "Yirmind yüzjıl benim
yüzyılımdL Doruğa örmanryo-
rum" diyor. BobDolegıbı mu-
hafazakâr siyasetçilerin, fılm-
lerinde "anİamsız şiddet" ve
"duygusuz cinselliği'' empoze
ettiği gerekçesiyle kınadığı Ti-
me Wamer şirketi, sık sık eleş-
tirilere hedef oluyor. Frederic
Hart, filmin, "çevremizi sar-
mış olan ahlaki boşluktan"
kaynaklandığuıı söylüyor.
Time Warner, konuyla ilgi-
li yorum yapmayı reddediyor.
Öte yandan. 1995 yılında Nevv
Yorklu bir sanatçının "Bat-
man Forever" (Batman Da-
ima) fıuninde kullanılan bir
sanatçı atölyesinin, yapıtlannı
"küçük düşürdüğü" gerekçe-
siyle bir film şirketine açtığı
dava da hâlâ çözümlenmedı. Al Pacino, şeytani bir avukatı canlandınyor.
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
İlber Ortaylı
llber Ortaylı'yı. NTV'de konuk edildiği prog-
ramda izlerken çeyrek yüzyıl öncesine indim:
Onunla ilk defa 1972'de karşılaşmıştım; B«xi-
rum'da, Kalenin dibindeki bir kahvede Knidos ve
komşu adalarla ilgili bir sohbetine tanık olmuş,
üslubu karşısında ikileme düşmüştüm: Neredey-
se saldırgan sayılabilecek bir ataklığı vardı, bir
yandan da bu özelliğiyle açıkça çelişen bir çeki-
cilik sözkonusuydu konuşmasında.
Yıllar geçti, arkadaş olduk Ortaylı'yla; güç ve
güçlü kişiliği, anlaşılan benim için çekiciliğini hep
korudu: Sevgi vardı işin içinde şüphesiz, ama bir
o kadar da ilgi ve saygı duyduğumu söylemeli-
yim.
Dönüp baktığımda, onun bazı konularda derin-
lemesine, hemen her konuda genişlemesine bir
merak alanı kurmuş olmasının benzersiz bir du-
rum yarattığını daha iyi anlıyorum. Gene de llber,
her şeyden önce büyük bir üsluptur: Cerbezeli,
süslü, doğru bir stil sanatına dayanır.
Geçimsiz olmaya çalışmaz, biraz geçimsizdir.
Bu geçimsizliğin kaynağında, ne olursa olsun,
karşısında kim olursa olsun, doğru bildiğini söy-
leme karariılığı yatar. Onu tanıdıkça anlamıştım:
Kavgaya girişmeye yoksa özel bir eğilimi yoktu.
NTV'de söylediklerini dinlerken, birkaç özelliği
üzerinde söz almak gereksinmesi duydum. Bir
kere, Türkiye'nin en 'sohbetine doyum olmaz'
insanlanndan biri olmasına karşın, bu özelliğin-
den ne kadar az yararlanıldığını fark ettim o an.
Televizyon ekranına her gün munkabız, renksiz,
sığ insanlan taşıyan zihniyetin temsilcileri bu soh-
betin derinliğini acaba görmüşler miydi?
Ikincisi, 'basmakalıp' tek bir düşünce, fikir öne
sürmedi Ortaylı, basmakalıp olanı neredeyse ge-
netik bir refleksle bünyesinde taşımıyor gibi gel-
di bana. Hayır, özgünlük ya da şaşırtıcılık peşin-
de asla değildi; kendiliğinden onda oluşmuş, ge-
lişmiş bir boyut olduğu, bunun doğal bir biçim-
degerçekleştiği apaçık ortadaydı. Sözgelimi 'res-
mi tarih' konusunda Cengiz Çandar'ın yöneltti-
ği soruya verdiği yanıtta peşpeşe dizilen düşün-
celer: Daha önce hiç kimsede karşılaşmadığım
türden bir bilgelik taşıyor; herkese, hepimize yep-
yeni bir ışık tutuyordu.
Üçüncüsü, kendisine sahici bir özgüven du-
yan her aydınlık insan gibi hakbilir, adil, tartımlı bir
yaklaşım getiriyordu llber Ortaylı. Gerek, Türki-
ye'yi Batı ile Doğu, Kuzey ile Güney arasındaki
konumu içine yerleştirirken; gerekse, uğraşı ve
mesleği bağlamında eski/yeni, yerli/yabancı ho-
ca ve öğretmenlerini değeriendirirken teraziyi ne
denli titiz ölçülerle kullandığını hemen sezdiriyor-
du.
Bütün bunlara elbette tek bir televizyon prog-
ramında izlediklerimden hareketle vanyor deği-
lim. Özellikle Ankara yıllarımda, llber'le her buluş-
mamız benim için keyifli bir gerginlik yaratırdı.
Bazen çelişir, hatta dalaşırdık. Daha çok payla-
. ^r,^kurcalardık. Ondan hem pek çok şey.öğrgp-
dım, hem de lezzet aldım her zaman.
llber Ortaylı 'nın öğrencileri, okurlan arasında
görüşlerimin altına imza atacak olanlann sayısı
herhalde yabana atılamaz. Ne yazık, çok sayıda
parlak adam yetişmiyor hiçbir toplumda. Farksa,
bazı toplumlar parlak adamlarından daha çok
nektartoplamayı, onun balını geniş kesimlere da-
ğıtmayı bazı başka toplumlardan daha iyi bece-
rebiliyorlar.
Ben, llber Ortaylı'nın arkadaşlığından beslen-
dim, gurur duydum; yaşadıkça bunun böyle sü-
rüp gitmesini de diliyorum.
Bir de, diyorum, Türkiye ondan gereğince bes-
lense, gurur duysa. Çok mu safcana bir beklen-
tidir?
Tiyatrokare'de nostaljik bir mini
müzikal başlıyor: Soytarı
• Kültür Servisi - Kuruluşunun altıncı yılında her
ay yeni bir oyun sunmayı amaçlayan Tiyatrokare,
direklerarasını ve ramazan eğlencelerini yeniden
yasatmak amacıyla 8 Ocak'tan itibaren 'Soytan'
adlı nostaljik bir mini müzikale başlıyor. Toron
Karacaoğlu'nun başrolü üstlendiği oyun, geleneksel
tiyatro motiflerini ve ortaoyunu teknilderini
modernleştirerek kullanıyor. Oyunda Esmeray,
Aylin Uzunlar, Didem Germen, Birol Engeler,
Meral Koro, Kaya Gürel, Dilek Denizdelen, Kevork
Türker, Gürcan Erdaş, Alp Balkan, Murat Öncül,
Duygu Tipigil, Dinara Kiremeçi rol alırken Özgür
Koban ve Gürkan Çakmak da oyuna müzisyen
olarak katılıyor. Bekir Büyakarkın'ın yazdığı, Toron
Karacaoğlu'nun dekor, kostüm ve rejisini, Gürcan
Erdaş'ın müzik direktörlüğünü, Murat Öncül'ün reji
asistanlığmı ve Engin Gürmen'in sanatsal
koordinatörlüğünü üstlendiği oyun, ocak ayı
boyunca Şişli Tiyatrokare'de perşembe, cuma,
cumartesi günleri saat 21 .OO'de, pazar günleri de
saat 14.00'teizlenebilir.
Nehar Tübtek Karîkatür
Yarışması
• Kültür Servisi - Beşiktaş Belediyesi ile
Karikatürcüler Derneği'nin, 6 Mart 1995 tarihinde
vefat eden karikatür sanatçısı Nehar Tüblek adına
düzenlediği karikatür yanşmasının üçüncüsünün
konusu 'beyefendilik' olarak belirlendi. Amatör ve
profesyonel herkesin, istediği sayıda karikatürle
katılabileceği yansmada teknik ve boy serbest.
Ayfer Atay, Ferruh Doğan, Güngör Kabakçıoğlu,
Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk, Zeki Beyner, Cem
Kenan Öngü'nün seçici kurulu oluşturduğu
yanşmaya son katılma tarihi 13 Şubat. Yansmada
birinciye 100 milyon, ikinciye 70 milyon, üçüncüye
de 40 milyon; onur plaketi kazanan üç yapıtın
sahibine de 20'şer milyon TL ödül verilecek.
Yanşma kapsamında aynca Beşiktaş Belediyesi
Özel Ödülü, Beşiktaş Jirnnastik Kulübü Özel Ödülü,
Karikatürcüler Derneği Özel Ödülü, Dünya
Yayıncılık Özel Ödülü, Nehar Tüblek Ailesi Özel
Ödülleri yer alıyor. (Nehar Tüblek 3. Karikatür
Yarışması, Karikatür ve Mizah Müzesi, Atatürk
Bulvarı, Kovacılar Sok. No:12 Fatih Istanbul- 0212
521 12 64)
BUGUN
• BAKIRKÖY BELEDİYE TTYATROLARI
Yunus Emre Kültür Merkezi'nde saat 10.00 ve
12.OO'de 'Uzaydan Sevgi YağdT adlı çocuk oyunu,
saat 15.00'te de 'Hadi Oldürsene Canikom' adlı
oyun izlenebilir.