Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27OCAK1998SALI
10 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
'Kuzgımcuklu Fazilet'in sorunlarıAnkara Devlet Tiyatrosu yapımı
"Kuzguncuklu Fazüet", dönemin en çok
tutulan oyunlanndan biri. ANAP Mil-
letvekili Ydmaz Karakoyunlu nun on yıl
önce yazdığı, ama ilk kez sahnelenen
oyunun Ankara Devlet Tiyatrosu yapı-
mında "Hacı, Bacı, Çete, Onbaşı. Tak-
srnı'deCami"gibi göndermelerin eklen-
mesiyle, yüzeyse! bir REFAHYOL taş-
laması oluşturulmuş.
"Kuzguncuklu Fazüefi gecikmeli
olarak yeni izledim. Gerçekten de müt-
hiş eğleniyordu seyirci... Oysa oyun
Jkinci Dünya Savaşf nın "yokluk"yılla-
nnda halkın sırtından haksız kazanç sağ-
layan fırsatçılan denetlemek ve hazine-
si dibe vurmuş devleti kalkındırmak için
konan "Varhk Vergjsi'' olgusu çevresin-
de biçimlendirilmişti.
1940'h yıllann Varlık Vergisi uygula-
masının yararlan ve zararlan uzun uza-
dıyatartışabilir. Kimi vatandaşianmıza.
maliye memnrlannın "keyfi" yaklaşım-
lan sonucunda yıkım getiren (kimi işa-
damlannın. tutan malvarlığını aşan ver-
gileri ödeyemediği için Erzurum'un Aş-
kalesi'ne yol yapımı için taş kırmaya
gönderildiği). vergi kaçırma yolunu bul-
muş kimilerinin ise kılma bile dokuna-
mamış. bu arada pek çok iş bilirin de kö-
şeyi dönmesine dolaylı olarak neden ol-
muş. çeşitli yönlerde dramatik boyutla-
n olan biruygulama. (Oyundaki "Aşka-
le'ye bir üd" esprisine ise olaym çok yön-
lü boyutlannı biliyormuşçasına kıkır kı-
kır gülüyoruz!!!)
Yazar Karakoyunlu broşürde yer alan
yazısmda, geçmişteki bir olaydan yola
çıkarak bugüne bir ileti sunmak istedi-
ğini belirtiyor. Amaç. "fazuet*le "firsat-
çıuk"olgusunun toplumumuzda hep y an
yana gittigini ve fırsatçının erdemliyi ne
yazık ki her seferinde alaşağı ettiğini
göstermek. Karakoyunlu, oyununun ek-
sen kişileri olarak Varlık Vergisi'nin
"magdurlan"nı değil, bu uygulamadan
kazançlı çıkanlan almış. (Keşke mağ-
durlan da dile getireydi sahnede. Olayın
tarihsel tabanını oluşturan **dnnn
T>
ı tüm
boyutlanyla sergilemiş olurdu.)
Yazann bir amacı da lkinci Dünya Sa-
vaşı öncesinin "kirlennıemiş'' Istanbu-
lu'nu. 1940'lann ve günümüzün "kir-
lenmiş" toplumuyla karşılaştırmak. Bu
nedenle de oyununu Kuzguncuk'ta ge-
çirmiş; eski günlerin "nostalji"sini dile
getiren şarkılarla bezemiş.
"Kuzguncuklu Fazüet" başlıgı ve Ka-
rakoyunlu'nun sunuş yazısında belırtti-
ği genel yaklaşımı, ister istemez Hakhın
Taner'in, Boğaz'ın bir semtinde. Cum-
huriyet dönemi içinde yaşanan değişim-
leri ve eski değerlerin bir yana atılışını
evlet Tiyatrolan'nın görevi, Türk seyircisine tiyatro sunmaktır. Düzeysizliği yıllardır
eleştirilegelen televizyon eğlencelerini tiyatroya taşımak değil. Gelelim oyunculara. Önca emek
verdikleri yapımın sıradan politik şakalarla, "belden aşağı" esprilerin yönelttiği jestlerle
bezendiği, her şeyden önce de, oyunculuk hünerlennin kaba fars itiş kakışmalanna indirgendiği
bir gösteriye dönüşme yönünde geliştiğini fark etmemişler midir?
Kuzguncuklu Fazilet Kuzguncuk'ta yaşamakta olan bir ev kadınının 19401ı yıDardaki engeUenemez yükseüşini aniatıyor.
"nostaljik" bir yaklaşımla dile getiren
ünlii "FaziletEczanesi" oyununu çağnş-
tırıyor. Semt sakinlerinin yaşantılan yo-
luyla, toplumda yaşanan değişimin ge-
nel panoramasını veren bu oyun, 'anla-
na' kullanımı dışında, dramatik bir ya-
pı içerir ve semtin yerel değerlerinin. kü-
çük esnaf dayanışmasının, insanca iliş-
kilerin, kent ve toplutn düzeyindeki be-
tonlaşma ve sanayileşme eylemi içinde
yitip gidişini sahnedeki olaylarla göste-
rir. Dolayısıyla "nostaljik" yaklaşımın
sahnede "dram" olarak yansıyan eleşti-
rel bir vurgusu vardır. Bu oyunda şarkı
ve dans kullanımı yoktur. Eski ve yeni
Istanbul'u sahneye girip çıkan oyun ki-
şilen, eczanede ve çevresinde yaşanan
olaylar \e ılişkiler dile getirir. "Fazilet
Eczanesi" her öğer.in yerli yerine otur-
tulduğu bir "toplumsalçevre"oyunudur.
Karakoyunlu'nun-metnrni deokudu-
ğum- oyunu ise Istanbul bağlamında
böyle bir "nostalji" atmosferi oluştura-
cak biçimde yazılmamıştır. Sahnede Is-
tanbul'un "temiz" olduğu gûnleri yaşa-
tacak herhangi bir öğe yer almaz. Bu ne-
denle "eskj" ve "iyi" olanla "yeni' ve
"kötü" olan arasında dramatik bir kar-
şıtlık oluşmamaktadır.
Oyunun tabloları çerçeve sahneye ve
perde önüne yerleştirilmiştir. Perde
önünde. çeşitli tüketim maddelerinin
"karne"ye bağlandığı savaş ortamının
yoksullan ve "karne" satıcılan sergile-
nir. Kışiler zaman zaman şarkı söyleyip
dans ederler. Kısacası, genellikle çerçe-
ve sahne içinde yer almasına karşın, çok
eklemli bir yapısı olan ve "göstermed"
biçeme ışık tutan bir yaklaşım sunul-
maktadır metinde. Haldun Taner'in,
"Fazilet Eczanesi*nden epeyce yıl son-
ra ürettiği "Keşanlı Ali Destanı" gibi.
Ancak. Taner'in bu yapıtı "epik müzt-
kal" olarak oluşturulmuş. metınlc müzik
organik olarak bütünleştirilmiştir. Kara-
koyunlu'nun oyunu ise ne epik müzikal
ne de dramatik bir oyun olarak nitelen-
dirilebilir.
Oyun Kuzguncuk'ta yaşamakta olan
Fazilet adlı bir ev kadınının 194O'lı yıl-
lardaki engeUenemez yükselişini anlat-
maktadır. Namuslu (bu nedenle de pek
sevmediği) bir maliye memurunun yok-
sul kansıyken, Varlık Vergisi uygulama-
sının başlamasıyla, sevimsizoğlunun hiç
rahat bırakmadığı, kocasını da hep yan
gözle bakmakla suçladığı beslemesini
Mülkiyeli bir maliye uzmanıyla evlen-
dirdikten sonra, karısının cinsel çekici-
liğine karşı koyamayan damadının yet-
kisini kullanarak, vergi kaçıımak iste-
yen haksız kazanç sahiplerini kollayan
ve bu yoldan büyük bir servet edinen, ca-
hil ama kurnaz bir kadının serüvenini...
Fazilet, oyunun başından sonuna dek
hiçbir iç değişim yaşamaz. Taner'in Ke-
şanlı Alisi'nin ve VasıfÖngören'in Asi-
yesi'nin yaşadıklan dönüşümlerin tam
tersine, oyunun başında sergilenen
olumsuz kişiliği oyun ilerledikçe daha da
sevimsizleşir, o kadar.
Oyun kişilerinin kalın hatlı "tip"lere
Doğumunun 100. yılında çeşitli etkinliklerle gündeme gelen Brecht'in oyunlan kızına emanet
'Onıın yazchgı her şey hâlâ geçerlT
Kültür Servisi - Almanya'nın efsanevi
oyun yazan Bertolt Brecht'in doğumunun
yüzüncü yılı, 1998 süresince dünyanın
dört bir yanında yeni kitaplar. filmler, bel-
geseller ve oyunlarla kutlanıyor. Etkinlik-
ler çerçevesinde, Brecht'in kızı Barbara
Brecht-SchaH'ın eşi Ekkehard Schall ıle
torunu Johanna da Londra'da "Brecht Öl-
dü ve Ben Haklıyım" başlıklı bir gösteri
sunacaklar.
Alman edebi çevrelerinin yakından ta-
nıdığı bir isim olan Barbara Brecht-Schall,
tüm bu etkinlikleri dikkatle izliyor. Anne-
sinin 1971 yılındaki ölümünden bu yana
babasının bıraktığı zengin kültürel mira-
sı yaşatma misyonunu üzerine alan
Brecht-Schall, Brecht sahnelemek isteyen
tiyatrolann önce kendisinden onay alma-
sı gerektiğini vurguluyor: "Brecht oyna-
yacaksan, Brecht gibi oynayacaksın. Oj u-
nu kesebilirsin, ama istediğin ekleme>i ya-
pamazsın. Bunun dışında bir sınırlama
vok."
Almanya'nın önde gelen birçok tiyatro
yönetmeni ise Barbara Brecht-Schall'ın
oyunlara katı sınırlamalargetirdiği gerek-
çesiyle 1980'li yıllarda biraraya gelerek,
yapıtlannın üzerinden telif hakkı kalkana
kadar (geçerli yasalara göre 2026 yılında
Brecht oyunlan için artık telif hakkı öden-
mesi gerekmeyecek) Brecht'i boykot et-
meyitasarlamışlardı. Berlin'in Kültür Ba-
kanı, aynı tehdidi birkaç yıl önce yinele-
di. Barbara Brecht-Schall ise 'yetkflerini
aştığı' gerekçesiyle kendisine tepki du-
yanlara kulak asmıyor: "Bu yapıtlar bana
miras kaldı. Ben de bana kalan mirası
elimden geldigince koruyorum, başkası bu
mirası benden Ki koruyamaz."
Almanya'da tiyatro ve edebiyat dünya-
sının 'korkulu riiyası' haline gelmesine
karşın, Barbara Brecht-Schall aslında pas-
ta yapmak, broş koleksiyonu yapmak ve
eski Star Trek dizilerini tekrar tekrar izle-
mek gibi tutkulan olan, sevimli bir eg-
santrik olarak tanımlanıyor kendisini ya-
kından taniyanlarca. 1933 yılında Hit-
ler'in iktidara gelmesiyle üç yaşındayken
Almanya'dan kaçınlan ve çocukluğunu,
babasının senaryo yazarlığı yapma umu-
duyla gidip hayal kınklığına uğradığı
Hollywood'da geçiren Barbara Brecht-
Schall, Bertolt Brecht'in çok iyı bir baba
olduğunu aniatıyor: "Çocuklannı çok se-
ven, çok Ki bir babaydı. Cazibeli, komik ve
son derece zekK'di"
Brecht ailesi savaş bittikten sonra Al-
manya'ya dönmüş ve Doğu Berlin'e yer-
leşmişti. Brecht'in kurduğu Berliner En-
semble, yeni devletin tiyatro alanındaki
simgesi haline geldi. Barbara Brecht-
Alman edebivatının ünlii ismi Bertolt Brecht'in 100. doğum yılı kutlanıyor.
Schall. Berliner Ensemble'ın başaktörü,
Brecht'in erkek başrollerinin yetenekli
yorumcusu eşi Ekkehard Schall ile orada
tanıştı. Ancak bugün babasının kurduğu
Berliner Ensemble'la da kavgalı Barbara
Brecht-Schall. tiyatronun artık yeni fikir-
ler üretemediginı düşünüyor. Bugünler-
de, babasının en ünlü oyunlannı sahnele-
Brecht'in yapıtlarının çoğunun, ünlü
yazann üç âşığı tarafından yazılmış oldu-
ğunu iddia eden "Brecht & Co." adlı kita-
bıyla olay yaratan yazar John Fuegi de
Brecht'in doğumunun yüzüncü yılı nede-
niyle kitabının genişletilmiş bir baskısını
şu günlerde piyasa\a sundu. Bu kitabın
yayımlanmasından sonra. Brecht'in sek-
'abasının ovunlannın kendi ölümünden sonra da yaşayacağına
inancı sonsuz Barbara Brecht Schall'ın:"Bazen babamın
oyunlannın modasının geçtiğini, artık söyleyecek sözü kalmadığını
hissedebilsem ne kadar güzel olurdu diye düşünüyorum. Ama hâlâ
savaşlar var. ırk aynmcılığı sürüyor, sınıf çatışmalan sona ermedi.
Onun yazdığı her şey hâlâ geçerli. bazen eskisinden de çok diye
düşünmeden edemiyorum."
me hakkını Deutsches Theater'a veriyor.
Berliner Ensemble'ın sanat yönetmeni
Stefan Suschke ise. "Brecht'in en iyi oyun-
lannı sahneleme hakkını artık alamadığı-
mız için üzülüyoruz ama Brecht ismi bu ti-
yatroda hâlâ yaşıyor. Brecht'in ruhu bu ti-
yatronun duvarlarına sinmiş bir kere.
Çünkü o, toplunı \e politika konularına
ilişkin söyle>ecek sözü olan \ii/\ılımı/jn
üç dört yazanndan biriydi" diyor.
reterlennden bin olan Elisabeth Haupt-
mann'ın vârisleri. "Üç Kuruşluk Ope-
ra"nın vayın haklan üzerinde hak iddiaet-
mişti.
Barbara Brecht-Schall. bu iddialan saç-
ma bulduğunu söyleyerek, Hauptmann'ın
John Gay'ın "Dilencinin Operası"nı Al-
mancas a çe\ ırmektcn haşka bir işle\ i ol-
madığını öne sürüyor. Brecht-Schall. "Bu
kadar saçmalık olmaz. Tıpatıp aynı tarz-
da \azan üç kadını nereden bulmuş olabi-
lir babam?" diye soruyor.
Bazı eleştirmenler. İcomünizmin çökü-
şünden sonra Brecht'in sosyalizminin an-
lamını yitireceğini ve oyunlannın eskisi
kadar ilgi görmeyeceğini öne sürmüşler-
di. Oysa Almanya'nın yeni kuşak yönet-
menlen, Brecht'in on yıl kadar önce pek
ilgi görmeyen "İn the Jungle of the Citi-
es" ve "Saint Joan of the Stockyards" gi-
bi oyunlannı sahneleyerek önemli başan-
lar elde ettiler.
Bertolt Brecht. Doğu Almanya'da yaşa-
>ıp oradaki rejimi desteklemesine karşın,
Avusturya pasaportuna sahipti ve Isviç-
re'de banka hesabı vardı. Doğu Berlin'in
sosyalist buıjuvazisi içinde yer alan aile-
si, birçok Doğu Alman vatandaşına tanın-
mayan ayncalıklara sahipti. Sözgelimi
Barbara Brecht-Schall, istediği zaman
yurtdışına çıkabiliyordu; hatta Berlin du-
van yıkıldığında New York'ta bulunuyor-
du.
Doğu Almanya'da yetişen her çocuk,
Marksist-Leninist kuramlann yanı sıra
Brecht'i de okulda öğrenmek durumun-
daydı ve belki de bu nedenle, o dönemde
yetişmiş kuşak ünlü yazara pek ilgi duy-
muyor. Berliner Ensemble'ın dramarurg-
lanndan Stephan Wetzel, 1998 yılı süre-
since çeşitli etkinliklerle gündeme gele-
cek Brecht'in, önümüzdeki yıllarda göz-
den- yiteceğini düşünüyor. "Biz Berliner
Ensemble'da Brecht sahnelemek zonın-
dayı/. Ama tüm oyunlannın bugün için
bir mesaj içerdiğini söyleyemem. Tabii baş-
ka ülkelerde durum farklı olabilir, Brecht
tiyatrosunu politik bir araç olarak kulla-
nanlar dönüp Berliner Ensemble'dan feyz
almak isteyeceklerdir elbette. Ojsa Berli-
ner Ensemble'ın da kendi sorunlan var,
bugün artık 90'lann sonuna geldik_." di-
yor.
Barbara Brecht-Schall, gecen yıl Al-
manya'da sahnelenen Brecht yapımlann-
dan toplam 1 milyon mark gelir elde et-
miş; bu yıl Brecht'in doğumunun yüzün-
cü yılı nedeniyle düzenlenen etkinlikler
göz önünde bulundurulduğunda bu rakam
iyice artacak.
Babasının oyunlannın kendi ölümün-
den sonra da yaşayacağına inancı sonsuz.
"Bazen babamın oyunlannın modasının
geçtiğini, arnk söyleyecek sözü kalmadığı-
nı hissedebilsem ne kadar güzel olurdu di-
ye düşünüyorum. Ama hâlâ savaşlar var,
ırk aynmcılığı sürüyor, sınıf çatışmalan
sona ermedi. Onun yazdığı her şey hâlâ
geçerli, bazen eskisinden de çok diye dü-
şünmeden edemiyorum" dıyor babasının
kızı. Barbara Brecht-Schall.
indirgenmiş olması ve olaylann "şema-
tik" bir düzende geliştirilmesi nedeniy-
le. algılayıcı neyi neyle açıklayacağını
şaşırmakta. kendi kendine garip sorular
sormak zorunda kalmaktadır. 194O'lı
yıllann namuslu maliye memurlan (Fa-
zilet'in kocası Nizami) kendi kanlannın
döndürdükleri dolaplara seyirci mi kalır-
lardı? Mülkiye mezunlanyla evlenen saf
evlathklar, analıklannın buyruguyla ko-
calannı kandırmak için cinsel çekicilik-
lerini kullanmakla kalmayıp, gereken
herkesin koynuna mı girerler, sonra da
yaptıklanna pişman mı olurlardı?
Bir roman anlatımı içinde derinleme-
sine incelenebilen kişiler ve ilişkiler, ti-
yatronun sınırlı süresinin gerektirdiği
ekonomik anlatıma yerleştirilemeyince,
ortaya "dnunatik" niteliği ve inandın-
cılığı sınırlı "grotesk" bir olay çıkıyor.
Grotesk olayda iç içe geçmiş iki eksen
egemen; parasal kazanç tutkusu ve cin-
sel azgınlık.
Belden aşağı esprilerle bezenmiş cin-
sel eylemin oyunda öne çıkması, ">«rgi
kaçırma"nın uzun yıllardır gündemde
olduğu toplumumuza "dognı" ve "ge-
rekH" bir "uyan" sunmaya çalışan yaza-
n, kendi amacma ters düştüğü bir konu-
ma sokuyor. Çünkü, "hakça vergi öde-
mek" gibi yaşamsal bir konuyu, Huysuz
Virjin'in televizyon şovlannda bile "bi-
öp"lenen türden esprilerin destegiyle ir-
delemek söz konusu olamıyor. Sonuç
olarak da, rahmetli Muammer Kara-
ca'nın ya da Nejat Uygur'un tuluat gös-
terileri düzeyinde donup kalmış, işleniş
biçemi dolayısıyla içeriği kafa kanştı-
ran, müzikli olduğu için "kabaremsi"
özellik taşıyan bir metin oluşmuş.
Oyunun yönetmeni Erdal Küçükkö-
mûrcû, anlatıcı, şarkı, ve dans gibi "gös-
termed'' öğeler taşıyan "Kuzguncuklu
Fazilet" metninin içerdiği "grotesk"ten
yola çıkarak, geleneksel "göstermeci''
biçeme dayalı, ama baştan sona abartılı
bir seyirlik oluşturmuş. Nalan Türkoğ-
lu aynı grotesk doğrultuda alacalı bula-
calı giysilerle donatmış oyunculan. Ka-
lın çizgili tiplemeler ve yoğun bir itiş ka-
kıştan oluşan sahne olayı içinde Metth
Seskır'ın geleneksel seyirlik anlayışımı-
za denk düşen, düzeyli şarkı ve dans par-
çalan da curcunanın bir parçası olmuş.
Tüm oiaylann aynı orta alanda geçiril-
mesi nedeniyle de, oyunun trafiği için-
den çıkılmaz bir biçim almış. Göbek
dansı figürlerinin ve popo ellemelerin
temel görsel vuruculuğu oluşturduğu
sahne olayma Hacı ile Bacı'ya gönder-
me yapan birkaç güncel-politik şaka da
eklenince pişmiş aşa iyice su katılmış.
Ortaya yerli yersiz politik espriler içeren
ve popo kıvırma, gerdan
kırmalarla "göbeksever"
halkımızı kendinden geçi-
ren, televizyon şovlarını
kıskandıracak bir gösteri
çıkmış.
Devlet Tiyarrolan'nın
görevi, Türk seyircisine ti-
yatro sunmaktır. Düzeysiz-
liği yıllardır eleştirilegelen
televizyon eğlencelerini ti-
yatroya taşımak değil.
"Kuzguncuklu Fazilet"ın
sahnelenme aşamasında
böyle ters bir amacın gü-
düldüğünü sanmıyorum.
Ortaya çıkan talihsiz du-
rum, metnin sorunlarıyla
yapımın sorunlannın en ta-
lihsiz biçimde buluşmasm-
dan kaynaklanmaktadır.
Besbelli, bu yapım bağ-
lamında herhangi bir dra-
maturgi çalışması yapılma-
mıştır. Program dergisinde
bir dramaturg ismi geçme-
mektedir. (Ortada metinde-
ki sorunlan tartışan bir dra-
maturgi raporu olduğunu
da sanmıyorum.) Duyarlı,
incelikli,çalışkanbiroyun-
cu olan ve özellikle genç-
lerle yaptığı çalışmalarda
yaratıcı bir yönetmen kim-
liği sergileyen Küçükkö-
mürcü'nün sorunlu bir met-
ni en kestirme sonuca ulaş-
tıracak biçimde değerlen-
dirmesinin iki nedeni olabi-
lir: Oyunu sınırlı bir süre
içinde sahneye çıkarma zo-
runluluğu ya da bu oyunu
sahnelemeye hevesli olma-
ması. Her iki durumda da
Ankara Devlet Tiyatrosu
yönetiminin sorumluluğu
vardır.
Gelelim oyunculara. On-
ca emek verdikleri yapımın
sıradan politik şakalarla.
"belden aşağı" esprilerin
yönelttiği jestlerle bezendi-
ği. her şeyden önce de,
oyunculuk hünerlerinin ka-
ba fars itiş kakışmalanna
indirgendiği bir gösteriye
dönüşme yönünde gelişti-
ğini fark etmemişler midir?
Örnekse Tülay Bursa gibi,
nice zor oyunda sınav ver-
miş deneyimli bir sanatçı
bu oyundaki çalışmasıyla
sanatçı kişi birikimine ne
katmıştır? Tiyatro kolektif
bir çalışmadır. Yöneticile-
rinden sanatçılannadek bir
yapımın oluşmasına katkı-
da bulunan herkes ulaşılan
sonucun sorumluluğunu
paylaşmalıdır.
YAZI ODASI
SELtM İLERİ
Hafid Ziya'yı Okuduk mu?
Halid Ziya Uşaklıgil adı bende Aşk-ı Mem-
nu'yla belirir.
Yok, evimizde Aşk-ı Memnu bir kitap olarak bi-
zimle yaşamıyordu. Birkaç sayfası, özeti, tahlili
ablamın lise son sınrf ders kitabındaydı; Nihat
Sami Banariı'nın yazdığı, hazırladığı Türk Dili ve
Edebiyatı.
Ablam lise sonda olduğuna göre ben de orta-
okuldayım. Bazı yazarlarımızı okumaya başlamı-
şım, ama aralannda Halid Ziya yok.
Açıp açıp Aşk-ı Memnu alıntılannı okuyorum:
Beşir üşüyor, doğup büyüdüğü çöllerin kızgın
güneşini özlüyor. Bihter acı çekiyor. Adnan
Bey'in kızı piyano başında...
Bunlar mıydı? Belki. Belki de şimdi öyle hatır-
lıyorum.
Aşk-ı Memnu, Halid Ziya'nın 'talihli' romanla-
nndan; hiç olmazsa televizyon dizisi oldu, üste-
lik unutulmaz bir dizi oldu. Televizyon dizileri o za-
man ciddiye alındığından, böylesi değerli çalış-
malar gerçekleşebiliyordu; Halit Refiğ çok sev-
diği romandan çok sevilen bir dizi yarattı...
Ne var ki Halid Ziya'nın yıldızı sönmüş roman-
lan var. Modem Türk romanının neredeyse 'tek'
kurucusu sayabileceğimiz bu değerli yazar, özel-
likle son dönemlerde iyice okunmaz kılındı.
Mai ve Siyah, ya da Kırık Hayatlar ileride yeni-
den okunacaklan günü bekliyorlar. NesliAhirber-
bat bir öz Türkçeleşmenin kurbanı.
Bir ara epey uğraşmıştım: Halid Ziya'nın dilini
sadeleştirmek enikonu güç iş. Diyebilirim ki, an-
latımın şiirini zedelemekten öteye gidemiyorsu-
nuz. En doğrusu, yazann kendi sadeleştirmele-
riyle yetinmek; o sadeleştirme anlayışını, çabası-
nı ölçüt edinmek.
Ne romancı Halid Ziya'yı tanıyoruz bugün, ne
de usta hikâyeci Halid Ziya'yı. Deneme yazan
Halid Ziya da uzağımızda. Güzelim anılarının
okunduğunu sanmıyorum.
Böylesi bir 'unutulmuşluğa' sürüklediğimiz
Aşk-ı Memnu romancısını, Prof. Dr. Zeynep Ker-
man, Halid Ziya Uşaklıgil'in Romanlarında Batı-
lı Yaşayış Tarzı ile llgili Unsurlar adlı yoğun, kap-
samlı, geniş perspektifli çalışmasında adeta son
bir defa yaşatmayı göze almış.
Bu eseri Atatürk Kültür Merkezi Ankara'da
1995 yılında yayımlamış. Yayımlandığını Zeynep
Hanım'dan öğrenmiştim. Ancak iki yıl sonra edi-
nebildim. (Bazı kitaplan kitabevlerinde bulmak
handiyse imkânsızlaştı.)
Eser, Halid Ziya'nın bütün yazı hayatına açılı-
yor. O kadar ki, edebiyat tarihlerinde, özgül araş-
tırmalarda bazan anılmış, bazan anılmamış Ha-
lid Ziya kitaplannı da Zeynep Kerman çalışması-
na özellikle katmış.
Örnekse, 1913'te yayımlanmış Tarih-i Edebi-
yat-ı Garbiye: ispanyol Edebiyatı. 159 sayfalık
bir kitapmış.
Zeynep Kerman'ın saptayımıyla: "Türkçede
bugün bile benzeri olmayan bir kitap." 1913
!
te-
okundumu? 1914'te, 15'te?..2000'eikikalabe<r
ki bir tek Zeynep Hanım okuyor, inceliyor.
Halid Ziya'nın Lope de Vega, Louis de Gon-
gora, Cervantes gibi klasik ispanyol yazaıian-
na önem verdiğini öğreniyoruz. Sonra ilginç yar-
gılar; sonu engizisyona sürükleniş olan kaygılar,
îspanyol edebiyatının "Islâmiyete karşı alman
müdafaacı" tutumdan etkilenişi, dinî havaya bü-
rünüşü ve ardından engizisyon!
Usta bir romancının kendini nasıl beslemiş ol-
duğu konusunda şaşırtıcı bilgiler derledim.
Zeynep Kerman andığım İspanyol edebiyatı
çalışmasını taşbasmasından okuyup incelemiş.
Dediğim gibi, hemalde son defa...
Halid Ziya Uşaklıgil'in romanlarında Batılı Ya-
şayış Tarzı ile llgili Unsurlar'ı okudukça, Halid Zi-
ya'yı okumadığımız, neredeyse hiç okumadığımız
kanısına vardım.
Yine ömek vereyim: Halid Ziya imzası taşıyan
ilk roman, yani Sefile. Bugüne kadar 1887'den bu
yana kitap halinde basılmamış Sefile. Modern
Türk romanının kurucusunun ilk eserini galiba
kimseler merak etmemiş. Tefrikasından incelen-
miş Sefile, Zeynep Kerman'ın önemli dikkatleriy-
le çok uzaklardan beliriyor. Okumak isteyen, bi-
reyin kurtuluşunu kitaplarda bulan düşkün kadın
motifi, besbelli, edebiyatımıza Halid Ziya'yla gi-
riyordu.
Bizi aydınlığa götürecek kültür birikimlerimizi
nasıl insafsızca har vurup harman savuruyoruz.
Görünmez bir yangın bu birikimleri bütün günler
kül ediyor.
Akıl alacak gibi değil. .;
Takvimde tz Bırakan:
"Bu mekân tasvirinde ancak gerçek bir resim
terbiyesi almış birkalemin verebileceği perspek-
tif, renk ve şekil bütünlüğünü görürüz. Halid Zi-
ya, zaman olarak akşam vaktini seçmekle, kah-
ramanının bedbin ve melankolik ruh durumuna
çok uygun biratmosferyaratmasını da bilmiştir."
Zeynep Kerman, yukarıda adı geçen eser.
Belçika Film FestJvali
• BRÜKSEL (AA) - Danimarkalı yönetmen Lars
Von Trier'in 'Dalgalan Aşmak' adlı filmi Belçika
Film Festivali'nde Avrupalı filmlerin stan ödülüne
de değer bulundu. Festivalde Fransız oyuncular
Catherine Denevue ve Juliette Binoche. 'Avrupalı
En tyi Kadın Oyuncu Stan' ödülünü paylaşırken
Gerard Depardieu, Philippe Noriet, Jan Decleir ve
Anthony Hopkins'le yanşan Marcello Mastroianni
de 'Avrupalı En tyi Erkek Oyuncu Stan' ödülüne
değer bulundu.
Paul McCartney'den haşiş
mraffı
• Kültür Servisi - Geçen hafta Ingiliz Independent
gazetesi ile bir söyleşi gerçekleştiren Sir Paul Mc
Cartney, Sgt. Pepper's Lonely Hearts adlı
albümlerinin sırnnın haşiş olduğunu söyledi.
Sanatçı aynca albümün yapımcılanndan Sir
George Martin'in "Pepper nasıl oluştu" sorusuna
'haşişle' yanıtını alınca ilk önce inanmadığını,
sonra da tam şok geçirdiğini belirtti. 'Lucy in the
Sky vvith Diamonds", 'A Day in the Life' ve 'With
a Little Help from my Friends' gibi hit parçalan da
içeren albüm 1967 yılında piyasaya çıktığından
beri toplam dört milyon adet satıldı. Albüm geçen
hafta Ingiliz televizyon kanalı Channel 4 tarafından
düzenlenen yanşmada da 36 bin oyla tüm
zamanlann en iyi albümü seçildi.