Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 AĞUSTOS 1997 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
ALLEGRO EVtN tLYASOGLU
Yunus'un ışığında başlayan festival4. Bilkent Uluslararası Mûzik Festi-
valinin 24 Ağustos günü Saygun'un
Yunus Emre Oratoryosu ile Yunus Em-
re'nin Sivrihisar'daki külliyesinde baş-
laması çok anlamlı birolay: Her şeyden
önce Ahmed Adnan Saygun'un doğu-
munun 90. yılına rastlaması; Yunus
Emre'ye ait çağdaş bir yapıtın onun öz-
gün mekânında seslendirilmesi; koca-
man bir orkestra-koro ve solistler top-
luluğunun Sivrihisarortamınataşınma-
sı; Bilkent Senfoni gibi görkemli biror-
kestra ile başta Ayhan Baran olmak
üzere Cemaliye Kıyıcı, Pekin Kırgız ve
Gölge Şekeramber gibi deneyimli so-
listlerimizin katılımı... (19. tstanbul
Festivali'nde 1991 Yunus Emre yılı ne-
deniyle seslendirilen oratoryoda devlet
sanatçısı Ayhan Baran'ın ustalıklı yo-
rumunu hâlâ unutamadık.
tçerik açısından Yunus'un tarihsel
kimliği çağdaş kavramlarla birleşirken
yerel değerlerimizin uluslararası katkı-
larla çoğalması da kıvanç vericı. Çin
asıllı şef JulianShevTin orkestrayı; Bul-
gar şef Georgi Robev'in Bulgaristan
Devlet Filarmoni korosunu yönetmesi
ve Bilkent Senfoni Orkestrasf nın için-
de yer alan 12 ayn ülkeden 120 sanat-
çının katılımı. Türk solistlerle birlikte
geniş yelpazede bir dünya sanatını ser-
giliyor.
İnsanın, insaıüığuı sembolû' ~
' Bu tablo. 1991'de yitirdiğimiz Ah-
med Adnan Saygun'un öz amacına da
çok yakışıyor. Saygun, birbesteci kadar
bir düşünce adamıydı. Çağını izlediği
kadar çağlann derinliğine inebilen zen-
gin kültür birikimıyle 21. yüzyıla akta-
racağımız bir sanat elçimiz... Kendi
özünü ev rensel olanla kaynaştırabilme-
yi amaç. "Kökündenkoparümadanye-
nikşme"yi ılke edınmişti. lliğinde ke-
miğinde Atatürkçülüğü duymuş: Ata-
türk'ün devrimlerini bir toplumbilimci
titızliği ile değerlendirmişti. Tüm bes-
tecilere de "Önce Anadolu insanının ne-
fesini duyraak" gereğini öğütlemişti.
Uluslararası müzik çevrelennde adı-
mızı en çok duyuran yapıtlardan bindir
TT»Bilkent Müzik Festivali'nin Saygun'un Yunus Emre
Oratoryosu ile Yunus Emre'nin Sivrihisar'daki külliyesinde
başlaması çok anlamlı bir olay. Saygun'u suçlayanlar. onun
simgesi altında tüm çoksesli müziğimizi eleştirenler, şimdi
gidip bu yapıtı tarafsız bir kulakla dinleyebilseydiler,
toplumumuzda nice kavram kargaşasını çözebilirdik.
Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu.
Bağnaz çevreler bu yapıtı yıllarca dil-
lerine dolamışlar, gâvur müziğine ör-
nek verdiğini. oratoryonun Katolik ki-
lisesine ait bir müzik olduğunu, hatta
Yunus Emre'nin adını böyle bir forma
yerleştirerek Saygun'un taklitçilik yap-
tığını. dolu dolu ağızlarla söyleyip yaz-
mışlardı. Oysa bu oratoryo bestelendi-
ği tarihten. 1946'dan itibaren Fransa'dan
Amerika Birleşik Devletleri'ne kadar
nice dış ülkede ünlü şeflerle seslendiril-
mış, övgüler kazanmıştı. Hemen şunu
belirtmek gerek: Oratoryo biçimi, on-
yedinci yüzyılda operaya karşı kilisenin
kendi çevresinde yarattığı bir müzik tü-
rüdür. Opera gibi dünyasal konulu, dra-
matik bir oyun yerine orkestra, koro ve
solıstlerin statik bir şekilde seslendirdi-
ği dinsel konulu bir yapıttır. Yirminci
yüzyılda biçim saklı tutularak, içerik
açısından her konuda oratoryolar yazıl-
mıştır. Evrensel bir müzik formudur ve
her ülkeden bestecinin kullanımına
açıktır. Biçimi. formu da seçmek bes-
tecinin hakkıdır. Kaldı ki Yunus Em-
re'nin tasavvufi dizelerinden yola çı-
karken. gizemli içeriğe en uyan biçim
olmuştur oratoryo. Bestecinin Anka-
ra'da Halkevlen müfettişliği yıllannda
yazılmış ve ilk kez Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası tarafından çahnmış;
bir yıl sonra Pans Radyosu'nda ve Pa-
ns'in ünlü Pleyel salonunda Fransızca
olarak icra edilmiş: 1958'de Leopold
Stokovvski yönetiminde Symphony of
the Air Orkestrası tarafından Ingilizce
olarak Ne\v York'ta seslendirilmiştir.
"Yunus Emre benim için insanın, in-
sanhğın sembolü oldu" diyen Saygun,
arayışın, çilenin ve \ahdetin huzurunu
kendine özgü bir anlayışla dile getir-
miştir. Şöyle anlatır bu çalışmasını:
"Yunus Emre'nin şürierini ona aykın
düşmeyecek bir hava içinde müsikiye
yansıtabilmek kolay bir iş değildi. Ta-
mamıyla makami bir anlayışın hâkim
oMuğu, içinde yer yer kendine göre şe-
Idüendirdiğim Uahİlerin bulunduğu bu
yaa, bu yüzden geleneklerimize dayanı-
yor demektir. Geleneğimize ait unsurla-
n. geleneğimi/in dışında kalan bir çok-
seslilik ile bağdaştırmak istedim."
Biilent Tarcan bir yazısında Yunus
Emre Oratoryosu'nun Saygun'un sanat
yaşamındaki yerini şöyle değerlendir-
miştir: "Sonraki eserlerinde duyduğu-
muz modal yapılann kannaşık ve ezo-
terik müağinin kökeni de işte bu abide-
dir."
'Dinledikçe anlayacaklar'
Saygun giderek kınlmıştı. kabuğuna
çekilmiş ve iş dünyasına kapanmıştı.
Ona göre kâmil insan tıpkı Yunus'un
kâmil insanı gibi karanlığın derinliğin-
de ışık bulacaktı. Yetiştirdiği onca öğ-
renci bugün sınırlanmızın dışında başa-
n gösterirken, yazdığı 75'ten fazla ya-
pıt dalga dalga yannlara uzanırken onun
şu sözlerı yine kulaklanmda yankılanı-
yor: "Benizamanla,eserlerimidinledik-
çe anlayacaklar."
Saygun'u suçlayanlar, onun simgesi
altında tüm çoksesli müziğimizi eleşti-
renler. şimdi gıdip Yunus Emre'nın kül-
liyesi içinde bu yapıtı tarafsız bir kulak-
la dinleyebilseydiler. toplumumuzda ni-
ce kavTam karmaşasını çözebilirdik. ts-
lama, dine, gelenekçiliğe sahip çıkan-
lar acaba ne kadar Yunus'un felsefesi-
ni tanımışlardır? Bu oratoryonun son
dizelerinde Saygun'un koroyla seslen-
diği dizeleri kaçı duymuş. kaçı değeri-
ni bilmiştir?
"Sensin kerim, sensin Rahim, Allah
sana sundum elim
Senden artuk yoktur emim, .Allah sa-
na sundum elim,
Ecel geldi vade erdi bu önıriim kade-
hi doldu
Kimdir ki içmedin kaldı Allah sana
sundum elim."
Yapüaryşimgeter, slayûar
ÖNDER KİTAHYALI
İZMİR- Biz üç arkadas., 1996-
97 sanat mevsimi boyunca en az
500 yapıtın adını verdik. Bunlann
çoğu Op., K.V, D. gibi bir simgey-
le, onu izleyen bir sayı taşımaktay-
dı. Peki nedir söz konusu simgeler
ve sayılar?
Bir müzik yapıtı seslendirilirken
onun belirleyici özellikleri hakkın-
da dinleyiciye bilgı vermek evren-
sel bir uygulamadır. Hintlilerde
Raga. Ortadoğu'da makam, mutla-
ka belirtilir. Aslında usulün de
açıklanması gerekir. EvTensel mü-
zikte yapıtın tonunu belirtme alış-
kanlığı Doğu'dan gelmiş olmalı-
dır; ancak burada bestecideki ya-
ratma aşamasının da belirtilmesi-
ne gereksinme duyulmuştur.
Yazın sanatında rastlanmayan
böyle bir uygulama. sanınm müzı-
ğın soyut bir nitelik taşımasından
kaynaklanmaktadır. Nitekim ope-
ra, oratoryo gibi metni ve konusu
olan yapıtlarda, yalnızca başlıkla
yetinilir. Dilerseniz. simgelere dö-
nelim ve Opus'tan başlayalım.
Latince bir sözcük olan "Opus",
"Yaprt, Beste" demektir; kısaltıla-
rak kendinden sonra gelen bir sa-
yı ile birlikte yapıtın başhğına kon-
duğu zaman onun bestecinin tüm
verimi içindeki konumu belirlen-
miş olmaktadır. Beethoven'in Op.
2 üç piyano sonatı ile Op. 135 fa
majör yaylı çalgılar dörtlüsü, bü-
yük bestecinin geçirdiği aşamala-
nn uç noktalannı göstermektedir.
Şu da var ki Op. sayılannın genel-
likle besteleme yerine basım sıra-
sında konulması. müzikseveri ya-
nıltan bir uygulama olabılir. Ital-
yan kemancı Biaggio Marini
(1597-1665). Op. sayısını kulla-
nan ilk müzikçilerdendi (1617). O
sırada Monteverdi'nin elinde ilk
gelişim aşamasına girmiş bulunan
müzikli dramın ("Drama per Mu-
sica") kısa süre sonra Opus sözcü-
günün çoğulu olan Opera adını al-
ması ılginçtir. Anlaşılan, dönemin
sanat yetkilileri, onu çok yapıtlı bir
müzik türü olarak nitelendirmek
istemişlerdi.
Müzikbüimci Deutsch
Op. sayısı. Beetfıoven'e dek yay-
gınlaşmadı. Beethoven'denönceki
büyük bestecilerin yaratma aşama-
lannı da belirtebilmek için yapılan
çalışmalar. çeşitli simgeler halin-
de karşımıza çıkmaktadır.
1850'lerde kurulan Bach Der-
neği'nin yaptığı basım çalışmala-
rı sonunda "Bach Kataloğu"
("Bech VVerke Verzeichnis") oluş-
muştu. Günümüzde, bunun kısalt-
ması olan B.VV.V.'yi. dinleti prog-
ramlannda sık sık görüyoruz.
Müzikçi ve doğabilimci Dr.
CSO aşağılansm, bizim de bakanımız var!
AHMET SAY
ANK\R\ - Bu kadar çapsız bir köşe
yazısı okumamıştım. Hadi Uluengin'ın
"Orkestra ve Nalburiye'* başlıkh yazısı,
kafa kanşıklığın prototipidir. Şu sözlere
bakarmısmız: "CumhurbaşkanhğıSenlb-
ni Orkestrası'na bilumum nalburiye işleri-
ni ha\ale etmek gerekecek". "taka tuka
ses \ieren okkalı bir teneke çekidne başvu-
rulacak..." Bir de öğüt veriyor: "Laiklik
adına icra ettiğiniz Dokuzuncu Senfoni'de
ortalama>ı tutturun"": "Kimse Mustafa
Kemal'in arkasınasığınırakyirmiliveotuz-
lu >ıllardan örnek verme\e kalkışmasın!"
• Eloğlu yazar mı yazar! Oysa 171 yıllık
geçmişiyle çoksesli müzikte ülkemizin
simgesi ve önde gelen müzik odağı olan C-
SO'yu eloğlu. "Ankara mmkasr. "üçün-
çü sınıftaşra bandosu" diye nitelerse bıze
de orkestramızın kişiliğinde müziği savun-
pıak düşer.
Içgüdûsel ve bilgisiz bir vaa
Bu lafların. "Cumhurbaşkanı zurna da
dinleme\Tversin" herzesınden farkı sudur:
Şe>1d Vılmaz. Atatürk Türkiyesi'nin çağ-
cıl kurumlanna karşıdır. çoksesli müziğe
ve CSO'ya da karşıdır; CSO'nun kapatıl-
masından yana olduğu için görüşünü dü-
pedüz söylemiştir. Uluengin ise kafa kan-
şıklığı yüzünden çareyi sataşkanlıkta bul-
maktadır. "Yangm çıksın da ellerimizi ıst-
tahm" dürtüsüyle yazmaktadır. Bu laflar,
ola ki "Jcgüdüsel." Düzeyli. bilgili. sağlık-
lı bir ınsan aklını kullanmaktan neden ka-
çınsın?
Çok açık: "Laiklik" ve "Dokuzuncu
SenibnTnin yan yana getirilmesiyle Anka-
ra Festivali'nin "açılış konseri"kastedil-
mektedir. Bu konser, CSO'nun değil, "Bir-
leşmiş Ankara Orkestrası ve Korolan'*nm
bir etkinliğidir. Bilgısizlik mi. art niyet mi'
1
Uluer.gin. jazdığı gazetenm o günlerdeki
manşetlerine bir göz atsm. Cnlü şef Can-
sugKahidze'nin yönettıği 9. Senfoni, CSO
\e Bilkent Senfoni'nin, Ankara Devlet
Opera Korosu ile De\ let Çoksesli Koro-
su'nun birleşmesiyle seslendirilmiştir.
Kaldı kı on bin kişilik bir kongre salonun-
da gerçekleştirilen "Idtlesel'" bir konserde,
ses kalitesi ıkinci plandadır. Oysa konser.
bu yönüyle de başanlıydı; salona yerleşti-
rilen elektronik ses düzemnin verimi yük-
sekdüze>deydi.
Uluengin. "'laiklik** ile "çpksesli müzik''
arasındaki iç bağlantıla- ^——•^-^
n göremiyor mu? Beet-
hoven, Aydınlanma Fel-
sefesi'nın ve Fransız
devrimi ilkelerinın mü-
zikteki doruğudur. Inanç
ve düşünce özgürlüğü-
nün. eşitliğin, toplumsal
çoksesliliğin. demokra-
sinin müzikal anlatımla
örtüşmesinden daha do-
ğal ne var?
Bütün bunlar konser-
de birleşmiş ve ortaya
kitlesel bir "konser ak-
şamı" çıkmıştır. Gazete-
lerin.televizyonkanalla- — — > — ^ — ^
nnın. hatta dış basınm bu görkemli konse-
ri günler boyunca yansıttığını anımsatma-
ya gerek görmüyorum. Soru şudur: Ulu-
engin. bu yazıyı neden o günlerde yazma-
dı?
Gelelim "mızıka'' ve "bando" aşağıla-
malanna... Başta şunu söyleyeyim: Müzik
tanhimize baktığımızda. en fazla "askeri
müzik'' geleneğimizle övünebilinz. Kü-
çümsenecek değil, önemsenecek tarafı-
mızdır: AsyaçalgılannmAvrupa'yataşın-
masında bizim de katkılanmız vardır. Sel-
çuklularda "Tabılhane". Osmanlılarda
"Mehterhane", 1826'dan başlayarak "Mu-
aka-i HumajTin" ve günümüzün "Senfo-
/umhurbaşkanlığı
Senfoni
Orkestrası,
Kültür Bakanhğı'na
bağlı bir kurumdur.
Saldınlar
karşısında CSO'yu
savoınmak tstemihan
Talay'a düşer.
nik bandoiar"ı. dünyada az görülmüş kök-
lü bir "askeri müzik'' geleneğini sergiler.
tkınci Viyana Kuşatması (1683) dolayısıy-
la "Mehter müziği''nin görkemi. sadece
psikoloj ik izler bırakmakla kalmamış. Av-
rupa'ya çalgılanmızın ve aksak ritmlerimi-
zin tanıtılmasını da sağlamıştır. Mozartve
Beethoven, mehter müziğinin etkilerınden
esin almışlardır. A\Tupa'da "aDaturca" di-
ye bir stil gelişmiştir. CSO'yu küçümseme-
ye kalkışırken. "bando, mızıka'' demek.
en azından bilgisizliktir.
— • — ^ ^ — Uluengin. müziğin
"m"sinı bilmiyor. Bir
cümlesı şöyle: "Müzis-
yenlerinönündckiparbV
yonlarda arnk sol anah-
tan değil, crvata döndü-
ren bir İngiliz anahtan
duracak." Hangi birin-
den başlayalım? Müzis-
yenlerin önünden "par-
tisyon" değil, kendi çal-
gısına ilişkin orkestra
partisi durur. Partisyon,
çoksesli müzikte bütün
çalgılann ya da insan
seslerinin toplamını kap-
sar. Uluengin. bir "sol
anahtan" tutturmuş gidiyor. Orkestrada
çalgılann ses genişliğine göre değişik
anahtarlar kullanılır. Konservatuvann or-
ta üç sınıfında öğrenciye 5 anahtar öğreti-
lir.
"La akoru ekle etmek için-" diye başlı-
yor bir cümlesıne. "Akor" nedir. "akord"
nedir, "la" sesi nedir. bilmiyor. Üstelik.
HikmetŞimşek'i CSO'nun şefı sanıyor. C-
SO'nun konserlerine hiç giönediği belli.
Hikmet hocamız, CSO'nun şefliğinden ay-
nlalı 11 yıl geçti. Sözü uzatmak istemiyo-
rum. çünkü Uluengin'in yazısıyla Hikmet
Şimşek adını yan yana getirmeye utanıyo-
rum. "Maestro" yerine>
'maistro''diyen kö-
şe yazan, eminim kendinı "manifistocu"
sanmaktadır. Fistosu. mistosu. "tmı"sı ya
da "gıgTsı, "sofanahtarı. "kol" anahta-
n... Okurlardan özür dıliyorum. bütün bun-
lan aktardıysam Uluengin' in kanşık kafa-
sının üstünden seslenebilmek. okurlartm-
la doğruda ve gerçekte birleşebilmek için
yazdım.
Kûltür Bakanı TalaVın görevi
Aslında bu görev. daha çok Kültür Ba-
kanınındır. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Or-
kestrası, Kültür Bakanlığı'na bağlı bir ku-
rumdur. Saldınlar karşısında CSO'yu sa-
vunmak tstemihan Talay'a düşer. Unutul-
mamalı ki CSO. genel sanat yönetmeni ve
şefı, dünyaca ünlü solistleri. grup şefleri,
üyeleri. hatta bestecilerimiz ve dinleyici
tabanıyla bir bütündür. Kitle iletişim araç-
lan da bu bütünün içındedir. CSO, adıyla
sanıyla sadece devleti. hükümeti, bakanlı-
ğı değil. Türkiye'nin müzik alanındaki en-
tellektüel birikimini. kamuyu temsil eder.
Bakalım Kültür Bakanı istemihanTalay
ne yapacak? "Kültür Bakanı" kimliği,
böyle durumlarda belli olur. Acaba, çok-
sesli müzikte ülkemizin sembolü olan
CSO'yu gereği gibi savunacak mı?
Yeri gelmişken değil. zorunlu olduğum
için açıklıyorum: "Kültür Bakanı neden
gecUdyor" başlıklı geçen yazımda. İstemi-
han Talay'ın yargı kararlannı uygulamak-
ta geciktiğini belirtmiştim. Sayın Bakan,
incelik göstererek beni telefonla aradı ve
söz konusu yargı karannın Daruştay nöbet-
çi mahkemesinde değiştirildiğini, kaldınl-
dığını söyledi.
Bu son karar. 13 Ağustos'ta verilmiştir.
Oysa Danıştay'ın daha önce verdiği kara-
nn yasal süresi 9 Temmuz günü dolmuş-
tur. 9 Temmuzdan 13 Ağustos'a kadar tam
35 gün yargı karan uygulanmamıştır. Özür
dilerim. Kültür Bakanı için "gecüayor"
yenne. "gecikmiştir" diye yazmalıydım.
LuoNvig Ritter V'on Köchel (1800-
1877). her iki dalda da önemli bir
şey yapmadı; ama rahmetlı Nadir
Nadi'nin rakibi sayılan coşkulu bir
Mozart dostuydu. ömrü boyunca
onun yapıtlannı araştırdı ve sıraya
koydu. 1862'de tamamladığı "Te-
matik \* Kronolojik Katalog", kı-
saca "Köchel Kataloğu" ("Köchel
Verzeichnis'') olarak bilinir. Bunun
kısaltması olan K.V. simgesi. Mo-
zart'ı elden geldiğince doğru de-
ğerlendirmemizi sağlıyor.
200. doğum yılı nedeniyle son
günlerde F. Schubert'in yapıtlan-
nı daha sık dinlemekteyız ve çoğu
kez. D. simgesiyle karşılaşmakta-
yız. Söz konusu simge. Avustur-
yalı müzikbilimci Otto Erich De-
utsch'un (1883-1967) soyadından
geliyor. Aynı zamanda eleştirmen
olan Deutsch, 1939'da Nazılerden
kaçarak tngiltere'ye sığındığı ve
çalışmalannı orada sürdürdüğü
için "İngiliz Müzikbilimci'' olarak
da tanınır.
Deutsch. Haydn, Mozart, Beet-
hoven, Schumann ve Liszt gibi ün-
lülerin yaşamöykülerini yazdı; an-
cak Schubert'e özel bir ilgi duy-
muş, onu özenle incelemişti. "F.
Schubert'in Mektuplan ve Yazıla-
n" (1919), "Tarihsel F. Schubert
Resimleri" (1992) başlıklı kitapla-
n ortaya koydu. Bu alandaki anıt-
sal yapıtı ise LudvvigScheidler'in.
VVUli Kahl'ın ve Georg Kinsky'nin
yardımlanyla 1913'te tamamladı-
ğı "Belgelerle F. Schubert'in Yaşa-
mı ve Yaratılan" başlıklı kitabıdır.
Burada yer alan yapıt kataloğu ve
onun 1951 "deki Ingilizce basımı.
D. simgesiyle günümüzün Schu-
bert dinleyicilerine ışık tutmakta-
dır.
Yapıtlardaki simgeler
Haydn'ın kimi yapıtlan Op. sa-
yısı taşır. Senfonileri de kendi sıra
sayılanyla belirtilir; ancak bazı ya-
pıtlannda gördüğümüz Hob. sim-
gesi bizi şaşırtabilir. Simgenin kay-
nağı olan Anthony \bn Hoboken,
Hollandalı bir bilim adamıdır.
1957'de yayımlanan Haydn kata-
loğu, bestecinin yapıtlanndan bir
bölümünü içermektedir.
Eğer piyano ya da çembalo resi-
tallerinde Domenice Scarletti'yi
dinlerseniz. K. ya da L. simgesiy-
le karşılaşabilirsiniz. Bunlardan bi-
rincisi, Amerikalı çembalo sanat-
çısı Ralp Kirkpatrick'ten gelmek-
tedir. Sanatçı 1953'te, Scarlatti'nin
yaşamöyküsünü ve yapıtlannın lis-
tesini içeren kitabını ortaya koydu.
L. simgesi ise Italyan besteci ve pi-
yanist Alessandro Longo'yu
(1864-1946) anımsatmaktadır.
Scarlatti'nin bütün çembalo yapıt-
lannı 12 cilt halinde bastırmıştı.
Müziğin mutfağındaki bu çalış-
kan insanlann emeği, kendileriyle
birlikte okuyanlan da mutlu kılıyor
degil mi?
Oasis yeni albümüyle rekor kır*
• Kültür Servisi - İlk albümü ile iki yıldan fazla
listelerde kalan ünlü tngiliz topluluk Oasis'in yeni
albümü "Be Here Novv" geçen perşembe satışa
sunuldu. pazar gününe kadar bir milyondan fazla
satan albüm İngiltere'nin "en kısa zamanda
tüketilen albümü" unvanını kazandı. İlk albümü 20
milyondan fazla satan grubun üyelerinden Noel ve
Liam Gallagher. hemen hemen her gün televizyon
programlannda yer alıyor.
Fransc-Türk ortak yapımı
Atatürk belgeseli çekiliyor
• Kültür Servisi - Merkezi Paris'te bulunan ADR
Productions. yönetmenliğinı Jocelyene Saab'ın
yapacağı "Atatürk Belgeseli" projesinin
çalışmalanna başladı. "Belge fılmlere dayanan bir
proje" olarak tanımladıklan ve dünyada ilk kez
gerçek belgeleriyle kapsamlı bir "Atatürk Belgeseli"
gerçekleştinneyi hedeflediklerini belirten kuruluş,
fılmin yapımı için Türkıye partneri olması talebiyle
"Türkiye Sinema ve Audiovısuel Kültür Vakff "na
(TÜRSAK) rcsmi başvuruda bulundu. Belgeselin
yapımı konusunda prensip anlaşması yapılan ve
ADR-TÜRSAK ışbirliği ile gerçekleştirilecek olan
projeye. Fransız televizyon kanallanndan "France
3" ve "Arte"nin destek verdiği öğrenildi. TÜRSAK
Vakfı. "Atatürk Belgeseli'nin ön hazırlıklan
konsundaki çalışmalannı başlatarak belgeselin
yapımı için katkıda bulunmalan konusunda TC
Cumhurbaşkanlığı. TC Kültür Bakanlığı ve
Genelkurmav Başkanlığı nezdinde girişimlerde
bulundu. Atatürk'ün portresinin çizileceği ve Türk
milliyetçiliğinin öneminin ve onun bir lslam
ülkesinde laik bir cumhuriyet kurmaktaki
stratejisinin analiz edileceği belgeselin yapımı için
Türkiye ve dünya arşivlerinin taranacak olması
nedeniyle, sürpriz Atatürk belge film görüntüleri ve
fotoğraflannın söz konusu belgeselde ilk kez dünya
kamuoyuna ^unulacağı belirtiliyor.
Tabutta Rövaşata, dünya
festîvallerinde
• Kültür
Servisi -
Derviş
Zaim'in
yöncttiği ve
96 Antalya
Altın
Portakal Film
Festivali, 97
tstanbul Film
Festivali. 1997 Orhon Murat Anburnu ödüllerini
kazanan Tabutta Rövaşata isimli fılmi dünya
festivallerinde. 4-13 Eylül Toronto, 18-27 Eylül St.
Sebastian, 9-19 Ekim Chicago. 20-31 Ekim
Montpellier. 14-22 Kasım Torino ve 21-30 Kasım
tarihleri arasında da Selanik film festivallerine
katılacak. Tabutta Rövaşata. Toronto Festivali'nde
yanşma dışı kategoride gösterilirken diğer
festivallenn yanşma bölümlerinde dünya
sinemasmın seçkin örnekleriyle yanşacak.
yılı
• Kültür Servisi - 25 yıldır aralıksız olarak
perdelenni açık tutan. Türkiye'nin ilk ve en uzun
ömürlü özel bale topluluğu olan Çağdaş Bale
Topluluğu, kurucusu vc daimi koreografı Cem
Ertekin'in yeni balesini kasım avında sahnelemeye
hazırlanıyor. Topluluk. bu yıl da gösterilerini
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Salonu'nda
sergilemeye devam ec'rcek. Geçen yıllarda olduğu
gibi gösterilenn tüm gelıri yine kamuya yararlı
derneklere bağışlanacak. 26. yılında genişletilmiş
kadrosuyla sahneye çıkmaya hazırlanan topluluk.
sanatsal bir işbırliği içinde bulunmak için ilgilenen
demeklerle iletişim kurmak istiyor. Toplulukla (0
216 348 35 07) numaralı telefon aracılığıyla
bağlantı kurabilirsiniz.
Rhytmistan-bul'dan ilk konser
• Kültür Servisi - Türkiye'nin ilk vurmalı sazlar
topluluğu Rhytmistan-bul. 2 Eylül Salı akşamı,
Boğazıçi Üniversitesi Mezunlar Derneği(BÜMED)
Burc Tesısi'nde bir konser verecek. DavTil, bendir,
darbuka, kös. zurna. flüt, saksofon ve klavye gibi
enstrümanlann bulunduğu topluluk, mart ayında
Brezilya'nın Bahia eyaletinde düzenlenen
International Percussion Panorama Festivali'ne
katılmıştı. Rh>tmistan-bul. vurmalı sazlarda Orhan
Topçuoğlu, Hüseyin Pulat. Ahmet Yıldınm. Murat
Verdi, Levent Yıldınm: flüt, zurna ve saksofonda
Levent Altındağ'dan oluşuyor. Saat 21.30'da
başlayacak olan konser ile ilgili aynntılı bilgi için(0
212 287 02 32 dahili 119)
Placido Domingo sahnelere geri
döndii
• Kültür Servisi - Üç
hafta önce boğazındaki
rahatsızlık nedeniyle
konserini iptal eden
tspanyol tenor Placido
Domingo. geçen pazar
günü sahnelere geri
döndü. Domingo
Santiago Filarmoni
Orkestrasf nın
eşliğinde Bulgaristanh
soprano Svetla
Vassileba ile üç saatten
fazla sahnede kaldı. Santiago Belediye
Tiyatrosu'nda verilen bu konsenn ayn bir anlamı
daha var. Otuz yıl önce Domingo aynı tıyatroda ilk
konserini. "Andre Chenier" operasını
seslendirmişti. Domingo konser sonrası izleyicilere
"Bir otuz yıl daha yaşarsam. bunu yine birlikte
kutlayacağız" dedi.
İDT Balıkesir'de
• Kültür Servisi - Ekim ayında sezonu açmaya
hazırlanan İzmir Devlet Tiyatrosu(tDT). ilk
turnesini Balıkesir'de Melih Cevdet Anday'ın
"Mikadonun Çöpleri" adlı oyoınunu sahneleyerek
gerçekleştirecek. 3. Bahkesir Kuruluş-Kültür ve
Sanat Şenlikleri kapsamında sahnelenecek olan
oyunu Sönmez Atasoy yönetti. "Mikado'nun
Çöpleri", Balıkesir Belediyesi Kültür ve Sanat
Merkezi'nde 31 Ağustos"ta sunulacak.