23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 AĞUSTOS 1997 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 ALLEGRO EVtN tLYASOGLU Yunus'un ışığında başlayan festival4. Bilkent Uluslararası Mûzik Festi- valinin 24 Ağustos günü Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu ile Yunus Em- re'nin Sivrihisar'daki külliyesinde baş- laması çok anlamlı birolay: Her şeyden önce Ahmed Adnan Saygun'un doğu- munun 90. yılına rastlaması; Yunus Emre'ye ait çağdaş bir yapıtın onun öz- gün mekânında seslendirilmesi; koca- man bir orkestra-koro ve solistler top- luluğunun Sivrihisarortamınataşınma- sı; Bilkent Senfoni gibi görkemli biror- kestra ile başta Ayhan Baran olmak üzere Cemaliye Kıyıcı, Pekin Kırgız ve Gölge Şekeramber gibi deneyimli so- listlerimizin katılımı... (19. tstanbul Festivali'nde 1991 Yunus Emre yılı ne- deniyle seslendirilen oratoryoda devlet sanatçısı Ayhan Baran'ın ustalıklı yo- rumunu hâlâ unutamadık. tçerik açısından Yunus'un tarihsel kimliği çağdaş kavramlarla birleşirken yerel değerlerimizin uluslararası katkı- larla çoğalması da kıvanç vericı. Çin asıllı şef JulianShevTin orkestrayı; Bul- gar şef Georgi Robev'in Bulgaristan Devlet Filarmoni korosunu yönetmesi ve Bilkent Senfoni Orkestrasf nın için- de yer alan 12 ayn ülkeden 120 sanat- çının katılımı. Türk solistlerle birlikte geniş yelpazede bir dünya sanatını ser- giliyor. İnsanın, insaıüığuı sembolû' ~ ' Bu tablo. 1991'de yitirdiğimiz Ah- med Adnan Saygun'un öz amacına da çok yakışıyor. Saygun, birbesteci kadar bir düşünce adamıydı. Çağını izlediği kadar çağlann derinliğine inebilen zen- gin kültür birikimıyle 21. yüzyıla akta- racağımız bir sanat elçimiz... Kendi özünü ev rensel olanla kaynaştırabilme- yi amaç. "Kökündenkoparümadanye- nikşme"yi ılke edınmişti. lliğinde ke- miğinde Atatürkçülüğü duymuş: Ata- türk'ün devrimlerini bir toplumbilimci titızliği ile değerlendirmişti. Tüm bes- tecilere de "Önce Anadolu insanının ne- fesini duyraak" gereğini öğütlemişti. Uluslararası müzik çevrelennde adı- mızı en çok duyuran yapıtlardan bindir TT»Bilkent Müzik Festivali'nin Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu ile Yunus Emre'nin Sivrihisar'daki külliyesinde başlaması çok anlamlı bir olay. Saygun'u suçlayanlar. onun simgesi altında tüm çoksesli müziğimizi eleştirenler, şimdi gidip bu yapıtı tarafsız bir kulakla dinleyebilseydiler, toplumumuzda nice kavram kargaşasını çözebilirdik. Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu. Bağnaz çevreler bu yapıtı yıllarca dil- lerine dolamışlar, gâvur müziğine ör- nek verdiğini. oratoryonun Katolik ki- lisesine ait bir müzik olduğunu, hatta Yunus Emre'nin adını böyle bir forma yerleştirerek Saygun'un taklitçilik yap- tığını. dolu dolu ağızlarla söyleyip yaz- mışlardı. Oysa bu oratoryo bestelendi- ği tarihten. 1946'dan itibaren Fransa'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne kadar nice dış ülkede ünlü şeflerle seslendiril- mış, övgüler kazanmıştı. Hemen şunu belirtmek gerek: Oratoryo biçimi, on- yedinci yüzyılda operaya karşı kilisenin kendi çevresinde yarattığı bir müzik tü- rüdür. Opera gibi dünyasal konulu, dra- matik bir oyun yerine orkestra, koro ve solıstlerin statik bir şekilde seslendirdi- ği dinsel konulu bir yapıttır. Yirminci yüzyılda biçim saklı tutularak, içerik açısından her konuda oratoryolar yazıl- mıştır. Evrensel bir müzik formudur ve her ülkeden bestecinin kullanımına açıktır. Biçimi. formu da seçmek bes- tecinin hakkıdır. Kaldı ki Yunus Em- re'nin tasavvufi dizelerinden yola çı- karken. gizemli içeriğe en uyan biçim olmuştur oratoryo. Bestecinin Anka- ra'da Halkevlen müfettişliği yıllannda yazılmış ve ilk kez Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından çahnmış; bir yıl sonra Pans Radyosu'nda ve Pa- ns'in ünlü Pleyel salonunda Fransızca olarak icra edilmiş: 1958'de Leopold Stokovvski yönetiminde Symphony of the Air Orkestrası tarafından Ingilizce olarak Ne\v York'ta seslendirilmiştir. "Yunus Emre benim için insanın, in- sanhğın sembolü oldu" diyen Saygun, arayışın, çilenin ve \ahdetin huzurunu kendine özgü bir anlayışla dile getir- miştir. Şöyle anlatır bu çalışmasını: "Yunus Emre'nin şürierini ona aykın düşmeyecek bir hava içinde müsikiye yansıtabilmek kolay bir iş değildi. Ta- mamıyla makami bir anlayışın hâkim oMuğu, içinde yer yer kendine göre şe- Idüendirdiğim Uahİlerin bulunduğu bu yaa, bu yüzden geleneklerimize dayanı- yor demektir. Geleneğimize ait unsurla- n. geleneğimi/in dışında kalan bir çok- seslilik ile bağdaştırmak istedim." Biilent Tarcan bir yazısında Yunus Emre Oratoryosu'nun Saygun'un sanat yaşamındaki yerini şöyle değerlendir- miştir: "Sonraki eserlerinde duyduğu- muz modal yapılann kannaşık ve ezo- terik müağinin kökeni de işte bu abide- dir." 'Dinledikçe anlayacaklar' Saygun giderek kınlmıştı. kabuğuna çekilmiş ve iş dünyasına kapanmıştı. Ona göre kâmil insan tıpkı Yunus'un kâmil insanı gibi karanlığın derinliğin- de ışık bulacaktı. Yetiştirdiği onca öğ- renci bugün sınırlanmızın dışında başa- n gösterirken, yazdığı 75'ten fazla ya- pıt dalga dalga yannlara uzanırken onun şu sözlerı yine kulaklanmda yankılanı- yor: "Benizamanla,eserlerimidinledik- çe anlayacaklar." Saygun'u suçlayanlar, onun simgesi altında tüm çoksesli müziğimizi eleşti- renler. şimdi gıdip Yunus Emre'nın kül- liyesi içinde bu yapıtı tarafsız bir kulak- la dinleyebilseydiler. toplumumuzda ni- ce kavTam karmaşasını çözebilirdik. ts- lama, dine, gelenekçiliğe sahip çıkan- lar acaba ne kadar Yunus'un felsefesi- ni tanımışlardır? Bu oratoryonun son dizelerinde Saygun'un koroyla seslen- diği dizeleri kaçı duymuş. kaçı değeri- ni bilmiştir? "Sensin kerim, sensin Rahim, Allah sana sundum elim Senden artuk yoktur emim, .Allah sa- na sundum elim, Ecel geldi vade erdi bu önıriim kade- hi doldu Kimdir ki içmedin kaldı Allah sana sundum elim." Yapüaryşimgeter, slayûar ÖNDER KİTAHYALI İZMİR- Biz üç arkadas., 1996- 97 sanat mevsimi boyunca en az 500 yapıtın adını verdik. Bunlann çoğu Op., K.V, D. gibi bir simgey- le, onu izleyen bir sayı taşımaktay- dı. Peki nedir söz konusu simgeler ve sayılar? Bir müzik yapıtı seslendirilirken onun belirleyici özellikleri hakkın- da dinleyiciye bilgı vermek evren- sel bir uygulamadır. Hintlilerde Raga. Ortadoğu'da makam, mutla- ka belirtilir. Aslında usulün de açıklanması gerekir. EvTensel mü- zikte yapıtın tonunu belirtme alış- kanlığı Doğu'dan gelmiş olmalı- dır; ancak burada bestecideki ya- ratma aşamasının da belirtilmesi- ne gereksinme duyulmuştur. Yazın sanatında rastlanmayan böyle bir uygulama. sanınm müzı- ğın soyut bir nitelik taşımasından kaynaklanmaktadır. Nitekim ope- ra, oratoryo gibi metni ve konusu olan yapıtlarda, yalnızca başlıkla yetinilir. Dilerseniz. simgelere dö- nelim ve Opus'tan başlayalım. Latince bir sözcük olan "Opus", "Yaprt, Beste" demektir; kısaltıla- rak kendinden sonra gelen bir sa- yı ile birlikte yapıtın başhğına kon- duğu zaman onun bestecinin tüm verimi içindeki konumu belirlen- miş olmaktadır. Beethoven'in Op. 2 üç piyano sonatı ile Op. 135 fa majör yaylı çalgılar dörtlüsü, bü- yük bestecinin geçirdiği aşamala- nn uç noktalannı göstermektedir. Şu da var ki Op. sayılannın genel- likle besteleme yerine basım sıra- sında konulması. müzikseveri ya- nıltan bir uygulama olabılir. Ital- yan kemancı Biaggio Marini (1597-1665). Op. sayısını kulla- nan ilk müzikçilerdendi (1617). O sırada Monteverdi'nin elinde ilk gelişim aşamasına girmiş bulunan müzikli dramın ("Drama per Mu- sica") kısa süre sonra Opus sözcü- günün çoğulu olan Opera adını al- ması ılginçtir. Anlaşılan, dönemin sanat yetkilileri, onu çok yapıtlı bir müzik türü olarak nitelendirmek istemişlerdi. Müzikbüimci Deutsch Op. sayısı. Beetfıoven'e dek yay- gınlaşmadı. Beethoven'denönceki büyük bestecilerin yaratma aşama- lannı da belirtebilmek için yapılan çalışmalar. çeşitli simgeler halin- de karşımıza çıkmaktadır. 1850'lerde kurulan Bach Der- neği'nin yaptığı basım çalışmala- rı sonunda "Bach Kataloğu" ("Bech VVerke Verzeichnis") oluş- muştu. Günümüzde, bunun kısalt- ması olan B.VV.V.'yi. dinleti prog- ramlannda sık sık görüyoruz. Müzikçi ve doğabilimci Dr. CSO aşağılansm, bizim de bakanımız var! AHMET SAY ANK\R\ - Bu kadar çapsız bir köşe yazısı okumamıştım. Hadi Uluengin'ın "Orkestra ve Nalburiye'* başlıkh yazısı, kafa kanşıklığın prototipidir. Şu sözlere bakarmısmız: "CumhurbaşkanhğıSenlb- ni Orkestrası'na bilumum nalburiye işleri- ni ha\ale etmek gerekecek". "taka tuka ses \ieren okkalı bir teneke çekidne başvu- rulacak..." Bir de öğüt veriyor: "Laiklik adına icra ettiğiniz Dokuzuncu Senfoni'de ortalama>ı tutturun"": "Kimse Mustafa Kemal'in arkasınasığınırakyirmiliveotuz- lu >ıllardan örnek verme\e kalkışmasın!" • Eloğlu yazar mı yazar! Oysa 171 yıllık geçmişiyle çoksesli müzikte ülkemizin simgesi ve önde gelen müzik odağı olan C- SO'yu eloğlu. "Ankara mmkasr. "üçün- çü sınıftaşra bandosu" diye nitelerse bıze de orkestramızın kişiliğinde müziği savun- pıak düşer. Içgüdûsel ve bilgisiz bir vaa Bu lafların. "Cumhurbaşkanı zurna da dinleme\Tversin" herzesınden farkı sudur: Şe>1d Vılmaz. Atatürk Türkiyesi'nin çağ- cıl kurumlanna karşıdır. çoksesli müziğe ve CSO'ya da karşıdır; CSO'nun kapatıl- masından yana olduğu için görüşünü dü- pedüz söylemiştir. Uluengin ise kafa kan- şıklığı yüzünden çareyi sataşkanlıkta bul- maktadır. "Yangm çıksın da ellerimizi ıst- tahm" dürtüsüyle yazmaktadır. Bu laflar, ola ki "Jcgüdüsel." Düzeyli. bilgili. sağlık- lı bir ınsan aklını kullanmaktan neden ka- çınsın? Çok açık: "Laiklik" ve "Dokuzuncu SenibnTnin yan yana getirilmesiyle Anka- ra Festivali'nin "açılış konseri"kastedil- mektedir. Bu konser, CSO'nun değil, "Bir- leşmiş Ankara Orkestrası ve Korolan'*nm bir etkinliğidir. Bilgısizlik mi. art niyet mi' 1 Uluer.gin. jazdığı gazetenm o günlerdeki manşetlerine bir göz atsm. Cnlü şef Can- sugKahidze'nin yönettıği 9. Senfoni, CSO \e Bilkent Senfoni'nin, Ankara Devlet Opera Korosu ile De\ let Çoksesli Koro- su'nun birleşmesiyle seslendirilmiştir. Kaldı kı on bin kişilik bir kongre salonun- da gerçekleştirilen "Idtlesel'" bir konserde, ses kalitesi ıkinci plandadır. Oysa konser. bu yönüyle de başanlıydı; salona yerleşti- rilen elektronik ses düzemnin verimi yük- sekdüze>deydi. Uluengin. "'laiklik** ile "çpksesli müzik'' arasındaki iç bağlantıla- ^——•^-^ n göremiyor mu? Beet- hoven, Aydınlanma Fel- sefesi'nın ve Fransız devrimi ilkelerinın mü- zikteki doruğudur. Inanç ve düşünce özgürlüğü- nün. eşitliğin, toplumsal çoksesliliğin. demokra- sinin müzikal anlatımla örtüşmesinden daha do- ğal ne var? Bütün bunlar konser- de birleşmiş ve ortaya kitlesel bir "konser ak- şamı" çıkmıştır. Gazete- lerin.televizyonkanalla- — — > — ^ — ^ nnın. hatta dış basınm bu görkemli konse- ri günler boyunca yansıttığını anımsatma- ya gerek görmüyorum. Soru şudur: Ulu- engin. bu yazıyı neden o günlerde yazma- dı? Gelelim "mızıka'' ve "bando" aşağıla- malanna... Başta şunu söyleyeyim: Müzik tanhimize baktığımızda. en fazla "askeri müzik'' geleneğimizle övünebilinz. Kü- çümsenecek değil, önemsenecek tarafı- mızdır: AsyaçalgılannmAvrupa'yataşın- masında bizim de katkılanmız vardır. Sel- çuklularda "Tabılhane". Osmanlılarda "Mehterhane", 1826'dan başlayarak "Mu- aka-i HumajTin" ve günümüzün "Senfo- /umhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Kültür Bakanhğı'na bağlı bir kurumdur. Saldınlar karşısında CSO'yu savoınmak tstemihan Talay'a düşer. nik bandoiar"ı. dünyada az görülmüş kök- lü bir "askeri müzik'' geleneğini sergiler. tkınci Viyana Kuşatması (1683) dolayısıy- la "Mehter müziği''nin görkemi. sadece psikoloj ik izler bırakmakla kalmamış. Av- rupa'ya çalgılanmızın ve aksak ritmlerimi- zin tanıtılmasını da sağlamıştır. Mozartve Beethoven, mehter müziğinin etkilerınden esin almışlardır. A\Tupa'da "aDaturca" di- ye bir stil gelişmiştir. CSO'yu küçümseme- ye kalkışırken. "bando, mızıka'' demek. en azından bilgisizliktir. — • — ^ ^ — Uluengin. müziğin "m"sinı bilmiyor. Bir cümlesı şöyle: "Müzis- yenlerinönündckiparbV yonlarda arnk sol anah- tan değil, crvata döndü- ren bir İngiliz anahtan duracak." Hangi birin- den başlayalım? Müzis- yenlerin önünden "par- tisyon" değil, kendi çal- gısına ilişkin orkestra partisi durur. Partisyon, çoksesli müzikte bütün çalgılann ya da insan seslerinin toplamını kap- sar. Uluengin. bir "sol anahtan" tutturmuş gidiyor. Orkestrada çalgılann ses genişliğine göre değişik anahtarlar kullanılır. Konservatuvann or- ta üç sınıfında öğrenciye 5 anahtar öğreti- lir. "La akoru ekle etmek için-" diye başlı- yor bir cümlesıne. "Akor" nedir. "akord" nedir, "la" sesi nedir. bilmiyor. Üstelik. HikmetŞimşek'i CSO'nun şefı sanıyor. C- SO'nun konserlerine hiç giönediği belli. Hikmet hocamız, CSO'nun şefliğinden ay- nlalı 11 yıl geçti. Sözü uzatmak istemiyo- rum. çünkü Uluengin'in yazısıyla Hikmet Şimşek adını yan yana getirmeye utanıyo- rum. "Maestro" yerine> 'maistro''diyen kö- şe yazan, eminim kendinı "manifistocu" sanmaktadır. Fistosu. mistosu. "tmı"sı ya da "gıgTsı, "sofanahtarı. "kol" anahta- n... Okurlardan özür dıliyorum. bütün bun- lan aktardıysam Uluengin' in kanşık kafa- sının üstünden seslenebilmek. okurlartm- la doğruda ve gerçekte birleşebilmek için yazdım. Kûltür Bakanı TalaVın görevi Aslında bu görev. daha çok Kültür Ba- kanınındır. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Or- kestrası, Kültür Bakanlığı'na bağlı bir ku- rumdur. Saldınlar karşısında CSO'yu sa- vunmak tstemihan Talay'a düşer. Unutul- mamalı ki CSO. genel sanat yönetmeni ve şefı, dünyaca ünlü solistleri. grup şefleri, üyeleri. hatta bestecilerimiz ve dinleyici tabanıyla bir bütündür. Kitle iletişim araç- lan da bu bütünün içındedir. CSO, adıyla sanıyla sadece devleti. hükümeti, bakanlı- ğı değil. Türkiye'nin müzik alanındaki en- tellektüel birikimini. kamuyu temsil eder. Bakalım Kültür Bakanı istemihanTalay ne yapacak? "Kültür Bakanı" kimliği, böyle durumlarda belli olur. Acaba, çok- sesli müzikte ülkemizin sembolü olan CSO'yu gereği gibi savunacak mı? Yeri gelmişken değil. zorunlu olduğum için açıklıyorum: "Kültür Bakanı neden gecUdyor" başlıklı geçen yazımda. İstemi- han Talay'ın yargı kararlannı uygulamak- ta geciktiğini belirtmiştim. Sayın Bakan, incelik göstererek beni telefonla aradı ve söz konusu yargı karannın Daruştay nöbet- çi mahkemesinde değiştirildiğini, kaldınl- dığını söyledi. Bu son karar. 13 Ağustos'ta verilmiştir. Oysa Danıştay'ın daha önce verdiği kara- nn yasal süresi 9 Temmuz günü dolmuş- tur. 9 Temmuzdan 13 Ağustos'a kadar tam 35 gün yargı karan uygulanmamıştır. Özür dilerim. Kültür Bakanı için "gecüayor" yenne. "gecikmiştir" diye yazmalıydım. LuoNvig Ritter V'on Köchel (1800- 1877). her iki dalda da önemli bir şey yapmadı; ama rahmetlı Nadir Nadi'nin rakibi sayılan coşkulu bir Mozart dostuydu. ömrü boyunca onun yapıtlannı araştırdı ve sıraya koydu. 1862'de tamamladığı "Te- matik \* Kronolojik Katalog", kı- saca "Köchel Kataloğu" ("Köchel Verzeichnis'') olarak bilinir. Bunun kısaltması olan K.V. simgesi. Mo- zart'ı elden geldiğince doğru de- ğerlendirmemizi sağlıyor. 200. doğum yılı nedeniyle son günlerde F. Schubert'in yapıtlan- nı daha sık dinlemekteyız ve çoğu kez. D. simgesiyle karşılaşmakta- yız. Söz konusu simge. Avustur- yalı müzikbilimci Otto Erich De- utsch'un (1883-1967) soyadından geliyor. Aynı zamanda eleştirmen olan Deutsch, 1939'da Nazılerden kaçarak tngiltere'ye sığındığı ve çalışmalannı orada sürdürdüğü için "İngiliz Müzikbilimci'' olarak da tanınır. Deutsch. Haydn, Mozart, Beet- hoven, Schumann ve Liszt gibi ün- lülerin yaşamöykülerini yazdı; an- cak Schubert'e özel bir ilgi duy- muş, onu özenle incelemişti. "F. Schubert'in Mektuplan ve Yazıla- n" (1919), "Tarihsel F. Schubert Resimleri" (1992) başlıklı kitapla- n ortaya koydu. Bu alandaki anıt- sal yapıtı ise LudvvigScheidler'in. VVUli Kahl'ın ve Georg Kinsky'nin yardımlanyla 1913'te tamamladı- ğı "Belgelerle F. Schubert'in Yaşa- mı ve Yaratılan" başlıklı kitabıdır. Burada yer alan yapıt kataloğu ve onun 1951 "deki Ingilizce basımı. D. simgesiyle günümüzün Schu- bert dinleyicilerine ışık tutmakta- dır. Yapıtlardaki simgeler Haydn'ın kimi yapıtlan Op. sa- yısı taşır. Senfonileri de kendi sıra sayılanyla belirtilir; ancak bazı ya- pıtlannda gördüğümüz Hob. sim- gesi bizi şaşırtabilir. Simgenin kay- nağı olan Anthony \bn Hoboken, Hollandalı bir bilim adamıdır. 1957'de yayımlanan Haydn kata- loğu, bestecinin yapıtlanndan bir bölümünü içermektedir. Eğer piyano ya da çembalo resi- tallerinde Domenice Scarletti'yi dinlerseniz. K. ya da L. simgesiy- le karşılaşabilirsiniz. Bunlardan bi- rincisi, Amerikalı çembalo sanat- çısı Ralp Kirkpatrick'ten gelmek- tedir. Sanatçı 1953'te, Scarlatti'nin yaşamöyküsünü ve yapıtlannın lis- tesini içeren kitabını ortaya koydu. L. simgesi ise Italyan besteci ve pi- yanist Alessandro Longo'yu (1864-1946) anımsatmaktadır. Scarlatti'nin bütün çembalo yapıt- lannı 12 cilt halinde bastırmıştı. Müziğin mutfağındaki bu çalış- kan insanlann emeği, kendileriyle birlikte okuyanlan da mutlu kılıyor degil mi? Oasis yeni albümüyle rekor kır* • Kültür Servisi - İlk albümü ile iki yıldan fazla listelerde kalan ünlü tngiliz topluluk Oasis'in yeni albümü "Be Here Novv" geçen perşembe satışa sunuldu. pazar gününe kadar bir milyondan fazla satan albüm İngiltere'nin "en kısa zamanda tüketilen albümü" unvanını kazandı. İlk albümü 20 milyondan fazla satan grubun üyelerinden Noel ve Liam Gallagher. hemen hemen her gün televizyon programlannda yer alıyor. Fransc-Türk ortak yapımı Atatürk belgeseli çekiliyor • Kültür Servisi - Merkezi Paris'te bulunan ADR Productions. yönetmenliğinı Jocelyene Saab'ın yapacağı "Atatürk Belgeseli" projesinin çalışmalanna başladı. "Belge fılmlere dayanan bir proje" olarak tanımladıklan ve dünyada ilk kez gerçek belgeleriyle kapsamlı bir "Atatürk Belgeseli" gerçekleştinneyi hedeflediklerini belirten kuruluş, fılmin yapımı için Türkıye partneri olması talebiyle "Türkiye Sinema ve Audiovısuel Kültür Vakff "na (TÜRSAK) rcsmi başvuruda bulundu. Belgeselin yapımı konusunda prensip anlaşması yapılan ve ADR-TÜRSAK ışbirliği ile gerçekleştirilecek olan projeye. Fransız televizyon kanallanndan "France 3" ve "Arte"nin destek verdiği öğrenildi. TÜRSAK Vakfı. "Atatürk Belgeseli'nin ön hazırlıklan konsundaki çalışmalannı başlatarak belgeselin yapımı için katkıda bulunmalan konusunda TC Cumhurbaşkanlığı. TC Kültür Bakanlığı ve Genelkurmav Başkanlığı nezdinde girişimlerde bulundu. Atatürk'ün portresinin çizileceği ve Türk milliyetçiliğinin öneminin ve onun bir lslam ülkesinde laik bir cumhuriyet kurmaktaki stratejisinin analiz edileceği belgeselin yapımı için Türkiye ve dünya arşivlerinin taranacak olması nedeniyle, sürpriz Atatürk belge film görüntüleri ve fotoğraflannın söz konusu belgeselde ilk kez dünya kamuoyuna ^unulacağı belirtiliyor. Tabutta Rövaşata, dünya festîvallerinde • Kültür Servisi - Derviş Zaim'in yöncttiği ve 96 Antalya Altın Portakal Film Festivali, 97 tstanbul Film Festivali. 1997 Orhon Murat Anburnu ödüllerini kazanan Tabutta Rövaşata isimli fılmi dünya festivallerinde. 4-13 Eylül Toronto, 18-27 Eylül St. Sebastian, 9-19 Ekim Chicago. 20-31 Ekim Montpellier. 14-22 Kasım Torino ve 21-30 Kasım tarihleri arasında da Selanik film festivallerine katılacak. Tabutta Rövaşata. Toronto Festivali'nde yanşma dışı kategoride gösterilirken diğer festivallenn yanşma bölümlerinde dünya sinemasmın seçkin örnekleriyle yanşacak. yılı • Kültür Servisi - 25 yıldır aralıksız olarak perdelenni açık tutan. Türkiye'nin ilk ve en uzun ömürlü özel bale topluluğu olan Çağdaş Bale Topluluğu, kurucusu vc daimi koreografı Cem Ertekin'in yeni balesini kasım avında sahnelemeye hazırlanıyor. Topluluk. bu yıl da gösterilerini Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Salonu'nda sergilemeye devam ec'rcek. Geçen yıllarda olduğu gibi gösterilenn tüm gelıri yine kamuya yararlı derneklere bağışlanacak. 26. yılında genişletilmiş kadrosuyla sahneye çıkmaya hazırlanan topluluk. sanatsal bir işbırliği içinde bulunmak için ilgilenen demeklerle iletişim kurmak istiyor. Toplulukla (0 216 348 35 07) numaralı telefon aracılığıyla bağlantı kurabilirsiniz. Rhytmistan-bul'dan ilk konser • Kültür Servisi - Türkiye'nin ilk vurmalı sazlar topluluğu Rhytmistan-bul. 2 Eylül Salı akşamı, Boğazıçi Üniversitesi Mezunlar Derneği(BÜMED) Burc Tesısi'nde bir konser verecek. DavTil, bendir, darbuka, kös. zurna. flüt, saksofon ve klavye gibi enstrümanlann bulunduğu topluluk, mart ayında Brezilya'nın Bahia eyaletinde düzenlenen International Percussion Panorama Festivali'ne katılmıştı. Rh>tmistan-bul. vurmalı sazlarda Orhan Topçuoğlu, Hüseyin Pulat. Ahmet Yıldınm. Murat Verdi, Levent Yıldınm: flüt, zurna ve saksofonda Levent Altındağ'dan oluşuyor. Saat 21.30'da başlayacak olan konser ile ilgili aynntılı bilgi için(0 212 287 02 32 dahili 119) Placido Domingo sahnelere geri döndii • Kültür Servisi - Üç hafta önce boğazındaki rahatsızlık nedeniyle konserini iptal eden tspanyol tenor Placido Domingo. geçen pazar günü sahnelere geri döndü. Domingo Santiago Filarmoni Orkestrasf nın eşliğinde Bulgaristanh soprano Svetla Vassileba ile üç saatten fazla sahnede kaldı. Santiago Belediye Tiyatrosu'nda verilen bu konsenn ayn bir anlamı daha var. Otuz yıl önce Domingo aynı tıyatroda ilk konserini. "Andre Chenier" operasını seslendirmişti. Domingo konser sonrası izleyicilere "Bir otuz yıl daha yaşarsam. bunu yine birlikte kutlayacağız" dedi. İDT Balıkesir'de • Kültür Servisi - Ekim ayında sezonu açmaya hazırlanan İzmir Devlet Tiyatrosu(tDT). ilk turnesini Balıkesir'de Melih Cevdet Anday'ın "Mikadonun Çöpleri" adlı oyoınunu sahneleyerek gerçekleştirecek. 3. Bahkesir Kuruluş-Kültür ve Sanat Şenlikleri kapsamında sahnelenecek olan oyunu Sönmez Atasoy yönetti. "Mikado'nun Çöpleri", Balıkesir Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi'nde 31 Ağustos"ta sunulacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle