06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 AĞUSTOS 1997 ÇARŞAMBA 10 KULTUR Füreya Koral, çağdaş olana ve geleceğe ilgiyle yaklaşmış, dairenin kapanmamasını dilemişti Yaşamı güzel kddı, yahnzhğını bfleCANAN BEYKAL Füreya Koral; sanatinı. hayatını anlat- tığı bir yazıda şöyle dıyor "Bir iki sene evvel Yunanlı bir heykelci atölyeme gel- mişti. Du\arda 195l"de yaptığım kapısı olan bir duvan gösteren bir seramik, tesa- düf. tam alünda masanın üstünde son ça- hşmalanmdan bir seramik ev durmordu. Çok Ugilendi ve tarihlerini sordu. 1951 \e 1980. "İlgınç. sanatçı yaşamında bir daire çiziyor. bir noktadan başlayıp bir sürü yol giderek aynı noktaya geliyor' dedi. Ona, diterim. daire kapanmasın. dedim." Ama 1910'da başlayan daire 1997'de kapandı ne yazık kı. Robüs şeridı gıbidir hayat, dairesel grafıği çizildi mı doğum mu önce ölüm mü hangısı bırbirinın ar- dında ya da önünde bılinmez. Doğum, ölüm birbinne kanşır gider. "Sanatçılar hiç ölmez" dense de kaçı- nılmaz son. hangi yaşta ve nasıl gelirse gelsın yıne de son derece acı bır olaydır. Füreya Koral'ın kaybı da sevenlerini dost- lannı ve sanat çevresini çok üzmüştür el- bette. Çünkü artık onu zarafetiyle, olağa- nüstü şıklığıyla. pınl pınl beynıyle % e yay- dığı güzelliğiyle (ki benim ıçin sonuna kadar güzel kalmayı başarmış olağanüs- tü kadınlardan binydı) aramızda göreme- yeceğız. Ölümün bir avuntusu varsa eğer sanınm bu hayatın nasıl geçinldığiyle ıl- gilidir. Füreya Koral'ın kendısi güzeldı. yaşamı güzel kıldı, yalnızlığını bile. Çok güzel şeyler ürettı, güzel yaşamasını bıl- di ve sonuna kadar etrafı. kendisini ıçten- lıkle seven. savan kişilerle çevrili ender sanatçılardan oldu. Benim yaş denen sayısal değeri unut- tuğum tek kışı Füreya Koral'dır. Çünkü çağdaş olana bunca ılgisı. sevgisi ve he- yecanı düşünülürse. gençlık bıraz da bu heyecanı yaşamak \e bunu aktarabılmek değil midir? Füreya Koral benim anıla- nmda öncelıkle sanata gelecek açısmdan ilgiyle yaklaşan, yaşamı hep ılensi için düşünen ve gerçekten dairenin kapanma- masını dılemiş olan bıri olarak kalacak- tır. Füreya Koral "ın bir yere gınşı bile sa- dece heyecanın ta kendisidır. Onun yay- dığı bır sıcaklık vardır kı bunu herkesle paylaşmaktan, aktarmaktan vanadır. Bır biyografık yazısında "Sanatçı ne için ya- şar" dıye soruyor ve şö>le yanıtlıyor: "Kendi iç dümasını, kendi görüşlerini. kendi düşlerini pay laşmak için değil mi- dir? Bu resimle, mü/jkk\ \azı ile heykelle olduğu gibi seramikle de olur. Bir seramik duvar bilmediğimiz ne çok insana bir şey- ler sö>le\ebüir?" FüreyaKorarın sanata ilgisi nasıl \ene zaman başladı kendisı de bilemiyor bunu Çünkü kendisini bildiğinden beri. duvar- larda resimler, minyatürler. eskı yazılar gördü. Dayısı Halikarnas Balıkçısı'nın teyzeleri Fahrel Nissa Zeid \e Aliye Ber- ger'in resimleriyle çe\Tİlı bırortamda bü- yüdü. Dedesi Şakir Paşa'nın kütüphane- sinden ilk kitaplannı okudu. Beş yaşında keman dersleri aldı, İstanbul Ünıversite- si FelsefeBölümü'nde okudu, 1947'dets- -» üreya Koral'ın kendisi güzeldi, yaşamı güzel kıldı, yalnızlığını bile. Çok güzel şeyler üretti, güzel yaşamasını bildi ve sonuna kadar etrafı, kendisini içtenlikle seven, sayan kişilerle çevrili ender sanatçılardan oldu. Benim yaş denen sayısal değeri unut- tuğum tek kişi Füreya Koral'dır. Çünkü çağdaş olana bunca ilgisi, sevgisi ve heyecanı düşünülürse, gençlik biraz da bu heyecanı yaşamak ve bunu aktarabılmek değil midir? Tarihin tanığıydı, sanat için yaşardı CANDEĞER FURTUN Uzun bir süredir rahatsızlığı nedeni ile Füreya Hanım'ı kaybedebilinz düşüncesine bile katlanamadığımız durum ne yazık ki gerçek oldu. Türkiye ilk çağdaş seramik sanat- çısını. bır öncüyü, aynı zamanda Osmanlf nın geç döne- minden Çumhuriyet'in kurulması ve günümüze kadar uza- nan bir tarih diliminin önemli bir tanığını da kaybetti. Se- ramık sanatına giren her kimse, hatta sanatm tüm diğer dal- lannda bulunan kişiler, Füreya Koral'ı tanırlar ve sever- lerdi; çünkü o sanatı ve sanatçıyı çok yakından izlerdi, hat- ta sanat için yaşardı bile diyebilirim. Ama bütün bunlann üstünde ben çok kıymetli bir dostumu kaybettim. 1980'le- rin başından itibaren bu güne kadar bir zaman dilimini ya- kından paylaştığım birdostu kaybettim. Kendisini çok sev- diğimizi biliyordu, özleyeceğimizi de. Ama şimdiden bi- le bu kadar özleyeceğimizi tahmin edemezdi. Biz dostla- nn;n kalbinde her gün eksikliğini daha derinden duyura- rak uzun yıllar yaşayacak. Ama Türk sanatında doldurul- maz yeri hep yaşayacak. vıçre'de bir sanatoryumda seramikle ta- nıştı. Burada rahatsızlığı tedavi edilirken başka bir hastalığa yakalandı; sanat. sera- mik tutkunu oldu. Ver elini Paris ve sade- ce toprakJa oynamak değil, sanatın bir ifa- de aracı olan seramikle kendi dünya gö- rüşünü, düşlerini. düşüncelerini aktara- cak bir amaç edinmekti istediği. Batı'da geçen uzun yıllardan sonra 1961 'de yur- da döndüğünde Hitit sanatı onun için bir şok oldu. Seramığı duvar olarak görürken artık bir form olarak görmeye başladı. 1951 'de. Türkiye'de ilk kez kendi fınnını v e malzemesini Paris'ten getirerek bir se- ramik atölyesi kurdu. ilk sergisini Türki- ye'nın o dönemde en çağdaş galerisi olan Maya Galensi'nde açtı. Yaptıklannı diğerlerinden ayıran, son derece özel bir renk ve biçım ortaya ko- yan ve bize "Bu bir Füreya seramigidir'' dedirten ürünler verdı. Onun için evin çok özel bir anlamı vardı. Paris'te yaptığı li- tograf iler ve seramiklerde hep ev. evler ve ev içleri vardı. Ancak bunlar iki boyutluy- dular, duvar seramiklenne uygundular. Sonra bırdenbire bu evier üç boyutlu form haline geldı hatta birleştiler, dizilişleriy- le mekânlar oluşturdular. mahalleler ya- rattılar. Bu neden ve nasıl oldu sorusuna Füreya şöyle yanıt veriyor: "Belki yaşa- dığım yerin etkisi. İnsanların evlcrinin içindeki hayaüan beni bep ilgilendinniş- ür. Bir kapı vardır, küçük. büyük. neyse_ sokaktan görünür. Kapak bir duvar gibi içinde ne oluyor. ne bitiyor. nasıl yaşanıyor büemezsiniz. İnsanlarda kapdanna gelin- ceye kadar bir kılıfa bürünmüş sanki, az çok birbirlerine benze\en insanlar. Kapı açılıp içine girince kılıf atıhyor ve kendi öz hayatlanm yaşıyorlar. Yaşadığım atöl- yera büyük şehrin büyük caddelerin- den (Elmadağ) yüz-iki yüz metre uzak- ta. Ama iki büyük ağacı var ve tam bir mahalle hayatı. Pencerelerden o küçük dairelerin içindeki yaşamı izlivebiliyo- rum. Dışandaki davranışlanndan na- sıl ayrı. ne kadar değişik..." Alçakgönüllü ve uyumlu 1993 yılında televizyon için bir sanat belgeselinin çekimi sırasında bu atölyeye gitmiştim. Bu belgeselin metin yazan ve danışmanı olmakla birlikte çekim için prodüktör benim Füreya Hanım'dan bir Füreya 'yı anmak MENGÜERTEL Ben Füreya adını 1951 yılında sevgili Adalet Cimcoz'un MAYA galerisinde duydum. MAYA her kuşaktan sanatçı ve sanatseverin bir araya geldiği coşkulu bir ortamdı. Füreya bir sağhk sorunu ile yıllarca uğraşmıştı. İlk kez Avrupa'da sergi açmış ve kendine güveni artmış olmasına rağmen, 40 yaşını aşmış olarak, sanat konusunda her şeye yeniden başlaması gerekiyordu. O günlerden bu günlere hiç geriye dönmeden çalıştı. O zamandan bu güne süren dostluğumuzda, çevresinde harelenen gruplaşmanm içinde olmak onurunu, oğlum, eşim ve ben hüzünlü bir sevgi ile taşıyacak ve Füreya'yı daima anacağız. Fûreya'nın eserleri ortada, onlan gördükçe heyecanımız tazelenecek. Onu her zaman özlem ile anacağız. Füreya sadece sanatçı değil profesyonel bir izleyici. sanatsever, Atatürkçü bir Türk aydını, Çumnuriyet okuru, sinema tutkunu idi. Yaşı artmış, bedensel sorunlarla uğraşır olmuştu. Fakat beyni pınl pmldı. istanbul Film Festivali'ni izlemek istiyor ama artık Fitaş'ın merdivenlerinden inemiyordu. Çareyi şöyle bulduk. Emek Sineması'mn kapısına kadar arabayla getiriyor, koluna gjrerek salona alıyorduk. Buna rağmen son festivali izleyemedi. Bizlerden gördüğümüz filmleri anlatmamızı istiyordu. Sanatla. ülkeyle ilgili hangi konuya yaklaşsak onu anacağız. randevu almamı (vermeyeceğinden kork- tuğu için) ve Füreya Hanım da çekim sı- rasında benim de bulunmamı istemişti. Çekim ekibine sıkı sıkı tembihlerde bu- lunduktan. tam vaktinde korkarak ürkerek gırdiğimiz evde bambaşka bır Füreya ile karşılaşılmıştı. Tıpkı yaptığı serainık ev lenn içindeki değişik insanlar gibi anılar yüklü, sanat kokan bu evde Füreya Koral'ın alçakgö- nüllü, yardımcı ve uyumlu davranışı ve el- bette onun doğallıkla yaydığı çekim. ekı- bin ışini bitirdiğı halde evden kolayca ay- nlmasma ızin vermemişti. Bütün bir gün- lük çalışma programım aksatan o gün, sa- nınm çekim ekibinin uzun zaman anım- sayacağı bir gün olmuştu. Benim için de öyle. Ingmar Bergman, politikacılan ve sanatçdan suçladı. 'Tiyatroyu kapatmak ciddi bir suçtur!' GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM- Göteborg Devlet Tiyatrosu'nun 1.5 yıl sü- reyle kapatılması ve 130 oyun- cunun kapının önüne konulma- sı karan. ünlü yönetmen \e ti- yatrocu Ingmar Bergman'ın sessızliğini bozmasına yol açtı. Bergman şöyle konuştu: "Bir tiyatroyu kapatmak cid- di bir suçtur. Buola>, ^ ^ _ _ _ her şeye burnunu so- kan politikacılarla beceriksiz sanatçıla- ruı işbiriiği \apmasi sonucudur. Sanat su- rekliük üzerine ku- rulur. Bunu boz- mak. korkunç bir davTanışur. Umarun personeİ gereken di- renişi gösterir. Bir ti- yatronun. şimdi ^^^"^~" Devlet Tiyatrolan Müdürü Ronny Danıemsson ile kapatma karannı önermişolan daire baş- kanı Stefan Pettersson tarafin- dan vönlcndirilmesi bir katast- roftur." Ingmar Bergman'ın Göte- borg Devlet Tiyatrosu'na özel ilgi duymasının nedeni daha 1946 > ılına uzanıyor. O yıl Tors- ten Hammaren tarafından Gö- /ngmar Bergman, Göteborg Devlet Tiyatrosu'nun kapatılmasına tepki eösterdi. teborg'a çağnlmış \e tiyatrovoı ondan devralmıştı. Bergman yönetımınde Göteborg Devlet Tiyatrosu, kısa zamanda ulusla- rarası üne kavuşmuştu. II.Dün- ya Savaşı sırasında Avrupa'da birçok ülkede kimsenin sahne- lemeye cesaret etmediği oyunla- n sahneleverek Kazizme karşı tavır almıştı. Ingmar Bergman, son zamanlarda bu tiyatronun ^ _ _ ^ _ sorunlan olduğunu kabul ediyor, ancak sorunlann uzun va- deli önlemlerle gide- rilmesi yenne kapa- tılma yolunun seçil- mesini eleştiriyor: "Aslında şaşırma- dım. Tiyatro uzun süredir bir fîlin du- yarülığında idare ediliyordu. Ben Mü- ~^~^^ nih'teki 9 vilük yö- netmenliğim sırasında bunlan vaşadım. Zaman zaman cehen- nem hayatı >aşansa da küçük ekip anla^ışına sıkı sıkıya sanl- mak gereldr. Önemli olan, iyi oyunculann biraraya gelmekri- dir. İyi tiyatro bundan doğar. Sahne gerisinde huzuryoktur ve her gün yeni bir olaj >aşamr. Yi- ne de önemli olan, sahnede ger- çekleşnrilenkrdir." 'îngiliz Hasta' Kont Almasy ile ilgili belgesel niteliğinde bir film bulundu GerçekİngiüzHasta'run ilginçyönkriKültür Servisi -Avusturya'da, MichaeJ Ondaatje'nin "İngiliz Hasta" adlı romanı ve yönet- men Anthony MingheDa'nın ay- nı adla sinemaya uyarladığı bol Oscarlı filmindeki baş karakter için model oluşturan Kont Lasz- lo de Almasy ile ilgili belgesel niteliğinde bir film bulundu. Beyazperdede Ralph Fiennes tarafından canlandınlan baştan çıkancı ve gizemli araştırmacı, aslında Laszlo de Almasy'den esinlenilerek yaratılmıştı. 1895 yılında Avusturya'da doğan ve eğitimininbirkısmını Sussex'te tamamlayan Almasy, kendisini bir Macar olarak tanımlıyordu. Almasy, tkinci Dünya Savaşı sı- rasında Ronunel'den bir de ma- dalya almıştı. Kameraman Rudi Mayer'in çekmiş olduğu film makaralan, yine bir film yapımcısı olan oğ- lu Kurt Mayer tarafından baba- sının evinin bahçesındeki an ko- vanlannın arasında bulundu. Mayer, bulduğu makaralan bır- leştirerek ortaya 110 dakikalık bir film çıkardı. En bûyûk zevki avlanmak Film, Almasy'nin 1929 yılın- da Mombasa'dan Kahire'ye yaptığı bir araştırma gezisini ge- tiriyor ekrana. Almasy'nin en büyük zevkı avlanmak. Doğu Afrika'dan da "Avrupalılar için bir cennet" olarak söz ediyor. Aşın zayıf ve uzun boylu; siga- ra içmediği çok az zaman var. Almasy. iyi görünümlü Fien- nes'a hiç benzemiyor. Mayer'in, Almasy ailesinin Avusturya'da- ki şatosunda bulduğu bazı mek- tuplar ise kontun filmde ve ki- tapta anlatıldığı gibi heterosek- süel olmadığını gösteriyorlar. Eşcinsel eğilimleri olan Al- masy'nin en büyük aşkı ise tkin- ci Dünya Savaşı sırasında öldü- rülen Hans Entholt. 14 Bu belgesel hakkmda hiçbir şey bilmiyordum" dıyor Ming- • 'İngiliz Hasta' romanı ve filminde yer alan, beyazperdede Ralph Fiennes tarafından canlandınlan baştan çıkancı ve gizemli araştırmacı Kont Laszlo de Almasy ile belgesel niteliğindeki film, Almasy'nin 1929 yılında Mombasa'dan Kahire'ye yaptığı bir araştırma gezisini getiriyor ekrana. Eşcinsel eğilimleri olan Almasy'nin en büyük aşkı ise îkinci Dünya Savaşı sırasında öldürülen Hans Entholt. hella. "Benim filminı. Almasy ile ilgili birçok gerçeğin günışığı- na çıkması için bir başlangıç noktası oldu; ama ben yine de o- nun eşcinsel olabileceğinin farkı- na varanıamıştım." Gerçek Almasy'nin Ralph Fi- ennes'tan oldukça farklı görün- düğünü söylüyor Mayer; "İngi- liz Hasta'da Fiennes'ın, gerçek Almasy'nin uzlaşılması güç ve aksi kişiliğini aynen yansıtıyor olması ise şaşırtıcı. Bu ancak bir rastlantı olabilir; çünkü ne Minghella ne de Fiennes, belge- seli daha önce izlememişlerdi.n . "Across Afrka in an Automo- bile" adı verilen belgeselin bazı çevreleri rahatsız edeceği kesin. Almasy ile iki arkadaşı Prens Ferdinand Liechtenstcin ve In- giliz endüstricisı John Brun- ner'm hayvanlan acunasızca öl- dürdüklen sahneler var filmde. "Gördükleri her şeyi vurmuş- lar" diyor Mayer, "fîlleri vecey- lanlanbile" Belgesel. Afrikalılann çoğu- nu tamamen çıplak olarak geti- nyor ekrana. Film sessiz olduğu için de araştırmacılann, yerlile- ri vahşi hayvanlardan daha faz- la düşünmedikleri izlenimi uyandınyor izleyicide. Hayvan- lan ve Afrikahlan göstermedi- ği zaman da arabayla izledikle- n yola çevrilıyor kamera. Biyografisi yazdacak Kitap ve özellikle de Ming- hella'nın filmi, Almasy'nin ya- şammın çok daha romantik bir versiyonunu anlatıyor aslında; ama her ikisi de tamamen ger- çeği yansıtma garantisi verme- mesine karşın Gilf Kebir Dağla- n'nın haritasmı çıkaran ve tarih öncesi dönemlere ait bazı mağa- ra resimlen bulan Almasy'nin bir araştırmacı olarak portresi- ni büyük doğrulukla sunuyor. Film gösterime girdikten son- ra Almasy'nin bir Nazi casusu olduğu yolunda ortaya çıkan ba- zı söylentiler var; ama bu söy- lentilerin gerçekliği de henüz kanıtlanmış değil. Kesin olarak bilinen tek şey ise 1920'li yıllar- da Mısır'a giden Almasy'nin Hitler rejimine olan yakınlığı. tkinci Dünya Savaşı sırasında Bletchley Parkı'nın kayıt işle- rinde çalışan Jean Howard adın- daki görevli, bir casus olduğu için değil, bir grup Nazi subayı- na Sahara Çölü'nde rehberlik ettiği için arandığını söylüyor Almasy'nin. "Eminun ki o bir casus değüdi" diyor Hovvard, "Onun siyasi yakınlığı sadece Macaristan'aydı." Şu günlerde Almasy'nin biyografisini hazır- lamak için kollan sıvayan Ho- vvard'a göre Ondaatje'nin roma- nı tamamen bir hayal ürünü. "Across Afrka in an Automo- bile", 28 eylülde İngiliz Has- ta'nın hemen ardından Ulusla- rarası FilmTiyatrosu'ndagöste- rilecek. DEFNE GOLGESİ TURGAY FtŞEKÇt Seller "Çarşamba 'yı Sel Aldı" türküsünün yaygınlığı- na bakılırsa seller oldum olası toplumumuzun gündeminde. Bu yaz, daha bizi seller basmamışken Alman- ya'daki selleri konuşuyorduk. Yeşilci olan arka- daşım, "Doğayla oynamanın sonu budur" dedi. "Biz Almanlar düzenli olmayı çok sevdiğimizden ırmakları bile düzene soktuk. Menderesler çize- rek döne döne akan, bu nedenle de su fazlası ol- duğunda, döndükçe hızını yitiren ırmaklar, hem yeni araziler kazanalım, hem de gemiler daha ko- lay işlesinler diye yollan değiştirilerek düzleştiril- di. Şimdi biraz fazla yağmur yağdığında ırmaklar su yükünü kaldıramadığından seller basıyor." Birkaç hafta geçip bizi de seller basınca bu sözleri anımsadım, ama bizim sellerte yukanda- ki nedenler arasında bir bağ yoktu. Bizim seller biraz sanayi selinin bir sonucu. Lü- leburgaz'dan Adapazarı'na dek uzanan Trakya - Kuzey Marmara çizgisiyle, Bursa ve Çukurova sanayi selinin altında kaldı. Hem deyıllardır hem de hiçbir planlamaya dayanmadan. Oysa özellikle bır tarih, kültür ve doğa kenti olan Istanbul'un sanayiyi kaldıracak gücü yok. Fabrikayı yaptığınız zaman yanına depolama ge- reksinimi, ürünlerin başka yerlere nakli için ula- şım olanaklan, daha da öte çevresine çektiği iş- gücü için konut, altyapı vb. gerekir. Oysa fabri- kayı kuran, orada çalışacak insanlann nerede otu- racaklarını, nasıl işe gelip gideceklerini aklına bi- le getirmemektedir. Böyle olunca da gelsin ge- cekondular. Geçen yıl Aya Mama Deresi, dev medya pla- zalarını basmış, o binbir lüksle dolu yapılar bir an- da çamura bulanmışlardı. Bu yıl Ayazağa Vadisı seller altında kaldı. Bir or- man bölgesi olan Ayazağa, son yıllarda hızlı bir fabrikalaşma ve bağlı olarak gecekondulaşma - gecekondular artık altı-sekiz katlı olarak yapılıyor- süreci yaşıyor, doğasının uygun olmamasına kar- şın. Ağaçlar kesilip yeni yapılara yer açılıyor. Bir kez Ayazağa, Haliç çukurunun uzantısında bulunuyor. Yani buradan doğacak kirlilik, Haliç'e akacak. Bir yandan Haliç temızlenmeye çalışılı- yor, öte yandan yapılana bakın... Son selde su baskınına uğrayan Evyap Sabun Tesisleri'nin kimi kaçak bölümleri Nurettin Sözen döneminde olaylı biçimde yıktınlmıştı. Ardından yapılan plan değışikliğiyle de yöre, bir "piknik ve eğlence alanı" olarak kabul edilmişti. "Hürriyet" gazetesinin 15. 8.1997 günü yazdı- ğına göre Gülay Abğ'ın Şişli Belediye Başkanı ol- masının ardından yıkılan binaların yeniden yapıl- masına, yanı sıra yeni inşaatlara da izin çıkmış. Bu izin için belediyeye bir milyar lira da bağış al- mışlar. Belediye yetkilileri de bu bağış için "gö- revini ifa etmenin gururunu yaşadığım" dile ge- tirmişler. Bakalım bu milyar, selin yarattığı zararları gider- meye yetecek mi? Mimariar Odası, Ayazağa için kesin çözümün; dere yatağına yapılmış yapılann yıkılması olduğu- nu söylüyor. Şehirciliğin yalnızca yerüstüne çok katlı yapı- lar kondurmakla yapılamayacağını öğrenmek is- temeyenler doğadan yeni dersler beklesinler. ; DT Sıvas 'a AIDS temasıyla gidiyor ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - De\ let Ti- yatrolan Genel Müdürü Bozkurt Kuruç, Erzu- rum, Van, Sıvas ve Kon- ya'da tiyatro açma çalış- malarının hızlandığını, 12 kent merkezinde tiyat- royu yaşama geçirecek- lerini bildirdi. Kuruç, Sı- vas'a ilk olarak AIDS te- ması çevresinde homo- seksüel bir insanın ilişki- lerini konu alan "Kuğu- lar Şarkı Söylemez" ad- lı oyun ile gidileceğini belirtirken, "Bu konuda ta\iz vermeyiz" dedi. Kuruç, dün düzenledi- ği basın toplantısında 1997-1998 sezonu tiyat- ro oyunlarını açıkladı. Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın talimatı doğrul- tusunda 3-4 yıldan beri çalışmalan sürdürülen Erzurum, Van, Sıvas ve Konya'da tiyatro açılaca- ğını bildiren Kuruç, "Bu kentierimizde kültür merkczlcri bulunduğu için salon sorunumuz ol- mamasına karşın, perso- nel sorunumuz \ar. Per- soneİ buralara hizmet ak- di ile başlayacak, daha sonra kadrolan verilecek. Çataşmalanmız tamam- landığında 12 il merke- zinde tiyatroyu harekete geçireceğiz" dedi. Ankara Çayyolu'nda yapılacak 750 kişilik ti- yatro binasının 2 ay için- de temelinin atılacağını kaydeden Kuruç, İstan- bul Anadolu yakasında bir tiyatro binası daha ya- pılması için çalışmalara başladıklannı söyledi. Yurtdışı çalışmalanna hız verdiklerini belirten Kuruç, Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun "Matruş- ka" ile 1-11 Eylül tarih- leri arasında Mısır'da; ts- tanbul Devlet Tiyatro- su'nun da Memet Bay- dur'un "Kamyon" ile 6 Ekim'de Bulgaristan'da temsil vereceklerini bil- dirdi. Kuruç, bu sezon Anka- ra Devlet Tiyatrolan' nda sahlenecek yapıtlar ara- sında yer alan Yunanlı yazar Dimitri Psathas'ın "Yalancı Aramyor" adlı oyununa dikkat çekerek. "Giderek onlar da Türk sanatçılann ovunlannı repertuvarlanna alacak- lar. Aynca Gürcistan, Nahçıvan ve Yunanistan tiyatrolan bu yıl Türld- ye'de temsil verecek" di- ye konuştu. Kuruç. RP'li eski Ba- kan İsmail Kahraman dönemındekı bazı giri- şimleri nedeniyle kültüf çevrelerince eleştirildiği- nin anımsatılması üzerii ne, "Geçen dönem kmv senin cesaret edemediği oyunlanoynadık."4 Mu- rat' repertuvarda vardı zaten. Devlet Tiyatrolan olarak biz hiçbir siyasi ile ahbaplık etmeyiz. Bütün kültür bakanlan bu sanat kurumunun gelişmcsj için çaba göstermişler- dir" dedi. Kuruç. "Dij'arba- kır'da Devlet Tiyatrolan her gece üklını tıklım olan salonlara perde aç- mıştır. Sıvas'ta da, Erzu- rum'da da. Kars'ta da böyle olacakür. Bu konu- da taviz\erme\iz" dedi. BUGUN • İFSAK'ta tstanbul'u fotoğraflayanlar grubu etkinliği saat 19.30'da. • RUMELİHİSARl'nda saat 21.00'de Kerem Görsev konseri izlenebilir. • İDİL KÜLTÜR MERKEZİ nde yönetmen Randal Kleıser'ın "Beyaz Diş" isimli filmı saat 15.00 ve 19.00'dagösteriliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle