Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 AkĞUSTOS 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Muğla'mn ünlü yaylasında doğa, mimarlık ve üretkenliğin sevdalı birlikteliği var *
Bir 'yaşama ldfltüra'dür Karabağları - Halk müzığimize ilgi
duyanlar, 'Ahdaverin barutumu,
saçrjnamı' diye başlayan Muğla
Zeyfceği türküsünün ünlü nakaratmı
hemen anımsayacaklardır:
"Anaan da aman yaylada bülbül
ötm«sin
Ben im de varim şu Muğla'dan
• Tarihsel dokusu ve sevimli eski evleri için Muğla'yı görenler eğer Yayla'yı da
yaşayıp tanıyamazlarsa bu 'kendini korumasını bilen' kentin böylesi bir kültürü nerede
ve nasıl 'bereketli kıldığını' da kavrayamazlar... Karabağlar, yüzlerce yıldan bu yana
insanla doğanın 'kent kültürünü de besleyerek' kucaklaşmasına önderlik ediyor...
Bu sözlerin anlamını 'derinüğİDe'
kavrayabilmek için, Muglalılann
kısaca 'Yayia' dedikleri Karabağlar ı
şöyle bir görmek yetmez, orada
'yaşvamak' gerekir.
Eşsiz doğal dokusu, Muğla'dan daha
alçakta olmasına rağmen en sıcak
aylarda bile insanı okşayan serin
havası: inanıtmaz lezzette kavun,
karpuz ve her türlü sebzeyi, meyveyi
'emek verene armağan eden'
bereketli toprağı: yöresel mimarinin
en yalın. en zarif ve bir o kadar da
'işlevsel' örneklerini yansıtan
geleneksel verandalı evleri; bu evleri
sarmalayan asmalan ve bostanlanyla
'yurt' denilen yazhklan; aynı
yurtlann 'komşuluk dayamşması'
içinde oiuşturduklan semtlerde de
adını veren 'çınaralb kahveleri' ve
tüm bu güzelliklerin ortak sevdalısı
olarak. 'irim' denilen, yeşilliklerle
sarmalanmış ıssız yollarda sessizce
ve 'saygıyla' yürüyenlere ses veren
'bülbüller'.. yukarda sözünü ettiğim
türkünün 'hep birlikte' ilham
kaynağını oluştururlar...
Yaylada 'tarihsel gelenek'
Böylesi bir yaylada 'bülbül ötmesin'
demek, yüzlerce yıldan bu yana aynı
doğa ve insan sevgisiyle süregelen
bir kültûr ve yaşam zenginliğinin de
'sönmesine' razı olmak demek. Yarin
Muğla'dan gitmemesi için, bu büyük
zenginlıği bile gözden çıkartabilecek
bir 'sevginin' derinliğini ise yine
ancak bu yaşamın 'insancıl
değerlerini' bilenler ka\Tayabilir...
Bütün olanaksızhklara ve
'yalıuzuklanna' rağmen, tarihsel kent
Karabağlar'da yeni evler de eskilerine saygdı bir mimaride vapdryor: Üstte solda, Belediye Başkanı Orhan Çakır'ın "ye-
ni" yayla evi, üstte sağda eskiden kalma geleneksel bir yayla evi; altta solda Kenan Evren'in Orhan Çakır'a komşu yeni
binası; altta ise eski milletvekili Tufan Doğu'nun onararak kullandığı eski yayla evi— (Fotoğraflar: OKTAY EKİNCİ)
dokulannı apartman kültüriine teslim
etmemek konusunda yıllardır
Türkiye'nin 'yüz akı' olan bir duyarlı
davranışı sergileyen Muğlalılar, aynı
kent uygarlığının yıne tarihsel
geleneğf olan yayla yaşamını da
Karabağlar'ın doğal ve kültürel
zenginliğiyle birlikte koruma çabası
içindeler...
Gerçi, çok değil, bundan 20-30 yıl
kadar önceye dek olduğu gibi, yaz
aylannda artık kasap, nalbant, berber,
terzi gibi bütün esnafla birlikte
yaylaya göçülmüyor. Yayladaki
finnlann, kahvelerin ve 'yazhk
Yaylakahvderinde 'keyifli'yıllar.""Karabağlar yaylasınm tarih içindeki tanıklan arasın-
da kuşkusuz en ünlüsü Evliya Çelebi'dir. 1671 yılmda
bu bölgeye gelen Evliya, Muğla kentiyle birlikte Kara-
bağlar'ı da gezmiş ve Seyahatnamesi'nde uzun uzun söz
etmiş.
Yaylanın '11 bin bağdan' oluştuğunu ve yaz aylann-
da bütün Muğla halkının Ulalılarla da birlikte bu bağ-
larda 'seldzay' kaldıklannı anlatan Evliya Çelebi; "Ka-
rabağlar'ın benzeri Malatya'daki Aspuzi, Konya'daki
Meram Bağlan'dır" diyerek hayranlığını vurguluyor.
Çoğunun yanında, yine yöresel rairaari karakteriyle
•yadık mcsciüerin' de bulunduğu sayılan 20'yi bulan
kahveler ayn ı zamanda kent yaşamındaki 'meyhane'
işlevini de üstlenirken, kahveyle birlikte aynı mekânla-
n paylaşan bakkallar, kasaplar, berberler, terziler de bu-
lunulan Karabağlar semti için bir 'yazhk çarşı' ve alış-
veriş merkezi yaratmış olurlar...
Muğlalılar artık 8 ay değilse bile mayıstan ekime ka-
dar yayladaki 'yuıHaruıda' kalmayı sürdürüyor. Çarşı
işlevlerini yitirmiş olsalar bile 'rekreasyon' görevlerini
yine yerine getiren yayla kahvelerinin ise bazılan 'kır
lokantası' olarak Karabağlar'a göcmeyenlere de hiz-
met ediyor...
Bu kahvelerde, Karabağlar Demeği'nin derlediği son
bılgileri rehber edinerek kısa bir gezinti yapalım.
1- Kır Kahvesi: Muğla'dan yaylaya girerken ilk kah-
ve. Mescidi hâlâ ayakta...
2- Kadı Kahvesi: tkınci kahve. Binası şimdi ev olarak
kullanılıyor.
3- Kozlu Kahvesi: Bir yangınla yok oldu. Mescidi ise
yıkılmak üzere...
4- Narh Kahvesi: Denizlı yoluna yakın. Belediye ka-
mulaştırdı \e onardı...
5- Elmalı Kahvesi: Yeniköy yolunda, binası yıkılmış...
6-Yamah Kahvesi: Narh ıle Hacıahmetarasında, mes-
Karabağlar'daki Süpüroğiu kahvesi, ulu çınarla-
n, geleneksel yapılan ve doyumsuz püryan keba-
bıyla Muğla'mn ve yaylanın gözbebeğL.
cidi yıkılmış...
7- Hacıahmet Kahvesi: Mescidi ve kahvesi bakımlı,
kullanılıyor...
8-Bakkallar Kahvesi: Binası ev olarakkullanılıyor, ya-
kın yıllara kadar kır lokantasıydı...
9- GökkıHe Kahvesi: Mescidine 1964'te yaylanın ilk
ve tek minaresi eklendi. Binası da meyhaneydi...
10- Cihan begendi Kahvesi: Aynı adı taşıyan semtin
girişindekı kahve. Binası ayakta değil...
11-Vakıf Karmsi: Yerel dilde 'MakuT denir. Yıllar-
• • •
dır kullarulmıyor, ama özelliklerini koruyor ve ayakta...
12-Süpüroğhı Kahvesi: Cnlü 'büryan' gelenegını sür-
dürüyor. 6 büyük çınann gölgelediği geniş meydanıy-
la bugün de 'vayla düğünleri' için en gözde kahve...
13- Kavakh Mescidi: Süpüroğlu'nun bugün de kulla-
nılan bakımlı mescidi...
14-KeyfDturağı Kahvesi: Muğlalılar Keyfoturağı' böl-
gesine "Yayladaki 'ağalar semti'dir'' derler. Belediye
kamulaştırdı, bir odasını da Karabağlar Derneği'ne tah-
sis etti...
15- Şeref Kahvesi: Keyfoturagı ile Süpüroğiu arasın-
da. Binası yıkıldı...
16- Berberler Kahvesi: Aynı adı taşıyan semtin giri-
şindedir. Binalan ayakta, ancak sahıbince kapalı tutu-
luyor...
17- Ayvah Kahvesi: Yayla'dan çayıra açılan yolun ba-
şmda. Binası 'yurda' dönüştü, mescidi ise kullanılmı-
yor.
18- PDBS Kahvcsi: Emekli bir polis yapmış. Mescidi
yok, binası ev olarak kullanılıyor...
19- Tozlu Kahvesi: Küçük bir binası var. Mecsidi
açık...
20- Başoturak: Adından da anlaşıldığı gibi, 'Çayıru-
cu'denilen bölgeden Karabağlar'a girişteki ilk kahvey-
di. 1930'lu yıllarda yıkıldığı söyleniyor, 'namı' ise hâlâ
sürüyor... Muğla ve Karabağlar için çok özel bir yeri
olan bu kahvelerin yeniden eski görkemli yaşantılanna
dönmesi belki artık olanaksız. Ne var ki hiç değilse
ayakta ve onanlabilecek durumda olanlan kurtarmak,
sadece mimarlık geleneğinin özgün ürünlerini geleceğe
aktarmak için değil, zengin bir yaşama kültürünün de
'çağdaş uygaruğa' yol göstermesi için gerekli... Özel-
likle de 'meyhane ile mesddin' yüzlerce yıl yan yana ve
'dayanışma' içinde bu kültürü beslediği gözönüne
alınırsa...
mescitterin' de çoğu 1980'lerden bu
yana kapandılar, kullanılmıyorlar.
Ne var ki motorlu ulaşımla birlikte
kentle yayla arasındaki mesafe de
artık 5-10 dakikaya inmiş olsa bile,
özellikle 'yurt' geleneği ve buna
bağlı yerel mimari tercihler
değişmiyor.
Hele yine yurtlar arasmdaki sıcak ve
içten komşuluk kültürü; sonbahara
doğru yogunlaşan 'laşlık yiyecek'
hazırlıİdan; bunlar arasında yaz boyu
bakılan 'besi hayvanlarından'
yapılmış kavurmalar; sucuklar, yine
yaz boyu kurutulan patlıcan, biber ve
bamya dizgileri; geceleri ay ışığmın
ve gökyüzündeki yıldız denizinin
eşlik ettiği çay sohbetleri; Sûpüroğlu
kahvesindeki akşam yemeklerini
şölene dönüştüren 'büryan' kebabı
ve büryanı doyasıya yemek için
yanında eşlık eden koruk suyuna
ekşili patlıcan salatası'.. geçmış yıllar
aratmayacak şekilde sürdürülen
değerler arasında hiç kuşkusuz en
güzelleri...
Kireç fabrikasımn kirUliği
Işte bu kültürü, bu doğayı ve bu
uygarlığı, aynı özgün kimliği ve
'kaynaklanyia' geleceğe de
aktarabilmek için kunılmuş bir de
'dernekleri' var Muglalılann.
Karabağlan Geliştirnıe ve
Gûzeüestirme Derneği, Muğla
Beledıyesı ve Mimarlar Odası
Temsilciliği gibi kenti yıllardır
korumaya çalışan kurumlann yanı
sıra. DSİ, Köy Hizmetieri. Tarun Ü
Müdürlüğü, Orman Bölge
MüdürlüğiL. gibi kamu
kuruluşlanyla da diyalog ve ilişki
içerisinde yaylanın 'bozulmaması'
yönünde çalışmalar yapıyor. Dernek
Başkanı ve Muğla'mn sevilen
doktorlanndan Osman Gürün ise son
zamanlardaki çabalannı, Muğla'dan
Karabağlar'a ulaşılan noktada
bulunan ve bu güzelliği yıllardır tek
başuıa' lekeleyen 'kireç sanayi'
fabrikasımn yarattığı kirliliğe karşı
mücadelede yoğunlaştırmış
durumda...
Yeni yayla evleri
Yine belediyenin, mimarlann ve
derneğin çabalanyla yakın yıllarda .
'doğal StT' alanı olarâk. ilan edilen •.,
Karabağlar"da, 'yeni inşa edilen
yayla evlerinin' geleneksel mimari
dokuyla uyumlu olması
yönünde de olumlu çabalar var.
Doğal SİT karanyla birlikte -•:-'.
belirlenen bu tür yeni
yapılaşma koşullanna uygun tarihe
dayalı projeler geliştirmek,
Muğla'daki mimarlara da 'coşkulu
bir meslek ortamı' sağlarken, aynı
projeleri özenle uygulayan yapı
sahıplen de
l
ya> la mimarisine
say^h davranmasuıuı' gururunu
taşıyorlar.
Son zamanlarda bu kervana
Belediye Başkanı Orhan Çalar ve
kimi yerel politikacılann yanı sıra,
yaylanın 'yeni sakini'
Kenan Evren de
katıhnış durumda.
Orhan Çakır'a 'komşu' gelen ve
yayla evini de özgün yerel
mimariyle yaptıran 12 Eylül
liderinin tarihsel ve siyasal tdşOiği',
Karabağlar'ın 'sakin, dingin.
hoşgörülü ve demokrat' yaşam
kültürüyle pek bağdaşır görünmüyor.
Ne var ki Muğlalılar, yıllann
'ağırbaşh kent sakuderi' olarak
aralanna katılan bu yeni yayla
komşulannı da şimdilik sessizce ve
'ihtiyaüa' karşılayıp gelişmeleri
uygarca izlemeyi tercih ediyorlar...
Yeni albümleri 'Be Here Now' ile müzik gündemini altüst etmesi beklenen Oasis, insanlan eğlendirmeyi yeğliyor
Oasfc cephesînde değişen bir şey yok
Kültür Servisi - Beatles ile başlayan
britpop geleneğinin günümüzdeki en
önemli iki temsilcisi olarak kabul edi-
len Blur ve Oasis arasmdaki kıyasıya re-
kabet, gruplann kendilerine özgü tarz-
lannı bulmasıyla sona erdi. Artık lngi-
liz pop müziğinin entelektüel yüzü
Blur'e bakarken bu müziğin neşeli yü-
zü Oasis'e bakıyor.
Bu yıl başında Blur'un piyasaya çı-
kardığı "Blur" adlı albümün ardından.
kendılenni "tümzamanlannenryigru-
bu" olarak tanımlayan Oasis de uzun bir
suskunluk döneminden sonra geçen
günlerde "Be HereNOTv" adlı üçüncü al-
bümünü piyasaya çıkardı. Oasis'in
1994 yılında çıkan ilk albümleri "Defi-
nitely Maybe"de yer alan "Supersonic",
"Live Forever", RockVRoll Star and
Cigarettes & Afcohol" adlı parçalar al-
bümü sürüklemişti. Oasis'in 1995 yılın-
da çıkan ikinci albümü "(VMıat's the S-
tory) Morning Glory?", ilk albüm ka-
dar beğenilmese de özellikle "W»nder-
wafl" adlı parça çok tuttu ve grubun son
Amerika turnesinde verdiği başanlı
konserlerin ardından 1996tamanlamıy-
la bir 'Oasis yıh' oldu. Ancak Ameri-
ka'daki son turnelerinin ardından The
Daily Telegraph gazetesinde "Yeniükçi
bir grup olma>an Oasis, rock müzik ta-
ı ıngrup
elemanlanndan Noel
GaDagher'in çok kısa süre
içinde yazdığı
parçalardan oluşan yeni
albüm, dağüma
aşamasında olan grubun
tekrar bir ara\-a
gehnesinde önemli bir rol
oynamış. Ancak Oasis'in
diskografısinc eklenen bu
son albüm, grubun
müzikal çizgisine büyük
bir yenilik getirmedi.
Gallagher'in albümde
kendini yenilemek yerine
tkari başanyı önemsemesi
büyük bir düş kınkhğma
neden oldu.
rihinde bir dipnot olarak kalacak" yo-
rumu yapıldı. Tüm bu eleştirilere kar-
şın, grubun geçen günlerde çıkan "Be
Here Now" adlı albümleri ile Oasis'in
müzik gündemini alt üst etmesi bekle-
niyor.
Müzik basınında önemli bir yere sa-
hip olan " Q " dergisi Oasis'i kapak yap-
tığı son sayısmda grup ile ilgili en son
haberlere yer verdi. Oasis'in yapımcı-
sı Owen Morris'in verdiği bilgilere gö-
re grup elemanlanndan Noel Gallag-
her'in oldukça kısa bir zaman içinde
yazdığı 15 şarkı arasından seçilerek al-
büme konan ve Noel Gallagher imzası-
nı taşıyan 10 yeni parça dağılma aşama-
sında olan grubun tekrar bir araya gel-
mesinde önemli bir rol oynamış.
Oasis'in "Be Here Now" adlı son al-
bümünün açılış parçası olan ve bu yıl
haziran aymda single olarak piyasaya
sürülen "D'You Knov. What I Mean"
isimli aşağı yukan 8 dakıka süren par-
ça, albümdeki ortalama 6 dakıka süren
şarkılann yanında pek de uzun sayılmı-
yor.
Noel Gallagher'in kendisiyle yapılan
bir ropörtajda albüme ismine veren "Be
Here Now"ın öyküsünü şöyle anlatı-
yor:"John Lennon ile yapılan bir söyle-
şi sırasmda, kendisine 'rock müziğinin
insanlığa mesajı nedir' diye sorulduğım-
da, Lennon'ın 'şimdi, burada olmaktlr'
cevabından etkilerek bu sözü son albü-
müzün isnıi olarak sectik."
Albümde yer alan diğer parçalar ara-
sında, küçük rifflerle süslü "My Big
Mounth" ve artık bir Oasis klasiği ha-
line gelen "Magic Pie'"ın yeni versiyo-
nu, Noel'in eşi için yazdığı ve David
BoHİe'nin "AD The Young I>udes" adlı
parçasından esinlendiği şarkısı "Don't
Look Back üı Anger", alışılmış Noel'e
özgü vokal tarzıyla "I Hope, I Think, I
Know", Wonderwall'dan esintiler taşı-
yan "The Girl in the Dirty Shirt",
"Dont Go Away" adlı baladı tuhaf lirik-
leriyle yaklaşık 9 dakıka süren "ADAro-
und The World" sayılabilir.
Ancak Oasis'in diskografisine ekle-
nen bu son albüm, grubun müzikal çiz-
gisine büyük bir yenilik getirmedi. Hat-
ta Noel Gallagher'in kendini tüm dün-
yaya sevdiren ender bir yaratıcılığa sa-
hip olmasına karşın, bu yeteneğini kul-
lanıp albümde kendini yenilemek yeri-
ne ticari başanyı önemsemesi büyük bir
düş kınklığına neden oldu. Bunun üze-
rine Gallagher yaptığı bir açıklamada
bu albümü 'son tutucu Oasis albümü'
olarak nitelendirdi. Görünen o ki Oasis,
Beatles ile aynı taktiği izleyerek insan-
lan eğlendirmeyi tercih ediyor. Zaten
popüler müzik daha başka ne içindir ki?
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Sanatta Gelenek ve Özgünlük
Geçen hafta "Sanatta Gelenekle Hesaplaşma"
başlıklı yazımda sanat üzerine düşünme bakımın-
dan kavramlann bilinmesinin önemi üzerinde dur-
muş, bu arada yüzyılımızın en önemli sanat tarihçi-
lerinden ve kuramcılanndan Arnold Hauser'in, baş-
yaprtı sayılan "Sanatın Toplumbilimi"nâç gelenek
kavramını nasıl ele aldığını kısaca göstermeye çalış-
mıştım.
Özellikle sanat yaşamlarının -ya da öğrencilikleri-
nin!- henüz ilk aşamasında olanlar için gelenek kav-
ramı, son derece büyük bir önem taşır. Bu önem, hem
sanatçının çoğunlukla "gelenekte hesaplaşma" ge-
reksinimini duymasından, hem de "özgünlük" sa-
vında olmasından kaynaklanır.
Gelenekle hesaplaşma bağlamında gelenek kav-
ramı, bu hesaplaşmanın içeriğinin doğru saptanabil-
mesi için önemlidir. Böyle bir heşaplaşmaya girişen
sanatçının hedefi ne olmalıdır? Örneğın "bütünüyle
yeni" bir dil yaratmayı amaçladığını veya yarattığını
söyleyen bir sanatçı, gerçekte neyı dile getirmekte-
dir? Sanatta "sil baştan" zihniyetj, doğru bir tutum
mudur?
Geçen haftaki yazımda, özellikle dil bağlamında
sanatın hiçbir alanında herhangi bir sanatçının "ye-
ni baştan" bir dil yaratmasının söz konusu olmadı-
ğını, her sanatçının işin başında kendini daha önce-
den zaten var olan bir dil bütünü içersinde bulduğu-
nu, kendi sanatçı kimliğini de bu dil aracılığıyla oluş-
turduğunu, Hauser'den yaptğım alıntılarla açıklama-
ya çalışmıştım.
Bilindiği gibi, kendine özgü bir sanatçı kimliği ge-
liştirme peşinde olan her sanatçının bir de "özgün-
lük" savı vardır. Başka deyişle sanatçı, anlatımda
"biriciklik" nitetiğine erişebilmeyi amaçlar, öyle kı, o-
nun geliştirdiği söyleme biçimi, onun sanatçı kişiliği-
nin de bir kimlik belgesi olacaktır. Sanat tarihinin akı-
şına baktığımızda, gelenek kavramının bu özgünlük
savıyla kimi zaman çok yoğun bir ilişki içerisinde ol-
duğunu görüyoruz. Bu ilişkinin temelini de genellik-
le özgünlüğün ancak çok "farklı" ya da "bütünüyle
yeni" bir dil aracılığıyle gerçekleştirilebileceği inancı
oluşturuyor.
Böyle bir inanç bakımından romantizmi tipik örnek
sayan Hauser, şöyle diyor: "Romantizm, ödün tanı-
maz tutumuyla gelenekçiliğe karşı çıkan bütün ha-
reketlerin domğunu oluşturur. Her türlü stereotıple,
dûzenli ve kurala bağlı olanla aynı karariı tutkuyla sa-
vaşan romantizm, ömek sayılan her bıçımi (...) dü-
şündürücü bir alan, ucuz bir klişe, mekanik olarak
yönlendirilebilen birformül diye nitelendihr. Gelenek
kavramı ilk kez romantizmin klasizist örneklere kar-
şı açtığı haçlı seferinden sonra aşağılayıcı bıranlam
almıştır; gelenek kavramına bağlı bu anlama göre ge-
lenekçilik, yeniçağtn kültürel bunalımının en düşun-
dürücü belirtilehnden biri sayılmaktadır. Ancak ro-
mantizm, çok iyi bilinen savaşı özde yeni bir biçim
içerisinde değil, fakat yalnızca daha sivri bir biçim-
te sergilemektedir."
Sanat tarihinde geleneğe karşı çıkışın en belirgin-
leştiği savaşım, özellikle Rönesans'la birlikte iyice
kökleşen klasik biçimlere ve olçütlere karşı çıkma
savaşımıdır. Hauser'in de yukanda belırttiğı gibi ro-
mantizm, bu savaşımın en sivri doruklanndan birini
-sergiler. Ancak toptan reddetme yoluna giden ro-
mantizm bile, yukardaki alıntının son bolümünde vur-
gulandığı gibi, kendini "biçimci" diye nıtelendirdiği tu-
tumdan kurtaramamış, başka deyişle sanatın var
olan "lehçesinin "dışına bütünüyle çıkamamıştır. Da-
ha da önemlisi, geleneği bütünüyle reddediyorum
derken, kendisi gelenekçiliğe sapmıştır. Yine Ha-
user*e kulak verelim: "Gerçek anlamda bir bunuva
sanat akımı olan romantizm, bütün gelenekler içen-
sinde en felce uğratıcısını; ne pahasına olursa olsun
özgünlük peşinde koşulması geleneğini üretti. Geç-
mişin sanatını klasik örneklerinin bütün ağıriığıyla
birlikte her modem sanatçının vicdan azabına dö-
nüştürdü. Artık tehdit altındaki Ben 'ini kurtarmak ve
özbilincini korumak isteyen herkes, daha önce var
olanlann tûmünden kaçınmakzorundaydı. Fakat ro-
mantizm, bu geleneksizlikgeleneğıyle veyaratıcı ye-
teneği bembeyaz bir sayfa sayma varsayımıyla da
yetinmedi; geçerii ve kullanılabilır anlatım biçımleri-
ni toplayan kendi sözlüğünü de kaleme aldı; ne var
ki bu sözlük, kısa zamanda geçmişteki bütün baş-
vuru kitaplanndan daha çok eskidi."
"Nasılsa eskiden ben değerini kanıtlamış" yargı-
sıyla, var olan biçimlerin dışına hiç çıkmamak kadar,
özgünlüğün tek kaynağını sürekli bir reddetme eyle-
minde bulmak da yaratıcılık açısından sağlıklı bir tu-
tum olmamaktadır. Çünkü geleneğe sıkı sıkıya bağ-
lı kalmak kadar, ne pahasına olursa olsun ret yoluy-
la özgünlüğe ulaşma çabası da bir biçimciliktir. Bir
yazan gerçek anlamda özgün kılan, var olan dil ka-
lıplanndan olabildiğince kaçınması değil, ama o ka-
lıplar aracılığıyla oluşturduğu farklı anlatımdır:
"Sanatçının kendine özgülüğü hiçbir yerde başka
sanatçılaha birlikte aynı geleneklerden bağımlılığı
paylaştığı noktada olduğu kadar çarpıcı biçimde or-
taya çıkmaz. Bir Dante, Raffaello ya da Mozart,
kendilerini en çok etkileyen çağdaşlanyla karşılaştı-
nldıklannda, yalnızca çağcıllıklan ve zamanlanyla
paylaştıklan ortak ruh değil, fakat özgünlüklen ve eş-
sizlikleri de en açık biçimde belirginleşir" (Hauser).
Demek ki kimi düşünürlere göre geleneği ve onun
içerdiği bütün birikimi bilmek, yaratıcılığı harekete
geçirmenin ve özgünlüğün de temel koşulu oluyor!
Baan Büişim 97 paneli
• Kültür Servisi - Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi
Sarayı'nda 5 Eylül 1997 Cuma günü
gerçekleştirilecek olan Baan Bilişim 97
etkinliğinde, Baan'ın en yeni ürünü ve hizmetlerinin
tanıtımının yanı sıra "bilgi tüketimi ve insan"
konulu bir panel düzenlenecek. Tınaz Titiz'in
konuşmacı olarak katılacağı panelde, işletmeler için
yaşamsal önemi olan bilgi ihtiyacı ve insan ilişkisi
üzerine göıüş bildirilecek. Bilgi dünyasına yeni bir
bakış açısı kazandırmak ve düşüncelerin rahatça
tartışıldjğı bir ortam yaratmak amacıyla düzenlenen
Baan Bilişim 97 etkinliğinde Baan PDM (Baan
Product Data Management - Ürün Veri Yönetimi),
Türk mevzuatına uyarlamış Baan IV FÎNANS ve
Baan'ın Internet'teki en yeni uygulamalan hakkmda
da bilgi verilecek.
BP'nin afışleri belirlendi
• Kültür Servisi - BP-Türkıye'nin, Mimar Sinan
Üniversıtesi işbirliğiyle gerçekleştirdiği bir
yanşmayla seçtiği genç grafik tasanmcılan Ahmet
Naci Fu^t ve Pelin Türker'in, '"Genç Avrupalı
Sanatçılar Istanbul Grafik Projesi"nde ülkemizi
temsil edecek afışleri belirlendi. Genç tasanmcılar,
yurt çapında gerçekleştirilen yanşmada
seçilmelerinin ardmdan"yol ve trafik emniyeti "'
temasını işleyen üçer adet afiş tasanmı hazırladılar.
Seçilen afişler çoğaltılarak diğer Avrupa
ülkelerinden gelen 14 çahşmayla birlikte 11-18
ekim tarihleri arasında ülkemizde gerçekleştirilecek
sempozyum çerçevesinde sergilenecek.