25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 1997 PERŞEMBE 10 DIZIYAZI Güneydoğu'dan Öyküler sürüyor Mars askın başladığında arkadaşı- mızın doğum gününü kutlu- yorduk. Bız her zamanki gibı. apar topar sığınağa inmeye çalışırken. doğum günü tatsız birsürprizlekesilenarkadaşı- mız hem merdivenleri iniyor hem de okkalı küfürler yağdınyordu. Biz roket yememek için ikı bûldüm merdivenleri inerken. o do- ğum günü partisi yanda kesildiği için sinir- leniyordu. Hep böyle yapardı. Hiç bu kadar rahat bir insan tanımadım. O baskında da a> - nı rahatlığı sürdürdü. Eğitimlerimizdeki sü- reyi daha da azaltarak.sığınağa indik. Nor- malde 26 saniye süren bu yol. herhalde ola- yın ciddiyeti ile 22 saniyeye düşmüştü. Da- ha yeni orurmuşruk ki yine bir sigara yaktı. Uyanlanmızaaldırmıyor. "Birşeyolmaz,bir şey ohnaz!" diye pişkinliğe vuruyordu. Bir ara yennden zıpladığı gibi kapıya vöneldi. "Ya, ben pastayı almaya gidiyorum" dedi "Manyak mısm kardeşim? Otur şuraya" dı- ye zor tuttuk. "Nasıl olsa sabaha kadar bura- dayız, hiç olmazsa rakılan getireyim" diye söylenıp durdu tüm gece. Izin vermedık. Her baskında ya da tacizde olduğu gibi ya- nımıza sınırlı eşyalan alıyorduk. Birincı ön- celikli olarak silahlar, sonra dışanda olan bı- teni takip edebılmek için telsiz. Eğer ortalık- ta bir yerde ise bir sürahi de su. Su çok önem- li. çünkü bir süre sonra insan hiç nedensiz su- samaya başlıyordu. Biz artık alışmıştık bu gecelere. Ama ara- mızda bir yeni vardı. Yeni savcının bölgeye geldiğinın dördüncü günüydü. Her ilk bas- kında olduğu gibi; zavallı, tam bir şok yaşı- \ordu. Ne düşündüğünü biliyordum. Roketlenn, havanlann her lojmana vuruşunda. "Benne den geklim bu lanet yere. Vatanına da mille- tinede-." diye küfrediyordu. Yanılmamıştım. birkaç dakika ıçınde aynı cümlelerle isyanı- na başladı. Bir süre sonra da yanıma kadar sokulup "Hâkim bey, ne zaman biter?" diye sordu. "Şimdi biter savcım. merak etme" di- ye sakinleştirmeye çalıştım. Kendi ılk günü- mü düşünüpona acıyordum. Ben artık kaşar- lanmıştım. Sıradan tacizleri saymazsak bu beşınciydi. Aradan birkaç dakika geçti geç- medi, bir köşede suratı sapsan hale gelen sav - cı, kısık bir sesle: "Hâkim Bey, bitmedi hâ- lâ?" Sanki baskın süresini ben ayarlıyormu- şum gibi, bana kızıyordu. Ben de kısık sesle "Biter savcım. az kaJdı merak etme!" dedim. Yine köşeye çekildi, büzüldü. ulunduğumuz sığınak, dört kath lojmanımızın kömürlü- ğüydü. Dışanya açılan tek bir penceresi vardı. O da boyu- muzdan yüksekteydi. Arada sırada bir sandığın üstüne çı- karak dışanya bakıyor ve gecenin karanlı- ğında, havai fişekler gibi panldayan izlı mer- mılen seyredip sıkılınca geri çekiliyordum. Adamlann içeriye girme ihtimalleri hesaba katılmazsa kör kurşunlar açısından bıraz em- niyette sayılırdık. Pencerenin önündeki set bizi koruyordu. Binaya çarpan mermiler an- cak pencerenin önüne düşüyordu. Böyle ge- celerde kendimize bir eğlence de bulmuş, dü- şen mermiler üzerine iddiaya giriyorduk. "Evet beyler. bu geleni kim bilecekbakaJım..." "Keleş." "Yok, kanasmermisL." "Hayır, roket parçası.'" "Havan havan!" Sonra pencerenin dışına elımizi uzatıyor, metal parçacığı alıyor ve bilebildiğimizkadanyla metal parçayı tah- lil etmeye çalışıyorduk. Ama o gün pek eğ- lenmeye fırsat bulamadık. Hayatımın en zor gecelerinden bırini yaşadım. Önce telsizi yanımıza almayı unuttuğumu- • B ulunduğumuz sığınak, dört kath lojmanımızın kömürlüğüydü. Dışanya açılan tek bir penceresi vardı. O da boyumuzdan yüksekteydi. Arada sırada bir sandığın üstüne çıkarak dışanya ve gecenin karanlığında, havai fişekler gibi panldayan izli mermileri seyredip sıkılınca geri çekiliyordum. Adamlann içeriye girme ihtimalleri hesaba katılmazsa kör kurşunlar açısından biraz emniyette sayılırdık. $r -y i-r --3*»- zu fark ettık. Meraktan çatlıyorduk. Sadece bız değil, jandarma ve polisin de baskın baş- ladığından beri bizi aradığma emindim. Bel- kı baskın bizım binada yoğunlaşmıştı ve bi- zim buradan çıkanlmamız gerekecekti. Kısa bir tartışmadan sonra telsizın şarj için elekt- riğe takılı olduğunu hatırladık. Peki kim al- maya gidecekti? Yeni savcıyı düşünmedik bi- le. Doğum günü hezimete uğrayan savcı ıle. ben vardık. Bir de savcılık kâtibımiz. Kâti- bin yaşlı annesi ve gözleri görmeyen babası zaten çıkamazdı. Biz savcı ile bırbirimize ba- karken, kâtibimiz doğulu şivesiyle "Bin gi- derem efen- dim~dedi.Kar- şı çıkamadık. Karanlıkta. sa- ğa-sola çarpa çarpa merdi- venleri çıktı. Biz de bekle- meye başladık. Kâtip bir türlü gen gelmiyordu. Inişi 26. çıkışı 35 saniye sü- ren merdivenlere gözümüzü dikmiş; karan- lıkta bir şeyler görmeye, daha çok. roket ve silah sesleri arasında ayak seslerini duyma- ya çalışıyorduk. Müthiş bir pişmanlık duygu- suyla titrediğimi hatırlıyorum. "Üç dakika, dört dakika" derken ancak beş dakika sonra geldi kâtip: "Hâkim Bey.tdsizkrelenktrink- te yoktur" dedi. Ve bir tartışma daha başla- dı. Sonunda şarj aletinin bir diğer odada ol- duğu hatırlandı ve kâtip tekrar yukan çıktı. Ne kadar "Erken dön!" diye tembihlesek de dakikalar sonra elinde telsizle çıktı geldi. He- men irtibata geçtik. Sığınakta kalmamızın uygun olacağı, kesinlikle dışan çıkmamamız gerektiği söylendi. Silah ve mühimmatımı- zın olup olmadığı soruldu: "Allah yardımct- mız olsun" sözleriyle konuşma bitti. Artık bundan sonra daha ıstırap verici bir süreç başlıyordu: Olanbitenden haberdar ol- mak. Çoğu zaman telsizi kapatmaya niyetlen- diğimi, ama bunu başaramadığımı hatırlıyo- rum. Yeni savcı da telsiz geldıkten sonra, ne- fes nefese süren konuşmalardan, çok daha fazla etkılenmeye başlamıştı. Yine yanıma kadar sokulup sanki roket sesleri arasmdan duyulacakmış gibi kısık sesle: "Hâkim Bey, hani beşdakikaya kadarbiterdediydiniz, ha- ni hâlâ bitmedi ya!" dedi. Ona göre tüm suç- lu bendim. Ben de ona doğru eğılip "Biter savcım, sakin ol biraz" dedım. Cevabımda "Ben ne bileyim kardeşim" gibi bir anlam ol- duğunu sezdi. Yüzüme dik dik bakıp hiçbir şey söylemeden köşesine gitti. oturdu. Ben yine kasanın üstüne çıkıp dışanya göz atmaya başladım. Ve silah seslennden loj- mana 25 metre mesafede bulunan. tam kar- şımızdaki e\ ın duvanndan ateş açıldığıru fark ettim. Bu kadar yakına geldiklerini anlayın- ca içeri girebilecekleri endişesi başladı. Içe- ridekilere hissettirmemeye karar verdim. Bu- radaki adam susturulmalıydı. Lojmanın üçüncü katı boşaltılmış. kum torbalanyla bir mevzi haline getinlmişti. Baskın başladığın- arük, hâlâ öhnedik. Çenenizi kapatm!" diye bağırmak istiyordum. ama bir türlü yapamı- yordum. Müthiş bir ikilem yaşamaya başla- dım. Bir yandan bu insanlann hakkı oldugu- nu düşünüyordum. Ya gerçekten biraz sonra öleceksek? Ya benım yüzümden Kuran okun- madan ölürlerse, ya şahadet getiremeden ölürlerse? Bu şekilde üç saat geçti. Hiçbir şey diyemedim. Sinirden kudurmuş bir hal- de, belki rahatlanm diye her şeyi göze alıp karanlıkta merdivenlere doğru sözüldüm ve yukan çıktım. Artık hiçbir şey umurumda biledeğildı. "NasılotsaKuran'ındaokundu" dum. ama yapa P da burada nöbet tutan polisler her tarafa hâ- kım olan üçüncü kattan ateş ediyorlardı. Po- lislerin bu adamı fark etmediklerini düşünü- yordum. Uzun bir süre yukan çıkıp polisle- re haber vermek için kendimi zorladım dur- dum. ama yapamadım. encerenin önünden inip bir I köşeye oturdum. Aradan beş dakika kadar geçti geçmedi. savcılık kâtibinin annesi ve gözleri görmeyen babası Ku- ran okumaya başladılar. Loj- manımızın sığınağında, devletın bir hâkimi, iki savcısı ve bir kâtibi roket sesleri arasında Kuran-ı Kerim dınliyorduk. Birbirimizi net göremiyorduk, ama bir anda içeriye dolan mistik havadan herkesin etkilendiğini fark ediyordum. tlk anda ruhuma huzur kaplatan ayetler. bir süre sonra yerini endişeye ve kor- kuya bıraktı. "Işte!" diyordum, "ölüm geldi demek ki". Dedem ölürken de başucunda Ku- ran okumuşlardı sabaha kadar. "Evet. arük bu son gecemiz, AUah günahlanmızı atîetsin" diye mınldanıyordum. Ezbere okunan Ku- ran'ın arasında getirilen şahadetlere ben de katılıyorum. En çok da "Eşhedü EnlaJ" diye başlayan sözcüklerde ruhum sıkışıyor, ço- cukluğumda anlatılan dini öykülen hatırlıyor, ölmezden önce son kez söylenen bu duanın etkisiyle titriyordum. Artık bir an geldi ve da- yanamadım. Sinirlerim laçkaolmuştu."Yeter diye, eğilmeden. ayakta, öylece yürüyordum. Doğrucabuzdolabınagittim. Bir sürahi suçı- kardım. Binaya çarpan roketler ve odanın içinde duvarlara çarpan menni sesleri arasın- da bir bardak soğuk suyubirdikiştebitirdim. Birden akhma üst kattaki polisler geldi. Sü- rahiyi aldım ve polislerin yanına çıktım. Ka- pıda görünür görünmez, pencerenin önünde- ki kuîn torbalannın arkasına yatmış iki polis de aynı anda: "Yat Hâkim Bey, yat cabuk!" diye bağırdılar. Sürünerek polislerin yanına gıttim. "Size sugetirdim" dedim. Kana kana içtiler. Polis- lerden biri, ikinci bardağı içerken yanağında- ki morluklan gördüm. Ateş anında silahın mekanizmasından çıkan sıcak boş kovanlar, sağa sola çarparak yüzlenne değiyordu. Dik- katlice baktığımda diğerinin de yüzünün kıp- kırmızı olduğunu fark ettim. Her tarafboş ko- vanlarla dolmuştu. Topu topu iki tüfekleri vardı. Biri daha baskının ilk dakikalannda anza yapmıştı. Polislerden biri, şarjörlere mermi doldururken, diğeri ateş ediyor, bunu da sırayla yapıyorlardı. lçimı kaldıran birbaş- ka manzara ise başparmaklannın durumuy- du. Her ikisinin de şarjöre mermi doldurmak- tan başparmaklannın etleri kalkmıştı. Ben de orada birkaç şarjör doldurdum. O gece de ölmeden sabahı getirdik. Çılgın kaymakamımızın jandarmanın panzeri için- de çatışmanın ortasında dolaşıp sağa sola emirler verdiğini. binasından çıkmayan po- lis panzen sorumlusunun. ancak kaymaka- mın ana-avrat küfretmesinden sonra sokağa çıktığını. Köy Hizmetleri binasının cayırca- yır yanışını; hükümet binasının, emniyetin, lojmanımızın nasıl delik deşik edildiğini ib- retle izledik. Ama o gece de dahıl, hiçbir ge- ce benı bir yıl kadar sonra. kilometrelerce uzaktan görebildığim \e sadece telsizden ta- kip edebildiğim bir baskın kadar etkilemedi. Lojmanımızın balkonundan o karakol gö- rünürdü. Yaklaşık bir aydır her ıstihbarat kay- nağından karakolun basılacağı haberi geli- yordu. Üstelik bas- kının şimdiye ka- dar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyor- du. Yakın birlikler- den timler getirtil- _^ di. karakolun etra- fına mayınlar dö- şendi. ağır silahlar- la takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı. En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu: 22.10, 500 terörist. :ol o gün basılmadı. Bir gün sonra. bildirilen saatte cehennem başladı. Balkonu- muzdan izlediğim dehşet dolu manzarada. daire hali- ne gelmiş teröristlerin. da- irenin ortasına, gecenin karanlığında ateşle- ri panldayan silahlannı ateşlediklerini görü- yordum. Karakolun. roket ve havan mermi- lerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk. Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Loj- mandan aynlıp doğrucajandarmanın binası- na gititk. Karakolun merkezi. telsizle sürek- li timlerden durumlannı bildirmelerini isti- yor, dış emniyette bulunan timler de bu çağ- nlara cevap veriyor. havan ve uçaksavar ate- şi istedikleri yerlen de tarif ediyorlardı. Bir süre sonra telsiz konuşmalan, timlerden bi- rinin üzerinde yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağn yapılıyor, ancak bir tür- lü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmala- n takip eden askerler timden ümitlerini kes- mişti. Ama biryandan daçağnlardevam edi- yordu. Bir saat kadar sonra. telsizden bitkin bir ses duyuldu: "Yarahlanm var, yarahlan- mı ahn_" Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi: "Tamam Suat 3, sakin ohın, az sonra birlik çıkacak." İkı yaralı ha- beri, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah ses- leri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin başmdaki tim ko- mutanlanndan biri, bu timde şehit olduğuna emindi. Merkezden tekrar çağn yapıldı. ''Su- at 3, irtiban kesme. Sakin olun." Cevapta bir değişildikolmadı: "Yarahlanmvar.Kankay- bediyorlar. Yaraülanmı alın!" Ve tam bir buçuk saat, beşer dakika aray- la Suat 3 kodlu timle muharebe aynenbu söz- lerle sürdü: "Yaraülanmı ahn", "Sakin ohın, geByoruz". Hepimiz o time kimsenin yardı- ma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Ka- rakola düşen mermi sayısında azalma olmu- yor; aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe arttınyorlardı. Kimsenin, değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiş- tirebilecek firsatı dahi olmadığı apaçıktı. ir süre sonra, Suat 3'ün telsi- zinden hırs dolu kelimelerini ışittik: "Eğer gelip v^rahlan- mı almazsanız karakola dö- nüpbölQğütarayacağım."He- pimiz şoke olmu^tuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen ayru sözcüklerle tim komutanma sakin olma çağnsı yaptı. .\ma işe yaramıyordu. Tim ko- mutanı "Yarablanmı ahn" dışında baska bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsi- zi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim ko- mutanından ses çıkmadı. Birer dakika aray- la yapılan yoğun çağnlara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk. Içim burkuluyor, başım dö- nüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret edi- yordum. Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümit- le eline mikrofonu alıp cevap beklemeden, telsiz kodlannı da kullanmadan. konuşmaya başladı: "Devrem,benHüseyin.Geçmişolsun i devrem. Biraz daha dayan ohır mu? Bak des- \ tek tinueri yola çıktL Sana doğru gdiyoriar. 1 DevTCm. aman pes etme olur mu?" Telsizin mandalını bırakıp bekJemeye başladı. Hepi- miz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dik- miş bekliyorduk. Ve konuştu: "Devrem, bö- lûk komutanı nerde?" Hepimiz derin bir "Oh" çektik. Telsizden "landedevTem" ya- nıtı verildi. Suat 3, artık tükenen bir sesle ko- nuşmayı sürdürdü: "N'ohıryarahlanmı ahn. Ben de yarabyun." O ana kadar kendisinin de yaralı olduğu- nu söylememişti. Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin başmdaki devre arkadaşı da bu söz üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı. Ben kapımnhemeneşiğinde ayakta duruyor,' duyduklanm ve gördüklerimle bir tanhe ta- nıklık ettiğimi düşünüyordum. "Ben de ya- rah>im"dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar da hiç konuşmadı. Yüzlerce kez yapı- lan çağnlara cevap vermedi. Artık onun şe- hit olduğuna ben de inanmıştım. Gün ağanrken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan "Suat3, Konuşan Suat Ce- vap ver" çağnsından bıkmış halde bir köşe- de yığılmışken, birden telsizin mandalına ba- sıldığını fark ettik. Telsizden silah sesleri ge- hyordu. Ve on-on beş saniye sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir tstiklal Marşı dinlemeye başladım. Mandala sürekli basıl- dığı için bütün telsizlerin konuşma imkânı durmuştu. Çatışmanın altında yaralı bir tim komuta- nının, makamıyla söylediği tstiklal Marşı'ru dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana ka- dar duyduğum en güzel Istiklal Marşı'ydı. Birinci dörtlüğü bitirdi. tkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı. Ama marşı söy- lemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Mar- şı bitirdiğınde, ben de bitmiştim. Hemen o- rayı terk ettim. Bir daha onun sesıni hiç duy- madım. Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği tstiklal Marşı'ru ruhuma iş- leten tim komutanının ölmediğine ise hâlâ inanamıyorum. Yarın: şah Mat MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI YENİ DÜZENLEMELERE GİDİYOR Mesleklisesi öğrencüerinesınavsız üniversite ANKARA (Cumhuriyet Bûrosu) - Mılli Eğitim Bakanlığı, mesleki ve teknik liseler- den mezun olan öğrencilerin üniversitelere sına\sız yerleştirilmesi için hazırlık başlat- tı. Tıcaret meslek liselerinde bilgısayar eği- timi alacak öğrencilerin sayılannı da arttır- mayı karara bağlayan bakanlık, "heröğren- ciye bir bilgisayar" projesinin altyapısını oluşrurmaya çalışıyor. Bakanlık. genel liselerdeki yığılmayı en- gellemek. meslek lıselerini daha cazip hale getırmek ve ara eleman açığını kapatmak üzere çalışmalara başladı. Şu anda mesleki ve teknik liselerde 973 bın 153. genel lıse- lerde 1 milyon 252 bin 189 öğrencinin öğ- renim gördüğüne dikkat çeken bakanlık yet- kilıleri, kurulduklan günden itibaren genel liselerdeki öğrenci sayısı 1008 kat artarken, bu artışın mesleki ve teknik liselerde 379 kat olduğunu bildirdiler. 1923-1924 ögre- tim döneminde mesleki ve teknik liselerde- ki öğrenci sayısının genel liselerdeki öğren- ci sayısından 2 kat daha fazla olduğuna dık- kat çeken yetkililer, yeni projeyle meslek li- selerinin yeniden cazip hale getirileceğini belirttiler. Milli Eğitim Bakanı Hikmet Liuğbay. Ja- ponya ve Almanya"nın mesleki ve teknik eğitime verdiği önemle tngiltere'den sonra çok büyük sanayi atılımlan gerçekleştırdiği- ne dikkat çekti. Mesleki ve teknik okullann ortaöğretim okullanna olan oranının yüzde 30-35 olduğunu belirten Uluğbay. 18 yaşı- na gelmiş her genci meslek sahibi yapma >ükümlülükleri olduğunu söyledi. Uluğbay. kızlann eğitimine de ayn bir önem verecek- lerini kaydetti. Kız çocuklanmn eğitim dü- zeyini erkeklerle eşit hale getireceklerini be- lirten Uluğbay, "Atatürk'ün dediği gibi, ne- sillerinin bir bölümünü eğiten toplum. yanm toplum olmaya mahkûmdur. Kız çocuklan- mızı erkeklerle aynı dûzeve getirmeliyiz" de- di. Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir, Türki- ye'de büyük bir ara eleman sıkmtısı olduğu- nu. bu nedenle mesleki okullara önem veril- mesi gerektiğini söyledi. Kayıtlar 1 milyon 300 bin öğrencinın okula başla- yacağı 1997-1998 öğretim döneminde, bu yıl ilkokulu bitiren öğrencilerden isteyenler 6. smıfa kaydolacaklar. 6. sınıfa kaydolacak öğrenci sayısının 800 bin civannda olacağı- nı tahmin eden bakanlık, zorunlu bağış uy- gulamsına da izın verilmeyeceğmi açıkladı. Geçen yıl velilerden zoriırJu bağış alan 86 okul müdürü hakkında yasal işlem yapan bakanlık, bu yıl Istanbul'da 330 milli eğitim müfettişine denetim talimatında bulundu. Eğitim-Sen yöneticileri, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Balıbeyi ziyaret etti 8yılllık eğitime toplumsal destek sürüyor istanbulHaberServisi- Eğitim-Sen istan- bul şubelerinin yöneticileri, İstanbul İl Mil- li Eğitim Müdürü ÖmerBahbey'ı makamın- da ziyaret ederek 8 yıllık kesintisiz eğitimin uygulanmasıyla ilgili önerilerini ilettiler. İs- tanbul Eczacı Odası Başkanı Mustafa Tu- nınç. eczacılar olarak 8 yıllık kesintisiz eği- timde açığı kapatmak için gönüllü öğret- menlik yapmaya hazır olduklannı belirterek eğitim reformuna katkıda bulunmak ama- cıyla her eczacıdan 2'şer milyon liranın top- lanacağı bir kampanya başlattıklannı söyle- di. Banş Partisi (BP) tl Başkanı Başar Yaln ise 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin para- sız verilmesi gerektiğini vurguladı. Eğitim-Sen İstanbul 2 No'lu Şube Başka- nı Alaattin Dinçer, Ömer Balıbey'i ziyare- tinde, kesintisiz eğitim yasasının tek başına yıllannbiriktirdiği sorunlan çözemeyeceği- ni belirterek yasanın uygulanmaya başlama- sıyla özellikle yoğun bir öğretmen eksikli- ğinın yaşanacağını söyledi. Geçen öğretim yılında çok sayıda öğretmenin genç yaşta emekli olduğunu anımsatan Dinçer, öğret- menlere \ erilen ek ders ücretinin arttınlarak cazip hale getirilmesi ile emekli öğretmen- lenn göreve dönmelerinin sağlanabileceği- ne dikkat çekti. Dinçer, stajyer öğretmenle- re hizmet içi eğitim verilmesinde Eğitim- Sen'in de katkıda bulunmak istediğini kay- detti. Ömer Balıbey ise kesintisiz eğitime göreve geldiğinden bu yana sürekli destek verdiğini belirterek "Bucesuradımıdiğeril- lerden önce biz arük" dedi. BP İstanbul İl Başkaıu Yaltı, mevcut ana- yasal sistemde çağdaş eğitimin gerçekleşe- meyeceğini söyledi. Yaltı dün düzenlediği basın toplantısında, yapılan zamlan da eleş- tirerek, eğitim fınansmanının üst gelir grup- lanndan aktanlacak kaynaklarla sağlanma- sından yana olduklannı vurguladı. Toplan- tıdan sonra Yaltı ve partililer, 8 yıla destek vermek amacıyla bir süre önce başlattıklan kampanyada topladıklan 88 milyon lirayı, Ziraat Bankası Şişli Şubesi'ne yatırdılar. Türk Telekomünikasyon AŞ, Ankara ve Diyarbakır'da yaptıracağı iki Anadolu tek- nik lisesini Milli Eğitim Bakanlığı'na dev- retti. Türk Telekom tarafindan yaptınlarak biri 1997-98 öğrenim döneminin ikinci yansında, diğeri de 1998-99 öğrenim dö- neminde hizmete geçmesi planlanan iki okulun Milli Eğitim Bakanlığı "na devrine ilişkin protokol. Milli Eğitim Bakanı Hlk- met Uluğbayile Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir tarafindan imzalandı. Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) ve Uluslara- rası Müteahhitler Birliği (UMB), 8 yıllık kesintisiz eğitime 3.3 trilyon liralıkdestek verme karan aldı. DİNOZOR'LA RANDEVUNUZA GECİKMEYİN! BAYİLERDE...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle