Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 1997 CUMARTESİ
HABERLER
Susurluk Komisyonu'nun birbirinden ilginç değerlendirmelerle dolu raporundan
'Sağnsol çatışmasıın devlet başlattr*
Rapordan satirbaşlan • Çetelerin devletle bağlantılan
var. • Devlet ülkücüleri kullandı. • Ağar görevini suiistimal
etti. • Çete, Özal ailesiyle ilişkiliydi. • Yeşil önce polisle,
daha sonra JİTEM'le çalıştı.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - TB-
MM Susurluk Araştırma Komisyonu ra-
porunda. mafya-çete ilişkilerine kanşan
siyasetçi ve bürokratlar isimlendirilmez-
ken, devletın ülkücüleri kullandığı; 1980
öncesi "sağ-so)" çatışmalannın 1970'ler-
de "devletin baa güçleri {arafindan başla-
ükhğı'' görüşüne yer venldı. Raporda, ül-
kücü mafya lideri Tevfîk Ağansoy 'un Özal
ailesine yakınhğı, devletin koruma verme-
si ve öldürüldüğü sırada DYP Genel Baş-
kanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çü-
ler'in korumalannın da yanında bulunma-
sına dıkkat çekılerek "Bu olay, ülkemizde
yaşanan polis-/ mafya-potttikacı beraber-
liğinin tipikbir örneginiteşkiletmektedir "
denildı.
Raporda, eski Jçışlen Bakanı, DYP Ela-
zığ Milletvekili Mehmet Ağar'ın "görevt-
ni suiistimal ettiğj" belirtıldi.
Komisyonun raporunda, devletle bağ-
lantilı çeteler tek tek siralanırken karanlık-
ta kalan bazı olaylara ilişkin ifadelere, bel-
gelere ve değerlendirmelere de yer veril-
di. Susurluk'ta ortaya çıkan ilişkilerin dev-
let içinde kişisel çıkar sağlamaya yönelik
suç organizasyonunu ortaya koyduğu, ts-
tanbul DGM'nin fezlekesine dayanarak
vurgulanan raporda ana hatlanyla çeşitli
olaylara ilişkin ifadeler ve çetelerle ilgili
şu değerlendirmeler yapıldı:
Devlet-çete bağlanüsı van Çıkar amaç-
lı yasadışı örgütlerin devletle ilişkileri var-
dır ve de\ letin içinde yasadışı örgütlenme
oluşturulmaya çalışılmıştır. 1982 Anaya-
sası hukuk boşluğu ortaya çıkarmıştır. Bu,
kamu yöneticileri üzerinde sorumluluk
oluşmamasma neden olmuştur.
Ağansoy"dan Çiller'e: Clkemizde son
yıllarda sık sık duymaya başladığımız
mafya-polıs ve politikacı üçgeni ya da çe-
teleşmesı olaylannın belkı de en tipik ör-
neği Ağansoy ve etrafındaki ılışkıler yu-
mağıdır. 1980 öncesi yaşanan sağ-/ sol
çatışmalannda kendi beyanı ile 10'dan faz-
la insan öldüren, sonra pişmanlık yasasın-
dan faydalanarak cezaevınden tahliye olan
Ağansoy'un Alaaddin Çakıcı (aranan ül-
kücü mafya lideri) çetesinin kucağına düş-
mesi, bu çetenın ülke yönetiminde uzun
yıllar etkin ve bir numara olmuş Özal ai-
lesiyle çok yakın ilişkiler içinde olması,
Engin Civan' m vurulması olayında azmet-
tiricilikten ceza alıp, cezasını çektikten
sonra dışan çıktığında bir mafya lideri ola-
rak ekonomik darboğazda bir ilaç fabrika-
sının korumalığını yapmaya başladığı bir
sırada kendisine devlet tarafmdan koruma
polisi (Hacı Akpınar) tahsis edilmesi, en
sonunda Çakıcı'nın adamlan tarafindan
öldürüldüğunde yanında Başbakanlık Ko-
ruma Mûdürlüğü kadrosundan ve Başba-
kan Yardımcısrnın (Tansu ÇiUer) konu-
tunda görevlı olan polis memurlan Celal
Babür ve Ferda Temel'in bulunması, ta-
nıklann beyanına göre Ahmet Özal'dan
Almanya'da borcunun tahsilatı işinden bu
polislerin de Ağansoy'la beraber pay ala-
caklannın iddia edilmesi, ülkemizde yaşa-
nan polis-mafya-politikacı beraberliğınin
tipik bir örneğini teşkıl etmektedir.
Yüksekova çetesi: Vekâlet sistemi ile
korucubaşlannın emrindekı personelin
maaşlannı aldıklan, bunun tamamını te-
rörle mücadele eden konıculara verme-
dikleri; onlara un, şeker, çay gibi gıda mad-
desi verdikleri, kalaru kendi zimmetlerine
geçirdikleri anlaşıldı. Kendıleri fıilen te-
rörle mücadeleye katılmadıklan, şehirde
oturup devlet yetkilileri ile özel ilişkileri-
ni geliştirdikleri, ticaretle uğraştıklan, dev-
let ılişkilerinden de yararlanarak silah ve
uyuşturucu kaçakçılığı yaptıklan, vatan-
daşlardan haraç aldıklan, PKK'lı yaftası
vTjrarak ban vatandaşlan öldürdükleri be-
lirtildi. PKK itirafçısı Kahraman Bilgiç'in
pişmanlık yasasından yararlanmak için
1994 Nisan ayında teslim olduğu ve jan-
darmaca ifadesi alındığı halde 1997 yılı-
na kadar yargıya intikal ettirilmedi. Ken-
disine korucu ve asker kimliği temin edi-
lerek kendisinden çeşitli şekillerde yarar-
lanıldı.
Hadi Ozcan çetesi: Hadi Özcan'ın ül-
kücü olduğu, eroin kullandığı, Çath'yı
'AbduUahÇath' ısmiyle tarudığı ve iş iliş-
kisi olduğu, sonra aralannın açıldığı anla-
şıldı. Komisyonumuzca bilgisine başvuru-
lan Emniyet Genel Mûdürlüğü lstıhbarat
Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefı Ava ise.
Özcan'ın sürekli MlT'le görüştüğünü, es-
ki Kocaeli ll Jandarma Alay Komutani
Tuğgeneral VeB Küçük'ün mafya ile sıkı
diyaloğunun olduğunu iddıa ve beyan et-
ti. Komisyonumuzca bilgisine başvurulan
Jandarma Astsubay Hüseyin Oğuz. Veli
Küçük'ün Yeşil'ı tanıdığıru, Yeşil'in önce
polisle, daha sonra JlTEM'le çalışmaya
Bucak
'İddialar
önemli
değir
SEBAHAT
KARAKOYUN
ANKARA-DYP
Şanlıurfa Milletvekili
Sedat Edip Bucak,
Susurluk kazasıyla ilgili
olarak İstanbul DGM
Başsavcılığı'nın
dokunulmazlığının
kaldınlması istemiyle
hazırladığı fezlekedeki
kanıtlan çok önemli
bulmadığını söyledi.
Fezlekenin TBMM'ye
gönderilmesıni engellemek
için hiçbir ginşımde
bulunmadığını savunan
Bucak, yaklaşık 2 aydrr
fezlekeyi bekleterek
TBMM'ye göndfermeyen
Başbakan Necmettin
Erbakan'la tanışmadığını,
bir kez bıle görüşmediğini
belirtti. TBMM Susurluk
Komisyonu'na gönderilen
fezlekede eski lçişleri
Bakanı Mehmet Ağar'la
birliktc. "*suç işlemek için
çete oluşturmak, görevi
kötüye kullanmak ve suç
işleyenleri saklamak"
suçlanndan
dokunulmazlığının
kaldınlması istenen Bucak,
şimdiye kadar bazı
siyasilerin ve basının
kendisine yönelik
suçlamalannın pek
çoğunun fezlekede yer
almadığını savundu.
Mercedes'te bulunan
silahlann emniyete kayıtlı
olduğunu, otomobilde
bulunduğundan haberdar
olmadığını defalarca
açıkladığını; Abdullah
Çatlı'yı Mehmet Özbay
kimliğıyle tanıdığını
TBMM Susurluk
Komisyonu'ndaki
ifadesinde de yineledığini
anlattı.
Fezlekeyi
ÖDP
sımdu
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Özgürlük ye
Dayanışma Partisi (ÖDP)
Genel Başkanı Ufiık Uras
ile il başkanlan, Başbakan
Necmettin Erbakan'ın 2
aydan beri beklettiği
Susurluk fezlekesini, sessiz
vürüyüş yaparak gittiklen
TBMM'de Başkanvekili
Kamer Genç'e sundular.
Ufuk Uras, Susurluk kazası
sonrası ortaya çıkan
karanlık bağlantılann
sorumlusunun Başbakan
Yardımcısı Tansu Çiller
olduğunu belirterek.
"Türkhe'detd devletin
üiegalleşmesinde ve çeteferin
ahtapot gibi toplum
yaşamımızın her aianını
sarmasuıda, siyasal
iktidarlann. bazı devlet
kurumlannın. ban asker ve
sivil devlet görevlilerinin rolü
belirgindir" dedi.Uras ve
partıyöneticilerinden oluşan
bir grup ÖDP'li dün TBMM
Başkanvekili Kamer Genç'i
ziyaret ederek, Başbakan
Erbakan'ın Meclis'e
göndermediği fezlekeyi
sundular.
Elkatmış, mafyayla ilişkilerde isimlendirmeyi kamuoyuna bıraktı
Oller halka havale edüdiANKARA
(Cumhuriyet Bürosu) -
TBMM Susurluk
Araştırma Komisyonu'nun
raporuna son biçimini
veren REFAHYOL
milletvekilleri, DYP'li
Mehmet Ağar ve Sedat
Edip Bucak'ın adını,
İstanbul Devlet Güvenlik
Mahkemesi
Başsavcılığı'nca
gönderilen fezlekeye
dayanarak metne
geçirirlerken, son 4 yıla
siyasi sonımlu olarak
damgasını vuran ve
suçlamalara hedef olan
Başbakan Yardımcısı
Tansu Çiller'i
"kamuoyuna havale'"
ettiler. RP'li Komisyon
Başkaru Mehmet
EJkatnuş, "MIT
raporlannda adı geçenler
bakan \apıldı. Türki>e'de
denetûn sistemi
çökmüştür. Susurluk
olayının kara para, terör,
kaçakçıhk ve uluslararası
boyutlan vardır. Mal Bikiirimi
Yasası işletilemiyor.
Çalışmalanmız sırasında en
büyuk engefler 'devlet sırn' ve
'ticari sır' kavramlan öne
sürülerek çıkanldı. Vlcdanen
rahat değUim" sözlenyle
çalışmalanndaki bulgulan
özetledi. Elkatmış'm, ifade
tutanaklanyla birlikte 40 bin
sayfahk doküman toplayan
komisyonun 307 sayfadan oluşan
raporu için dün düzenlediği basın
toplantısına CHP'li Fikri
Sağlar'ın dışındaki muhalefet
üyeleri katılmadılar. Elkatmış,
basına uzun uzun teşekkür
ederek "Basm bize belge buldu,
olayın üzerine gitti. Basın bu
kadar olaylann üzerine
gitmeseydi, biz bu kadar rahat
çalışamazdık. Rapor elbette daha
iyi olabiürdi. Daha somut
sonuçlara ulaşılabilirdi" dedi.
Elkatmış. "Siyasi sonımlular
kim*?
sorusuna, "Ortaya Mehmet
Ağar ve Sedat Bucak çıkıyor"
karşılığmı verirken, siyasi
bağlantılara neden yer
verilmediği sorusuna, "Onu
kamuovuna bırakrvoruz. Elbette
Elkatmış, dünkü basın topJantoında raporla ilgili kişisel değeıiendirmelerini dile getirdi, bilgi verdi.
ki bu işleri sadece bu kişiler
yapmamıştır. Ağar,
komisyonumuza verdiği ifadede,
'Ben ne yaptımsa MGK kararlan
çerçevesinde yaptım' diyor"
dedi. Elkatmış. komisyona bilgi
veren kişilerin Çiller'i de
suçladığının anımsatılması
üzerine, 1980 sonrası göreve
gelen bütün siyasi yöneticilerin
"Raporun tamamı okununca
ortaya çıkar
1
" yanıtını veren
Elkatmış, Çiller'e ilişkin
yoğunlaşan sorular üzerine,
kimseyi kastetmediğinivurguladı.
Sorulann, DYP lideri ve ailesi
konusunda yoğunlaşması
üzerine, RP Grup Başkanvekili
Salih Kapusuz un. "toplanöyı
kısa kesmesi" için Elkatmış'a not
iller'in komisyona çağnlmamasmı
"Dinleme faslına devam etseydik raporu
yetiştiremezdik. Gelse ne diyecekti, 'ben yaptım'
diyecek miydi?" diye açıklamaya çalışan
Elkatmış, "Ama ben Çiller'in yerinde olsam,
kendim bilgi vermeyi talqj ederdim" görûşünü
dile getirdi.
sorumluluğu bulunduğunu
vurguladı.
RP'li başkan, Çiller ve Ağar'ı
kastederek MİT raporuna konu
olmuş kişilerin bakan yapıldığını
\-urgularken. "Bunlar
düşündüriicüdür, kim getirmiştir,
nasıl getirmiştir?'1
dedi. "Bakan
olan mafvacdar kim" sorusuna
yollaması dikkat çekti. "Cuma
namazma" gideceğini belirterek
toplantıyı kesmek isteyen
Elkatmış, siyasi sorumlulann
adlandınlmamasıyla ilgili ısrarlı
sorular üzerine de "İki tür ceza
vardır; bunlardan birincisi
yargının verdiği, diğeri de
kamuoyunun verdiği. Bana göre
kamuoyunun sandıkta vereceği
ceza daha agırdır'" diye konuştu.
Tansu Çiller ve eşi Özer Uçuran
Çiller'in, komisyona bilgi
vermeye çağrümasmdan niçin
vazgeçikliği sorusuna da Elkatmış
şu karşılığı verdi "Dinleme faslına
devam etseydik raporu
yetiştiremezdik. Dinlense ne olur,
dinlenmese ne olurdu? Saym
Çiller, 'Suçlan ben işledim' mi
divecekti? Ama ben Çfller'in
yerinde olsavdım, dinlenmem için
bizzat başvuruda bulunurdum."
Olayın birçok siyasi
sorumlusunun bulunduğu
iddialanna karşın raporda sadece
Ağar ve Bucak'ın adının geçtiği
vurgulanarak yöneltilen
"VTcdanınız rahat mı?" sorusu
üzerine Elkatmış, "DeğiL Çünkü
çok geniş kapsamh bir rapor
hazuiayamadık. Ben şahsen kesin
netke>e varmış değüim. Ama
vkdani kanaatim, görevimizi
vapmış. olduğumuz" diye konuştu
Elkatmış, Susurluk olayının
uluslararası boyutuna değinirken,
katliam sanığı ülkücü Abdullah
Çath'mn, aranmasına karşın
sahıp olduğu 13 pasaportla 142
kez yurtdışına çıkış yapmasına
işaret etti.
başladığuıı ve Kürtçe bildiğini, Veli Kü-
çük'ün Kocaeli'ne tayin olmasından son-
ra Yeşil'in İstanbul tarafina kaydığını ve bu
tarafta infazlann başladığını, faili meçhul-
lerin arttığmı iddia ve beyan etmıştir.
Cüneydoğu'daterörranü: Kontrol edi-
lemeyen bazı güçlenn devletin bazı ku-
rumlannda çalışan bir kısım görev liler ile
ılişki içinde bulunduklan, siyasi bağlantı-
lar kurduklan ku\"vetle muhtemel görül-
mektedir. 199O'lı >ıllann başından itiba-
ren Güneydoğu'daki terör olaylannın artış
göstermesi, bu bölgede terör ranO' doğur-
muştur. Bu bölgedeki aşiret reislerinin
güçlü hale getirilmesi bu rantın arttınlma-
sını ve bölüşümünü kolaylaştırmışür.
Teröre karşı yasadışı örgüt: Yasadışı
bölücü terör örgütlenne destek veren kişi-
lerle hukuki yollarla mücadele edebilmek
imkânı bulunmadığını düşünen bir kısım
görevi iler tarafindan başka yöntemler
aranmaya başlanmıştır. Emniyet Genel
Mûdürlüğü ve Özel Harekât Dairesi'nde
bazı üst düzey görevliler ve yine dairede
görev yapmış bazı polis memurlan bu gö-
revliler taraftndan öncekı tanhlerden beri
bilinen ve tanınan, ancak muhtelif suçlan
nedeniyle aranan bir kısım sivil kişilerden
oluşan 'teşekküT meydana getirilerek te-
rör örgütlenne destek verdikleri duşünü-
len kişilere yönelik eylem ve
faaliyetlerde bulunulmuştur.
Sağ-sol çaüşması: Bilgisi
ve görüşüne başvurulan bir
kısım kişiler komisyonumu-
za; olaylann 1970'li yıllarda
başladığını ve o dönemde
devlette bazı güçlenn, sağ-sol
kavgası başlattıklannı, devle-
tin içindeki bazı kunimlann
haberdar olduğunu yönlen-
dirdiğini, sabah sol görüşlü
kişilere sıkılan silahın akşam
sağ görüşlü kişilere sıkıldığı-
nı söylemişlerdir. 12 Ey-
lül'den sonra devletin ülkücü-
leri kullandığı, komisyona
ulaşan bilgi ve belgelerden
anlaşılmıştır.
Lockheed yeniden ele ahn-
mah: Bütün dünyada yankılar
uyandıran uluslararası rüşvet
ve yolsuzluklann önemli bir
örneği olan Lockheed olayı
ülkemizi de yakından ılgilen-
dirmiştir.
Bu konuda TBMM'de bir
rapor hazırlanmıştır. Bu rapor
bugün tartıştığımız gerçekle-
ri yıllar önce görmemizi sağ-
layabilirdi. O nedenle Lock-
heed raporunun yeniden gü-
njşıgına getirilmçsi uygun,
olacaktır.
Kara para teş> ikk aklan-
dı: Ihracatm teşviklerle des-
teklenmesi, kara para aklama
işler 1) tsviçre'deki bir otel-
de Berber Yaşar ve Şekerd-
yan gibi bu alanda bilinen ki-
şılerle göriişmesı bu işin gös-
tergelerindendir.
Tank Ümit olayı vahim:
Ümit'in bağlantı içinde ol-
duklan siviller ve devlet gö-
revlileri de genelde hep şa-
ibeli kişilerdir, birtakım suç
odaklan olduğu görülen kişi-
lerdir.
Bunlardan biri, Tank
Omit'e, birbirlerine olan hu-
sumetlerini de düşünerek,
Dündar Kıhç'a yönelik müş-
terek bir operasyon yapmayı
teklif etmişlerdir. Iki polis
memuru tarafindan bir baha-
ne ile alınıp Abdullah Çat-
h'ya teslim edildiği iddiası da
oldukça vahımdir ve düşün-
düriicüdür.
Eşref Bitlis olayı: Gerek
tTÜ öğretim üyelerinden olu-
şan 3 kışılik bilirkişi heyetin-
ce hazırlanan teknik rapor ve
gerekse kaza teftişine destek
olarak Türk Kara Kuvvetleri
için düzenlenen güç kaynağı
incelemesi raporundan hare-
ketle, Bitlis'in şehit olmasıy-
la sonuçlanan uçak kazasında
sabotaj olasıhğının gözden
ırak tutulmaması gerekmek-
tedir.
WltNOKTASII ORAL ÇALIŞLAR e-mail: [email protected]
Malum çetenin en önemli ele-
manlarından olduğu belge ve
bilgilerle ortaya dökülen Meh-
met Ağar'ın yerine içişleri Ba-
kanlığı'na getirilen Meral Ak-
şener, her gün yeni bir başan-
ya imza atıyor(!) Abdullah Oca-
lan'ı "Ermeni dölü" diye tanım-
lamasının üzerinden birkaç gün
geçmeden, bu kez de Emniyet
Genel Müdürü'nü görevden alış
biçimiyle tarihte yer alacak bir
gösteriye öncülük etti.
15 gündür yurtdışındaydım
ve Akşener'in ünlü vecizesi "£r-
men/'dö7ü"sözcüğünüyeniöğ-
rendim. Ermeni yurttaşlann tep-
kisi üzerine hata yaptığını açık-
lamasını daTV'den izledim. Ak-
şener'in bu sözleri, basında ne
kadar tartışıldı bilemiyorum. A-
ma Susurluk komisyonunun ra-
porunu yayımladığı şu günler-
de, bu soruşturmanın en önem-
li ayağı olan lçişleri Bakanlı-
ğı'nın başındaki kişinin kavrayı-
şını ve dünyaya bakışını yansı-
tan "Ermeni dölü" sözcükleri
çok anlam ifade ediyor.
Akşener'in kullandığı bu iki
sözcük, bir kültürün kendiliğin-
den dışa vurmasını dile getiri-
'Türk Dölü' Akşener'le Susurluk
Çözülür mü?
yor. Her ne kadar özür dilemiş
bile olsa, bir lçişleri Bakanı'nın
bu sözcükleri vurgulayarak dil-
lendirmesi, onun dayandığı si-
yasi anlayışı açığa vuaıyor. Bu
anlayış; diğer uluslara ve azın-
lıklara karşı düşmanlığı içeren
koyu birşovenizmdir. Zaten Ak-
şener, MHP'li ve ülkücü bir geç-
mişe sahip. 'Aöabeyim' dediği
DYP İstanbul H Başkanı Celal
Adan. birçok cinayetten yargı-
lanmış eski bir ülkücü militan.
Böyle birgeçmişe sahip olunca,
kendi doğal tepkilerini kritik za-
manlarda gösteriveriyor.
Akşener'in soyunu sopunu
bilmiyorum. Doğrusu merak da
etmiyorum. Çünkü biryurttaşın
kimin dölü olduğu değil, insan
olduğu önemli. Kürt olmuş,
Türk olmuş, Ermeni olmuş, Al-
man olmuş fark etmez. Bir in-
san insan olduğu için bir anlam
ifade eder. lyi insan, kötü insan
mensup olduğu millete göre
değil, kendi kişiliğine ve durdu-
ğu yere göre belli olur. Zaten,
her Türk'üm diyenin geçmişini
araştırmaya kalksak, Anadolu
gibi binbir milletin geçtiği bir
toprakta farklı "döllere" rastla-
nz.
Akşener, lçişleri Bakanı ve
kadın. "Ermeni dölü" sözcükle-
ri ise kaba ve ilkel bir kürtürü, er-
keklerin kahve kültürünü yansı-
tıyor. Bir kadının ağzından, bu
sözcüklerin dile gelmesi ayn bir
acı. lçişleri Bakanlığı gibi önem-
li bir bakanlıkta, kaba eri<ek ağ-
zıyla konuşan bir kadın bakan,
içinde bulunduğumuz koşullar-
da yalnızca bir hayal kınklığı ola-
rak dikkat çekiyor.
Akşener, Susurluk soruştur-
masının en kilit noktasındaydı.
Kaza ortaya çıktığından bu ya-
na lçişleri Bakanlığı'nın bu ola-
yın üzerine gittiğine ilişkin hiç-
bir şey duydunuz mu? Ibrahim
Şahin, hakkında gıyabi tutuk-
lama karanyla günlerce Istan-
bul'un ve Ankara'nın en göze
çarpan yerlerinde elini kolunu
sallayarak dolaştı. Yakalandık-
tan sonra şimdiye kadar nere-
deydin diye bile sorulmadı. Me-
ral Akşener döneminin yeni is-
tanbul Emniyet Müdürü, Ibra-
him Şahin'e eşlik ederek savcı-
lığa getirdi. Şahin'e ne bir polis
sorgulaması ne ciddi bir soru
yöneltildi. Solcu gençleri sırf
pankart astığı için günlerce iş-
kenceden geçirenler, iş çete
mensuplanna gelince öylesine
kibarlaşmışlardı ki şaşınp kal-
dık. Özel timciler, günlerce TV
ekranlannda gösteriler yaptılar,
tehdrtler savurdular, ifadelerini
ayarlamaları için onlara istedik-
leri her olanak tanındı. Sonun-
da suçlan öylesine ortalığa dö-
küldü ki, bir kısmını tutuklamak
zorunda kaldılar.
Akşener, gece yansı kendisi-
ne bağlı kuvvetlerle yine kendi-
sine bağlı Emniyet Genel Mü-
dürlüğü'nü basryor ve yasalara
uygun olarak atamadığı yeni
genel müdürü makamına otur-
tuyor. Her ikisi de devlet memu-
ru olan iki kişinin yer değiştirme-
sini bir korsanhk eylemine dö-
nüştürmek de Akşener'in kim-
liğine pek uygun düştü.
Şimdi hep beraber Susur-
luk'ta ortaya çıkan büyük kiriili-
ğin hesabı sorulmayacak diye
dövünüp duruyoruz. Peki ne
bekliyorduk? "Ermeni dölü"
kültürüyle lçişleri Bakanlığı kol-
tuğunu işgal eden Akşener'den
suçlulan ortaya çıkarmasını mı?
Devlet, Susurluk soruşturma-
sıyla bir kez daha sınrfta kalmış
ve yurttaşı yeniden hayal kınk-
lığına uğratmıştır. Ancak, bugü-
ne kadar ortaya çıkan pislikle-
rin ne yapılırsa yapılsın üzerinin
örtülmesi mümkün değildir. Su-
suriuk bir sürecin başlangıcıdır.
Akşener'ler, Çiller'ler ve Erba-
kan'lar bu süreci yalnızca ke-
sintiye uğratabilirier. Susuriuk,
Türkiye'nin gündeminde kal-
maya devam edecektir. Çünkü
bu, Türkiye'nin demokrasi sü-
recidir.
CUMARTESİ
YAZILARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Çocuksuluk, Erotizm,
Romantizm...
Hayat dediğimiz mucizeyi herhangi bir inancın
(ya da öğretinin) ölçüleriyle yönlendirmeye çalışma-
nın aşmak zorunda kalacağı ilk ve en önemli engel
sanıyorum ki "çocuksuluk" olacaktır... Çocuk, bir
inanç ya da öğretiye gereksinim duymaksızın, için-
den gelen doğal itkiyleyaşamayönelmek ister. Ya-
şamak arzusu, meraklan bütünüyle doğaldır, içgü-
düseldir. Bir bebeğin dünyayı keşfediş süreçlerin-
deki doğallığı, canlılığı ızlemek heyecan vericidir...
Inançlar, öğretiler daha sonra etkili olmaya başlar
ve kişiliği yönlendirir. Canlı, konuşkan, neşe ve coş-
ku dolu bebekten; suskun, kuşkulu, sorunlu, se-
vinçsiz çocuklar, giderek mutsuz kötü yetişkinler
ortaya çıkar. Hayatı bütünüyle ele geçirip yönlen-
dirme çabasındaki herhangi bir inanç ya da öğre-
tinin, insandaki doğal, varoluşsal çocuksuluğu yok
etmesi güç değildir. Çünkü çocuksuluk kınlgandır.
Baskı karşısında direnme gücü çok fazla değildir.
Ya bir daha geri gelmeyecek biçimde kişiltğin en
derin yerlerine gizlenir ya da (ve ne yazık ki çoğu
kez) tümüyle yok olup gider. İnsan nasıl eğitilmeli
ve nasıl yaşamalı ki o doğal yaşama sevinci, can-
lılık, saflık yok olmasın? Çocuksuluk (hatta belki be-
beksilik) diye adlandınlabilecek yaşamsal özellik
tümüyle yitip gitmesin? Eğitimin ve genel olarak
toplumsal yaşamın en önemli sorusu belki de bu
olmalıdır...
• • •
Insanın bir başka doğal (ve temel) özelliği cinsel-
lik olsa gerektir. Önceki yaşlann içgüdüsel eğilim-
leri ergenlikte bilince dönüşür. Ergen, kendi cinsel-
liğini ve karşı cinselliği keşfeder. Toplum ise, inanç-
lan ve öğretileriyle burada da doğal eğilimlerin kar-
şısına çıkmakta gecıkmez. Onlan yönlendirmek is-
ter ve bunu da başanr. Aslında insan ilişkilerinin tü-
münde var olan "erotizm", utanılacak, korkulacak,
bastırılması, gizlenmesi gereken bir eğilim olup çı-
kar. Sonuçta da ya sapkın, "pomografık" eğilimle-
re dönüşür ya da (ve çoğu kez) coşkudan boşalır,
anlamsızlaşır, sıradanlaşır. İnsan nasıl eğitilmeli ve
toplumlar nasıl bir yaşam anlayışına sahip olmalı ki
insan ilişkilerindeki canlılığın, yaşama sevincinin
belki en güçlü dinamiğini oluşturan erotik duygu-
lar küsüp sıradanlaşmasın, sapkınlığa yönelmesin
ve bütün bir yaşam boyu sürsün... Eğitimcilerin,
toplumbilimcilerin, herkesin yanıt araması gereken
en önemli bir başka soru da sanıyorum ki budur...
• • •
Romantizm, insanlığın gerçekliği aşma, onun
ötesine geçme çabası olarak tanımlanabilir. Masal-
dan, gizemden, serüvenden alınan haz, basit bir
eğlence zevki olmanın ötesinde, insanın bu roman-
tik yanıyla açıklanabılir. Sadece sanatsal çalışma-
da değil bilimsel çalışmada da gerçekliğin sınıria-
rını genişletme çabası, bilinmeyeni keşfetme arzu-'
su, her zaman ve ille de "yararcı" (pragmatik)
amaçtarla ilgHi o*mak zorunda dBğilcyi^tgrnantıK
yanını yitiren kişi, tıpkı çocuksuluğunu ya da.er'q2
tizm duygusunu yitiren kişi gıbi sVadanlaşır, roboTy
laşır. İnsandaki romantik yanı, bilinmeyeni keşfet-
me arzusunu, serüven duygusunu canlandırma-
yan, güçlendirmeyen, tersine, öldüren bir eğitim,
canlı insanlar değil robotlar yetiştirecektir...
• • •
Bütün bunlan bana çarşamba gecesi İstanbul
Atatürk Kültür Merkezi'nde izlediğim bir bale gös-
terisi, Çaykovski'nin "Kuğu Gölü" balesi düşün-
dürdü... Müziğin, şiirin ve dansın birlikteliğinden
otuşan bale, erotizmi içinde taşıyor. Kadının ve er-
keğin cinselliği bale sanatında elle tutulurca so-,
mutlaşıyor, görsel, plastik, uyumsöl bırdüzeyeyük-
j
seliyor... Renge, şiire, sanatsal uyumadönüşüyor...
"Kuğu Gölü" balesi bu anlamda bale sanatının kuş-
kusuz ki bir başyapıtıdır... Ikinci ve dördüncü bö-
lümlerde, kuğulann danslannda, çocuksuluğun ve
erotizmin olağanüstü buluşmasını izliyoruz... Ikin-
ci bölümün hemen girişinde "dörtküçükkuğu"nun
dansı, bu bir tadımlık dans sahnesi, oynak, şaka-
cı "çocL/^csu"luğu, taşkın, neredeyse şımankyaşa-
ma sevinciyle, minik, unutulmaz bir sanat şöleni...
"Romantizm" ise "Kuğu Gölü" balesinin başlıca
özelliği... Yarasa kılıklı. kötü kalpli büyücü Roth-
bart'ın kuğu biçimine soktuğu Ödette'e duyduğu
aşktan aldığı güçle büyücüyü öldürmeyi başaran
Prens Siegfried böylece sevgilisıne kavuşacak, gö-
lün üstündeki büyü kalkacak ve bütün kuğular bi-
rer genç kız olacaktır...
Zaten sakatlanmış bir toplumda yarasa kılıklı
Rothbart'lar, hayatlanmızdaki son doğallık kırıntı-
lannı da yok etmeye çalışmaktalarken, "Kuğu Gö-
lü" balesi, çocuksuluğu, erotizmi ve romantizmiy-;
le, bize büsbütün kaybedebileceğimiz şeylerin nel-
er olduğunu düşündürerek daha da etkileyıci bir an-
lam kazanıyor...
Muhalefetten
fezleke baskısıANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - TBMM Başkan-
vekili Hasan Korkmazcan,
Başbakan Necmettin Erba-
kan'ın, DYP milletvekille-
ri Mehmet Ağar ve Sedat
Bucak'ın, "cürüm işlemek
üzere çete kurduklan" ge-
rekçesiyle dokunulmazhk-
lannın kaldınlmasına iliş-
kin fezlekeyi tutmasının
yasal bir dayanağı olmadı-
ğını bildirdi. Korkmazcan,
"Hem siyasi hem de cezai
sorumluluk doğabilir" de-
di.
Muhalefet partileri, TB-
MM Başkanı ve Cumhur-
başkanı Vekili Mustafa
Kalemli'den. Başbakan Er-
bakan tarafindan Meclis'e
gönderilmeyen fezlekelere
sahip çıkmasım istediler.
ANAP Grup Başkanve-
kili Cumhur Ersümer, dün
düzenlediği basın toplantı-
sında, 2 aydır Başbakan Er-
bakan'ın. fezlekelerin üze-
rinde "oturduğunu" söyle-
di. Hükümet ortaklannın
her gün fezleke ile ilgili ye-
ni birpazarlık yaptığını sa-
vunan Ersümer. "Bu fezle-
kelerin Meclis'e gönderil-
memesi için hiçbir hakb,
meşru, doğru, dürüst ma-
zeret yoktur. Başbakan fez-
lekeyi hükümetin devamı
için silah olarak kullam-
yor" dedi. Fezlekede, 2
milletvekilinin silahlı çete
kurduğunun vurgulandığı
ve gelişmelerin vahim ola-
rak nitelendirildiğine dik--
kat çeken Ersümer, söz ko-
nusu milletvekillerinin do-
kunulmazlıklannın kaldı-ı
nlarak olayın aydınlatılma-
sı gerektiğini söyledi. TB-
MM Başkam'mn da fezle-;
keleri Başbakan'dan iste-.
mesi gerektiğini kaydeden'
Ersümer, bir soru üzerine,
"Hep bir ağızdan Başba-
kan suç işlemektedir, göre-
vini savsaklamaktadır' di--
ye bağırmalı>TZ. Hükümet,
fezlekeleri göndermeöe so-,
ruşturma isteyebiüriz" de-
di. " i