05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN 1997 PAZAR 8 PAZAR KONUKLARI KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ve BM Genel Sekreteri Kıbrıs Temsilci Yardımcısı Feissel aynı görüşte: *Sonuçsuz görüşme toplumları yaralar'BM'nin yeni genel sekreteri Kofi Annan 'la Cenev- re 'deki ilk görüşmeniz nasılgeçti? DENKTAŞ- Yeni Genel Sekreter, UNFICYP'la (BM Kıb- ns Banş Gücü) ilgilı bir kişi olduğu için Türklere yapılanlan da iyi bilir. Bizi haziranda Klerides'le görüştûreceği inancm- da. Bu inancı nereden elde etmiş, onu bilemem tabii. Ama Kle- rides hâlâ fikirler dızisini kabul etmiyor. Oysa Genel Sekre- ter görüşmelerin fikirler dizisi esasına göre yapılacağını teyit etmiştir. Dolayısıyla Klerides'i fikirler dizisini kabul etmeye yakJaştıracak bir yaklaşım içinde olacaktır. diye ûmit ediyo- ruz. Bu arada BM Genel Sekreteri'nin Kıbns Özel Temsikisi Sa- yın Han Sung-Joo. zamanının darlığı nedeniyle artık yoğun bir görüşme temposu başlayacağına göre bu görevinden istifa et- tiğini bize duyurdu. Herhalde bunun altında başka nedenler de var. Çünkû aylar önce Rum basını Han'ın değiştirileceğini yazmaya başlamıştı. Dolayısıyla bu değişiklikte biz Rum ta- rafını memnun etmek için bir girişim de görmekteyiz. tunuz? ABD 'nin Lefkoşa Büyükelçisi'yle son neler konuş- DENKTAŞ - A kızım, ben 32 yıldır değışmeyen plak gibi- yim. Kendi çıkarlan için ve Ingiliz çıkarlan için anlaşmalara ve hukuka rağmen ortaklık cumhuriyetini yıkrruş olan Rum tarafını meşru Kıbns hükümeti yaptılar ve Kjbns sorununu çö- zümsüz bir duruma soktular. Ona bunlan söyledim. Rumlara bu beratı verdikten sonra bu ınsanlann o konum- dan inerek Türklerle bir şey paylaşmasinı beklemek safdillik olur. "Siz sadece bunu yapmakla kalmadınız. Bu insanlar AB kapısuıa meşru Kıbns hükümeti olarak geldiler. Size ve bütün dünyaya açıkça,' Bizim AB 'ye başvurumuz siyasi nedenlerle- dir, ekonomik nedenlerle değildir' dedfler" dedim. En önemlisi de Türkiye'yle Yunanistan arasındaki denge bo- zulacaktır. Türkiye henüz AB üyesi değildir. O denge bozul- duktan sonra da verecekleri haklan altın harflerle yazsalar ar- tık hiçbir kıymeti kalmaz. Bütûn bunlara göz yumduğunuz için daha da şımardılar. Sonuçta iş, Rus tanklan ve toplanndan sonra füzelere geldi. Rus Büyükelçisi Yunanistan'da açıklama yaptı. "Artık burası ABD, İngiliz etki alanı değildir. Bizim de etki alanımızdır. Bi- zim de Kıbns'ta söz hakkımı/, çıkanmız vardır" diyecek du- ruma getmiştir. Bu şımarttığınız Kıbns Rumu size açıkça. "Benim füze alınak da egemenlik hakkımdır. Yunanistan'a üs vermekde egemenlik hakkımdır. Vatanımı istiladan kurtarmak da egemenlik hakkımdır" der. Onlara gidip, "Hayır, bunlar se- nin egemenlik hakkın değfldir. Hukuka göre sen bunu yapamaz- sın" diyeceğine, siz hâlâ bizimle uğraşıyorsunuz. Her geldiklennde söylediğim sözbu. Bize, "Bunlan görüş- me yoluyla halledin" diyorlar. Ben 34 yıldır halledemediğim şeyı 16 ayda nasıl halledeceğim? ^ • • H Peki, Rusya 'nın Kıbns 'la ilgili bazı sıkıntılan oldu- ğu söyleniyor. Rus elçisiyle son görüşmenizde neler konuş- tunuz? DENKTAŞ - Rus elçisi bize açıkça. "Rum tarafindaki fü- zeler size tphHit HpgilHir Bunlar savunma içindir. Bizim para- ya ihtivacımız vat Bu füze- leri satmaya mecburuz. Bizsatmasak başkası sata- cak. Bu fiizelerden size karşı bir düşmanlık gör- meyiıT diyor. Biz de, "Bu füzeleri neyi konımak için alıyor? Yapmaya hakkıol- madığı Yunanistan'a vere- ceği hava'üssünü konımak için alryor" diyoruz. ^ ^ ^ ^ B Amerikalılar, o hava üssünü durdurduk, demişlerdL. DENKTAŞ - Hayır, efendim. Devam ediyor. Bunlann 1960 antlaşma- lanna göre bunlan yapma haklan kesmlikle yoktur. ••^Hi PekiRusya'nın, füzeler yüzünden ABD'- nin baskısı altında kaldı- ğı doğru mu? DENKTAŞ-Ruslarda, "Türkiye benim fiizeleri- me dokunamaz" diyor. Çok acayip bir laf. Sen artık verdin, Rumun oldu. Sana ne? Dokunur, dokunmaz... ABD de, bufüzeleri çalıştırmayacağız, diyor... DENKTAŞ- Bakalım, nasıl olacak? Cenevre görüşmesinde Genel Sekreter'in sizeyak- laşımı nasıldı? DENKTAŞ - Gayet iyiydi. Bunlar yine başlangıçta bir hata yaptılar. Klerides'ten başkan, benden de lider diye söz eden bir bildiriyle Cenevre görüşmelerini açıkladılar. Ben bu yüz- den Butros Gali'yle kavga etmiş insanım. BM Genel Sekreteri'nin özel temsilci yardımcısı Feissel'i ça- ğırdık ve bu ifade değişmezse gitmeyiz, dedik. Toplanh salı günüydü. Pazartesi değiştirdiler; bürokratik bir hata olduğu- nu açıkladılar. Metinde, her ikimizden de. toplum lideri, diye söz ettiler. • • M Kleridesfikirlerdizisi temelinde görüşmeleri kabul etmezse yine de görüşmelere gidecek misiniz? DENKTAŞ - Fikirler dizisini kabul etmezse zaten gidecek bir şey yok. ^^^^M Fikirler dizisinin bazı maddeleri onlann (Rumla- rın) kabul edemeyeceği bazı unsurlan içeriyor... DENKTAŞ - Daha yüz yüze gelmedik. Önce bunlan niye kabul edemeyeceklerini bir söylesin bakalım. Belki de çaresi vardır. Belki de yoktur. Yani bunu karşılıkJı otunıp konuşma- dan, "Efendim, ben gelmiyonım" denmez. Ama fikirler dizisi çerçevesinde konuşmayı kabul etmezse konuşma olmaz. "Ben fikirler dizisinin tümünii kabul etmiyo- rum" da diyebilir. Eee. benim de burada kabul elmediğim maddeler var. Ama önce çerçeveyi kabul edeceksin, ondan sonra ben neyi ve niçin kabul etmiyonım, nasıl değiştirmek istiyorum, konuşmayabaşlayacaksın. Fikirler dizisi var, ama ben masaya gelmiyonım, dersen gel- mezsen gelme. Ben de gelmem. HazirangörüşmelerigerçekleşmezseAmerikalüarın *J LJI\ LJ& Kıbns'ta yine ilginç gelişmeler oluyor. ABD Başkanı Bill Clinton, 1997'yi "Kıbns İçin Çözüm Yılı" ilan ederken Kıbns Türk ve Rum taraflannı haziran ayında BM marifetiyle, bu kez de bir uzlaşmaya vanlmadan kalkmamak koşuluyla masaya oturtmayı planlıyor. Ama ABD tarafının tutumunun ne kadar objektif olduğu da su götürür bir durum. BM Genel Sekreteri'nin Kıbns Özel Temsilcisi Han Sung-Joo, Lefkoşa'da ABD Büyükelçisi'ne hukukun üstünlüğü ve Türk tarafına eşit muamele edilmesi gereğinden söz edince ayağının kaydınldığı ve istifa etmeye zorlandığından söz ediliyor. Öte yandan BM'nin çözüm için hazırladığı planda esas olarak görüşmelerin Dayton tipi bir süreç izlemesinde ısrarh olduğu anlaşılıyor. Bu da zaten sık sık telafriız ediliyor. Kıbns'taki son gelişmeleri KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve BM Genel Sekreteri'nin Kıbns Temsilci Yardımcısı Gustave Feissel'le konuştuk. Denktaş, Dayton tipi görüşmelere sağlık durumunun uygun olmadığını, bunun altını çizerek söylerken Feissel, net telafruz etmemekle birlikte "Dayton Formülü"nde ısrarh görünüyor. SÖYLEŞİLER LEYLA TAVŞANOĞLU ortaya attıklan birproje var mı? DENKTAŞ - Hayır. yok. Hiç olmazsa şimdiye kadar, "Biz proje getirmiyoruz. Biz Genel Sekreter'e yardımcı obnak için aradayız" demektedirler. Ama Genel Sekreter'in ortaya atmadığı, Genel Sekreter'in fikirler dizisinde gayet gûzel ifade ettiği güvenlik sorununu Klerides'in isteği üzerine değiştirme uğraşı içindedirler. Diyorlar ki: "Garanti antlaşmasuıın devamını mı isfryorsun?" Biz de, "Garanti sisteminin devamuu istiyonız" diyoruz. Arada fark var. Garanti antlaşması kâğıt ûzerinde garanti. Garanti siste- mi, ittifak antlaşmasını da içerip Türk askerinin, alayın bura- da bulunmasını öngörür. Hep, "Garanti andaşması devam ede- cek" demek suretiyle orada bizimle bir oyun oynamaya kalkı- yorlar. Biz de buna karşıhle "Garanti sistemi" diyoruz. Tamam, a- ma Rumun da güvenliğe ihtiyacı var. O zaman "çokuluslu bir kuvvet gelsin" diyorlar. Bizim cevabımız şu oluyor: "Çokuluslu kuvvetçarpışmalarolduğu dönemde buraya gel- dL Bu çokuluslu kuvvet Birleşmiş Mflletler'di." Şimdi Rumun bize yapamadığını sen çokuluslu kuvvetle yapacaksın. Kesınlikle kabul etmeyiz. Bu çokuluslu kuvvet şimdi birdenbire niye gündeme geldi? Çünkü bütün hedefi garanti sistemini ortadan kaldırmak olan Rum bu yolu seçiyor. Ta başlangıçtan, "Süahsızlanalını" diyor. Silahsızlansın. Bu, alayın da kalmaması demek. Biz de "Türk ve Yunan alayian kalmak şartıyla silahsızlanalım" di- yoruz. • • • • Peki, Kıbns 'a Daytonya da Camp Davidtürü birfor- mülden söz ediliyor. Siz bunlara ne diyorsunuz? DENKTAŞ-Dahabanabu konuyu kimse sormadan ben BM Genel Sekreteri'ne söyledim. "Bu Dayton türü fonnül de ne oluyor? Benim saghğım da yeteıii değil bir yere kapanıp ma- raton görüşmeleryapmaya. Böyle birfikrini/varsa bundan vaz- geçin." Bunu gazeteler yazdı. "Kfcrides'k bir-iki gfin bir yerde görüşmeye ranyım. Ama esas görüşmeterin Kıb- ns'ta olması lazun. Benim bir Meclis'im var. O Mec- lis'e karşı sorumluvum. Onun için görüşmeler Kıbns'ta olsun" dedim. Genel Sekreter de, "Yok, Dayton fikri aldımızda yok"dedi. Bazı Rum ve Türkgruplann bir araya gelmesi haberlerine ca- nınızın sıküdığı söyleni- yor. Neden? DENKTAŞ-Bizim bu- rada kimliğimizi ispat et- memiz meselesi var. Eşit- liğimizi ayaklar altında çiğnetmemek gibi bir so- runumuz var. Biz eşit şartlarda görüşmelerden hiçbir zaman kaçmadık. Her yıl yüzlerce kişi Amerikalının, Ingilizin, şunun bunun davetiyle görüşür. Her seferinde de Rum basını, "Işgal altm- daki bölgeden hür bölgeye vatandaşunız filanca geldi ve görüş- tü" diye yayın yapar. Böyle görüşmeler de yine Rum basını tarafından "Denktaş'a tokat" olarak nitelenir. Zamamnda Vasflhı'yu, Klerides'e, "Bütün buDİardan bir şey bekliyor musunuz? Bu hakareti bize yaptannaym. Bunlan durdurun" dedik. Aldığımız yanıt: "Basın serbesttir." Peki, senin radyon, televizyonun da mı serbest? Onlar bar bar bağınyorlar. Bizim taraftan bu insanlar geri geldiklennde hassas vatandaş bize çıkışıyor, "Bunlara nasıl izin verirsiniz?" diye. Teşvik edeceksek edelim. AB'nin karanndan sonra, çok daha hassas bir durum orta- ya çıktı. I Neden? DENKTAŞ - AB, üyelik görüşmelerinde yegâne muhatap olarak "meşru Kıbns hükümeti"ni tanıdıklannı bildırdi. Bu arada, bu hükümetin nzasıyla Kıbns Türk Cemaari'yle temas edihnesi ve onlara AB'ye girmenin iyilikJerinin anlatılması ka- rara bağlandı. Yani Kıbns sorunu bitti, bizlere de AB üyeliği- nin güzellikJeri anlatılacak. Bütün temaslar bu çerçeveye otur- tuldu. Dolayısıyla ben, Brüksel'e, Londra'ya, öbür Batılı şe- hirlere giden bu gençlerimize "Gıtmeyin" deme haddine sa- hip değilim. Ama bu gençlerimize, "Sizi bu çerçevede davet ediyoriar. KimliğiniTi, eşhüğinizi konıyarak gidin" diye sesleniyorum. "Güzellik, iyilik sözleri altmda Rumun yapüğı müracaaü sür- dürmek için bu bir oyıındur" diyorum. Çünkü herkes bizim bildiğimiz incelik ve aynntılan bilemez. Ben bunu söylediğim zaman da, "Denktaş engeüiyor. NGO'lann (Shü Toplum Ku- nıluşlan'nın) görüşmesini istemiyor" diyorlar. Bari gitmeden önce bir sor. O da yok. Rum tarafiyla diya- loğu savunuyorlar. Ama kendi aramızda diyalog yok. Bu na- sıl iş? Ama Mustafa Akıncu Mehmet AH Talat tutturmuşlar, "Her isteyeni bırakacaksın, ghsin" diyorlar. Ama eşitliğimizin konınduğu yerde izin veririz, korunmadığı yerde vermeyiz. Mehmet Ali Talat geçenlerde çok ayıp etti. Ona göre bura- sı açık hava hapishanesiymiş. Ama bizimkiler Rum tarafına gidecek, onlar buraya gelmeyecekler. Böyle şeye de izin yok. Kardeşim sen bu açık hava hapishanesinde başbakan yardım- cılığı yapmış insansın. Bu ilkeler onun başbakan yardımcılı- ğı döneminde de vardı. Seni açık hava hapishanesi yapan Rum- dur, Rumun ambargosudur. Üç ay önce, Lefkoşa 'daki son görüşmemizde Kıb- ns sorunu için Dayton tipi birformül önermiştiniz. Bu ko- nuda ne gelişme oldu? FEİSSEL - Bunu ben mi söyledim? Ha, evet. Gelişmeler şöyle... BM Genel Sekreteri. Kıbns'ta iki liderin bir an önce bir araya gelmelerini ve görüşmelere başlamalannı istiyor. Bu görüşmeler bu yılın ortasında başlayabilir. Görüşmelerin amacı. Kıbns sorununa topyekûn çözüm bulunması için pa- zarlık yapılmasıdır. BM Genel Sekreteri raporlannda, her iki lidere ve Türki- ye ile Yunanistan başbakanlanna yazdıği mektuplarda top- yekûn bir anlaşma için görüşmelerde temel alınacak konula- nn 1977 ve 1979 anlaşmalan, eski BM Genel Sekreteri But- ros Gali'nin "fikirler dizisi", BM Güvenlik Kurulu'nun Kıb- ns'la ilgili kararlan ve geçmişte iki lider arasında görüşülen sorunlar olması gerektigini bildirdi. ^ ^ ^ ^ H Görüşmelerin yıl ortasında başlayabiieceğini söy- lediniz. Yani haziran ayında mı? FEİSSEL - Olabilir. ^ M ^ H Görüşmelerin temelini tam olarak "fikirler dizisi" mi oluşturacak? FEİSSEL - Size demin bir çözüm bulunmasına yardımcı olabilecek hangi unsurlann ele alınabileceğini söyledim. ^ ^ ^ ^ H BM Genel Sekreteri Kofi Annan önce Kıbns Rum lideri Glafkos Klerides, daha sonra da KKTC Cumhurbaş- kanı Rauf Denktaş 'lagörüştü. SizceDenktaş 'lagörüşme na- sıl geçti? FEİSSEL - Bence iyi bir görüşmeydi. ^ ^ ^ M Klerides 'le olan görüşme nasıl geçti? FEİSSEL - O da iyiydi. Sayın Klerides sorunun nasıl çö- zülmesi ve neler yapılması gerektigini anlattı. Tabii bu iki li- derin yeni Genel Sekreter'le ilk buluşmalanydı. Sayın Denk- taş da Genel SekreterVKıbns soru- nuyla ilgili görüşlerini anlattı. Genel Sekreter de Kıbns sonınunun çözü- müne nasıl önem verdiğini söyledi. Her iki liderden de bu yılın ortasın- da yapılmasını hedeflediği gönlşme- lerin başlatılmasında yardımcı olma- lannı istedi. ^ ^ H B Dayton tipi görüşmelere dönelim isterseniz, FEİSSEL - Biz. iki lideri bu yılın ortasında bir araya getirmek istiyo- ruz. Ama bu görüşmenin bir günlük değil, sürecek bir görüşme olmasını istiyoruz. limi? I Peki, görüşmelerinyeribel- FEISSEL-Henüz belli değil. Ama Kıbns'ta olmayacak. New York ya da CenevTe olabilir. I Görüşmelerin başlıca engeller neler? önündeki FEİSSEL-Öncelikle. iki lider bir araya geldiklerinde bir gelişme sağ- lanması ıstenıyor. Ama görüşmeler başlayıp hemen kesilirse zaten var olan karamsarlık daha da güçlenecektir. ^^^^M Denktaş "fikirler dizisi"ni kabul ettiğini söyledi... FEİSSEL - Yok. öyle demedı. Görüşmelerin temelini "fi- kirler dizisi''nin oluşturması gerektigini söyledi. Ama bu fi- kirler dizisinde de Sayın Denktaş'ın karşı çıktığını söylediği pek çok şey vardı. Bunu kendisinin söylediğini biliyorum. Bir de şöyle bir nokta var Her iki tarafın da ayn ayn gün- demleri olmamalı. Yani bir taraf "A'dan başlayalım" derken öbür taraf "Hayır, B'den başlay-ahm" dememeli. O zaman da bir yere vanlamaz. İ^^^^H Her iki tarafın da başkalannın isteğini bekleme- den arük iki ayaklan ûzerinde durmayı öğrenmelerigerek- tigini söylemiştiniz... FEİSSEL - Evet, bunu söylemiştim. Bu durumun böylesi- ne süriip gidemeyeceği çok açık. Üstelik halihazırdaki dunım her iki taraf için de kötü. Her iki taraf için en iyi durum bir federasyonun oluşturulmasıdır. ^ ^ • ^ Federasyon mu, konfederasyon mu? FEİSSEL - Federasyon, bütün taraflann ûzerinde birleştik- leri sözcük. Herkes federasyondan söz ediyor. Burada şu da bir gerçek: Her iki taraf da öbürünü, bir toplum olarak ayakta kalmak için gereksiniyor. Kıbns, ancak bu şekilde Kıbns olarak ka- labilir. Bu değişirse Kıbns artık Kıbns olmaktan çıkacak, başka bir şeye dönüşecektir. Sanıyonım, iki tarafın da bunu çok iyi değerlendirmesi ge- rekiyor. Aksi halde gûnün birinde bir uyanacaklar ki nerede olduklannı bilmiyorlar... Bu. herkes için kötü olur. Ve olacak kanşıklıklar adanın dışına taşar. ••••I Peki, bu sözlerinizden neyi kastediyorsunuz? FEİSSEL - Yani öyle bir noktaya gelinebılir ki artık bir çö- züm olasıiığı olanakstz hale gelebilir, demek istedim. Çözüm- den de, demin sözünü ettiğimiz federasyonu kastediyorum. Bir çözüm olasılığının olanaksızlaşması durumunda yaşam çok acı ve mutsuzluklarla dolu olacaktır. Bence çift bölgeli, çift toplumlu bir federasyon her iki toplum için de en iyi çö- zümdür. • ,'. W^^^M Ama, siz bunun en iyiçözüm olduğunu telaffuz edi- yorsunuz. Öteyandan iki tarafın da bunun kendileri için en iyi çözüm olmadığını düşündükleri ortada... FEİSSEL - Bu. tek yönlü bir durum değil. Burada pek çok görüş var. Bazılan böyle, bazılan başka türlü düşünebilir. A- ma her iki liderin de geleceğe bakmalan ve kendi toplumla- nnı hangi geleceklerin beklediğini görmeye çalışmalan ge- rekmektedır. ^^••i Rum tarafının AB tam üyeliğine başvurusu Kıbns görüşmeleri sürecini nasıl etkiledi? FEİSSEL - Bu BM'nin değil. AB'nin bir karan olduğuna göre bu konuda ne yapmak istediklerine onlann karar ver- mesi gerekir. Tam üyelik görüşmeleri 1998'in ilk yansında başlayacak. Herkes. bu görüşmelerin başlamasından önce Kıbns'ta bir çözüme vanlmasında fikir birlıği halinde. Tabii, hiç kimse önümüzdeki dönemde ne olacağını bilemez. Güney Kıbns'ın. bir çözüme vanlmadan AB üyeliğinin gerçekleşeceğini hiç kimsenin beklediğini sanmıyorum. Ya da tersini... Ama bence önemli olan o görüşmelerin başlatılmasından önce adada bır çözüme vanlmasıdır. AB tam üyeliği başvu- rusu, çözümün aciliyetine aciliyet katmıştır. Kıbns sonınu bütün öbür sorunlar gibi dönem dönem de- ğişmektedir. Yani 1974'te durum. 1964'tekinden daha deği- şik olmuştur. Bu sorun isterseniz 33 yıldır. isterseniz de 23 yıldır sürüyor, deyin. Ama temelde, bir çözüm bulununcaya kadar her şey olduğu gibi kalacaktır. BM Güvenlik Konseyi defalarca ıkı tarafa da bu askeri yı- ğınağı durdurmalan çağnsında bulundu. Ama ne yazık ki i- ki taraf da bunu dınlemedi. Böylece bu durum, iyiye doğnı gideceğine kötüye gidiyor. Bütün göstergeler Kıbns sorununun değişmekte olduğu, iş- lerin kolaylaşacagına zorlaştığı yönünde. Bu da, Türk ve Rum taraflannın bir çözüme ulaşmak için gece gûndüz çalışmala- n gerektiğınin aciliyetini bize gösteriyor. Burada çok önem- li bir nokta var. Her iki tarafın da bir sorunu olduğu kabul edil- meli. Örneğin, her iki taraf da soruna geniş açıdan bakabilmeli. Eğer bır tarafı rahatsız eden şeyler varsa, karşı taraf da baş- ka şeylerden rahatsız oluyorsa bunu iyi değerlendirmek ge- rek. ^ • ^ H Yani 35 bin Türk askeri Rum tarafını rahatsız eder- ken S-300füzeleri, Rum tarafındayeni yapılmakta olan de- niz ve hava üsleri de Türk tarafını rahatsız ediyor diyelim... FEİSSEL - Evet. Türk ve Rum taraflan bütün bunlardan rahatsız. Bu nedenle de bizlerin oturupjjir hal yolu bulma- mız gerekiyor. ^ ^ • M Peki, heryol denendi ve sizin aracılığınızla hiçbir çözüm bulunamadı, diyelim. O zaman ne olur? BM adadan çekilir mi? FEİSSEL - Hiç sanmam. BM Kıb- ns'ta herhalde daha 100 yıl kalır. Bu- gün Kıbns'ta durum çok zor. Açıkça iki taraf da birbirine güvenmiyor. Kıbns 'ta her iki tarafın da yarattığı ikiyüzlü bir durum ortaya çıktı, denebilir mi? FEİSSEL - Her iki tarafın da kar- şısındakine beslediği kuşkular var. Tabii ki onlardan gerçekçi olmayan davranışlar bekleyemeyiz. Ama iki tarafın en azından birbirine asgari bir güven ve inanç duyması gerek. Eğer, karşımdakinin.söylediği tamamıyla yanlıştır görûşünde ısrar ederseniz bir çözüm bulmak imkânsız hale gelir. Artık zaman geçiyor ve sonuçsuz ka- lacak yeni bir buluşmaya artık hiç kimsenin tahammülü yok. Bunu algı- lamamız gerek. Bundan neyikastediyorsu- FEISSEL - Yani iki lider bu sefer de sonuçsuz bir buluşmaya giderler- se her iki tarafın toplumlan büyük Peki sonuçsuzluğa karşı BM'nin kullanabileceği bir kozyok mu? FEİSSEL - Bu tabii ki bir tehdit değil. Ben size doğabile- cek doğal sonuçlardan söz ediyorum. Görüşmeler sûrer ve so- nuçsuz kalırsa bunun nüfus, halk üzerindeki etkileri çok olumsuz olacaktır. Ortam da kötüleşebilecektir. Her iki taraf da, benim istediğım gibi bir anlaşma olsun, diye ısrar ederse hiçbir zaman bir anlaşmaya vanlamaz. Yani, daha açıkça söy- lemek gerekirse bu buluşmanın sonunda bir uzlaşma olma- lı. Başka çaresi yok. ^ ^ ^ ^ H Yani Dayton türü maraton bir görüşme mi? FEİSSEL - Olabilir de, olmayabilir de. Ne olursa olsun uzun süreli bir görüşme gerçekleştirilmelidir. ^•••H Yani bir hafta ya da on beş günlük, süresi ne olur- sa olsun, sonunda bir uzlaşmanın çıkacağı görüşme olacak öyle mi? FEİSSEL - Hedef bu... Başka çaresi yok. Ama iki tarafin da bazı şeylerden fedakârlık etmesi gerekecek. Her iki taraf da, "Benim istediğim olacak" diye dayatmamalı. Şimdiden i- ki tarafla da temas halindeyiz ki görüşmeler sıfırdan başla- masın. Masaya oturduklannda bazı şeyler ûzerinde çalışılmış olsun. Hedef uzlaşma. Ama tabii ki onlan bır hücreye kapa- tıp uzlaşana kadar yemek vermeme cezasına tabi tutacak de- ğilız- FEISSEL'DEN MADONNA FIKRASI Size cezalandırmayla ilgili bir fıkra anlatayım. Denktaş'la Klerides ölmüşler ve cennete gitmişler. Cennetin kapısında onlan bir melek karşılamış. Denktaş'a, "Henüz cennete ka- bul ediune niteliğine sahip değilsin. Şuradaki çirkin kocaka- ny la iki yıl yaşayacaksın. Ondan sonra hal ve gidişine göre ka- rar verilecek" demış. Denktaş boynunu bükmüş, kocakany- la yürürken karşıda kol kola gırmiş Madonna ve Kipriya- nu'yu (rıer nedense liderlerin isimlerini kanştırdı) görmüş. Te- pesi atan Denktaş. "Burada da haksızlık ve önyargı var" di- ye öfkeyle soluğu meleğın yanında almış. Melek ise hiç isti- fini bozmadan, "Yok canım, yanlış anlıyorsun. Orada Kipri- yanu değil, Madonna cezalandınlıyor" demiş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle