Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
\
27 NİSAN 1997 PAZAR
DEĞİŞEN DÜNYADANHÜSEYİN BAS
Kral Midas'ın Eşek KulaklanFransa'da eski cumhurbaşkanı Franço-
is Mitterrand'ın yasalann smırlannı aşa-
rak Elysee'ye bağlı resmi görevliler ara-
cılığıylakJmıkişivekuruluşlarıntelefon-
lannı dinlettiğınin ortaya çıkması. ortalı-
ğı ivice kanştırmış görünüyor.
NLxon'ın başını yiyen Watergate skan-
dalı örneğinde olduğu gibi, iktidar devle-
tin en üst kademelerinde olunsa da poli-
tikacıların, ıktıdarlannı ilanihaye sürdür-
mek kaygısı ve her kesımdeki "muhalif-
lerinden" bır adım önde olmak amacıy la,
çoğu zaman korumakla yükümlü olduk-
ları yasalan ve etiğı hıçe sayarak. böyle-
sı yollara başvurduklan kımsenin saklısı
değıl. Öyle görünüyor kıFrançoisMitter-
rand da on dört yıllık iktıdannda, her şey-
den "önceden" haberli olmanın ve bu
avantajla da gereken önlemleri zamanın-
da alabılmenın karşı konulması güç cazı-
besinden kendısını kurtaramamıştır. Da-
ha da vahım olan, yurttaşlann "özel ya-
şamlanna" yapılan saldınlann. çoğu za-
man. "devletin yüksek çıkarlan"bahane-
sıyle vapılmasıdır. Böylece uluorta ve
keyfı saldınlara "meşruhet" kazandınl-
mak istenrr.ektedir. Paralel polısle, devlet
mafya çıkar ortaklığımn at koşturduğu ül-
kelerle, telefon dınleme, daha genel adıy-
la haberleşmemn denetiminin. devletin
yüksek çıkarlanndan çok, yasadışı güçler
ortaklığımn işine yaradığını söylemeye
bile gerek yok. Haberleşmenin denetimi,
kuşkusuz, salt Fransa ile sınırlı değil. Dik-
ta ya da yan dikta v e köktenci rejimler bir
yana bırakılırsa. Batı'nın anlı şanlı de-
mokrasilerinın hemen tümünün yakın ta-
rihı.dinlemeteknolojileriningelişmesine
koşut olarak, bile ısteye esnek tutulan söz-
de yasalann da şardımı ile yurttaşlannın
en etkın bölümünü "gözaltinda" tuttukla-
nnın skandal boyutlanna ulaşan örnekle-
riyle doludur. O kadar kı, "dinleme" ade-
ta sozii edılen -demokrasilerin" olmazsa
olmaz koşuludur.
Biraz da bu yüzden. "dinlemenin" ya-
salarla kesin çızgilerle sınırlandınlarak
yurttaşlann özel yaşamlannın gızliliğinin
korunması uzak birolasılık olarak görün-
mektedir. Çiinkü hiçbir iktidar**dinleıne''
avantajını elden bırakmak nıyetmde değil-
dir. Aynca bu konuda salt Françoıs Mıt-
terrand'ı suçlamak yeterli olmaktan uzak-
tır. Bizzat kendısı de '•dinlenmenin" hış-
mına uğrayan ünlü siyasal mizah gazete-
si *LeCanardEnchaİDe"nin altını çızdı-
ği gibi. Charles de Gaulk'den Chirac'a,
Pompidou'dan Giscard d'Estaing'e uza-
nan devlet başkanlarmdan hiçbirinin "ku-
laklan temiz" değildir. Zaman zaman ay-
yuka çıkan skandallann baskısıyla ıkti-
darlar, dinlemenin yasal sınırlar içine çe-
kılmesine yönelik yeni yasalar çıkanlaca-
ğını vaat etmişlerdir. Ancak bu. her zaman
sürüncemede bırakılmış ve asla gerçek-
leşme aşamasına gelememiştir.
Cumhurbaşkanı Chirac'ın işler daha
kötüye gitmeden parlamentoyu feshede-
rek baskın seçım karan almasının tozu
dumanında. Mitterrand"ın şahsında ivme
kazanarak gündeme yerleşen "düüeme"
sorunu, basınm bu konudakı çabası bır
yana bırakılırsa, en azmdan şimdilik, hı-
zını kaybetmiş görünmektedir. Ancak, se-
çim kampanyası sırasında konunun daha
da genişletilerek tartışılacağından kuşku
yok. Ancak "dinlemenin'* sonunun gele-
ceğı beklenmemelidır. Muhalefette veri-
len sözlerin. yapılan vaatlerin. iktidara ge-
lindığinde unutulması "politikaesnaflığı-
nın" değişmeyen gelenekleri arasındadır.
O kadar ki Fransa'da, France-Telecom'un
son günlerde pıyasaya sürdüğü ultra so-
fistike bir elektronik haberleşme aygıtı,
İçişleri Bakanı Debre'nin şimşeklerinı
üzerine çekmiştir. Çûnkü iki yüz konuş-
malık bu aygıtla yapılan görüşmeler, abo-
ne sisteminin dışında olduğu için ne ya-
sal ne de yasadışı dinlemeye izin vermek-
tedir. Telefon dinleme skandalının Türki-
ye'de Fransa ile hemen aynı zamanda pat-
lak vermesi, kuşkusuz, birrastlantı. Ülke-
mizde bu işin en vahşi bir biçimde uygu-
landığı yeni değildir. Yeni olan sayılan gi-
derek artan "mobü" telefonlann da "din-
lenmesine" olanak sağlayan yeni teknolo-
jilerin devreye sokularak dinlenme ağı-
nın genişletilmesidir. Fransa'da, başta po-
litikacılar, avukatlar, gazetecıler ve muh-
temel suç odaklan olmak iizere 200 binin
üzerinde yurttaşın "diniendiğr ileri sürül-
mektedir. Resmi açıklamalara göre bu sa-
yı ülkemizde, sadece 500'dür. Ancak ye-
ni satın alınan teknolojilerle bu sayının
önemli oranda artacağından kuşku yoktur.
Üstelik yetkililer, "dûüemeyi'' meşru kıl-
mak ıçın onun yararlannı sayıp dökmeyı
ihmal etmemekte. çok sayıda >asadışı ey-
lemin bu yolla önlendiğini ileri sürmek-
tedirler. Yetersiz ve esnek yasalann koru-
masına terkedilen "özel yaşamın" doku-
nulmazlığı hakkı, kimi zaman devletle
sarmaş dolaş çetelerin korkusuzca kol
gezdiği bir ülkede. dinlenme yoluyla el-
de edilen istihbaratın bu çeteler tarafından
kultanılma olasılığı yok değildir. Işkence
ile sağlanan istihbarat birtakım suçlann
ortaya çıkanlmasına yardımci oluyorsa,
bu, ışkencenin yararlı olduğunun kanıtı
mıdır? Yasadışı bireylemin yasadışı yol-
larla önlenmesi. ancak arkaik bir çağın
yöntemidir. Telefonlann dinlenmesi skan-
dalı Fransa'da büyük gürültü kopardı. Ko-
parmaya da devam edecek. Türkiye'de ıse
bu konuda ınanılmaz bır sessizlik v ar. Her
şey bır iki günde unutulup gıtti. Olay gün-
demden düştû. Ne iktıdarda ne muhalefet
partilerinde, yurttaşlann "özd yaşamla-
nna" uluorta müdahaleyi kesin çızgiler-
le sınırlayacak önlemlerden söz eden yok.
Hadi iktidara sözümüz yok. Ama muha-
lefet niye suskun? Yoksa. bakarsınız, iler-
de bize de lazım olabılirdiye mı düşünü-
yorlar?
HÜSEYlN BAŞ
Küresel
rejimlerTotaliterrejimler*\hiçbir örgütlü muhalefeti
kabul etmeyen. devlet yarar.nı. kışi haklanna yeğ-
leyen ve baskı altında tuttuğu toplumdaki tüm et-
kinliklen dilediği gibi yöneten siyasal iktidarlar
olarak tanımlanıyordu.
Yüzyılın sonundabusistemlcn bir başka türto-
talıtarizm olan "küresel rejimler'' izledi. Küre-
selleşme ve "tek düşünce" üzerine temellendirı-
len bu rejimier, yurttaşlann sosyal haklannı reka-
betin gereklenne kurban etmekte ve baskı altın-
da tuttuklan toplumun tüm etkinliklerinın yöne-
timinı finansal pazara terk etmekte ve başka hiç-
bir ekonomik politika tanımamaktadır. Pusulala-
nnı şaşıran toplumlarda, bu yeni totaliterizmın
gücü kımsenin saklısı değildir. Kısa bir süre ön-
ce düzenlenen bir kamuoyu araştırmasına göre,
konuyla ilgili soru yöneltılen insanlann yüzde
64'ü günümüz Fransası'nda en büyük iktidarın fi-
nansal pazann elınde bulunduğuna inanmaktadır.
Yüzyıllar boyu geçerliliğini koruyan tanmdan 19.
ve 2ü. yüzyıllara damgasını vuran sanayi devn-
mınden sonra, artık küresel finansal ekonomi dö-
nemıne gırilmiştir. Küreselleşme, ulusal pazann
dayandığı temellerden binnı oluşturan ulus-dev-
letı ortadan kaldırmıştır. Ulusal pazan yok etmek-
te de. ulusal kapitalizm kullanımdan kalkmış, ka-
mu iktıdannın rolü azalmıştır. Devletlerin paza-
rakarşı çıkma gücü sıfırlanmıştır. Öte yanda, mer-
kez bankalannın rezervlcri spekülatörlenn vuru-
cu gücü karşısında gülünç derecede zayıflamış-
tır.
Devletlermuazzam sermaye hareketlerini fren-
leyecek ya da pazarlann. devletin ve yurttaşlan-
nın çıkarlanna karşı saldırılannı önleyecek ola-
naklardan artık yoksundur. Yöneticiler, Para Fo-
nu (IMF), Dünya Bankası ya da OECD gibi dün-
ya örgütlerinin önünde el pençe divandır. Avru-
pa'da Maastricht Anlaşması tarafından ortaya ko-
nulan "uyum kriterleri" (bütçe açıklan ve kamu
borçlannın azaltılması. enflasyonun durdurulma-
sı) devletlerin politikalan üzennde gerçek bir dik-
ta uygulamakta. demokrasinın temellerini sars-
makta. sosyal acılan arttırmaktadır.
Gerçi. yöneticiler politikalannın bağımsızlığı-
na inardıklannı söylemiyor değil. Nitekim. "Bi-
n baskı altında tutan bir dünyada, kuşkusuz, eli-
miz kotumuz bağlı sayılmaz" demeyi ihmal erme-
mektedırler. ancak bu direnme istenci blöften iba-
rettir. Zira. hemen ardından şu saptamayı yap-
maktarı da geri kalmamakta, "Uluslararası du-
nım. sermaye ve ürünlerin serbest dolaşımıyla be-
lirienmektedir. Bunun adı küreselleşmedir" dıye-
rek ısrarlı bir biçimde bu duruma uyulması için
çaba gösterilmesini.istemektedirler. Ama bu ko-
şullar altında. "uyum sağlanması" ne anlama gel-
mektedir? Sadece şu anlama: "Pazarlann üstun-
lüğü ve yöneticUerin yetersizliği!'*
Küresel rejimlerin mantığı işte budur. Son iki
on yıllık dönemde monetarizm. serbestleştirme.
tecimsel serbest mübadele. sermayenin serbest
dolaşımı. yoğun özelleştirmelere destek vermek-
le, sorumlu politikalar, yatınmlar; iş, sağlık kül-
tür ve çevrenin korunması gibi önemli konulann
kamu alanından özel alana aktanlmasına yardım-
cı olmuşlardır.
Ekonominin çokuluslaştınlması. büyük hız ka-
zanmıştır. 70'li yıllarda çokuluslu kuruluşlann
sayılan birkaç yüzü geçmiyordu. Bugün, bu ra-
kam 40 bini aşmiştır. Gezegenin önde gelen 200
şirketinin toplam cirosu dünya ekonomik etkin-
HkJerinin üçte birini geçmektedir Üstelik, sözü
geçen 200 şirket, gezegenin toplam işçi sayısımn
yüzde 0.75'inin altında, sadece 18.8 milyon işçi
çalıştırmaktadır.
General Motors'un cirosu Danimarka"nın,
Ford'un Güney Afrika'nın. Toyota'nın Norveç'in
kesintisiz ulusal gelirinden daha yüksektir. Oysa
burada salt somut hizmet ve mallarticaretini üre-
ten reel ekonomiden söz edilmektedir. Buna, hac-
mi reel ekonomiden elli kat daha yüksek olan fi-
nansal ekonominin önde gelen oyunculan eklen-
diğinde (finansal pazara hâkim olan başlıca Ame-
rikan ve Japon emeklilik fonlan) devietlenn ağır-
lığı önemsizleşmektedir. Kamu kuruluşlannı yo-
ğun biçimde özel sektöre satan, pazannı serbest-
leştiren çok sayıda ülke, çokuluslu büyük grup-
lann malı olmuştur. Bu gruplar, Güney ekonomi-
sinin büyük bölümünü denetlemekte, uluslarara-
sı topluluğun bünyesini baskı altında tutmak, kü-
resel egemenliklerine yardımcı olabilecek siyasal
kararlar elde etmek için yerel devletlerden yarar-
lanmaktadırlar Gezegen ölçüsünde yeni bir top-
lumsal sözleşmenin ortaya konulmasını talep et-
menın zamanı değil midir?
Ignacia Ramonet
(Le Monde Diplomatique)
En az devlet ideolojisinin ardındaki tuzak
Devbt geri çekiliyor. Onun daha küçük
bir alara hapsedilmesi isteniyor. Bireyin
dönemnde herkes. beşikten mezara işini
kendi prmelıdir. Savaş sonrası dönemin-
den mns kalan ve aşın ölçüde ırileşen sos-
yal gü\enlık bütçelennin kesılıp kuşa dön-
dürülrresi eyleminın sürdürülmesi gereki-
yor. Güıün bilge söyleminin bir varyantı
bu. Söyenen odur ki, ideoloji rüzgân dev-
letten «na esmemektedir. Dünya rekabeti
aşın kaabalık kamu sektörüyle bağdaşma-
maktaar Sosyal güvenhk, yerini özel sek-
töre bmkmak zorundadır. Sol bile. 2000 yı-
lı sonraının bu 'tekparçadan'oluşan dün-
ya göriiüne ciddi bırbiçimde karşı çıkma-
maktaar.
Bugmü, belirsiz bir geleceğe göre tasar-
lamak.;\Tensel bir zaaftır.Franklin Roose-
veft veLord VViIliam Beveridge geçmişın
kahraranlandır. Neodemokrat Bill Qin-
ton, '>w Deal'i köşeye sıkıştıran ilk polı-
tikacı cımuştur. tktidann kapısınadayanan
'yeni işi" Tony Blair. bır zamanlar el üstün-
de tutuın Ingiliz korumacı devletin gider-
lerinirı jsılmasını gerçeldeştirecek reform-
lan sahmerkez solun yapabileceğini açık-
lamıştr Ne var ki gerçeklerin gözalıcı te-
onleriı görgül olanın, ıdeolojilerin önüne
dıkildıa bır zamanda yaşıyoruz. Ama böy-
le bir omımda ortaya çıkacak sakıncalan
görmeiıkten gelmek olanaksızdır. Tam-
devletr zamanı geçmış olabilir. Her şey-
den yasun olanlann durumunu görmez-
liktenplenler, sosyal güvenliği boğaz tok-
luğu öiûsüne indirmeye belki de hazırdır-
lar. Ama ciddi savurganlıklan kısıtlamak
yerine korumacı devletin bütünüyle orta-
dan kaldınlmasını savunanlar, soruna al-
ternatıf çözümler getirmek zorundadırlar.
Onlara bakılırsa bu hıç de zor değildir. Pa-
zar, nasılsa her şeyı çözecektir. Aynca pa-
zar çok daha etkindir Tasarruf planlan ve
sigorta poliçelen bunun için mevcutfur. Ka-
pitalizasyon yoluyla emeklilik. hayat sigor-
tası, sağlık sıgortası, uzun süre çalısamama
sigortası, taşınmazlar üzerine borç sıgorta-
gortacılar Birliği, özel hastalık sigortası
yaptıran insanlann sayılannın 1990'larda 7
milyona dayandıktan sonra. 1 milyon kişi-
lik bir azalmaya uğradığını açıklamıştır.
Kötumserlere göre, önümüzdekı vıllarda
üç milyon kişinin daha kontratlannı fesh
edecektir. Bu kesin rakamlan vadsımak
mümkündür. Ama bu konudakı eğılimi
açıkça ortaya koymaktadır. Birkaç yıl ön-
cesi özel hastalık sigortası dillerden düşmü-
yordu. Durum, artık farklı. Sonuçta bir bü-
yi değiştırmiştir. Güçlü olanın. zayıftan ay-
n durumda olduğunun saptanmasından bu
yana. binncınin, ikinciyi sübvansiyone et-
mesi neden istenecektir? Yeniden dağıtma
olgusu, pazann işlevleri arasında değildir.
Toplum, eşitsizliklerin giderilmesini iste-
mektedir. Bu görev, devletin işidir.
A>TII yönde başka argümanlar da var. İş
pazannın esnekliği, rekabet için yararlıdır.
Ama iş güvenliği için yararlı değildir. Ay-
nca iki ış kontratı arasındaki kısa süreli iş-
Sosyal güvenliği özel sektöre bırakmak ne anlama geliyor? Liberal bir gazete olmasına
karşın, ünlü Financial Times, sosyal güvenliğin özel sektöre terk edilmesine karşı
çıkıyor. Gazeteye göre, böyle bir olasıhkta, sistemden salt zenginler ve sağhklı olanlar
yararlanabilecek. îşte kanıtı.
sı. işsizlik sigortası.. neye ihtiyacınız oldu-
ğunu söylemeniz yeterli. Size hemen bir
poliçe verilecektir. Ama zengin ve sağlık-
lı olmanız koşuluyla. Yoksullar, hastalar ve
işsizler boşuna zahmet edip gelmesinler.
Ayıu durum. sayılan giderek artan geçici iş-
çiler, genleri daha fazla göze batanlar için
de geçerlidır. Durumun tuhaflığına bakın
ki, kimsenin kolektif güvenliğin terk edil-
mesı için kampanya yapmadığı bir sırada,
özel sigortanın, altematif olarak bu işc gi-
derek daha az uygun olduğu ortaya çık-
maktadır.
Son haftalarda Birleşik Krallık'tan gelen
bir-iki işaret uzerinde duralım. Britanya Si-
rokrası olmasına karşın vergi mükellefleri
tarafından fınanse edilen Natıonal Health
Service (Ulusal Sağlık Sigortası) özel si-
gortalann primleri yükseltmesi karşısında,
daha saygın bir yere sahiptir. Örneğin çok
sayıda şirket, gazetecileri sigorta etmemek-
tedır. Bu parçalara ayırma ya da bölme. kı-
sa sürede her türdekı sigortaya yayılma eği-
lımindedir. Sonuçta sigorta dışı kalma.
prim artışlan ve sıgortalanması olanaksız
risklerle ilgili maddeler artmaktadır Bu
yüzden sigorta şirketlerini suçlayamayız.
Uzun zamandan bu yana, bilgi noksanlığı
onlan riskleri büyük ölçüde dağıtmaya yö-
neltmiştir. Bugün teknik gelişmelerherşe-
sizlik dönemıni kapsayan sigorta öneren
şirketler, çok ender olmalan yanı sıra fahiş
fiyatlar talep etmektedir. Bu bır moral risk
sorunudur. Primler uygun fıyatlarda oldu-
ğunda, sigortahlar daha uzun tatil yapma-
ya özendirilmektedir. Bu türün eksikliğini
gösteren somut durumlar kıssalı öykü de-
ğil. Geçen şubat sonundaJosephRovratree
fondasyonu tarafından yayımlanan bir araş-
tırma, devletin kısmen terk ettiği üç sosyal
güvenhk alanındaki özel sigorta fiyatlan
üzerine eğilmişti. Bunlar, taşınmazlar üze-
rine borç sigortası, uzun süreli maluliyet ve
uzun süreli yetersizlik sigortasıydı. Bura-
dan anlaşılmıştır ki, bu çok sınırlı üç riske
karşı sigortalı olmak için 45 yaşında ve ev-
li bir insan her yıl 900 Ingiliz Lirası öde-
mek zorundadır (yaklaşık 200 milyon TL).
Orta gelirli bir insan için bu önemli bir pa-
radır. Dahası bu koşullar altında bile çok sa-
yıda sigortalı, sınırlı bir güvenlikten yarar-
lanabilmekte. bazılan ise bütünüyle güven-
lik dışı kalmaktadır.
Bütün bunlardan çıkan genel sonuç açık-
tır. Kamu sosyal güvenliği, bölüşüm(repar-
tition) üzenne temellendirilmiştir. En elve-
rişsiz durumda olanlar, daha zengin ve sağ-
lıklı olanlar tarafından sübvansiyone edil-
mekte ve risk olabildiğınce yayılarak dağı-
tılmaktadır. Sosyal güvenliği özelleştirmek
büyük bölümüyle gerilemedir. Sigortaya
en fazla gereksinımi olanlar. kendilerine
bunu en fazla sağlayamayacak olanlardır.
Çok sayıda insan. sigortalanamayan bır alt-
smıfta yer alacaktır. Bugünkü sosyal gü-
venliğin tek parça yapısının 50'li yıllann
ekonomik v e demokgrafik analızlerinin so-
nucu olduğu ve 90Îı yıllarla hiçbir ilgisi
bulunmadığı bir gerçektir. Her şey gibi o-
nun da duruma uyum sağlaması zorunlu-
dur. Birleşik Kralhk'ta, kuruluşlann. sen-
dika ve kolektiv itelerin içindeki yardım ku-
rumlan potansiyelindeki gelişme muazzam
boyutlardadır. Ozel sektörün de bu alanda
oynayacak bir rolü mevcuttur. Ama koru-
yucu devletı terk etmeden önce, onun yeri-
ni neyın alacağı uzerinde çok daha ciddi bır
biçimde düşünmek gerekmektedır.
PHILIP STEPHENS
(Financial Tımes. Le Courrier)
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Gençler! Yarın
Anıtgömüt'e Gelin...
16 nisan akşamı "Kanal E"de, Köy Enstitüleri üze-
rine açıkoturum yapıldığını yazmıştım. Açıkoturuma
Mahmırt Makal, Mehmet Başaran, Osman Şahin,
Öner Yağcı, Vahit Okumuş katılmışlar, Köy Ensti-
tüleri'ni anlatmışlardı.
Açıkoturumu Mete AJpman yönetti. Telefonla söy-
leşilere Prof. Coşkun Ozdemir'le ben de katıldım.
Asıl söyleyeceklenmi söyleyemedim.
Kanımca, Köy Enstitüleri, bugün en çok gereksi-
nim duyulan kuruluşlardı. Köy Enstıtüleriyle birlikte,
kent enstitüleri de kurulmalıydı. İsmail Hakkı Ton-
guç'un, kent enstitüleri konusunda bir tasansı oldu-
ğunu bilıyordum.
Köy Enstitüleri, köyleri kentleştirmeyi amaçlıyordu.
Enstitülerin kapatılmasından sonra, köylüler kentle-
re akın etti, kentler köyleştı.
"Kanal £"nin düzenlediği izlence başanlıydı. Kut-
luyorum "Kanal E"y\ yönetenleri. Bu konuda çaba
harcayan gazeteci Lütfiye Yalçın't da.
Bugün Köy Enstitüleri sahipsız değildir. Köy Ens-
titülerinin gerçek sahibi gençlerdır. Köy Enstitüleri ve
Çağdaş Eğitim Vakfı, iki yılını doldurdu. Vakrf. yayın-
lanna başladı. Bu arada İsmail Hakkı Tonguç'un "Ki-
taplaşmamış Yazılar"\n\r\ ılk cıldini çıkardı. Bir cilt da-
ha çıkacağı bildiriliyor. Kıtap okurlara bağış karşılığı
veriliyor. Bu, vakfın yayımladığı üçüncü kitap oldu.
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı'na parasal
yardımda bulunmak isteyenler, Vakrflar Bankası An-
kara Kolej Şubesi'ne 2033367 numaralı hesaba ya-
tırabilirier (Vakrflar Bankası havale ücreti almıyor).
Vakfın yazışma adresi ise şöyle: (Kızılay, Gökdelen,
7. kat, No: 704, telefonu: 312/425 24 68)
28 nisan pazartesi, vakfın 2. kuruluş yıldönümü.
Vakfın yönetım kurulu üyeleri, yann sabah saat
9.15'de mozole önünde toplanıp 9.30'da "Anıtgö-
müt'e çiçek koyup saygı duruşunda bulunacaklar.
Yöneticiler oradan Ismet Paşa'nın gömütüne de gi-
derek saygılannı sunacaklar.
O gün Köy Enstitüleri'nin yeniden kurulmasından,
eğitim düzeninin düzelmesinden yana olanlar Anıt-
gömüt'e koşmalılar. Özellikle gençler!
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı kurucula-
nndan, yazar Galip Candoğan23 nisan günü Kon-
ya'da öldü. Galip Candoğan'ın cenazesi 24 nisanda
kaldınldı. Tüm Köy Enstrtülülenn başı sağolsun!
Bu arada Köy Enstitüleri ile ilgili toplantılar aksatıl-
madan sürüyor. 23 nisan günü, Gebze'de CHP'lile-
rin düzenledikleri "Hasan Âlı Yücel ve Köy Enstitü-
leri" konulu toplantıda Mehmet Başaran ile Öner Yağ-
cı konuştular.
• • •
Eski dostlar. yıllanmış şarap gibi tütüyor burnum-
da. llhan Ünsal diye bir arkadaşım vardı. Konya'da
savunmanlık yapardı. Onu yitıreli kaç yıl oldu, ne ya-
pacağımı şaşırdım. Demokrat, ılerici birinsandı. Bir-
kaç sözcükle de olsa. anmak isterdim.
Konya'ya her gidişimde, aramayı aksatmadığım i-
ki arkadaşım vardı, llhan Ünsal'la Durmuş Demiray.
Durmuş Demiray'la yine zaman zaman telefonlaşıyo-
ruz. llhan Ünsal'ın yazıevinde, Durmuş Demiray,
emekli öğretmen (o çoktan öldü) Hasip Akçora'yla
buluşur, söyleşirdik.
Eskibakanlardan llyas Seçkin (1918-17.12*1996)>
için, ölümünden sonra tek satır yazamamanıri üzün-°
tüsünü taşıyorum. Onunla yaptığım bir söyleşıyi, ya-
yımlayacağım bir yapıtıma alacağım.
Çukurova çocuğu, Adana'nın eski milletvekillerin-
den M. Kemal Sarıibrahimoğlu'nun ölümsüzlüğe
kavuştuğunun bugün ikinci yıldönümü. M. Kemal Sa-
rıibrahimoğlu (1923-27.4.1995) ilyas Seçkin gibi,
1957 yılında miiletvekili oldu. Yıllarca Adana'nın, Tür-
kiye'nin sorunlarını dile getirdi Meclis'te. Namuslu,
dürüst, çalışkan bir miiletvekili, daha sonra da sena-
tör.
Babası Yakup Ağa. Kadiıii'nin toprak ağalanndan-
dı. Kemal Sanibrahimoğlu, hemen tüm yaşamınıtop-
raksız köylülerin toprak sahibi oimalanna harcadı de-
nebilir. Arazi konulannda, tapulama ışlerinde bilgisi-
nin üstüne yoktu. Kendi topraklannı kız kardeşlerine
dağıttı. Çocuklarına bir kanş toprak bırakmadı!
1980'den sonra politikayı bıraktı. Tunalıhilmi Cad-
desi'ndeki yazıevinde çalışır, her karşılaşmamızda
söylerdi:
- Emmoğlu, benim yazıevim şuracıkta, sana bir
odasını vereyim, bunaldığın zaman gel, otur, çalış.
Hem söyleşiriz! derdi. Tunalıhilmi'de onunla turatmak
hoşuma giderdi. Tam bir Çukurova insanıydı. Ozan
Ahmed Arrf Çukurova insanını ne güzel anlatır, şöy-
le:
"Çukurovam/Kundağımız, kefen bezimiz/Ka-
nı esmer, yüzü ak./Sıcağında sabır taşlan çat-
Iar,/Çatlamaz ırgadın yüreği./Dilerse buluttan
ak/Köpükten yumuşak verir pamuğu./Külhan,
kavgacıdır delikanlısı,/Ünlü mahpusânelerinde
Anadolumun/En çok Çukurovalılar mahpus-
tur/Dostuna yarasını gösterir gibi/Bir saikım-
söğüde su verir gibi/öyle içten/öyle derin/Tür-
kü söylemek, küfretmek/Çukurova yiğidine
mahsustur..."
• • *
148'le YırUaz gitti gider mi ne?
B U L M A C A SEDATYAŞAYAN
SOLDANSAĞA:
1/Genellikleye-
tıştirme koşulla-
nnı incelemek
amacıyla değişik
türlerden yabanıl
ağaç, ağaççık ve
çalılann deney-
sel yetıştinlmesi-
neaynlmış park. c
2/ Engel. uy-
b
mazlık... Uzun
tüylü bır süs kö-
peği.3/Rütbeya
da kıdemce kü-
çük olan asker...
1 2 3 4 5 6 7 8
Ölüm. 4/Boru sesi... Yas-
sı ve dar biçımli metal
parça. 5/Bırim zamanda-
ki titreşim sayısı. 6/Gız-
ligörevli... Yiyecekbula- 3
mayan, yoksul kimse. II 4
Bır ışte yardımcı olarak c
çalışan erkek... Katışık-
sız. 8/ Ilen gelenler... 6
Güç, emek. çaba. 9/Yel-
kenlen yerlenne çek-
mekte kullanılan halatla-
nn genel adı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Bayındır... Tıbet sığın. 2/Su düzeymdekı sıra kayalar...
Yapraklann düz ve parlak bölümü. 3/ tnsan ve hayvanlar-
da asalak olarak yaşayan ufak bır böcek... Yurdumuzda bır
petrol bölgesi. 4/Katkatçakıl ve kumdanoluşmuş yerkıv-
nmı... Bır fotoğrafın, haritanın ya da kankatürün göster-
diğı şeyı belırten yazı. 5/ Bır maymun türü. 6/ Bır toplu-
luktaçalışan insanlann her bıri... Yabancı. 7/Don, şalvar...
Gösteriş. 8/Muğla'nın bir ilçesı... Yurdumuzun batısmda
bir körfez. 9/ Elli şiniklik tahıl ölçeği... Reçineli ağaçlar-
dan elde edilen ve ateş yakmakta kullanılan çubuk.