23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 NISAN 1997 PAZAR 10 DIŞ HABERLER Pangalos'un yanında Almanca konuşmayın Teodoros Pangalos, Uzun boylu, iri kıyım, lafinı sakınmayan, doğru bildiği her şeyı söyleyen, bunun için bazen eleştirilen, bazen söyledikleri için özür dileyen, ancak bildiğinden şaşmayan Yunanistan'ın son yıllardaki en başanlı politikacılanndan biri. Üyesi olduğu pan Helenik sosyalist partinin kurucusu ve tek lideri olan Andreas Papandreu'dan bile lafinı esirgememiş. Papandreu'nun en güçlü, en parlak oldugu, karşısmda herkesin titredıği bır sırada lideri hakkında düşündüklenni çekinmeden söylemiş, partiden dışlanmış. Ancak o doğnı bildiğinden şaşmamış ve söyledikleri için pişmanlık duymuyor. Türkiye için çok önemli olan Teodoros Pangalos'un ne olduğu hakkında bilgi edinmek açısından geçen hafta To Vıma gazetesinde yer alan söyleşinin bir bölümünü buraya aktarmakta yarar var. Sizi çok çabuk pariamakla suçluyorlar, doğru mu? PANGALOS - Evet, bazı davTanışlanm hemen parlamamın bir sonucudur. Söylediğiniz sözler için pişmanlık duyduğunuz oldu mu? PANGALOS- Sol kesim hakkındaki ifadelerim gerektiği gibi anlaşılmadığı için, söylemeseydim diye düşünmüşümdür. Almanlann ne kadar kaba olduklannı gösteren bir örnek verebilir misiniz? PANGALOS-Örneğin Kinkel ile yaşanan son olay... Kınkel benim konuştuğum bir sırada ayağa kalkarak bana "Şimdi bana derhal cevap verin. Türkiye üe mali protokole evet mi yoksa hayır mı diyorsunuz?" dedi. Ben hemen "hayır" dedim. Aynı zamanda ortamı biraz yumuşatabilmek için de "tek heceti bir cevap mı istiyorsumız diye sordum. Kinkel bana "Evet çünkü gitmek istiyorum" dedi. Ben de "Mali protokole cevabım hayır. Şimdi gMebilirsiniz" dedim. Ingiliz ya da Fransızlar tarafından yaptlan bu gibi terbiyesizliklere aynı tepkiyi neden göstermiyorsunuz? PANGALOS - Ben olaylann uzatılmasını ıstemiyorum. Kınkel ile bir sorunum yok. Temennım böyle olaylann bir daha tekrarlanmamasıdır. Çünkü yinelendiği taktirde göstereceğim tepki ona göre olacaktır. Almanlan diğer Avrupahlardan ' daha farkiı bir şekilde mi değerlendiriyorsunuz? PANGALOS - Siz sorunuzda ısrar ediyorsunuz, ben size hayır dıyorum. Ancak kendimize karşı daha samimı ATİNA MURAT tLEM olmalıyız. Ben işgal yıllannı yaşadım. Üniformalı bazı kişiler evimizin kapısını çaldılar. Bütün eşyalanmızı kınp döktüler ve annemi götürerek bir süre gözaltında tuttular. Ben o zaman beş yaşındaydım. Evde herkes ağlıyordu. Bunu bütün Yunanlılann anlayacağmı sanıyorum. Birisi kulağıma eğilip Ingilizce ya da Fransızca emirler vermeye başlarsa gülüp geçerim. Ama birisi bana Almanca emirler vermeye kalkarsa, buna kesinlikle çok kızanm. Tek istediğim anılanma saygı gösterilmesi. En iyisi hiç kimse kulağıma eğilip Almanca hiçbir şey fisıldamasın (sözün burasında gülüyor.) Yunanlı bakanm Türkiye hakkındaki düşünceleri ise oldukça ilginç. Türkiye iflas etmiş bır imparatorluktur ve toprak kaybına uğramıştır. Türkiye yeni duruma uyum sağlayamamasının yanı sıra, kalkınma imkânlannı da yitirmiştir. Türkiye geri kalmış bir ülkedir. Uluslararası ortama. banşa, ekonomik ve sosyal reforma ihtiyacı olan bu ülke halen imparatorluk türü bir rejime sahip. Askerler, politıkacı diye geçinenler, dışışleri bakanlığındaki Meternih'ler (Almanya'da imparatorluk döneminde işlerini çeşitli dolaplarla halleden bir politikacıya atfen bu isim kullanılıyor) ve halkla ilişkileri olmayan bütün bu insanlar rejimi sürdürmek istiyorlar. Bu nedenle dış politikalannda imparatorluk izleri var. Bunlar hâlâ yayıhnacı ve egemen olmak istiyorlar. Yunanistan bunu kabul edemez. Bazı çevreler taviz vermediğimızi söylüyor. Neden verelim ki. Taviz isteyenler, belki bizim özgür bir ulus olmamızı istiyorlar, ama kararlann da Ankara tarafından alınmasını arzu ediyorlar. Yunanistan'ın, Türkiye'nin uzantısıymış gibi statüyü kabul etmesi, Yunan halkının anlamayacağı bir konudur. Aslında Tûrklerin, Yunanlılarla başka ve önemli bir sorunu daha var. Türkler. Yunanlılan Osmanlı imparatorluğunun dağılmasının sorumlusu olarak görüyorlar. Gab'ba Türkler bu düşfinceleriDde hakh. PANGALOS - Böyle düşünmek büyük bir haksızlıktır. Osmanlı lmparatorluğu şu veya bu şekilde dağılacaktı. Yunanlılann bu dağılmada rol oynadıklannı varsaysak bile, bu durum Yunanlılar Osmanlı tmparatorluğu'nda üst düzey bir konumda olmalan. etnik bilince sahip olmalan ve bu nedenle imparatorluk içinde etkili hale gelmelennden kaynaklanmıştır. Bana hiçbir zaman pişman olmadığuunız bir şeyi söyler misiniz? PANGALOS - Korfu'da yapılan AB zirve toplantısından sonra Andreas Papandreu'ya şunlan söyledim: "Saym başkan, AB dönem başkanhğında çok başanlı oldunuz. Seçimleri de kazandınız. Prestij ve popülerliğin zirvesine tırmandınız. Arük bir kenara çekilme zamamnız geJdi. Ve eğer cumhurbaşkanı olmak istiyorsanız biz bunu da yapacağız" dedim. Bana çok kızdı. llışkilerimiz bozuldu. Papandreu beni o zaman dinleseydi bugün şerefı bu kadar lekelenmeyecekti. tşte bugün Ege'nin karşısındaki komşumuzun kaderini elinde tutanlardan biri olan Pangalos'un söyledikleri. Aklınızda olsun yanında kesinlikle Almanca konuşmayın ve Türk olduğunuzu unutmayın. Hafta sonlannda bir Alman kenti ESSEN SEDEF KORAY Essen'de hafta sonu ne yapılır? Bu soruya değişik yaş kategorilen ve medeni haller için değişik yanıtlar verilebilir. Yaşlılar kendi aralannda 1960'larda kalmış olduğu izlenimıni veren kafelere gidip kafalannda garip tüylü. modası geçmiş şapkalanyla pasta yer, kahve içerler ve bu arada ufak yürüyüşlere çıkarlar. Hava güzelse bu yürüyüşlere çocuklu aileler de mutlaka İcöpekleriyle bırlikte katılırlar. Ormanlar ve göl kıyılan panayır yenne döner. Çocuklar anne ve babalannın yanında ya bisiklete bınerva da inline-skating ,ve.,,r yaparlar. Bu arada çarşıya gidip tüm '' haftanın mutfak alışverişini yapan çıftleri ve tabiı yalnızlan da unutmamak lâzim. Sinemalar. sergiler. tiyatrolarve restaurantlar dolup taşar. Mahallenin birah anesı de o günlerde en dolu zamanlannı ya şar.Benım de dahıl olduğum gençler ise başlı başına bır kategondır. Onlar öncelikle fitness stüdyolannın müdavimleridir. Formda kalmak her ne kadar başlıca amaç olsa da, özellıkle yalnızlann buraya bir partner bulmak amacıyla geldiklerini düşünürüm hep. Sadece fitness stüdyolan değil, spor maçlan da dolup taşar hafta sonlan. Futbol, buzhokeyi ve hentbol Essen'da en sevilen spor türlendir. Özellikle buzhokeyi benim en çok ızlemekten (oynamaktan çok uzağım) zevk aldığvm spordur. Bırincı ligde oynayan Essen Sivrisinekler (Moskitos Essen) takımmın heyecanlı bir taraftan olarak hiçbir maçı kaçırmam. Dünyanın en süratli spor türü olarak adlandınlan buzhokeyi bence aynı zamanda çok da estetiktir ve bazılannm düşündüğü gibi şiddet dolu değildir. Arada bir oyuncular birbirleriyle kapışsalar da bu genelde eğlenceli bile olmaktadır. Cumartesi akşamlan ister müzikalden, ıster yemekten sonra mutlaka Mudıa An denilen, içinde dört ayn mekânda değişik tip müziklerin çalındığı dıskova gidilir. Ünü tüm Almanya'da yayılan bu diskoya çe\Te kentlerden ve uzaklardan gelenler çoktur. Büyük mekânda yüksek tavandan aşağıya sarkan kafeslerde seksi kıyafetler içinde güzel kızlar ve zenci çocuklar dans ederlerken arada sırada özel gruplar akrobatik gösteriler ya da özel shovvlar yaparlar. Ama hıçbırisi bence arada sırada buraya . geJen, herhalde içeri girerken üzerinde paltosu olan, ama içerde ncdense çınlçıplak gezinen ve maalesef dans pistinde de böyle dans eden garip ve çirkin adam kadar ilgi çekici (hem de itici olamaz. Özellikle daha küçük olan mekânlardan birinin ortasında dans pisti olarak ışlev gören boks ringinin üzerinde house ve techno müzıği eşlığinde dans etmesi bence neredeyse acıldı bir görünüm arz etmektedır. Buranın insan üzerinde uyuşturucu gibi bır etkisi olduğundan, bir giden sık sık yine gider.Böylelikle bir hafta sonu da çabucak gider ve bir iş haftası daha başlar. Olsun canım. Nasıl olsa yine arkadaşlarla Mudia Art'a gıderız gelecek cumartesi. Hem Dortmund'u da mutlaka yeneriz buzhokeyınde. Üstelik sinemaya da yeni Jane Austen uyarlamalanndan biri gelıyor. fioT»tf»»-ıivrtt» Tacoadhntfnikkutupa>iMilk\ü/medersiniannesi U g l C l l l ^ U I Mien'ttenahyor.HoUandadakiRotterdamHay-vanat Bahçesi'nin maskotu haline gelen Taco, geçen aralık ay ında. annesinin kış u\ kusuna vatüğı dönemde dünyaya geimiş. Fotoğrafçu Mien ile yavnısu Taco'nun havuzdaki ilk berabertiğini bu fotoğraf karesrvie yakaladı. (Fotoğraf: REUTERSj îsveç Akademisi'nin 12 numaralı sandalyesi de doldu Nasıl olsa hepimiz Akdenizliyiz! DUBLİN ıÖZGCR ULUSOY Kuzey'in Akdeniz'i deniyor trlanda'ya. Bu tanım pek çok açıdan cuk oturuyor. Bir kere trlandalılar, gökyüzündeki yoğun yağmur bulutu trafığine rağmen güneşin çocuklan 'öteki Akdenİ2Üler' gibi sıcak kanlı. Aynca mısafırperver. Havaalanından bindiğimız taksinin şoförü, daha çantalan bagaja atarken soruyor: "Neredesiniz?" "Türldye." Küçük bir memnuniyet çığlığı kaçıyor dudaklannın arasından. (Bu memnuniyette, Irlanda'da topu topu elli küsur bir Türk nüfüsunun bulunmasının da etkisi vardır herhalde). Şoför başka boylamlardan gelen konuklanna Dublin'le ilgili ilk turistik bilgileri vermekte vakit kaybetmiyor. Bir el direksiyonda, serbest kalan eliyle geçtiğimiz yerlerde görülmeye değer ne var. onu işaret ediyor. "Burası St Stephen's Green, Ingiltere'nin en güzel parkı bunun yanında hiç kalın.. Burası Trinity KolejL- Şu gördüğünüz bina var ya. soldan üçüncü, Oscar VVllde bu evde yaşamış işte" Sesinde bolca gurur var . Hani şu eşcinsel olduğu için hapıslere gönderilen Oscar Wilde... Katolik trlanda'nın zamanında hayatından bezdirdiği yazarlardan yalnızca biri. Dublinlileri, iç sıkıntısıyla anlatan James Joyce da kaçmamış mıydı trlanda'dan? Şimdi her ikisi de gururla anılıyor. Ahşap malzemenin ağırlıklı olduğu Irish publann duvarlannı bu yazarlann fotoğraflan, yapıtlanndan alıntılar süslüyor... Bu tutuculuk da Akdeniz'in köylük yerlerini andırmıyor mu? Iş, yemek ve içki kültürüne gelince, Akdenizlilik kayboluyor yalnız. Irlandalılann geleneksel kahvaltısı sosis, bacon, bir çeşit barbunya ve patatesten oluşuyor. Bu kahvaltının kökeninde soğuk havalar kadar yoksulluk da yatıyor. Kapitalizmin ehlileştirilmediği günlerde, sabahın erken saatlerinde kalkan işçiler, kendilerini bütün gün tok tutacak bu ağır kahvaltıyı ederlermiş. Içkiye gelince. Dublin'in Istiklal Caddesi Grafton Street'teki publarda toplanan ahbaplar, bir kadeh şarap yerine 'bir pint Guiness' eşliğinde sohbet ediyor. trlanda'ya özgü koyu kahve renkli guiness birası ya da kızıl renkli Kilkenny, litre hesabıyla tüketiliyor. Publar gece on birden sonra dışandan gelenlere kapalı. ama içerideyseniz, kasa kapanmadan birkaç 'pint' daha alma şansınız var. İrlandalılann hesabı genelde şöyle: Yola çıkmadan önce bir Guiness, bir Guiness daha ve yola çıkmadan önceki son Guiness. Bira değılse viski. Akşam kırmızı burunlanyla Grafton Caddesi'nde boy gösterenlere bakınca, trlandalılann. öteki Akdenizli akrabalanmn aksine domates yerine viski yetiştirdiğine kanaat getiriyor insan. Grafton Caddesi'nde gündüz yürüyüşlerinde - hava açıksa- iki yanda dizilen çalgıcılar dikkati çekiyor. Bozuk paralann hükümsüz sayıldığı bir ülkenin ferdi olarak, cebimdeki bozukluklan gönül rahathğıyla dağıtıyorum. Gelip geçene şapkalannı uzatan yardımcılardan kımileri bu cömertliğimi minnet dolu gözlerle takdir ediyor, kimilerinin gözünde ise 'Şapşal turist' sözlerini okumakta güçlük çekmiyonim. Fark etmez, nasıl olsa hepimiz Akdenizliyiz! DOSYA: KOBİLERDE REKLAM ETKİNLİKLERİ STOCKHOLM GÜRHAN LÇKAN tsveç Kralı III. Gustav tarafından Fransa AJcademisi'ni örnek alarak 1786'da kurulan Îsveç Akademisi'nin ünü, Nobel Edebiyat Ödülü'nü vermesiyle arttı. 1901'denberi Akademi'nin tarihi salonunda toplanan 18 üyenın verdiği kaıar, edebiyat dünyasını çalkalıyor. Bu 18 üye Akademi'ye ömürboyu seçiliyor. İ989'da Humeyni'nin Salman Rüşdü hakkında ölüm fermanı vennesine Akademi'nin veterince tepki göstermediğine inanan üç üye. o zamandan beri çalışmalara katılmıyor. Bunlardan ülkenin önde gelen şaırlerinden Wemer Aspenström'ün bır süre önce ölmesinden sonra boşalan 12 numaralı sandalyeye. şair ve yazar Per Wâastberg seçildı. Son derece enerjik, girişken ve çaiışkan bir sanatçı olan \V"âastberg'in, yaş ortalaması kaygı verici yükseklikte kabul ediien ve 'edebıyatçılann azmlıkta olduğu' yakınmasıyla karşılaşan Akademi'ye taze kan olacağı açdc. Bu seçimin en ilginç ya.ii, Wâastberg'in özellikle Afrıka edebiyatı konusunda uznan olması. lsveç'in uluslararası dış yardım örgütü SIDA'nın kültürel yardımlanndan da sorumlu olan yazann, Nobel konusunda Akademi'nin ufkunu genişleteceğine inanılıyor. Wâastberg'in yıllarca Uluslararası PEN Örgütü'nün ve bir süre de Îsveç'teki şubesinin başkanlığını yapmış olması, artı puanlan arttınyor. Per VVâastberg'i ilk kutlayanlar arasında halen Amerika'da yaşamakta olan Isveçli romancı Lars Gustafsson da vardı. Birçok dile çevrilmiş olan yazann ilk tepkisı şöyle' "Nefis bir seçim. Son derece sevindirici bir seçim. Kendi yapıtlanna ek olarak Afrika edebiyatnu izfcmekteki ustahğı ve PEN çaüsı altında güncel taruşmalara katılmasL, Akademi'ye taze kan olacaktır.*1 Per Wâasterberg. tarihsel bir gelenek olarak Îsveç Akademisi'nin güncel politikadan uzak durmasına karşı değil. Ancak örneğin Salman Rüşdü olayının çok önemli olduğu için bir istisna olarak kabul edilebileceğini düşünüyor. Îsveç Akademisi, Saray'ın hemen yanında. Stockhohn'ün ilk merkezi olan Eski Kent adlı adacıkta, borsa binasma sığınmış durumda. Çok yararlı bir kütüphanesi var.Yılda bir kez, ekim ya da kasım ayında dünya basını -bir perşembe günü ve saat 13.00'te toplanıyor ve Nobel Edebiyat Ödülü'nün kime verildiğini öğrenıyor. Sanınz bundan sonra biraz daha farklı şeyler bekleyebileceğiz bu on sekiz, eksi iki üyeden. ( Yatınm Vjraçlarının dortayl* b i l u İki tekerlekli i yine Kadınlar Düzeyli çlmak para etmiyor gunsayıyor Parl veren d » V ^ l K O N O M İ K TREND HER PAZAR BAYINIZDEN ALMAYI UNUTMAYINIZ Soluk aldığımız sürece yaşadığımızı sanıyoruz. Işe gidip geldikçe çalıştığımız inancındayız. Siyasal gelişmeleri izleyip iddıalı laflar ettikçe kendimizi mücadelenin içinde görüyoruz. Çe\Temizdeki insanlarla konuşup şakalaştıkça toplumsal ilişkilerimizi geliştirdiğımiz kanısına vanyoruz. Karşı cinse yakJaşmayı başardıkça dayanılmaz cazibemizi keşfedip kendimize tekrar tekrar hayran oluyonız... Günler birbirini izliyor... Sorduklannda, sahte bir yüz ifadesi ve riyakâr bir vurguyla memnun olmadığımızı söylediğimiz, ama nedense değiştirmek için kılımızı bile kıpırdatmadığımız yaşamımız; eski bir tramvay gibi aynı hat üzerinden ilerleyip turu tamamlayarak başladığı yere dönmeye devam ediyor. Pijamamızı çıkarmamızla yeniden gıjinemiz arasında geçen sürede yaşadığımız şeylerin önemi giderek azalıyor. Acıkma ve susama gibi doğal ihtiyaçlanmızdan milim taviz vermezken düşünce ve hissetme gibi "ikinci dereceden" hünerlerimizi giderek daha seyrek kullanıyoruz. Bir şey. sessiz sedasız yitip gidiyor yaşamımızdan. Onun yokluğuna şaşılacak kadar hızlı alışıyoruz. Onu özlemekte bile güçlük çekiyoruz. O şeyin adı: Düzey! tşimiz, mesai saatinin bıtimine kadar katlandığırruz en büyük düzeysizliklerden birine dönüşüyor bazen. "Durumu idare etmek" vazgeçihnez sanatımız haline geliyor. Başan ölçütümüz, patronumuzun ve şefımizin "gözûne batmamak" ya da becerebildiğimizce "gözfine gÛTnek" maskaralığına dayanıyor... Siyasal mücadele kültürümüz, şark MOSKOVA HAKAN AKSAY kurnazlığı ile şiddet yandaşlığı arasındaki sığ bataklıkta yeşenneye çabalıyor. Varsın "adamımız" ağzını bozsun, varsın ana avrat düz gitsin: düşmanımızı vuruyorsa, belden aşağı darbeler de kabulümüzdür. "Bir sıkıntıyı dile getiriyor" diye temize çıkardığımız lekenin, ileride başka görüntüleriyle bizi rahatsız edecek kalıcı bir düzeysizlik geleneği oluşturduğunu anlamamakta direniyoruz... tnsani ilişkilerimizde bir an önce samimiyeti arttırmak adına dostluk düzeyini safralar halinde feda etmekte ikırcime düşmüyoruz. Sevdiğine "siz" diyen eski şairler bize gülünç geliyor; çünkü jet hızıyla yakınlaşıp "sevmek" uğruna/soğukluk*' gibi algıladığımız saygı engelini bir an önce aşmaya acele eden insanlanz biz. Iltifat aldığında yüzü kızarammız. yanlış yaptığında özür dileyenimiz pek kalmadı artık. Bizim, düzeyi korumaya değil, kısa sürede herkesin sahip olduğu her şeyi elde etmeye ve başkalanndan asla geri kalmamaya ihtiyacımız var... Yaşamımızda inceliklere takılacak, kibariıklarla enerji kaybedecek. düşüncemizi başkalannı kırmadan ifade etme yöntemini bulmak için kafa patlatacak kadar zamanımız yok. "Çagdaş'' insanlanz. Ve biliriz kı bu çağda düzeyli davranmak pek para etmez...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle