Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 NISAN 1997 PAZAR
10 DIŞ HABERLER
Pangalos'un yanında Almanca konuşmayın
Teodoros Pangalos, Uzun boylu, iri
kıyım, lafinı sakınmayan, doğru
bildiği her şeyı söyleyen, bunun için
bazen eleştirilen, bazen söyledikleri
için özür dileyen, ancak bildiğinden
şaşmayan Yunanistan'ın son
yıllardaki en başanlı
politikacılanndan biri.
Üyesi olduğu pan Helenik sosyalist
partinin kurucusu ve tek lideri olan
Andreas Papandreu'dan bile lafinı
esirgememiş. Papandreu'nun en
güçlü, en parlak oldugu, karşısmda
herkesin titredıği bır sırada lideri
hakkında düşündüklenni çekinmeden
söylemiş, partiden dışlanmış. Ancak
o doğnı bildiğinden şaşmamış ve
söyledikleri için pişmanlık
duymuyor. Türkiye için çok önemli
olan Teodoros Pangalos'un ne olduğu
hakkında bilgi edinmek açısından
geçen hafta To Vıma gazetesinde yer
alan söyleşinin bir bölümünü buraya
aktarmakta yarar var.
Sizi çok çabuk pariamakla
suçluyorlar, doğru mu?
PANGALOS - Evet, bazı
davTanışlanm hemen parlamamın bir
sonucudur.
Söylediğiniz sözler için pişmanlık
duyduğunuz oldu mu?
PANGALOS- Sol kesim hakkındaki
ifadelerim gerektiği gibi
anlaşılmadığı için, söylemeseydim
diye düşünmüşümdür.
Almanlann ne kadar kaba
olduklannı gösteren bir örnek
verebilir misiniz?
PANGALOS-Örneğin Kinkel ile
yaşanan son olay... Kınkel benim
konuştuğum bir sırada ayağa
kalkarak bana "Şimdi bana derhal
cevap verin. Türkiye üe mali
protokole evet mi yoksa hayır mı
diyorsunuz?" dedi. Ben hemen
"hayır" dedim. Aynı zamanda ortamı
biraz yumuşatabilmek için de "tek
heceti bir cevap mı istiyorsumız diye
sordum. Kinkel bana "Evet çünkü
gitmek istiyorum" dedi. Ben de
"Mali protokole cevabım hayır. Şimdi
gMebilirsiniz" dedim.
Ingiliz ya da Fransızlar tarafından
yaptlan bu gibi terbiyesizliklere aynı
tepkiyi neden göstermiyorsunuz?
PANGALOS - Ben olaylann
uzatılmasını ıstemiyorum. Kınkel ile
bir sorunum yok. Temennım böyle
olaylann bir daha
tekrarlanmamasıdır. Çünkü
yinelendiği taktirde göstereceğim
tepki ona göre olacaktır.
Almanlan diğer Avrupahlardan '
daha farkiı bir şekilde mi
değerlendiriyorsunuz?
PANGALOS - Siz sorunuzda ısrar
ediyorsunuz, ben size hayır dıyorum.
Ancak kendimize karşı daha samimı
ATİNA
MURAT
tLEM
olmalıyız. Ben işgal yıllannı
yaşadım. Üniformalı bazı kişiler
evimizin kapısını çaldılar. Bütün
eşyalanmızı kınp döktüler ve annemi
götürerek bir süre gözaltında tuttular.
Ben o zaman beş yaşındaydım. Evde
herkes ağlıyordu. Bunu bütün
Yunanlılann anlayacağmı sanıyorum.
Birisi kulağıma eğilip Ingilizce ya da
Fransızca emirler vermeye başlarsa
gülüp geçerim. Ama birisi bana
Almanca emirler vermeye kalkarsa,
buna kesinlikle çok kızanm. Tek
istediğim anılanma saygı
gösterilmesi. En iyisi hiç kimse
kulağıma eğilip Almanca hiçbir şey
fisıldamasın (sözün burasında
gülüyor.)
Yunanlı bakanm Türkiye hakkındaki
düşünceleri ise oldukça ilginç.
Türkiye iflas etmiş bır
imparatorluktur ve toprak kaybına
uğramıştır. Türkiye yeni duruma
uyum sağlayamamasının yanı sıra,
kalkınma imkânlannı da yitirmiştir.
Türkiye geri kalmış bir ülkedir.
Uluslararası ortama. banşa,
ekonomik ve sosyal reforma ihtiyacı
olan bu ülke halen imparatorluk türü
bir rejime sahip. Askerler, politıkacı
diye geçinenler, dışışleri
bakanlığındaki Meternih'ler
(Almanya'da imparatorluk
döneminde işlerini çeşitli dolaplarla
halleden bir politikacıya atfen bu
isim kullanılıyor) ve halkla ilişkileri
olmayan bütün bu insanlar rejimi
sürdürmek istiyorlar. Bu nedenle dış
politikalannda imparatorluk izleri
var. Bunlar hâlâ yayıhnacı ve egemen
olmak istiyorlar. Yunanistan bunu
kabul edemez. Bazı çevreler taviz
vermediğimızi söylüyor. Neden
verelim ki. Taviz isteyenler, belki
bizim özgür bir ulus olmamızı
istiyorlar, ama kararlann da Ankara
tarafından alınmasını arzu ediyorlar.
Yunanistan'ın, Türkiye'nin
uzantısıymış gibi statüyü kabul
etmesi, Yunan halkının anlamayacağı
bir konudur. Aslında Tûrklerin,
Yunanlılarla başka ve önemli bir
sorunu daha var. Türkler. Yunanlılan
Osmanlı imparatorluğunun
dağılmasının sorumlusu olarak
görüyorlar.
Gab'ba Türkler bu düşfinceleriDde
hakh.
PANGALOS - Böyle düşünmek
büyük bir haksızlıktır. Osmanlı
lmparatorluğu şu veya bu şekilde
dağılacaktı. Yunanlılann bu
dağılmada rol oynadıklannı
varsaysak bile, bu durum
Yunanlılar Osmanlı
tmparatorluğu'nda üst düzey bir
konumda olmalan. etnik bilince
sahip olmalan ve bu nedenle
imparatorluk içinde etkili hale
gelmelennden kaynaklanmıştır.
Bana hiçbir zaman pişman
olmadığuunız bir şeyi söyler misiniz?
PANGALOS - Korfu'da yapılan AB
zirve toplantısından sonra Andreas
Papandreu'ya şunlan söyledim:
"Saym başkan, AB dönem
başkanhğında çok başanlı oldunuz.
Seçimleri de kazandınız. Prestij ve
popülerliğin zirvesine tırmandınız.
Arük bir kenara çekilme zamamnız
geJdi. Ve eğer cumhurbaşkanı olmak
istiyorsanız biz bunu da yapacağız"
dedim. Bana çok kızdı.
llışkilerimiz bozuldu. Papandreu beni
o zaman dinleseydi bugün şerefı bu
kadar lekelenmeyecekti.
tşte bugün Ege'nin karşısındaki
komşumuzun kaderini elinde
tutanlardan biri olan Pangalos'un
söyledikleri.
Aklınızda olsun yanında kesinlikle
Almanca konuşmayın ve Türk
olduğunuzu unutmayın.
Hafta sonlannda
bir Alman kenti
ESSEN
SEDEF
KORAY
Essen'de hafta sonu ne yapılır? Bu soruya
değişik yaş kategorilen ve medeni haller
için değişik yanıtlar verilebilir. Yaşlılar
kendi aralannda 1960'larda kalmış olduğu
izlenimıni veren kafelere gidip kafalannda
garip tüylü. modası geçmiş şapkalanyla
pasta yer, kahve içerler ve bu arada ufak
yürüyüşlere çıkarlar. Hava güzelse bu
yürüyüşlere çocuklu aileler de mutlaka
İcöpekleriyle bırlikte katılırlar. Ormanlar ve
göl kıyılan panayır yenne döner.
Çocuklar anne ve babalannın yanında ya
bisiklete bınerva da inline-skating ,ve.,,r
yaparlar. Bu arada çarşıya gidip tüm ''
haftanın mutfak alışverişini yapan
çıftleri ve tabiı yalnızlan da unutmamak
lâzim. Sinemalar. sergiler. tiyatrolarve
restaurantlar dolup taşar. Mahallenin birah
anesı de o günlerde en dolu zamanlannı ya
şar.Benım de dahıl olduğum gençler ise
başlı başına bır kategondır. Onlar öncelikle
fitness stüdyolannın müdavimleridir.
Formda kalmak her ne kadar başlıca amaç
olsa da, özellıkle yalnızlann buraya bir
partner bulmak amacıyla geldiklerini
düşünürüm hep. Sadece fitness stüdyolan
değil, spor maçlan da dolup taşar hafta
sonlan. Futbol, buzhokeyi ve hentbol
Essen'da en sevilen spor türlendir.
Özellikle buzhokeyi benim en çok
ızlemekten (oynamaktan çok uzağım) zevk
aldığvm spordur. Bırincı ligde oynayan
Essen Sivrisinekler (Moskitos Essen)
takımmın heyecanlı bir taraftan olarak
hiçbir maçı kaçırmam. Dünyanın en süratli
spor türü olarak adlandınlan buzhokeyi
bence aynı zamanda çok da estetiktir ve
bazılannm düşündüğü gibi şiddet dolu
değildir. Arada bir oyuncular birbirleriyle
kapışsalar da bu genelde eğlenceli bile
olmaktadır.
Cumartesi akşamlan ister müzikalden,
ıster yemekten sonra mutlaka Mudıa An
denilen, içinde dört ayn mekânda değişik
tip müziklerin çalındığı dıskova gidilir.
Ünü tüm Almanya'da yayılan bu diskoya
çe\Te kentlerden ve uzaklardan gelenler
çoktur. Büyük mekânda yüksek
tavandan aşağıya sarkan kafeslerde
seksi kıyafetler içinde güzel kızlar ve
zenci çocuklar dans ederlerken arada
sırada özel gruplar akrobatik
gösteriler ya da özel shovvlar yaparlar.
Ama hıçbırisi bence arada sırada buraya
. geJen, herhalde içeri girerken üzerinde
paltosu olan, ama içerde ncdense
çınlçıplak gezinen ve maalesef dans
pistinde de böyle dans eden garip ve çirkin
adam kadar ilgi çekici (hem de itici
olamaz. Özellikle daha küçük olan
mekânlardan birinin ortasında dans pisti
olarak ışlev gören boks ringinin üzerinde
house ve techno müzıği eşlığinde dans
etmesi bence neredeyse acıldı bir görünüm
arz etmektedır. Buranın insan üzerinde
uyuşturucu gibi bır etkisi olduğundan, bir
giden sık sık yine gider.Böylelikle bir hafta
sonu da çabucak gider ve bir iş haftası
daha başlar. Olsun canım. Nasıl olsa yine
arkadaşlarla Mudia Art'a gıderız gelecek
cumartesi. Hem Dortmund'u da mutlaka
yeneriz buzhokeyınde. Üstelik sinemaya
da yeni Jane Austen uyarlamalanndan biri
gelıyor.
fioT»tf»»-ıivrtt» Tacoadhntfnikkutupa>iMilk\ü/medersiniannesi
U g l C l l l ^ U I Mien'ttenahyor.HoUandadakiRotterdamHay-vanat
Bahçesi'nin maskotu haline gelen Taco, geçen aralık ay ında. annesinin kış u\ kusuna vatüğı dönemde
dünyaya geimiş. Fotoğrafçu Mien ile yavnısu Taco'nun havuzdaki ilk berabertiğini bu fotoğraf karesrvie
yakaladı. (Fotoğraf: REUTERSj
îsveç Akademisi'nin
12 numaralı
sandalyesi de doldu
Nasıl olsa
hepimiz
Akdenizliyiz!
DUBLİN
ıÖZGCR
ULUSOY
Kuzey'in Akdeniz'i
deniyor trlanda'ya. Bu
tanım pek çok açıdan cuk
oturuyor. Bir kere
trlandalılar,
gökyüzündeki yoğun
yağmur bulutu trafığine
rağmen güneşin
çocuklan 'öteki
Akdenİ2Üler' gibi sıcak
kanlı. Aynca
mısafırperver.
Havaalanından
bindiğimız taksinin
şoförü, daha çantalan
bagaja atarken soruyor:
"Neredesiniz?"
"Türldye."
Küçük bir memnuniyet
çığlığı kaçıyor
dudaklannın arasından.
(Bu memnuniyette,
Irlanda'da topu topu elli
küsur bir Türk
nüfüsunun bulunmasının
da etkisi vardır
herhalde). Şoför başka
boylamlardan gelen
konuklanna Dublin'le
ilgili ilk turistik bilgileri
vermekte vakit
kaybetmiyor. Bir el
direksiyonda, serbest
kalan eliyle geçtiğimiz
yerlerde görülmeye
değer ne var. onu işaret
ediyor. "Burası St
Stephen's Green,
Ingiltere'nin en güzel
parkı bunun yanında hiç
kalın.. Burası Trinity
KolejL- Şu gördüğünüz
bina var ya. soldan
üçüncü, Oscar VVllde bu
evde yaşamış işte"
Sesinde bolca gurur var .
Hani şu eşcinsel olduğu
için hapıslere gönderilen
Oscar Wilde...
Katolik trlanda'nın
zamanında hayatından
bezdirdiği yazarlardan
yalnızca biri.
Dublinlileri, iç
sıkıntısıyla anlatan
James Joyce da
kaçmamış mıydı
trlanda'dan? Şimdi her
ikisi de gururla anılıyor.
Ahşap malzemenin
ağırlıklı olduğu Irish
publann duvarlannı bu
yazarlann fotoğraflan,
yapıtlanndan alıntılar
süslüyor...
Bu tutuculuk da
Akdeniz'in köylük
yerlerini andırmıyor mu?
Iş, yemek ve içki
kültürüne gelince,
Akdenizlilik kayboluyor
yalnız. Irlandalılann
geleneksel kahvaltısı
sosis, bacon, bir çeşit
barbunya ve patatesten
oluşuyor. Bu kahvaltının
kökeninde soğuk havalar
kadar yoksulluk da
yatıyor. Kapitalizmin
ehlileştirilmediği
günlerde, sabahın erken
saatlerinde kalkan işçiler,
kendilerini bütün gün tok
tutacak bu ağır kahvaltıyı
ederlermiş.
Içkiye gelince. Dublin'in
Istiklal Caddesi Grafton
Street'teki publarda
toplanan ahbaplar, bir
kadeh şarap yerine 'bir
pint Guiness' eşliğinde
sohbet ediyor. trlanda'ya
özgü koyu kahve renkli
guiness birası ya da kızıl
renkli Kilkenny, litre
hesabıyla tüketiliyor.
Publar gece on birden
sonra dışandan gelenlere
kapalı. ama
içerideyseniz, kasa
kapanmadan birkaç
'pint' daha alma şansınız
var. İrlandalılann hesabı
genelde şöyle: Yola
çıkmadan önce bir
Guiness, bir Guiness
daha ve yola çıkmadan
önceki son Guiness. Bira
değılse viski. Akşam
kırmızı burunlanyla
Grafton Caddesi'nde boy
gösterenlere bakınca,
trlandalılann. öteki
Akdenizli akrabalanmn
aksine domates
yerine viski yetiştirdiğine
kanaat getiriyor insan.
Grafton Caddesi'nde
gündüz yürüyüşlerinde -
hava açıksa- iki
yanda dizilen çalgıcılar
dikkati çekiyor. Bozuk
paralann hükümsüz
sayıldığı bir ülkenin ferdi
olarak, cebimdeki
bozukluklan gönül
rahathğıyla dağıtıyorum.
Gelip geçene şapkalannı
uzatan yardımcılardan
kımileri bu cömertliğimi
minnet dolu gözlerle
takdir ediyor,
kimilerinin gözünde ise
'Şapşal turist'
sözlerini okumakta
güçlük çekmiyonim.
Fark etmez,
nasıl olsa hepimiz
Akdenizliyiz!
DOSYA: KOBİLERDE REKLAM ETKİNLİKLERİ
STOCKHOLM
GÜRHAN
LÇKAN
tsveç Kralı III. Gustav
tarafından Fransa
AJcademisi'ni örnek alarak
1786'da kurulan Îsveç
Akademisi'nin ünü, Nobel
Edebiyat Ödülü'nü vermesiyle
arttı. 1901'denberi
Akademi'nin tarihi salonunda
toplanan 18 üyenın verdiği
kaıar, edebiyat dünyasını
çalkalıyor. Bu 18 üye
Akademi'ye ömürboyu
seçiliyor. İ989'da
Humeyni'nin Salman Rüşdü
hakkında ölüm fermanı
vennesine Akademi'nin
veterince tepki göstermediğine
inanan üç üye. o zamandan
beri çalışmalara katılmıyor.
Bunlardan ülkenin önde gelen
şaırlerinden Wemer
Aspenström'ün bır süre önce
ölmesinden sonra boşalan 12
numaralı sandalyeye. şair ve
yazar Per Wâastberg seçildı.
Son derece enerjik, girişken ve
çaiışkan bir sanatçı olan
\V"âastberg'in, yaş ortalaması
kaygı verici yükseklikte kabul
ediien ve 'edebıyatçılann
azmlıkta olduğu'
yakınmasıyla karşılaşan
Akademi'ye taze kan olacağı
açdc. Bu seçimin en ilginç
ya.ii, Wâastberg'in özellikle
Afrıka edebiyatı konusunda
uznan olması. lsveç'in
uluslararası dış yardım örgütü
SIDA'nın kültürel
yardımlanndan da sorumlu
olan yazann, Nobel
konusunda Akademi'nin
ufkunu genişleteceğine
inanılıyor. Wâastberg'in
yıllarca Uluslararası PEN
Örgütü'nün ve bir süre de
Îsveç'teki şubesinin
başkanlığını yapmış olması,
artı puanlan arttınyor.
Per VVâastberg'i ilk
kutlayanlar arasında halen
Amerika'da yaşamakta olan
Isveçli romancı Lars
Gustafsson da vardı. Birçok
dile çevrilmiş olan yazann ilk
tepkisı şöyle' "Nefis bir seçim.
Son derece sevindirici bir
seçim. Kendi yapıtlanna ek
olarak Afrika edebiyatnu
izfcmekteki ustahğı ve PEN
çaüsı altında güncel
taruşmalara katılmasL,
Akademi'ye taze kan
olacaktır.*1
Per Wâasterberg.
tarihsel bir gelenek olarak
Îsveç Akademisi'nin güncel
politikadan uzak durmasına
karşı değil. Ancak örneğin
Salman Rüşdü olayının çok
önemli olduğu için bir istisna
olarak kabul edilebileceğini
düşünüyor. Îsveç Akademisi,
Saray'ın hemen yanında.
Stockhohn'ün ilk merkezi
olan Eski Kent adlı adacıkta,
borsa binasma sığınmış
durumda. Çok yararlı bir
kütüphanesi var.Yılda bir kez,
ekim ya da kasım ayında
dünya basını -bir perşembe
günü ve saat 13.00'te
toplanıyor ve Nobel Edebiyat
Ödülü'nün kime verildiğini
öğrenıyor. Sanınz bundan
sonra biraz daha farklı şeyler
bekleyebileceğiz bu on sekiz,
eksi iki üyeden.
( Yatınm
Vjraçlarının
dortayl*
b i l u
İki tekerlekli
i yine
Kadınlar
Düzeyli çlmak
para etmiyor
gunsayıyor
Parl veren d
» V ^ l K O N O M İ K
TREND
HER PAZAR BAYINIZDEN ALMAYI UNUTMAYINIZ
Soluk aldığımız sürece yaşadığımızı
sanıyoruz. Işe gidip geldikçe
çalıştığımız inancındayız. Siyasal
gelişmeleri izleyip iddıalı laflar
ettikçe kendimizi mücadelenin
içinde görüyoruz. Çe\Temizdeki
insanlarla konuşup şakalaştıkça
toplumsal ilişkilerimizi
geliştirdiğımiz kanısına vanyoruz.
Karşı cinse yakJaşmayı başardıkça
dayanılmaz cazibemizi keşfedip
kendimize tekrar tekrar hayran
oluyonız...
Günler birbirini izliyor...
Sorduklannda, sahte bir yüz ifadesi
ve riyakâr bir vurguyla memnun
olmadığımızı söylediğimiz, ama
nedense değiştirmek için kılımızı
bile kıpırdatmadığımız yaşamımız;
eski bir tramvay gibi aynı hat
üzerinden ilerleyip turu
tamamlayarak başladığı yere
dönmeye devam ediyor.
Pijamamızı çıkarmamızla yeniden
gıjinemiz arasında geçen sürede
yaşadığımız şeylerin önemi giderek
azalıyor.
Acıkma ve susama gibi doğal
ihtiyaçlanmızdan milim taviz
vermezken düşünce ve hissetme
gibi "ikinci dereceden"
hünerlerimizi giderek daha seyrek
kullanıyoruz. Bir şey. sessiz sedasız
yitip gidiyor yaşamımızdan. Onun
yokluğuna şaşılacak kadar hızlı
alışıyoruz. Onu özlemekte bile
güçlük çekiyoruz. O şeyin adı:
Düzey! tşimiz, mesai saatinin
bıtimine kadar katlandığırruz en
büyük düzeysizliklerden birine
dönüşüyor bazen. "Durumu idare
etmek" vazgeçihnez sanatımız
haline geliyor. Başan ölçütümüz,
patronumuzun ve şefımizin "gözûne
batmamak" ya da
becerebildiğimizce "gözfine
gÛTnek" maskaralığına dayanıyor...
Siyasal mücadele kültürümüz, şark
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
kurnazlığı ile şiddet yandaşlığı
arasındaki sığ bataklıkta yeşenneye
çabalıyor. Varsın "adamımız"
ağzını bozsun, varsın ana avrat düz
gitsin: düşmanımızı vuruyorsa,
belden aşağı darbeler de
kabulümüzdür. "Bir sıkıntıyı dile
getiriyor" diye temize çıkardığımız
lekenin, ileride başka görüntüleriyle
bizi rahatsız edecek kalıcı bir
düzeysizlik geleneği oluşturduğunu
anlamamakta direniyoruz...
tnsani ilişkilerimizde bir an önce
samimiyeti arttırmak adına dostluk
düzeyini safralar halinde feda
etmekte ikırcime düşmüyoruz.
Sevdiğine "siz" diyen eski şairler
bize gülünç geliyor; çünkü jet
hızıyla yakınlaşıp "sevmek"
uğruna/soğukluk*' gibi
algıladığımız saygı engelini
bir an önce aşmaya acele eden
insanlanz biz. Iltifat aldığında
yüzü kızarammız. yanlış yaptığında
özür dileyenimiz pek kalmadı
artık. Bizim, düzeyi korumaya
değil, kısa sürede herkesin
sahip olduğu her şeyi elde etmeye
ve başkalanndan asla geri
kalmamaya ihtiyacımız var...
Yaşamımızda inceliklere takılacak,
kibariıklarla enerji kaybedecek.
düşüncemizi başkalannı
kırmadan ifade etme yöntemini
bulmak için kafa patlatacak kadar
zamanımız yok. "Çagdaş''
insanlanz. Ve biliriz kı bu çağda
düzeyli davranmak pek para
etmez...