28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 NİSAN 1997 ÇARŞAMBA 'Ulusal Egemenlik' Boş Söz Değildir! Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA T ürkiye Büyük Millet Mecilisi'nin açılışından beri "Egemenlik kayrt- sız, koşulsuz uhısundur" ilkesi Türk siyasal kül- türûne işlervmeye baş- lanmıştır. Ulusal egemenlik ilkesi öz- gürlüğümûzün, ulusal bağımsızlığımı- zın, saygın ve gelişkin bir toplum olma- nın temeli ve ruhudur. Yeryüzünde Tür- kiye dışmda biitün Islam ülkelerinin, hâlâ, MustafaKemal'in 1920'lerde be- lirttiği gibi, "Şunun ya da bunun tut- saklık ve aşağüayıcüık zincirlcri alün- da" olmalan, ulusal egemenlik ilkesine dayalı bir devlet ve toplum diizeninden yoksun olmalaruıdan dolayıdır. Bu ne- denle "Egemenlik kayıtsız, koşulsuz ulusundur" ilkesini boş bir slogan ol- maktan çıkarmak, gerekçeleriyle anla- mak zorunludur. Türkiye'de ulusal egemenlik ilkesi doğrultusunda tarfı bir tutarlılık ve tü- kenmez bir enerjiyle çalışan devlet ve siyaset adamı, hiç kuşkusuz Gazi Mus- tafa Kemal Atatürk olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi için "En büyük eserim" diyen A.tatürk, daha 22 Hazi- ran 1919'da Amasya'da "Ulıısun gete- ceğini yine ulusun azim ve karan kur- taracaktır" ilkesini bayrak yaparak ulusal egemenlik ilkesinin gerçek an- lamım açıkça ortaya koymuştur. Türk devriminin askeri aşaması da, demok- ratik devleti ve toplumsal kurumlan kurma aşaması da, hep bu ılkeye göre gerçekleşmiştır. Önce ulusal kongre- lerde alınan kararlarla, sonra da bugün 77. yıldönümünü kutladığımız TBMM'nin yaptığı yasalarla. Türk Devrimi, böylece, iç ve dış, her türlü sömürgecilikten gerçek anlamda kurtuluşun altın anahtannın "ulusal egemenlik" ilkesi olduğunu kanıtla- makla, uygarhğa en büyük katkılardan birini yapmıştır. 'Geleceğini kendi etine alma' bayTağı altmda meşru haklannm bilincine ulaşan bir ulus karşısında en güçlü sömürgecilerin bile dize gelece- ğini göstermiştir. Mustafa Kemal, "Ulusal egemenlik öyle bir ışıkbr ki, onun karşısında, taçlar, tahtlar batar, yok olur. l luslann tutsaklığı üzerine kurulu kurumlar, her yerde yıkümaya yazgdıdıriar" demektedir. Kuşkusuz iç ve dış sömürücüler bun- dan hiç hoşlanmadılar. O günden beri yurdumuzda yaşanan ve zaman zaman bunalıma varan kavgalar, kanlı ayak- lanmalar, hep ulusal egemenlik düze- nini yıkmayı amaçlamıştır. Bugün de demokrasimizin bunalıma girmiş olmasınm temeldeki nedeni ve etkeni, ulusal egemenlik düzenini işle- mekten alıkoymak isteyenlerin eylem- leridir. Bunlar, önem sırasıyla, dın. ırk, emek ve etnık grup adına ortaya çık- makla birlikte, ortak özellikleri, hepsi- nin ulusal egemenlik düzenini reddet- meleridir. Kuşkusuz hepsi bunu her zaman açıkça söylemezler. Örnegin bugün, din adına ulusal egemenlik düşmanhğı yapanlar,cumhuriyetkurulurken oMu- ğu gibi, gözleri kestiğinde "Ne demek ulusun egemenliği? Allah'ın egemenli- ği" yoilu boş lailarla açıkça ulusal ege- menlik düzenini reddetmektedirler. ,\ma çoğunlukla, bu ilkeyi tümden an- lamsız kılacak bir biçimde tanımlaya- rak, görünüşte ondan yanaymış gibi ko- nusmakta, gerçekte ise bu "takryye" ta- nım arasında ulusal egemenlik düş- manlığım sürdürmektedirler. Cumhuriyet kurulurken Rauf Orbay, Kâzım Karabeldr ve yandaşlan, önce açıkça Mustafa Kemal'e saltanat-hila- fet kurumunun kalkmasına, bunun ye- rine cumhuriyet kurulmasına karşı ol-' duklannı belirtmişler, ama bunlan ön- leyemeyince, özgürce kurduklan par- tiye 'Terakkiperver Cumhuriyet Fır- kası' adını vermekten sıkılmamışlar- dır. Ama parti tüzüğüne, bugünkü ar- dıllannın yaptığı gibi, "Fırkamızitika- dat-ıdiniyeye hörmetkârdır" maddesi- ni özenle yerleştirmişlerdi. Işte bu madde, onlann ulusal egemenlik düze- nıne kais.it olduklannm tam gösterge- sidır. Çünkü bununla söyledikleri şu- dur: "Eğer halk halife-sultan yönetimi istiyorsa, ulusal egemenlik budur! Halk, toplum düzeni şeyh fervalany la oluşsun istiyorsa, ulusal egemenlik düzeni bu- dur." Bugünkü ardıllan da aynı mantık- la. "Eğer halk şeriatla yönetilmek isti- yorsa, işte ulusal egemenlik budur" di- yorlar. Böylece Türk Devrimi'nin sal- tanat ve halifeliği kaldınşmı, cumhuri- yeti ilan edişini, eğitim birliği ilkesiy- le okullarda demokrasi kültürü verilip her türlü beyin yıkamasına kapılann kapanmasını, kadınlann eşit yurttaş olarak kamu yaşamında her türlü insan ve yurttaş haklanndan yararlanmasını, ..halka karşı bir dayatma olarak görü- yorlar. Bugünkü bunalımda da bu dev- rim yasalannın tutarlılık ve kararlılık- la uygulanmasını isteyen Milli Güven- lik Kurulukararlannı halka karşı dayat- ma olarak nitelemeye kalkışıyorlar. Bu kararlan. "Halkırnızuiiçinesindirebile- cegi biçimde uygulamak"tan söz et- mekle de. yine "Halk 'şenat istiyoruz' diyorsa, ulusal egemenlik budur" safsa- tasına başvuruyorlar. Mustafa Kemal Atatürk, "Ozgürlük düşmanlannın özgüıiükten yararlan- maya haklan olamaz" demek ve bun- lann örgütlenmelerinin demokraside gayri meşru olduğunu haykırmak yü- rekliliğini ve tutarlığını göstermişti. Saltanat ve hilafeti sürdürmek isteyen- lere "Türk ulusu başkaJdırarak ege- menliğini kendi eline atamşür. Meclis ve herkes bunu doğal saymayacak ohırsa, gerçek yine yolu-vordamıyla anlatüa- caktır. Ama belki bazı kafalar kesile- cektir" diyerek seslendi. Atatürk"ün bu seslenişi, bizi ulusal egemenlik düzeninin gerçek anlamma ulaştınyor: Atatürk yukandaki sözle- riyle gerçekte şunlan söylemekteydı: " Uusal egemenUkdüzeni o>lamayla or- tadan kalduılabilecek bir düzen değil- dir. Böyle bir oylamanm kendisi gayri meşrudur. Bu nedenle, cumhuriyet, ya- ni ulusal egemenlik dışında bir devlet düzenini önermek bile demokraside gayri meşnıdur. Çünkü, ister din, ister ırk. ister emek adına olsun, ulusal ege- menlik dışı bir düzen, zulüm yönetimi demektir ve en başta gelen insan hakkı da zulme karşı direnme hakkKhr." Evet, uygar insanlık zulme karşı direnişi an- cak II. Dünya Savaşfndan sonra Ev- rensel insan Haklan Bildırgesi'yle ta- nımışken Mustafa Kemal'in demokra- si anlayışında başından beri vardır. Konya'da gençlerle konuşurken de aynı anlama gelen şu düşüncelerle ulu- sal egemenlik düzenini sa\-unmaktadır: "Bayağı ve alçakça aklatmalaria hü- kümdarlık yapan halifeler ve onlara di- ni araç yapacak ölçüde alçalan yalancı ve inançsız bilginler, tarihte her zaman rezil otmuşlar, rezil edilmişler ve hep ce- zalannı görmüşlerdir. Dini kendi tut- kulanna araç yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren boca sanlı hainler, hep bu sona düşmüşlerdir. Arok bu ulu- sun ne öyle hükümdarlar, ne öyle bügjn- ler görmeye katlanma gücü ve olanağı yoktur. Eğer onlara karşı benim kişisel düşüncemi sormak isterseniz, derim ki, ben bir kişı olarak onlann düşmanryım. Onlann olumsuz \önde atacaklan bir adım, yabuz benim kişisel inancıma de- gü, o adımulusumun yaşamına karşı bir kasıt, ulusumun yüregine gönderümiş zehirii bir hançerdir. Benim ve benim- le aynı düşüncedeki arkadaşlanmın ya- pacağ) şey, kesinlikle ve kesinlikle o adı- mı atanı tepelemektir. Kuşku yok ki ulus, birçok özveri, bir- çok kan karşılıgında en sonundaelde et- tigi yaşam ilkesine (ulusal egemenlik il- kesine, Ö.O.) kimsevi saldırtmayacak- Or. Bugünkü hükümetin, Medis'in, ya- salann. anayasanın niteliği ve>y arukne- denleri hep bundan ibarettir. Sizlere bunun da ötesinde birsöz söy- le\evim: Bir varsavımolarak, bunu sağ- layacak Meclis olnıasa. öyle olumsuz adınüar atanlar karşısında herkes çekil- se ve ben > alnız kalsam, yine tepeler, yi- ne öldürürüm." İşte bundan dolayıdır ki, Milli Gü- venlik Kurulu kararlannda belirtilen ve ulusal egemenliğin gereklerinden baş- ka bir şey olmayan Türk devnm yasa- lannı uygulamamak, demokratik meş- ruluğuna saygılı hiçbir parti ya da ki- şininharcı değildir. Buheveste olanlar, Sayın Demirel'in "Şeriat istiyorum di- yen, mürtecidir" uyansına çok dikkat etmelidirler. Demokrasi karşıtı iç ve dış sömür- genler, toplumumuza zaman, kaynak, hatta kan kaybettirebilirler. Ama önün- de sonunda karşılaşacaklan duvar. de- mokratik meşruiyetin ölçüleridir. Ulu- sal egemenliğin yakında 80. kurumlaş- ma yılını kutlayacak olan Türk ulusu, onlann görmek istediği ve gayri meş- ru yollardan yapay olarak sayılannı art- tırmaya çalıştıklan 'yığm'lann duru- munda değildir. Atatürk, 1937"de kendisine "Mutlu musunuz" sorusunu soran Amerikalı gazeteciye, "Mutluyum, çünkü başar- dım" derken hakhydı. Gerçekten de "Yönetkilerini seçmekte, kendi kişisel düşüncelerini oluşturmakta ve inanç- lannda tam anlanın la özgür olan ve se- çim hakkma sahip bulunan bir ulus ya- ratmak", uygar ınsanlığa görkemli bir demokrasi katkısında bulunmak de- mektir. Nice 23 Nisanlara! Umut, Ulusal Halkçı Oy Tabanında CAHİTANGIN • w - -w- aklaşık 20 ^ ^ g yıllık süreç- ^ ^ X te ülke çö- ^ T zümsüzlük- • te bekletıl- _^L. miştir. Sos- yoekonomik göstergeler ba- kımından, ulusalcı halkçı sol hareketin geliş^ıp serpilmesi, iktidara aday güç durumuna gelmesinin tüm koşullannı taşıyan bir ortamdayız. Oysa sol oy tabanında erime sür- mektedir. Gözlenen olumsuzlukla- nn altında önce, CHP'de ya- şanan 79 iflasının, eleştirel akılla gözden geçirilmeme- si, bu dönemde sorumluluk yüklenmişlerin özeleştirile- rini yapmamış olmalan ger- çeği yatar. Daha sonra ise var olan iki partinin gıderek 12 Eylül düzeninin partisi ko- numuna gelmeleridir. 12 Eylül öncesı CHP'nin geliştırdiği "düzen değisikli- ğT programı yapısal değı- şimleri içerdıği gibi örgütlü toplum düzeyine ulaşmayı amaçlar. Örgütlenmiş, gide- rek örgüUenme geleneğini oluştumauş, kurumsallaşma aşafnasına ulaşarak "srvil taplnm"u yaratmak ister. Program örgütsel dayanış- manın verdiği güvenle bire- yin gelişeceğine, toplumu kuru kalabalık olmaktan çı- karatacağına, katıhma ve si- yasal denetime etkinlik, sü- reklilik kazandıracağına ina- nır. Bu nitelıkleriyle örgüt- lenme dünyamızda, demok- rasiyi yaşam bıçimine dö- nüştürmenin tek ve biricik anahtan gibi görülmekte ve algılanmaktadır. CHP, 46'- larda başlattığı çok partili yaşamı, yozlaşmaktan konı- mak. demokrasi sürecine ta- şımak ve bu alandaki özgö- revini (misyonunu) tamam- lamak ister. Btt güzeî amaca ulaşma- nın taşıyıcısıkuşkusuz partı- dir. Siyasal örgütlenmenin önceliği tartışılmaz. Parti içi demokrasi kurallannrn ege- men olduğu, yaygın parti içi eğitimle program bilincini parti tabanına indirmek, ülke sorunlannın çözümünde programuu umut yapmak, yerine getirilmesi zorunlubir görevdi. Bir partinin öbür parti ve siyasal akımlara karşı bağı- şıkhğmı, üstünlüğünü koru- ması için de sağlam bir yapı- ya geTeksirumi vardır. Kaldı ki, partisel yaşamı lafazanlık yanşı olmaktan çıkarmarun başka bir yolu da yoktur. Örgütlenmenin önemini kavramış bir programı olan CHP'de bu öncelik gözardı edilir. Hitabet yeteneği yük- sek genel başkanın ağzından yinelenen program sloganla- nna halkın ilgisi büyük oldu. Meydanlar dohıp taşıyordu. Ülkenin bir ucundan bir ucu- na miting düzenlemek. mi- ting yapmak önde gelen par- ti görevi olmuştu. Ciddi bir iktidar hazırhğı da yapılmı- yordu. Parti grubunda izle- nen politikalara eleştiri geti- ren, secenek belirleyen, kar- şıt oy kullanan milletvekili Çocukla her yıl TRT'mizin düzenlediği Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliğinin bu yıl 19.sunu yaşayacağız. Dünyanın ilk ve tek çocuk bayramı olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve x Çocuk Bayramı'mzı yine TRT'nin şenliğinde kıvançla kutlayacağız. Hepimiz yeni umutlarla "genel başkana karşt" göste- rilir, milletvekilinin iline gi- den infaz ekibi alt kademe- lerde "görevden alma" ey- lem ve işlemlerini yerine ge- ririrdi. Yerel yöneticilerin ön- celikli işi ön seçime "asker detege" hazırlamak olmuştu. "Yapayûye'', "yapaydelege" o günlerin hastalıklanndan- dır. Görünen örgüt değil At- tüâ Ühan'ın deyimıyle "ay- gt*?tCSağ partilerde sürmek- rte qUa lider sultasında yalın katparti yapılaşmasına özen- ti sürer. Programı umut yap- mak yerine "Umudumuz Ecevit" sloganıylagenel baş- kan umut yapılmıştı. Kuşku- suz bu olumsuz gelişme ge- nel başkanın isteğiyle oluş- mamıştır. Ne var kı bu hasta- lığa karşı tavn ancak genel başkan alabtlirdı. Her "tekçi" yönetimlerde gözlendiği gibi CHP de yan- hşlara gebeydi. Çok geçme- di CHP oylanyla 77 seçimle- ri yasal gününden dört ay öne, haziran ayına alınmıştı. "70 sente muhtaç" kasayla mazot yokluğunda yapılacak hasat sonunda seçim, özel- lıklekırsalda sağ oylarda bö- iünmeyi limite vardıracaktı. Nisbi sistemin matematiksel yaran daha büyük oranla CHP'ye yönelecekti. CHP'- yi 213 milletvekilliğinde bı- rakan olumsuzluk CHP'nin kendi eseridir. CHP'nin oy oranı yüzde 42'lere ulaşmış- tı. Bu büyümeyi taşıyacak parti örgütü yoktu. Parti, ge- nel başkanının peşinde ko- şuşturan bir kalabalığa dö- nüşmüştü. İç ve dış dinami- ğin hazırladığı açmaz ve çık- mazlara CHP'nin yanlışlan eklenince yapılan ara seçim- lerinde oy oraru yüzde 28'le- re düşecek ve CHP 79 iflası- nı yaşayacaktır. Yaşamın hızlı akışında sü- ren siyasette yanlış yapılabi- lir. Önemli olan yanlışta ısrar etmemektir. 12 Eylül gerici rejimi, CHP dahil tüm solu acımasız ölçüde silindirden geçirmek- le işe başlamıştır. Orgütlen- meyi öcü gibi görmüş. toplu- mun örgütlenme. demokra- tikleşme kanallannı tıkamış- tır. Terörlü önü, Ozal'lı arka- sıyla 12 Eylül döneminde, Türk-lslam sentezi çızgısin- de geliştirilmek istenılen öğ- retiyle. Kemalist kökeninden bütünüyle kopartılmış, dış borçla, bağımlı, ekonomıde dış dinamiğin güdümünde bir Türkiye amaçlanmıştır. Bu koşullarda. yanlışlar- dan annmış, bütünlüğünü koruyan sola gerçksinım çok büyüktü. Bölünmeyi günde- me getiren hiçbir nedene, he- le hele "ben" egosuna yer olamazdı. "Düzen değişikliği" prog- ranuna önemli katkılardabu- lunmuş, siyasal deneyim bı- rikimi büyük Sayıri Ecevit'in ayn partide ısrannın anlaşı- lıryanıbulunamazdı. Buko- nuda geçmiş yıllarda Cum- huriyet'te yayımlanmış bir yazımdan İcısa bir ahntı ıle yetineceğim: "Yüksek dü- zeyde politika yaparak bir otuz y± geride bırakmış bir- kimsenin, politika üreiimin- de parti yönetiminde birükte- liğe ulaşnğı arkadaşı dostu, ülküdaşı bulunur. Nasıl bir yoksunluktur ki, DSP'yi eşi- ne kurdurur. Görüldüğü gt- bL yalnızhğı secen. Ecevit'le- rin kendileridir." Rusya'da gözlenen çözül- meyle ilgılı "ideolojidÖnemi kapannuştır"a varan abartı- lı yorumlar. 12 Eylül döne- minde, "Kemafizme" yönel- tilen eleştiri ve saldınlar; sol- da her ikı partıyi de "çarpık kapitalizme" dayalı sağ par- tiler çızgisine savurmuştur. DSP o günkü SHP'yi "de\- letçi konumda kalmakla" suçlarken. CHP'nin tepesın- deki kadro. ANAP'ın sece- neği olmaya soyunmuşlardtr. Düşünce ve program ge- liştırmede söz konusu solun maddi dayanağı, tarihimizin Mustafa Kemal'in önderli- ğınde büyük değişim ve dö- nüşümlerin sağlandığı evre- si olup. kökleri 1. Meclis'te -halkçı Drogranun" tartışıl- masına kadar uzanır. "Tam bağımsızlıkcı" eksene koşut halkçı, ulusalcı özünü koru- yarak gelişmesinı sürdürür. Bu açıdan CHP'deki sapma o kadar büyümüştür ki, "Gümrük birliği södeşmesi" CHP Genel Başkanfnm ım- zasını taşımaktadır. DSP'nin 24 Aralık seçim- lerinde gözlenen gelışmesi, kendi başanmınm ürünü de- ğildir. CHP yönetiminde gözlenen aymazlıklar DSP'yi beslemiştir. CHP yö- netıminin Sayın Mümtaz Soysal'a takındığı tavırdan sonra, seçünde sunulan aday Hstelerinde somutlaşan "dar grupçu" tutuma karşı seç- men, tepkisini. oyunu sergi- leyerek göstermiş, Ata- türk'ün kurduğu parti baraj- dan kıl payı kurtulmuştur. DSP oylanndaki artış, "bölücülük" eleştirilerine karşı yinelenen "Biz sağdan oy ahyonız" savının boş bir avırntu olduğunu da göster- miştir. Mazbatasının mürek- kebi kurumadan "Ben sağo- nın da sağcısıyım" diye parti degiştıren milletvekili, DSP örgütsüzlüğünün kanıtıdır. Bugünlerde estirilen kirlilik rüzgârlan etkisinı DSP'de de göstermektedir. Bir büyük bunalım ve tı- kanma yaşanmaktadır. Seç- men, oylanyla, siyasete, si- yasetçiye, partilere güven- sizliğini göstermiştir. Çok partili yaşamda yanm asn> geride bırakmışız sorumlu- luk bilinciyle. "Başarama- dım istifa edıyorum" diyen tek bir genel başkan çıkma- rruştır. REFAHYOL hükü- meti. güvensizliğikatlayarak büyütmüştür. Adeta adı kon- mamış bir iflası yaşıyoruz. Ulusal halkçı oy tabaru yıllardır tüm Anadolu'yu kapsayacak ölçüde bunalım- dan tıkanmadan çıkış arayışı içindedir. Bu gelişmelere, DSP ve CHP'nin ilgisizliği bir yana, kapandıklan oda- larda disiplin koğuşturmala- nnı sürdürmektedirler. Insa- na "Melekler dişi mi? Erkek mi?"tartışmasını anımsat- maktadıriar. Ulusal halkçı oy tabanı bir büyük platformda. hareketi siyasal eyleme dö- nüştürmenin biçimini, yöne- timini bir an önce saptamalı- dırlar. Zaman, kaynak kadar önem kazanmış bulunuyor. PENCERE TARTIŞMA Bugun saat 15.00'de Erdost'un 'Ankara Işıklan' Çocuklar bugün ekran basına... 16 - 25 NİSAN 1997 I şık, renk. müzik... Sanatçımn Ankara şehrinin ışık seli ile karşılaştıktan sonra bireyin ve ışığın bileşiminden doğan birer özgün sanat yapıtı olan bu fotoğraflar, fotoğraf olmaktan daha çok şiir ya da müzik olarak seyircinin karşısına çıkıyor. Verlaine'nin ünlü dizeleri akla gelir ister istemez: "De la musique avant toute chose_" (Her şeyden önce müzik). Verlaine'nin şiir için bu talebi burada gerçekleştirilmiş sanki. Sinestetik bir olay yaşıyoruz: Renk, biçim ve ışık arasından sessizliğin sesi olarak sanatçımn iç müziği ile karşılaşıyoruz. Onun içindir ki bu fotoğrafian yalnız seyretmek değil, aynı zamanda duymak -iç kulağımızla dinlemek- gerekir. Ancak o zaman içerdikleri evrensel boyutu da yakalayabiliriz. Fotoğraflardan hiçbir tanesi önceden planlanmış değildir: "Işıklar noktaydı, devindirdim. Yatay ya da dikey kaçışlarla ya da yu>arlayarak.» Fotoğrafta ne çıkacağuu bilrnhordum." (Cunîhunyet, 2.4.1997) Oyle denebilirse, aklın ve gözün güdümünden yalıtılmış olan bu fotoğraflar. sanatçımn iç dünyasını, gizemini koruyarak birer hiyeroglif ya da şifre olarak karşımıza çıkanp bize "tat twam asi" mesajını veriyorlar. Büyüleyiciliği de ondan... HelgaToker Bilkent Üniversitesi Ordu Düşmanı Siyasal Parti: Refah!.. Yazının başiığını okuyan içtenlikli bir Refah yan- daşı, tepki gösterecektir: - Hayır!.. Ben Türk ordusuna düşman olamam!.. Askerimi severim. Refahlı, savunmasında içterjlikli olsa da gerçek değişmez; çünkü 'dinci'n\n Türk ordusuna düş- manlığı, kişiliğinden beslenen 'öznet' bir duygu de- ğil, partinin hamurunu yoğuran ideolojiden kaynak- lanan 'nesnel' bir gerçek olarak somutlaşıyor. • El kadar çocuğu Kuran kursu ve imam-hatip tur- nikesınden geçirip ümmetçi ve şeriatçı eğitimle kü- çücük beynini yıkarsan sonuç neolur?.. "Ağaçyaş iken eğilir" diye öğrencinin kafasını tornadan ge- çirip 'doğruyu ve eğriyi, akıida ve bilimde değil, şe- riatta aramasını' belletirsen, çocukTürk Siiahlı Kuv- vetleri'ne nasıl bakar? Son otuz yıldan bu yana Kuran kurslarında ve imam okullannda ağır basan eğıtimin özünde 'Ata- türk'e düşmanlık' yatıyor; bu, 'orduya düşmanlık' demektir. Oysa 'Harp Okullan 'nda şeriatçı eğitimin tam ter- sıne bir öğretım geçerli. Nasıl bir devletiz biz?.. Laik cumhuriyet. üç kuşaktan bu yana, kendi eliyle laikliğe düşmanlık eğitimine yatınm yapıyor; imam-hatip çıkışlı öğrencıler de bu nedenle Harp Okulları'na alınmıyor. • '. Yurttaşlarını birbirine düşman yetiştiren milli eğf- timolurmu?.. • 'Dindar' olmakla 'dinci' olmak arasındaki aynm şu noktada belirginleşiyor: Dindar, orduyu sever, benimser, çünkü dindann Türk Siiahlı Kuvvetleri ile bir davası yok!.. Dıncı, din devletinı kurmak yolunda orduyu bü- yük engel sayıyor. İmam-hatip çıkışlı gençleri Harp Okulları'na yer- leştirerek kaleyi içınden fethetmek yolundaki dinci çabalan hep boşa çıktı. Ancak bugün dinci parti ik- tidardadır; orduya karşı dişlerini gösteriyor. Düşmanlığın azıdişleri bunlar!.. • Elinize bir beyaz kâğıt alın.. Ortasına bir dikdörtgen çizin.. Sonra bu dikdörtgeni bir dikey bir de yatay çiz- giyle dört eşit dörtgene ayırtn. Kuran'ın içeriğine göre büyük dikdörtgenin için- deki üç küçük dikdörtgen, 'ibadat'a, yani 'tapın- ma 'ya aynlmıştır; geriye kalan şeriattır. Osmanlı devleti. çağa ayak uydurabilmek için şeriat hukukuna aykın sayılan çağdaş yasaları 19'uncu yüzyılda birbiri ardına çıkarmak zorunda kalmıştı. Dincilerın çok sevdikleri Padişah Ikinci Abdülhamit de bu gerçeği yadsıyamadı. Laik cumhuriyette 'ibadat' tam anlamında öz- gürdür; ama 'şeriat hukuku' kaldırıldı. Peki bu durumda Refahçı ne istiyor?.. • Soruya yanıt verebilmek için yine bir beyaz kâğıt alın, alt alta üç sözcük yazın: Şeriatçı.. . :r.,,, ,-,<E:.-i'-':d? Jslamcı.. ' v.,,_" „..",_, Dinci.. . '"' ' ,',,.. • ... Bu sözcükler anlamdaştır; bir kez dinciliği benimr seyenin 'aklı ve iradesi' artık elinde değildir; Refah da sürükleniyor: ipler elinde değil, dinciliğe kendi- sini teslim etmış... Ordu ile karşı karşıya gelmesi de bu yüzden... Sevgili anne, seni kaybettik. Çok üzgünüz. YONCA - EMİR - BİLAL Not: Emir, ço-cuk par-kında seni çok özleyecek. Parklara arada uğrar mısm? Eğer gelirsen, Saçlannı rüzgârla okşa Emir'in înan çocuk gözleri güler Belki de aldırmaz ama varlığın yeter anlatacağımız öyküye. VEFAT Elektronik yüksek mühendisi KADİR SADİ ESEN'İ kaybettik. Cenazesi 24 Nisan 1997 Perşembe günü Kocatepe Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip kaldınlacaktır. Eşi: Nimet Esen Oğlu: Arda Esen VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ 4. OLAĞANUSTÜ GENEL KURUL ÇAĞRISI Vetennef Hekımlef Demeğı Tüzüğu'nün bazı mattöetenmn değiştiril- mesi ve bazı maddeler ektenmesı, Vetemer Hekımler Demeği Dayanış- ma ve Yardımlaşma Sandığı Yönetmeliğf nın (VETSAN) göruşütmesı ve karara bağlanmag için, 4. Olağanüstü Genel Kurulu 10.05.1997 Cumar- tesı günü saat 10.00'da Sağlık Sokak No: 21/5 Yenişehır/ ANKARAad- resinde yapılacaktır. Çoğuniuk sağlanamadığı takdirde ikinci toplantı 17.05.1997 tarihınde aynı yer ve saatte yapılacaktr. VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ YÖNETİM KURULU GÜNDEM: 1 - Açılış ve divanın oluşturulmas!, 2- Tüzıik değışikiığinın görüşulmesı ve karara bağlanması, 3- Yardımlaşma Sandığı fVETSAN) Yönetmeliği'nın gönJşülmesi ve karara bağlanması. 4- Dıtek, temennıler ve kapanış.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle