Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
23 NİSAN 1997 ÇARŞAMBA
'Ulusal Egemenlik' Boş Söz Değildir!
Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA
T
ürkiye Büyük Millet
Mecilisi'nin açılışından
beri "Egemenlik kayrt-
sız, koşulsuz uhısundur"
ilkesi Türk siyasal kül-
türûne işlervmeye baş-
lanmıştır. Ulusal egemenlik ilkesi öz-
gürlüğümûzün, ulusal bağımsızlığımı-
zın, saygın ve gelişkin bir toplum olma-
nın temeli ve ruhudur. Yeryüzünde Tür-
kiye dışmda biitün Islam ülkelerinin,
hâlâ, MustafaKemal'in 1920'lerde be-
lirttiği gibi, "Şunun ya da bunun tut-
saklık ve aşağüayıcüık zincirlcri alün-
da" olmalan, ulusal egemenlik ilkesine
dayalı bir devlet ve toplum diizeninden
yoksun olmalaruıdan dolayıdır. Bu ne-
denle "Egemenlik kayıtsız, koşulsuz
ulusundur" ilkesini boş bir slogan ol-
maktan çıkarmak, gerekçeleriyle anla-
mak zorunludur.
Türkiye'de ulusal egemenlik ilkesi
doğrultusunda tarfı bir tutarlılık ve tü-
kenmez bir enerjiyle çalışan devlet ve
siyaset adamı, hiç kuşkusuz Gazi Mus-
tafa Kemal Atatürk olmuştur. Türkiye
Büyük Millet Meclisi için "En büyük
eserim" diyen A.tatürk, daha 22 Hazi-
ran 1919'da Amasya'da "Ulıısun gete-
ceğini yine ulusun azim ve karan kur-
taracaktır" ilkesini bayrak yaparak
ulusal egemenlik ilkesinin gerçek an-
lamım açıkça ortaya koymuştur. Türk
devriminin askeri aşaması da, demok-
ratik devleti ve toplumsal kurumlan
kurma aşaması da, hep bu ılkeye göre
gerçekleşmiştır. Önce ulusal kongre-
lerde alınan kararlarla, sonra da bugün
77. yıldönümünü kutladığımız
TBMM'nin yaptığı yasalarla.
Türk Devrimi, böylece, iç ve dış, her
türlü sömürgecilikten gerçek anlamda
kurtuluşun altın anahtannın "ulusal
egemenlik" ilkesi olduğunu kanıtla-
makla, uygarhğa en büyük katkılardan
birini yapmıştır. 'Geleceğini kendi etine
alma' bayTağı altmda meşru haklannm
bilincine ulaşan bir ulus karşısında en
güçlü sömürgecilerin bile dize gelece-
ğini göstermiştir. Mustafa Kemal,
"Ulusal egemenlik öyle bir ışıkbr ki,
onun karşısında, taçlar, tahtlar batar,
yok olur. l luslann tutsaklığı üzerine
kurulu kurumlar, her yerde yıkümaya
yazgdıdıriar" demektedir.
Kuşkusuz iç ve dış sömürücüler bun-
dan hiç hoşlanmadılar. O günden beri
yurdumuzda yaşanan ve zaman zaman
bunalıma varan kavgalar, kanlı ayak-
lanmalar, hep ulusal egemenlik düze-
nini yıkmayı amaçlamıştır.
Bugün de demokrasimizin bunalıma
girmiş olmasınm temeldeki nedeni ve
etkeni, ulusal egemenlik düzenini işle-
mekten alıkoymak isteyenlerin eylem-
leridir. Bunlar, önem sırasıyla, dın. ırk,
emek ve etnık grup adına ortaya çık-
makla birlikte, ortak özellikleri, hepsi-
nin ulusal egemenlik düzenini reddet-
meleridir.
Kuşkusuz hepsi bunu her zaman
açıkça söylemezler. Örnegin bugün,
din adına ulusal egemenlik düşmanhğı
yapanlar,cumhuriyetkurulurken oMu-
ğu gibi, gözleri kestiğinde "Ne demek
ulusun egemenliği? Allah'ın egemenli-
ği" yoilu boş lailarla açıkça ulusal ege-
menlik düzenini reddetmektedirler.
,\ma çoğunlukla, bu ilkeyi tümden an-
lamsız kılacak bir biçimde tanımlaya-
rak, görünüşte ondan yanaymış gibi ko-
nusmakta, gerçekte ise bu "takryye" ta-
nım arasında ulusal egemenlik düş-
manlığım sürdürmektedirler.
Cumhuriyet kurulurken Rauf Orbay,
Kâzım Karabeldr ve yandaşlan, önce
açıkça Mustafa Kemal'e saltanat-hila-
fet kurumunun kalkmasına, bunun ye-
rine cumhuriyet kurulmasına karşı ol-'
duklannı belirtmişler, ama bunlan ön-
leyemeyince, özgürce kurduklan par-
tiye 'Terakkiperver Cumhuriyet Fır-
kası' adını vermekten sıkılmamışlar-
dır. Ama parti tüzüğüne, bugünkü ar-
dıllannın yaptığı gibi, "Fırkamızitika-
dat-ıdiniyeye hörmetkârdır" maddesi-
ni özenle yerleştirmişlerdi. Işte bu
madde, onlann ulusal egemenlik düze-
nıne kais.it olduklannm tam gösterge-
sidır. Çünkü bununla söyledikleri şu-
dur: "Eğer halk halife-sultan yönetimi
istiyorsa, ulusal egemenlik budur! Halk,
toplum düzeni şeyh fervalany la oluşsun
istiyorsa, ulusal egemenlik düzeni bu-
dur." Bugünkü ardıllan da aynı mantık-
la. "Eğer halk şeriatla yönetilmek isti-
yorsa, işte ulusal egemenlik budur" di-
yorlar. Böylece Türk Devrimi'nin sal-
tanat ve halifeliği kaldınşmı, cumhuri-
yeti ilan edişini, eğitim birliği ilkesiy-
le okullarda demokrasi kültürü verilip
her türlü beyin yıkamasına kapılann
kapanmasını, kadınlann eşit yurttaş
olarak kamu yaşamında her türlü insan
ve yurttaş haklanndan yararlanmasını,
..halka karşı bir dayatma olarak görü-
yorlar. Bugünkü bunalımda da bu dev-
rim yasalannın tutarlılık ve kararlılık-
la uygulanmasını isteyen Milli Güven-
lik Kurulukararlannı halka karşı dayat-
ma olarak nitelemeye kalkışıyorlar. Bu
kararlan. "Halkırnızuiiçinesindirebile-
cegi biçimde uygulamak"tan söz et-
mekle de. yine "Halk 'şenat istiyoruz'
diyorsa, ulusal egemenlik budur" safsa-
tasına başvuruyorlar.
Mustafa Kemal Atatürk, "Ozgürlük
düşmanlannın özgüıiükten yararlan-
maya haklan olamaz" demek ve bun-
lann örgütlenmelerinin demokraside
gayri meşru olduğunu haykırmak yü-
rekliliğini ve tutarlığını göstermişti.
Saltanat ve hilafeti sürdürmek isteyen-
lere "Türk ulusu başkaJdırarak ege-
menliğini kendi eline atamşür. Meclis ve
herkes bunu doğal saymayacak ohırsa,
gerçek yine yolu-vordamıyla anlatüa-
caktır. Ama belki bazı kafalar kesile-
cektir" diyerek seslendi.
Atatürk"ün bu seslenişi, bizi ulusal
egemenlik düzeninin gerçek anlamma
ulaştınyor: Atatürk yukandaki sözle-
riyle gerçekte şunlan söylemekteydı:
" Uusal egemenUkdüzeni o>lamayla or-
tadan kalduılabilecek bir düzen değil-
dir. Böyle bir oylamanm kendisi gayri
meşrudur. Bu nedenle, cumhuriyet, ya-
ni ulusal egemenlik dışında bir devlet
düzenini önermek bile demokraside
gayri meşnıdur. Çünkü, ister din, ister
ırk. ister emek adına olsun, ulusal ege-
menlik dışı bir düzen, zulüm yönetimi
demektir ve en başta gelen insan hakkı
da zulme karşı direnme hakkKhr." Evet,
uygar insanlık zulme karşı direnişi an-
cak II. Dünya Savaşfndan sonra Ev-
rensel insan Haklan Bildırgesi'yle ta-
nımışken Mustafa Kemal'in demokra-
si anlayışında başından beri vardır.
Konya'da gençlerle konuşurken de
aynı anlama gelen şu düşüncelerle ulu-
sal egemenlik düzenini sa\-unmaktadır:
"Bayağı ve alçakça aklatmalaria hü-
kümdarlık yapan halifeler ve onlara di-
ni araç yapacak ölçüde alçalan yalancı
ve inançsız bilginler, tarihte her zaman
rezil otmuşlar, rezil edilmişler ve hep ce-
zalannı görmüşlerdir. Dini kendi tut-
kulanna araç yapan hükümdarlar ve
onlara yol gösteren boca sanlı hainler,
hep bu sona düşmüşlerdir. Arok bu ulu-
sun ne öyle hükümdarlar, ne öyle bügjn-
ler görmeye katlanma gücü ve olanağı
yoktur. Eğer onlara karşı benim kişisel
düşüncemi sormak isterseniz, derim ki,
ben bir kişı olarak onlann düşmanryım.
Onlann olumsuz \önde atacaklan bir
adım, yabuz benim kişisel inancıma de-
gü, o adımulusumun yaşamına karşı bir
kasıt, ulusumun yüregine gönderümiş
zehirii bir hançerdir. Benim ve benim-
le aynı düşüncedeki arkadaşlanmın ya-
pacağ) şey, kesinlikle ve kesinlikle o adı-
mı atanı tepelemektir.
Kuşku yok ki ulus, birçok özveri, bir-
çok kan karşılıgında en sonundaelde et-
tigi yaşam ilkesine (ulusal egemenlik il-
kesine, Ö.O.) kimsevi saldırtmayacak-
Or. Bugünkü hükümetin, Medis'in, ya-
salann. anayasanın niteliği ve>y
arukne-
denleri hep bundan ibarettir.
Sizlere bunun da ötesinde birsöz söy-
le\evim: Bir varsavımolarak, bunu sağ-
layacak Meclis olnıasa. öyle olumsuz
adınüar atanlar karşısında herkes çekil-
se ve ben > alnız kalsam, yine tepeler, yi-
ne öldürürüm."
İşte bundan dolayıdır ki, Milli Gü-
venlik Kurulu kararlannda belirtilen ve
ulusal egemenliğin gereklerinden baş-
ka bir şey olmayan Türk devnm yasa-
lannı uygulamamak, demokratik meş-
ruluğuna saygılı hiçbir parti ya da ki-
şininharcı değildir. Buheveste olanlar,
Sayın Demirel'in "Şeriat istiyorum di-
yen, mürtecidir" uyansına çok dikkat
etmelidirler.
Demokrasi karşıtı iç ve dış sömür-
genler, toplumumuza zaman, kaynak,
hatta kan kaybettirebilirler. Ama önün-
de sonunda karşılaşacaklan duvar. de-
mokratik meşruiyetin ölçüleridir. Ulu-
sal egemenliğin yakında 80. kurumlaş-
ma yılını kutlayacak olan Türk ulusu,
onlann görmek istediği ve gayri meş-
ru yollardan yapay olarak sayılannı art-
tırmaya çalıştıklan 'yığm'lann duru-
munda değildir.
Atatürk, 1937"de kendisine "Mutlu
musunuz" sorusunu soran Amerikalı
gazeteciye, "Mutluyum, çünkü başar-
dım" derken hakhydı. Gerçekten de
"Yönetkilerini seçmekte, kendi kişisel
düşüncelerini oluşturmakta ve inanç-
lannda tam anlanın la özgür olan ve se-
çim hakkma sahip bulunan bir ulus ya-
ratmak", uygar ınsanlığa görkemli bir
demokrasi katkısında bulunmak de-
mektir. Nice 23 Nisanlara!
Umut, Ulusal Halkçı Oy Tabanında
CAHİTANGIN
• w - -w- aklaşık 20
^ ^ g yıllık süreç-
^ ^ X te ülke çö-
^ T zümsüzlük-
• te bekletıl-
_^L. miştir. Sos-
yoekonomik göstergeler ba-
kımından, ulusalcı halkçı sol
hareketin geliş^ıp serpilmesi,
iktidara aday güç durumuna
gelmesinin tüm koşullannı
taşıyan bir ortamdayız. Oysa
sol oy tabanında erime sür-
mektedir.
Gözlenen olumsuzlukla-
nn altında önce, CHP'de ya-
şanan 79 iflasının, eleştirel
akılla gözden geçirilmeme-
si, bu dönemde sorumluluk
yüklenmişlerin özeleştirile-
rini yapmamış olmalan ger-
çeği yatar. Daha sonra ise var
olan iki partinin gıderek 12
Eylül düzeninin partisi ko-
numuna gelmeleridir.
12 Eylül öncesı CHP'nin
geliştırdiği "düzen değisikli-
ğT programı yapısal değı-
şimleri içerdıği gibi örgütlü
toplum düzeyine ulaşmayı
amaçlar. Örgütlenmiş, gide-
rek örgüUenme geleneğini
oluştumauş, kurumsallaşma
aşafnasına ulaşarak "srvil
taplnm"u yaratmak ister.
Program örgütsel dayanış-
manın verdiği güvenle bire-
yin gelişeceğine, toplumu
kuru kalabalık olmaktan çı-
karatacağına, katıhma ve si-
yasal denetime etkinlik, sü-
reklilik kazandıracağına ina-
nır. Bu nitelıkleriyle örgüt-
lenme dünyamızda, demok-
rasiyi yaşam bıçimine dö-
nüştürmenin tek ve biricik
anahtan gibi görülmekte ve
algılanmaktadır. CHP, 46'-
larda başlattığı çok partili
yaşamı, yozlaşmaktan konı-
mak. demokrasi sürecine ta-
şımak ve bu alandaki özgö-
revini (misyonunu) tamam-
lamak ister.
Btt güzeî amaca ulaşma-
nın taşıyıcısıkuşkusuz partı-
dir. Siyasal örgütlenmenin
önceliği tartışılmaz. Parti içi
demokrasi kurallannrn ege-
men olduğu, yaygın parti içi
eğitimle program bilincini
parti tabanına indirmek, ülke
sorunlannın çözümünde
programuu umut yapmak,
yerine getirilmesi zorunlubir
görevdi.
Bir partinin öbür parti ve
siyasal akımlara karşı bağı-
şıkhğmı, üstünlüğünü koru-
ması için de sağlam bir yapı-
ya geTeksirumi vardır. Kaldı
ki, partisel yaşamı lafazanlık
yanşı olmaktan çıkarmarun
başka bir yolu da yoktur.
Örgütlenmenin önemini
kavramış bir programı olan
CHP'de bu öncelik gözardı
edilir. Hitabet yeteneği yük-
sek genel başkanın ağzından
yinelenen program sloganla-
nna halkın ilgisi büyük oldu.
Meydanlar dohıp taşıyordu.
Ülkenin bir ucundan bir ucu-
na miting düzenlemek. mi-
ting yapmak önde gelen par-
ti görevi olmuştu. Ciddi bir
iktidar hazırhğı da yapılmı-
yordu. Parti grubunda izle-
nen politikalara eleştiri geti-
ren, secenek belirleyen, kar-
şıt oy kullanan milletvekili
Çocukla
her yıl TRT'mizin
düzenlediği
Uluslararası 23 Nisan
Çocuk Şenliğinin
bu yıl 19.sunu
yaşayacağız.
Dünyanın ilk ve tek
çocuk bayramı olan
23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve x
Çocuk Bayramı'mzı
yine TRT'nin şenliğinde
kıvançla kutlayacağız.
Hepimiz
yeni umutlarla
"genel başkana karşt" göste-
rilir, milletvekilinin iline gi-
den infaz ekibi alt kademe-
lerde "görevden alma" ey-
lem ve işlemlerini yerine ge-
ririrdi. Yerel yöneticilerin ön-
celikli işi ön seçime "asker
detege" hazırlamak olmuştu.
"Yapayûye'', "yapaydelege"
o günlerin hastalıklanndan-
dır. Görünen örgüt değil At-
tüâ Ühan'ın deyimıyle "ay-
gt*?tCSağ partilerde sürmek-
rte qUa lider sultasında yalın
katparti yapılaşmasına özen-
ti sürer. Programı umut yap-
mak yerine "Umudumuz
Ecevit" sloganıylagenel baş-
kan umut yapılmıştı. Kuşku-
suz bu olumsuz gelişme ge-
nel başkanın isteğiyle oluş-
mamıştır. Ne var kı bu hasta-
lığa karşı tavn ancak genel
başkan alabtlirdı.
Her "tekçi" yönetimlerde
gözlendiği gibi CHP de yan-
hşlara gebeydi. Çok geçme-
di CHP oylanyla 77 seçimle-
ri yasal gününden dört ay
öne, haziran ayına alınmıştı.
"70 sente muhtaç" kasayla
mazot yokluğunda yapılacak
hasat sonunda seçim, özel-
lıklekırsalda sağ oylarda bö-
iünmeyi limite vardıracaktı.
Nisbi sistemin matematiksel
yaran daha büyük oranla
CHP'ye yönelecekti. CHP'-
yi 213 milletvekilliğinde bı-
rakan olumsuzluk CHP'nin
kendi eseridir. CHP'nin oy
oranı yüzde 42'lere ulaşmış-
tı. Bu büyümeyi taşıyacak
parti örgütü yoktu. Parti, ge-
nel başkanının peşinde ko-
şuşturan bir kalabalığa dö-
nüşmüştü. İç ve dış dinami-
ğin hazırladığı açmaz ve çık-
mazlara CHP'nin yanlışlan
eklenince yapılan ara seçim-
lerinde oy oraru yüzde 28'le-
re düşecek ve CHP 79 iflası-
nı yaşayacaktır.
Yaşamın hızlı akışında sü-
ren siyasette yanlış yapılabi-
lir. Önemli olan yanlışta ısrar
etmemektir.
12 Eylül gerici rejimi,
CHP dahil tüm solu acımasız
ölçüde silindirden geçirmek-
le işe başlamıştır. Orgütlen-
meyi öcü gibi görmüş. toplu-
mun örgütlenme. demokra-
tikleşme kanallannı tıkamış-
tır. Terörlü önü, Ozal'lı arka-
sıyla 12 Eylül döneminde,
Türk-lslam sentezi çızgısin-
de geliştirilmek istenılen öğ-
retiyle. Kemalist kökeninden
bütünüyle kopartılmış, dış
borçla, bağımlı, ekonomıde
dış dinamiğin güdümünde
bir Türkiye amaçlanmıştır.
Bu koşullarda. yanlışlar-
dan annmış, bütünlüğünü
koruyan sola gerçksinım çok
büyüktü. Bölünmeyi günde-
me getiren hiçbir nedene, he-
le hele "ben" egosuna yer
olamazdı.
"Düzen değişikliği" prog-
ranuna önemli katkılardabu-
lunmuş, siyasal deneyim bı-
rikimi büyük Sayıri Ecevit'in
ayn partide ısrannın anlaşı-
lıryanıbulunamazdı. Buko-
nuda geçmiş yıllarda Cum-
huriyet'te yayımlanmış bir
yazımdan İcısa bir ahntı ıle
yetineceğim: "Yüksek dü-
zeyde politika yaparak bir
otuz y± geride bırakmış bir-
kimsenin, politika üreiimin-
de parti yönetiminde birükte-
liğe ulaşnğı arkadaşı dostu,
ülküdaşı bulunur. Nasıl bir
yoksunluktur ki, DSP'yi eşi-
ne kurdurur. Görüldüğü gt-
bL yalnızhğı secen. Ecevit'le-
rin kendileridir."
Rusya'da gözlenen çözül-
meyle ilgılı "ideolojidÖnemi
kapannuştır"a varan abartı-
lı yorumlar. 12 Eylül döne-
minde, "Kemafizme" yönel-
tilen eleştiri ve saldınlar; sol-
da her ikı partıyi de "çarpık
kapitalizme" dayalı sağ par-
tiler çızgisine savurmuştur.
DSP o günkü SHP'yi "de\-
letçi konumda kalmakla"
suçlarken. CHP'nin tepesın-
deki kadro. ANAP'ın sece-
neği olmaya soyunmuşlardtr.
Düşünce ve program ge-
liştırmede söz konusu solun
maddi dayanağı, tarihimizin
Mustafa Kemal'in önderli-
ğınde büyük değişim ve dö-
nüşümlerin sağlandığı evre-
si olup. kökleri 1. Meclis'te
-halkçı Drogranun" tartışıl-
masına kadar uzanır. "Tam
bağımsızlıkcı" eksene koşut
halkçı, ulusalcı özünü koru-
yarak gelişmesinı sürdürür.
Bu açıdan CHP'deki sapma o
kadar büyümüştür ki,
"Gümrük birliği södeşmesi"
CHP Genel Başkanfnm ım-
zasını taşımaktadır.
DSP'nin 24 Aralık seçim-
lerinde gözlenen gelışmesi,
kendi başanmınm ürünü de-
ğildir. CHP yönetiminde
gözlenen aymazlıklar
DSP'yi beslemiştir. CHP yö-
netıminin Sayın Mümtaz
Soysal'a takındığı tavırdan
sonra, seçünde sunulan aday
Hstelerinde somutlaşan "dar
grupçu" tutuma karşı seç-
men, tepkisini. oyunu sergi-
leyerek göstermiş, Ata-
türk'ün kurduğu parti baraj-
dan kıl payı kurtulmuştur.
DSP oylanndaki artış,
"bölücülük" eleştirilerine
karşı yinelenen "Biz sağdan
oy ahyonız" savının boş bir
avırntu olduğunu da göster-
miştir. Mazbatasının mürek-
kebi kurumadan "Ben sağo-
nın da sağcısıyım" diye parti
degiştıren milletvekili, DSP
örgütsüzlüğünün kanıtıdır.
Bugünlerde estirilen kirlilik
rüzgârlan etkisinı DSP'de de
göstermektedir.
Bir büyük bunalım ve tı-
kanma yaşanmaktadır. Seç-
men, oylanyla, siyasete, si-
yasetçiye, partilere güven-
sizliğini göstermiştir. Çok
partili yaşamda yanm asn>
geride bırakmışız sorumlu-
luk bilinciyle. "Başarama-
dım istifa edıyorum" diyen
tek bir genel başkan çıkma-
rruştır. REFAHYOL hükü-
meti. güvensizliğikatlayarak
büyütmüştür. Adeta adı kon-
mamış bir iflası yaşıyoruz.
Ulusal halkçı oy tabaru
yıllardır tüm Anadolu'yu
kapsayacak ölçüde bunalım-
dan tıkanmadan çıkış arayışı
içindedir. Bu gelişmelere,
DSP ve CHP'nin ilgisizliği
bir yana, kapandıklan oda-
larda disiplin koğuşturmala-
nnı sürdürmektedirler. Insa-
na "Melekler dişi mi? Erkek
mi?"tartışmasını anımsat-
maktadıriar. Ulusal halkçı oy
tabanı bir büyük platformda.
hareketi siyasal eyleme dö-
nüştürmenin biçimini, yöne-
timini bir an önce saptamalı-
dırlar. Zaman, kaynak kadar
önem kazanmış bulunuyor.
PENCERE
TARTIŞMA
Bugun saat 15.00'de
Erdost'un 'Ankara Işıklan'
Çocuklar bugün
ekran basına...
16 - 25 NİSAN 1997
I
şık, renk. müzik...
Sanatçımn Ankara
şehrinin ışık seli ile
karşılaştıktan sonra
bireyin ve ışığın
bileşiminden doğan birer
özgün sanat yapıtı olan bu
fotoğraflar, fotoğraf
olmaktan daha çok şiir ya
da müzik olarak seyircinin
karşısına çıkıyor.
Verlaine'nin ünlü dizeleri
akla gelir ister istemez:
"De la musique avant toute
chose_" (Her şeyden önce
müzik). Verlaine'nin şiir
için bu talebi burada
gerçekleştirilmiş sanki.
Sinestetik bir olay
yaşıyoruz: Renk, biçim ve
ışık arasından
sessizliğin sesi olarak
sanatçımn iç müziği ile
karşılaşıyoruz.
Onun içindir ki bu
fotoğrafian yalnız
seyretmek değil, aynı
zamanda duymak -iç
kulağımızla dinlemek-
gerekir.
Ancak o zaman içerdikleri
evrensel boyutu da
yakalayabiliriz.
Fotoğraflardan hiçbir
tanesi önceden planlanmış
değildir: "Işıklar noktaydı,
devindirdim.
Yatay ya da dikey
kaçışlarla ya da
yu>arlayarak.» Fotoğrafta
ne çıkacağuu
bilrnhordum."
(Cunîhunyet, 2.4.1997)
Oyle denebilirse, aklın ve
gözün güdümünden
yalıtılmış olan bu
fotoğraflar. sanatçımn iç
dünyasını, gizemini
koruyarak birer
hiyeroglif ya da şifre
olarak karşımıza çıkanp
bize "tat twam asi"
mesajını veriyorlar.
Büyüleyiciliği de ondan...
HelgaToker
Bilkent Üniversitesi
Ordu Düşmanı Siyasal
Parti: Refah!..
Yazının başiığını okuyan içtenlikli bir Refah yan-
daşı, tepki gösterecektir:
- Hayır!.. Ben Türk ordusuna düşman olamam!..
Askerimi severim.
Refahlı, savunmasında içterjlikli olsa da gerçek
değişmez; çünkü 'dinci'n\n Türk ordusuna düş-
manlığı, kişiliğinden beslenen 'öznet' bir duygu de-
ğil, partinin hamurunu yoğuran ideolojiden kaynak-
lanan 'nesnel' bir gerçek olarak somutlaşıyor.
•
El kadar çocuğu Kuran kursu ve imam-hatip tur-
nikesınden geçirip ümmetçi ve şeriatçı eğitimle kü-
çücük beynini yıkarsan sonuç neolur?.. "Ağaçyaş
iken eğilir" diye öğrencinin kafasını tornadan ge-
çirip 'doğruyu ve eğriyi, akıida ve bilimde değil, şe-
riatta aramasını' belletirsen, çocukTürk Siiahlı Kuv-
vetleri'ne nasıl bakar?
Son otuz yıldan bu yana Kuran kurslarında ve
imam okullannda ağır basan eğıtimin özünde 'Ata-
türk'e düşmanlık' yatıyor; bu, 'orduya düşmanlık'
demektir.
Oysa 'Harp Okullan 'nda şeriatçı eğitimin tam ter-
sıne bir öğretım geçerli.
Nasıl bir devletiz biz?..
Laik cumhuriyet. üç kuşaktan bu yana, kendi
eliyle laikliğe düşmanlık eğitimine yatınm yapıyor;
imam-hatip çıkışlı öğrencıler de bu nedenle Harp
Okulları'na alınmıyor. • '.
Yurttaşlarını birbirine düşman yetiştiren milli eğf-
timolurmu?..
•
'Dindar' olmakla 'dinci' olmak arasındaki aynm
şu noktada belirginleşiyor:
Dindar, orduyu sever, benimser, çünkü dindann
Türk Siiahlı Kuvvetleri ile bir davası yok!..
Dıncı, din devletinı kurmak yolunda orduyu bü-
yük engel sayıyor.
İmam-hatip çıkışlı gençleri Harp Okulları'na yer-
leştirerek kaleyi içınden fethetmek yolundaki dinci
çabalan hep boşa çıktı. Ancak bugün dinci parti ik-
tidardadır; orduya karşı dişlerini gösteriyor.
Düşmanlığın azıdişleri bunlar!..
•
Elinize bir beyaz kâğıt alın..
Ortasına bir dikdörtgen çizin..
Sonra bu dikdörtgeni bir dikey bir de yatay çiz-
giyle dört eşit dörtgene ayırtn.
Kuran'ın içeriğine göre büyük dikdörtgenin için-
deki üç küçük dikdörtgen, 'ibadat'a, yani 'tapın-
ma 'ya aynlmıştır; geriye kalan şeriattır.
Osmanlı devleti. çağa ayak uydurabilmek için
şeriat hukukuna aykın sayılan çağdaş yasaları
19'uncu yüzyılda birbiri ardına çıkarmak zorunda
kalmıştı. Dincilerın çok sevdikleri Padişah Ikinci
Abdülhamit de bu gerçeği yadsıyamadı.
Laik cumhuriyette 'ibadat' tam anlamında öz-
gürdür; ama 'şeriat hukuku' kaldırıldı.
Peki bu durumda Refahçı ne istiyor?..
•
Soruya yanıt verebilmek için yine bir beyaz kâğıt
alın, alt alta üç sözcük yazın:
Şeriatçı.. . :r.,,, ,-,<E:.-i'-':d?
Jslamcı.. ' v.,,_" „..",_,
Dinci.. . '"' ' ,',,.. • ...
Bu sözcükler anlamdaştır; bir kez dinciliği benimr
seyenin 'aklı ve iradesi' artık elinde değildir; Refah
da sürükleniyor: ipler elinde değil, dinciliğe kendi-
sini teslim etmış...
Ordu ile karşı karşıya gelmesi de bu yüzden...
Sevgili anne,
seni kaybettik.
Çok üzgünüz.
YONCA - EMİR - BİLAL
Not: Emir, ço-cuk par-kında
seni çok özleyecek.
Parklara arada uğrar mısm?
Eğer gelirsen,
Saçlannı rüzgârla okşa Emir'in
înan çocuk gözleri güler
Belki de aldırmaz
ama varlığın yeter
anlatacağımız öyküye.
VEFAT
Elektronik yüksek mühendisi
KADİR SADİ ESEN'İ
kaybettik.
Cenazesi 24 Nisan 1997 Perşembe günü
Kocatepe Camii'nde kılınacak öğle namazını
müteakip kaldınlacaktır.
Eşi: Nimet Esen
Oğlu: Arda Esen
VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ
4. OLAĞANUSTÜ GENEL KURUL ÇAĞRISI
Vetennef Hekımlef Demeğı Tüzüğu'nün bazı mattöetenmn değiştiril-
mesi ve bazı maddeler ektenmesı, Vetemer Hekımler Demeği Dayanış-
ma ve Yardımlaşma Sandığı Yönetmeliğf nın (VETSAN) göruşütmesı ve
karara bağlanmag için, 4. Olağanüstü Genel Kurulu 10.05.1997 Cumar-
tesı günü saat 10.00'da Sağlık Sokak No: 21/5 Yenişehır/ ANKARAad-
resinde yapılacaktır. Çoğuniuk sağlanamadığı takdirde ikinci toplantı
17.05.1997 tarihınde aynı yer ve saatte yapılacaktr.
VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ
YÖNETİM KURULU
GÜNDEM:
1 - Açılış ve divanın oluşturulmas!,
2- Tüzıik değışikiığinın görüşulmesı ve karara bağlanması,
3- Yardımlaşma Sandığı fVETSAN) Yönetmeliği'nın gönJşülmesi ve
karara bağlanması.
4- Dıtek, temennıler ve kapanış.