Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 MİSAN 1997 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Çetam'iı resiralepi
Teşviciye Sanat
Gaterisrnde
• Kiiitür Servisi-Türk
figür resminin genç
isimlennden AJtan Çelem,
Teşviliye Sanat
Galerisi'nde 29 nisan - 31
mayıs tarihleri arasında
izley-kilerie buluşuyor.
Sanatçı, çevre diyaloglanna
açık agılama dürtüsünü
onda bıraktıgı izlenimleri
kendi ifade ve yorum
süzgecinden geçirerek
yenîden yapılandınyor.
Seçiletı temalarda
sanatçının özellikle altını
çizmek istediği herhangi bir
konu yok. Sanatçı için
örtemli olan, görünenin
kendi pentürûne ve resim
diline olan aktanmlan.
Fulden Can resim
sepgisi
• Kültür Servisi - Ressam
Fulden Can'ın yağlıboya
yapıtlanndan oluşan ikinci
kışiscl sergisi. 24 nisan
tarihinden itibaren Vakıfbank
Köroglu Sanat Galerisi'nde
Ankaralı sanatseverlerin
beğenisine sunulacak.
Tablolannda san,
kahverengi, turuncu ve yeşil
renklerin hâkim olduğu
sanatçı bugüne kadar çeşitli
karma sergilere katıldı. İİK
kişisel sergisini 1994'teaçan
sanatçının yurtiçi ve
yurtdışındaki özel
koleksiyonlarda birçok yapıtı
bulunuyor. Fulden Can'ın
resim sergisi 3 mayıs tarihine
dekgörülebilecek.
Rusya'ya karşı
• Kültür Servisi -
lmparator Allessandro
Feodorovno'nun portresi
Rus hanedanlanndan
Romanovlar'ın
hazinesinden bir parça. Bu
hazine şu anda Corcoran
Gallery'de bulunuyor.
Galen. hazinenin ABD'nin
belü başlı kentlerinde
sergilenme haklan satın
aldı. Ancak şimdi Rusya,
Moskova'nın 850. kuruluş
yıldönümü nedeniyle
tabloyu geri istiyor. Buna
karşın Corcoran Gallery
Rus hükümetiyle yaptığı
kontratı öne sürerek
hazinenin Rusya'da
sergilenmesini engelledi.
Romantik Roman
Odıduyme
birkadınm
• Költür Servisi - Welsh
Valley'de dûzenlenen
Romantik Roman Ödûlü, bu
yıl da bir kadın yazann, Sue
Gee'nin oldu. 'The Hours of
The Night' adlı kitabı ile
ödûlü almaya hak kazanan
yazar, Middlesex
Üniversitesi'nde yaratıcı
yazarlık üzerine öğretim
görevlisi olarak çalışıyor.
Geçen günlerde Londra Cafe
Royal'da yapılan
resepsiyonda, Headlıne
Books'un yayıncısı Anne
Wılliams, kadınlann
geleneksel olarak romantizm
ve aşk ile çok fazla
ilgilendiklerini, bu yüzden
daha başanlı olduklannı
belirtti.
Ulustararası
Gençlik Festivali
• Kültür Servisi -'2.
Uluslararası Gençlik
Festivali', 3 -19 mayıs
arihleri arasında Cernal Reşit
Rey Konser Salonu'nda
gerçekleştirilecek. Yerle ve
yabancı sanatçılann
Kaülacağı ve açılışını tstanbul
Büyükşehir Belediyesi Cemal
Reşit Rey Senfoni
Orkestrası 'nm yapacağı
festivalde, Pro Musica Oda
Korosu, I Pommeriggi
Vlusicali. Aydın Esen's
Tranfusion, Hasan Cihat
Örter Caz Konseri, Ahmet
(Coç Konseri, Apocalyptica
Çello Dörtlüsü, Buenos Aires
Tango Trio, Hakan Ulu ve Itri
Grubu. Little Charlie veThe
Nightcats Blues Konseri,
Audio Fact Caz Konseri,
Hakan Şensoy ve Peter
Jablosky keman-piyano
resıtali verecek.
ALLECRO EVtN ILYASOCLÜ
Çocuk ıııii AYM iiı ne
kadar ciddiye ahyoruz?Bugün 23 Nisan. Dünyada, çocuklara bayram armağan
etmiş tek ülke olmanın kıvancmı yaşıyoruz.
Çocuklanmız için sanat dünyamızda neler yaptık, hele
müzik sanatında onlan hiç düşündük mü? Kaç
bestecimiz çocuklar için bir şeyler besteledi? Çocuk
şarkısı dediğimiz ezgilerin kaçı çocuklanmızdan
torunlanmıza kaldı? Okullanmızdaki müzik eğitimi ne
durumda? Birden bu sorular geçti aklımdan. Zira ben,
ilkokuldan, en coşkuyla söylediğimiz şarkı olarak
"Baitalar dimizde. uzun ip beHmizde, biz gkJeriz
ormana, hop ormana. Kışm odun yanınca alevter
parlaymca, biz de güler oynanz, hop oynanz" şarkısım
anımsıyorum.
Bunu rond olarak da oynatırdı Arnavutköy
tlkokulu'ndaki öğretmenimiz. Sanınm bir Alman
melodisinin üstüne yerleştirilen Türkçe sözler orman
sevgisini ağaç kesmekle özdeş luhyordu.
Sonra televizyon girdi dünyamıza. Reklam cıngıllan
ulusal marşımızdan daha popüler oldu. Yıllar önce bir
gün, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'i
karşılamak üzere Dolmabahçe yoluna iki sıra dizilmiş
binlerce ilkokul çocuğu çiseleyen yağmurun altında
durmadan aynı ezgiyi yineliyordu: "DaKn Dalin DaMn,
şampuannnn."
llkokullarda müzik egitimi son yıllarda iyice tartışmalı
bir hale dönüştü. Çoksesli eğitim yerine düm-tek
usulü eğitime dönülmesi uygun bulundu.
"Saçlanntârümâr"
sözleriyle başlayan şarkıyı
okuyamadığı için sınıfını
geçemeyen çocuğun
öyküsü anlatıldı durdu.
Sonra nice okulda müzik
dersi gereksiz görülüp
kaldınlarak yerine
matematık dersi kondu.
Derken çocuklanmız
televizyonlann sunduğu
kaset piyasasının
ünlüleri ile eğitihneye
başladılar. Son günlerin
gündeminde de aynı
tanıtım gücü ile Küçük
tbo'lar sahneye çıktı.
Anadolu'nun dört bir yanından çocuklar günün birinde
bir Küçük tbo olabilme ateşiyle kavrularak türkü
çığırmaya koyuldular.
Çocuklar için, çocuk sesine göre şarkı bestelemek ayn
bir iş. Ses aralığı olarak mi notasınm üstüne
çıkmayacak. si bemolû alt sınır belleyecek besteci.
Aynca çocuk ruhunun uçanlığını, ritmik coşkusunu dile
getirecek.
Müzik tarihinde. Mozart'ın, Türkçeye de "Daha dün
annemizin kollannda yasarken" şeklinde çevrilen
şarkısındakı yalınlığı ve çocuksuluğu anımsayabiliriz.
Aynca nıce besteci, büyük koro ve senfoniyi içeren
yapıtlan içine bir de çocuk korosu ekJemiş. Örneğin
Berüoz'un Fanst'un
lanetlenmesinde 300 çocuk
istediği; Mahler'in Binler
senfonisindeki çocuk korosu
gibi. Çocukiann sesine göre
yazılmış partiler büyüklerin
büyük çaplı yapıtlan arasında
ciddiye alınmış.
Türk müzik tarihine göz atınca,
Klasik Türk Müziği (Divan
Müziği) olarak çocuklara yönelik
hiçbir şarkı yazılmadığı
söylenir. Cumhuriyet
ile başlayan
çoksesli
müzik eğitiminde ise çocuklara seslenen çok az sayıda
bestecimiz var. Bunlann başında Muammer Sun, Cenan
Akm ve Y'alçm Tura geliyor. Gerçekten bugün çocuk
şarkısı dağarcığını oluşturan bu ûç bestecimize çok şey
borçluyuz. Çocuk korosu için şarialan, müzikli radyo
oyunlan ve yayımladıklan nota kitaplanyla özellikle
Sun ve Akın, kendilerini ülkemizde müzik eğitiınine
adamış sanatçılar. Bilmem arasak bulur muyuz, ama
Münir Ceybn'ın ve Huhısi Öktejn'in müzik kitaplan da
en yahn yoldan çocuklara bir şeyler öğretirdi.
Diğer çoksesli bestecilerimize bir göz atarsak çocuklara
yönelik şu yapıtlara rastlıyoruz: Bulent Arel, Çocuklar
İçin Eski Tarzda Bale Suiti; Hansel ve Gretel Balesi,
Bremen Mızıkacilan ve Nasreddin Hoca Balesi gibi
müzikler yazmış. Necfl Kiznn Akses, Beşinci
Senfoni'sinde büyük koronun yanına bir de çocuk
korosu katmış. Ekrem Zeki Ün'ün 'Çocuklar İçin'
başlığını taşıyan piyano parçalan; Kemal tlerid'nin
'Ülküye Serçe Kardeşten Armağamar' başlıklı piyano
parçası, LTvi Cemal Erkm'in 'Çocuklar için yedi koUy
piyano parçası', Kemal Sünder'in 'Çocuklar tçin Yirmi
Şarkı'sı, aynca piyano için 'Oniki Çocuk Parçası'; Ühan
Baran'ın (piyano veya klavsen için) çocuk parçalan var.
Daha genç kuşaktan Tînnır Selçuk'un 'Bir l'zay Masab'
gençlere seslenen bir pop opera. Nejat Başeğmeder'in
de televızyondakı Susam Sokağı dizisi için yazdığı çok
sayıda şarkısı var.
Bu hafta sonu tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın
programında bir 'Çocuk Konseri' yer alıyor. Hikmet
Şimsek yönetecek. Haydn, Mozart, Beethoven'ın
yapıtlan ilk yanyı oluşturuyor. tkinci yanda ise Yalçın
Tura ve Cenan Akın'ın koro parçalan yanı sıra genç
kuşak bestecılenmizden Aydın Karlıbd'in orkestraya
uyarladığı ve kendi bestelediği çocuk şarkılan yer
alacak.
Geçen yıllarda Homrd GrifRths'in yönettiğı bir İDSO
çocuk programını anımsıyorum. Kendi açıklamalanyla
çocuklara alımlı gelecek, masallarla süslü bir dinletiydi.
Sonradan bu tür programlann daha sık yapılması için ne
çok başvuru oldu. Işte, hiç değilse yılda bir kez olsun
çocuklar ciddiye alınıp onlara özgü bir program
düzenleniyor. Oysa onlar her gece televizyondaki pop
muzikçileri ile kendilerini özdeşleştirip bir an önce
çocukluktan kurtulmanın düşlerini kuruyorlar.
'Şeyh Şamil'in 'şarkıya çevrilmesi' kültürel haklan gündeme getiriyor
Ceylan'ın4
telif hakkı' tarbşması
OKTAYEKİNCİ
Son günlerin popüler şarkısı
"Ceylan'', siyasi partiler arasında
paylaşılamıyor. Şarkıyı seslendi-
ren "Ayna" isimli topluluk bubü-
yük ilgıyi yeni bir parçayla nasıl
sürdürebileceklerini araştınrken.
yapımcı ve menajer Erd Köseba-
sına şu tür açıklamalar yapıyor:
"Telif Hakkı Yasası uyannca biz
hangi siyasaJ parth le anlaşırsak,
parçayı onlar kuDanabilir. Örne-
ğin DYP'ytegörüşmeter sürüyor-"
Telif hakkı, herhangi bir sanat
dalında "eser (yaprt) yaratma"
hakkı demektir. Insanoğlunun ya-
ratıcı gücü ve yeteneğinin ürünü
olan sanat yapıtlanndaki "özgün
emeğin ve becerinin" gözetilme-
si ve korunması, aslında yine sa-
nat tarihi kadar eskı bir gelenek-
rir.
Çağdaş toplumlar gibi biz de
bu tarihsel geleneği genel hukuk
kurallan içerisinde güvenceye al-
mak üzere "Fikir ve Sanat Eser-
leri YasanuzT yıllar önce yüriir-
lüğe koyduk ve geliştirdik. Kısa-
ca "TeöfHaklan Yasası'' da deni-
len bu hukuksal düzenlemede, sa-
nat yapıtlanndaki yaratıcı kimli-
ğin ve kişiliğin "bir eser meyda-
na getirme hakkuu" serbest piya-
sanın "taklitçi'' ve "vurguncu"
güçlerine karşı korumaya çalışı-
yoruz. Şimdi, yeniden Ceybn'a ve
bu şarkıyla ilgili gelişmelere dö-
nersek, hiç kuşkusuz önce şu so-
ruyu sormamız gerekıyor. "Aca-
ba Ceyian özgün bir yapıt mıdır?
Yoksa bu ezginin asıl varaocılan
başkalan mıdır?_"
Ceyian, herkes biliyor ki he-
men tüm "Kafkas halklannın"
ortak tarihsel kahramanlan olan
Şeyh Şamil için. yine aynı halkla-
nn kendi kültür geçmişleri içeri-
sinde "anonim" olarak yarattıkla-
n bir "halkoyunu müziğini" kul-
lanıyor.
Burada "kuDaıııvor" sözcüğu-
nü özellikle seçiyorum; çünkü ay-
nı müziği çok ıyi bilen ve ilk genç-
lik yıllannda sayısız kez hem çal-
mış ve hem de oynamış bir folk-
lor emekçisi olarak, böylesi coş-
kulu bir raüzığe hangi sözü ya-
zarsaruz yazın, yine de "sevilece-
ğmi" çok iyi biliyorum.
Peki. acaba Kafkas halklan, bir-
çok benzer oyun müziklerini ay-
nı zamanda *sözte"de süsledikle-
ri ve anlam katüklan halde. neden
Şeyh Şamil geçen yüzyıllardan
bu yana hep sadece "mfizik''ola-
/3iyasi partiler,
'Ceyian' şarkısını
kullanmak için
Ayna grubu ve
yapımcısıyla
pazarlık
halindeler. Oysa
bu parçanın aslı
'Şeyh Şamil'.
Eğer telif hakkı
varsa oyun
müziğine söz
yazabilmek için
öncelikle 'Kafkas
halklanndan' izin
almak gerekmez
miydi?
rak kaldı? Bu yapıtı yaratan "ez-
giB yürekJer", neden aynı müzi-
ğin esin kaynağı olan duygulu geç-
mişlerini söze de dökmediler? El
çnpıp oynamayı, diz çöküp son-
ra göllere sıçramayı en coşkulu
şarkılan olarak kabul ettıler?..
Üstelik yine Şeyh Şamil, diğer
tüm Kafkas ve Azeri ezgileri gi-
bi, Sovyet döneminde kurulan ve
halk müziğini sürekli geliştirerek
bugünlere dek "yozlasmadan" ve
hatta "zenginleştirerek'' getiren
tüm konservatuvarlarda, müzik
akademilerinde ve güçlü orkest-
ralarda "söz yazılmadan''seslen-
dirildi, öğretildi, yaşatıldı ve en
önemlisi deft
unuUunıknadı''. Ni-
tekim, unutulmadığı için de şim-
di Türkiye'de birileri "şarkıyaçe-
virince" toprumda görüİmemiş bir
sevgi ve beğeniyle karşılandı...
Evet. Ceyian, yani Şeyh Şamil,
Kafkas halklannm Türkiye'de de
çok sevilen bir oyun müziğini kul-
lanıyor. Prodüktör Erol Köse, "BB
müzikten esinlenikn1
' diyor ama
Şeyh Şamil'i bilen herkes, bunun
bir esınlenmerun çok ötesinde, he-
men tüm tınılan, ritmi, gecişlen
ve özgün ses vurgulamalanyla,
"evrensd bir halk ergaıün sözk
çahnması'' olduğunun farkında.
Şarkı ilk piyasaya çıktığından
bu yana geçen uzun süre içindebu
parçanın aslında Şeyh Şamil oldu-
ğunun hem kaset kapaklannda,
hem de diğer tanmmlarda ve klip-
lerde öncelikle dile getirilmemiş
ohnası ise "haksanaünasay^nun"
ne düzeyde kaldıgını gösteriyor.
Bana kalırsa, eğer siyasi parti-
ler bu parcayı kendi siyasal pro-
pagandalan için de kullanmak is-
tiyorlarsa, önce Kafkas halklann-
dan izin almalılar. Böylece Ayna
grubunun ve "yapuna" fırmanın
bu komşu ve kardeş kültüre kar-
şı haksız ve duyarsız tutumlan
için de belki hepimiz adına "özür
düeme" olanagını bulurlar...
Yetmiş altı
yıl sonra sil
baştan...
AHMET SAY
ANKARA- Senfoniy-
di, operaydı, baleydi der-
ken Istiklal Marşı'ru sa-
vunma noktasına geldik.
Kadınlann Istiklal Mar-
şı'nı söylemesini engelle-
meye kalkışmak ne de-
mektir? "Ulusal bütün"ü
reddetmek demektir. So-
run, seslendirmede kadın
sesinin kaldınlması değil,
"ulusal ses"in kısılması-
dır. Onlara şöyle anlatma-
lı: "Bunauhısalmarşder-
ler, efendfler!'" Bu söz as-
lında Kurtuluş Savaşı sı-
rasında söylenmiş, Millet
Meclisi'nin 1921'de oy-
birliğiyle aldığı karar ge-
reğince yasalaşmıştır.
"Hamasj" duygulara ka-
pıldığımız sanılmasın; yet-
miş altı yıl sonra sil baş-
tan aynı noktaya geldiy-
sek, dün savunulanı bu-
gün de savunmak duru-
mundayız: Ulusal marş,
kadınıyla erkegiyle hepi-
mizce söylenir.
Acaba Istiklal Marşı'nın
şairi de böyle mi düşünü-
yor? Ulusal değerleri ka-
dınlardan sakınacak de-
ğildi, ama bunu şiirinde
apaçık belirtmeyebilirdi.
Oysa Mehmet Akif, "ulu-
sal bütün"ü erkegiyle ka-
dınıyla vurgulamaktan
kendini alamıyor ^ ^ _
ve incelikli bir de-
yişle bir dizesine
şöyle başlıyor:
"Canı,cananı,bü-
tünvannu™"
Sahanatçılar
Ve geçenlerde
birisi kaflayor (hem
de bir müzikçi),
çoksesli müzik ku-
rumlanmızı ve vir-
tüözlerimizi karala-
mak amacıyla
Cumhurbaşkanlığı
>S«nfoni Orkestra-
sıiletdflBfact'ihe-
def tahtası yapıyor.
Şu ilginç seçime
bakın:CSOveldil
Biret... Cumhurbaşkanlı-
ğı Senfoni Orkestrasrnın
"Saltanat Mınkası" ko-
numundan çağdaş bir or-
kestra düzeyine nasıl gel-
diğini burada anlatmaya
gerek yok; oysa dünya ça-
pmdaki bir piyanistimize
yöneltilen çarpık görüş
konusunda bir çift sözü-
müz var Idil Bireti "ne
kadar yabancdasırsak o
kadar çağdaşlaşacağunı-
ztn örneği*' olarak göste-
ren birisi, "insanayaban-
cüaşmış" demektir. Tann
şifa versin...
Derken birisi daha kal-
kıyor (hem de bir millet-
vekili), şöyle buyuruyor:
"Senfoni orkestrasıjia bu
şerefli Türk miOetinin ala-
kası yoktur. Onlara ha>-
ranhîc duyacak kadar da
düşmemiştiıf Bu milletve-
kili neden düpedüz konuş-
muyor? Senfoni orkestra-
smı dinleyenler "şerefsiz-
dir"; Türk milleti senfoni
orkestrası dinleyecek ka-
dar "aJçak" değildir, deme-
si gerekmez mi? Gerekli-
liğe bakarsak böylelerine
sabahtan akşama "ulusal
marş" dinletmek gerekir.
Şimdi de yetmiş üç yıl
sonra nereye getirilmek
istendiğimize ilişkin baş-
ka bir olumsuz haber. Ga-
zi Eğitim'in "müzik'' bö-
lümünü bilirsiniz... Tür-
kiye'de "müzik öğretme-
ni" yetiştiren müzik ku-
rumlannın atasıdır. anası-
dır, ilk büyük "yuvasTdır
ve temelidir. Günümüzde
üniversitelerin eğitim fa-
külterine bağlı olan on iki
"müzik egitimi bölümü"
bulunuyor; hepsı de Gazi
Eğitim'in köklerinden bes-
lenerek gelişmiştir. Mü-
zik alanında bu denli can
alıcı ve yaygm bir kurum-
sallaşmanın önemini biz
üniversitelerde "bö-
lüm"olarak değil, "fakül-
te" kapsamında değerlen-
dirilmesini beklerken
YÖK tarafindan ters bir
kararalındı: Bubölümler,
"ana sanat dab" ya da
"ana bflim dab" kapsamı-
na indirgeniyor. YOK ka-
rannın yayımlandığı Res-
mi Gazete'yi bayram gün-
lerinde ele geçiremedim;
bulup inceleyeceğim ve
görüşlenmi açıklayaca-
ğım. Kökeni, 1934'te ku-
rulan Musiki Muallim
Mektebi'ne dayanan kos-
koca Gazi Müzik Bölü-
mü, bakalım bir üniversi-
i3enfoniydi, operaydı,
baleydi derken Istiklal
Marşı'nı savunma
noktasına geldik.
Kadınlann îstiklal
Marşı'nı söylemesini
engellemeye kalkışmak
ne demektir? "Ulusal
bütün"ü reddetmek
demektir. Ulusal marş,
kadınıyla erkegiyle
hepimizce söylenir.
tenin bir fakültesinin bir
bölümünün bir "dah" na-
sıl oluyormuş? Yetmiş üç
yıl sonra sil baştan!
Birkere,adınıbile"Ga-
zPden alan bir müzik ku-
rumu nasıl "dal" haline
getiriliyormuş, kimler ta-
rafindan getiriliyormuş.
görelim! "YÖK yoluna
gitti Niyaa" dedirtmeyiz,
biz onlardan değilız, bunu
bilelim...
Masalgibi
Ressam ve seramikçi
Seniye Fenmen'le ağabe-
yi piyanist Mithat Fen-
men'in evinde tanıştım.
Bir anda ablamla, teyzem-
le kucaklaşmış gibi oldum.
Bu denli yaşam dolu, a-
cak, candan, içtenlikli in-
san pek görmedim. tkin-
ci kez yine Mithat Fen-
men'in evinde rastlaştık.
Ofuz Tansel'in masal ki-
tabını resımlemişti. Ma-
sallar üzerine, resimler
üzerine konuştuk. Söz ver-
dim, Istanbul'a geldiğim-
de kendisini arayacaktım.
Öyle üzgünüm ki... Başı-
mızsağ olsun!
Yanm yüzyılı geride bırakan Sabahat TekebaşONDER KLTAHYALI
İZ1VÜR - Ege Gençlik Senfoni
Orkestrası'nın geçen yazımda sö-
zünü ettiğim dinletisi, çiçeklerle
süslü Elhamra Sahnesi'nde yapıl-
dı ve orkestra dakikalarca alkış-
landı. Umanz. gençlerin müzikse-
verlere verdiği mesaj gereği gibi
yanlalanır; orkestra ilgi göriir ve ku-
rumlaşır. Daha da önemlisi, devlet,
güzel sanatlan kalkınmanın motor
gücü olarak görmeye başlar.
Dinletiden sonra bir konservatu-
var öğrencisiyle görüştüm; mut-
luydu. Son provada yaşadığı bir
olayın coşkusu içindeydi. Sahneyi
çiçeklerle süsleyen işçiler, orkest-
rayı kendilerinden geçercesine din-
lemişlerdi. Müzik, bu insanlan, bil-
medikleri bir dünyaya sürükleyip
götürmüş gibiydi.
Öğrencinin dikkatini çeken olay,
büyük Türk ulusunun tarihsel özel-
liğıdir. O, güzel olana gönül verme-
ye hazırdır. Senfoni orkestrasının
ışığıyla coşar; fakat ona alışama-
yanlan ayn tutmaz: böyle kişilerin
de bu tükenmez kaynaktan nasip-
lerini almasına özlem duyar. Sen-
foni orkestrasının çekimine kapı-
lankişi, Mevtana'nın, Itri'nin, De-
de'nin de kadrini bilir; onlan tari-
himizdeki yerlerine oturtmaktan
gurur duyar. Senfoni orkestrasını,
özellikle gençlerden dinlemek, bir
düşüş değil yüceliştir. Bu bakım-
dan, Kaysen'deki hazret, partili
kardeşlerine ahkâm keserken büyük
bir yamlgı içindedir.
Atatürk devriminin gereği olarak
senfoni orkestralan kurmak, yerel
verilere göre yazılmış çağdaş ya-
pıtlara sahip olmak ve değerli sa-
natçılar yetiştirmek bize çok şey
kazandırmıştır. lşte yüzlerce ör-
nekten biri: DEÜ Devlet Konser-
vatuvan şan öğretmeni Sabahat
Tekebaş'ın 50. Sanat Yılı nedeniy-
le tZDOB, geçen hafta Elhamra
Salonu'nda birdinleti düzenledi. Sa-
natçmın öğrencilerinden AytülBü-
yüksaraç, Birgül Su Ariç, Çiğdem
Gencer(soprano), Aydın Uştnk, Fı-
rat Yak;ınka>a (tenor) ve Alpaslan
Mater (bas). Alexandnı Samofle
yönetimindeki opera orkestrasının
eşliğinde aryalar söylediler; sade-
ce Mater, arya yerine Saygun'un
'KoB>aşı' ve 'Köroğhı' türkülerim
yeğlemişti.
1938 'de Ankara Devlet Konser-
vatuvan 'na giren Sabahat Tekebaş
(eski soyadıyla Göksu), Ludwig
Chaskes'in piyano öğrencisi oldu.
ikinci sınıftayken Ernst Praetori-
usyönetimindeki Cumhurbaşkan-
lığı Senfoni Orkestrası eşliğinde
Mozart'ın do majör piyano konçer-
tosunu çalacak kertede başanlıydı.
Sonraki yıllarda, okulun şan öğ-
retmeni Friedl Böhm, bir rastlan-
tıyla kendisini dinlemiş, piyanoyu
bırakarak şan bölümüne geçmesi-
ni önermişti. Chaskes buna karşı çı-
kınca iki öğretmen, müdürün ha-
kemliğinde olumlu bir karara var-
dılar Sabahat her iki bölümde de
okuyacakn.
Genç sanatçı, konservatuvar yıl-
lannda, R.Strauss'tan söylediği li-
edlerle dikkati çekti. 9. Senfoni'yi
yönetmek üzere ülkemize gelen
Hermaan Scherchen, yapıtın sop-
rano solosu için onu seçti. Carl
Ebert de Figaro'nun Düğünü ope-
rasında kendisine Cherubino rolü-
nüverdi.
1947'te konsen-atuvan bitirdi-
ğinde, her iki daldan da diploma ala-
bilmesi için yönetmelikte değişik-
lik yapıldı. Tekebaş, mezun oldu-
ğu okulda dokuz yıl boyunca piya-
no öğretmenliği yaptı. Aynca şan
dinletileri verdi.
1955'te Ankara Devlet Opera-
sı'na solist sanatçı olarak atandı.
Başrolünü oynadığı ilk yapıt 'D
Trovatore^di. 1955'ten 1975'edek
Prima Donna olarak katıldığı öbür
operalararasında Hoffinann'm Ma-
sânan, La Traviata, La Boheme,
VanGogh,MadameButterfry,Car-
men, Don Giovannive Oteflo sayıl-
maya değer. 1960'ta bir yıllığma
Itarya'ya gönderildi. Çahşmalan-
na ek olarak, Milano'da, Verona'da
ve Pavia'da ltaryan sanatçılarla bir-
likte dinletiler verdi. La Scala'nın
profesyonel sanatçı smavında, 85
kişi arasında birinci oldu; fakat bir
yıllık izin süresi dolduğundan tem-
sillere katılamadan Ankara'ya dön-
mekzorunda kaldı. 1962'de Viya-
na Belediyesi 'nin düzenlediği 'Sa-
ray Konserleri'nde görev aldı. Bu-
nu, Bulgaristan ve Romanya gezi-
leri izledi. 1969'da bu kez Alman-
ya'ya gönderildi. Burada tanınmış
ustalarla Alman operalan ve lied-
leri üzerinde uzmanlık çalışmala-
n yaptı.
Tekebaş, 1972'de Istanbul Dev-
let Operasfna geçti. Üç yıl eğitim
fakültesinde, sekiz yıl da MÜ Dev-
let Konservatuvan'nda öğrenci ye-
tiştirdi. Eğitim çalışmalannı DEÜ
Devlet Konservatuvan'nda sürdür-
dü, öğrenci yetiştirdi; böylece
1997'yegelindi.
Dinleti bittiğinde büyük bir duy-
gu patlaması olmuştu. Katılan sa-
natçılar, topluca sahneye gelerek
teşekkür için La Traviata'nın ünlü
içki şarkısını (libiamo, libiamo)
söylediler. Sanatçılar, aralanna ho-
calannı da alarak Verdi'nin şarkı-
sını yinelediler. Hâlâ yumuşak, pı-
nltılı ve tatlı bir tonla söylüyordu;
ne mutlu ona!..