23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 MİSAN 1997 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Çetam'iı resiralepi Teşviciye Sanat Gaterisrnde • Kiiitür Servisi-Türk figür resminin genç isimlennden AJtan Çelem, Teşviliye Sanat Galerisi'nde 29 nisan - 31 mayıs tarihleri arasında izley-kilerie buluşuyor. Sanatçı, çevre diyaloglanna açık agılama dürtüsünü onda bıraktıgı izlenimleri kendi ifade ve yorum süzgecinden geçirerek yenîden yapılandınyor. Seçiletı temalarda sanatçının özellikle altını çizmek istediği herhangi bir konu yok. Sanatçı için örtemli olan, görünenin kendi pentürûne ve resim diline olan aktanmlan. Fulden Can resim sepgisi • Kültür Servisi - Ressam Fulden Can'ın yağlıboya yapıtlanndan oluşan ikinci kışiscl sergisi. 24 nisan tarihinden itibaren Vakıfbank Köroglu Sanat Galerisi'nde Ankaralı sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Tablolannda san, kahverengi, turuncu ve yeşil renklerin hâkim olduğu sanatçı bugüne kadar çeşitli karma sergilere katıldı. İİK kişisel sergisini 1994'teaçan sanatçının yurtiçi ve yurtdışındaki özel koleksiyonlarda birçok yapıtı bulunuyor. Fulden Can'ın resim sergisi 3 mayıs tarihine dekgörülebilecek. Rusya'ya karşı • Kültür Servisi - lmparator Allessandro Feodorovno'nun portresi Rus hanedanlanndan Romanovlar'ın hazinesinden bir parça. Bu hazine şu anda Corcoran Gallery'de bulunuyor. Galen. hazinenin ABD'nin belü başlı kentlerinde sergilenme haklan satın aldı. Ancak şimdi Rusya, Moskova'nın 850. kuruluş yıldönümü nedeniyle tabloyu geri istiyor. Buna karşın Corcoran Gallery Rus hükümetiyle yaptığı kontratı öne sürerek hazinenin Rusya'da sergilenmesini engelledi. Romantik Roman Odıduyme birkadınm • Költür Servisi - Welsh Valley'de dûzenlenen Romantik Roman Ödûlü, bu yıl da bir kadın yazann, Sue Gee'nin oldu. 'The Hours of The Night' adlı kitabı ile ödûlü almaya hak kazanan yazar, Middlesex Üniversitesi'nde yaratıcı yazarlık üzerine öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Geçen günlerde Londra Cafe Royal'da yapılan resepsiyonda, Headlıne Books'un yayıncısı Anne Wılliams, kadınlann geleneksel olarak romantizm ve aşk ile çok fazla ilgilendiklerini, bu yüzden daha başanlı olduklannı belirtti. Ulustararası Gençlik Festivali • Kültür Servisi -'2. Uluslararası Gençlik Festivali', 3 -19 mayıs arihleri arasında Cernal Reşit Rey Konser Salonu'nda gerçekleştirilecek. Yerle ve yabancı sanatçılann Kaülacağı ve açılışını tstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası 'nm yapacağı festivalde, Pro Musica Oda Korosu, I Pommeriggi Vlusicali. Aydın Esen's Tranfusion, Hasan Cihat Örter Caz Konseri, Ahmet (Coç Konseri, Apocalyptica Çello Dörtlüsü, Buenos Aires Tango Trio, Hakan Ulu ve Itri Grubu. Little Charlie veThe Nightcats Blues Konseri, Audio Fact Caz Konseri, Hakan Şensoy ve Peter Jablosky keman-piyano resıtali verecek. ALLECRO EVtN ILYASOCLÜ Çocuk ıııii AYM iiı ne kadar ciddiye ahyoruz?Bugün 23 Nisan. Dünyada, çocuklara bayram armağan etmiş tek ülke olmanın kıvancmı yaşıyoruz. Çocuklanmız için sanat dünyamızda neler yaptık, hele müzik sanatında onlan hiç düşündük mü? Kaç bestecimiz çocuklar için bir şeyler besteledi? Çocuk şarkısı dediğimiz ezgilerin kaçı çocuklanmızdan torunlanmıza kaldı? Okullanmızdaki müzik eğitimi ne durumda? Birden bu sorular geçti aklımdan. Zira ben, ilkokuldan, en coşkuyla söylediğimiz şarkı olarak "Baitalar dimizde. uzun ip beHmizde, biz gkJeriz ormana, hop ormana. Kışm odun yanınca alevter parlaymca, biz de güler oynanz, hop oynanz" şarkısım anımsıyorum. Bunu rond olarak da oynatırdı Arnavutköy tlkokulu'ndaki öğretmenimiz. Sanınm bir Alman melodisinin üstüne yerleştirilen Türkçe sözler orman sevgisini ağaç kesmekle özdeş luhyordu. Sonra televizyon girdi dünyamıza. Reklam cıngıllan ulusal marşımızdan daha popüler oldu. Yıllar önce bir gün, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'i karşılamak üzere Dolmabahçe yoluna iki sıra dizilmiş binlerce ilkokul çocuğu çiseleyen yağmurun altında durmadan aynı ezgiyi yineliyordu: "DaKn Dalin DaMn, şampuannnn." llkokullarda müzik egitimi son yıllarda iyice tartışmalı bir hale dönüştü. Çoksesli eğitim yerine düm-tek usulü eğitime dönülmesi uygun bulundu. "Saçlanntârümâr" sözleriyle başlayan şarkıyı okuyamadığı için sınıfını geçemeyen çocuğun öyküsü anlatıldı durdu. Sonra nice okulda müzik dersi gereksiz görülüp kaldınlarak yerine matematık dersi kondu. Derken çocuklanmız televizyonlann sunduğu kaset piyasasının ünlüleri ile eğitihneye başladılar. Son günlerin gündeminde de aynı tanıtım gücü ile Küçük tbo'lar sahneye çıktı. Anadolu'nun dört bir yanından çocuklar günün birinde bir Küçük tbo olabilme ateşiyle kavrularak türkü çığırmaya koyuldular. Çocuklar için, çocuk sesine göre şarkı bestelemek ayn bir iş. Ses aralığı olarak mi notasınm üstüne çıkmayacak. si bemolû alt sınır belleyecek besteci. Aynca çocuk ruhunun uçanlığını, ritmik coşkusunu dile getirecek. Müzik tarihinde. Mozart'ın, Türkçeye de "Daha dün annemizin kollannda yasarken" şeklinde çevrilen şarkısındakı yalınlığı ve çocuksuluğu anımsayabiliriz. Aynca nıce besteci, büyük koro ve senfoniyi içeren yapıtlan içine bir de çocuk korosu ekJemiş. Örneğin Berüoz'un Fanst'un lanetlenmesinde 300 çocuk istediği; Mahler'in Binler senfonisindeki çocuk korosu gibi. Çocukiann sesine göre yazılmış partiler büyüklerin büyük çaplı yapıtlan arasında ciddiye alınmış. Türk müzik tarihine göz atınca, Klasik Türk Müziği (Divan Müziği) olarak çocuklara yönelik hiçbir şarkı yazılmadığı söylenir. Cumhuriyet ile başlayan çoksesli müzik eğitiminde ise çocuklara seslenen çok az sayıda bestecimiz var. Bunlann başında Muammer Sun, Cenan Akm ve Y'alçm Tura geliyor. Gerçekten bugün çocuk şarkısı dağarcığını oluşturan bu ûç bestecimize çok şey borçluyuz. Çocuk korosu için şarialan, müzikli radyo oyunlan ve yayımladıklan nota kitaplanyla özellikle Sun ve Akın, kendilerini ülkemizde müzik eğitiınine adamış sanatçılar. Bilmem arasak bulur muyuz, ama Münir Ceybn'ın ve Huhısi Öktejn'in müzik kitaplan da en yahn yoldan çocuklara bir şeyler öğretirdi. Diğer çoksesli bestecilerimize bir göz atarsak çocuklara yönelik şu yapıtlara rastlıyoruz: Bulent Arel, Çocuklar İçin Eski Tarzda Bale Suiti; Hansel ve Gretel Balesi, Bremen Mızıkacilan ve Nasreddin Hoca Balesi gibi müzikler yazmış. Necfl Kiznn Akses, Beşinci Senfoni'sinde büyük koronun yanına bir de çocuk korosu katmış. Ekrem Zeki Ün'ün 'Çocuklar İçin' başlığını taşıyan piyano parçalan; Kemal tlerid'nin 'Ülküye Serçe Kardeşten Armağamar' başlıklı piyano parçası, LTvi Cemal Erkm'in 'Çocuklar için yedi koUy piyano parçası', Kemal Sünder'in 'Çocuklar tçin Yirmi Şarkı'sı, aynca piyano için 'Oniki Çocuk Parçası'; Ühan Baran'ın (piyano veya klavsen için) çocuk parçalan var. Daha genç kuşaktan Tînnır Selçuk'un 'Bir l'zay Masab' gençlere seslenen bir pop opera. Nejat Başeğmeder'in de televızyondakı Susam Sokağı dizisi için yazdığı çok sayıda şarkısı var. Bu hafta sonu tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın programında bir 'Çocuk Konseri' yer alıyor. Hikmet Şimsek yönetecek. Haydn, Mozart, Beethoven'ın yapıtlan ilk yanyı oluşturuyor. tkinci yanda ise Yalçın Tura ve Cenan Akın'ın koro parçalan yanı sıra genç kuşak bestecılenmizden Aydın Karlıbd'in orkestraya uyarladığı ve kendi bestelediği çocuk şarkılan yer alacak. Geçen yıllarda Homrd GrifRths'in yönettiğı bir İDSO çocuk programını anımsıyorum. Kendi açıklamalanyla çocuklara alımlı gelecek, masallarla süslü bir dinletiydi. Sonradan bu tür programlann daha sık yapılması için ne çok başvuru oldu. Işte, hiç değilse yılda bir kez olsun çocuklar ciddiye alınıp onlara özgü bir program düzenleniyor. Oysa onlar her gece televizyondaki pop muzikçileri ile kendilerini özdeşleştirip bir an önce çocukluktan kurtulmanın düşlerini kuruyorlar. 'Şeyh Şamil'in 'şarkıya çevrilmesi' kültürel haklan gündeme getiriyor Ceylan'ın4 telif hakkı' tarbşması OKTAYEKİNCİ Son günlerin popüler şarkısı "Ceylan'', siyasi partiler arasında paylaşılamıyor. Şarkıyı seslendi- ren "Ayna" isimli topluluk bubü- yük ilgıyi yeni bir parçayla nasıl sürdürebileceklerini araştınrken. yapımcı ve menajer Erd Köseba- sına şu tür açıklamalar yapıyor: "Telif Hakkı Yasası uyannca biz hangi siyasaJ parth le anlaşırsak, parçayı onlar kuDanabilir. Örne- ğin DYP'ytegörüşmeter sürüyor-" Telif hakkı, herhangi bir sanat dalında "eser (yaprt) yaratma" hakkı demektir. Insanoğlunun ya- ratıcı gücü ve yeteneğinin ürünü olan sanat yapıtlanndaki "özgün emeğin ve becerinin" gözetilme- si ve korunması, aslında yine sa- nat tarihi kadar eskı bir gelenek- rir. Çağdaş toplumlar gibi biz de bu tarihsel geleneği genel hukuk kurallan içerisinde güvenceye al- mak üzere "Fikir ve Sanat Eser- leri YasanuzT yıllar önce yüriir- lüğe koyduk ve geliştirdik. Kısa- ca "TeöfHaklan Yasası'' da deni- len bu hukuksal düzenlemede, sa- nat yapıtlanndaki yaratıcı kimli- ğin ve kişiliğin "bir eser meyda- na getirme hakkuu" serbest piya- sanın "taklitçi'' ve "vurguncu" güçlerine karşı korumaya çalışı- yoruz. Şimdi, yeniden Ceybn'a ve bu şarkıyla ilgili gelişmelere dö- nersek, hiç kuşkusuz önce şu so- ruyu sormamız gerekıyor. "Aca- ba Ceyian özgün bir yapıt mıdır? Yoksa bu ezginin asıl varaocılan başkalan mıdır?_" Ceyian, herkes biliyor ki he- men tüm "Kafkas halklannın" ortak tarihsel kahramanlan olan Şeyh Şamil için. yine aynı halkla- nn kendi kültür geçmişleri içeri- sinde "anonim" olarak yarattıkla- n bir "halkoyunu müziğini" kul- lanıyor. Burada "kuDaıııvor" sözcüğu- nü özellikle seçiyorum; çünkü ay- nı müziği çok ıyi bilen ve ilk genç- lik yıllannda sayısız kez hem çal- mış ve hem de oynamış bir folk- lor emekçisi olarak, böylesi coş- kulu bir raüzığe hangi sözü ya- zarsaruz yazın, yine de "sevilece- ğmi" çok iyi biliyorum. Peki. acaba Kafkas halklan, bir- çok benzer oyun müziklerini ay- nı zamanda *sözte"de süsledikle- ri ve anlam katüklan halde. neden Şeyh Şamil geçen yüzyıllardan bu yana hep sadece "mfizik''ola- /3iyasi partiler, 'Ceyian' şarkısını kullanmak için Ayna grubu ve yapımcısıyla pazarlık halindeler. Oysa bu parçanın aslı 'Şeyh Şamil'. Eğer telif hakkı varsa oyun müziğine söz yazabilmek için öncelikle 'Kafkas halklanndan' izin almak gerekmez miydi? rak kaldı? Bu yapıtı yaratan "ez- giB yürekJer", neden aynı müzi- ğin esin kaynağı olan duygulu geç- mişlerini söze de dökmediler? El çnpıp oynamayı, diz çöküp son- ra göllere sıçramayı en coşkulu şarkılan olarak kabul ettıler?.. Üstelik yine Şeyh Şamil, diğer tüm Kafkas ve Azeri ezgileri gi- bi, Sovyet döneminde kurulan ve halk müziğini sürekli geliştirerek bugünlere dek "yozlasmadan" ve hatta "zenginleştirerek'' getiren tüm konservatuvarlarda, müzik akademilerinde ve güçlü orkest- ralarda "söz yazılmadan''seslen- dirildi, öğretildi, yaşatıldı ve en önemlisi deft unuUunıknadı''. Ni- tekim, unutulmadığı için de şim- di Türkiye'de birileri "şarkıyaçe- virince" toprumda görüİmemiş bir sevgi ve beğeniyle karşılandı... Evet. Ceyian, yani Şeyh Şamil, Kafkas halklannm Türkiye'de de çok sevilen bir oyun müziğini kul- lanıyor. Prodüktör Erol Köse, "BB müzikten esinlenikn1 ' diyor ama Şeyh Şamil'i bilen herkes, bunun bir esınlenmerun çok ötesinde, he- men tüm tınılan, ritmi, gecişlen ve özgün ses vurgulamalanyla, "evrensd bir halk ergaıün sözk çahnması'' olduğunun farkında. Şarkı ilk piyasaya çıktığından bu yana geçen uzun süre içindebu parçanın aslında Şeyh Şamil oldu- ğunun hem kaset kapaklannda, hem de diğer tanmmlarda ve klip- lerde öncelikle dile getirilmemiş ohnası ise "haksanaünasay^nun" ne düzeyde kaldıgını gösteriyor. Bana kalırsa, eğer siyasi parti- ler bu parcayı kendi siyasal pro- pagandalan için de kullanmak is- tiyorlarsa, önce Kafkas halklann- dan izin almalılar. Böylece Ayna grubunun ve "yapuna" fırmanın bu komşu ve kardeş kültüre kar- şı haksız ve duyarsız tutumlan için de belki hepimiz adına "özür düeme" olanagını bulurlar... Yetmiş altı yıl sonra sil baştan... AHMET SAY ANKARA- Senfoniy- di, operaydı, baleydi der- ken Istiklal Marşı'ru sa- vunma noktasına geldik. Kadınlann Istiklal Mar- şı'nı söylemesini engelle- meye kalkışmak ne de- mektir? "Ulusal bütün"ü reddetmek demektir. So- run, seslendirmede kadın sesinin kaldınlması değil, "ulusal ses"in kısılması- dır. Onlara şöyle anlatma- lı: "Bunauhısalmarşder- ler, efendfler!'" Bu söz as- lında Kurtuluş Savaşı sı- rasında söylenmiş, Millet Meclisi'nin 1921'de oy- birliğiyle aldığı karar ge- reğince yasalaşmıştır. "Hamasj" duygulara ka- pıldığımız sanılmasın; yet- miş altı yıl sonra sil baş- tan aynı noktaya geldiy- sek, dün savunulanı bu- gün de savunmak duru- mundayız: Ulusal marş, kadınıyla erkegiyle hepi- mizce söylenir. Acaba Istiklal Marşı'nın şairi de böyle mi düşünü- yor? Ulusal değerleri ka- dınlardan sakınacak de- ğildi, ama bunu şiirinde apaçık belirtmeyebilirdi. Oysa Mehmet Akif, "ulu- sal bütün"ü erkegiyle ka- dınıyla vurgulamaktan kendini alamıyor ^ ^ _ ve incelikli bir de- yişle bir dizesine şöyle başlıyor: "Canı,cananı,bü- tünvannu™" Sahanatçılar Ve geçenlerde birisi kaflayor (hem de bir müzikçi), çoksesli müzik ku- rumlanmızı ve vir- tüözlerimizi karala- mak amacıyla Cumhurbaşkanlığı >S«nfoni Orkestra- sıiletdflBfact'ihe- def tahtası yapıyor. Şu ilginç seçime bakın:CSOveldil Biret... Cumhurbaşkanlı- ğı Senfoni Orkestrasrnın "Saltanat Mınkası" ko- numundan çağdaş bir or- kestra düzeyine nasıl gel- diğini burada anlatmaya gerek yok; oysa dünya ça- pmdaki bir piyanistimize yöneltilen çarpık görüş konusunda bir çift sözü- müz var Idil Bireti "ne kadar yabancdasırsak o kadar çağdaşlaşacağunı- ztn örneği*' olarak göste- ren birisi, "insanayaban- cüaşmış" demektir. Tann şifa versin... Derken birisi daha kal- kıyor (hem de bir millet- vekili), şöyle buyuruyor: "Senfoni orkestrasıjia bu şerefli Türk miOetinin ala- kası yoktur. Onlara ha>- ranhîc duyacak kadar da düşmemiştiıf Bu milletve- kili neden düpedüz konuş- muyor? Senfoni orkestra- smı dinleyenler "şerefsiz- dir"; Türk milleti senfoni orkestrası dinleyecek ka- dar "aJçak" değildir, deme- si gerekmez mi? Gerekli- liğe bakarsak böylelerine sabahtan akşama "ulusal marş" dinletmek gerekir. Şimdi de yetmiş üç yıl sonra nereye getirilmek istendiğimize ilişkin baş- ka bir olumsuz haber. Ga- zi Eğitim'in "müzik'' bö- lümünü bilirsiniz... Tür- kiye'de "müzik öğretme- ni" yetiştiren müzik ku- rumlannın atasıdır. anası- dır, ilk büyük "yuvasTdır ve temelidir. Günümüzde üniversitelerin eğitim fa- külterine bağlı olan on iki "müzik egitimi bölümü" bulunuyor; hepsı de Gazi Eğitim'in köklerinden bes- lenerek gelişmiştir. Mü- zik alanında bu denli can alıcı ve yaygm bir kurum- sallaşmanın önemini biz üniversitelerde "bö- lüm"olarak değil, "fakül- te" kapsamında değerlen- dirilmesini beklerken YÖK tarafindan ters bir kararalındı: Bubölümler, "ana sanat dab" ya da "ana bflim dab" kapsamı- na indirgeniyor. YOK ka- rannın yayımlandığı Res- mi Gazete'yi bayram gün- lerinde ele geçiremedim; bulup inceleyeceğim ve görüşlenmi açıklayaca- ğım. Kökeni, 1934'te ku- rulan Musiki Muallim Mektebi'ne dayanan kos- koca Gazi Müzik Bölü- mü, bakalım bir üniversi- i3enfoniydi, operaydı, baleydi derken Istiklal Marşı'nı savunma noktasına geldik. Kadınlann îstiklal Marşı'nı söylemesini engellemeye kalkışmak ne demektir? "Ulusal bütün"ü reddetmek demektir. Ulusal marş, kadınıyla erkegiyle hepimizce söylenir. tenin bir fakültesinin bir bölümünün bir "dah" na- sıl oluyormuş? Yetmiş üç yıl sonra sil baştan! Birkere,adınıbile"Ga- zPden alan bir müzik ku- rumu nasıl "dal" haline getiriliyormuş, kimler ta- rafindan getiriliyormuş. görelim! "YÖK yoluna gitti Niyaa" dedirtmeyiz, biz onlardan değilız, bunu bilelim... Masalgibi Ressam ve seramikçi Seniye Fenmen'le ağabe- yi piyanist Mithat Fen- men'in evinde tanıştım. Bir anda ablamla, teyzem- le kucaklaşmış gibi oldum. Bu denli yaşam dolu, a- cak, candan, içtenlikli in- san pek görmedim. tkin- ci kez yine Mithat Fen- men'in evinde rastlaştık. Ofuz Tansel'in masal ki- tabını resımlemişti. Ma- sallar üzerine, resimler üzerine konuştuk. Söz ver- dim, Istanbul'a geldiğim- de kendisini arayacaktım. Öyle üzgünüm ki... Başı- mızsağ olsun! Yanm yüzyılı geride bırakan Sabahat TekebaşONDER KLTAHYALI İZ1VÜR - Ege Gençlik Senfoni Orkestrası'nın geçen yazımda sö- zünü ettiğim dinletisi, çiçeklerle süslü Elhamra Sahnesi'nde yapıl- dı ve orkestra dakikalarca alkış- landı. Umanz. gençlerin müzikse- verlere verdiği mesaj gereği gibi yanlalanır; orkestra ilgi göriir ve ku- rumlaşır. Daha da önemlisi, devlet, güzel sanatlan kalkınmanın motor gücü olarak görmeye başlar. Dinletiden sonra bir konservatu- var öğrencisiyle görüştüm; mut- luydu. Son provada yaşadığı bir olayın coşkusu içindeydi. Sahneyi çiçeklerle süsleyen işçiler, orkest- rayı kendilerinden geçercesine din- lemişlerdi. Müzik, bu insanlan, bil- medikleri bir dünyaya sürükleyip götürmüş gibiydi. Öğrencinin dikkatini çeken olay, büyük Türk ulusunun tarihsel özel- liğıdir. O, güzel olana gönül verme- ye hazırdır. Senfoni orkestrasının ışığıyla coşar; fakat ona alışama- yanlan ayn tutmaz: böyle kişilerin de bu tükenmez kaynaktan nasip- lerini almasına özlem duyar. Sen- foni orkestrasının çekimine kapı- lankişi, Mevtana'nın, Itri'nin, De- de'nin de kadrini bilir; onlan tari- himizdeki yerlerine oturtmaktan gurur duyar. Senfoni orkestrasını, özellikle gençlerden dinlemek, bir düşüş değil yüceliştir. Bu bakım- dan, Kaysen'deki hazret, partili kardeşlerine ahkâm keserken büyük bir yamlgı içindedir. Atatürk devriminin gereği olarak senfoni orkestralan kurmak, yerel verilere göre yazılmış çağdaş ya- pıtlara sahip olmak ve değerli sa- natçılar yetiştirmek bize çok şey kazandırmıştır. lşte yüzlerce ör- nekten biri: DEÜ Devlet Konser- vatuvan şan öğretmeni Sabahat Tekebaş'ın 50. Sanat Yılı nedeniy- le tZDOB, geçen hafta Elhamra Salonu'nda birdinleti düzenledi. Sa- natçmın öğrencilerinden AytülBü- yüksaraç, Birgül Su Ariç, Çiğdem Gencer(soprano), Aydın Uştnk, Fı- rat Yak;ınka>a (tenor) ve Alpaslan Mater (bas). Alexandnı Samofle yönetimindeki opera orkestrasının eşliğinde aryalar söylediler; sade- ce Mater, arya yerine Saygun'un 'KoB>aşı' ve 'Köroğhı' türkülerim yeğlemişti. 1938 'de Ankara Devlet Konser- vatuvan 'na giren Sabahat Tekebaş (eski soyadıyla Göksu), Ludwig Chaskes'in piyano öğrencisi oldu. ikinci sınıftayken Ernst Praetori- usyönetimindeki Cumhurbaşkan- lığı Senfoni Orkestrası eşliğinde Mozart'ın do majör piyano konçer- tosunu çalacak kertede başanlıydı. Sonraki yıllarda, okulun şan öğ- retmeni Friedl Böhm, bir rastlan- tıyla kendisini dinlemiş, piyanoyu bırakarak şan bölümüne geçmesi- ni önermişti. Chaskes buna karşı çı- kınca iki öğretmen, müdürün ha- kemliğinde olumlu bir karara var- dılar Sabahat her iki bölümde de okuyacakn. Genç sanatçı, konservatuvar yıl- lannda, R.Strauss'tan söylediği li- edlerle dikkati çekti. 9. Senfoni'yi yönetmek üzere ülkemize gelen Hermaan Scherchen, yapıtın sop- rano solosu için onu seçti. Carl Ebert de Figaro'nun Düğünü ope- rasında kendisine Cherubino rolü- nüverdi. 1947'te konsen-atuvan bitirdi- ğinde, her iki daldan da diploma ala- bilmesi için yönetmelikte değişik- lik yapıldı. Tekebaş, mezun oldu- ğu okulda dokuz yıl boyunca piya- no öğretmenliği yaptı. Aynca şan dinletileri verdi. 1955'te Ankara Devlet Opera- sı'na solist sanatçı olarak atandı. Başrolünü oynadığı ilk yapıt 'D Trovatore^di. 1955'ten 1975'edek Prima Donna olarak katıldığı öbür operalararasında Hoffinann'm Ma- sânan, La Traviata, La Boheme, VanGogh,MadameButterfry,Car- men, Don Giovannive Oteflo sayıl- maya değer. 1960'ta bir yıllığma Itarya'ya gönderildi. Çahşmalan- na ek olarak, Milano'da, Verona'da ve Pavia'da ltaryan sanatçılarla bir- likte dinletiler verdi. La Scala'nın profesyonel sanatçı smavında, 85 kişi arasında birinci oldu; fakat bir yıllık izin süresi dolduğundan tem- sillere katılamadan Ankara'ya dön- mekzorunda kaldı. 1962'de Viya- na Belediyesi 'nin düzenlediği 'Sa- ray Konserleri'nde görev aldı. Bu- nu, Bulgaristan ve Romanya gezi- leri izledi. 1969'da bu kez Alman- ya'ya gönderildi. Burada tanınmış ustalarla Alman operalan ve lied- leri üzerinde uzmanlık çalışmala- n yaptı. Tekebaş, 1972'de Istanbul Dev- let Operasfna geçti. Üç yıl eğitim fakültesinde, sekiz yıl da MÜ Dev- let Konservatuvan'nda öğrenci ye- tiştirdi. Eğitim çalışmalannı DEÜ Devlet Konservatuvan'nda sürdür- dü, öğrenci yetiştirdi; böylece 1997'yegelindi. Dinleti bittiğinde büyük bir duy- gu patlaması olmuştu. Katılan sa- natçılar, topluca sahneye gelerek teşekkür için La Traviata'nın ünlü içki şarkısını (libiamo, libiamo) söylediler. Sanatçılar, aralanna ho- calannı da alarak Verdi'nin şarkı- sını yinelediler. Hâlâ yumuşak, pı- nltılı ve tatlı bir tonla söylüyordu; ne mutlu ona!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle