Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SKYFA CUMHURİYET 6 MART 1997 PERŞEMBE
14 KULTUR
İDOB'de"Kuğu Gölü " balesini sahneleyen îngiliz
Ulusal Balesi Artistik Direktörü Derek Deane: Türkiye'de
sanatçıdan çok şey isteniyorGÜL ERÇETtN
tstanbul Devlet Opera ve Balesi
Çaykovsld'nin ölümsüz esen "Ku-
ğu Gölü" balesinin prömıyerini bu
akşam gerçekleştınyor. Sümerbank
veThe Britısh Council'in sponsor-
luğuyla sahnelenecek olan balenin
koreografi tngıliz Ulusal Balesi Ar-
tistik Direktörü Derek Deane.
Klasık bale olarak 10 yıldan bu
yana ılk kez sahnelenen "Kuğu Gö-
lü", Türkiye'de klasik balenin gele-
ceği açısından büyük önem taşıyor.
Mükemmellik gerektiren, asla hata
affetmeyen klasik balenin bu başya-
pıtı; dansçılanmızın iç eğitimi açı-
sından çok önemli ve dünya ölçüt-
lerinegörekotanlması gereken, dans
tekniğlni zorladıgı kadar geliştiren,
bir üst dûzeye sıçratan bir yapıt. Bu
nedenle, teknik açıdan dansçılan
motive etmek için repertuvara alı-
nan Çaykovski'nin ölümsüz yapıü
*Kuğu Gölü" balesinin koreografi,
Türkiye'de ilk kez çalışan Îngiliz
Ulusal Balesi Artistik Direktörü De-
rek Deane ile yapınn hazırlık süre-
ci ve Türk balesi üzerine söyleştik.
Çok iyi uyum sagladık
-Töridye'ye gebneden önceTürk
balesi hakkmda ne büryordunuz ve
davetediküğinizde neler hissettiniz?
- Aslında neler hıssettığımi tam
olarak bilemiyorum, çünkü Türk
balesi ve çalışacağım topluluk hak-
kında neredeyse hiçbir şey bilmıyor-
dum. İlk olarak Ankara'da Türk ba-
lesınm kurulması aşamasında önem-
li rol almış olan Dame Ninette De
Vklois ile görüştüm. Bakış açım onun
bana aktardıklanyla sinırlıydı. Tek
bildığım, yeterli para ve teknik ola-
naklann olmadığıydı.
-Çahşmalara başbdığınBdaTürk
balesini nasıl değerlendirdiniz?
- Ashnı söylemek gerekırse bir
yandan oldukça üzücü öte yandan
da heyecan venci bir konumdaydı.
İstanbul Devlet Opera ve Bale», Çaykovsld'nin 'Kuğu GöKT balesinin prömiyerini bu akşam gerçekleştiriyor. (KADER TUĞLA)
JL würk balesinin hem üzücü hem de heyecan verici bir konumda olduğunu
gördüm. Burada bir bale topluluğunun içinde yaşamak zorunda olduğu
koşulları görmek beni gerçekten çok üzdü. Öte yandan heyecan vericiydi;
çünkü, bu olanaksızlıklara karşın dansçılar çok hevesliydi ve çok çaba
harcadılar. Türkiye'de işler yürümesi gerektiği gibi yürümüyor. Sanatçılar
yeteneklerinin çok azını sergileyebiliyorlar ve bu onlann suçu değil. Bu
ülkede yönetimi ve dansçılan da aşan ve balenin gelişmesini engelleyen en
başta bürokratik engeller ve bütçe yetersizliği var. Bu ülkede dansçılar ve
koreograflardan görev ve sorumluluklannın dışında da çok şey isteniyor.'
Czücüydü; çünkü, salonun, dans-
çılann çalışnklan stüdyc ve zemin-
leri ıyi konuma getirmek, dansçıla-
nn yaşamlannı kolaylaştıımak için
yeterli para yok. Burada bir bale
topluluğunun ıçınde yaşamak zo-
runda olduğu koşullan görmek be-
ni gerçekten çok üzdü. Öte yandan
heyecan vericiydi; çünkü, bu olanak-
sızlıklara karşm dansçılar çok heves-
lıydiler. Çalışmaya başladığımız an-
dan itibaren ne yapmak istediğimi-
zi biliyorlardı ve bizim hızımıza ye-
tişebilmek için çok çaba harcadılar.
Olanakstzlıklann yanı sıra zamanı-
mız da çok azdı. Bu nedenle dans-
çılar çok çalışmak zorunda kaldılar.
- "Kuğu Göiü" için ne kadarbr-
Hkteçahşonız?
- Ben işinen başında birhafta ça-
lıştırdım topluluğu. Daha sonra beş
hafta boyunca iki asistanımla çalış-
tılar. Yedıncı haftamızda da tekrar
ben döndüm işin başına.
-tDOB'ninldyfesirinçahşma tar-
znuz ve klasik baleye yaldaşnnınız-
da farkhhklar var mrydı?
- Kesinhkle vardı. Öncelikle dans-
çılan bu kadar yoğun bir çalışma
programı için motive etmek zor ol-
du. Çünkü ortaya koyacağımız işle
ilgili görüşleri çok dağınıku. Bizim-
ki gibı saatler süren, yoğun, zorla-
yıcı çalışma programlanna alışkın
değillerdi. tlk çalışma dönemi on-
lar için tam anlamıyla bir şok oldu.
Dansçılar için oldukça yıpratıcı bir
dönemdi bu.
-Danscuana ilişkinb nasıkh?
- Başlangıçta kurallar. çalışma
tarzi veroldağılımı konusunda be-
nı çok şaşırtan yaklaşımlar sergile-
dıler aslında. Başrol pynamayınca
provalara gelmemek gibi eğilimle-
ri vardı. Ancak çok kısa süre için-
de yapılan işin kendilennin yaran-
na olduğunu fark ettiler, harcadık-
lan zaman ve emeğin karşılığını
Mansur, çağdaş Türkiye'nin sanat kurumlannın desteklenmesi gerektiğini vurguluyor
'Aydınlar kolektifbir büinç oluşturmahJ
ZEYNEPSAYGI
Akbank Oda Orkestrası 'nın, dün Ruşen Gü-
neş'in solistlığı ve Cem Mansur yönetimin-
de, Sabancı Center Hacı Ömer Salonu'nda ger-
çekleştirdiğı konser, bu akşam saat 19.30'da
Boğaziçi Universitesi Büyük Toplantı Salo-
nu'nda yineleniyor. Konser prgoramı Mo-
zart'ın Do Mınör Adagio ve Füg, Tetemann'ın
Sol Majör Viyola Konçertosu, Weber'in Do
Minör Andante ve Macar Rondosu, Çaykovs-
ld'nin Andante Cantabile ve Dvorak'ın Mi Ma-
jör Yaylı Çalgılar Serenadı adlı yapıtlanndan
oluşuyor. Şef Mansur bilınen ve sevilen eser-
lerin yanı sıra Mozart'ın Bach etkileriyle ka-
leme aldığı ve kendi döneminde bir geriye ba-
kış olarak nitelenebilse de sanatçımn dehasi\ -
la birleştiğinde "flginç'' bir yapıt olarak orta-
ya çıkan Do Minör Adagio ve Füg'ünü kap-
sayan programı "kontrastü" olarak niteliyor
Konserde Ruşen Güneş. Telemann'ın Vı-
yola Konçertosu ve Weber'in Do Minör An-
dante ve Macar Rondosu'nda şolist. Prog-
ramda yeT alan Dvorak'm Yaylı Çalgılar Se-
renadı'nı Mansur şöyle tammlıyor: "Doğdu-
ğu topraklann haik müzigini ve senfonik mü-
ziği özümseyen Dvorak'ın sevdiğun her yö-
nünü banndıran olağanüstü bir yaprt." Kon-
serde, Çaykovski'yi o dönemde gördüğü ilgi
nedeniyle bıktıran Andante Cantabile de yer
alıyor.
Adamsendecüik yok eder
Mansur, Akbank Oda Orkestrası 'yla çalmak-
tan, orkestranın çoğunluk gençlerden kurulu
olması nedeniyle çok keyif aldığmı söylüyor,
sanat adına* devletten bağımsız girişimlerde
bulunmanın önemini vurguluyor ve ülkemiz-
deki orkestralarda, yıllardır yurtdışında yaşa-
yan bir sanatçı olarak gözlemlediği değişim-
leri şöyle anlatıyor: "Son bir yıl içinde hoş
bir dönüş yaşandı. Daha önceden yalnızca ai-
levi nedenlerle geliyordum Türkiye'ye. Bu-
rada yeni bir kuşak yetişmeye başlıyor 1989
yılında İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nden
aynldığımdan beri önemli bir kan değişikli-
ği olmuş orkestralarda."
- Şimdıkiler daha mı yetenekliler?
"Bu aslında eğitim ve kafa yapısı ve o ku-
rumlan yönetenlerin kafa yapılanna, kendi-
lerindebir misyon görüp gönnemelerine bağ-
h. Şimdikiler daha iyi yerişmiş,
daha klealist ve konsantre mü-
zik yapmak isteyen bir kuşak.
Bubeni memnunediyor. Daima
yeni gelen kuşaklar olmuştur.
Benim zamanımda da~ Kabi-
liyetli ve iyi olanlar da vardı
aralannda, ancakzaman için-
de bulunduklan kurumlann
aşüadığı devlet memuru zihro-
yetiyle, kısa zamanda idealist-
liklerini yitiriyoriar. Ve genel
hamur içinde yoğrulupgitgide
birbirterine benzht)rlardı. Oy-
saşinıdikikrin içleri>i
eni bir şey
yapma tsteğrvledolu ve bu ku-
rumlan deM-almışlar. Aynca
enstriimantal kalite olarak da
belirgin bir fark varf
Ancak müzik kurumların-
daki bu iyileşme, Mansur'a
göre şanssız bir döneme rast-
Iıyor. Mansur ortak bir yargı-
yı dile getinyuı
"Çağdaş bir ülke olma gibi bir kküanuz
varsa, bunun en ucuz ve en çarpıcı yolu sana-
tıdestekleınektir. Ancak sanatw sanat kurum-
lanyla gerçeklesebilir. Bu > üzden devletin des-
teği çok önemlL \e bugün. kurumlann orga-
nik > apısında gelişnıe olurken, devletten \ç di-
ğer resmi kuruluşlardan aklıklan desteğin
azahnaya başladığı şanssız bir dönem icinde-
yiz, Küİtür Bakanlığı'nın ödeneklerde kısrtia-
ma>a gittiğini duydum. Bunlar kısa vadeli,
küçük politik hesaplar. Bu hesaplan yapan-
lar verdikleri zararın farkındalar. Tam iyhe
gitme\e başladığı bir dönemde bu kurumlan
yıpratmaya başlarsak kaybedenlerin yerine
konması onlarca yıl sürer.
Ancak bizimçağdaş Türldye'yi gördügümüz
şeklrvlegörmeyen insanlarvar Kültür Bakan-
lığı'nda. Devlet kurumlarryla hiçbir ilişkim
olmadığı için rahat konuşabiliyorum. Emi-
nim bakanhkve hükümetteki kişOerde benim-
le hemfikir Id bu kurumlan çürütmenin en iyi
yolunu bulmuşlar! Oyleyse Türkiye'nin ay-
c^ ^ a
yurtdışında sürdüren
genç orkestra şefi Cem
Mansur, Akbank Oda
Orkestrası'nı
yönetmek üzere
Türkiye'deydi.
Dışandan bakan bir
göz olarak
ülkemizdeki müzik
kurumlannda bir
tazelenme ve iyileşme
yaşandığını belirten
Mansur, bu kurumlann
organik yapısında bir
gelişme olurken
devletten ve diğer
resmi kuruluşlardan
ahnan desteğin
azalmasını şanssızhk
olarak niteliyor.
dın insanlannm devlete rağmen, tkari spon-
sorlar ya da dernekler aracüıgryia bu kunım-
lara sahip çıkması gerekiyor. Eskiden Kültür
Bakanlığı bu kurumlaıia en azından ilgilenir
görünüyordu. Şimdiyse açık açık karşılar.
Çünkü çağdaş Türkiye'nin en belirgin sem-
boBerinden biri bu kurumlan Adamsendeci-
lik, inşası yıllar sürmuş bu kununlara devlet
yardımnun politik ya da ideolojik nedenlerle
pat diye kesflmesine neden olabilir. Oyleyse aj-
dınlar ortak bir bflinç oluşturmah ve çağdaş
Türkiye'nin en önemli sembollerinden biri
olan bu kunımlara sahip çıkmaİL."
Sorumluluğum sanatsal olmalı
Mansuryedi yıl baş şefliğini üstlendiği Ox-
ford Şehir Orkestrası'ndan geçen yıl aynla-
rak "AcademrvofOsford" adlı topluluğu kur-
muştu. Acaba yurtdışındakı müzik kurumla-
n da benzer sorunlar yaşıyor mu?
"tngütere'de devlet desteği çok az. Bu yüz-
den kurumlann sponsorlanyla çok iyi geçin-
mesi çok önemlL Bir orkestrayla yedi vüdan
fazla çabşacaksam, benim yapmak istedikle-
rimi tctnsil edebiüyor olması gerekir. Yönetim
kurulunda anlaşamadığımız biri vardı. O ay-
nlmayınca hep beraber istifa ettik ve Aca-
demy of Oıford'u kurduk. Para bulma so-
runlan dünyanın her yerinde var. Ancak yine
de ayıu yerde on yıl kalmak istemiyonım. Bu-
nu başarabilen şefler yok değil, çünkü çahş-
uklan kurumlann şartlan ve yönetimi çok
iyL 'Bir orkestrayı şuradan şuraya getirdım'
demek önem taşTvor elbette. Ama bu da bü-
yük ölçüde idari ve mali şartlara bağk Veben
aıiıkklarisorumluhıkalmakistenıryorum.So-
rumluhığumun tamamen sanatsal olduğu yer-
lere gitmek beni çok daha murJu edhor. Ayn-
ca çaüşdğım insanlarla da iyi ilişki içinde ol-
mak isterim, ne de oba orkestranın görünen
yüzüsünüz."
Çağdaş müzik kalmadı
Mansur'un çağdaş müzikteTi hoşlandığı bi-
liniyor. Bu türe bakışı nasıl?
"Ashnda çağdaş müzik diye bir şey kahna-
dL Çok daldan dala atiayan tüıier günümüz-
deçağdaş olarak nitetendirOiyor.Günümüzbes-
tecDeri sanınm bir dönem etrafı saran modern
ouna kaygısuıdan kurtuldular. Batı bestecisi-
nin çok uzun süre en büyük kaygısı. daha ön-
ce Idmsenin yapmadığı bir şeyler yapmak ol-
muş. Bu saplantı savçsinde ikrleme kaydetmtş.
Ancak arük denenmeyen bir şey kalmadı. Ar-
moniye yeni bir dfl getiremezsiniz. VVagner,
Schuman'dan daha modern bir besteciydi,
Debussy ondan ileri gitmiş, Stravinsky de on-
dan ileri gitmiş, Schöenberg o tonaüteyi tama-
men yıkıp öne geçmiş. Nihayet 20. yüzyıhn so-
nunda bestecisi bu yenilikçUikten kurtuldu.
Beni hep karmaşık model \v atonal eseıier et-
kilemiştir. Bir orkestra şefı olarak bu eserleri
çözümlevip yönetmekten çok zevk ahyonım.
Ancak her zaman bilincindeoldum ki bir din-
leyki olarak o kadar zevk ahnazdım."
"Sözlerle, çizgilerle anlatamadığnmz şey-
ler olduğu için müzik vaç" dıyor Mansur. Ve
müziğin dinleyici taraftndan algılanan soyut
yanınm ötesinde, müzisyene ulaşan matema-
tiksel ve somut bir yanının da olduğunu ek-
liyor. Bu noktada, bir eserin matematiksel
gerçeği ve formüllerini çözümlemeyi öğrenen-
ler için müziğin entelektüel bir yanı olduğu-
nu da belirriyor.
gördüler ve çok iyi bir uyum yaka-
ladık.
- Sizce bu yedi haftahk çahşma
süreci Kuğu Golü'nü İstanbul Dev-
let Opera ve Balesinin repertuvan-
na katmak dışında topluluğa ve
Türk klasik balesine neler kazan-
dırdı?
- Öncelikle bir profesyonelin na-
sıl çalışması gerektiği konusunda
farklı birbakış açısı kazandılar. Ba-
le açısından baktığımızda Türki-
ye'de işler yürümesi gerektiği gibi
yürümüyor. Dansçılarbizimle çahş-
tıktan sonra çok daha iyisini yapa-
bileceklerini gördüler. Ancak bun-
laryeterli değil elbette. Sanatçılarye-
teneklerinin çok azını sergileyebi-
liyorlar ve bu onlann suçu değil.
Türkıye dışına çıkıp daha çok top-
luluk izlemeleri gerekiyor. İstan-
bul'a pek çok topluluk geliyor, ama
Türk balesi sadece Rus balesine ku-
cakaçmışdurumda. Doğrusunu söy-
lemek gerekırse Rus balesinin ka-
litesini ve tarzmı beğenmiyorum ve
oldukça kaba buluyorum. Hâlâ bir
efsaneyi sürdürmeye çalışıyorlar.
RusbaksminizİCTİHİmmeB
- Peld azin bale anlayışmız ne?
- Ben daha ciddi bir kaliteden ya-
nayım. Daha az geometrik hareket-
ler, daha fazla sadelik ve saflık. Be-
nim tarzımda da zor figürlere yer var;
ama bunlann, kabalıktaa abarndan
sıynlması gerekiyor. Klasik bale,
özellikle de "Kuğu Gölü" bunu ge-
rektiriyor. Bu nedenle çalışırken ön-
celikle Rus balesinin izlerini sil-
memız gerektı.
- Koreografiden önce siz de dans
ediyordunuz. Sahnede dans etmeyi
ve hazuiadığıruz koreografi>i sahne-
de izfemevi karşdaştırır mısınız?
- Çok farklılar. Dansetmeyi de se-
verdım; ancak, dans ederken sade-
ce size söyleneni en iyi şekilde yap-
makla yetiniyorsunuz. Şimdi daha
çok karar verme, seçim yapma hak-
kına sahibim ve sanınm bu
beni rahatlahyor.
- Türkiye'de bir bale sah-
nelerken en çokhangi konu-
brda zorlandınız?
T^Jevn. yc*)ebolen ve
dansçılar yaklaşımlanmız
farklı olmasına karşın bize
hiçbir sorun çıkarmadılar.
Kendi kararlanmızı alma ve
uygulama konusunda son
derece özgürdük ve bu ko-
nudaonlarda ellerinden gel-
diğince bize yardımcı oldu-
lar. Ancak bu ülkede yöne-
timi ve dansçılan da aşan ve
balenin gelişmesini engel-
leyen sorunlar var. Bürokra-
tik engeller ve bütçe yeter-
sizliği elbette başta gelen-
ler. Bu ülkede dansçılar ve
koreograflardan görev ve so-
rumlululdannın dışında da
çok şey isteniyor. Garip bir
düzensizlik var ve bu dü-
zensizlik için hep mazeret-
ler üretiliyor. Sanatçılann
tam anlamıyla başanlı ola-
bilmeleri için salon, prova
mekânı, kostüm gibi konu-
larla ilgilenmemeleri gere-
kiyor, ama Türkiye'de sa-
natçılann akıllan hep bun-
larla meşgul ediliyor.
'Arte'de üç saat Yaşar Kemal
MtŞEL PERLMAN
PARİS - Fransız ve Alman tele-
vizyonlannın ortak kanalı 'Arte', ön-
ceki akşam yaklaşık 3 saat süreyle İe-
manprogramı'nı YaşarKemai'e ayır-
dı. Fransızlarla Almanlannbirlikte ça-
hştığı 'Arte', entelektüel izleyicileri
hedefleyerek, zaman zaman belirli
tema'lan ele ahp konuyu aynntıh bir
biçimde irdeliyor. Bu kez program,
Yaşar Kemal'in gerek yazar, gerek-
se siyasal faaliyetlerini izleyicilere ta-
nıttı.
Öte yandan programı sunanLibe-
ration gazetesinde yazan, saygın ede-
biyat eleştirmenlerinden Antoinede
Gaudemar, Yaşar Kemal'in Türki-
ye'de 'son derece ünlü' olduğunu vur-
guladı ve "'onun sayesinde Türk di-
ünin hayret verecek biçimdeyeniden
canlandığı" görüşünü dile getirdı.
"Anadolulu Haik Ozanı Yaşar Ke-
mal'e Ateş" başlıklı yazıda, bu ta-
nınmış Türk yazanrun, "Ankara ta-
rafindan ezilen bir halkın savunucu-
su" olduğu ifade edildikten sonra
DGM'den aldığı mahkûmiyete de-
ğinildi.
'Arte' kanalının önceki akşam ya-
yımladığı tema', iki belgesel fılm-
le Yaşar Kemal'in 'Yer Demir Gök
Bakır' romanımn sinemaya uyarla-
nışını kapsamaktaydı. Osman Ok-
kan'ın gerçekleştirdiği belgesel, ar-
şivlerden alınmış fotoğraflan, ama-
tör filmleri küçük ekran aracılığıyla
izleyicilere sunuyordu. Ikinci belge-
sele imzasını kovan Merlyn Soiakhan
ile Manfred (Sank, özellikle Yaşar Ke-
mal'in Çukurova'ya köklü bağlanı-
şı üstünde durmayı yeğledi.
Ute Casper'in girişimiy le gerçek-
leştirilen 'Arte'ninprogramında özel-
likle durulan noktalardan biri, Fran-
sa'nm eski cumhurbaşkanlanndan
FrançoisMitterrandoldu. Gerçekten
de, yıllarca önce Mitterrand Fransız
TV'sinin bir edebiyat programında,
henüz devlet başkanı değilken, Ya-
şar Kemai'e güçlürutkusunu dile ge-
tirmişti. O günden bu yana Fransa"da
Yaşar Kemal'i tanımayan pek kal-
madı.
GeBşme beni etkfledi
- Siz Türkiye'de balenin
genşebîhnesi için neler öne-
riyorsunuz?
- Eğitimin değişmesi ge-
rekiyor öncelikle. Bunun
için de elbette daha çok pa-
raya ihtiyaç var. Önce ögret-
menler sonra da öğrenciler
yurtdışına gönderilmeli ve
yurtdışında güzel olan ne
varsa bu ülkeye getirilmeli.
Sadece Rusya'mn değil,
Amerika, Ingiltere ve Fran-
sa'nın deneyimlerinden de
yararlanılmah. Türkiye bu
güzelliklen hak ediyor.
-Yedi haftahk çalışma sü-
renizinasıl değerlendirivor-
sunuz?
- Yaşanan bütün sorunla-
ra karşın çok zevkliydi; çün-
kü hevesİi ve bize güvenen
insanlarla calışhk. Yedi haf-
tada büe dansçüann göster-
dikleri gelişme beni çok et-
kiledi.
- Yeni projefcriniz neler?
Başka ülkelerin toplulukla-
nnı da çahşnrmayı düşünü-
yormusunuz?
- Cuma günü Londra'ya
dönüyorum ve döner dön-
mez Kuğu Gölü'nü kendi
topluluğumla çahşmaya baş-
layacağım. 200 kişüik bir
toplulukla hazırlayacağım
bu çalışrnayla tumeye çıka-
cağız. Londra'daaslında çok
yoğun bir program bekliyor
beni. tstanbul'u çok sevdim,
ama topluluğumdan ayn kal-
mayı pek sevmiyorum. Bir
süre kendi topluluğumla ça-
lışmak istiyorum. Daha son-
ra belki başka topluluklarla
yeni pTOJelere başlanz.
IŞILDAK YE YELPAZE
ATÎLLA BtRKİYE
Kırkıncı Gün
Hiç kimsenin yüreği Cyrano de Bergerac gibi
kanamamıştır. Edebiyat tarihinin, en yaman âşığı-
dır; karşılıksız bir aşkın doruğudur. Belki de gizli bir
aşk, "platonik" bir aşk demek gerekir. Cyrano'nun
kuzeni Roxane'a olan aşkına.
Bu büyükaşktan Roxane'ın haberi olmamtştır. O,
Cyrano'nun sözleriyle Baron de Neuvilette tara-
fından itiraf edilen "aşk'atanık olur. Cyrano'nun ru-
hunun zenginliğini, duygulannın yüceligini Baron'un-
ki sanır.
Baron'a, görür görmez hayran olmuştur ama;
asıl sevdiği âşık olduğu Cyrano'nun ruhu ve zekâ-
sıdır ki güzeller güzeli Roxane bunu yıllar sonra an-
layacaktır. Ancak "iş işten geçmiş", Cyrano kolla-
nnda can vermektedir...
Büyük bir aşk, gururtu bir adamın yüreğinde yıl-
larca gizlenmiştir.
Yaşamda da benzer "serûyen'lere tanık olmu-
yor muyuz? Böyie olmasa, kitaplardakini kim ya-
zacak?
Şair Paul Vincent'ın Mireille Scanni'ye olan aş-
kı da biraz bize Cyrano'yu anımsatır. Bu aşk, söz-
cüğün tam anlamıyla "karşılıksız aşktır."
Yıl 1930'ların başıdır; Avrupa henüz Hitler bela-
sıyla karşılaşmamış; Henry Miller Paris'e yeni gel-
miş ve Yengeç Dönencesi'ni yazmakta; öte yandan
Anais Nin de hummalı bir şekilde günlüklenne gö-
mülmüştür.
Paris'teo yıllar, entelektüellerin, yazarlann, sanat-
çılann sıkça gittiği kafelerden biri de Cafe Hub-.
lot'dur. ;
Romantik şair Paul Vincent, bir gün bu kafede
önündeki kâğıtlara bir şeyler karalamaktayken ka-,
pı açılır; şair de kafasını kapıya doğru çevirir. Içeri •
genç bir kadın girer; güzel bir kadındır. Kadınla bir •
an göz göze gelirler; kadın birine bakınmaktadır, ar-:
dından şairin arkadaşı yazar Hubert Dreux girer. •
Kadın, kafeye onunla birlikte gelmiştir.
Paul kadınla göz göze geldiğinde, bir anda çar-1
pılmıştır. Kadında, kolay kolay kimsenin ilgisiz ka- •
lamayacağı bir cazibe, bir çekicilik vardır. <
Şair, o anda, kendisini genç kadının çekim ala- >
nının içinde bulmuş; sonra aylarca çıkamamıştır. Ya- -
zar Dreux arkadaşı olduğundan masasına otur- j
muşlardır. Böylece kadınla da tanışır.
Bu genç ve güzel kadın, Mireille Scanni'dir. Ital-
yan kökenli aristokratik bir aileden gelmektedir. Sa-
natçı çevrelerinde bulunmuş, ancak rastlantı ese- •
ri o güne kadar Paul ile karşılaşmamışlardır.
Paul bu karşılaşmayı, büyük bir aşkın başlangı-
cı olarak yorumlar. Daha sonraki günlerde kadının
zekâsına tanık olduğunda, artik ona sınisıklam âşık-
tır.
O bakışma anı, gizemli bir an, bir işarettir. Büyük
bir aşkın işareti. Çünkü genç kadın içeri gırdiğinde
ilk önce ona bakmıştır.
Mireille, bunun öylesine bir bakış olduğunu, baş-
ka bir arkadaşını aradığı için etrafa baktığını, bu-
nun bir işaret olmadığını söylemışse de genç şaire
bir türtü anlatamamıştır.
Aşkını itiraf etmiştir etmesine ama; Mireille ona
karşı özel birduygusu olmadığı, yalnızca dost ola-
bilecekleri yanıtını vermiştir. Kadın, yanlış bir zamanr
laona^olcluğurm defalarca söytemışse de romantik
şairPaul "a?fcA>asfa//g/"natutulduğundan, hiçbir şey
duymaz, görmez... „
Bir süre sonra, bu karşılıksız aşk bir acıya dönü-
şür. Paul acılar içindedir. Genç kadına tam kırk gün
şiir yazıp gönderir. Kırkıncı gün, kadının kendisine
"ben de seni seviyorum" demesini umut ederek kırk
günü geçirir:
"Düşbakışlı Mireille, gözlerinde Paris uyuyor,
Güzel gözlü Mireille, gözlerinde Paris uyanıyor."
Şiirler, mektuplar, doğrusu pek işe yaramamıştır.
Gerçi Paul, yüreğinin sesini, duyumsadıklannı yaz-
mış; yüregini tüm içtenliğiyle Mireille'in önüne koy-
muş, onu mutlu edeceğine olan inancını hiç yitir-
memiştir.
Öte yandan, bir gün, belki yıllar sonra bir gün, genç
kadınla duygusal bir ilişkisinin olacağına olan inan-
cını da hiç yitirmemiştir...
O da büyük bir aşkı, Cyrano gibi yalnızca yüre-
ğinde beslemiştir.
Kırkıncı günün sonunda ne olmuştur?
Aslında bu yaşanan öykünün sonunun şu veya
bu olmasından çok, Paul'ün kırk gün boyunca genç
kadını tanımlayan dizeler yazıp göndermesi; kır-
kıncı gün, genç kadının kendisine geleceğine ina-
narak beklemesidir. Yüreğinin kırk gün boyunca, he-
yecanla çarpmasıdır.
Şair Paul Vincent'ın aşkı, kitap sayfalannda de-
ğil, yıllar önce Paris kafelerinde, Paris sokaklann-
dadır Karşılıksız bir aşk, tek başına yaşanan bir aşk...
Kırkıncı gün gönderdiği şiirin son dizesi şöyledir:
"Mireille, adın artık elveda mı?"
Yansımalar'dan Bab-ı Esrar'a
• Kültür Servisi - A. Şenol Filiz ve Birol Yayla, 1990
yılından beri geleneksel müziğimizden yola çıkarak
günümüzü yansıtan ve geniş bir yelpazeye açılabilen
sade ve dingin bir müzik anlayışını yorumluyor. 1996
yılına dek yurtiçi ve yurtdışında verdikleri pek çok
konserin yanı sıra 'Yansımalar' ve 'Bab-ı Esrar' adlı
iki albüm yayımlayan ikili vurmah çalgılarda Engin
Gürkey'in katılımıyla yoluna devam ediyor. Topluluk
uzun bir aradan sonra 14 mart cuma günü saat 20.00'de
ÎTÜ Macka G Amfısi'nde verecekleri konserde
yeniden Istanbullu müzikseverlerin karşısına çıkacak.
Albümlerinden parçalar ve yeni çalışmalanndan
örnekJer sunacaîdar. Konserde topluluğa Samim
Karaca (ut), Mumammer Ketencoğlu (akoTdeon),
Cengiz Onural (gitar) ve Brena MacCrimon (vokal)
eşlik edecek.
BUGÜN
• İDOB'de P. İ. Çaykovski'nin 'Kuğu Gölü' adlı yapıtı
izlenebilir.
• AKSAISAT'ta saat 12.30'da lazer-discten, Peter
Gabriel 'Secret World Uve' konseri ve saat 18.30'da
'Aysun Timurcan ve Grup Dost Yürek' canlı konseri
izlenebilir. (25235 00)
• BEYÂZIT DEVLET KÜTÜPHANESt'nde Doç.
Dr. Ahmet Davudoğlu'nun katıldığı 'Tarih
Metodolojisi ve Geleneğinin Yorumlanması' başlıklı
konferans saat 15.00'te.
• BEKSAV'da saat 18.30'da YümazGüney'in
İ
önettiği 'Umut' adlı film gösterilecek. (349 9155)
I FRANSIZ ANADOLU ARAŞTIRMALARI
ENSTtTÜSÜ'nde saat 17.30"da Dr. Zeki Coşkun'un
katıldığı "Kent, tktidar, Şenfik ve ŞMdeT başlıkl»
seminer izlenebilir.
• İSTANBUL ÜNtVERStTESt Öğrenci Kültür
Merkezi'nde Arkeoloji Kulübü'nün hazırladığı. Prof.
Dr. Mehmet Özdoğan'ın katıldığı 'Türkmenistan ve
Orta Asya tzlenimleri' başlıklı konferans saat 14.00'te.
• FEST KÜLTÜR MERKEZtnde saat 19.00'da Doç.
Dr. Zühre Indirkaş'ın katıldığı 'Klasik Mitoloji'
başlıklı seminer izlenebilir.
• TÜRSAK perşembe söyleşileri kapsammda Berhan
Şimşek ve Reis ÇeKkin katıldığı 'Yaraticılaruun
Gözünde Işıklar Sönmesin' başlıklı söyleşi saat
18.00'de. (24452 51)