29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 MART 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Tomur Atagök'ün '58 yılın öyküsünü anlatan' sergisi 12 nisana dek Aksanat'ta Resim., aynaya dönüştüğünde... AHUANTMEN Herkesin yaşı söylenir. Fotoğraftaki ka- dın 58 yaşında. Arkasındaki görüntü. do- lu dolu geçen o 58 yılın öyküsünü anlatı- yor. Insanlar, mekânlar, zamanlar, resim- ler... Yaşamının önünde sakin bir edayla oturuyor kadın. Yüzü, başlı başına bir re- sim. Bir ayna. Arkasındaki resimlerin, fo- toğraflann, yıllann soyut bir ifadesi. Yalnızca resimleriyle değil, müzeciliği, eğıtmenliği, küratörlüğü ve sanat yazılany- la Türkiye'de kültür yaşantısının içinde çe- şitli etkinlikleriyle tanınan Tomur Atagök, Aksanat'taki sergisinde son yıllarda üret- tiği yapıtlannı bir araya getiriyor. Resim- lennde yaşam ile sanatı buluşturmak ve "sanatçt-sanatyapıb-sanat izleyicKİ'' zinci- rinin halkalannı bir arada rutabılmek kay- gısı gözeten Tomur Atagök, bu sergısinde sanatına olduğu kadar kendine dair ipuç- lannın buluşmasıyla ortaya çıkan bir de "otobıyografi" sergilıyor. Bu iş, fotografik ve resimsel şeritler halınde, eğıtiminin önemli bir bölümünü Amerika'da, 1960'larda, toplumsal ve sanatsal anlam- da önemli değişikJiklere yol açacak kıpır- tılann yaşandığı bir dönemde lamamlayan, sonrası Türkiye'ye dönen ve yukanda say- dığımız tüm etkinliklerde kadının bu top- lumdakı konumunu sorgulamaya yönelen bir sanatçının ayak izleri sayılabilir. Çok sayıda karma, 30'a yakın kişisel sergiyle bugünlere ulaşan sanatsal serüve- nı içinde Tomur Atagök'ün resminin içe- riğini, bıçemıni ve zaman zaman malzeme- sinı belirleyen, "temel mesetem" dediği ka- dın olgusu oluşturuyor. Kadın olarak bıri- kimlerinı yansıttığı. teknik kaygılann öte- sinde arayışlara girdiği resimlerinde sana- tı toplumsal bir zemıne oturtmak gibı bir kaygısı var: "Kimsekabuletmrvoramaben toplumsal bir oigunun. varhğuı, insanı bir yeıiere götürdüğüne, geliştirdiğine inanı- yorum. Ve sanıyonım sanat tarihi de bunu bana kanıtlıyor. Bir empresyonizm, bir da- R.esimlerinde yaşam ile sanatı buluşturmak ve 'sanatçı-sanat yapıtı-sanat izleyicisi' zincirinin halkalannı bir arada tutabilmek kaygısı gözeten Tomur Atagök, bu sergisinde sanatına olduğu kadar kendine dair ipuçlannın buluşmasıyla ortaya çıkan bir de 'otobıyografi' sergiliyor. Atagök'ün resimlerindeki parlak metalik yüzeyler, her bir izleyicinin resimlerde yan soyut betimlenen kadın fıgürleriyle bir bağ kurmasına, kendini bir ayna karşısındaymış gibi onda görmesine, kısacası resimle iç içe geçmesine yol açıyor. Tomur Atagök'ün resminde'temel meselesi' kadın olgusu. (Fotoğraf:KADER TUĞLA) da, bir sürrealizm öyle dunıp dunırken ot- madL Sanatçılann birlikteliginden ve top- lumla ahşverişinden doğdu. Türkiye'de ise herkes kapalı kapılar ardında atölyesinde bir şeyfcr yapn/or." Tomur Atagök'te, galennın bir duvannı boydan boya kaplayan büyük boyutlu "Yansıma x Yandma" adlı resmınde oldu- ğu gibi kapılan kmp çıkmak, perdeleri çe- kip atmak, yaşama doğru, engelli bir ko- şuda değilmış gibi uzanmak dürtüsünü gözler önüne seren bir tavır var. Resimle- rindeki parlak yüzeylerle mat alanlann kar- şıtlığıyla biçim bulan kadının yaşamsal çe- lişkileri, kimi zaman birer antik çağ idolü, kimi zaman pop idolleri (sözgelimi Ma- donna) olarak, sanatçının bir resmınde alıntıladığı gibi, "bireranıolabilmekumu- duyla yaşıyorlar." Resmin içinde kendinia görmeye başlathğınız an Atagök'ün resimlerindeki parlak metalik yüzeyler, sanatçının dabelırtmış olduğu gi- bi "çevre ve izleviciden yansımalarta sanat- sal mekâna fîziksellik kazandınrken" her bir izleyicinin resimlerde yan soyut betim- lenen kadın figürleriyle bir bağ kurmasına, kendini bir ayna karşısındaymış gibi onda görmesine, kısacası resimle iç içe geçme- sine yol açıyor. Resimdeki derinlik etkisi- ni adeta tersine, tuvalin dışına taşıyan ve do- layısıyla mekânı da resme katan, çerçeve- leri çıkanp atan Tomur Atagök, böylece iz- leyicinin resmini değiştirebildiğine inanı- yor: "Kendi vartağunızı kanıüamak için ay- nalara ihtiyacımız oluyor. Resmin içinde kendinizi görmeye başladıgınız an. resmi yorumlamaya başladıgınız anın kanıü gibi adeta. Kendini o resmin içinde gören her iz- leyiciyleo resim de değişiyor. Onun yansuna- lanyla da değişiyor. Aynca bu etki plastik açıdan da bana çok cazip geüyor." Başta ürkekçe, estetık kaygılarla resmi içinc yerleştırmeye çekındiği bir simge de yaşamöyküsünün önünde dınginlikle otu- ran o kadının kendi içinde girdiği sorgula- ma sûrecinden bir 'güç unsuruyta' çıktığı- nı ortaya koyuyor. Atagök'ün resimlerin- de bir imza haline gelen. v ertebrasmın gö- rüntüsü bu. "Bir güzellik işareti sayılamaz. Ama zaman içinde benim için bir güç sem- bohı oknaya başladı ve bunun güzellik ka- dar önemli olduğuna karar verdim. İnsa- nm ayakta duruşunun simgesL. Ayakta du- ran tek hayvan insan okhığuna göre, bu o dunışun süngesL" Bir bakıma, yüzyıllar boyunca 'modeT olan ve karşıt cinsın göz- lemi ve fırçasıyla belli biçimlerde. belli şablon hallerde ölümsüzleşen kadının, fir- çayı eline alıp canlanması, şablonlan kır- ması ve öz varlığını arayışı olarak da yo- rumlanabilir bu simge. Amerika'da eğitim gördüğü yıllarda er- kek hocalann iyi resim yapan kız öğrenci- lere söylediği en büyük övgüyü, "erkek gi- bi resim yaptoğuu" duyan, Türkiye'ye dön- düğünde ıse Adnan Çoker'in "Kadın gibi resim yapn/orsun. Buna sahip çık" sözleri- ni başta aynmcılık gibi gören Tomur Ata- gök, şimdi dönüp resimlerine baktığında "Ben kadnu anlatan bir sanatçı olarak bel- ki kendimi ortaya koyııyonım dryorum a- ma benimyapttgım kadınlarda biraz soyut biraz yumuşak. biraz zarif. Bir denetfeme var" diyor. Pek sevmediği, ama "asla o- nun kadar cesur obunam" dediği Madon- na'yı resimlerine neden konu ettiği de böy- lece anlaşıhyor. Ve yaşamından bir kesit:u Kadın çok ge- ri pbnda kabnayı, bep başkasına geçh ver- meyi öğrenmiş. Ben de bunu yaşadım. Ya- şamun boyunca kocamı okula gönderdim. çocuklanmı okula gönderdim, onlarayara- öcı insan olmayı ögrettim, anama baknm_ kısacası bir baknm ben ortada vokum." Oysa o 58 yıla, saydıklannın çok fazla- sını sığdırdığını, ortada yokmuş gibi his- settiğinde bile varlığını ortaya koymak içın mücadele ettiğini sergiliyor Tomur Ata- gök. Aksanat'taki sergi, genç sanatçı Gfi- ven tncirüoğlu nun sanatçı için hazırladığı ve sergiyle son derece örtüşen video ens- talasyon ile birlikte 12 nisana dek sürüyor. 'Aydmlanmanın Işığında Sanat Insanlanmız'm konuğu Orhan Asena Yarun yüzyılhk üretkenlik serüveni Sarkîs, Nantes Güzel Sanatlar Müzesi'nde • Sanatçının yerleştirme çalışması 19 mayısa dek Fransa'nın Nantes kentinde sergileniyor. Sergi dolayısıyla müze salonlannda Sarkis'in '42 h du loup' ve '103 aquarelles' adlı çalışmalan yer alıyor. Kültür Servisi - Sarkis, Fransa'nın Nantes kentindeki Güzel Sanatlar Müzesi'nde, müzenin içinde yer aldığı mimariyle, ışıkla ve müzenin koleksiyonuyla hesaplaşmayı öne çıkaran anıtsal boyutlarda bir yerleştirme çalışması gerçekleştirdi. Sarkis'in çalışması, 19. yüzyıl yapısı olan müzenin, şeffaf örtüyle kapatılmış orta mekânında (patio'da) yer alıyor. Sarkis, bu orta mekâna, 14 m. yüksekliğinde dev bir iskele kurdu. İskele. zeminde bulunan ve 3. yüzyıla tarihlenen bir Roma mozaiğinin üzerinde yer alıyor ve yukandan aldığı ışığı, Sarkis'in zeminden yaklaşık 1.10 m. yüksekliğe yerleştirdiği ve bir dizi delikle yan geçirgen hale getirdiği alçı plaka aracılığıyla mozaiğe aktanyor. Sarkis'in bu yerleştirme çalışması, müzenin koleksiyonundan seçilmiş ve orta mekânın çevTesinde yer alan galerilere yerleştirilmiş resimlerle bütünleniyor. Işık temasını öne çıkaran bu resimlerin müzedeki özgün yerlerinde ise resimlerin yerleştirilmeye katılışını aktaran, Sarkis'in suluboyalan bulunuyor. Sergi dolayısıyla Nantes Güzel Sanatlar Müzesi'nin hazırladığı katalogda, müzedeki yerleştirme çalışmalannın fotoğraflannın yanı sıra, Sarkis'in Viyana, Bonn. Metz ve San Francisco sergilerinden fotoğraflar ve Aykut Köksal ile Deepack Anantfa'ın yazılan yer alıyor. 19 mayısa dek sürecek sergi dolayısıyla Nantes'te bir dizi etkinlik daha gerçekleştiriliyor: Nantes Güzel Sanatlar Müzesi'nin koleksiyonlan içinde bulunan Sarkis'in iki çalışma dizisi, '42 h du loup' ve '103 aquarçlles' bu süre içinde müzenin salonlannda sergileniyor. Aynca, Sarkis'in seçtiği bir film dizisi 12 mayıs-17 mayıs tarihleri arasında gösterilecek. Bu gösteride, Serguei Paradjanov, Roberto Rosseüini, Andrei Tarkovski, Abel Ferrara, Saryajit Ray, Robert Bresson ve Kenji Mizogushi'nın filmleri yer alacak. Nantes'te bulunan iki galeride de yine bu süre içinde Sarkis'in iki çalışması sergilenecek. SEVDAŞENER Orhan Asena, her şeyden önce yanm yüzyılı aşkın bir süredir tiyatro için yazan, ya- pıtlan belli bir duzeyin altına hiç düşmeyen, oyunlan çeşitli sahnelerde sergilenen ve ya- bancı dillere çevrilen, her za- man olumlu eleştiriler alan, pek çok ödüle layık görülen bir oyun yazan olarak saygınlık kazanmış yazarımızdır. Bir ömrü sanata, özellikJe, sahnelenmedikçe varlığını bü- tünleyemeyen tiyatro oyunu yazarlığı gibi, çetin önkoşulla- n olan bir sanata adamış ol- mak, ona saygı duymamız için yeterli nedendir. Fakat Orhan Asena'nın oyunlannın türlü özelliklerini dikkate aldığımız- da onun, yalnızca tiyatro sana- tına olan bağlılığı ve üretken- liği ile değil, oyunlanna yansı- yan yazar kişiliği ile de saygın- lık kazandığmı görüyoruz. Orhan Asena kişiliğinin be- lirgin özelliklerinden biri, baş- ka bir mesleği olduğu halde, yazarlığı her zaman çok ciddi- ye almış olmasıdır. Hekimlik mesleğinde uzmanlaştığı, uzun yıllar ülkemizin uzak köşele- rinde ve yurtdışında doktorluk yaptığı sıralarda yazı yazmak- tan vazgeçmemiş, şiirden öy- küye, öyküden oyun yazarlığı- na uzanan geniş bir yelpazede ürün vermeyi sürdüımüştür. Kendisi de yazarlığı hiçbir za- man bir ikinci iş saymadıgıru ıfade etmiştir. Orhan Asena'nın oyunlan tür olarak, biçim ve biçem ola- rak geniş bir yelpazeye yayılır. Uzun oyunlan yanında kısa oyunlan, yetişkinler için yaz- dıklannın yanı sıra çocuk oyunlan da vardır. Konulannı çoğu kez tarihten, ama sırası geldiğinde günlük yaşamdan almıştır. Kendi tarihimizin ger- çekleri kadar yabancı ülkele- rin tarihlerine de ilgi duyar. Mitolojiye de uzanmış. köy gerçeğine de eğilmiştir. Genel- likle gerçekçi bir yazar olma- sına karşın, sırasında absürd akımın özelliklerini taşıyan oyunlar da yazrruştır. Düşüncenin öne çıktığı, ko- nulann tartışmaya açıldığı oyunlan da. trajik durumun ağırbastığı ya da ideallerin yü- celtildiği oyunlan da vardır. Bütün yapıtlannm değişmeyen ortak gerçeği ise oyunlannda olaylann, durumlann bilimsel bir yaklaşımla değerlendiril- miş ve incelikle işlenmişohna- sıdır. Oyunlannda yansıyan, Orhan Asena'nın akılcı olduğu kadar inançlı ve duyarlı kişili- ği olmuştur, diyebiliriz. Orhan Asena'nın oyunlann- da öykünün belkemiğini olay- lar oluşturmuş olsa da ilgimiz oyun kişilennin, eylemlerin- den önce ve sonra neler düşün- düklerine, hangı iç hesaplaş- malar içinde olduklanna çekil- miştir. Örneğin, 'Korku' adlı oyununda kahramanlann da Orhan Asena korkabileceklen. bu korkunun çok insani bir gerçek olduğu sergilenirken seyirci yalnızca özel bir durum içinde kalarak korkmuş. ideallerinden kuşku duymuş olan kahramanın ger- çeğini tanımış olmakla kal- maz. genelde kahramanlığın ne anlama geldiği korkmanın ne mene bir duygu olduğu üze- rinde kafasını yormak zorunda kalır. 'Hürrem Sultan' adlı oyununda Kanuni Sultan Sü- leyman, yalnızca kararlan ile koca bir imparatorluğu ayakta tutmuş olan tarihi bir kişilik olarak değil. yüreği evlat sev- gisi ile yurduna karşı görev duygusu arasında parçalanmış olan, acı çeken, pişmanlık du- yan bir msan olarak dikkatimı- zi çeker ve bizi ülke yöneti- minden sorumlu kişinin siya- sal ve etik kaygılan konusun- da düşündürür. Orhan Asena'nın 'Şili Üçle- mesi'ni oluşturan 'Şili'de Av', Oaygı gecesının dördüncüsü, bu akşam saat 20.00'de Orhan Asena için gerçekleştiriliyor. TOBAV ile ÎDE Eğitim ve - Organizasyon'un düzenledikleri etkinlik Taksim Sahnesi'nde. Senaryosunu Hülya Nutku'nun yazdığı gecenin gösteri düzeni Ozgür Erkekli tarafından hazırlandı. Zeynep Erkekli, Nur Subaşı, Özgür Erkekli, Merih Atalay ve Tunç Günbay'ın rol alacaklan gecenin konuşmacısı Güngör Dilmen. 'Bir Başkana Ağrt', 'Ölü Ken- tin Nabzı' adlı oyunlannda, 1973'te Şili'yi kana boyayan askeri darbe, Başkan ADen- de'nın öldürülüşü ve Pinochet yönetimirun baskılan yansıtı- lırken genelde yöneticinin g'ö- revleri ve sonımluluğu ile ay- dın kişinin görevleri irdelen- miş olur. Bu oyunlarda yazar, tarihi bir gerçeği ele alarak ve özel bir durumdan yola çıkarak seyirciyi genelde insan ve gö- revleri. insan ve sorumlulukla- n üzerinde tartışmaya açan bir düzenleme yapmıştır. Orhan Asena'nın tarih oyun- lannın iki belirgin özelliği, oyun kahramanlan olan ünlü tarihi kişilerin ruhsal özellikle- ri ve ahlaki değerleri üzerinde durulmuş, tarihi olaylann tarih bilinci içinde değerlendirilmiş olmasıdır. Dostluk, dayanışma, hoşgörü, hakseverlik, sorum- luluk gibi değerlerin toplumun yapı taşlan olarak kabul edil- miş olması, Orhan Asena tiyat- rosunun etik karakterini oluş- turmuştur. Umutlarla düş kınklıklan- nın, gözüpeklikle korkulann, tutkularla suçluluk duygusu- nun yan yana yaşatıldığı kar- maşık ruh durumlan ise yaza- nn oyun kişilerini zengin bir iç yapıyla dojiattığını, onlan ya- şayan BfiTer olarak gördüğünü ve bir hekim gibi incelediğini gösterir. Tarih olaylan arasındaki bağlantılar üzerinde durulmuş olması, yazann bu olaylan bi- limsel bir bakışla değerlendir- diğinin kanıtıdır. Bu oyunlarda seyirci, bir yandan geçmişte yer almış olan olay ve durumlann trajik anlamını algılarken, tarihin ışı- ğı altında günümüzde yaşanan olaylann nedenleri ve muhte- mel sonuçlan üzerinde bir kez daha düşünmüş olur. Bu ba- kımdan Orhan Asena'nın oyunlan, Aristoteies'in "Tra- gedya tarihten daha febefkür" sözünü doğrular nitelıktedir. Oyun yazarlığımız altmışlı ve yetmişli yıllarda ivme ka- zandı. Devlet Tiyatrolan'nda 1954-55 mevsiminde sahnele- nen 'Tannlar ve İnsanlar (Gıl- gamış)' adlı o>ıınu ile Orhan Asena bu ivmeyi ateşleyen ya- zarlanmızdan biri ve önde ge- leni olmuştur. Bu oyunu izleyen "Korku, Hürrem Sultan, Kocaoğlan, Tohum ve Toprak. Fadik Kız, Simavnalı Şeyh Bedrettin, At- çalı Kel Mehmet, Ya Dev let Ba- şaYa Kuzgun Leşe, Ayla Oğret- men", henüz sahnelenmemiş olan 'Nâzun Hikmet Dosyası' adlı üçlemesi gibi oyunlan ve adlannı sayamadığım rjek çok başka yapıtlan ile Orhan Ase- na, tiyatromuzdaki önemli ye- rini hep konımuştur ve koru- maktadır. Onu, tiyatro tarihi- miz içinde yerini yapmış, şim- diden yazmımızın ölümsüzleri arasına kanşmış bir yazanmız olarak selamlıyorum. 'Uç ürünlerin' üç aylık şiir dergisi Ludingirra yayın yaşamına başladı ruhıın peşinde şîir Üç ajbk şm dcıştsı ludingirra ıpsya: ce 'Ayhan"Esas Danıî. Mu'kun TernenJn' Ece Aytıan ,' ifk'm S'n Ece Aybai Sûzlui. Mehmet Rlbt / 8itdtrg*sı "Ycn SeM" Necmiye Alpay / OUZYSH^U da Kc s£ • f-b er Oogan Hetan • Fce Ayhar-'r. 5jm--:A O-ı ve Sağfaffl Othan Koçak,.' >iı,' Itt Arfon, Mtuık: lllıcn Usmooboi fa&n Usmanbaî Ketâ&ın Scstc'avs!:.- Hufci AkJunç / kırxi Y<^i Şiriv* U/oğ.:>aa Kına' Harjnun Deniikn Ohan Kiryât^lu .' £c« Ayho, Sırin, Açıkisyc Konur Ertop Kültür Servisi- "Özgün ruhun. uç ürünlerin peşinde! Düzleştirici aklın karşısında bir akıl! Şiirin dışsai öl- çütlere göre kurumlaştırılmasına karşı..." Üç aylık şiir dergisi 'Ludin- girra', Bahar '97 birinci sayısıyla şiir dünyasına merhaba dedi. Derginin mutfağındaki isimler Orhan Kâhya- oğlu, Necmiye Alpay, Mehmet Rifat ve Ayhan Kurt. "Zor bir dergi dü- şü" diyorlar Ludingirra'yı okur karşı- sına çıkanrken. "Düşümüzde başka neler var? Açık bir çevre olmak. Sa- ğır olmayan bir çevre. Belki de en büyük zorluk burada". tlk sayısında kapsamlı bir 'Ece Ayhan Dosyası' ile okuriann karşısına çıkan Ludingirra, önümüzdeki sayılarda da çeşitli şiir içi sorunlan ve önemli şairleri dosya ha- linde gündeme getirecek. 35. sayısıyla yayın hayatı sonaeren Sombahar'ın şiirtavnnı yeni birboyut- ta geliştirmek amacında olan Ludingir- ra yeni şair ve yazarlara kapılanru açık tutuyor. Metne yönelik olan, metinden hareket eden inceleme, eleştiri. çözüm- leme, kuram yazılan ve denemelerle içeriğini zenginleştirmeyi hedefliyor. Ludingirra Bahar '97 sayısında ağır- lıklı yer tutan 'Ece Ayhan Dosyası', Ece Ayhan'ın hiçbir yerde yayımlan- mamış eski bir şiiri ve kendisiyle ya- pılan 'Esas Duruş, Mülkün Temeli- dır" başlıklı söyleşiyle başhyor. Ece Ayhan şiiri üzerine deneme ve incele- me kaleme alan yazarlar; Mehmet Ri- fat, Necmiye Alpay, Doğan Hızlan, Orhan Koçak, İlhan Usmanbaş, Hulki Aktunç, Orhan Kâhyaoğlu, Konur Ertop, Haydar Ergülen ve Ahmet Soysal. Şürimizin çeşitli kuşaklardan tem- silcileri olan şairler. Melih Cevdet Anday, Tarık Günersel, Hulki Ak- tunç, Gülseli Inal, Orhan Kâhyaoğ- lu, Yücel Kayıran, Ayhan Kurt ve Ender Emiroğlu, Ludingirra'daşiirle- riyle buluşuyorlar. Dünya şiirine de sayfalannı açan dergide aynca şiir çe- virisi üzerine sorunlan irdeleyen 'Dükkân 1' adlı yazısıyla Işın-Bengi Öner, 'Bir Aşk ve Kadın' Şairi: Ce- lal Sahir' adlı yazısıyla Eray Can- berk yer alıyor. LudingiiTa'nın son yaf zısında ise Mehmet Rifat, şairlerin po- etikalannı ele aldığı 'Gösterge Avcıla- n'na Oktay Rifat ve Behçet Necati- gil'i konukediyor. Ludingirra'nın Yaz '97 sayısı haziran başında okuriann karşısında olacak. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL "Slvil Toplum Örgütleri" Derken Bu köşede bir kez daha yazmıştım. Gençlikleri Abdülhamit ve II. Meşrutiyet Dönemi'nde geçen Avrupa görmüş kimi aydınlar, öğrendiklerini Pa- ris'te, Londra'da bırakarak döndüler ülkeye. Giyimleri kuşamlan "alafranga "ydı, davranış bi- çimleri Osmanlı. Dönemin egemenlerine karşıydılar ama, buy- ruklanna giımekte sakınca görmüyoriardı. Perepalas ya da Tokatlıyan buluşmalanndaki dost söyleşilerinde "baştakileri" çekiştirme cesa- reti ve özgürtüğü yetiyordu onlara. Darürrununda ders verir, gazetede yazar, Mec- lis'te parmak kaldınrken devletlinin dümen suyun- da. Rakı meclisinde nükte ustası, eleştirme ustası, muhalif. Çoklan da ölümlerinden sonra yayımlanmasını istedikleri, amlannda olağan bir durummuş gibi an- latır bu ikili kimlık gerçeğini. Bir kez daha okumakta fayda var.. "Paris'te dinsizliğim arttı. 1904 senesi Paris'te kilise ve din düşmanlığının azdığı ve sosyalist ce- reyanın sert bir riızgâr gibi estiği seneydi. Miting- lere ve nümayişlere karışıyordum. Sokakta 'Inter- nationalV dinilerken kalbim geniş bir insanlık sev- gisiyle doluyordu ve gözlerim yaşanyordu." "Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Ha- tıralanm" (Sayfa 102,1. Bas./1973) kitabından al- dığım satıriann kahramanı Yahya Kemal'dir. Dize kurma becerileriyle çağdaş şürimizin öncü- lerinden. Kuşağının çoğu şiir, öykü, roman erbabı gibi uzlaşım ustalığı ile her dönemin adamı. En önemli özelliği: Sivil. Boşverelim gençliğindeki sosyalizm hayranlığı- na ama Sciences Politique'de eğitim görmüş ay- dın kimliğiyle Kurtuluş Savaşı sonrası demokrasi- yi arama sürecinde ne kazandırmış bu ülkeye Yah- ya Kemal ve onun gibiler. Günümüzdeki benzerleri ne kazandınyor!.. ••• Vaktiyle Yusuf Akçura, asker-sivil aynmı yap- madan okumuş orta tabakanın "proleterieşeceği- ni" yazmıştı. Özellikle okumuş sivil kesim, yoksul- laşma sürecinin neresinde olduğunu algılıyor bu- gün. Demokratik haklan elde etme savaşımında ara- lanndaki mutlu seçkinlerin uzaklığını, "nemelazım- cılığını", giderek hangi rengi benimsediğini de al- gılıyor. Durum açık: Geçmişte olduğu gibi kimlik "daha yerinde deyimle sınıf" değiştirme tutkunu okumuş- larla karşılaşıyoruz bugün de. Birinci özellikleri sivil olmalandır da aynı dünya görüşü koşutunda mı hareket ederler? Yoksullaşmanın son aşamasındakiler sendika peşinde. Köşe dönme heveslisi mutlu seçkinler "holding" sermayedarlannın peşinde. Sınrf gerçoğini görmezden geldik mi ne getirir sivil toplum örgötü, ne yazar demokratikleşme sa- vaşımı... PB\I, Şehir Tıyatrolan'nı kınadı Kültür Servisi- PEN Yazarlar Derneği, Muhsine Helimoğlu Yavuz'un 'Diyarbakır Efsaneleri' adlı kitabının 'Silvanlı Kadınlar' adıyla kendisine bilgi verilmeden ve izin alınmadan sahneye uyarlanmasını kişilik ve telif haklanna saldın niteliğinde gördü ve kınadı. PEN Genel Sekreteri Alpay Kabacalı tarafından Şehir Tiyatrolan Müdürlüğü'ne gönderiien yazıda, hem üyeleri Muhsine Helimoğlu Yavuz'un, hem Genel Sanat Yönetmeni'nin görüşlerinin alındığı, sonunda Genel Sanat Yönetmeni Kenan Işık imzasıyla, yazara 'eserin uyarlandığını, belirten' bir davetiye gönderilmiş oldıığunun saptandığı belirtilerek 'Bu tutumu kınıyor ve gerekenlerin yapılmasını bekliyoruz' denildi. Antalya'da bahar etkinlikteri ANTALYA (A.4>- Antalya Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat ve Çevre Koruma Dairesi, 'Bahar Etkinlikleri' adı altında, il merkezi ve ilçelerde kültür- sanat etkinliklen başlatıyor. Etkinlikler 24 mart - 7 haziran tarihlen arasında gerçekleştirilecek. 25 - 30 mart arasında kutlanan 'Dünya Tiyatrolar Günü' dolayısıyla, gecekondu semtlerinde, ilçelerde ve çeşitli pazar yerlerinde vatandaşlann bilinçlendirilmesi amacıyla fotoğraf sergileri ve tiyatro oyunlan sahnelenecek. Kültür Sanat ve Çevre Koruma Dairesi Başkanı Süheyla Uysal, büyjkşehir belediyesi olarak kültür pakeri projelerini hayata geçirmeyi amaçladıklannı, projenin uygulanması için Kültür Müdürü Müfıt Kayacan başkanlığında 8-19 kişilik kültür, sanat ve çevre ekibi oluşturduklannı belirtti. Ekip, gecekondu semtlerine, ilçelere ve çeşitli pazar yerlerine giderek burada sabah saatlerinde çocuklara yönelik banş konulu bir tiyatro oyunu sahneleyecek. Levent Kırca'mn telif savaşı BERLİN (AA) - Levent Kırca 'Olacak O Kadar" adlı programının Berlin'de TD-1 adlı özel Türk televizyonunda izinsiz yayımlanması üzerine telif mücadelesine girişti. Programın Atalay Özçakır'ın sahibi olduğu kanalda yayımlandığının ihbar edilmesi üzerine Levent Kırca'mn avukatı Çetin Özen, Berlin'e gitti. Özen, Berlin Brendenburg Eyaleti Medya Üst kurulu ile kurduğu temaslar sonrasında adı geçen televizyon şirketinin Lnterstar, Kanal D, TGRT, Kanal 7 ve öteki özel şirketlerle yaptığı sözleşmelerde imza sirkülerinin ve firrnanın antetli kâğıtlannın sahte olabileceğini belirtti. Özen, TD-1 televizyonu sahibi Özçakır ile görüşürken de "Olacak O Kadar" programının ancak yapımcıdan izin ve telif hakkı alınarak yayımlanabileceğini ve imzalanrmş olarak gösterilen sözleşmelerden tnterstar'a ait olanlann geçerliliğinin bulunmadığını söyledi. Çarşrdan çocuklara bayram armağanı Kültür Servisi - Bilkent Senfoni Orkestrası şef Vitali Katayev yönetiminde "Çarşı Mağazalan 6. Çocuk Şenliği" için 6 nisan pazar günü Lütfü Kırdar Kongre Merkezi Anadolu Salonu'nda bir konser verecek. Çocuklara müzik sevgisıni aşılamak amacıyla hazırlanan konserde A. Lyadov'dan "Sihirli Göl", Çaykovski'den "Fındıkkıran", Prokofıyev'den "Peter ve Kurt" gibi yapıtlar seslendirilecek. Konser sırasında orkestra ile birlikte görev alacak olan bir anlatıcı da çocuklara klasik müzik ve çalınan parçalarla ilgili bilgi verecek. Miki Mouse ve Vak Vak Amca gibi çizgi film kahramanlan da konsere gelen çocuklan çeşitli süprizlerle karşılayacak. Konserin 300 bin TL değerindeki biletleri Çarşı mağazalanndan temin edilebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle