Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 1997 PAZARTESİ
12 DtZÎ
Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze
kadar tüm yıkıcı sonuçlanna karşm şeriat, her
dönemde Türk ulusunca hüsrana uğratıldı Iki yüz
yıllık şeriat oyunlarıAYDINOLGUN
-1-
Günümüzde şeriat tartışmalan aralıksız devam
ediyor. 21. asra gireceğimiz şu günlerde Türkiye
Cumhuriyeti'nde bu tartişmalann devamı hiç de
iç açıcı bir olay değildir.
Ozellikle son günlerdeki şeriat tartışmalan
ülkenin geleceği açısından endişe verecek bir
düzeye ulaşmıştır. Koalisyon iktidannın tutumu
ise bu endişeleri daha da arttırmaktadır. Atatürk
ilkelerine, laikliğe yapılan tecavüzler, bazı RP'Ii
milletvekili ve beledıye başkanlannın da
pervasızca katilımlan ile gittikçe artmış, günlük
vakalar haline gelmiştir.
Bu saldınlar o denli genişlemiştir ki, bugûn bir
belediye başkanı yanına İran Büyükelçisi'ni
alarak büyük gösteriler içınde şeriat istemekten
çekinmemiştir. Bu arada, gazeteciler üzerinde de
linç deneyimleri yapılmıştır.
llgili ve yetkililerin olaylara gereken ciddiyeti
göstermemeleri. sonuçta Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin tanklannı Sincan'a göndermesi ile
sonuçlanmış ve bu olay üzerine de devletin tûm
yetkili kuruluşlan tıkır tıkır işlemeye başlamıştır!
Bu arada yıllardan ben oy kavgası yapan, hatta
RP ile ortak iktidar olmak için aralannda dövüşen
siyası parti yetkilileri de nihayet ayılmışlar ve güç
birliği yollannı aramaya başlamışlardır. Ancak
DYP hderinin Yüce Divan korkusunun bu güç
birliğinın başanya gitmesınde büyük engel
olduğu da açıktır. Siyasi partilerin güç birliğinde
başansız olmalannın ülkeye neler getireceğinı
sanınz söylemeye hiç gerek yoktur. Türk siyasi
ha>atındaki liderlerin görmezlikten geldikleri bir
husus da Refah Partisi'nin yüzde 21 gibi çok cüzi
bir oy oranı ile iktıdara gelmesinın tek nedenınin
kendileri olduğudur. Özellikle son on yıl içinde
Refah Partisi'nin belırli bir oy kazanmasında ve
koalısyonla da olsa iktidara gelmesinde tüm
siyasi partı liderlerinin hatalannın olduğu açıktır.
Siyasetçıler geçmişin deneyimlerini bir türlü
hatırlamamakta veya hatırlamaz
görünmektedirler. Aslında bu davTanışlannda
partilerinin yarar göreceği umudu olduğu açıktır.
Oy kavgası maalesef siyasi partilerimize
gerçekleri ve muhtemel tehlikeleri görmeyi
unutturmuştur. Şeriat tartışmalannın gittikçe
yoğunlaştığı ve gidişata çare aramalann ve
özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri'ni olaylann
içine çekme çabalannın son derece arttığı şu
günlerde sanınm olaylann içinde olanlann büyük
bir çoğunluğu. şenatın gerçek yüzünü. yakın
tarihimizde oynadıklan yıkıcı rolleri bilmemekte
olup gerçekleri öğrenme niyetinde olmadıklannı
da her fırsatta göstermektedirler.
Bizbukısa yazı dizimizde yakın tarihimizde, *
yani son iki asır içinde şeriatın önce Osmanlı
imparatorluğu'nda sonra da Türkiye
Cumhuriyeti'nde oynadıği oyunlan ve ülke
aleyhinde yarattığı olumsuz. yıkıcı sonuçlan
kısaca inceleyeğiz. Bu arada özellikle
vurgulayacağımız önemli bir husus; şeriatçı
davramşlann her dönemde bizzat Türk ulusu
tarafından hüsrana uğratıldığıdır. Osmanlı
devletinde yeniçeri-ulema ve medrese işbirliği ilk
kez 1622 yılında Sultan Genç Osman'ın şehit
edilmesinde görülmüştür.
15 yaşında tahta çıkan ve 18 yaşında
Avusturyalılarla yaptığı Hotin Meydan Savaşı'nı
kaybeden 2. Osman bunun sorumluluğunun
savaşta mal derdine düşen yeniçerilerde olduğu
kanısına varmış ve yeniçeri ocağını kapatmak
için fırsat aramaya başlamıştı.
Bunun farkına varan Yeniçeriler de ulema ve
mollalarla işbirliği yaparak Genç Osman'a karşı
bir komplo hazırlamışlar ve genç padişahı tahttan
ındirerek tarihimizde görülmemiş bir rezillik
içinde öldürmüşlerdır. Halk arasında Genç
Osman olarak anılan ve sevilen 2. Osman'm
intikamı çok kısa bir süre sonra alınnuş; katiller
ve yüzlerce yardakçısı idam sehpalannı
boylamıştır.
2. Osman'dan sonra gelen padişahlar da; 3.
Ahmet, 4. Murat, 1. Mahmut, 3. Mustafa ve 1.
Abdülhamit ile özellikJe Köprülü ailesinden
gelen vezir-i azamlar ülkeyı Avrupa'daki
standartlara uygun bir duruma sokmak ıçın çaba
göstermişlerse de daima bu mukaddes ittifak,
yani yeniçeri-ulema ve mollalar tarafından
engeİlenmişler, yenılik hareketlerinin başan
kazanmasına izın verilmemiştır. Osmanlı
devletinı bir ölçüde düzene sokan sert mizaçlı 4.
Murat da genç yaşta bilinmeyen nedenlerle
ölmüş. Köprülüler ise genellikle tüm iyi
niyetlenne rağmen savaşlardan fırsat bulup
reform hareketlerini tamamlayamamışlardır.
Türkiye'deki şeriat, yani gericilik hareketlerini
altı bölümde incelemek mümkündür:
1. Patrona Halil Isyanı (1730)
2. Kabakçı Mustafa Isyanı (1807)
3. Tanzimat Fermanı'nı yaratan olaylar (1839)
4. tkinci Meşrutiyet'i getiren olaylar (1908)
5. Istiklal Savaşı'ndaki şeriatçı baş kaldınlar
(1920-1922)
6. Cumhuriyet döneminde gerici hareketler
(1922-1925)
Patrona Halll isyani:
Osmanlı Imparatorluğu'nda mollalar ve
medresenin desteği ile yapılan ve
ülkeyi temelinden sarsan ilk
önemli gerici baş kaldın,
Patrona Halil lsyanı'dır. Bu
tarihe kadar Osmanlı
devletinde başta Celali
isyanlan olmak üzere çeşitli
isyanlar olmuşsa da bunlar
küçük çapta kalmış taht ve çıkar
ısyanlandır.
Patrona Halil'in isyanı padişah 3.
Ahmet'e karşı yapıimış olup esas
hedefi ülkeye yenilikler getirmek
isteyen Vezir-i Azam Nevşehirli
Ibrahim Paşa idi. tsyanın
özellikle ulemarun
desteğini aldığı da bir
gerçektir. İran
sınınndaki
başansız savaşlan
ve Vezir-i Azam
tbrahim Paşa'ya
yakıştınlan
Kâğıthane
âlemleri
bahane
edilerek
çıkanlan
isvan
salmış ve geniş bir taraftar kitlesi bulmuştur.
19. asnn başlannda meydana gelen Kabakçı
Mustafa isyanı yeniçeri ve şeriatçı isyanınm
önemli bir örneğıdir. Bu ayaklanmanın hedefi
Osmanlı devletindeki yenilik hareketlerinin
önlenmesidir. tsyancılar, ulema sınıfı ile molla ve
medreselerden büyük destek almışlardır.
Kabakçı Mustafa ayaklanmasının birinci hedefi;
ülkeye her alanda Batı standartlanna uygun bir
kalkınma hareketi getirmeye çalışan
padişah 3. Selim idi.
Devletin kötü gidişini önlemek isteyen
3. Selim Avrupa'dan öğretmenler
getirmiş, Nizam-ı Cedit denilen
12.000 kişilik modern bir ordu
kurmuş, ülkede Kara Harp Okulu'nun,
askeri tıbbiyenin ve mühendis yetiştiren
'Mühendishane-i Berri Hümayun'un"
açılışını sağlamış, aynca devlet
memurlarının atamalannı tahsil ve liyakat
sistemine bağlamış, ülkenin imanna da
önem veren tempolu bir çalışma içine
girmişti 3. Selim başbinbaşı
üniforması giyerek
Nizam-ı Cedit'in
talimlerine
katılmış, yeni
kurulan topçu
okulunda bizzat
gösteri atışlan
yapmıştı.
Hepsinden
önemlisi
çıkardığı
bir kanun
ile tımar
ve
zeamet
sonucunda Ibrahim Paşa öldürülmüş,
yenilik hareketleri durduruLnm, 3.
Ahmet tahttan indirilerek yerine 1.
Mahmut getirilmiş ve ülke tek kelime
ile hoca ve mollalarla onlann
tesırindeki Turşucu İsmaiL, Muslu AIL
Çuıar Ahmet, Karayüan, Hacı Hüsevin
gibi külhanbeyi ve eşkıyalann
yönetimine girmiştır. Ancak
gidişatın tehlikesini gören 1.
Mahmut eşkıyadan pes eden
tstanbul halkının desteği ile
Patrona Halil ve hempalan olan
Istanbul Kadısı Müderris DeB tbrahim Efendi ile
Anadolu Kazaskeri ulemadan Hasan Zülaii ve
eşkıya takımmı sarayda hazırlanmış bir pusuya
düşûrerek öldürmüş ve ülkeyi bu büyük
badireden kurtannıştır. Patrona Halil ve
yandaşlan iktidarda kaldıklan üç-beş ay içinde
ülkedeki yenilik ve modernleşme hareketlerine
düşünülemeyecek kadar zarar vermişler,
ordudaki. özellikle Yeniçeri Ocağı'ndaki
yenileşmeleri, modern savaş usullerini terk
ederek yeniden "keçeye labç çalma, testiye kurşun
atma" metodunu yerleştirmişlerdir.
Bu olaylardan sonra Osmanlı devlet yönetiminde
yenilik hareketleri yapılması fıkri kesinlikle kök
sahiplerine
mutlaka asker
beslemeleri ve savaşlara
katılma zorunluğu getirmiş, bu
da kolay para kazanmaya
alışan zenginler ile ulema
sınıfını son derece rahatsız
etmişti. Nihayet fitne hareketi 3.
Selim'in güvenip Şeyh-ül tslamlık
makamına atadığı Topal Ataullah
Efendi'nin gayTet ve telkinleri ile
başladı; sadrazam vekili olan
Kaymakam Köse Musa Paşa da yeniçerilerin
ayaklanmasını sağladı ve sonuç olarak yeniçeri
şeriatçı işbirliği 3. Selim'i tahtından etti.
lsyancılar; 4. Mustafa'yı tahta çıkardılar. Bu
durum ülkede geniş tepkilere yol açtı. Alemdar
Mustafa Paşa'nın yönetimindeki Rusçuk ayanı bir
ordu ile İstanbul'a geldi. Asiler dağıtıldı. Bu
arada 3. Selim'i öldürten padişah 4. Mustafa da
tahttan indirildi, yerine öldürülmek üzere iken
son dakikada kurtanlan 2. Mahmut getinldi.
tsyan döneminde devlet kademeleri ilginç
atamalara sahne oldu. Kabakçı Mustafa. paşa
rütbesi ile Istanbul Boğazı ve kaleleri nazın oldu.
Çömezi Hamal Arnavut AB de, Anadolu kaleleri
amirliğine atandı. Kalyon tayfası Bayburtlu
Süleyman da Tersane-i Amire Kaptanj", yani
donanma komutanı, amiral oldu. Isyancılara karşı
fazla sert hareket eden Alemdar Mustafa Paşa da
kendine aşm güveninin kurbanı oldu ve
yeniçerilerce saraymda basıldı. Alemdar Paşa'nın
vezır-i azam olmasından korkan 2. Mahmut bu
olayda işi yavaştan aldı ve Alemdar'a yardım
yollamadı. Bunun üzerine Alemdar Mustafa Paşa
da sarayının cephaneliğini ateşe verdi ve binanın
çevresindeki üç yüz isyancı ile birlikte öldü.
Alemdar Mustafa Paşa'yı öldürdükleri için
sevinen ve halkı soyup soğana çeviren asilerin bu
sevinçleri fazla sürmedi. Devleti çelikten elleri ile
yönetmeye başlayan 2. Mahmut'un yönetiminde
harekete geçen ilenci güçlenn ve tstanbul
halkının hışmına uğradılar. Yeniçeri Ocağı topa
tutularak yıkıldı. Binlerce yeniçeri ile şeriatçı
başlannı cellatın baltasına uzatmak zorunda
kaldılar. 2. Mahmut ağaçlann dallannı bile asılan
isyancılarla bezedi.
Ancak tüm bu gelişmelere rağmen 2. Mahmut da
ulema ve mollalan tam bir yenilgiye uğratamadı.
Gericiler 2. Mahmut döneminde bekle-gör
politikası uygulamaya başladılar ve bir ölçüde de
sahneden çekilmiş gözükmeye gayret gösterdiler.
Zamanla yeniden güçlenmeye başlayan gerici
takımı, sonralan davTanış ve tutumlan ile devieti
yeni reformlar yapmaya zorlayacaktır.
Tanzimat Fermanı
1. Abdülmecit'in tahta geçtiği 1839 yılında
Osmanlı devletinin iç ve dış durumu hiç de parlak
değildi.
Dışta yenilgiler sürüyor. içte de şeriatçılar
hükümete binbır engel ve zorluklar çıkanyorlar,
devletin itibar kaybetmesine neden oluyorlardı.
Avnıpa ülkeleri, Osmanlı Imparatorluğu'nda
insan haklan olmadığı ve mahkemelerde şeri
kurallar uygulaması nedeni ile oklannı tstanbul
hükümetine çevinniş durumda idiler.
Bu arada, isyan eden Mısır Valisi M. Ali Paşa
Nizip'e kadar gelerek Anadolu'nun kapısına
dayanmıştı.
Nizip'te güçlü bir Osmanlı ordusu Mısır
ordusunu karşıladı ve muhasara altına aldı.
Orduda müşavir olarak bulunan Alman generali
Moltke vakitgeçirilmeden hemen saldınlmasını
ve Mısır kuvvetlerinin dağıtılmasını önerdi.
Ancak Osmanlı ordusunda bulunan bazı
hocalar "Cuma gecesi saiduı günahnr, vacip
JeğjJdir" diyerek saldınya izin vermediler.
Ertesi gün de muhasarayı yaran Mısır ordusu
Osmanlı kuvvetlerini param parça etti ve tstanbul
üzerine yürümeye başladı. Mısırlılar Avrupalı
ülkclerin baskısı ile zorlukla durduruldular ve
Suriye'ye çekilmek zorunda bırakıldılar. Tüm bu
gelişmeîöâ dikkate alan Hariciye Nazın Mustafa
Reşit Paşa bir yenilikçi ferman olan Islahat
Fermanı'nı hazırladı ve padişahın da hazır
bulunduğu bir törenle halkın ve yabancı elçilerin
huzurunda Gülhane Parkı'nda oİcudu. Tanzimat
Fermanı, modern Batılı yasa ve kuruluşlan ömek
alan bir yenilikçi fermandı. Bu fermanla
imparatorlukta kişi hak ve çıkarlan teminat altına
alınıyor: keyfi tutuklama ve sürgünler
kaldınlıyor; ciddı yargı müesseselen kuruluyor:
askerlik, maliye ve ticaret ciddı kurallara
bağlanıyordu. Islahat Fermam'nın en önemli
maddesi kişi haklan ve bağımsız mahkemelerdi.
Ve bağımsız yargı elbette ki ülkedeki gerici
akımlara karşı bir kalkan olarak düşünülmüştü.
Tanzimat Fermanı'nın bir ölçüde
demokratikleşme diyebileceğimiz maddeleri
Osmanlı tmparatorluğu'nun ömrünü bir süre daha
uzattı diyebiliriz. Tanzimattan 16 yıl sonra bu
fermanın ikinci bir fermanla takviyesi ve
geliştirilmesi zonınluğu doğdu.
Sadrazam Âli Paşa'nın hazırladığı bu ikinci
fermanda ülkedeki yabancılann ceza davalannda
Türk adaleti önünde yargılanmalan esası getirildi.
Bu arada Müslüman tebaa ile Hıristiyan tebaanın
aynı eşit haklara sahip olduklan vurgulandı.
Hıristiyanlardan alman ve "cizye" tabir edilen
vergi kaldınldı. Adalette şeriat hükümleri yerine
modern hukuk kurallannın uygulanmasına
başlanıldı. O tarihe kadar başlanna buyruk olan
Hıristiyan ruhani liderleri ve patrikhaneye,
yapacaklan işlerde hükümetten ızin alma
zonınluğu getirildi. Kısacası; Hıristiyanlann
ülkedeki etkinlikleri bir ölçüde önlendi.
Âli Paşa'nın getirdiği bu esaslar Osmanlı
Devleti'nin Avrupa ülkeleri nazanndaki itibannı
az da olsa bir oranda yükselttı. Âli Paşa bu arada
Hıristiyan tebaaya sadrazamlık dışında devletin
her kademesinde görev yapma hakkını verdi ve
bu hak Osmanlı devletinin çöküşüne kadar
aralıksız devam etti. Bazı Hıristiyan tebaa
"Dışişleri Bakanı" bıle oldu.
Yarın: 2. Meşrutiyet
VJÖR ÜŞ / ÜMİT ZİLELİ
Günlerdir yazılıyor, çiziliyor, koca koca yazarlar
en derin bilgi ve görüşlerini sütunlannda döktürü-
yor!.. Konu, 'tacizJ. tartışılan ise'gazeteciHketiğL',
yani gazetecilikte ahlak sorunu!..
Olay, Sabah gazetesinin, "Ey kamuoyu, böyle
bö>1e bir taciz olayı var.' Doktor yayınlarsanız inti-
har ederim' diyor. Biz işin içinden çıkamadık. Size
sonıyoruz. YayHnlayahm nu, vayımlamayahm mı?"
şeklinde açıklamasıyla başladı. Sorunun yanıtını
kendileri de daha sormadan gayet iyi biliyorlardı!
Nitekim öyle de oldu. Okuyucunun ezici çoğunlu-
ğu, yayımlanması yönünde oy kullandı. Dünyanın
neresinde olursa olsun, böyle bir soruya böyle bir
yanıt alınacağını anaokulundaki çocuk bile bilir!..
Gazeteilik ahlakı asıl burada işlemeliydi. Bu soru
sorulmamalıydı dahi. Dahası; Hasan Pulur'un 19
mart çarşamba günü Milliyet gazetesindeki sütu-
nunda, ahlak savunucusu kesilen gazetelerin sayfa-
1an nda sık sık yer alan 'asparagaslar'dan, 'ahlak dt-
şıhaberler'den derlediği çarpıcı örnekler sorgulan-
malıydı. Ancak toz duman arasında bu 'etik' sorun
kaynadı gitti.
Bu konuda her türden gazetede, değişik dünya
görüşlerine sahip köşe yazarlannın neredeyse tama-
mı (öne sürdükleri değişik bazı argümanlar dışın-
da aynı noktada bırleşti. Hastasına muayenehane-
sinde cinsel tacizde bulunan doktorun gjzli kame-
Gazetecilik ahlakı!..rayla saptanması hem insan haklanna hem de ga-
zetecilik ahlakına aykınydı!.. Fatma Girik ve onun
gibiler gazetecilik formasyonu gerektiren bu gibi iş-
leri bırakıp. ait olduklan film setlerine dönmeliy-
diler!
Hatta Hürriyet gazetesinden 'Hberal etiketii' bir
yazar, geçirdiği bir trafik kazasından sonra sedye-
de yatarken yanına yaklaşan 'geoç ve güzel' asistan
doktora karşı duyduğu cinsel taciz isteğini detayla-
nyla anlattı: "Onun yüzüme değen saçlan, bana ya-
şama sevind \ermişti. Sağ elimi uzatıp onu okşama-
yı çılgınca istedim; ancak elim kımıldamadı. Elimin
omzunıa kadar alçıva alındığını hatııiayarak gü-
lümsedim. Elim alçıda olmasavdu ben de onu taciz
edecektim. Acaba ne yapacaktı?" Genç ve güzel
asistan doktorun ne yapacağını bilmeye olanak yok
tabii, ama bu 'köşe yazan' yazısının sonuna. gaze-
tecilik adına yapılan komplolara karşı olduğunu ve
Fatma Gırik'i artık sevmediğini eklemeyi de ihmal
etmedi!..
Ba<;ın örgütleri, Kanal D'de yapılan "medyatik
infazı' kınadılar. Çağdaş Gazeteciler Derneği Yöne-
tim Kunılu üyesiCan Dündar, temel itirazının dok-
torla ilgili 'bilg^lere' gizli çekim yoluyla ulaşılması
olduğunu söyledi!.. En anlamlı açıklama da İstan-
bulTabipOdasından geldi. Aynen şöyie: "Doktor
da basın da yanlış vaptı!_"Yani hem nalına hem mı-
hına!.. Son darbeyi ise RadyoTekvizyon Üst Kuru-
lu vurdu. Kanal D'ye üç gün. Show TV'ye bir gün
kapama cezası verdi. Diğer bir deyişle, bir türlü yo-
la getirilemeyen muhaliflere uygun fırsat yakalanın-
cadersleri verildi!..
Bu uzun girişten sonra gelelim kendi görüşümü-
ze. Bu olaydaki 'tahrik', 'gazetecilik formasyonu
buhınmamasf, 'parayia konu mankeni kiralanma-
sı' gibi iddialan bir tarafa bırakalım. Asıl soruyu so-
ralım: Ne yapılmalıydı? Birçok köşe yazan, hu-
kukçu ve doktorun ortak yargısına göre yargıya gi-
dilmeliydi. Peki gidelim!..
Diyelim ki tacize uğrayan genç kız, bir şikâyet di-
lekçesiyle savcılığa başvurdu. Savcılık soruşturma
açtı. Doktoru çağınp sordu; "Siz bu hanıma cinsel
tacizde bulundunuznuı?" Eğer doktor tacizci olma-
nın dışında dünyanın en dürüst adamı değilse yanıt
bellıdir, "Hayır, ne münasebet!.." Üstelik doktor
efendinin 'mesteki sayguıhğına iftira yoluyla zarar
verUmek istendiği' ıddiasıyla karşı dava açması iş-
ten bile değil!
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım: Dünyada
saptanması neredeyse imkânsız olan suçlann başın-
da, cinsel taciz, rüşvet gibi insanlık haysiyetine ay-
kın suçlar gelir. Suç işlenirken tespit edilmediği
takdirde belgelenmesi olanaksızdır. Işte bu neden-
le gazetecinin ya da televizyoncunun gizli çekim
yapması hiçbir şekilde 'gazetecflik etiğine' aykın
degildir. Gazetecinin bu tür pislikleri ortaya çıkar-
mak için gizli kamera kullanması yalnızca doğal de-
ğil, aynı zamanda zorunludur da. Dünyanın hukuk
ilkelerine tıtizlikle uyan çağdaş ülkelerinde de bu
tür haberciliğin sa>ısız örnekleri mevcuttur. Ahla-
ka aykın olan, gazetecinin gizli kamerasını olayı
tespit için değil. olayı yönlendirerek, kurgu yapa-
rak, tuzak haline çevirmesidir.
O kadar uzağa gitmeye gerek yok, şu bir kaç yıl
içinde gizli çekimler sayesinde ortaya çıkanlan yol-
suzluklan, hırsızlıklan, namussuzluklan hatırlayın
yeter!.. Eğer bu yolla ortaya çıkanlmasaydı. masum
insanlann kanına girmeyi, toplumu iğfal etmeyi
sürdürecek asalaklan düşünün yeter!.. Şayet son
olayda gazetecilik ahlakına aykın bir yönlendirme
yoksa, habercilik sınırlan içinde davranılmışsa Fat-
ma Girik ve ekibini 'gömmek' değil. kutlamak ge-
rek. Hem de yürekten!..
POLİTİKA VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL
Deveden Büyük Fil...
Eskiler, "Deveden büyük fil var" derlerdi.
"Filden büyük?"
"Dinozor."
Sonra sıralarlardı:
"Dinozordan büyük?"
"Köşe yazan." Yusuf Ziya Ortaç, günün birinde,
Aziz Nesin'i keşfedince övgü kantarının topuzunu
kaçınr, şöyle yazar:
"Elli üç yıldır bu parmaklar kalem tutuyor. Kırk üç
yıldır Akbaba'yı çıkanyorum. Bunca yılın bütün ün-
lü yazarian sayfalanmızda yer aldı. O bir eşi yetiş-
memiş, Ercüment Ekrem 'ler, o bir benzeriyetişme-
miş Osman Cemal'ler, o Reşat Nuri'ier, o Mah-
mut Yesari'/er, hiçbiri bir Aziz Nesin olamaz!"
Burada Refik Halrt, Burtıan Felek, Ulunay unu-
tulmuyor.
Günümüzde köşe yazan genç degildir, tırmandı-
ğı için köşesine sanılmasın çabuk çıkmıştır.
Köşe yazarlığı bir köşe kapmaca degildir. Siz he-
le bir Çetin Altan'a, llhan Selçuk a sorun ne eri-
şilmez engelleri aşmışlardır. Elli yılı aşkın bir süre-
dir, türiü gazetelerde bu başlığı taşıdım durdum. Bir
iskele büfesi taşısaydım daha az zahmet çekerdim.
Biz gene ünlü fıkracılarımızı bırakalım da pirimiz,
üstadımız Hoca Nasrettin'e dönelim, ölümsüz olan
bu fıkralardır.
Hoca bir gün bir başka hocaya sormuş.
"Hocam, bir adarn günün birinde ölürse hali ni-
ce oiur?"
"Nice olacak?" demiş adarn, "Eliayağı donar, her
yani btız kesilir."
Aradan birkaç gün geçer, hoca dağa odun kes-
meye gider. Mevsim kıştır. Bir tipi, fırtına, bora çı-
kar. Hocanın ayağı soguktan tutmaz olur. Her yani
buz keser. Derken adamın lafı aklına düşer.
"Herhalde ben öldüm" der. Boylu boyuna yere
uzanır.
Bekler, sağa sola kımıldar. Ses yok. "Bari gidip
kanma haber vereyim" diye düşünür. Konu kom-
şunun haberi olsun. Gelsinler cenazemi kaldırsın-
lar.
Doğru eve gider. Kapıyı çaiar. Kansı kapıyı açar.
Öykünün bundan ötesı gerçeküstüdür.
"Kan kalk! Ben filan yerde öldüm. Cenazem ora-
da yatar durur. Konu komşuya, hısım akrabaya ha-
ber sal! Gelip cenazemi kaldırsınlar."
Döner, kalktığı yere gelir. Ardından kansı da ba-
ğınp çağınp yedi mahalleyi uyandmr. Duyan gelir,
işiten koşar.
"Zavallı öldü..."
"Kim haber verdi?"
"Kimi kimsesi yoktu."
"Kim duyurdu?"
Kadın saf saf, kendi halince konuşmaya başlar:
"Öldü öldü, kimsesi yoktu. Öldüğünü kendi aya-
ğıyla kendi haber verdi."
•
Hocaya, "Kann aklını yitirdi" demişler.
Kara kara düşünmeye başlamış...
"Ne düşünüyorsun?"
"Kanmın aklı yoktu ki!"
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Ceyhan Irmağı
üzerinde kurulu
olan baraj. 2/ Luc 2
Besson'un bir fil-
mi... Bir elektroliz
aygıtındaki artı ku-
tup. 3/ Ateşte nite-
liği değışmeyen 5
bir mıneral... Ital-
ya'da bir ova. 4/ ts-
tek, arzu... Yaz
yağmuru. S^Yerka-
buğunu oluşturan 8
katı yuvar. 6/ Bir g
renk... Spor karşı-
laşmalannda yapılan ku-
ral dışı hareket. 7/ Kaş ke-
merinın altına sıkıştınlarak
kullanılan gözlük camı...
tlkelbenlik.8/lkitarlaara- 3
sındakı sınır... Hayvanın 4
suiına, eyenn altına konu- ı-
lan belleme. 9/ Közlenmiş
patlıcan. sarmısaklı yoğurt °
vekıyma ile yapılan bir çe- 7
şit yemek. 8
YUKARI1HNAŞAĞIYA: g
1/ Yılancık da denilen ve
1 2 3 4
elde, ayakta. yüzde kızartı ve şışmelerle kendını gösteren
hastahk. 2/ Sabahattin AB'mn bir öykü kitabı... Ortodoks-
lar'da tahta pano üzenne yapılan her türlü dınsel resme ve-
rilen ad. 3/ Gürgenden şışe biçıminde yapılan bir cimnastik
aracı. 4/ Rüzgâr korkusu. 5/ Sukabağından yapıimış ya da
ağaçtan oyulmuş maşrapa. 61 Lezzet... San çiçekler açan bır
süs bıtkısi. 7/En kısa zaman süresı... Saçı dökülmüş olan...
İyi. güzel. 8/ Çingene çocuğu... Küçük erkek kardeş. 9/Es-
ki Türklerde. toplumsal ve örgütsel içerikli büyük zıyafet...
AOf Yıünaz'ın bir fılmi.
GEMLIK ASLIYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1996/276
Davacı Tuzcuoğlu Holdıng A.Ş. vekili Av. Bekir Ekin-
ci tarafından davalılar Şark Sigorta A.Ş. ve ismail Hak-
kı Şımşek aleyhine açılan tazmuıat davasının verilen ara
karan gereğınce:
Davahlardan İsmail Hakkı Şımşek adına, Akabe Mah.
Mercan Sk. No: 28. Şanlıurfa adresine çıkanlan duruş-
ma günü teblıgatının bila ıade edildıği yapılan emnıyet
araştırmasında da davalının açık adresınin tespit edıleme-
diğinden davalı ismail Hakkı Şimşek'in dunışma günü
olan 15.5.1997 günü saat 09.00'da duruşmada hazır bu-
lunması veya kendisıni bir vekıl ile temsıl ettırmesi, du-
ruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda duruşmalara de-
vam olunacağı, davalıya tebligat yerine kaim olmak üze-
re ilanen tebliğ olunur. Basın: 11332
ELAZIĞ 1. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1996/171 Esas, 1996'871 Karar
Davacı Kemal Şeker tarafından davalı Ömer Sürmelı
aleyhine mahkememize açılan tespit davasında mahke-
memizce yapılan açık yargılaması sonunda:
Mahkememizin 30.10.1996 tanh ve 1996/171 esas,
1996/871 karar sayılı ilamı ile davanın kabulüne karar
verilmiş ve 23 DF 402 plaka sayılı 1976 model bej ren-
gi 124.A.0134607şaseserino: 124.A.0322422606mo-
tor sen nolu Murat marka otomobili, 21.4.1986 tarihinde
kat'ı olarak davalı (davacı tarafından) Ömer Sürmeli'ye
satış yaphğının tespıtine karar verilmiş olup davalı Ömer
Sürmeli'nın adresinde bulunamadığından işbu ilanın
gazetede yayunlandığı tarihten ıtıbaren 15 gün ıçerisınde
karan temyiz etmediğı takdirde karann kesinleşeceği
tebligat yenne kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 118130