29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 1997 PAZARTESİ 12 DtZÎ Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze kadar tüm yıkıcı sonuçlanna karşm şeriat, her dönemde Türk ulusunca hüsrana uğratıldı Iki yüz yıllık şeriat oyunlarıAYDINOLGUN -1- Günümüzde şeriat tartışmalan aralıksız devam ediyor. 21. asra gireceğimiz şu günlerde Türkiye Cumhuriyeti'nde bu tartişmalann devamı hiç de iç açıcı bir olay değildir. Ozellikle son günlerdeki şeriat tartışmalan ülkenin geleceği açısından endişe verecek bir düzeye ulaşmıştır. Koalisyon iktidannın tutumu ise bu endişeleri daha da arttırmaktadır. Atatürk ilkelerine, laikliğe yapılan tecavüzler, bazı RP'Ii milletvekili ve beledıye başkanlannın da pervasızca katilımlan ile gittikçe artmış, günlük vakalar haline gelmiştir. Bu saldınlar o denli genişlemiştir ki, bugûn bir belediye başkanı yanına İran Büyükelçisi'ni alarak büyük gösteriler içınde şeriat istemekten çekinmemiştir. Bu arada, gazeteciler üzerinde de linç deneyimleri yapılmıştır. llgili ve yetkililerin olaylara gereken ciddiyeti göstermemeleri. sonuçta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tanklannı Sincan'a göndermesi ile sonuçlanmış ve bu olay üzerine de devletin tûm yetkili kuruluşlan tıkır tıkır işlemeye başlamıştır! Bu arada yıllardan ben oy kavgası yapan, hatta RP ile ortak iktidar olmak için aralannda dövüşen siyası parti yetkilileri de nihayet ayılmışlar ve güç birliği yollannı aramaya başlamışlardır. Ancak DYP hderinin Yüce Divan korkusunun bu güç birliğinın başanya gitmesınde büyük engel olduğu da açıktır. Siyasi partilerin güç birliğinde başansız olmalannın ülkeye neler getireceğinı sanınz söylemeye hiç gerek yoktur. Türk siyasi ha>atındaki liderlerin görmezlikten geldikleri bir husus da Refah Partisi'nin yüzde 21 gibi çok cüzi bir oy oranı ile iktıdara gelmesinın tek nedenınin kendileri olduğudur. Özellikle son on yıl içinde Refah Partisi'nin belırli bir oy kazanmasında ve koalısyonla da olsa iktidara gelmesinde tüm siyasi partı liderlerinin hatalannın olduğu açıktır. Siyasetçıler geçmişin deneyimlerini bir türlü hatırlamamakta veya hatırlamaz görünmektedirler. Aslında bu davTanışlannda partilerinin yarar göreceği umudu olduğu açıktır. Oy kavgası maalesef siyasi partilerimize gerçekleri ve muhtemel tehlikeleri görmeyi unutturmuştur. Şeriat tartışmalannın gittikçe yoğunlaştığı ve gidişata çare aramalann ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri'ni olaylann içine çekme çabalannın son derece arttığı şu günlerde sanınm olaylann içinde olanlann büyük bir çoğunluğu. şenatın gerçek yüzünü. yakın tarihimizde oynadıklan yıkıcı rolleri bilmemekte olup gerçekleri öğrenme niyetinde olmadıklannı da her fırsatta göstermektedirler. Bizbukısa yazı dizimizde yakın tarihimizde, * yani son iki asır içinde şeriatın önce Osmanlı imparatorluğu'nda sonra da Türkiye Cumhuriyeti'nde oynadıği oyunlan ve ülke aleyhinde yarattığı olumsuz. yıkıcı sonuçlan kısaca inceleyeğiz. Bu arada özellikle vurgulayacağımız önemli bir husus; şeriatçı davramşlann her dönemde bizzat Türk ulusu tarafından hüsrana uğratıldığıdır. Osmanlı devletinde yeniçeri-ulema ve medrese işbirliği ilk kez 1622 yılında Sultan Genç Osman'ın şehit edilmesinde görülmüştür. 15 yaşında tahta çıkan ve 18 yaşında Avusturyalılarla yaptığı Hotin Meydan Savaşı'nı kaybeden 2. Osman bunun sorumluluğunun savaşta mal derdine düşen yeniçerilerde olduğu kanısına varmış ve yeniçeri ocağını kapatmak için fırsat aramaya başlamıştı. Bunun farkına varan Yeniçeriler de ulema ve mollalarla işbirliği yaparak Genç Osman'a karşı bir komplo hazırlamışlar ve genç padişahı tahttan ındirerek tarihimizde görülmemiş bir rezillik içinde öldürmüşlerdır. Halk arasında Genç Osman olarak anılan ve sevilen 2. Osman'm intikamı çok kısa bir süre sonra alınnuş; katiller ve yüzlerce yardakçısı idam sehpalannı boylamıştır. 2. Osman'dan sonra gelen padişahlar da; 3. Ahmet, 4. Murat, 1. Mahmut, 3. Mustafa ve 1. Abdülhamit ile özellikJe Köprülü ailesinden gelen vezir-i azamlar ülkeyı Avrupa'daki standartlara uygun bir duruma sokmak ıçın çaba göstermişlerse de daima bu mukaddes ittifak, yani yeniçeri-ulema ve mollalar tarafından engeİlenmişler, yenılik hareketlerinin başan kazanmasına izın verilmemiştır. Osmanlı devletinı bir ölçüde düzene sokan sert mizaçlı 4. Murat da genç yaşta bilinmeyen nedenlerle ölmüş. Köprülüler ise genellikle tüm iyi niyetlenne rağmen savaşlardan fırsat bulup reform hareketlerini tamamlayamamışlardır. Türkiye'deki şeriat, yani gericilik hareketlerini altı bölümde incelemek mümkündür: 1. Patrona Halil Isyanı (1730) 2. Kabakçı Mustafa Isyanı (1807) 3. Tanzimat Fermanı'nı yaratan olaylar (1839) 4. tkinci Meşrutiyet'i getiren olaylar (1908) 5. Istiklal Savaşı'ndaki şeriatçı baş kaldınlar (1920-1922) 6. Cumhuriyet döneminde gerici hareketler (1922-1925) Patrona Halll isyani: Osmanlı Imparatorluğu'nda mollalar ve medresenin desteği ile yapılan ve ülkeyi temelinden sarsan ilk önemli gerici baş kaldın, Patrona Halil lsyanı'dır. Bu tarihe kadar Osmanlı devletinde başta Celali isyanlan olmak üzere çeşitli isyanlar olmuşsa da bunlar küçük çapta kalmış taht ve çıkar ısyanlandır. Patrona Halil'in isyanı padişah 3. Ahmet'e karşı yapıimış olup esas hedefi ülkeye yenilikler getirmek isteyen Vezir-i Azam Nevşehirli Ibrahim Paşa idi. tsyanın özellikle ulemarun desteğini aldığı da bir gerçektir. İran sınınndaki başansız savaşlan ve Vezir-i Azam tbrahim Paşa'ya yakıştınlan Kâğıthane âlemleri bahane edilerek çıkanlan isvan salmış ve geniş bir taraftar kitlesi bulmuştur. 19. asnn başlannda meydana gelen Kabakçı Mustafa isyanı yeniçeri ve şeriatçı isyanınm önemli bir örneğıdir. Bu ayaklanmanın hedefi Osmanlı devletindeki yenilik hareketlerinin önlenmesidir. tsyancılar, ulema sınıfı ile molla ve medreselerden büyük destek almışlardır. Kabakçı Mustafa ayaklanmasının birinci hedefi; ülkeye her alanda Batı standartlanna uygun bir kalkınma hareketi getirmeye çalışan padişah 3. Selim idi. Devletin kötü gidişini önlemek isteyen 3. Selim Avrupa'dan öğretmenler getirmiş, Nizam-ı Cedit denilen 12.000 kişilik modern bir ordu kurmuş, ülkede Kara Harp Okulu'nun, askeri tıbbiyenin ve mühendis yetiştiren 'Mühendishane-i Berri Hümayun'un" açılışını sağlamış, aynca devlet memurlarının atamalannı tahsil ve liyakat sistemine bağlamış, ülkenin imanna da önem veren tempolu bir çalışma içine girmişti 3. Selim başbinbaşı üniforması giyerek Nizam-ı Cedit'in talimlerine katılmış, yeni kurulan topçu okulunda bizzat gösteri atışlan yapmıştı. Hepsinden önemlisi çıkardığı bir kanun ile tımar ve zeamet sonucunda Ibrahim Paşa öldürülmüş, yenilik hareketleri durduruLnm, 3. Ahmet tahttan indirilerek yerine 1. Mahmut getirilmiş ve ülke tek kelime ile hoca ve mollalarla onlann tesırindeki Turşucu İsmaiL, Muslu AIL Çuıar Ahmet, Karayüan, Hacı Hüsevin gibi külhanbeyi ve eşkıyalann yönetimine girmiştır. Ancak gidişatın tehlikesini gören 1. Mahmut eşkıyadan pes eden tstanbul halkının desteği ile Patrona Halil ve hempalan olan Istanbul Kadısı Müderris DeB tbrahim Efendi ile Anadolu Kazaskeri ulemadan Hasan Zülaii ve eşkıya takımmı sarayda hazırlanmış bir pusuya düşûrerek öldürmüş ve ülkeyi bu büyük badireden kurtannıştır. Patrona Halil ve yandaşlan iktidarda kaldıklan üç-beş ay içinde ülkedeki yenilik ve modernleşme hareketlerine düşünülemeyecek kadar zarar vermişler, ordudaki. özellikle Yeniçeri Ocağı'ndaki yenileşmeleri, modern savaş usullerini terk ederek yeniden "keçeye labç çalma, testiye kurşun atma" metodunu yerleştirmişlerdir. Bu olaylardan sonra Osmanlı devlet yönetiminde yenilik hareketleri yapılması fıkri kesinlikle kök sahiplerine mutlaka asker beslemeleri ve savaşlara katılma zorunluğu getirmiş, bu da kolay para kazanmaya alışan zenginler ile ulema sınıfını son derece rahatsız etmişti. Nihayet fitne hareketi 3. Selim'in güvenip Şeyh-ül tslamlık makamına atadığı Topal Ataullah Efendi'nin gayTet ve telkinleri ile başladı; sadrazam vekili olan Kaymakam Köse Musa Paşa da yeniçerilerin ayaklanmasını sağladı ve sonuç olarak yeniçeri şeriatçı işbirliği 3. Selim'i tahtından etti. lsyancılar; 4. Mustafa'yı tahta çıkardılar. Bu durum ülkede geniş tepkilere yol açtı. Alemdar Mustafa Paşa'nın yönetimindeki Rusçuk ayanı bir ordu ile İstanbul'a geldi. Asiler dağıtıldı. Bu arada 3. Selim'i öldürten padişah 4. Mustafa da tahttan indirildi, yerine öldürülmek üzere iken son dakikada kurtanlan 2. Mahmut getinldi. tsyan döneminde devlet kademeleri ilginç atamalara sahne oldu. Kabakçı Mustafa. paşa rütbesi ile Istanbul Boğazı ve kaleleri nazın oldu. Çömezi Hamal Arnavut AB de, Anadolu kaleleri amirliğine atandı. Kalyon tayfası Bayburtlu Süleyman da Tersane-i Amire Kaptanj", yani donanma komutanı, amiral oldu. Isyancılara karşı fazla sert hareket eden Alemdar Mustafa Paşa da kendine aşm güveninin kurbanı oldu ve yeniçerilerce saraymda basıldı. Alemdar Paşa'nın vezır-i azam olmasından korkan 2. Mahmut bu olayda işi yavaştan aldı ve Alemdar'a yardım yollamadı. Bunun üzerine Alemdar Mustafa Paşa da sarayının cephaneliğini ateşe verdi ve binanın çevresindeki üç yüz isyancı ile birlikte öldü. Alemdar Mustafa Paşa'yı öldürdükleri için sevinen ve halkı soyup soğana çeviren asilerin bu sevinçleri fazla sürmedi. Devleti çelikten elleri ile yönetmeye başlayan 2. Mahmut'un yönetiminde harekete geçen ilenci güçlenn ve tstanbul halkının hışmına uğradılar. Yeniçeri Ocağı topa tutularak yıkıldı. Binlerce yeniçeri ile şeriatçı başlannı cellatın baltasına uzatmak zorunda kaldılar. 2. Mahmut ağaçlann dallannı bile asılan isyancılarla bezedi. Ancak tüm bu gelişmelere rağmen 2. Mahmut da ulema ve mollalan tam bir yenilgiye uğratamadı. Gericiler 2. Mahmut döneminde bekle-gör politikası uygulamaya başladılar ve bir ölçüde de sahneden çekilmiş gözükmeye gayret gösterdiler. Zamanla yeniden güçlenmeye başlayan gerici takımı, sonralan davTanış ve tutumlan ile devieti yeni reformlar yapmaya zorlayacaktır. Tanzimat Fermanı 1. Abdülmecit'in tahta geçtiği 1839 yılında Osmanlı devletinin iç ve dış durumu hiç de parlak değildi. Dışta yenilgiler sürüyor. içte de şeriatçılar hükümete binbır engel ve zorluklar çıkanyorlar, devletin itibar kaybetmesine neden oluyorlardı. Avnıpa ülkeleri, Osmanlı Imparatorluğu'nda insan haklan olmadığı ve mahkemelerde şeri kurallar uygulaması nedeni ile oklannı tstanbul hükümetine çevinniş durumda idiler. Bu arada, isyan eden Mısır Valisi M. Ali Paşa Nizip'e kadar gelerek Anadolu'nun kapısına dayanmıştı. Nizip'te güçlü bir Osmanlı ordusu Mısır ordusunu karşıladı ve muhasara altına aldı. Orduda müşavir olarak bulunan Alman generali Moltke vakitgeçirilmeden hemen saldınlmasını ve Mısır kuvvetlerinin dağıtılmasını önerdi. Ancak Osmanlı ordusunda bulunan bazı hocalar "Cuma gecesi saiduı günahnr, vacip JeğjJdir" diyerek saldınya izin vermediler. Ertesi gün de muhasarayı yaran Mısır ordusu Osmanlı kuvvetlerini param parça etti ve tstanbul üzerine yürümeye başladı. Mısırlılar Avrupalı ülkclerin baskısı ile zorlukla durduruldular ve Suriye'ye çekilmek zorunda bırakıldılar. Tüm bu gelişmeîöâ dikkate alan Hariciye Nazın Mustafa Reşit Paşa bir yenilikçi ferman olan Islahat Fermanı'nı hazırladı ve padişahın da hazır bulunduğu bir törenle halkın ve yabancı elçilerin huzurunda Gülhane Parkı'nda oİcudu. Tanzimat Fermanı, modern Batılı yasa ve kuruluşlan ömek alan bir yenilikçi fermandı. Bu fermanla imparatorlukta kişi hak ve çıkarlan teminat altına alınıyor: keyfi tutuklama ve sürgünler kaldınlıyor; ciddı yargı müesseselen kuruluyor: askerlik, maliye ve ticaret ciddı kurallara bağlanıyordu. Islahat Fermam'nın en önemli maddesi kişi haklan ve bağımsız mahkemelerdi. Ve bağımsız yargı elbette ki ülkedeki gerici akımlara karşı bir kalkan olarak düşünülmüştü. Tanzimat Fermanı'nın bir ölçüde demokratikleşme diyebileceğimiz maddeleri Osmanlı tmparatorluğu'nun ömrünü bir süre daha uzattı diyebiliriz. Tanzimattan 16 yıl sonra bu fermanın ikinci bir fermanla takviyesi ve geliştirilmesi zonınluğu doğdu. Sadrazam Âli Paşa'nın hazırladığı bu ikinci fermanda ülkedeki yabancılann ceza davalannda Türk adaleti önünde yargılanmalan esası getirildi. Bu arada Müslüman tebaa ile Hıristiyan tebaanın aynı eşit haklara sahip olduklan vurgulandı. Hıristiyanlardan alman ve "cizye" tabir edilen vergi kaldınldı. Adalette şeriat hükümleri yerine modern hukuk kurallannın uygulanmasına başlanıldı. O tarihe kadar başlanna buyruk olan Hıristiyan ruhani liderleri ve patrikhaneye, yapacaklan işlerde hükümetten ızin alma zonınluğu getirildi. Kısacası; Hıristiyanlann ülkedeki etkinlikleri bir ölçüde önlendi. Âli Paşa'nın getirdiği bu esaslar Osmanlı Devleti'nin Avrupa ülkeleri nazanndaki itibannı az da olsa bir oranda yükselttı. Âli Paşa bu arada Hıristiyan tebaaya sadrazamlık dışında devletin her kademesinde görev yapma hakkını verdi ve bu hak Osmanlı devletinin çöküşüne kadar aralıksız devam etti. Bazı Hıristiyan tebaa "Dışişleri Bakanı" bıle oldu. Yarın: 2. Meşrutiyet VJÖR ÜŞ / ÜMİT ZİLELİ Günlerdir yazılıyor, çiziliyor, koca koca yazarlar en derin bilgi ve görüşlerini sütunlannda döktürü- yor!.. Konu, 'tacizJ. tartışılan ise'gazeteciHketiğL', yani gazetecilikte ahlak sorunu!.. Olay, Sabah gazetesinin, "Ey kamuoyu, böyle bö>1e bir taciz olayı var.' Doktor yayınlarsanız inti- har ederim' diyor. Biz işin içinden çıkamadık. Size sonıyoruz. YayHnlayahm nu, vayımlamayahm mı?" şeklinde açıklamasıyla başladı. Sorunun yanıtını kendileri de daha sormadan gayet iyi biliyorlardı! Nitekim öyle de oldu. Okuyucunun ezici çoğunlu- ğu, yayımlanması yönünde oy kullandı. Dünyanın neresinde olursa olsun, böyle bir soruya böyle bir yanıt alınacağını anaokulundaki çocuk bile bilir!.. Gazeteilik ahlakı asıl burada işlemeliydi. Bu soru sorulmamalıydı dahi. Dahası; Hasan Pulur'un 19 mart çarşamba günü Milliyet gazetesindeki sütu- nunda, ahlak savunucusu kesilen gazetelerin sayfa- 1an nda sık sık yer alan 'asparagaslar'dan, 'ahlak dt- şıhaberler'den derlediği çarpıcı örnekler sorgulan- malıydı. Ancak toz duman arasında bu 'etik' sorun kaynadı gitti. Bu konuda her türden gazetede, değişik dünya görüşlerine sahip köşe yazarlannın neredeyse tama- mı (öne sürdükleri değişik bazı argümanlar dışın- da aynı noktada bırleşti. Hastasına muayenehane- sinde cinsel tacizde bulunan doktorun gjzli kame- Gazetecilik ahlakı!..rayla saptanması hem insan haklanna hem de ga- zetecilik ahlakına aykınydı!.. Fatma Girik ve onun gibiler gazetecilik formasyonu gerektiren bu gibi iş- leri bırakıp. ait olduklan film setlerine dönmeliy- diler! Hatta Hürriyet gazetesinden 'Hberal etiketii' bir yazar, geçirdiği bir trafik kazasından sonra sedye- de yatarken yanına yaklaşan 'geoç ve güzel' asistan doktora karşı duyduğu cinsel taciz isteğini detayla- nyla anlattı: "Onun yüzüme değen saçlan, bana ya- şama sevind \ermişti. Sağ elimi uzatıp onu okşama- yı çılgınca istedim; ancak elim kımıldamadı. Elimin omzunıa kadar alçıva alındığını hatııiayarak gü- lümsedim. Elim alçıda olmasavdu ben de onu taciz edecektim. Acaba ne yapacaktı?" Genç ve güzel asistan doktorun ne yapacağını bilmeye olanak yok tabii, ama bu 'köşe yazan' yazısının sonuna. gaze- tecilik adına yapılan komplolara karşı olduğunu ve Fatma Gırik'i artık sevmediğini eklemeyi de ihmal etmedi!.. Ba<;ın örgütleri, Kanal D'de yapılan "medyatik infazı' kınadılar. Çağdaş Gazeteciler Derneği Yöne- tim Kunılu üyesiCan Dündar, temel itirazının dok- torla ilgili 'bilg^lere' gizli çekim yoluyla ulaşılması olduğunu söyledi!.. En anlamlı açıklama da İstan- bulTabipOdasından geldi. Aynen şöyie: "Doktor da basın da yanlış vaptı!_"Yani hem nalına hem mı- hına!.. Son darbeyi ise RadyoTekvizyon Üst Kuru- lu vurdu. Kanal D'ye üç gün. Show TV'ye bir gün kapama cezası verdi. Diğer bir deyişle, bir türlü yo- la getirilemeyen muhaliflere uygun fırsat yakalanın- cadersleri verildi!.. Bu uzun girişten sonra gelelim kendi görüşümü- ze. Bu olaydaki 'tahrik', 'gazetecilik formasyonu buhınmamasf, 'parayia konu mankeni kiralanma- sı' gibi iddialan bir tarafa bırakalım. Asıl soruyu so- ralım: Ne yapılmalıydı? Birçok köşe yazan, hu- kukçu ve doktorun ortak yargısına göre yargıya gi- dilmeliydi. Peki gidelim!.. Diyelim ki tacize uğrayan genç kız, bir şikâyet di- lekçesiyle savcılığa başvurdu. Savcılık soruşturma açtı. Doktoru çağınp sordu; "Siz bu hanıma cinsel tacizde bulundunuznuı?" Eğer doktor tacizci olma- nın dışında dünyanın en dürüst adamı değilse yanıt bellıdir, "Hayır, ne münasebet!.." Üstelik doktor efendinin 'mesteki sayguıhğına iftira yoluyla zarar verUmek istendiği' ıddiasıyla karşı dava açması iş- ten bile değil! Şimdi eğri oturup doğru konuşalım: Dünyada saptanması neredeyse imkânsız olan suçlann başın- da, cinsel taciz, rüşvet gibi insanlık haysiyetine ay- kın suçlar gelir. Suç işlenirken tespit edilmediği takdirde belgelenmesi olanaksızdır. Işte bu neden- le gazetecinin ya da televizyoncunun gizli çekim yapması hiçbir şekilde 'gazetecflik etiğine' aykın degildir. Gazetecinin bu tür pislikleri ortaya çıkar- mak için gizli kamera kullanması yalnızca doğal de- ğil, aynı zamanda zorunludur da. Dünyanın hukuk ilkelerine tıtizlikle uyan çağdaş ülkelerinde de bu tür haberciliğin sa>ısız örnekleri mevcuttur. Ahla- ka aykın olan, gazetecinin gizli kamerasını olayı tespit için değil. olayı yönlendirerek, kurgu yapa- rak, tuzak haline çevirmesidir. O kadar uzağa gitmeye gerek yok, şu bir kaç yıl içinde gizli çekimler sayesinde ortaya çıkanlan yol- suzluklan, hırsızlıklan, namussuzluklan hatırlayın yeter!.. Eğer bu yolla ortaya çıkanlmasaydı. masum insanlann kanına girmeyi, toplumu iğfal etmeyi sürdürecek asalaklan düşünün yeter!.. Şayet son olayda gazetecilik ahlakına aykın bir yönlendirme yoksa, habercilik sınırlan içinde davranılmışsa Fat- ma Girik ve ekibini 'gömmek' değil. kutlamak ge- rek. Hem de yürekten!.. POLİTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Deveden Büyük Fil... Eskiler, "Deveden büyük fil var" derlerdi. "Filden büyük?" "Dinozor." Sonra sıralarlardı: "Dinozordan büyük?" "Köşe yazan." Yusuf Ziya Ortaç, günün birinde, Aziz Nesin'i keşfedince övgü kantarının topuzunu kaçınr, şöyle yazar: "Elli üç yıldır bu parmaklar kalem tutuyor. Kırk üç yıldır Akbaba'yı çıkanyorum. Bunca yılın bütün ün- lü yazarian sayfalanmızda yer aldı. O bir eşi yetiş- memiş, Ercüment Ekrem 'ler, o bir benzeriyetişme- miş Osman Cemal'ler, o Reşat Nuri'ier, o Mah- mut Yesari'/er, hiçbiri bir Aziz Nesin olamaz!" Burada Refik Halrt, Burtıan Felek, Ulunay unu- tulmuyor. Günümüzde köşe yazan genç degildir, tırmandı- ğı için köşesine sanılmasın çabuk çıkmıştır. Köşe yazarlığı bir köşe kapmaca degildir. Siz he- le bir Çetin Altan'a, llhan Selçuk a sorun ne eri- şilmez engelleri aşmışlardır. Elli yılı aşkın bir süre- dir, türiü gazetelerde bu başlığı taşıdım durdum. Bir iskele büfesi taşısaydım daha az zahmet çekerdim. Biz gene ünlü fıkracılarımızı bırakalım da pirimiz, üstadımız Hoca Nasrettin'e dönelim, ölümsüz olan bu fıkralardır. Hoca bir gün bir başka hocaya sormuş. "Hocam, bir adarn günün birinde ölürse hali ni- ce oiur?" "Nice olacak?" demiş adarn, "Eliayağı donar, her yani btız kesilir." Aradan birkaç gün geçer, hoca dağa odun kes- meye gider. Mevsim kıştır. Bir tipi, fırtına, bora çı- kar. Hocanın ayağı soguktan tutmaz olur. Her yani buz keser. Derken adamın lafı aklına düşer. "Herhalde ben öldüm" der. Boylu boyuna yere uzanır. Bekler, sağa sola kımıldar. Ses yok. "Bari gidip kanma haber vereyim" diye düşünür. Konu kom- şunun haberi olsun. Gelsinler cenazemi kaldırsın- lar. Doğru eve gider. Kapıyı çaiar. Kansı kapıyı açar. Öykünün bundan ötesı gerçeküstüdür. "Kan kalk! Ben filan yerde öldüm. Cenazem ora- da yatar durur. Konu komşuya, hısım akrabaya ha- ber sal! Gelip cenazemi kaldırsınlar." Döner, kalktığı yere gelir. Ardından kansı da ba- ğınp çağınp yedi mahalleyi uyandmr. Duyan gelir, işiten koşar. "Zavallı öldü..." "Kim haber verdi?" "Kimi kimsesi yoktu." "Kim duyurdu?" Kadın saf saf, kendi halince konuşmaya başlar: "Öldü öldü, kimsesi yoktu. Öldüğünü kendi aya- ğıyla kendi haber verdi." • Hocaya, "Kann aklını yitirdi" demişler. Kara kara düşünmeye başlamış... "Ne düşünüyorsun?" "Kanmın aklı yoktu ki!" BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ceyhan Irmağı üzerinde kurulu olan baraj. 2/ Luc 2 Besson'un bir fil- mi... Bir elektroliz aygıtındaki artı ku- tup. 3/ Ateşte nite- liği değışmeyen 5 bir mıneral... Ital- ya'da bir ova. 4/ ts- tek, arzu... Yaz yağmuru. S^Yerka- buğunu oluşturan 8 katı yuvar. 6/ Bir g renk... Spor karşı- laşmalannda yapılan ku- ral dışı hareket. 7/ Kaş ke- merinın altına sıkıştınlarak kullanılan gözlük camı... tlkelbenlik.8/lkitarlaara- 3 sındakı sınır... Hayvanın 4 suiına, eyenn altına konu- ı- lan belleme. 9/ Közlenmiş patlıcan. sarmısaklı yoğurt ° vekıyma ile yapılan bir çe- 7 şit yemek. 8 YUKARI1HNAŞAĞIYA: g 1/ Yılancık da denilen ve 1 2 3 4 elde, ayakta. yüzde kızartı ve şışmelerle kendını gösteren hastahk. 2/ Sabahattin AB'mn bir öykü kitabı... Ortodoks- lar'da tahta pano üzenne yapılan her türlü dınsel resme ve- rilen ad. 3/ Gürgenden şışe biçıminde yapılan bir cimnastik aracı. 4/ Rüzgâr korkusu. 5/ Sukabağından yapıimış ya da ağaçtan oyulmuş maşrapa. 61 Lezzet... San çiçekler açan bır süs bıtkısi. 7/En kısa zaman süresı... Saçı dökülmüş olan... İyi. güzel. 8/ Çingene çocuğu... Küçük erkek kardeş. 9/Es- ki Türklerde. toplumsal ve örgütsel içerikli büyük zıyafet... AOf Yıünaz'ın bir fılmi. GEMLIK ASLIYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1996/276 Davacı Tuzcuoğlu Holdıng A.Ş. vekili Av. Bekir Ekin- ci tarafından davalılar Şark Sigorta A.Ş. ve ismail Hak- kı Şımşek aleyhine açılan tazmuıat davasının verilen ara karan gereğınce: Davahlardan İsmail Hakkı Şımşek adına, Akabe Mah. Mercan Sk. No: 28. Şanlıurfa adresine çıkanlan duruş- ma günü teblıgatının bila ıade edildıği yapılan emnıyet araştırmasında da davalının açık adresınin tespit edıleme- diğinden davalı ismail Hakkı Şimşek'in dunışma günü olan 15.5.1997 günü saat 09.00'da duruşmada hazır bu- lunması veya kendisıni bir vekıl ile temsıl ettırmesi, du- ruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda duruşmalara de- vam olunacağı, davalıya tebligat yerine kaim olmak üze- re ilanen tebliğ olunur. Basın: 11332 ELAZIĞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1996/171 Esas, 1996'871 Karar Davacı Kemal Şeker tarafından davalı Ömer Sürmelı aleyhine mahkememize açılan tespit davasında mahke- memizce yapılan açık yargılaması sonunda: Mahkememizin 30.10.1996 tanh ve 1996/171 esas, 1996/871 karar sayılı ilamı ile davanın kabulüne karar verilmiş ve 23 DF 402 plaka sayılı 1976 model bej ren- gi 124.A.0134607şaseserino: 124.A.0322422606mo- tor sen nolu Murat marka otomobili, 21.4.1986 tarihinde kat'ı olarak davalı (davacı tarafından) Ömer Sürmeli'ye satış yaphğının tespıtine karar verilmiş olup davalı Ömer Sürmeli'nın adresinde bulunamadığından işbu ilanın gazetede yayunlandığı tarihten ıtıbaren 15 gün ıçerisınde karan temyiz etmediğı takdirde karann kesinleşeceği tebligat yenne kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 118130
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle