Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 MART199? PAZARTESİ
10 DİZt
'Katil SıdchkPolat'ti'• Başkan Orhan Apaydın dahil zamanın İstanbul Barosu'nun yönetim
kurulundaki ayukatlara vekâlet veren öğrencilerden Enis Yalçın ve
kararlı birkaç öğrenci bırakmadılar dayanın peşini. Onlar da birkaç
duruşma sonrasında, 12 Eylül darbesinin tozu dumanı arasında
kayboldular. Anlaşılan o ki avukatlar da bırakmıştı davayı izlemeyi.
16 Mart "Kimsesizler Davası" gibi sessiz sedasız hükme bağlandı.
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No'lu Askeri Mahkemesi "Gereği
düşünüldü" dediğinde tarih 8 Ağustos 1984'tü.
/
stanbul Cumhunyet Savcılığı
başlattı soruşturmayı
Tanıklara ulaşılmaya çalışıldı.
Polis YahyaGergjn en önerrüı
tanıktı. ÇÎinkü 6410/50820
yaka ve sicı! numaralı Gergın'in
anlatıklan 16Man 1978"in tarihe
basıt bır öğrencı olayı olarak
geçırilemeyeceğının habercisiydi.
Hadesinde "Eczacılık Fakültesi ile
Ünhersite'nin Beyazıt kapısı
arasında en az 50-60 toplum polisi
görev alır" dıyordu Gergın. "Fakat
nedense olay günü bu görev komiser
muavini Zitîni Be>'in kumandasında
dokuz kişilik bizim birliğe verildi..."
Şaşınıcıydı. Daha bır gün önce, her
zamankı gıbı, elele tutuşup sol görüşlü
öğrencılerin etrafında çember
oluşturmuştu polisler. Görev len
Sülevmanıye"ye kadar öğrencilere
eşlik etmekti, ama o gün... Gergın'in
ifade verdiğı tarih 20 Mart'tı. Uç gün
bonra Cumhunyet Gazetesi'nde bir
haberyayımlandı "Pol-Der bombalı
saldırının polise 10 gün önce
bildirildiğini açıkladı" başlıklı
haberdc Toplum Zabıtası Müdür Vekili
Murat Naipoğiu ımzas<y'.a ünıversıte
bırimıne göfıderilen yazı belge olarak
sunuldu. Katlıamın üzerinden on beş
gün geçmiştı. Istanb'i! Valiliğrne
üzennde "Çok öntmUdir" \azan bir
zarfgeldi. Bir ıhbar mektubunun
zarfıydı ve Hülya Akso\ ısiıniı bir
kadın tarafından kalenv alınmışt:
Şöyle yazıyordu' "16 Mart k jtliamını
yapanlar, l'lkü Ocakları Istanb ıl
Şube Başkanı Mehrr 'üı.
emrinde, her gece .cm.. ca^ını
söndüren vurucu güç uı. "'
kullandığı üç gençtir. Bunlara
kcndilerini eğitim enstitüsüne
kaydettirnıe \aadinde bulunu>ordu.
İsimleri Sıddık Polat, Ekrem
Güvercin ve Çrganili Ahmet'tir..."
Ancak bu ıKbar üzerinde isim ve adres
bulunmasına rağmen ne
değerlendinlecek ne de mahkeme
aşama.Mnda dikkate alınacaktı . Bu
sıralarda bır başka tanık çıktı ortaya;
Muharrem Karakoç. Ali Rıza Uca
ısımlı olayın acısını taşıyan bır öğrenci
kendı çapında yaptığı araştırmalarla
ulaşmıştı Karakoç'a ve mahkemeye
taşımıştı O da Sıddık Polat'ın
hemşerisi olduğunu söyleyecektı
ıfadesmde ve onu olay sırasında elinde
Mİah kaçarken gördügünü.
Mahkemede ise bu ifadeyi
reddedecekti. Yalancı tanıklıktan
tutuklanacak. cezaevinden yaptığı
başvurularda "Sıddık Polat'a ilişkin
sovlediklerim doğruvdu. Ancak
tehdit edildim ve ifadenıi
değiştirmek zorunda kaldım"
dıyecektı Nasıl mı tehdit edılmiştı?
Bır gün Recai Delibaş ile yarunda
ısrrunı bılmedıği bıri gelmıştı yanına.
hdıt o isimsiz kişiden gelmıştı ışte.
Saptanan Delıbaş'ın Eskişehir Ülkü
Ocaklan Derneğı Başkanı olduğuydu.
Daha sonra Bedrettin Dalanın
danışmanlığını yaptığı da geçecekti
tutanaklara. Ama bu da dikkate
dbr.mayaçaktı. Başka taruklar da vardı,
Mustafa Ozmısırlu Selim Usödev,
Öğretim üyeleri vurulan öğrencilerin anısına saygı duruşunda. Yıl 1978.
Mustafa Aydın, thsan Okumuş, Ah
Köseoğlu, Ali Ekber Demir ve İhsan
BirincL. Ancak geçen zamanla birlikte
dosyada bırer ısim olarak kalacak,
açılan ikincı davada onlara ulaşmak
neredeyse olanaksızlaşacaktı...
Cumhuriyet Gazetesı'ndeki haberden
bir gün sonra İstanbul Cumhuriyet
Savcı Yardımcısı Muhittin Cenkdağ,
Emniyet 1. Şube Müdürlüğü'ne "Zata
mahsus" bir yazı gönderdi. Bu yazıda
habere değınilip ıhbarcının açık
kimliğınin belirtilmesi ve savcılığa
müracaatının temın edilmesi ile ihbar
yazısının bir örneğinin gönderilmesi
istenirken şöyle denildi: "... Bombacı
saldırganların bu olaydan evvel
Platin kahvehanesinde sık sık
toplantı yaptıkları ve iddiava göre
saldırıyı ve tarihini ve şeklini burada
planlayıp karar altına aldıklan keza
istihbar olunduğundan bu husus
hakkında zabıtaca tedbir ve tertibat
alınıp alınmadığının bildirilmesi
önemle rica olunur."
Emniyet 1. Şube Müdürlüğü bu
sorulan yanıtsız bıraktı. Cumhuriyet
Savcı Yardımcısı Cenkdağ, 4 mayıs
günü bir yazı daha kaleme aldı. 1.
Şube Müdürlüğü'nden istenen hiçbır
bilgmin iletilmediğinın vurgulandığı
yazıda "...Başkaca yazışmaya
meydan bırakılmadan istenilen
hususların yerine getirilmesi"
önemle nca olundu. Ancak yıne yanıt
verilmedı, ıhbarla ılgıli resmi bilginin
yargıya sunulması bir başka zamana
kaldı.. Cumhuriyet Savcı Yardımcısı
Cenkdağ, 24 mayıs günü 1. Şube
Müdürlüğü'ne ikinci bir yazı daha
gönderdi. Bu yazıda ıse otuz sekiz
"ülkücü" öğrencinin kimisinin
isimleri, kimisinin isim ve soyisimleri,
kimisinin de doğduklan kentle. örgüt
içindeki konumlan belirtilerek
bulunmalan ve ifadelerinin alınması
istendi. Liste Hukuk Fakültesi Çıftler
öğrencilerinden Ozgün Koç'la başlıyor
Taşistler poBsle işbirliği
içinde salchrıyordu'16 Mart katliamında ağır yaralılar arasında yer
alan Nilüfer Eruz da sorulanmızı yanıtladı:
-Siz hangi fakültede öğrenciydiniz?
Iktisat Fakültesi'nin üçüncü smıfinda öğrenciydim.
-16 mart öncesinde üniversitede nasıl bir ortam
vardı?
Dersleri ızleyemiyorduk, çünkü faşist saldın vardı.
Polislerle işbirliği halinde bize saldınyor, derslere
girmemizi engefliyorlardı. Faşistler provokasyon
yaraöT, somıçta dayağı biz yerdik. önce faşistletden
sonra polıslerden..
-O günün sabahında da böyle bir saldın oldu mu?
Evet, hatta Fatma ısimli faşist bir öğrenci "Hepinizin
sonu geldi artık" diye bağırdı.
-Dışanya çıktığınızda neler oldu?
Bir grup faşist kapmın önünde birikmişti, bizi
göriince slogan atmaya başladılar.
-Güvenlik önkmi ahnmamış mıyâı?
O gün, diğeT günlerde alınan önlem yoktu. Her gün,
polisler Eczacılık Fakültesi kavşağma kadar bize
eşlik ederlerdi ama o gün birkaç polis vardı sadece.
Yürümeye başladık, brr tuhaflık vardı. Neler olup
bftiyor diye sağırna soluma bakınırken "boraba" diye
bir ses duydum.
-Siz bombayı gördünüz mü?
Arkamdan atıldı ve başımın üzerinde patladı. Sonra
silah sesleri geldi, kurşunlar gerçekten f ilmlerdeki
gibi sağımızdan solumuzdan geçiyordü.
-Silahlı saldın ne kadar sürdü?
Bir zarnan kestirmek zor o an için ama on on beş
dakika sürdü sanırım. Şesler kesilip de etrafırna
bakındığımda Hatice Özen'i gördüm, Gözleri açıktı
ve içine tozlar dolmuştu...
-Hangi hastaneye götürüldünüz?
Vücudum kanlar içindeydi ama kendimdeydim.
Eczacılık Fakültesi'nin oradan birkaç kişı bu tarafa
gel diye işaret ettiler. Gittim. Sonra bir taksiye
bindirildik ve Çapa'ya götürüldük.
-Hastanede arkadaşlarınızı gördünüz mü?
Yoğun bakımda benim yattığtm yatağın karşısında
biri yatıyordu, kim olduğunu sordum, "Hatice"
dediler. Ameliyattan çıktığımda yatak boştu. Nerede
olduğunu sordum, aşağıya indirdiklerini söylediler.
Ölüm tehlikesini atlattığıru düşünüp sevindim.
Öldüğünü sonra öğrendim.
-Tedaviniz ne kadar sürdü?
Elli gün hastanede kaldım. Daha tedavim bitmemişti,
ciğerierimde su vardı, taburcu ettiler.
-Neden?
Bir gün doktorlardan biri kaldığım odaya gelip,
dışarda birinin kendisini benim arkadaşım olarak
tanıhp hakkımda bilgi ıstediğini söyledi. Çıkıp
baktım. hiç tanımadığım, 35-40 yaşlannda bir adam.
Doktorla konuşurken atıldım, "Ben Nilûfer ama sizi
tanımıyorum" Yürümeye başladı, arkasmdan
bagırdık "Kimsiniz" diye, yanıt vermedi.
-Bomba, arkadaşlannızın ölümü psikolojik olarak
nasıl ctkiledi sizi?
Hastanede doktorlar da sordu, ne hıssediyorsun diye.
Hiçbir şey dedim.Sadece çok öfkeliydim ama bu yeni
bir öfke değildi. BeTki birazcık arttı. Ama doktorlar
ısrarlrydı. Korkmuyor musun, gece rüyana girmiyor
mu diye sordular. Hayır dedim, olması mı gerekiyor?
Normal bir insanda olması gerektiğini söylediler ve
bir örnek verdiler,insan beyıni bir dûdüklü tencere
gıbidir, çok fazla basınç altında tutarsan patlar. Yani
bir gün sen de patlayabüirsin, onun için varsa bir
şeyler söyle. Terapi gibi bir şey yapmak istiyorlardı,
benim çok ağmma gitmişli bu.
-Neden?
O kadar olması gereken şeylermiş gibi bakıyorduk ki
o zaman, hoş hâlâ da öylc bakıyorum.
-Patlamadı mı?
Arada bir istim vermekle beraber yok, hâlâ yok...
-Nasıl bir istim verme bu?
O olayla çok ilişkili olduğunu zannetmiyoTUm, çok
önemli bir parçası ama ondan sonra da bir şeyler
yaşandı. 80 darbesi. devrimcilerin, demokrat
insanlann başına gelenler... Sonuçta Türkiye'de
yüzbinlerce insan aynı şeyleri yaşadı ve aynı insanlar
bombalanmasalar bile aynı istimi zaten veriyorlar. 16
Mart'ın çok özel bir yeri olduğunu zannetmiyorum,
hâlâ öyle düşünüyorum.
-Döndükten sonra o öfkevi okula nasıl taşıdınız?
O öfkede o olayın çok özei bir yeri yoktu, yine
ınsanlar öldürülüyordu. tki arkadaşımızı Üsküdar'da
katlettiler. Bu tür şeyler varken, öbür öfke çok da
önemli değil..
-16 Mart hayatınızda bu kadar az yer mi aldı?
Hayır, tabiı ki çok özel biryen var. Yedi insan ölmûş,
bir sürü insan yaralanmış. O anlamda bir yeri var ve
onun hesabının mutlaka görülmesi gerektiğini
düşünüyorum.
-16 Mart'tan sonra okuldaki hava değişti mi?
Evet değişti. İnsanlann havası değişti. Polisler, çok
demokrat davranmak istediklerinden değil. o tepkileri
bir daha almamak için daha bir ılımlı oldular.
Gafur Şimşek:
Adalete
güvenmiyorum
Abdullah Şimşek 16 Mart 1978'de
İstanbul Üniversitesi önünde
patlayan bombayla yaşamını
yitirvnlerden biri. O günlerde 23
yaşında olan Şimşek, İstanbul
Üniversitesi İktisat Fakültesi üçüncü
sınıf öğrencisiydi. Aradan geçen 19
yılın ardından Gafur Şimşek
oğlunun duruşmasını izlemek için
yeniden adliye koridorlarında hukuk
savaşı veriyor. İstanbul 6. Ağır Ceza
Mahkemesi'ndeki duruşmaları
bugüne kadar izlemeven Şimşek,
bundan sonra duruşmaları
kaçırmayacağtnı belirtiyor.
"Oğlumun katillerinin bulunacağını
zannetmiyorum. Adalete
güvenmiyorum" diye konuşan Gafur
Şimşek, ancak umudunu
; " *hirmediğini anlatıyor. Acısının
yeniden tazelenmesinin kendisini
rahatsız ettiğini de söyleyen Gafur
Şimşek, katillerin bulunması
durumunda iplerini kendisinin
çekmek istediğini de söylemeden
edemivor.
ve uzuyordu. Kadın Kolu Başkanı
Fatma da vardı listede, ikınci sınıf
önderlennden Orhan Çakıroglu,
üçüncü sınıf öğrencısı Ülkü Ocaklan
eski Başkanı Mehmet Gül ile dördüncü
sınıf ögrencisı Pötürgeli Kazıın da.
Yine dördüncü sınıf öğrencilennden
Hamdi Karakaya'nın ısmının yanına
ise bır not düşülmüştü:
"Olayın hemen ardından 'belanızı
buldunuz' diye bağırmıştır."
Bu da yanıtsız kalan yazışmalar
arasında yerini alacaktı... Ta ki Ankara
Sıkıyönetım Askeri Savcılığı'nın,
tstanbul Sıkıyönetim IComutanlığı
Askeri Savcılığı'nagönderdiği 14
Ocak 1982 tarihli yazıya kadar. Bu
yazıda, sanıklardan Orhan
Çakıroğlu'nun MHP Kartal ilçe
başkanı olarak eylemlerinden dolayı
Ankara Sıkıyönetim 1 No'lu Askeri
Mahkemesi'ndeTCK'nın 146/1
maddesını ihlal suçundan y_argılandığı
bildirilerek olay tarihinde Ulkü
Ocaklan tstanbul başkanı olduğu
anımsatıldı.
Mehmet Gül'ün Ülkü Ocaklan
derneğınde görev yaptığı ve MHP
tstanbul olaylan nedeniyle arandığının
yer aldığı söz konusu yazıda Kazım
Ayaydın'ın da MHP Gençlik Kollan
tstanbul tl Başkanlığı'nı yürüttüğüne
dıkkat çekildi. Istanbul'dan 1980/10
esasma kayıtlı dava dosyasının
akıbetinin bildirilmesini ısteyen
Ankara, "kanaati"nı de belirtti •
"Ankara Sıkıyönetim 1 Numaralı
Askeri Mahkemesi'nde yürütülen
MHP ve ülkücü kuruluşlar
içerisinde oluşan silahlı cemiyetle
ilgili dava ile 16 Mart olayıyla ilgili
davanın gerek fiil. gerekse fail
yönünden ilintili olduğu kanaati
hasıl olmuştur..."
Savcı Nurettin Soyer imzah bu yazıda,
bu davanın Ankara'dakı MHP
davasıyla birleştinlmesinın gerektiği
vurgulandı usulünce.
Ancak bu biTİeşme sağlanamadı.
Böylece 1978'de açılan dava,
duruşmalar, tanıklar, ifadeler,
toplanamayan deliller arasında altı
yıîdan fazla sürdü. Başkan Orhan
Apaydın dahil zamanın tstanbul
Barosu'nun yönetim kurulundaki
avukatlara vekalet veren öğrencilerden
bir Enis Yalçın ve kararlı birkaç
öğrenci bırakmadılar davanın peşini.
Onlar da birkaç duruşma sonrasında,
12 Eylül darbesinin tozu dumanı
arasında kayboldular Anlaşılan o ki
avukatlar da bırakmıştı davayı
izlemeyi. 16 Mart "Kimsesizler
Davası" gibi sessiz sedasız hükme
bağlandı. tstanbul Sıkıyönetim
Komutanlığı 1 No'lu Askeri
Mahkemesi, "Gereği düşünüldü"
dediğinde tanh 8 Ağustos 1984'tü.
Yarın: Dava sıkıyönetim
mahkemesinde
POLİTİKA VE ÖTESI
MEHMED KEMAL
Cüce Deng Öldü mü?
Çin'in yüz yıllık lideri Cüce Deng (Şiaoping) öl-
dü. Çin için büyük biryas. Vücudunu, gözleri dışın-
da bağışladı. "Ûç kötü huyum var: Sigara, içki ve
tûkürûkhokkası" diyordu. Birözdeyişiünlüdür "Ke-
di fareyi yakalıyorsa kedinin ak mı kara mı olması
önemli değildir."
Konfüçyüs der ki:
- Gerçek, insan yapısından aynlmamalıdır. Eğer
gerçek, insandan uzak düşmüsse onu gerçek say-
mamak gerekir.
Konfüçyüs, insanı büyüten şeyin gerçek olmadı-
ğını da söyier. Tam tersi, gerçeği kubbenişin katina
yükseitecek olan insandır.
Ne var ki insanlar yaşlandıkça, ömürlerinden gün
aldıkça, çokluk akıldan ustan da uzaklaşır. Fırlama
olaylara yapışır, başlarının üstünden geçen kuşun
kanadını keser. Bir başka deyışle, kendilerine ge-
len topu havaya dikmezler, sadece çevınrier.
Çinli filozof Lao-Tzu da (IÖ yüz yıl) aşağı yukan
aynı düşüncededir.
- Bûyük insanlar acıma bilmezler. Insanlara kö-
pek gözüyle bakariar.
(Salah Birsel üstadımızın denemelerinden akta-
nlmıştır. Günahı sevabı boynuna).
Çin en eski uyarlıktır, uzun bır tanhı vardır. Nere-
ye bakarsanız bakın görkemli bir tarih hazınesıyle
karşılaşırsınız. Tarihle karşılaşırsınız da coğrafyay-
la toslaşmaz mısınız? Kocaman bır coğrafya yolu-
nuzu keser, ne yandan baksanız.
Çin Seddi'ne ne dersiniz?
Dünyanm olağanüstü duvarlanndan biridir.
Hangi deha, hangi teknık bu duvartan çekebilmiş-
tır. Bakınca onu görürsünüz, düşününce onu. Ça-
ğının teknolojisı bu duvarlan çekmeye yetmez. Bir
başka teknolojinin gücü yardıma koşmuştur.
Mao Tze Tung'un şeytan zekâsı, bu duvarlann
kıyısından uzun yürüyüşü yapmıştır. Uzun yürüyüş
de tanhin dennliklerine mal olmuştur. Herşey Çin'de
büyüktür. Büyük yürüyüş de büyüktür.
Bir ülkeyi bir baştan öte başa geçmek kolay mı-
dır? Büyük yürüyüşün sonu görkemli bir iktidardır
Köyden çıkan bu köylü çocuğu, düşmanını böyle
yenmiştir.
Çang Kay Şek anılannda anlattr. Sosyalizmin
karşısında bir felaket vardır.
San Nehir mi taştı?
Sosyalistler taşırdılar.
Tarialan çekirgeler mi bastı?
Sosyalistler bastı.
Her felaketin altında bir sosyalizm vardır. Sosya-
lizm bir öcü olmuş, Çın'i dolaşıp durmaktadır. Her
felaket bir sosyalizm kılığına bürünmüş, Çin'i fırdo-
layı dönmektedir.
Mao'nun sosyalizmi, bir köylü çocuğunun dilin-
den çıkmadır. Mao'nun diyalektik materyalizmi,
kendi çelişkilerini yan, baş çelişkı olarak kendi ya-
ratmaktadır. Buna belki Maoizm diyorlar. Birdenbi-
re bütün dünyaya yayıldı. Ülkeleri dolaşan bir bay-
rak oldu.
Yüz çiçek, yüz kitap oldu.
Bir köylü çocuğuydu. Teorisini yayarken köye,
tariaya koşuyordu. Işçileıie değil de köylülerle^u-
ruluyordu. Mühendis tariaya gıdiyordu. tarta rrtü-
hendise gidıyordu. Ölümüyle teori de tamamlandı.
Çang Kay Şek şaşırıyordu, köy-kent bir kaynaş-
ma içindeydi. Bir küçük adaya Tayvan'da sıkıştı. Bil-
mem Çin niye karşımıza çıktı?
Cüce Deng Şiaoping.
Gülüyor.
B U L M A C A SEDATYAŞAYAN
SOLDANSAĞA:
1/ Kazakıstan'm
başkentı... lskam- •
bılde bır kâğıt. II 2
Birnota.. Hayvan-
lan tımar etmek 3
için kullanılan diş- .
lı araç. 3/ Bır tür
avcı tuzağı. 4/Çag-
nşımyadaıçedog-
mayla akla gelen
yaratıci duygu...
Karadeniz yöresine
özgü kıyı teknesı.
51 Sakarya Irmağı
üzennde kurulu
olanbaraj. 67Bir bağlac...
Ses... Anadolu halklannın
en eski ana tannçası. 7/
Uzakhk işaretı... Yön gös-
terrnek için belli yerlere ko- 3
nulanişaret...Birgösterme 4
sıfatı. 8/ Bozulma, kokuş-
ma. 9/ Kimi yemeklerin
üzenne dökülen, domates "
ve baharat gıbı şeylerle ya- 7
pılan terbıye... tzmır'ın 8
Çeşme ilçesi yakmlannda g
turistık bır yöre.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Etil alkolün hidrojenı gıdenlir-
ken oluşan uçucu sıvı. II Asya'dabır ülke... Argoda genç ve
yakışıklı erkek. 3/Bir ögrenım kurumu... Bir görevuı yürii-
tülebılmesi için merkez olarak seçilen yer. 4/ Eski Türkler'de
denız tannçası... Müstahkem yer. 5/Eksıği olmayan.. GûJünç
bır biçımde giyınıp süslenen kadın. 6/Lamba. Bır soru eki.
II Eskiden tstanbul'da Köprü ile Adalar arasında denız taşı-
macılığını üstlenen işletme... Önder. 8/ Balık yakalama ara-
cı... "Kemalemn — " : Ünlü şaır. 9/ '•Sevimİlık, çekıcilik,
güzellık" anlamında yerel sözcük... Demirin stmgesı.
ACIPAYAM ASÜYE HUKUK MAflKEMESİ'NDEN
Sayr 1996 306 Esas
Davacı: Sannaz Irdem, Abbaskızı, Danverenkasabasın-
dan Davalı: Adem Irdem, Ah ve Emine'den olma, 1965
d.lu, Denızlı ıli Acıpayam ılçesı Danveren kasabasından Da-
va: Boşanma Davata.: 21.6 19% Davacı tarafından davalı
aleyhine açılan boşanma davasınm yargılaması sırasında:
Bugüne kadar adresı tespıt edılıp dava dilekçesi ve duruş-
ma günü kendisıne tebliğ edılemeyen yukanda açık kimlı-
ğı yazılı davalıya ılanen tebhgat yapılmasına karar venhnek-
le, sözkonusu davarun duruşmasının 7.5.1997 günü saat 9'a
talik edildıği HUMK'run 509-510. maddeleri gereğınce da-
valının Acıpayam adliye salonunda hazır bulunması veya
kendısine bır vekille temsıl ettirmesı, duruşmaya gelmedı-
ği veya kendisini bır vekille temsıl ettırmedîği takdırde
davaya. davalının yokluğunda devam edıleceği ve karar
verileceği dava dılekçesıne yerine kaım olmak üzere ılanen
tebliğ olunur 4.3.1997 Basuv. 127394
BALJKESİRASLİYE HITOJK MAHKEMESİ'NDEN
Savı: 1996.877
Davacı Kevser AJdoış vekıh tarafından davalı Yalçın Akkuş
aleyhine mahkememıze açılmış bulunan boşanma davasının
mahkememızde yapılan yargılamasmda: Davalı Yalçın Ak-
kuşun Alihikmetpaşa Mah. Işık Sk. No: 17 K 2'deki Balıke-
sır adresıne çıkanlan dava dıiekçesının bila tebliğ dönmesı, za-
bıtaca yapılan aramalarda ise davalmm uzun zaman önce meç-
hule gıttiğının bildirilmesi üzerine bu kez davalıya ilan yolu ile
duruşma günü tebliğıne karar venlmekle: Yukanda adı geçen
davalının mahkememızde açılan boşanma davası ıçın duruşma
günü olan 27.3 1997 günü saat 10 OO'da hazır bulunması veya
kendisini bir vekil ile temsıl ettirmesi, aksı takdirde yokluğun-
da yargılamaya devam olunarak karaı verileceği hususu önem-
le tebliğ olunur. 28.2.1997 ' Basın: 10149