03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 16 ŞUBAT 1997 PAZAR 12 DİZÎYAZI "lleiı siyasete fe rişvıtt ıtot ıdllBiıl" Ahmet Refık Altınay'dan aktaran Alpay Kabacalı 7 Şeyhülislam Feyzullah ; Efendi'nin cesedi Tunca'ıun bulanık sulanna atıldı îstanbul'da, Batı sanatı adınayapılan binalar çatır çatıryıkılmaya, yıllardan beriyağma veganimetten yoksukkalanlar tarafından kuru tahtalar bile kapışılmaya başlandı. Hocaların Batı uygarlığına karşı düşmanlıklarından padişah bile korkmuş, hatt-ı hümayûnunda, Hıristiyanlardan söz ederken "din ve devlet düşmanı" sözünü kullanmıştı. Ancak bufeci hareketin "gülmelerine yol açacağını" da kavramıştı. / V. Vlehmed'in tahttan indırilmesınden (1687) sonra artalık büsbütün kanştı. Şeyhülıslamhk makamına getirilenler arasında Çatakalı AO Efendi gibı önemli kişiler yetişti. Ancak Şeyhülislam Feyzullah Efendi, tutkusu ve görevinı kötüye kullanmalanyla. hem kendisinin felaketine hem de II. Mustafa'nın tahttan uzaklaştınlmasına yol açtı. Evlat ve akrabasını kayırmakta eşsiz olan Feyzullah Efendi'nin zamanında ulema penşan durumdaydı. Ilmi ve becerisiyle sivrilmek isteyenler borç içinde yaşarlardı. Çoğu ulema ekmek peynir parası bulamıyordu. fstanbul ile Mekke kadılıklan, tümüyle Hoca Efendi'nin evlatlanyla çevTesine aynlmıştı. Nüfuz ve saltanatı akla gelmeyecek ölçüdeydi. Önce. her hareketinde bağimsızdı. Kendisine göstenlen saygı. o zamana kadar hiçbir sadrazama gösterilmemişti. Padişah, Edirne'deydi. Bir mevacib (kapı kullannın üç ayda bir verilen ulufeleri, maaşlan) sorunundan dolayı ayaklanma başladı. gittikçc büyüdü. Halk bezgindi. Ulema. haklan yıllardan beri çiğnendıği halde. ayaklanmaya katılmaktan korkuyorlardı. Bütün yönetim. güç Feyzullah Efendi adamlannin elindeydi. Böyle bir ayaklanmanın çarçabuk bastınlacağına kuşku yoktu. Ancak Hoca Efendi'nin adamlan, dirençli kimselerdeğillerdi. Bu nedenle isyan büyüdü. Ulemaya gittikçe cesaret geldi. O cuma, İstanbul'da namaz kılınmadı. Ulema Yeniçerilerle el ele verdiler. Öbek öbek Atmeydanrna doldular. Önce padişaha seslenen bir yazı yazdılar Şeyhülislamın veçevTesinin öldürülmesini istiyorlardı. Bu yazı Edime'ye gönderildi. Ancak Şeyhülislamın eline geçti. Feyzullah Efendi padişaha göstermeden yakıp ortadan kaldırdı. II. Mustafa. Istanbul ayaklanmasını habcr aldığı zaman Sadrazam Rami Mehmed Paşa'yı (*) çağırmış. azarlıyordu. Ama sadrazam hiç aldınş etmeden şu cevabı verdi: - Şevketlû efendim. bana mühr-i serifinizi teslim buyurduğunuz zaman, sakın Şeyhülislam Efendi'nfn sözünün dışında hareket eyleme deyu tembih buyurduğunuzdan. bu olayda da kendisine görüşüp danışmaya, fermanınız üzre gerek gördüm. Sonunda II. Mustafa, feci bır biçimde felaketi hazırlayan Şeyhülislamı memleketi Erzurum'a sürmeye karar verdı. Ayaklanma yatışmamıştı. Istanbul'dan ilerleyen ordunun çoğunjuğu hocalardan oluşuyordu. Önde okul çocukJan, başlannda mushaflar, "Amin!" çağırarak ilerliyorlardı. Sultan Mustafa, Edirne'de karşı koymak için hazırlanıyordu. Asıl güç ise Istanbul'dan gelen ordudaydı. Içlerinden bazılan, II. Ahmed'in şehzadesi Sultan tbrahim'i tahta çıkarmak istiyordu. Ama hocalar UL Ahmed'i uygun gördüler. Edirne'den gelen kuvvet, tstanbul'dan gelen kuvvetle birleşti. Bu sırada Şeyhülislam Feyzullah Efendi hapisteydi. Erzurum'a gönderilmesi kesinleşince, Vama yoluyla gitmesi uygun göriildü. Ancak. askerin heyecanı göz önüne alındı; Hoca Efendi, Ağakapısf nda hapsedildı. O sırada Istanbul ordusu da Edirne'ye geldi. tsyanı yönetenler, Şeyhülislam Kalpazan hatipleı; kadın göbeğineyazanşeyhler III. Ahmed döneminde (1704-1730) de fazla bir şey değişmedi. Ancak bu kez Batı'yla ilişkiler başlarruştı. Sadrazam (Şehit) AJi Paşa(**) öldüğünde, kitaplannı vakfetmiş olduğu anlaşıldı. Şeyhülislam İsmail Efendi'den soruldu. Sonuçta şu fetvayı verdi: "Zeyd (kişi), sahip olduğu Umi kitaplar vakfolsun deyip mütevelliye teslim ettikten sonra ölse, felsefe, niicum (\ üdtz ilmi) \e yalanlaria dolu şiirler ve tarihe ilişkin kitaplan vakfa girmez. O gibi kitaplann vakfedilmesi kurala uygun değUdir." Kadızadelerin düşünüşü hâlâ yürürlükteydi. Bilimi aşağılayan, bilimsel kitaplann vakfedilmesini bile uygun görmeyen hocalar arasında kalpazan hatipler, kadınlann göbeğine yazan şeyhler de vardı. Divan-ı Hümayûn belgelerinden: "İstanbul şehrinde Üskübiü Camisi hatibi olup bu yıl hacca gitmekte olan Seyyid Tahir adlı kimse hâlâ İstanbul'da tutulan kalpazanlann arkadaşlanndan olup yanında kestiği kalp altmlardan iki bin tane götürürken" haber alındığından, tutuklanması için buyruklar verildiği görülürdü. Kadınlann göbeğıni yazan Şeyh İsmail de, "kendi halinde olmayıp içki içtiği ve Müslümanlann kanlanna saldırdığı ve kadınlann göbeğin yazub" uygunsuzluk ettiği için Bozcaada'ya sürülmüştü. Hocalardan (günahtır diye) ipek giymediği halde her türlü iğrenç hallere tutkun olaniar da vardı. Bunlardan birine: - Behey efendi. Hepiniz gizlice nefsinizin lezzet alması için kabahatlar işler, görünûşte de bu gibi şeylerden kaçınırsınız. Bunun ash nedir, diye sorulmuş. '" O da şu cevabı vermiş: - Beyim, sen pek ahmak imişsin. însan bir haramı işledigi zaman ya mal elde etmeli ya da nefsine zevk, lezzet sağlamalıdır ki, günahkârlığı boşuna olmasın. Yoksa altın ve gümüş kap kullanmak, ipek giymek, tûtûn içmek, ezgi dinlemek gibi şeylerde ne tat vardır? Aİallı odur ki, bu gibi şeyleri terk edip belki görünüşte inkâr ve yasaklama yolunda bağnazlık gösterip ahmak halkı iyi haüne inandıra. Sırlan bilenler ile gizlice dünya işleriyle, kişisel lezzetle uğraşmaya engel yok. Böylece cahillerin kötü sanılanndan kurtulmuş olur. Efendi ile evladının öldürülmesine fetva aldılar. Ağakapısı'na saldırdılar. Feyzullah Efendi ile ailesini ortadan kaldırmak için tam üç gün uğraştılar. Şeyhülislamı bır hamal beygirine bindirip bitpazanna getırdiler, orada boynunu vurdular. Sonra, bir sürü halk, ayağına bir ip taktılar. En önde bir papaz, cenazeyi Hıristiyanlara sürüklettiler. Papazlar önde dua okuyor, efdalü'l-mütebahhirîn'in (bilgisi deniz gibi geniş olanlann en önde geleni) cesedi yerlerde -•;;••• sürükleniyordu. Feyzullah Efendi'nin ölüsünü ordugâhın önünden geçirdiler, biraz sonra da Tunca'nın bulanık sulanna fırlatıp attılar. Batı uygarlığı düşmanlığı padişahı bile korkuttu Hocalann bu gibi düşünüşlerini veziriazamlardan birçogu hoş görmezdi. Nevşehirli İbrahim Paşa (***) da bunlardandı. ŞeyhülisJamlann seçkin kimselerden seçilmesi de, yüzyıllardan beri ulema sınıfi ve halk arasındaki düşünüş ve anlayışı. daha doğrusu Batı düşmanlığım kaldıramadı. Nitekim, Şeyhülislam bir yandan Türkiye'de matbaacılığın uygulanmasına fetva verirken bir yandan da fbrahim Paşa'nın uygarlık ve sanat adına ortaya koyduğu eserler, hocalann Batı uygarlığma düşmanlığı yüzünden harap edildi. îstanbul, günlerce isyan ateşleri içinde yandı. Sadrazamla akrabasının cesetleri sokaklarda süründü. (Kabakçı Mustafa ayaklanması). İstanbul Kadısı, (Lale Devri'nde) Sâdabâd'da yapılan köşklerin yıkılması için karar verdi. Padişah bu karara razı • olmamak istedı; - *•««••• u YakılmasiDİjTza-ihüma\ûm«nî " yoktur. Bu kadar din ve de\ let düşmanı olan Hırisûvanlann gülmelerine yol açacak bir konu olmakia, ancak yıkılıp tahrip edihnesine nıhsat ve iznim olmuştur"dedi. O gün İstanbul'da, Batı sanatı adına yapılan binalar çatır çatır yıkılmaya. yıllardan beri yağma ve ganimetten yoksuk kalanlar tarafından kuru tahtalar bile kapışılmaya başlandı. Hocalann Batı uygarlığına karşı düşmanlıklanndan padişah bile korkmuş. hatt-ı hümayûnunda, Hıristiyanlardan söz ederken "din ve devlet düşmanı" sözünü kullanmıştı Ancak bu feci hareketin "gülmelerine yol açacağmı" da kavramıştı. m. Selim'in sonu da böyle oldu. Kabakçı isyanı, İstanbul'u günlerce altüst etti (1730). Bu isyanda en önemli etken, yıne hocalardı. Hatta, III. Selim'in sözde şehzadelere saldıracağı ileri sürülmüş, Aygır İmam şehzadeleri korumakla görevlendirilmişti. Aygır İmam, III. Selim'in imamıydı. Şimdi eşkıya tarafından saraya delege atanıyor ve bu görevi de kabul edıyordu. Padişah, onu nezaketle başından def etti. Öte yanda Şeyhülislam Ataullah Efendi ile Kabakçı, eşkıyaya reislik ediyorlardı. Şeyhülislam, eşkıyadan uygun cevap alır almaz tahttan uzaklaştırma fetvasını verdi. Ardından, bütün ayaktakımını saraya hücum ettirdi. III. Selim, ona güvenmiş, ilmıni takdir etmişti. Ancak, şeyhülislamlar içinde katiller bulundugunu, bir kısmının bağhlıklanmn mevkilerini elde edene, arpalıklannı arttırana kadar sürebileceğini düşünmemişti. Gerçekten de, bu tarihi gerçeği düşünmeyen padişahlann şeyhülislamlannda gördükleri ilme ve çekime kapılarak ülkeye pek çok fenalıklar getirdikleri görüldü. Böylece hoca nüfuzu, yalnız devlet yönetimini salt kişisel çıkarlar yüzünden çöküntüye uğratmakla kalmadı, milletin uyanıklığını da körletti. (*) 1703'te altı ay sadrazamlık yaptı. (**) Sadrazamlık dönemi: 1713-1716. (***) "Lale Devri"nin ünlü sadrazamı ve III. Ahmed'in damadı. Sadrazamlığı: 1718-1730. BİTTİ DÜZELTME İLANI 12/2/1997 tarihli gazetemizde Yıldız Teknik Oniver- sitesi'ne ait ilanın 3. maddesi sehven 9. madde ile "Teknik Eğitim Fakültesi Mezunu ve askerliğini yapmış olmak" şeklinde aynı yayımlanmış olup. 3. maddenin doğru şekli aşağıdaki gibidir: "Kadro Mi- mar veya Şehir Plancı Kökenli Şehir Planlama Dalın- da yüksek lısans yapmış CAD ve GİS Bilgisayar pro- gramlannda uzman olanlara aynlmıştır." Düzeltilerek duvurulur. Basın: 6014 ANKARA 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ'NDEN HÜKÜM ÖZETİ Esas No: 1994/1122 / Karar No: 1995/1006 / Hâkim: Hıkmet Uyar 17402 / Kâtip: Feride Alev / Suç: Basm yoluyla hakaret / Suç tarihi: 13.6.1994 Karar tarihi: 30.10.1995/Davacı: K.H. Katılan: Oğuzhan Asiltürk Malatya Milletvekili Ankara Sanıklar: 1 - Zekeriya Beyaz Mustafa oğlu, 1938 doğumlu Gaziantep Şahinbey Savcılı Mah. Nüf. Kay. olup halen Ortadoğu dergisı yazan 2- Tahir Kutsi Makal: Mehmet oğlu, 1937 doğumlu Denizlı Acıpayam Oğuz köyü Nüf. Kay. olup halen Or- tadoğu gazetesı sorumlu müdürii. Davacı Oğuzhan Asiltürk'ün şikâyeti üzenne sanıklarZekeriya Beyaz ve Tahir Kutsi haklannda mahkememizde yapılan açık yargılama sonunda: Her iki sanığın hareketlerine uyan TCK'nin 482/1-4., 273, ve 647 sayılı kanunun 4. maddeleri gereğınce haklannda verilen üç ay on beş gün hapıs cezası paraya çevrilmek suretıyle ve aynca \enlen para cezası ile toplamı yapılarak neticeten ıkı mılyon sekizyülelli sekizbınüçyü- zotuzüç lira ağır para cezası ile mahkûmıyetlenne, Karar kesinleştıgmde karar özetinın TCK'nin 487. maddesi uyannca Mılliyet, Cumhuriyet ve Sabah gazetelerinde yayımlanmasına, Aynca karar özetmin basın kanununun 18. maddesi uyannca Ortadoğu gazetesinde yayımlanmasına karar verildi. 8.1.1997 Basın: 5959 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Hırsöar Teslim Olun!.. (1) Yıllar var. bu başlıkla bir yazı yazmayı düşünüyordum.s Buna nereden mi esinlendim? Bir duyuma göre, Ismet, Paşa, tek parti döneminde hırsızlıklardan, çetelerden bu- * nalmış, "Hâkimiyet-i Milliye" gazetesine bu başlıkla bir yazı yazmıştı. Günlerce böyle bir yazıyı aradım, bilebile-; ceklere sordum. l-ıh, bulamadım! ) Umudumu artık yitirmiştim. Bir olay gözümü açt. 20 \ Aralık 1996 Cuma günü Ankara Adliyesi Konferans Sa- lonu'nda, Atatürk ün adalet bakanlarından Mahmut E-' sat Bozkurt'un ölümünün 53. yılı dolayısıyla bir anma toplantısı duzenlenmişti. Konuyla, özellikle Mahmut Esat, Bozkurt'un devrimcı çabalanyla yakından ilgıliydim. Bir gün önce, 19 aralık perşembe günü "Ankara Notlan "nda, "Cumhunyet Kamyonlan" başlıklı yazım yayımlanmıştı. i Toplantıyı Ankara Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Rama-, zan AsJan yönetjyor, Ankara Barosu savunmanlanndan Atilla Elmas ile Önder Sav, konuşmacı olarak katılıyor-' lardı. Önder Sav, konuşması sırasında Mahmut Esat Boz- kurt'un, döneminin bir bakanının yolsuzluğunu açıklayan: "Hırsızlar Teslim Olun!" başlıklı bir yazıyı yayımlamaktan çekinmediğini anlatıyordu. Toplantıdan sonra, Önder. Sav'a teşekkür ettim. Bir olayın ıpucunu yakalamıştım. Sıra yazıyı bulmaya gelmişti. Mahmut Esat Bozkurt'un kızlanndan Ay Bozkurfu te-' lefonda tanımıştım. Mahmut Esat Bey'le ilgıli söyleşileri- * mız olurdu Ay Bozkurt'la. Bir daha sesıni duymaz oldum. Bir rastlantı sonucu, yine tetefonla arayan Gün Tekand (Bozkurt) ufkumu açacak, yenı bilgıler edinmemi sağla- yacaktı. Gün Tekand, bir yanlışımı da düzeltmek ıstemiş-. ti. "Cumhuriyet Kamyonlan" yazısında, Mahmut Esat Bey'i anlatrken, O'nun Isviçve'de tüze (hukuk) doktora- sı yaparken, Yunanlılar Izmır'e gırince, öğreniminı yanda bırakıpbirkaçakgemiyleEge'yeçıktığını, Kuşadası'nda- • ki hemşerilenyle buluşup, Kuvayi Milliye çeteleriyle bir-, likte savaşa katılıp çarpıştiğını" yazmıştım. Gün Tekand, - Sayın Ekmekçı, babam doktorasını yanda bırakma- • dı, tamamladı yurda öyle döndû! dedi. ; Sonra, Gün Tekand, araştırmacı Hakkı UyarMa -yine; telefonda- tanıştırdı. Hakkı Uyar, Ege Üniversitesi'nde,' Atatürk llkelen ve Inkılap Tarihi Enstitüsü'nde görevtiydi. Ondan, "Hırsızlar Teslim Olun!" başlıklı yazının nerede, ne zaman yayımlandığını öğrenecektim. Yazı, 13 Aralık. 1930 günlü, "Halk Dostu" gazetesinde çıkmıştı. Yazıyı - bulmak güç olmadı, TBMM Kitaplık Müdürlüğü'ne yeni • atanan Afi Rıza Cihan, şıpınışı yazıyı buldurttu. Mahmut Esat Bozkurt'un ıstedığım öbüryazılannı da. Denn bir so- • luk aldım! ; "Hırsızlar Teslim Otunuz!.." başlıklı yazı şöyle başlıyor-: du: "llim âlemindeki otoritesine ne denirse densin; herkes- çe tanınmış bir Fransız yazıcısı vardır: Gustav Lebon (1841-1931). Bu muharrir, 'Arap medenıyeti tarihi'n/n 'Araplann va- risleri' faslında, 'TürkJer hıçbır Avrupa kavminden aşağı kabiliyette insanlar degıllerdir. Türkten maksadım, öz Türklerdir. Fakat bütün Şark'ta olduğu gibi bu milleti de yakıp kavuran müstevii (salgın) bır hastalık vardır: Bah- şiş!' der. Burada bahşişten murat rüşvettir. Devlet maJını çal- maktır. Devlet, millet zaranna hırsızlıktır. 'Gustav Lebon' bu zengin görüşlerini yazalı otuz se- neden fazla oluyor. Türk milleti yine o asil ve yûksek ırk- tır. Fakat Fransızmuharririn bahşişe aithükmü acaba bu- gün dahı isabetinden çok kaybetti mi?.." "HalkDostu" gazetesinde, üç sütun üstüne "Halk Dos- tu" imzasıyla çıkan yazısının sonunda Mahmut Esat Bey, t , şöyle diyoj: zıyet ve usulleri çok farklıdır. Bugûnküler daha maharet- lıdirier. Daha cesurdurlar. Şebekelen daha genıştır. Da- s ha tehlikelidirler. Mesela meşrutıyette -istibdatta olduğu gibi- ricalden (mevkisahiplerinden)hırsızlarvardı. Bunlarmilletin endar ve sıkıntılı zamanlannda hükümet kuvvetiyle vagon al- • mak, memleketin ihtiyaçlanndan ihtikaretmek suretiyle zengin olurlardı. Hariçte ve dahilde bugünku idarenin yûksek şerefıni, i kuvvetinikullanarakceplerini doldurmaya çalısanlar, bun- laraönayak olaniarvardır. Bunlar çete halindedirler. Baş- larrnda Hamidiye tezkereli Türkler vardıri.. Türk milleti bunlan dize getirinceye kadar uğraşacak- > tır. Bunlar neler yaparlar, nasıl hareket ederier, korkma-' dan milletin şerefiy/e nasıl oynarlar? Yann anlatmakta devam edeceğız. Şımdilik şunu tereddütsüz kaydetme- liyız ki inkılâp (devrim) bunlan da er geç teslim alacaktır. Ceza günü uzak değildir. 'Gustav Lebon'un Türk mil- leti hakkında yûksek görüşleri arasındaki o 'bahşiş' kay- dı da sılınecektir." Mahmut Esat Bozkurt'un yazısında eleştırdıği, teslim olmasını ıstedıği bakanın adını ben de açıklamayacağım. Ancak, o bakanın adı "hırsız" olarak, yıllar yılı Türkiye'de söylenegelmişti.Mahmut Esat Bey, Mustafa Kemal'in ya- verlerinden birinin bir yolsuzluğa kanştığını öğrenir, bunu Mustafa Kemal'e de bildinr. Mustafa Kemal, ınanmak ıs- temez. Sonra olayı, yakından yakalayınca, yaverin apo- letlerini eliyle söker, onu Köşk'ten uzaklaştınr. Mahmut Esat Bey'in yazdıkları bugün de geçerlidir. , Hırsızlar, çeteler cirit atmaktadır. Bunlar, yakalannı sıyır-' mış görünseter de, halkın bunlan bilmedığini mi sanıyor- lar? Bunlar, iplıkleri pazara çıkmış bırer budaladan baş- ka bir şey değildirier! , ••• ! Ankara'da şeriata karşı kadın yürüyüşü çok görkem- iiydi. Gelecek günlerde yobazlar elinde dinin ne duruma geldiğini sergileyecegim. BULMACA SEDAT YAŞAYA1S SOLMNSAĞA: 1/ "Değersiz, önem- siz" anlammda argo sözcük. 2/ Boyut- lar... Sonunageldi- ğı sözcüğe "vurul- 3 muş. tutulmuş, uğ- ramış" anlamı ka- tan sözcük. 3/ Kü- çük gemi... Eskı bır ağırlık ölçüsü birimi. 4/ Hayvan- lara vurulan dam- ga... Şiirin satırla- 8 nndan her biri. 5/ g Dünyamn en yük- sek tepesi. 61 "Fiiller" an- larmnda eskı sözcük... Kat kat çakıl ve kumdan oluş- muş yer kıvnmı. 7/ Içine su konulan kulplu ve emziklı 3 kap... Yapma. etme. 8/Ger- 4 çek... Türk halk müziğinde makam. 9/ Rusya'da 1917'den beri yayımlanan " günlük gazete. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Zırh >a da silah... Oy- lumlu. 2/Peşin parayla bel- li bır süre için bır şeye alıcı olma işi... Salgı oluşturan or- gan. 3/ Saniyede bir jullük iş yapan bir motorun güç biri- mi... Bir köşeden karşı köşeye dogru kesilmış, katlarunış ya da konulmuş olan. 4/ Satrançta bir taş... Giyecekleri tanıt- mak amacıyla mankenlenn yaptığı gösteri. 5/Aynlık. 6/Ya- hudi mancında, çölde yaşadığına ve bütün günahlann nede- ni olduğuna manılan şeytan... "Kırmızı bir — oluypr so- luğum ' Yüzümün yanmasından anlıyorum" (Cemal Süre- ya). II Hayvanların boynuna asılan çıngırak... İstenı'len nitelıkleri taşıyan. 8/Evinbölümü... Macanstan'da üretilen ünlü bir şarap. 9/ Sovyetler Birliğı zamanında Gulag kamp- lanndaki tutuklulara verilen ad... Güzel ötüşlü bir kuş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle