25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
&ARALIK 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Bolivyalı tiyatro topluluğu Teatro Del Ogro, Hadi Çaman Yeditepe Oyunculan Tiyatrosu'nda Kaybolan Amazon halknun tarihi fNURDAN CtHANŞÜMÜL : Bolivyah tiyatro topluluğu Teat- JTO Del Ogro, bugün ve yann •19.00-21.00 saatlerinde Hadi Ça- man Yeditepe Oyunculan Tiyatro- su'nda "El Cuento Del Karai" KTtaraTnin Hikâyesi) isimli oyun- 'lannı sahneleyecek. , Teatro Del Ogro, geçen beşyûz yıl boyunca, yeryûzünden yok blan pek çok AJnerikan yerlisi gi- bi yitip giden bir grup olan Ama- zon göçebelerinin mitolojik tari- hini anlatıyor. Tiyatronun basit oğeleri olarak adlandınlan ağaç- %an masklar, canlı müzik ve aktör- •lenn ritüel atmosferi içinde canla- dırdıklan ve zaman zaman kome- |di öğelerinin de yer aldıgı "El Cu- ento Del Karai"de (Karai'nin Hi- kâyesi) "Guarasug We" (Kötünün 'Olmadığı Diyar) ınsanlannın Av- ;VupaIılann Amerika'ya göçüyle ;nası] yok olduklan anlatılıyor. Fi- lore Zulli'nin yazdığı ve yönettigi toyunda Benıardo Taruire ve Car- •b Robertson rol alıyor. /Tiyatro, iletişim aracunız' ; - Ovunlannızı nerelerde sahne- liyorsunuz ve bu size neler kaüyor? ' FIORE ZLLLI - Bolivya da ti- ^yatroyudışan taşıyoruz. SokakJar- da, okullarda, üıuversitelerde, has- tanelerde, hapishanelerde oyunla- :nmızı sahneliyoruz. Daha da 'önemlisi köylerde. ormanlarda; ihiç kimsenin gitmediği yerlerde 'oyunlanmızı sahneliyoruz. Ekim •ayında da bir tur gerçekleştirdik. Birjiple ağaçlann arasuıda bir kö- •ye gittik, burada hıç kimse tspan- l yolca konuşmuyordu. Yaptığımız ışeyleri onlara da göstermek isti- :yorduk ama tiyatronun ne oldugu- nu bile bilmiyorlardı. Onlara dans ettiğimizi, şarkı söylediğimizi an- lattık. Onlar da bızim oynamamı- za izin verdiler. Oyunumuzu sah- neledikten sonra aramızdaki ilişki de tamamen değişti, çünkü tiyatro ortak bir dildir. -Sizin için tiyatro nedir? ZULLJ - Bizim yaptıgımız ti- yatro tek bir dildedeğil. Birçokdil kullanıyoruz. Tiyatro farklı diller- le iletişim kurma aracıdır. Maske- ler, şarkı söyleme, dans gibi bırçok şeyi kullanabilır ve böylece de ev- rensel birdil yaratabilirsiniz. Top- luluktaki insanlar farklı renklerde, hepimiz farklı kültürlerden geli- yoruz. Bu bizim ıçin önemli çün- kü tiyatro günümüzde farklı bakış açılannın bir araya gelmesiyle oluşmalıdır. Seyahat etmek de bi- _ eatro Del Ogro, geçen beş yüz yıl boyunca, yeryûzünden yok olan pek çok Amerikan yerlisi gibi yitip giden bir grup olan Amazon göçebelerinin mitolojik tarihini anlatıyor. Ağaçtan masklar ve canlı müzik eşliğinde aktörlerin ritüel atmosferi içinde canlandırdıklan oyunda insanlarımn Avrupalılann Amerika'ya göçüyle nasıl yok olduklan aktanlıyor. zım içın önemli, çünkü böylece ın- sanlarla olan iletişim gücümüzü kontrol etme imkânı buluyoruz. Sokaklarda ya da ormanlarda gös- tenlenmızı sahnelediğimizde ken- dimizi daha güçlü hissediyoruz. Sıradan tiyatro izleyicileri. sürek- li tiyatroya giden insanlar bızı ız- lediğinde farklı olduğumuzu gö- rüyorlar. Grup enerjısıni görüyor- lar. Bu bizim çalışma tarzımız. Oyun bizim için amaç değil. Oyu- nu bir şeyler söylemek ve iletişim kurmak için bir araç olarak kulla- nıyor ve günlük yasamda görün- meyeni görünürhale getirmeye ça- lışıyoruz. Gösterilerimizi bir araç olarak kullaruyoruz. Bir ormana ya da çöle gittiğimizde doğadan birçok şey öğreniyoruz. Doğaçla- ma oynuyoruz, çünkü bu sayede yeni şeyleri biraraya getirmeyi öğ- reniyoruz. Farklı kültürlervehalk- lardan tiyatro ile ilgili yeni şeyler öğreniyoruz. Yasadıgımızdünyay- la ilgili gerçekleri yakalamaya ça- lışıyoruz. Doğa yok oluyor, insan- lar yok oluyor ve ölü bir topluma sürükleniyoruz. Küçük bir toplu- luğuz. yaptıgımız da okyanusta bir damla su. Ama bunu yapmalıyız. insanlar yaşamak istiyorlar. Bizim için tiyatro vazgeçilmez bir ileti- şim aracı. - Oyunu sahnelemeye nasd ka- rar verdiııiz? PamukbankFotoğraf Galerisiaçüıyor Kültür Servisi- Pamukbank Fotoğ- raf Galerisi 16 Aralık tarihinden iti- baren Teşvikiye'de sanatseverlerin zı- yaretine açılıyor. Yerli ve yabancı fo- toğraf ustalannm seçkin yaprflannm sergileneceği galeri, fotograf sanatı- nı Türkiye'de ciddi bir sunum ortamı- na kavuşturmak, sanatseverlere dün- yadaki yayınlan izleme imkânı ver- mek ve sanat eleştirmenleri içifl ya- pıcı bir ortam oluşturmak amacını ta- şıyor. Başdanışmanlığını Paul McMil- len'ın yaptıgı 'Pamukbank Fotoğraf Galerisi'nin ılk sergısi ise işıkYıIla- n'başhğım taşıyor. Sergıde, fotoğra- fın ilk günlerindeki hareket araştır- malanyla Eadvveard Muvbridge'den Sebastiao Salgado'nun ortaçağda çe- kilmiş ızlenimi veren çağdaş maden- ci fotoğraflanna, Imogen Cunning- ham'ın duyarlı kadın figürlerinden Bill Brandt'ın heykelsi gücüne, araş- tırmacı bir gözle bakılıyor. Sergiye katılan sanatçılar ıse şöyle: Henri Cartier-Bresson, David Bailey, Edo- uart Boubat Imogen Cunningham, Rl>bert Doısneau, Frantisek Drtıkol, Raiph Gıbson. Horst P. Horst, Geor- ge Hoyningen- Huene, Mary Ellen Mark, Steven Meisd, Duane Mıchals, Arnold Nevvmaa, Sebastiao Salgado, Bruce VVeber. Eve Arnold, Herb Rıfls, Andre Kertesz, Roger Mayne, Lee Miller, VVilliam Claston, Bill Brant, Manucl Alvarez Bravo, John Tomp- son. Eadvveard Muybridge. Pamukbank Fotoğraf Galerisi'nin 'Işıkh Yülar' adlı ilk sergisini, Ara Güler'in klasik yapıtlanndan oluşan bir sergi izleyecek. Koleksiyoncula- ra da hitap etmeyi amaçlayan Pamuk- bank Fotoğraf Galerisi, ülkemizde bi- linçli fotoğraf koleksiyonculuğunu yaygmJaştırma misyonunu da üstlen- meyi planlıyor. ZULLJ-Yok olan kültürler ilgi- mi çekiyor. Bu konuda yazılmış metinleri ve kitaplan okudum. Sonra bir oyun yazmaya, her şeyi evrensel bir dil olan tiyatro aracı- lığıyla anlatmaya karar verdim. Ancak oyunu yazdıktan sonra sah- nelemek için oyuncular aramaya başladım. Bu oldukça zordu, çün- kü herhangi bir oyuncuyla çalış- .mak istemiyordum. Bolivya'dabu- lunduğum üç yıl içinde burada bır- çok insanla tanıştım. Geçen şubat ayından bu yana bu toplulukla bır- likteyim. - Oyun haldonda bflgi uerir mi- smiz? ZULLI- u Guarasug We" Ama- zonlarda yaşamış ve 17. yüzyılın ortalannda yok olmus etnik bir topluluk. Uzun yıllarboyunca ken- di dini inanışlannı koruyan bu top- luluk Avrupalılann Amerika'ya gelmesiyle yok olmuş. Avrupalılar gelmeden önce Karai olarak ken- di samanlanru adlandınrken bunu daha sonra beyaz adam anlamın- da kullanmaya başlamışlar. Beyaz adamlann güçlü ve iyi olduklan- na inanan insanlar bir süre sonra öyle olmadığını görmüsler. Oyu- nun başlangıç noktası bu. Bu etnik topluluk hakkında bir şeyler öğ- renmek isteyen beyaz bir adam bölgeye gidiyor. Bu bölgede yaşa- yan ve bu topululuk hakkındabir-" çok şey bilen yaşlı birkadın var an- cak beyaz olduğu için bu adamla konuşmak istemiyor ve ondan git- mesini istiyor. Adam, beyaz oldu- ğundan utanarak geri döner. Gece uykuya daldığında ise bir düş gö- rür. Düşünde Shaman gelir. "Ben Karai'yiıru sana benim insanlan- ırun ö> küsünü anlatacağım, çünkü biliyorum ki senin ruhunun ten rengi yok" 1 der ve insanın ilk olu- şumundan Avrupalılann gelmesi- ne dek tüm öyküyü anlatır. Oyunu Ispanyolca sahneliyoruz ancak bu önemli değil çünkü insanlarla be- den aracılığıyla iletişim kuruyo- ruz. Seyirciuin hayalgücü oyunun akışını belirliyor. BUA^AMADA ŞÜKR4N KURDAKUL Demokrasi Savaşımında Kadınlarımız "Sokakte işitti her gelin Seferbehik haberierinin Gecede ayak seslerini." Ahmet Muhip Dıranas'ın okuduğumuz dizelerin- deki seferberiik gelinlerinden biri de anamdı benim. Kadınhğını, yıllar yılı, vartığının gizinde saklamayı öğrenmiş binlerce yaşıtı gibi bekleme ustalarmdan bi- ri. Yalnızlığı çocuklanyla birirkte büyüyen... Darülmuallimat'a (Kız Ögretmen Okulu) girebilen- ler gizli öncüleridir o seferberlik kuşağının. Düşünebilmede, giyimde, kuşamda, dünyayı algı- lamada. II. Meşartiyet, okul kapılannı açarak varlıklannın önemini ögretti kadınlanmıza. Cumhuriyet, bilimsel bilgiyi. 63 yıl öncetabandan gelsin yukandan verilsin, ka- dınlann seçme ve seçilme hakkına kavuşmalan, bu değişim sürecinin simgelerinden biri olarak düşünül- melidir. Meşartiyet dönemi şeriatçılannın ellerinden geldi- ğince önlemeye çalıştıklannı biliyoruz bu değişimi. 31 Mart ve öteki silahlı ayaklanmalarta. Emperyalizmin desteğine karşın yenik düştükleri- ni de biliyoruz. Cumhuriyet, kadınlann seçme ve se- çilme hakkını insan olma hakkının gereği saymakla demokratikteşme savaşımının biryükümlülüğünü da- ha yerine getiımiştir. Biliyonjz kadınlığa da sınıfsal niteliği göz ardı et- meden bakmak gerektiğini. Ama ister burjuva olsun ister emekçi, hukuksal anlamda kadının seçme ve seçilme hakkı, demokrasinin gereklerinden biri de- ğil midir? Batjlılaşma soaınuna değindiğim bir yazımda şöy- le demiştim: "Halide Edip'lerden Sabiha Sertel'lere, Behice Boran'/ara geçiş sürecinin belırgin korkusu yalnız, kadınlann 'garp kadınlan' gibi yaşamak istemelenn- den kaynaklanmıyordu kuşkusuz. Insanlanmız ya Batılılar gibi düşünürierse. Lamartine'/n, Hugo'nunyanısıraManı'ı, EngelsV okuma bilind kazanıriarsa. II. Meşnıtiyet'in tutucusu, kadının başındaki örtü- yû çıkarmasından korkuyordu. 'Koşullu hümyetçi' Cumhuriyet dönemi tutucula- n, kafalannın içinden kontfu kadınlanmızın. Batı, ama bizim istediğimiz Batı... özgüriükama, bizim verdiğımiz kadar..." Kendilerini özgüriük savaşımına adayan kadınla- nmız da biliyordu bu gerçeği. Bu nedenle bilimsel bil- giden aldıklannı topluma verdiler. Demokrasi, ama yaşamın bütün kesimlerinde ta- bana söz ve karar sahibi olma olanağını veren de- mokrasi. Düşüncenin önüne yasak koymayan... 1946'da genç bir öğretim üyesi olan Behice Bo- ran şöyle yazıyordu: "Vatandaşın seçme ve seçilme hakkı, demokrasi- nin ilk ve temej şartıdtr, ama bu hak kşndi başına bir şey ifade etmez. Söz, fikir,yayın, topfanma, teşkilat- lanma, hak ve hüm'yetleriyle ve teşekküllerin, şahıs- lann ve mülklerinin masuniyeti şartıyla sıkı sıkıya bağ- lıdır. Demokratik hak ve hümyetlerden hiçbiri tek ba- şına yürijyemez. Hepsi bir bütün teşkıl eder. Daha- s; da var. Demokrasi bütün bir cemiyet sistemi ve ona uygun zihniyet ve görüş demek olduğuna göre, siyasi alanda bu esas hak ve hürriyetlerin belirme- siyle de demokrasi davası çözümlenmiş olmaz. Ce- miyetin bütün müesseseleri, iktisat sistemi ve fe- şekkülleri demokratik esaslara göre olmakzorunda- dır." (Söz, Haziran 1946) 63 yıl sonra kadınlann örgütJendiği dernekler, seç- me ve seçilme haklanna sahip çıkmanın sevincini kuöuyorlar. Bu eytemleri, başta yaşama, düşünme ve yarat- ma haklanmızı güvence altına alacak olan demokra- siye ulaşma savaşımının bir parçası olarak dü- şünüyomm. Ankaru DT'nin yeni oyunu 'Kontrbas' Oda Tıyatrosu 'nda başladı Kısır döngüden çıkabilmek... 1BAHAR TANR1SEVER J ANKARA - Hani bazılan, yüreklerinin \derinlerinde bir acı duyarlar. Nedenini bi- jlirler ama kendilerine bile itiraf edemezler. 'Sınırlannın farkındadırlar, boş bir çabayla, îtımaklannı etlerine kanaurcasına geçire- trek aşmaya çalışırlar; yapamazlar. Rastlan- ,-tuar, belki de bir inat uğruna kendilerine uy- 4gun olmayan ama bir daha asla dönemeye- ?cekleri o yolu seçmek zorunda kalmışlar- ;dır. En kötüsü de bunu bilmelen ve kabul {ettikleri bu kaderi değiştirecek cesareti bu- yamamalarıdır... | Yaşadıklan doyumsuzluğu sakJayanlar, Jsesini duymamak için direndikleri yürek- *lerinin en derinlerine gömenler ise belki de •yaşamlannın sonuna kadar gerçek istekle- |rinin bu olmadığını fark etmeyeceklerdir... r Ankara Devlet Tiyatrolan 'nın yeni oyu- fnu "Kontrbas", "Toplumun içinde birey folarak ayncalık taşıyor muyuz", "Kimliği- ' miz bizi nasılyönlendiriyor" sorulanna ya- Inıt ararken mutlulugu irdeliyor. "Kontr- ;bas"ı Patrick Süskind'den Hale Kuntay sTürkçeye çevirdi, Metin Bdgin yönetti. |Oyunun, sahne ve giysi tasanmı Ğül Em- f re, ışık tasanmı da Zeynd Işık ve Hakan jÖzdemir'e ait. ! fa Kontrbas", dilediğince yaşayamayan 'ancak bunu nasıl değiştireceğini de bilme- jyen bir müzisyenin tek kişilik dünyası çev- ıresinde sınır tanımaz duygulannın yaratü- ]ğı bunalımı ve kısırdöngüyü anlatyor. "Bir 'dakjka" diye başlayan oyunda, kontrbasçı, fkendine ördüğü İcozadan dışan çıkmaya ça- jhşıyor, bir şeyler söylemek istiyor ama söy- jleyemiyor. Çok iyi bir virtüöz değil ama içok kötü de değil. Yalnızca küçük bir ha- «yali var: Galada, başbakanm önünde veri- <len bir konserde, âşık olduğu soprano Sa- 'ra'ya orkestranın en arkasuıdan bağırmak... •Kontrbasçı şöyle der: ;• "Önemli değil yann kovulmam. Kariye- ;rine katkıda bulunduğum için beni her za- . man hatırlayacaktır. Belki çok daha büyük ;birola> T olur, başbakanın koruması beni vu- ' rur kazayia. Kovulmak, biz hh erarşi için- 'Kontrbas'ta Okay Kavnzlu oyTiuyor. de yer alan enstrümancılara yönelik değil- dir. Genel müdürler kovulur yahıızca, biz kovulmayız ki!" Ancak, oyun devam ettikçe, gerçekte böyle bir sopranonun olmadığı, özel yasa- mında iletişimsizlik yaşayan kontrbasçının onu hayalinde yarattığı anlaşılır. Oyunun yönetmeni Metin Belgin, mü- zisyen için "O ne bir kahraman ne de çığ- lığını du\ madan geçebfleceğimiz bir insan. EHyaiog kurma özkmL kontrbasa tutsakb- ğı. bitmeyen >alnızlığı. çaresLdiğj. karanlık öfkelerine karşın, sevginin bembeyaz safb- ğuıa gereksinim duymasını. içimizden biri olduğunu ammsaüjor" diyor. Tek kişilik oyun "Kontrbas"ın oyuncu- su ve yönetmen yardımcısı Olcay Kavuzlu. soloya yeteneksiz olan bir müzisyenin ya- şamını kontrbasıyla özdeştirerek toplum, devlet yapısı ve hiyerarşiye karşı duyduğu isyanı anlattıklannı belirtiyor. Toplumun çarklannı gören, yeteneklerinın ölçülerini bilen kontrbasçının, sıkışmışlıgı aşmayı is- tediğini kaydeden Kavuzlu, "Kısıtntağını bilmek ona çok aa vcriyor. Bir sanatcının smırsız sonsuzluk içindeakışması kadar lo- sır bir döngü olamaz. Ama yeteneklerinin kısıtlılıgını fark ettiği için ne bu çarkm için- de yer almak istiyor ne de dışında kalabili- yor. Nasıl yaşadığını, nasıl bir jaşarru olaca- ğmı bikme>en bir sanatçı topluma, devlete, hiyerarşiye, müziğe. yaşanüsma, bireysel, toplumsal. cinsel olarak her şeye başkaldı- nyor ve dedikosunu yapıyor sejircilerle" değerlendirmesini yapıyor. Olcay Kavuzlu, maddi olarak da büyük olumsuzluklar içinde bulunan müzisyenin yalnızca kendine ait bir yaşamı ve sevece- gi bir kadının olmasını istedigini belirtir- ken. çaresizlik nedeniyle hiyerarşiye bo- yun eğdiğini anlatıyor: "Bazen sempati duyuvor, bazen "Deli mi bu?' diye bakıyorsunuz. ama çok da hak veriyorsunuz. Hiçbir ilişldsi yok, cinsel ha- yan yok. Orkestranın topiumdan hiçbir far- \a yok. Toplumda da en küçük isi yapanlar küçümsenir. Ancak toplumda bir çöpçü 'Ben bu işi yapmıyorum' dejip gidebiBr. A- ma kontrbasçı bunu yapamıyor. O, bunu öğrenmiş, bunu biliyor ve bundan başka bir şey yapamaz.Ancak bulunduğu durumdan da memnun değiL Her şeve isyan edrvor. Se- yircL bir haykırma amnda, ne yapıyonız, bu gerçekten benim hayatim, diye düşün- mek zorunda kalıyor." Kontrbasçı, oyunun sonunda seyircilere sesleniyor "Babama beslediğim nefretten rnemur değil, sanatçı oldum. Annomc beslediğim nefretten de enstrümanlann en çirkin, en kocaman, solova en etverişsiz olanını seç- tim. Ama kim hayatta istedigini yapabili- yor? Işinizi severek mi vapıyorsunuz. dü- şündünüz mü bunu daha önce? Ben kendi- mi küçümseyebilirim, ben belki arülannu- eksilerimi söylebüirim. ama siz bana alaya bakamazsuuz. Çünkü, ne oltırsa olsun ben sanatçı diye adlandınlan bir grubun üşesi- yim." Ve kontrbasçı her gece olduğu gibi ''Bu- günorkestradaSara'ya bağıracağım'' diye- rek sahneden çıkar... Schumactier'ln sergisi Ankara Resim Heykel Müzesl'nde Doğaçlamaya dayalı 'açıkyürekli' resimler Yapı Kredi Cumartesi Konserleri başlıyor Kültür Servisi-Alman sanatının ya- şayan en önemli temsilcilerinden bin olarak nıtelendınlen Emil Schtımac- her'in resim sergisi Ankara Resim Heykel Müzesi'nde 31 Aralık tarihine dek izlenebilecek. Yapımcılığını Necmi Sönmez'in üst- lendiği sergi, Federal Almanya Cum- huriyeti'nin Ankara'daki Büyükelçisi Hans-Joachim Vergau'nun himayesin- de gercekleştiriliyor. Sanart Vakfi, ÎFA ve Ankara Goethe Institut tarafından desteklenen serginin oluşmasmda, ay- nca Federal Almanya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği'nın de katkılan bulunuyor. 1912 yılmda doğan Emil Schumac- her, öğrencilık yıllannda gerçekleştir- diği "gerçekçi-dtjav'urumcu''çalışma- larının ardından, II. Dünya Sava- şı'ndan sonra geliştinüği resim anlayı- şıyla özgün soyut bir söylem tarzı oluş- turdu. 1945 sonrasuıda Almanya 'da te- mellenen tnformel sanat akımı içinde yer alan resimleriyle Schumacher, özellikle 1960ve 1970'liyıllardaulus- lararası alanda dikkati üzerine çeken bir üslup geliştirdi. Sanatcının Anka- ra sergisi, ülkemizde ilk kez izleyici- lere sunuJuyor. Sergi ağu-lıklı olarak sanatcının olgunluk dönemi ürünleri arasında özel bir yeri olan 1980'li yü- lara ait guajlannı kapsıyor. Schumac- her sergide yer alan çalışmalannda, karşıtlıklara dayalı soyut resim diline yeni motifler kazandırarak farklı bir resim dünyasının kapılannı aralıyor. Bir yanda sanatcının kompozisyonla- n üzerindeki hâİcimiyetini, öte yanda resimlerinde kullamlan form ve renk zenginliklerini dile getiren bu resim dünyasının en önemli özelliklerinden biri ise açık yürekli olması ile tanım- lanıyor. Kâğıt üzerine sık sık farklı malzemeleri ekleyerek bunlan kendi- ne özgü bir bütünsellikle yorumlayan Schumacher böylece çalışmalannda oldukça zengin tasanm fantezilerini gündeme getirmeyi amaçhyor. Soyut çizgiselliğe dayalı formlann yanı sıra gerçekçi nesnelere gönder- me yapan ve doğaçlamaya dayalı re- simsel araştırmalar da sergide yer ah- yor. Kültür Servisi - Yapı Kredi Kültür Sanat Yayın- cılık tarafından düzenle- nen 'Cumartesi Konser- leri', 20 Aralık Cumartesi günü başhyor. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncı- lık'ın, Atatürk Kültür Merkezi işbirliği ile Fran- sız, Italyan, Ingiliz, Alman ve Avusturya Kültür Mer- kezlerinin katılımıyla ger- çekleştireceği 'Cumarte- si Konserleri', her ay iki konser olmak üzere hazi- ran ayına kadar sürecek. Etkinliklerde piyano, keman, viyolonsel, gitar, şan resitalleri ve oda mü- ziği dallannda, yanşma- larda ödül kazanmış ve kendi alanında kariyer yapmış sanatçı ve toplu- îuklar yer alacak. Cumartesi Konserle- ri'nin ilkinde yer alan sa- natçılardanbiri, Filarmoni Orkestrası ile gerçekleştir- diği Jean Cras'ın 'Viyo- lonsel ve Orkestra Efsa- nesi' ile Charles Cros Akademi Ödülü'nü kaza- nan ünlü viyolensel sanat- çısı Henry Demarquette. Ona eşlik edecek olan pi- yanist ise Brahms'ın 1 numaralı konçertosu yoru- muyla 1992 yılında Ülus- lararası Pretoria Yanşma- sı'nda birincilik kazanan François Frederic Guy. Sanatçılar programlannda Beethoven, Eric Tanguy ve Brahms'ın yapıtlannı seslendirecekler. Cumar- tesi Konserleri 'nin biletle- ri Atatürk Kültür Merkezi gişelerinden sağlanabile- cek. Emil Schumacher'in sergisi ağutkb oiarak olgunluk dönemi ürünleri arasında özel bir yeri olan 1980'li yıllara ait guajlannı kapsıyor. Ankara Fflm Festivali'nin tapihtePi değişti • Kültür Servisi - Oscar adayı ve Oscar alan Amerikan fılmlerinin gösterimi, 1998'de yapılacak olan 10. Ankara Uluslararası Film Festivali'nin tarihinin değiştirilmesine yol açtı. Daha önce 13-22 Mart tarihlerinde düzenleneceği açıklanan festivalin tarihleri 1-10 Mayıs'a alındı. Değişiklik sinema salonlannda bu tarihlerde Oscar adayı ve Oscar alan filmlerin gösterilmesi nedeniyle yapıldı. Festivalin biletli gösterileri Büyülü Fener, Kavaklıdere ve Kızılırmak sinemalannda, ücretsiz gösteriler ise Ahnan ve Fransız Kültür Merkezleri'nde, Türk-lngiliz Kültür Derneği ve Türk-Amerikan Derneği'nde yapılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle