Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ARALIK 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
KİTAP TIRTILI SELİM İLERİ
Anılar, günceler. •.Yeni Roman akımının önde gelen ya-
zarlanndan Nathalk Sarraute'un ço-
cukluk anılannı okuyorum. 'Çocukluk'
adını taşıyor eser. Güberen Devrim'in
çevirisiyle Can Yayınlan'ndayayımlan-
mış.
Natfaalie Sarrautebizde gerçekten bi-
linen bir yazar değil. Kimi romanlan
dilimize kazandınldı; roman sanatına
ıhşkin değerli bir denemesi Tûrkçe'de
yayunlandı, ama Sarraute, öyle sanıyo-
rum ki, hak ettiğı ilgiyi Türkiye'de gör-
medi.
Çocukluk bu bakımdan, okur için hoş
bir başlangıç olabilir.
Nathalie Sarraute en 'eski' anılannı
kurcalarken, herhalde yalnızca bir ede-
biyat adamına özgü tutumla 'sözcük-
ler'i yakalıyor. Şekil, görüntü, renk ya
da figür değil onun en eski anısı; doğ-
rudan doğruya sözcükler:
"Nein, das tust du nicht-' Hayır, yap-
mayacaksm ." tşte gene aynı sözcükler.
geri dönüyor, uzun yıllar önce, içime iş-
lediği anlardaki kadar canh, o kadar et-
Irileyici; yükleniyor, tüm giicü, tûm o
korkunç ağırtığryla üzerime geKyor ve
bu baskinın altuıda, içimde, o baskı ka-
dar güçlü bir şey birden bağlanndan
kurtuluyor. başkaldınyon. ve ağzımdan
çıkan sözcükler bu başkakhnyı ona ta-
şıyor, saldınyor "Doch, ich werde es
tun..." Evet,yapacağun."
Çocukluk, geçmişin, gitgide bizden
uzaklaşan, bir anlamda, bir daha geri
dönemeyeceğimiz bir zaman diliminin
kurcalanması. Yazar, anılannı dile ge-
tırirken adeta bir 'sorgulama' yönte-
minden yararlanıyor. Çocukluğu birlik-
te yaşadığı bir kardeş sorguluyor yaza-
n. Anılar arasındaki gelgitte kimileyin
yalanlara nasıl saplanıp kaldığımız sor-
gulanıyor, deşilıyor.
Gerçekten de öyle değil mi? Anılan-
mızı bire bir, tıpa tıp yazmamız müm-
kün müdür? Günce tutarken de aynı du-
rum söz konusu değil midir?
Yazıya geçti mi, anılar bizim olmak-
tan çıkar. Yazının evirip çevirip biçim-
lendirdıği anılardır artık onlar.
Bununla birlikte anı kitaplanna, gün-
celere tuhafbirrutkunluğum vardrr. 'Sa-
hici'liklerini duyumsanm. Hele 'içten'
yazılmışlarsa. büsbütün kapılıp gıde-
rim.
Eskiden öyle değildi. Deli gibi bir
'roman okuru'ydum. Gerçi romanlan
yine çok seviyorum, şiiri, öyküyü de. A-
m^anı kitaplan, günceleridahabir ya-
nı başımda, yıllar içinde onlara bağlılı-
ğım arttı.
Kafka'nın günceleriyle başlamış ol-
malı, sanınm öyle:
Kafka bizim kuşak ıçin, 1960'lar
Türkiyesı'nde, lise dönemimizin en çar-
picı yazanydı. Dava'yı, Şato'yu, özel-
likle Değişim'i (Dönûşüm) büyülene-
rek okuyorduk. Kafka'nın bunalımlı
dünyasında satır arası siyasal iletiler ya-
kalıyorduk.
Bununla birlikte asıl Kafka'yı günce-
leri okuduktan sonra alımladım. Dört
duvar arasında bir alevdi bu günceler.
Katherine Mansfield'a ne dersiniz?
Ya Katherine Mansfıeld'ın 'Bir Hü-
zûnGüncesi'ne (Türkçesi: Şadan Kara-
deniz, Can Yayınlan) ne dersiniz? Dûn-
yaedebiyatınınbueşsizustası 1914'ten
•Anılanmızı bire bir, tıpatıp yazmamız mümkün müdür? Günce tutarken de aynı
durum sözkonusu değil midir? Yazıya geçti mi, anılar bizim olmaktan çıkar. Yazının
evirip çevirip biçimlendirdiği anılardır artık onlar. Bununla birlikte anı kitaplanna,
güncelere tuhaf bir tutkunluğum vardır. 'Sahici'liklerini duyumsanm.
Hele 'içten' yazılmışlarsa, büsbütün kapılıp giderim.
1) Yakup Kadri 2) HaBde Edip Adrvar 3) Franz Kafka 4) Vırguıia Woolf 5) Gülriz Sunıri 6) Nathalie Sarraute
1922'ye sayfalara-sayfalara işlemiştir
yaşammı.
Savaşta kardeşi öldûkten sonra şun-
lan yazıyor Katherine Mansfîeld:
"Kasım, Bandol, Fransa. Kardeşim.
Sanınm yaşamın benim için sona erdi-
ğini uzun zamandır binyorum, ama kar-
deşim ölünceye dek hiçbir zaman bilin-
cine vaımamıştun ya da kabul etmemiş-
tim bunu. Evet, gerçi o şimdi Fransa'da,
küçük bir ormanın ortasında yaüyor,
bense dimdik yürûyor, güneşi, denizden
esen yeli duyuyorum, ama ben de onun
kadar ölüyüm. Ne şimdi, ne gelecek hiç-
bir anlam taşınuyor benim için."
Bir paragraf daha sürer bu günce say-
fası. Mansfield, o incelikler, duyarlık-
lar, kederler ustası kardeşine duyduğu
sevgiyi ve ölüm aynlığını inanılmaz bir
içtenlikle kaleme getirir. Oluyordemek:
Kimileyin günce sayfalannda yazar bü-
tünüyle kendisi olup çıkabiliyor...
Bir Hüzün Güncesi gerçekten şaşır-
tıcı içtenliklerle yüklüdür. Aşk ve daha
yoğun biçimde cinsellik acılan yansı-
mıştır. Mansfield kâğıt üstünde müthiş
bir sorgulamaya girişmiştir.
Yalnız onun sorgulaması. Sarra-
ute'unki gibi bazı yargılayışlara yol al-
maz Gerçeklik olduğu gibi kabullenı-
lir. Yaşamak olduğu gibi benimsenmek-
tedir. Pişmanlık bile söz konusu değil-
dir.
Yirmincı yüzyıl romanında derin ız-
lerini yakaladığımız. geçen zamanla
birlikte ünü pekişen, değeri üzerinde
daha çok durulan Virginia Woolf da bir
ıçtenlikler güncesinin yazandır.
Fatih Ozgüven bu günceyi dilimize
kazandırdı: Bir Yazann Güncesi (Oğlak
Yaymlan, 1996).
Virginia Woolf yaşantısını, eserini,
ıkismin birbirinden aynlmazlığını ışli-
yordu güncesine. Yalnız birbirinden ay-
nlmazlığını değil, bir yandan da birbi-
rine ejkisini, bırbinyle özdşşjik kurma-
sını.
Gerçekten de şaşırtıcı bir günce: Yıl-
lar içinde Virginia Woolf'un nasıl git-
gide bir roman kışisi olduğu saptanı-
yor. Duraksayışlarla boğuşarak eserini
yazan romancı, gitgide romanlanndan
birinin kişisi olup çıkıyor.
"Hayır,vazmayacağun; insan görme-
yeceğün."
Yazmamak, yazmaktan uzak durmak,
yazıdan kaçmak, yazamamak herhalde
yazarlann ortak sıkıntılan arasındadır.
lnsanlardan uzaklaşmak isteğı ıse kimı
zaman herkesin duyabileceği bir acı. A-
ma ikisinin böylesine birleşmesi, Bir
Yazann Güncesi'nde beliriyor.
Bu müthiş günce, aslında soylu bir
yazann eseriyle büyük hesaplaşmasma
tanıkhk eder. Yaşam bir yerden sonra
yazılan yazı olup çıkar. Sözcüklerle ku-
rulan dünyada soluk alınıp verilebilir:
"Hayata döndüğümün -yazmaya ya-
ni- işaretierini \ereceğim."
Ve zaten 'yazma'nın büsbütün engel-
lendiği zaman gelince, yazar yaşamma
son vermeyecek miydi?
Bizde anı kitaplarL,.
Bizde am kitaplan, günceler bekle-
nildiğince çok değildir. İmparatorluğun
son döneminde yetişmiş, cumhuriyeti-
mizi hazırlamış yazarlanmız biraz da-
ha istekli çıkmışlar:
Yakup Kadri, örnekse. Yakup Kad-
ri'nin Politikada Kırk Beş Yıl, Zorakı
Diplomat, Gençlık ve Edebiyat Hatıra-
lan kitaplan kendi alanlannın birer baş-
yapıtı sayılabilir. Yazar yaşadıklannı
anlatmak, dile getirmekle yetrnmez; bir
de bakarsınız, okudukça dönemlerin
bütün bir sosyolojisine açıhnışsnıız...
Çok az kitap, Politikada Kırk Beş Yıl
ölçüsünde CHP- DP mücadelesinin ba-
sitliğini ve zavallılığını saptayabiliyor.
Çok az kitapta Bayar-İnönü ya da tnö-
nü-Menderes çekişmesinin temelinde
ılkelerin değil, kişiselliğin hüküm sür-
düğü, böylesme ustalıkla yansıtılabılir.
'Romancı' gözlemi, siyaset adamının
gözlemınden galiba daha güçlü çıkmış.
Okurlanm hatırlayacak, çok sevdi-
ğım am kitaplanmızdan biri de HaHde
Edib'in Mor Salkımlı Ev'idir.
Unutulmayacak 'meslek' anılan bü-
tün dünyada daima ilgi toplamışken,
bizde bu alandaki çalışmalar, verimler
de hayli cılız. Dört tiyatro adamı hiç ol-
mazsa tiyatro'yu kurtardılar Vasfi Rı-
za'nın, Mficap Ofluoğlu'nun, Gülriz
Sururi'mn ve Haldun Dormen'ın anı-
lannı söylemek istiyorum. Her zaman
sevilerek okunabilecek çok değerli
eserler. Özellikle Mücap Ofluoğlu'nun
Bir Avuç Alkış'ı, yalnız tiyatroyu değil,
dönemin bütün hayatmı ışıl ışıl canlan-
dınşıyla çok zevkli bir anı kitabıdır.
ReşatNuriGüntekin'in, MahmutYe-
sari'nin, Aka Gündüz'ün dergilerde
kalmış anı yazılan var. Gazetelerde kal-
mış anı yazılan var. Bu güzel yazılann
bunca yıl sonra kitaba dönüşmemesi
gerçekten üzücü. Ne var ki emeğe nan-
körlük burada da karşımıza çıkacak el-
bette...
Bir de anıyla kurmacayı birleştiren
bir 'ilk' edebiyaf adamımız var: Ziya
Osman Saba. Onun Değişen Istanbul
kitabını okudunuz mu? Gerçi yanm kal-
mış bir eser. Erken gelen ölüm bu usta
şairi, bu duyarlı insanı aramızdan alın-
ca, Değişen Istanbul bir anlamda yanm
kalmış.
Ama bu haliyle de olağanüstü güzel,
Türkçe'si güzel, 'anlaolan' güzel, anı-
lann kurmacaya, kurmacanın anılara
dönüşmesi serüveni güzel.
Bana gönül aydınlığı veren bu kita-
bın birkaç satınyla noktalıyorum:
"Kürsüsü boş, sıra içleri boş, kara
tahtası boş kalsa da o sııufta son bir de-
fa daha buluşsaydık, 'tambur' çalmasa
da o sınıfta yine dolaşsaydık dostlanm.
Bir kış mı \oksa bahar günü mü? Ba-
har daha iyL. O sınmn bir penceresi acık
olur, biz de teneffüsten derse_. An, yal-
nız o hevesler, gayeler, ümitler beşiği s»-
ralar üzerine kapanıp biz artık koca be-
bekler, hfingür hüngür ağlamayacağı-
mızı büsek!-"
///. Ulııslararası
CRR Piyano
Festivali başlıyor
Kültür Servisi - Cemal Reşıt
Rey Konser Salonu Genel
Sanat Yönetmenliği'nce
düzenlenen 'III. Ulııslararası
CRR Piyano FestivalT, 7
Aralık Pazar günü Idfl
Biret'in solist olarak
katılacağı açılış konseriyle
başlıyor. CRR Senfoni
Orkestrasrnın Nietsen,
Beethoven. Cbopin ve
Wagner'tn yapıtlarmı
yorumlayacağı gecede,
orkestrayı Fahrettin Kerimov yönetecek.
Festivalin pazartesi akşamki konuğu ise Lübnan asılh
pıyanıst Abdel Rahman El Bacha. Resitalinde
Beethoven, Chopin ve Ravel'in yapıtlarmı
yorumlayacak olan sanatçı, 1978 yılında Brüksel
Krah'çe Elizabeth Piyano Yanşması'nda birincilik ve
halk jürisi ödüllerini kazandı. 9 Aralık Salı günü
izleyiciyle buluşacak olan Fransız piyanist J. Phillipe
Collard resitalinde Bach, Liszt, Schumann, Scriabin
gibi bestecilerin yapıtlannı yorumlayacak. Madimir
O\chinnikov ise 10 Aralık Çarsamba günü
Rachmaninov, Lıszt ve Kreisler'in yapıtlannı
yorumlayacak. Sanatçı, Barbican'daki büyük çıkışının
ardından dünyanın en önemli piyano yorumculan
arasında sayılmaya başlandı.
III. Uluslararası CRR Piyano Festivali, 11 Aralık
Perşembe günü Japonya'nın ünlü piyano sanatçısı
Noriko Ogawa'yı ağırlayacak. Mozart, Schuman,
Takemitsu ve Mussourgsky gibi bestecilerin
yapıtlannı yorumlayacak olan sanatçı, 1987 Leeds
* Uluslararası Piyano Yanşması ödülünü kazanarak
Japonya. Avrupa ve Amenka'da önemli bir ün kazandı.
Genç yeteneklerden Elif Önal ve Özgür Tuncer, saat
15.30'da Beethoven, Scriabin ve Chopin'in yapıtlannı
yorumlayacak. Bela Bartok ve Zoltan Kodaly "nin
yasayan tek öğrencisi György Sandor da saat 19.30'da
buluşacak izleyicilerle. Bartok'un ölümünün ardından
besteciye ait olan 3. Piyano Konçertosu'nun dünya
prömiyenni gerçekleştiren Sandor, konserinde Bartok,
Schuman ve Lıszt'ın yapıtlannı yorumlayacak.
Kundera yeni kitabı 'L'Identita' ile edebiyat çevresinin gündeminde
'Gerçeknezanuınjanteziyedönüştü?'
•Kundera'nm Fransızca olarak
kaleme aldığı dördüncü kitap olan
'L'Identita' îtalya'da yayunlandı. 51
kısa bölümden oluşan 'L'Identita',
kimliklerini kurcalamayı artık oyun
haline getirmiş ve ilişkilerinde ciddi
bir kriz dönemi yaşayan bir çiftin
öyküsünü anlatıyor.
Kültür Servisi-Tüm büyük yazarlar gibi Mi-
lan Kundera'nın da ısteği kendisinden kurtul-
mak, özgür olmak... Belki de onu yazmaya iten
tek neden bu; tüm ölümlülerin paylaştığı 'bir
şeyler yapmak, bir şeylerde yoğunlaşmak, bir
şeylerin içinde benliklerini unutmak gereksini-
mi\
Ölümsüz olabibnek ve etten kemikten bir
bedeni aşabılmektutkusu ile yazmayı sürdürü-
yor Kundera; ama yazdıklanndan da bir o ka-
dar insani sesler yükseliyor. Yazar ve insan
kimlikleri arasinda yaşadığı ikilemin bilincin-
de Kundera. Tercihi. içinden çıkılmazı kurca-
lamak yerine anlatılanndaki senfonik ve rafı-
ne doku üzerinde duruhnası; bir türlü kurtula-
madığı ise 'birey, insan ve ölümlü Kundera'nm
sesi'. Bu ses, yeni kitabı 'L'Identita'da da ya-
zann peşini bırakmıyor.
Kundera'mn Fransızca olarak kaleme aldığı
dördüncü kitap olan 'L'Identita' Îtalya'da ya-
yunlandı. 51 kısa bölümden oluşan 'L'Identi-
ta', bir yazann ruhunun derinliklerinden çok
bir insanın bilınçaltının karanlıklannı yansıtı-
yor.
"Çocuk: biyografisiolmayan birvarhk", "Ne
için yaşıyoruz? Yaşamda gerçekten esas olan
nedir?", "Zaten çıplak, ama onu soy maya de-
vam ediyorlar. Kendi 'ben'inden, kendi yazgı-
sından soymaya!"...Kitaptan yapılan bazı kısa
alıntılar bunlar.
'L'Identita', kimliklerini kurcalamayı artık
oyun haline getirmiş ve ilişkılerinde ciddi bir
krız dönemi yaşayan bir çiftin öyküsünü anla-
tıyor. Romanın başından sonuna yazar Kunde-
ra'nm yoluna çıkmayı sürdüren insan Kunde-
ra ellinci bölümde en belirleyici ve son hamle-
sinı yapıyor.
u
Kendi kendime soruyonım: Düş
gören kimdi? Bu öyküyü kim düşledi? Kim ya-
rarb? O kadın mı? O erkek mi? Her ikisi mi?
Ve hangi andan başlay arak yaşamlan o kor-
kunç fanteziye dönüştü? Jean-Marc ne zaman
kadma ilk mekrubu yazdı? Gerçekten o mek-
tuplan gönderdi mi? Yoksa sadece düşünde mi
yazdı o mektuplan? Tam olarak hangi anda
gerçekgerçekolmayana, gerçeklik fantedye dö-
nüştü? Nerdeydi sınır? Sınır nerde?".
Ellinci bölümde okurun karşısına çıkan ani
yön değişimini elli birinci ve son bölüm izli-
yor. Romanm kahramanlan Jean-Marc ve
Chantal'ın birbirlerine dokunduklannı, bir-
birlerini kucakladıklannı ve yeniden birbir-
lerini bulduklannı anlatıyor ve belki de
okuru yüreklendirmeye çabahyor Kunde-
ra.
'L'Identita'ya beyazperdenin de yolu-
nu açabilecek tek neden mutlu son değil.
Göze görünmesi zor incelikleri, Kunde-
ra'nm insani sesi ve anlatımındaki us-
talık, 'L'Identita'yı iyi bir yönetmenin
elinde çok şık bir filme dönüştüre-
cektir. Peki ya o zaman romanın
kahramanlannı canlandıracak en
uygun isımler kimlerdir?
Büyüleyici, modern, akıllı, ya-
şam dolu, yetenekli, çalışkan, tut-
kulu, güçlü ama bir o kadar da
hassas ve kınlgan Chantal için
en uygun isim olurdu Fanny
Ardant. Ve onun duygusal,
yaramaz, serseri ruhlu, gün-
delik yaşayan, sonımsuz ama
çok çekici ve sevimli âşığı Je-
an- Marc'a kim Gerard Depar-
dieu'dan daha çok yakışabilir-
di? Yeter kı romanın son bö-
lümünde eti ve kemiğiyle
her şeyden çok bir insan
olduğunu ortaya koyan
Kundera bu işe evet
desin.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
UMCff, İnsan Haklan
ve Iraklı Çocuklar...
Yeni bir yılbaşı yaklaşıyor.
Kitapçı vitrinleri ve standlan yine binbir renkli
UNICEF kartlarıyla, takvimleriyle, defterleriyle,
mektup zarflanyla ve kâğıtlanyla dolacak.
UNICEF, Birieşmiş Milletler'in çocuklara yardım
fonu. Üstelikadında "emergency", yani "ac//"söz-
cüğü de var. Yani UNICEF'in her Noel'de ve her
yılbaşında satışa çıkardığı nesnelerin amacı, dün-
ya çocuklannın acil sorunlannın çözümüne katkı-
da bulunmak.
Ama aynı Birteşmiş Mılletler Örgütü'nün yıllardır
Irak'a uyguladığı ambargo nedeniyle Irak'ta gıda-
sızlıktan ve ilaçsızlıktan ölen ve ölmekte olan ço-
cuklann sayısı artık yüzbinlerte ölçülüyor.
Yaşamdan, yaşatmaktan daha "acil" soaın var
mı?
Elbet yok. Olamaz da. Kim "var" derse, bunu de-
mekle kendine insan demek hakkını da yitirmiş
olur.
Gelgelelim dünya, genelde böyle düşünmüyor.
Bir sürediryaklaşan yılbaşı dolayısıyla "dünya ço-
cuklanna" yardım çağnlannı yoğunlaştıran yaban-
cı televizyonlan izliyorum. Avlanan ya da karaya
vuran balinalar ve denize akan petrol yüzünden
ölen kuşlar nedeniyle uluslararası kongreler dü-
zenleyen "dünya"da, Iraklı çocuklar yüzünden
yükselen neredeyse hiçbir ses yok.
Sevgilisiyle birlikte otomobil kazasında can ve-
ren bir prenses için matem tutan dünya, Irak'ta da-
ha konuşmayı öğrenemeden açlıktan, ilaçsızlıktan
can veren onbinlerce çocuğa başını çevirip bak-
mıyor bile.
Birleşmiş Milletler'in bugünkü "dünyasında"
Iraklı çocuklara balinalar ve kuşlar kadar bile yer
yok. Iraklı çocuklara tek düşen, Batı'nın -gerçek-
te ise elbet yalnızca Amerika Birleşik Devletle-
ri'nin!- güvenliği uğruna kıtleler halınde ölmek.
Dünyada insan haklan uğruna verilen savaşım-
lann tarihi epey eskilere dayanıyor. Ama insan hak-
lan, geçmişinin hiçbir evresinde bugün olduğu ka-
dar aşağılanmamış, "insan haklan" başlığı altında
bunca insanlık dışı bir utanmazlığa dönüşmemiş-
ti.
En eski tanımlarda bile vardır: İnsan haklan, ırk,
ulus, sınıf vb. farkına bakılmaksızın her insanın in-
san olarak dünyaya geldiğı andan başlayarak sa-
hip olduğu ve özüne hiçbir gerekçeyle dokunula-
mayan, dokunulmaması gereken haklardır.
Yaşama hakkı ise doğal olarak bu haklann ba-
şında gelir. Çünkü insanca yaşama hakkı yeterin-
ce güvence altına alınmamış bir insanın başkaca
insan haklanndan söz etmek, ancak bir saçmalık
olabilir.
Yine insan haklannın felsefesinde "bazılannın
insan haklan" diye bir kavram yoktur ve olamaz.
Çünkü her insanın insan olarak dünyaya geldiği
andan başlayarak sahip olduğu bu haklan şu ya
da bu gerekçeyle "bazılan" için yok saymak, in-
san haklan kavramının bütününe yöneltılmış kor-
kunç bir aşağılamadan başka bir şey değildir. Böy-
tesi Ikinci Dünya Savaşı'nın ardından Nürnberg'de
yargılanan savaş suçlulannın suçlarından daha
hafıf bir suç sayılamaz.
Nazi Almanyası, dünyaya soykınmın en "yet-
kin" (!) örneklerini armağan etmişti.
Bugün ise bu suçu Iraklı çocuklara karşı bütün
bir dünya, üstelik bütün belgelerinde "insanlık"
sözcüğünün vurgulandığı kendi örgütü Birleşmiş
Milletler kararlannı gerekçe göstererek, kolektıf ış-
lemekte...
Gerçek şu ki, hiçbir devlet, hiçbir ulus, yıllardır
Iraklı çocuklan yiyeceksiz ve ilaçsız bırakarak öl-
dümnenin sorumluluğundan "Birleşmiş Milletler
karahanna uyduğu" gerekçesiyle kurtulamaz.
"Çocukhaklan" için uluslararası kongrelerin top-
landığı bir dünyada, bir ülkede açlık ve ilaçsızlık
yüzünden ölen onbinlerce çocuk görmezlikten ge-
linebiliyorsa eğer, o dünyanın insan ve insanlık
üzerine söyleyeceği hiçbir şey inandırıcı olamaz.
Bir büyük yazan yineleyelim: İnsanın her şeyin
ölçütü olmaktan çıktığı bir dünyada, artık hiçbir şe-
yin değeri yoktuıi Ve hoşa gitmeyeceği belli olan
bir soruyla bitirelim. Yeni bir yılda, ekranlarda can
çekişen Iraklı çocuklann yüzlerinı gördüğünüzde,
kendi çocuklannızın yüzlerine utanmadan baka-
bilecek misiniz?
Kara Kitap' Yunanca'ya çevrildi
• Kültür Servisi - Orhan Pamuk'un Kara Kitap adlı
yapıtı Yunanca'ya çevrilerek Selanik'te yayımlandı.
Okianidu Yayınevi taranndan okurla buluşturulan
'Kara Kitap', Beyaz Kale ve Sessiz Ev'in ardından
Pamuk'un Yunancaya çevrilen üçüncü yapıtı.
Kitabın Yunanistan'da büyük ilgi görmesi
bekleniyor.
Azizname *95 Antalya'da
• Kültür Servisi - Ankara Devlet Tiyatrosu'nun
sahneye koyduğu Azizname '95 adlı oyun 6-7
Aralık tarihlerinde Antalya Kültür Merkezı'nde
sahnelenecek. Aziz Nesin'in yazdığı oyunun sahne
uyarlamasını ve yönetmenliğini Yücel Erten
üstleniyor. Sahne ve giysi tasanmı Şuar Şeylan. ışık
tasanmı Fahrettin Özen, müzikleri Tuygar Erdener
ve dans düzeni Salima Sökmen tarafından
hazırlanan oyunda Hatice Aslan, Rüştü Asyalı,
Hüseyin Avni Danyalj Bilal Gürdere, Serhat
Nalbantoğlu, Berrin Otenel. thsan Sanıvar ve
Ahmet Mümtaz Taylan rol alıyor. Reji
yardımcılığını Ahmet Mümtaz Taylan'm,
asistanlıklannı da Volkan Özgömeç ve Mesude
Şenol'un üstlendiği oyun 6 Arahk'ta saat 20.30'da, 7
Aralık'ta da saat 15.00'te izlenebilecek.
AEKV'mn yanşması sonuçlandı
• Kültür Servisi - Ayşe ve Ercümend Kalmık
Vakfı'nın (AEKV) güzel sanatlar öğrencıleri
arasında düzenlediği 5. Resim, Desen ve Özgün
Baskı Yanşması sonuçlandı. Toplam 102 öğrencinin
153 yapıtla katıldığı yanşmada Bilge Alkor, Sevgi
Altonoğlu, Gökhan Anlağan, Mustafa Ata, Arzu
Başaran, Ergin înan, Asım Işler, trfan Okan ve
Mustafa Pancar'dan oluşan seçici kurul 9 öğrenciye
ödül verdi ve 28 öğrencinin de yapıtını sergılemeye
değer buldu. 'Zeynep Akgün Başan Ödülü'ne Emel
Akm, Nuri Kara, Gönül Karakan; 'mansiyona'
Emekcan Tülüş layık görülürken özgün baskı
dalında Leyla Ersin "Ekmekçiler Başan Ödülü",
Hadi Serhat Akavcı, Koray Baylar ve Gökseli Özer
de 'özel mansiyon' aldılar. Desen dalında ödüle
değer yapıt bulunamadığından bu daldaki ödüller
resim ve özgün baskı dalına aktanldı. Ödül kazanan
ve sergilenmeye değer bulunan yapıtlar 13 Aralık'a
dek AEKV'de sergilenecek.