25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ARALIK 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KİTAP TIRTILI SELİM İLERİ Anılar, günceler. •.Yeni Roman akımının önde gelen ya- zarlanndan Nathalk Sarraute'un ço- cukluk anılannı okuyorum. 'Çocukluk' adını taşıyor eser. Güberen Devrim'in çevirisiyle Can Yayınlan'ndayayımlan- mış. Natfaalie Sarrautebizde gerçekten bi- linen bir yazar değil. Kimi romanlan dilimize kazandınldı; roman sanatına ıhşkin değerli bir denemesi Tûrkçe'de yayunlandı, ama Sarraute, öyle sanıyo- rum ki, hak ettiğı ilgiyi Türkiye'de gör- medi. Çocukluk bu bakımdan, okur için hoş bir başlangıç olabilir. Nathalie Sarraute en 'eski' anılannı kurcalarken, herhalde yalnızca bir ede- biyat adamına özgü tutumla 'sözcük- ler'i yakalıyor. Şekil, görüntü, renk ya da figür değil onun en eski anısı; doğ- rudan doğruya sözcükler: "Nein, das tust du nicht-' Hayır, yap- mayacaksm ." tşte gene aynı sözcükler. geri dönüyor, uzun yıllar önce, içime iş- lediği anlardaki kadar canh, o kadar et- Irileyici; yükleniyor, tüm giicü, tûm o korkunç ağırtığryla üzerime geKyor ve bu baskinın altuıda, içimde, o baskı ka- dar güçlü bir şey birden bağlanndan kurtuluyor. başkaldınyon. ve ağzımdan çıkan sözcükler bu başkakhnyı ona ta- şıyor, saldınyor "Doch, ich werde es tun..." Evet,yapacağun." Çocukluk, geçmişin, gitgide bizden uzaklaşan, bir anlamda, bir daha geri dönemeyeceğimiz bir zaman diliminin kurcalanması. Yazar, anılannı dile ge- tırirken adeta bir 'sorgulama' yönte- minden yararlanıyor. Çocukluğu birlik- te yaşadığı bir kardeş sorguluyor yaza- n. Anılar arasındaki gelgitte kimileyin yalanlara nasıl saplanıp kaldığımız sor- gulanıyor, deşilıyor. Gerçekten de öyle değil mi? Anılan- mızı bire bir, tıpa tıp yazmamız müm- kün müdür? Günce tutarken de aynı du- rum söz konusu değil midir? Yazıya geçti mi, anılar bizim olmak- tan çıkar. Yazının evirip çevirip biçim- lendirdıği anılardır artık onlar. Bununla birlikte anı kitaplanna, gün- celere tuhafbirrutkunluğum vardrr. 'Sa- hici'liklerini duyumsanm. Hele 'içten' yazılmışlarsa. büsbütün kapılıp gıde- rim. Eskiden öyle değildi. Deli gibi bir 'roman okuru'ydum. Gerçi romanlan yine çok seviyorum, şiiri, öyküyü de. A- m^anı kitaplan, günceleridahabir ya- nı başımda, yıllar içinde onlara bağlılı- ğım arttı. Kafka'nın günceleriyle başlamış ol- malı, sanınm öyle: Kafka bizim kuşak ıçin, 1960'lar Türkiyesı'nde, lise dönemimizin en çar- picı yazanydı. Dava'yı, Şato'yu, özel- likle Değişim'i (Dönûşüm) büyülene- rek okuyorduk. Kafka'nın bunalımlı dünyasında satır arası siyasal iletiler ya- kalıyorduk. Bununla birlikte asıl Kafka'yı günce- leri okuduktan sonra alımladım. Dört duvar arasında bir alevdi bu günceler. Katherine Mansfield'a ne dersiniz? Ya Katherine Mansfıeld'ın 'Bir Hü- zûnGüncesi'ne (Türkçesi: Şadan Kara- deniz, Can Yayınlan) ne dersiniz? Dûn- yaedebiyatınınbueşsizustası 1914'ten •Anılanmızı bire bir, tıpatıp yazmamız mümkün müdür? Günce tutarken de aynı durum sözkonusu değil midir? Yazıya geçti mi, anılar bizim olmaktan çıkar. Yazının evirip çevirip biçimlendirdiği anılardır artık onlar. Bununla birlikte anı kitaplanna, güncelere tuhaf bir tutkunluğum vardır. 'Sahici'liklerini duyumsanm. Hele 'içten' yazılmışlarsa, büsbütün kapılıp giderim. 1) Yakup Kadri 2) HaBde Edip Adrvar 3) Franz Kafka 4) Vırguıia Woolf 5) Gülriz Sunıri 6) Nathalie Sarraute 1922'ye sayfalara-sayfalara işlemiştir yaşammı. Savaşta kardeşi öldûkten sonra şun- lan yazıyor Katherine Mansfîeld: "Kasım, Bandol, Fransa. Kardeşim. Sanınm yaşamın benim için sona erdi- ğini uzun zamandır binyorum, ama kar- deşim ölünceye dek hiçbir zaman bilin- cine vaımamıştun ya da kabul etmemiş- tim bunu. Evet, gerçi o şimdi Fransa'da, küçük bir ormanın ortasında yaüyor, bense dimdik yürûyor, güneşi, denizden esen yeli duyuyorum, ama ben de onun kadar ölüyüm. Ne şimdi, ne gelecek hiç- bir anlam taşınuyor benim için." Bir paragraf daha sürer bu günce say- fası. Mansfield, o incelikler, duyarlık- lar, kederler ustası kardeşine duyduğu sevgiyi ve ölüm aynlığını inanılmaz bir içtenlikle kaleme getirir. Oluyordemek: Kimileyin günce sayfalannda yazar bü- tünüyle kendisi olup çıkabiliyor... Bir Hüzün Güncesi gerçekten şaşır- tıcı içtenliklerle yüklüdür. Aşk ve daha yoğun biçimde cinsellik acılan yansı- mıştır. Mansfield kâğıt üstünde müthiş bir sorgulamaya girişmiştir. Yalnız onun sorgulaması. Sarra- ute'unki gibi bazı yargılayışlara yol al- maz Gerçeklik olduğu gibi kabullenı- lir. Yaşamak olduğu gibi benimsenmek- tedir. Pişmanlık bile söz konusu değil- dir. Yirmincı yüzyıl romanında derin ız- lerini yakaladığımız. geçen zamanla birlikte ünü pekişen, değeri üzerinde daha çok durulan Virginia Woolf da bir ıçtenlikler güncesinin yazandır. Fatih Ozgüven bu günceyi dilimize kazandırdı: Bir Yazann Güncesi (Oğlak Yaymlan, 1996). Virginia Woolf yaşantısını, eserini, ıkismin birbirinden aynlmazlığını ışli- yordu güncesine. Yalnız birbirinden ay- nlmazlığını değil, bir yandan da birbi- rine ejkisini, bırbinyle özdşşjik kurma- sını. Gerçekten de şaşırtıcı bir günce: Yıl- lar içinde Virginia Woolf'un nasıl git- gide bir roman kışisi olduğu saptanı- yor. Duraksayışlarla boğuşarak eserini yazan romancı, gitgide romanlanndan birinin kişisi olup çıkıyor. "Hayır,vazmayacağun; insan görme- yeceğün." Yazmamak, yazmaktan uzak durmak, yazıdan kaçmak, yazamamak herhalde yazarlann ortak sıkıntılan arasındadır. lnsanlardan uzaklaşmak isteğı ıse kimı zaman herkesin duyabileceği bir acı. A- ma ikisinin böylesine birleşmesi, Bir Yazann Güncesi'nde beliriyor. Bu müthiş günce, aslında soylu bir yazann eseriyle büyük hesaplaşmasma tanıkhk eder. Yaşam bir yerden sonra yazılan yazı olup çıkar. Sözcüklerle ku- rulan dünyada soluk alınıp verilebilir: "Hayata döndüğümün -yazmaya ya- ni- işaretierini \ereceğim." Ve zaten 'yazma'nın büsbütün engel- lendiği zaman gelince, yazar yaşamma son vermeyecek miydi? Bizde anı kitaplarL,. Bizde am kitaplan, günceler bekle- nildiğince çok değildir. İmparatorluğun son döneminde yetişmiş, cumhuriyeti- mizi hazırlamış yazarlanmız biraz da- ha istekli çıkmışlar: Yakup Kadri, örnekse. Yakup Kad- ri'nin Politikada Kırk Beş Yıl, Zorakı Diplomat, Gençlık ve Edebiyat Hatıra- lan kitaplan kendi alanlannın birer baş- yapıtı sayılabilir. Yazar yaşadıklannı anlatmak, dile getirmekle yetrnmez; bir de bakarsınız, okudukça dönemlerin bütün bir sosyolojisine açıhnışsnıız... Çok az kitap, Politikada Kırk Beş Yıl ölçüsünde CHP- DP mücadelesinin ba- sitliğini ve zavallılığını saptayabiliyor. Çok az kitapta Bayar-İnönü ya da tnö- nü-Menderes çekişmesinin temelinde ılkelerin değil, kişiselliğin hüküm sür- düğü, böylesme ustalıkla yansıtılabılir. 'Romancı' gözlemi, siyaset adamının gözlemınden galiba daha güçlü çıkmış. Okurlanm hatırlayacak, çok sevdi- ğım am kitaplanmızdan biri de HaHde Edib'in Mor Salkımlı Ev'idir. Unutulmayacak 'meslek' anılan bü- tün dünyada daima ilgi toplamışken, bizde bu alandaki çalışmalar, verimler de hayli cılız. Dört tiyatro adamı hiç ol- mazsa tiyatro'yu kurtardılar Vasfi Rı- za'nın, Mficap Ofluoğlu'nun, Gülriz Sururi'mn ve Haldun Dormen'ın anı- lannı söylemek istiyorum. Her zaman sevilerek okunabilecek çok değerli eserler. Özellikle Mücap Ofluoğlu'nun Bir Avuç Alkış'ı, yalnız tiyatroyu değil, dönemin bütün hayatmı ışıl ışıl canlan- dınşıyla çok zevkli bir anı kitabıdır. ReşatNuriGüntekin'in, MahmutYe- sari'nin, Aka Gündüz'ün dergilerde kalmış anı yazılan var. Gazetelerde kal- mış anı yazılan var. Bu güzel yazılann bunca yıl sonra kitaba dönüşmemesi gerçekten üzücü. Ne var ki emeğe nan- körlük burada da karşımıza çıkacak el- bette... Bir de anıyla kurmacayı birleştiren bir 'ilk' edebiyaf adamımız var: Ziya Osman Saba. Onun Değişen Istanbul kitabını okudunuz mu? Gerçi yanm kal- mış bir eser. Erken gelen ölüm bu usta şairi, bu duyarlı insanı aramızdan alın- ca, Değişen Istanbul bir anlamda yanm kalmış. Ama bu haliyle de olağanüstü güzel, Türkçe'si güzel, 'anlaolan' güzel, anı- lann kurmacaya, kurmacanın anılara dönüşmesi serüveni güzel. Bana gönül aydınlığı veren bu kita- bın birkaç satınyla noktalıyorum: "Kürsüsü boş, sıra içleri boş, kara tahtası boş kalsa da o sııufta son bir de- fa daha buluşsaydık, 'tambur' çalmasa da o sınıfta yine dolaşsaydık dostlanm. Bir kış mı \oksa bahar günü mü? Ba- har daha iyL. O sınmn bir penceresi acık olur, biz de teneffüsten derse_. An, yal- nız o hevesler, gayeler, ümitler beşiği s»- ralar üzerine kapanıp biz artık koca be- bekler, hfingür hüngür ağlamayacağı- mızı büsek!-" ///. Ulııslararası CRR Piyano Festivali başlıyor Kültür Servisi - Cemal Reşıt Rey Konser Salonu Genel Sanat Yönetmenliği'nce düzenlenen 'III. Ulııslararası CRR Piyano FestivalT, 7 Aralık Pazar günü Idfl Biret'in solist olarak katılacağı açılış konseriyle başlıyor. CRR Senfoni Orkestrasrnın Nietsen, Beethoven. Cbopin ve Wagner'tn yapıtlarmı yorumlayacağı gecede, orkestrayı Fahrettin Kerimov yönetecek. Festivalin pazartesi akşamki konuğu ise Lübnan asılh pıyanıst Abdel Rahman El Bacha. Resitalinde Beethoven, Chopin ve Ravel'in yapıtlarmı yorumlayacak olan sanatçı, 1978 yılında Brüksel Krah'çe Elizabeth Piyano Yanşması'nda birincilik ve halk jürisi ödüllerini kazandı. 9 Aralık Salı günü izleyiciyle buluşacak olan Fransız piyanist J. Phillipe Collard resitalinde Bach, Liszt, Schumann, Scriabin gibi bestecilerin yapıtlannı yorumlayacak. Madimir O\chinnikov ise 10 Aralık Çarsamba günü Rachmaninov, Lıszt ve Kreisler'in yapıtlannı yorumlayacak. Sanatçı, Barbican'daki büyük çıkışının ardından dünyanın en önemli piyano yorumculan arasında sayılmaya başlandı. III. Uluslararası CRR Piyano Festivali, 11 Aralık Perşembe günü Japonya'nın ünlü piyano sanatçısı Noriko Ogawa'yı ağırlayacak. Mozart, Schuman, Takemitsu ve Mussourgsky gibi bestecilerin yapıtlannı yorumlayacak olan sanatçı, 1987 Leeds * Uluslararası Piyano Yanşması ödülünü kazanarak Japonya. Avrupa ve Amenka'da önemli bir ün kazandı. Genç yeteneklerden Elif Önal ve Özgür Tuncer, saat 15.30'da Beethoven, Scriabin ve Chopin'in yapıtlannı yorumlayacak. Bela Bartok ve Zoltan Kodaly "nin yasayan tek öğrencisi György Sandor da saat 19.30'da buluşacak izleyicilerle. Bartok'un ölümünün ardından besteciye ait olan 3. Piyano Konçertosu'nun dünya prömiyenni gerçekleştiren Sandor, konserinde Bartok, Schuman ve Lıszt'ın yapıtlannı yorumlayacak. Kundera yeni kitabı 'L'Identita' ile edebiyat çevresinin gündeminde 'Gerçeknezanuınjanteziyedönüştü?' •Kundera'nm Fransızca olarak kaleme aldığı dördüncü kitap olan 'L'Identita' îtalya'da yayunlandı. 51 kısa bölümden oluşan 'L'Identita', kimliklerini kurcalamayı artık oyun haline getirmiş ve ilişkilerinde ciddi bir kriz dönemi yaşayan bir çiftin öyküsünü anlatıyor. Kültür Servisi-Tüm büyük yazarlar gibi Mi- lan Kundera'nın da ısteği kendisinden kurtul- mak, özgür olmak... Belki de onu yazmaya iten tek neden bu; tüm ölümlülerin paylaştığı 'bir şeyler yapmak, bir şeylerde yoğunlaşmak, bir şeylerin içinde benliklerini unutmak gereksini- mi\ Ölümsüz olabibnek ve etten kemikten bir bedeni aşabılmektutkusu ile yazmayı sürdürü- yor Kundera; ama yazdıklanndan da bir o ka- dar insani sesler yükseliyor. Yazar ve insan kimlikleri arasinda yaşadığı ikilemin bilincin- de Kundera. Tercihi. içinden çıkılmazı kurca- lamak yerine anlatılanndaki senfonik ve rafı- ne doku üzerinde duruhnası; bir türlü kurtula- madığı ise 'birey, insan ve ölümlü Kundera'nm sesi'. Bu ses, yeni kitabı 'L'Identita'da da ya- zann peşini bırakmıyor. Kundera'mn Fransızca olarak kaleme aldığı dördüncü kitap olan 'L'Identita' Îtalya'da ya- yunlandı. 51 kısa bölümden oluşan 'L'Identi- ta', bir yazann ruhunun derinliklerinden çok bir insanın bilınçaltının karanlıklannı yansıtı- yor. "Çocuk: biyografisiolmayan birvarhk", "Ne için yaşıyoruz? Yaşamda gerçekten esas olan nedir?", "Zaten çıplak, ama onu soy maya de- vam ediyorlar. Kendi 'ben'inden, kendi yazgı- sından soymaya!"...Kitaptan yapılan bazı kısa alıntılar bunlar. 'L'Identita', kimliklerini kurcalamayı artık oyun haline getirmiş ve ilişkılerinde ciddi bir krız dönemi yaşayan bir çiftin öyküsünü anla- tıyor. Romanın başından sonuna yazar Kunde- ra'nm yoluna çıkmayı sürdüren insan Kunde- ra ellinci bölümde en belirleyici ve son hamle- sinı yapıyor. u Kendi kendime soruyonım: Düş gören kimdi? Bu öyküyü kim düşledi? Kim ya- rarb? O kadın mı? O erkek mi? Her ikisi mi? Ve hangi andan başlay arak yaşamlan o kor- kunç fanteziye dönüştü? Jean-Marc ne zaman kadma ilk mekrubu yazdı? Gerçekten o mek- tuplan gönderdi mi? Yoksa sadece düşünde mi yazdı o mektuplan? Tam olarak hangi anda gerçekgerçekolmayana, gerçeklik fantedye dö- nüştü? Nerdeydi sınır? Sınır nerde?". Ellinci bölümde okurun karşısına çıkan ani yön değişimini elli birinci ve son bölüm izli- yor. Romanm kahramanlan Jean-Marc ve Chantal'ın birbirlerine dokunduklannı, bir- birlerini kucakladıklannı ve yeniden birbir- lerini bulduklannı anlatıyor ve belki de okuru yüreklendirmeye çabahyor Kunde- ra. 'L'Identita'ya beyazperdenin de yolu- nu açabilecek tek neden mutlu son değil. Göze görünmesi zor incelikleri, Kunde- ra'nm insani sesi ve anlatımındaki us- talık, 'L'Identita'yı iyi bir yönetmenin elinde çok şık bir filme dönüştüre- cektir. Peki ya o zaman romanın kahramanlannı canlandıracak en uygun isımler kimlerdir? Büyüleyici, modern, akıllı, ya- şam dolu, yetenekli, çalışkan, tut- kulu, güçlü ama bir o kadar da hassas ve kınlgan Chantal için en uygun isim olurdu Fanny Ardant. Ve onun duygusal, yaramaz, serseri ruhlu, gün- delik yaşayan, sonımsuz ama çok çekici ve sevimli âşığı Je- an- Marc'a kim Gerard Depar- dieu'dan daha çok yakışabilir- di? Yeter kı romanın son bö- lümünde eti ve kemiğiyle her şeyden çok bir insan olduğunu ortaya koyan Kundera bu işe evet desin. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL UMCff, İnsan Haklan ve Iraklı Çocuklar... Yeni bir yılbaşı yaklaşıyor. Kitapçı vitrinleri ve standlan yine binbir renkli UNICEF kartlarıyla, takvimleriyle, defterleriyle, mektup zarflanyla ve kâğıtlanyla dolacak. UNICEF, Birieşmiş Milletler'in çocuklara yardım fonu. Üstelikadında "emergency", yani "ac//"söz- cüğü de var. Yani UNICEF'in her Noel'de ve her yılbaşında satışa çıkardığı nesnelerin amacı, dün- ya çocuklannın acil sorunlannın çözümüne katkı- da bulunmak. Ama aynı Birteşmiş Mılletler Örgütü'nün yıllardır Irak'a uyguladığı ambargo nedeniyle Irak'ta gıda- sızlıktan ve ilaçsızlıktan ölen ve ölmekte olan ço- cuklann sayısı artık yüzbinlerte ölçülüyor. Yaşamdan, yaşatmaktan daha "acil" soaın var mı? Elbet yok. Olamaz da. Kim "var" derse, bunu de- mekle kendine insan demek hakkını da yitirmiş olur. Gelgelelim dünya, genelde böyle düşünmüyor. Bir sürediryaklaşan yılbaşı dolayısıyla "dünya ço- cuklanna" yardım çağnlannı yoğunlaştıran yaban- cı televizyonlan izliyorum. Avlanan ya da karaya vuran balinalar ve denize akan petrol yüzünden ölen kuşlar nedeniyle uluslararası kongreler dü- zenleyen "dünya"da, Iraklı çocuklar yüzünden yükselen neredeyse hiçbir ses yok. Sevgilisiyle birlikte otomobil kazasında can ve- ren bir prenses için matem tutan dünya, Irak'ta da- ha konuşmayı öğrenemeden açlıktan, ilaçsızlıktan can veren onbinlerce çocuğa başını çevirip bak- mıyor bile. Birleşmiş Milletler'in bugünkü "dünyasında" Iraklı çocuklara balinalar ve kuşlar kadar bile yer yok. Iraklı çocuklara tek düşen, Batı'nın -gerçek- te ise elbet yalnızca Amerika Birleşik Devletle- ri'nin!- güvenliği uğruna kıtleler halınde ölmek. Dünyada insan haklan uğruna verilen savaşım- lann tarihi epey eskilere dayanıyor. Ama insan hak- lan, geçmişinin hiçbir evresinde bugün olduğu ka- dar aşağılanmamış, "insan haklan" başlığı altında bunca insanlık dışı bir utanmazlığa dönüşmemiş- ti. En eski tanımlarda bile vardır: İnsan haklan, ırk, ulus, sınıf vb. farkına bakılmaksızın her insanın in- san olarak dünyaya geldiğı andan başlayarak sa- hip olduğu ve özüne hiçbir gerekçeyle dokunula- mayan, dokunulmaması gereken haklardır. Yaşama hakkı ise doğal olarak bu haklann ba- şında gelir. Çünkü insanca yaşama hakkı yeterin- ce güvence altına alınmamış bir insanın başkaca insan haklanndan söz etmek, ancak bir saçmalık olabilir. Yine insan haklannın felsefesinde "bazılannın insan haklan" diye bir kavram yoktur ve olamaz. Çünkü her insanın insan olarak dünyaya geldiği andan başlayarak sahip olduğu bu haklan şu ya da bu gerekçeyle "bazılan" için yok saymak, in- san haklan kavramının bütününe yöneltılmış kor- kunç bir aşağılamadan başka bir şey değildir. Böy- tesi Ikinci Dünya Savaşı'nın ardından Nürnberg'de yargılanan savaş suçlulannın suçlarından daha hafıf bir suç sayılamaz. Nazi Almanyası, dünyaya soykınmın en "yet- kin" (!) örneklerini armağan etmişti. Bugün ise bu suçu Iraklı çocuklara karşı bütün bir dünya, üstelik bütün belgelerinde "insanlık" sözcüğünün vurgulandığı kendi örgütü Birleşmiş Milletler kararlannı gerekçe göstererek, kolektıf ış- lemekte... Gerçek şu ki, hiçbir devlet, hiçbir ulus, yıllardır Iraklı çocuklan yiyeceksiz ve ilaçsız bırakarak öl- dümnenin sorumluluğundan "Birleşmiş Milletler karahanna uyduğu" gerekçesiyle kurtulamaz. "Çocukhaklan" için uluslararası kongrelerin top- landığı bir dünyada, bir ülkede açlık ve ilaçsızlık yüzünden ölen onbinlerce çocuk görmezlikten ge- linebiliyorsa eğer, o dünyanın insan ve insanlık üzerine söyleyeceği hiçbir şey inandırıcı olamaz. Bir büyük yazan yineleyelim: İnsanın her şeyin ölçütü olmaktan çıktığı bir dünyada, artık hiçbir şe- yin değeri yoktuıi Ve hoşa gitmeyeceği belli olan bir soruyla bitirelim. Yeni bir yılda, ekranlarda can çekişen Iraklı çocuklann yüzlerinı gördüğünüzde, kendi çocuklannızın yüzlerine utanmadan baka- bilecek misiniz? Kara Kitap' Yunanca'ya çevrildi • Kültür Servisi - Orhan Pamuk'un Kara Kitap adlı yapıtı Yunanca'ya çevrilerek Selanik'te yayımlandı. Okianidu Yayınevi taranndan okurla buluşturulan 'Kara Kitap', Beyaz Kale ve Sessiz Ev'in ardından Pamuk'un Yunancaya çevrilen üçüncü yapıtı. Kitabın Yunanistan'da büyük ilgi görmesi bekleniyor. Azizname *95 Antalya'da • Kültür Servisi - Ankara Devlet Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu Azizname '95 adlı oyun 6-7 Aralık tarihlerinde Antalya Kültür Merkezı'nde sahnelenecek. Aziz Nesin'in yazdığı oyunun sahne uyarlamasını ve yönetmenliğini Yücel Erten üstleniyor. Sahne ve giysi tasanmı Şuar Şeylan. ışık tasanmı Fahrettin Özen, müzikleri Tuygar Erdener ve dans düzeni Salima Sökmen tarafından hazırlanan oyunda Hatice Aslan, Rüştü Asyalı, Hüseyin Avni Danyalj Bilal Gürdere, Serhat Nalbantoğlu, Berrin Otenel. thsan Sanıvar ve Ahmet Mümtaz Taylan rol alıyor. Reji yardımcılığını Ahmet Mümtaz Taylan'm, asistanlıklannı da Volkan Özgömeç ve Mesude Şenol'un üstlendiği oyun 6 Arahk'ta saat 20.30'da, 7 Aralık'ta da saat 15.00'te izlenebilecek. AEKV'mn yanşması sonuçlandı • Kültür Servisi - Ayşe ve Ercümend Kalmık Vakfı'nın (AEKV) güzel sanatlar öğrencıleri arasında düzenlediği 5. Resim, Desen ve Özgün Baskı Yanşması sonuçlandı. Toplam 102 öğrencinin 153 yapıtla katıldığı yanşmada Bilge Alkor, Sevgi Altonoğlu, Gökhan Anlağan, Mustafa Ata, Arzu Başaran, Ergin înan, Asım Işler, trfan Okan ve Mustafa Pancar'dan oluşan seçici kurul 9 öğrenciye ödül verdi ve 28 öğrencinin de yapıtını sergılemeye değer buldu. 'Zeynep Akgün Başan Ödülü'ne Emel Akm, Nuri Kara, Gönül Karakan; 'mansiyona' Emekcan Tülüş layık görülürken özgün baskı dalında Leyla Ersin "Ekmekçiler Başan Ödülü", Hadi Serhat Akavcı, Koray Baylar ve Gökseli Özer de 'özel mansiyon' aldılar. Desen dalında ödüle değer yapıt bulunamadığından bu daldaki ödüller resim ve özgün baskı dalına aktanldı. Ödül kazanan ve sergilenmeye değer bulunan yapıtlar 13 Aralık'a dek AEKV'de sergilenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle