30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 ARALIK 1997 PERŞEMBE 12 KULTUR Theo Angelopoulos, yeni filmi 'Bir Sonsuz ve Bir Gün'ü Selanik'te çekiyor ve doğa, öliime yanıtını^GÖNÜL DÖNMEZ-COLÎN SELAN'İK-Avrupa sineması- nın en önde gelen yönetmenle- rinden Theo Angelopoulos yeni bir fîlme soyunuyor. 1995 yılın- da saygı değerbir alay ödül alan "Ulis'in Bakışı" fîlminden son- ra ilk kez kamera ardına geçen yönetmen, "Bir Sonsuz ve Bir Gün" adını \ erdiği yeni filminin çekimine geçen kış Selanik'te başlamış. ancak bir hafta sonra hava koşullan nedeniyle uzun bir ara vermek zorunda kalmış- tı. Sisli, bulutlu. yağmurlu gün- leri seven Angelopoulos için Se- lanik kenti geçen şubat, mevsi- me aykın günlük güneşlik, ılık bir bahar havası yaşıyordu. On ay bir süreden sonra kasım ayın- da yeniden başlandı çekime. Filmin öyküsü son günlerini yaşayan bir ozanın çevresinde dönüyor. Yaşlı ozan bir gün tra- fik ışıklannda araba camlan si- lerek geçimini sağlayan bir so- kak çocuğuyla tanışınca arala- rında doğan yakın arkadaşlık ül- kenin çeşitli yörelerinı içeren bir yolculuğa itiyor ikisini. "UUs'in Bakışı" gibi yine bir "yol" filmi desek pek yanlış olmaz "Bir Sonsuz ve Bir Gün" ıçin. Yaşlanmış ozanı ünlü Alman oyuncu Bruno Ganz canlandın- yor. Sokak çocuğu Stavros Nis- sis'in yanı başında yardımcı rol- len paylaşanlar arasında İsabel- le RenauH (Fransa) ve Fabrizzio Bentivotio'nun (ltalya) yam sıra Yunanlı oyuncu Despina Bebe- delei de var. Angetopoulos'un "Siste Manzaralar" filmindeki genç kızı oynayan Yunanlı Tani Paleologou ıse konuk sanatçı olarak görünüyor. Italya'nın yetenekli senaryo yazarlanndanToninoGuerra ve Yunan Petros Markaris bırlikte çalışmış Angelopoulos'la senar- yo üzerinde. Yapımcılar ise "Ulis'in Bakışı" fılminin takamı. Selanik'in orta- ^ ^ — — sında Aristotelous meydanı bir akşam kapanmış trafiğe. Denize dönük ka- merayı umursama- dan gelen geçen bir alay insan. Figüran- larbunlar. Şemsiye- li iki adam, kürklü iki kadın, ellenndc yeşil bayrak gösteri yapanlar, tümûnün giysileri onlarca yıl geriye atıyor bizi. Derken bir pazar günü. Hafta içinde yoğun trafığin nefes aldırmadığı Tsimiski Cadde- si'ne çekileri kordon kuş uçurt- muyor sete. Yine de aradan ka- yıp yakın bir göz atmaya çalışan meraklılan atlatmak kolay ol- muyor. Ve derken dağılıyor sis- ler ve bulutlar, pınl pınl güneş Angelopoulos'a*motor" dedir- temiyor. Geçen hafta sona eren Sela- nik Uluslararası Fihn Festiva- .* aşlı bir ozanın son günlerini anlatan Angelopoulos, 'yaşam üzerine bir film, aynı zamanda ölüm üzerine bir filmdir' diyor. li'nde en az üç kez söz verildi ga- zetecilere, çekimi izletmek için. Tamam. dediler, kulede Angelo- poulos, (Bir zamanlar hapishane olarak da kullanılan ünlü kulesi bu Selanik'in.) güneş açtı yine olmadı. Derken randevu Balkı pazanndaydı, o da gerçekleşme- di. Usta biraz da saklambaç oy- nuyor gibiydi gazetecilerle. Hakkı da yok değildi gerçekte. "Yaşam üzerine bir film, aynı za- — — ı ^ manda ölüm üzeri- ne bir filmdir" dı- yor Angelopoulos. "Ölüm düşüncesi Ue karşı karşıya geJ- diğiniz an başka türtüyaşamayabaş- larsınız. Ama ka- ranhk bir film değil bu. Ölüm düşünce- sini çürütmek isti- yor bir bakıma. Ve sonunda geleceğe doğru bir kapı açıh- yor." "Bir Sonsuz ve Bir Gün"ün senar- ™^—^—• yosu yaz mevsi- minde iki hafta içinde yazılmış. Yazdığı en iyi senaryo olduğuna inanıyor Angelopoulos. Böyle bir konuyu ele alırken sorun şu diyor: "Yaşam deneyimlerinin baslası içinde ölüme bakarsanız, bunalun tehlikesine gircrsiniz. Bu beni ügüendirmiyor. Ölüm sorunonakarşı kişisel yanıtun şi- ir ve doğaüstünde." Kuzey Yunanistan'a olan tut- kusu için ise şöyle diyor sanat- çı: "Hiçsormayınbanabukonu- yu. Psikanalistin işi bu!" Film dünyasında 1964 yılı Pa- ris dönüşü sol eğilimli Dimokra- tifı Allaghi gazetesinde eleştir- men olarak ışe başlayan Theo Angelopoulos, cuntanın gazete- yi kapatmasının ardından yönet- menliğe soyunup ilk fîlmi "Ye- niden Yapılanma"yı 1970 yılm- da gerçekleştirmişti. Bunu izle- yen yı1larda bir düzine filme im- za attı, çeşitli ödüller aldı. Oysa ağır ve düşündürücü sinema tek- nigi nedeniyle uzun yıllar sanat çevrelerinin dışında geniş toplu- luklara seslenemedi. Amerikalı tanınmış oyuncu Harvey Ke- itel'in başrolünü oynadığı "Ulis'in Bakışı" filmi ile bu sı- nırlar da kalkmış oldu. Cannes Film Festivali jürisi 1995 yılın- da Altın Palmiye için daha gös- terişli bir filmi, Emir Kusturi- ca'nın "Yeraltı" (Underground) yapıtını seçtiyse de "Ulis'in Ba- kışı" 1990'lannençoksözüedi- len filmleri arasına girdi. Bunun bir kanıtı da geçen günlerde Theo Angelopoulos üzerine In- gilizce dilinde iki inceleme kita- bının birden yayımlanması. Bunlann ilki Andrew Horton'un derlediği "Son Modernist: Theo Angelopoulos'un Fîlmleri", ikin- cisi ıse Andren Horton'un yaz- dığı ve Princeton Üniversitesi ta- rafından yayımlanan "Teho An- gelopoulos'un Filmleri: Düşünce SinemasL" Angelopoulos, Selanik'te gazetecilerle saklambaç oynar gibiydi w w Ozcan Başkan: Aykın' bir dil ustasıAYŞEGUL YUKSEL Prof. Dr. Özcan Başkan ı 11 Kastm'da yitırdik. Dilbilım, Türk dili ve yabancı dil dünya- mıza 1950'lerde fırtına gibi gel- di, estı, savurdu, sonra en bek- lenmedik anda, kimseye haber vermeden çekip gitti. Dilbilımin yıllar öncesinden bugünlere u- laşmasına bırincı elden katkıda bulunmuş, Türkiye'deki dil eği- timi konusunda zorlu bir savaşı- ma soyunmuş "gerçekçi" bir us- taydı. Özcan hocanın 38 yıldır öğ- rencisiyim. Son 32 yıl içinde yalnızca 5-6 kez karşılaşmış ol- sak da... Öğrencisi olmuş olan- lar şanslıdır. Olmayanlar -ya da Bernard Shaw'un ünlü profesör Higgins'ini anımsatan acıma- sız.'alaycı eğitici tavnndan tedir- gin olup. "öğrencisi" olmayı red- dedenler- ise yapıtlannı okuya- rak, onun "aykin" doğrulann- dan pay alma şansına bugün de sahiptir. Davranış ve yaşama biçimiy- le böylesine kurallara uygun, düşüncelerini açıklamabiçimiy- le böylesine "aykırı" başka bir insan tanımadım. Son söyleye- cegini en önce söyleyerek yarat- tığı şok etkisi. çok özel gülme- ce anlayışının süzgecinden geçi- rerek ilettiği ığneleyici eleştin- \er. çevreye "hoş görünme" ko- laylığına hicbir zaman sığmma- mış olmasu olmazsa olmaz dü- rüstlüğü nedeniyle hiçbir zaman "popüleroyuncu" olmadı. Onun usta işi oyunculuğunun tadına \armak ıçin emek gerekırdi. Yıl 1959. (Demekkı 30yaşm- daymış) lstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesı'nin bir am- fisınde çoğu "kolej" mezunu, çoğu süslü ve makyajlı kızlar co- ğunluğundan oluşmuş, kalaba- lık, uğultulu bir sınıf. Hoca'nın "Time" dergisinden verdiği kar- maşık cümleyle didişirken sesi- mizi fazlaca yükseltmiş olmalı- yız ki fırtına bizim üstümüzde kopuyor: "hanımlar, hanımlar. kolejdeokudukdiye İngilizcebil- diginizi sanmavm." Donakalıyo- ruz. Yıllar sonra, aynı kalabalıkta- ki bir sınıfa aynı sözleri söyler- ken yakalıyorum kendimi. Ho- canın ne demek istediğini zaman içinde kavramışım. O gün hedef tahtası biz olmuşuz ama, hoca- nın iletisi sınıfin geneline: "Bu- rası ünrversite. Oğreneceğiniz çok şe> r var. Amacmız öğrenmek değil de fiyaka vapmaksa buna izin vermem." Özcan Başkan' ın yaşamı boyunca savunduğu iki îemel ilkeden ilki "beftrti bir a- maç." Üniversiteye "niçin" gel- dığini, neyı "niçüı" ögrendiğini bileceksın. Eğiticiysen yine ay- nı kural. Neyi "mçin" öğrettiği- ni bil. Hep işlevselliği savundu Eğitım anlayışı içinde belirle- diği "amaç"lar dogrultusunda, müthiş hızlı ve kestirme yön- temlerle hiç bilmediklerimizi, hiç unutmayacaklanmıza dö- nuştürüyor. Artık yalnız Ingiliz- cedeki değil, Türkçedeki tümce • Davranış ve yaşama biçimiyle böylesine kurallara uygun, düşüncelerini açıklama biçimiyle böylesine 'aykın' başka bir insan tanımadım. Özcan Başkan yaşamda gördüğüm en tutarlı insandı. 'Aykın' yaklaşımı yüzünden sürekli savaşım vermek zorunda kaldı. yapılanna da egemeniz. Göz açıp kapayıncaya dek fonetik al- fabesini, İngilizcenin ve Türk- çenin tonlama özelliklerini öğ- renmişiz. Dahası ortaçağ Ingı- lizcesini anlayıp ünlü "Canter- bury Masallan"nın tadına bile varabiliyoruz. (Dilci olduğu ve edebiyarın üniversitede öğretil- me biçimini eleştirdiği için "edebiyat düşmanı" damgasını daha o zamanlarda yemişti. Oy- sa Ingiliz dilinde yazılmış olan- larla sınırlı kalmayan, Doğu'yu da Batı'yı da kucaklayan bütün- cül bir edebiyat anlayışı vardı. "Karşılaşnrmah edebiyat" olgu- su akademık bir disiplin olarak daha yeni yeni giriyor üniversi- telerimizin tartışma gündemi- ne.) Yüksek sınıflara ulaştığı- mızda. ilk yıldaki kalabalık elendiği için bölümce gezilere filan gidebilirdik. Bir piknikte domates kesme işi bana düşmüş. Elimde küt bir bıçak, domatesi katlermekteyim. Tatlı-sert bir Özcan Başkan eleştirisi geldi: "Kem alat ile kemalat olmaz." (Kötü araçlarla iyi işler çıkartıl- maz). Sık sık değerlendirdiği ve eğitim sürecinin içinde sık sık başvurdugu müthiş bir sözcük, deyim ve özdeyiş dağan vaTdı. Hocadan öğrendiğım bu atasö- zünü yüzlerce kez yineledim ya- şamım boyunca. (Ne kadar ge- rekliymiş meğerse!) Kıssadan aldığım hisseye ise -el becerisi gerektiren işler dışında- özellik- le eğitim yaparken sonuna dek uymaya çalıştım. Doğru "ama- ca" ulaşma dogrultusunda doğ- ru "araç r kullanmak, hocanın eğitim anlayışının ikinci temel ilkesi... Meslek yaşamı boyunca eği- timde hep işlevselliği savundu. Gereksinmeye göre uzman ye- tiştirmeyi, bilgi öğretimiyle be- ceri öğretimini birbirine kanş- tırmamayı. belirli bir beceride yeteneği olmayanı zorlamama- yı... Çevresindeki olgulan ilk kez görüyormuşçasına algılaya- bilen, bu nedenle de eğitimdeki yanlış koşullanmışhklan sapta- yabilen, çoğunluğun görmezden geldiği garip uygulamalan amansızca sorgulayabilen ender insanlardandı. Pek çok eleştıri- sınde ve önerisinde haklı oldu- ğu, zaman içinde anlaşıldı, anla- şılacak. Özcan Başkan yaşamda gör- düğüm en tutarlı insandı. "Aykı- n" yaklaşımını yaşamı boyunca sürdürdüğü için sürekJi olarak savaşım vermek zorunda kaldı. Eleştiri dozunu hiç değıştirme- di. Yaşı elliyi geçince babacan- lığın yumuşaklığına sığınmadı. Çahşma disiplinini, her eyle- 'Fujifilm World Music Days Volume 3' konserlerinde Baaba Maal ve Africando Afiika'nın kalbinden doğan seslerKültürServisi-Bu yıl üçüncüsü düzen- lenecek olan dûnya müzikleri festivali 'Fujifflm Wörld Music Da>^ Vbhıme 3'te Afrika müziğinin iki ünlü ısrni Baaba Maal ve Africando, tstanbullu müziksev- erlerle buluşacak. 5-6 Aralık tarihleri arasında eğlenceli bir parti çerçevesinde Staras Stüdyolan'nda düzenlenecek olan 'Fujifilm VVorld Music Days Volume 3'ün organızasyonunu Pozitıf üstleniyor. Fujı Film World Music Days Volume 3 partilerinin ilk konuğu, köklerinden ödün vermeden Afrika'nın yerel ritimleri ve çalgılannı hip-hop, Latin. reggae gibi dans müzikleriyle kaynaştıran Baaba Maal ve 13 kişilik grubu. Afrika ve Senegal'deki kuşaklararası uçurumu bağdaştıran bir müzik yaratan Baaba Maal, müzığinde melodi kadar sözlere ve Afrika halkının geleneksel çalgılanna önem veriyor. Müzik yaşamına kora, riti hoddu ve yedi telli Afrika gitan çalarak başlayan sanatçı, DakarSchool of Art'm müzik bölümünde eğitim görmek için burs kazandı ve yetmış üyeli bir müzik birliği olan Asly Fouta'ya katıldı. Paris'te Ecole des Beaux Arts'ta beste eğitımine de\ am ederek çağdaş Batı müzıği ile öğrendiklerinı bırleştirecek kavramlar geliştirdi. 1985 yılmda Senegal'e dönen sanatçı, Daande Lenol (Halkın Sesi) adıyla kendi müzik grubunu kurdu. Kendi müzıği için "Müzjgi doğalTOİIardanyaradrsan. yani Baaba Maal ve 13 kişilik grubu, Afrika 'nın yerel ritimleri ve çalgılarmı hip-hop, Latin, re^ae gibi dans müzikleriyle ka^Tiaştınyor. PapaSeck, Medoune Diallo ve Nicolas Menheim üe Kübah sanatçdann oluşturduğu Africando ise Afrika'nın kalbinden doğan seskri. müzik kalbinden gelirse dünyadaki tüm insanlarla üetişim kurarsın. Benim müziğim de işte bunun üzerine kurulu" diyen Baaba Maal'in önemli albümleri arasında Demgalam, Yela, Lam Toro, Homady Boiro, Olel, Lem Gi ve Firin'in Foutasavılabilir. İkinci gecede ise Senegal'ın efsanevi miizısyenlen Papa Seck, Medoune Diallo ve Nicolas Menheim'ın Kübah sanatçılar- la bir araya gelmesiyle oluşan 'African- do'yu konuk edecek. 1993 yılında ilk al- bümünü çıkardığmda salsa severlerden büyük ilgi gören topluluk; nefesli sazlar, çeşitli vurmah ve yaylı çalgılar eşliğinde enerji, dinamizm ve kıvraklık dolu bu müzik, köle ticaretiyle, Karayib adalarına taşınan Afrika ritim ve ezgilerinin salsa ve Afro-Küba müzikleri olarak anavatana dönüşün bir kutlaması olarak dünyada büyük ilgi gördü. Küba çıkışlı montuno. charanga ve bolero türlerinin bir Senegal dili olan Wolofça seslendirümesiyle yeni bir soluk bulan Africando projesi; Afrika ritimleri, Karayibler'in melodik yapısı ve Afrika'nın kalbinden doğan seslerden oluşuyor. rrunde ortaya koyduğu "sistema- tik" yaklaşımı. "tenüz" iş çıkar- ma tutkusunu hep sürdürdü. Ho- canın yayımlanndan büyük kat- kılar alarak yazdığım ve ödüle değer bulunduğu için geniş ilgi uyandıran "Yapısalcüık ve Bir Uygulama" başlıklı kitabımın belirli bir sayfasındaki korkunç yanlışı bir tek Özcan hoca far- ketmiş, araya elçiler koyarak be- nı (ivedilikle) bilgilendirmişti. (Yanlışın düzeltilmiş olduğu ikinci baskıyı birkaç yıl önce eli- ne verdiğimde. onu son kez gör- düğümü bilebilir miydim!) Dimdik geldi, dimdik gitti Daha sonrakı kıtaplanmı her iletişimde beni -onun eleştirel tutumunu yadırgamadığım için- çok mutlu eden mektuplar alır- dım. Önce kitaptaki baskı yan- lışlan ve başka atlamalara ilişkin bir düzeltmeler cetveli. Ne iki satır övgü, ne de herhangi birbi- çimde gönül alma... (Yaşamada yanm yüzyılı geride bırakmış olmam ya da taşıdığım profesör unvanı ilişkimizi değiştirmemiş- ti ki... Ben yine de öğrencisiy- dim). Ama ardından, savunduğu eğitim anlayışı konusunda, uzun süredir "kolejli hanımlar" ula- mının dışında değerlendiregel- diği eski öğrencisini kendisiyle eşit sayan bir iç dökme... Özcan Başkan'm sert tutumu içinde sı- nırsız bir sevecenlik banndırdı- ğını üniversite öğrenciliğimizin son yıllanndan bu yana biliriz. Ama ben onun "kuilgan" yam- ru bu yazılanndan anladım. O- nun kimseyi kırdığını sanmıyo- rum. Olsa olsa herkesi kızdınr- dı. Ama belli ki çok kınlmış, ktr- gınlıklan yüreğinden atamamış- tı. Özcan Başkan hocanın dilbi- lim alanmda oynadığı öncü rol bu alanın uzmanlannca değer- lendirilecektir kuşkusuz. Ancak "Büdirişim" başlıklı 500 sayfa- lık kitabında (Altın Kitaplar, 1988) yer alan "Türkçe Dfl Yet- kinliğT ve "Yabancı DU Eğiti- mi" başlıklı bölümler Türki- ye'nin her yaştan ve eğitim dü- zeyinden insanını ilgilendirecek ve bilgilendirecek bir anlatımla kaleme alınmıştır. "BUdirişim"i alın ve Özcan Başkan'ın "aykm" doğrularuıın tadını çıkarmak için en azından bu bölümleri okuyun. Yabancı dil uzmanı bir bilim adammın Türkçe eğitimine verdiği önemi, Türkçe eğitiminde gördüğü ak- saklıklan (eğitimde yabancı dil- ler "misafir muamelesi" gör- mekte iken Türkçenin "hane halkından" sayılıp nasıl ihmal edildiğinı). zorunlu yabancı dil eğitimine karşı oluşunu, yaban- cı dilde eğıtimi yararsız ve onur- suz bir uygulama sayışını, okur- ken hem biraz şaşıracak, hem de yapılan saptamalann hiç de "ay- kın" kaçmadığını. sunulan öne- rilerin son derece "gerçekçi" ol- duğunu göreceksiniz. Özcan Başkan. eğitimdeki yanlış koşullanmışhklan yık- mak için çıkmıştı Türkıye sah- nesıne. Dimdik geldi, dimdik gitti. Saçlan ağardı, o kadar... IŞELDAK YE YELPAZE ATtLLA BİRKİYE Haydi Abbas! İlk önce, eski daktiloyu depodan çıkarmalı; ki- tapları seçmeli ikinci iş olarak. Ki, en zoru da bu. Tüm kitaplar götürülemeyeceğine göre, özenle seçmeli. Gel de seç, seçebilirsen! Belki de fazla abartmamalı. Birkaç top kâğıt. Bir gemici feneri, küçük bir radyo; haberler için yal- nızca. Belki de almamalı... Doğruca, özellikle telvizyondan, "yeni med- ya "mızdan uzak bir yere göç etmeli. Güller yetiş- tinmeli: Haziranda açan, kınmızı güller. Bir kedi bir köpek; belki de bir tavşan, bir sin- cap belki de; ve doğal arkadaşlan: Kaplumbağa, kirpi gibi. Kuşlar, hiç kuşkusuz... Fideler götürmeli; en önemlisi. Zordur tutması ama; niye olmasın bir karayemiş fidesi. Bakarsı- nız tutar. • Geçenlerde bir arkadaşım nasıl olduğumu sor- muştu. Bizim Cumhur Canbazoğlu'nun sürekli verdiği yanıtı vermiştim, ben de: Süper. Arkada- şım, "Hertıalde televizyon izlemiyorsun" demişti. Haklryrdı. Sayım günü, niye evde hapis kaldığımızı sorgu- larken, bir yandan da televizyon kanallannda do- laşıyordum ki, karşıma bir görüntü çıkıverdi. As- lında gündüz televizyon izleme alışkanlığım yok- tur. Ama madem televizyon kanallan sayım için özel(!) eğlence programlan yapmışlardı; bir baka- lım dedik. atv'de iki sunucu birtürkücü yan yana yere bağ- daş kurmuş, oturuyorlardı. Biraz sonra klametçi de geldi yanlanna; oturdu. Ortada birtabak, bir şey- ler atıştınlıyor; bir bardak, bir şeyler içiliyordu. Çi- lingir sofrası mizanseni vardı, sizin anlayacağınız. Türkücü bir "şarkı" söylüyordu. Türkü ile şarkı formunda ve Arap ezgileri içeren, ki bir yandan da eller "oryantaT durumundaydı, bir "şar*c/"ydı bu. Ne var bunda diyeceksiniz. Genellikle eğlence programlannın genel görüntüsü böytedir. Ama şar- kının sözleri Cahit Sıtkı'nın ünlü "Abbas" şiiriydi. Türkücü, yanındakilerle bırlikte, zaman zaman bir oyun havası ritmiyie, zaman zaman da bir mak- ber ezgisiyle Cahit Sıtkı'nın kemiklerini sızlatıyor- du. • Pazarlan genellikle dışarı çıkmam. Ama geçen pazar, "geçici mahkûmluk" stresini yaşarken; bir de bir edebiyat yapıtına, bir şiire, bir şaire yapılan "tecavüz" olayına tanık oluyordum! Aslında şaşıracak ya da kızacak pek bir şey yok! Çünkü bu durum genelleşti. "Halkımız böyle isti- yor" diyen, "medya iktidannı" eline geçirmiş ya- yımcılar, birbirinden kötü programlara imza atmak için yanşırken, bir yandan da böylesine berbat "/c- ra"lara yer veriyorlardı. Çünkü zamanımız böyleydi! Tüm yaşantımız, her şeyimiz yatay bir durum almtştı. Yani yüzeysel öğrenme, yüzeysel eğlenme, yüzeysel sanat, yü- zeysel bilgi, yüzeysel kültür, yüzeysel politika, yü- zeysel estetik, yüzeysel etik vb. Derinfik hak'gdtlre... Derinlikten kaç&ı 1 btâütetr: Felsefeden kaçar oldular. Bir iki laf ettiniz mi; bi- raz yaşamı ve yapılanlan sorgulamaya başladınız mı, "aman entelektüel olmayalım" yanıtını bulur ol- duk. Entelektüellikten neden korkuluyorsa! Orhan Veli'nin şiirini anımsayarak söylersek: Her şey ucuzladı. Sanat, kültür, ün, bilgi, önem. Her şey. Geçmişin sanatsal ve kültürel zenginliğini, çiz- gisini taşıyanlardan kaçar olundu. "Medya" da eli- nizde ya, tamam; istediğiniz "estetiği" oluşturur- sunuz! • Pazar günü Türkiye sayılırken, belki başka yer- lerde de benzer durumlar oluyordu, Cahit Sıtkı'nın ciddi bir biçimde hakarete uğradığına tanık olduk. Tabii bu Türkiye'nin telif haklannı da gündeme ge- tiriyor. Kim, bu adamlann böylesine "beröat" besteler yapmasına izin veriyor? Ya da izin alınıyor mu? Neyse bizim yapabileceğimiz bu yazının yani sıra şiiri bir kez daha anımsatmak: "Haydi Abbas, vakit tamam I Akşam diyordun işte oldu akşam. I Kur bakalım çilingir soframızı I Dinsin artık bu kalp ağnsı. I Şu ağacın gölgesin- de olsun; I Tam kenannda havuzun. I Aya haber sal çıksın bu gece; I Görünsün şöyle gönlümce. I Bas kırbacı sihirii seccadeye, I Göster hükmet- tiğini mesafeye I Ve zamana. I Katıp tozu duma- na, I Var git, I Böyle ferman etti Cahit, I Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan; I Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan." Ali Poyrazoğlu liyatrosu'nda 'Eski Çanüar Bardak OMu1 • Kültür Servisi- Geçen yıl Fındıkzade'de yapılan yeni bınasına taşınan Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, 1997-98 tiyatro sezonunu bugün 'Eski Çamlar Bardak Oldu' adlı güldürü ile açıyor. Bill Naughton'un lngiltere'de yirmi ytldır arahksız sahnelenen 'Eski Çamlar Bardak Oldu' adlı yapıtı Türkçeye Ali Poyrazoğlu tarafından uyarlandı. Demokrasiyi aileden başlatmak isteyen gençlerle onlara direnen bir babanın öyküsünü konu alan oyunda Ali Poyrazoğlu, Suzan Aksoy, Özdemir Çiftçioğlu, Levent Can, Özden Ayyıldız, Ebru Ayyıldız, Onur Şenay ve Berrak Kuş rol alıyor. BUGUN • ATATÜRK KÜUTÜR MERKEZİ' nde G.Bizet'nin 'Carmen' operası saat 20.00'de izlenebilir. • AKSANAT'ta saat 12.30'da laser-disc'ten 'Pink Floyd" konseri, saat 18.30 ve 19.00'da Izzet Kehribar'ın 'Bulutlann Ardındaki Krallık: BHUTAN' başhklı dia gösterisi izlenebilir. • BEKSAV'da Lawrences Schiller'in 'Hitler'e Suikast" adlı filmi saat 18.30'da izlenebilir. • BAKIRKÖY BELEDtYE TİYATROLARI'nda 'Açıl Susam Açıl' adlı oyun saat 20.30'da izlenebilir. • tFSAK'ta 'Aym Saydam Yanşması' saat 19.30'da. 3. AVRUPA FİLMLERİ FESTİVALİ (ANKARA) BUGUN Kavaklıdere Sineması • 1230 Bir Adam (kısa) / Marian • 15.00 Gece Taksisi (kısa) / An Kovanının Ruhu • 19.00 Close Up (kısa) / Zevk Komploculan • 2130 Anıt (kısa>Tanatik Oğlum
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle