26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 KASİM 1997 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Ormanına Düşman Devlet Prof. Dr. RUŞEN KELEŞ E kim ayının ortalannda, 11. Dünya Ormancılık Kongresi Antalya'da top- landı. Yüze yakın ülkenin ve kırk kadar ulusal ve uluslararası kuruluşun ka- tıldığı bu önemli kongreye, sayılan bini bulan bildirilersunuldu. Bildirilerin hepsin- de, ormancılar, plancılar, teknisyenler, bi- hm adamlan ve gönüllü kuruluş temsilci- leri. orman varlığının. yalnız uluslann de- ğil. insanlığın bir varsıllık (zenginlik) kay- nağını oluşturduğu gerçeğini bir kez daha vurguladılar. Ormanlann korunması ve ge- liştirilmesi için öneriler yaptılar; uyanlar- da bulundular. Bu ve benzeri konularda, insanlığın iyi- liği için, uluslar- arasındaki işbirliğini ge- liştirmenin elbette birçok yararlan vardır. Orman BakanlıgYnın bu kongreye ev sa- hipliği yapmasının ardındaki nedenlerin başında da, herhalde böylebirbekleyiş var- dır. Devletin ve hükümetin, ormancılık kongresinde en yüksek düzeyde temsil edil- miş olmalan. ülke ve dünya kamuoyuna, bu fırsattan yararlanarak kimi iletiler (mesaj- lar) vermeleri, uygulamaya dönük bekJen- tiler yönünden olduğu kadar. halkımızın ormancılık bılincınin geliştirilmesi açısın- dan da önemlidir. Ama, ne yazıktır ki. kimi kısa dönem- leT dışta tutulursa, yanm yüzyıla yakın bir süredir, devletin ormana bakışında tutarlı, akılcı ve içtenlikli tavırlar yerine. birtakım çarpıkhklar gözlemleniyor. Sanki, devlet ormanına düşmanmış gibi, ormanlannm küçülmesine. yok olup gitmesine kayıtsız kalmanın da ötesinde, bizzat kendi işlem- leriyle ve kurumlan eliyle, orman alanlan- nın daralrılmasında özendirici tavırlar ser- gileyebiliyor. Bu gözlemin, duyarlı kamu- oyunca çok iyi bilinen kanıtlanna verilebi- lecek pek çok örnek var. Üzücü olan ve demokratik rejimin erde- mine inanan yığınlarda düş kınldığı yarat- ma tehlikesi de taşıyan bir gerçek, orman yağmacılığına göz yTjmmanın ya da bunu olanaklı blarak düpedüz özendirmenin çok partili siyasal düzene geçişle birlikte baş- lamış olmasıdır. Ülkemizde, halktan alınan oy desteğiyle, hem hukuk devleti ilkelerin- den, hem de toplum yaran ülkûsünden sa- pılabileceğini sanma yanlışlığının en çar- pıcı ve sık olarak yansıdığı alanlann başın- da ormancılığımız geliyor. Tıpkı. imar ve gecekondu suçlannın bağışlanmasında ol- duğu gibi, halkın ve gelecek kuşakJann sır- tından cömertçe davTanmayı kendileri için bir hakmış gibi görenler. her seçim döne- minde. ormanın insanlar için var olduğu, insana yaramadığı sürece bir değeri kalma- yacağı savını, seçmenlerine yüksek sesle yinelemekte yarar görüyorlar. Çağdaş çevreciler ve çevre duyarlılığı yüksek kesimler, günümüzde. artık özeğın- de (merkezinde), insan bulunan bir çevre- cilik anlayışını eskimiş buluyorlar. Bitkile- rin, hayvanlann ve çevreyi oluşturan can- sız öğelerin. kendi başlanna, insana hizmet kaygısından bağımsız birer değer olarak korunması, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi, bu yeni yaklaşımlann asıl hareket noktası- dır. Bu bakış açısına göre, insana, kısa dö- nemde ve doğrudan bir yaran olmasa da, doğa, "doğa olarak" korunmaya değer. Yeşilliğin, ağacın, ormanın korunması, atasözlerimize girecek ölçüde kökleşmiş toplumsal degerlerimiz arasındadır. Ağaç kesmeyi baş kesmekJe bir sayan özdeyişle- rimiz vardır. Sayın Cumhurbaşkanı da. sö- zü edilen kongreyi açarken. "Yaşağacabat- ta vuran el onmaz" demişrir. Bu değerlen- mizden çoğu yasa kurallanna da yansımış; ormana. ağaca, yeşile kıyanlann, belediye, imar, ceza vb. yasalarda, ağırlaştınlmış yaptınmlara çarptınlmalan öngörülmüş- tür. Anayasamız, devletin ormanlarla ilgili görevlerini, 169. ve 170. maddelerinde be- lirlemiştir. Kanımca, toplum yaranna hiz- met ilkesinden kaçabilmek için önemli bir açık kapı bırakan bu kötü düzenlemede, or- manlann korunması ile orman köylüsünün kalkındınlması amaçlan arasındâ bir den- ge kurulması ve iki kuralın birbirini bütün- lemesi öngörülmüştür. Uygulamada, bu dengeyi sağlama görevi, kuşku yok ki. TBMM'ye ve siyasal iktidarlara düşüyor. Her ikisinin de, bu amacı gerçekkştirme- de içtenlikJi ve başanlı olduklannı söyle- mek çok güç. Bugün, kongrenin açılışında ormana övgü yağdıranlann, çok yakın geç- mişteki bırgenel seçim sırasında, "Köylü- me hizmet etmeyen orman neye yarar ki" diyerek, orman yağmacılığına yeşil ışık yaktıklannı benim gibi unutmamış olanlar herhalde vardır. Demek oluyor ki, gerçek- ten "dün, dünmüş." Gerçekte, anayasadaki açık kapı, 1961 tarihli Anayasa'da 1971'deki Anayasa de- ğişikliği ile aralanrruş ve 1982 Anayasası ile de. ardma kadar açılarak, kötüye kulla- nılmaya çok daha elverişli duruma getiril- miş. Bu yüzdendirki, benzerkonularda bü- yük duyarhlık gösteren Anayasa Mahke- mesi, Orman Köylülerinin Kalkınmalan- nın Destekknmesi Hakkındaki Yasa'da de- ğişiklik yapan 1995 tarih ve 4127 sayılı ya- sanın kimi kurallannın anayasaya aykın ol- madığma karar vermek zorunda kalmıştır (Esas: 1996/2, karar: 199610, R.G. 06.08.1997, No: 23072). Ormanlann, toplumun yaranna aykın olarak küçültülmesinin, orman nıteliği *ka- srth olarak yitirtilen" yerlerin orman reji- mi dışına çıkartılmasının, özellikle 1980'lerden sonra yoğunlaştığı dikkat çe- kiyor. 1983-1987 yıllan arasındâ Orman Yasası'nda beş kez değişiklik yapılmış ol- duğuna dikkat çeken Orman Mühendisle- ri Odası, bu yoldan 2.8 milyon dekar ala- nın orman sınırlan dışında bırakıldığını önemle vurguluyor. Aynı odanın yayınla- nndan anlıyoruz ki, 1950 yılından bu ya- na, 27 milyon dönüm ormanlık alan yitiril- miştir. Işin asıl acı olan yanı, bu yitiğuı yüz- de 56'sının yaratılan olup bittilere yasaİ dü- zenlemelerîe kılıf hazırlanarak gerçekleş- miş olmasıdır. Bütün bu veriler, ormanla- nmıza yönetici kadrolarca verilen zararla- nn, orman yangınlannın yol açtığından çok daha büyük olduğunu açıkça ortaya koy- muyor mu? Bugünlerde, süregelen bu yanlış davra- nışlann yeni yeni örneklerine tanık oluyo- ruz. Gazetelerde, Orman Bakanf nın dilin- den. "Bütçe açıgını kapatmak icin onnan- hk arazilerin satdacağuu, 52 ilde 14 bin hek- tarhkalanın yer böiümleme (parsetizasv on) işteminintarnarnlandığınıvesatışlanianl.5 katrüyon Kralık gelir beklendiğini" şaskm- lık içinde öğreniyoruz (Cumhuriyet, 03.09.1997). Ormanlann özelleştirilmesi- ni ve köylüye de\Tedilmesini öngören bu yanlış gidişi, "ormanlabanşmak" dıyeni- teleyebilen ve bunu "çağdaşhk" sayan kö- şe yazarlanmıza bile rastlanabiliyor (Mil- lr>-et, 06.08.1997). Hükümetin, orman köy- lüleri için cıkardığı son yönetmeliğe de ay- nı anlayışın egemen olduğu görülüyor. Orman ve Turizm bakanlan arasındâ çok yakında imzalanan bir protokol (Cumhu- riyet 10.10.1997), bu konudaki kaygılan- mızı arttıran özellikler taşıyor. Buna göre, Turizm Bakanlığı ormanlık alanlan kendi denetimine alarak ormanda yapılaşma yol- lannı acacaktır. Sayın bakanm, tahsis konu- su alanlarda ağaçlandırma koşulu getirile- rek, orman varlığının azalmasının önlene- ceği savı inandıncılıktan uzak görünmek- tedir. Çünkü, orman alanı. daraltılmadan da, nitelik değişikJiğine uğratılarak yozlaş- tınlabilir. Bugüne değin olan da bu değil midir? Anayasamn, orman alanlarının doğru- dan ya da dolaylı yollardan küçülmesine ve kamu yaranna aykın biçimde kullanılma- sına açık olmadığını herkesin bilmesi ge- rekır. Orman Bakanlığı'nm görevinin ise. ormanlann yok edilmesine seyirci kalmak ya da öncülük etmek olmadığı da açıktır. Ama herhalde, burüan en iyi bilmesi gere- kenler, o koltuğa oturmayı kabul edenler olmalıdır. Türkiye, ormanlanm. yahıız anayasada öyle yazılmış olduğu için korumak zorun- da olan bir ülke değil. Daha birkaç yıl ön- ce. 1992'de, Rio de Janeiro'da. en yüksek düzeyde katılıp. aralannda Ormanlar Üze- rine Bildirge'nin de bulunduğu pek çok bildirisine imza atmış olduğumuz ÇevTe Doruğu'ndaki >f üklenimlerimizin bir ge- reği olarak da, ormanlar karşısında sorum- luluğu olan bir ülke. Çünkü o bildirilerde, ormanlanm sürekli ve dengeli gelişme il- keleriyle u^m içinde. onnanlann azalma- sını destekJeyen politika ve uygulamalar- dan kaçınarak bugünkü ve gelecekteki ku- şaklann. kısaca toplumun olan orman var- lığıru korumak yükümlülüğünden söz edil- mektedir. Eğer devlet olarak anayasaya ve ulusla- rarası tüzel belgelere geçmiş kurallara ay- kın davTanmayı sürdüreceksek, devlet ve siyaset adamlanmız, göstermelik kongre- ler düzenleyerek farklı izlenimler hiç ver- mesinler. Topluma karşı görevlerimizde iç- tenlik, tutarlılık ve bilimsellik yol gösteri- ci olmalıdır. Yoksa, devletin ormana yak- laşımını ve düşmanca tavnnı, orman yan- gınlanndan çok daha tehlikeli sayan du- yarlı ormancılara hak vermek gerekecek- tir. ARADABİR FAZIL SAGLAM KÜLTÜR • SANAT Bahri Savcı'nın Veda Dersi Bahri Sa\a ile 10 yıl aynı kürsüde, AÜ Siyasal Bilgiler Fakül- tesi Anayasa Hukuku Kürsüsü'nde çalıştım. Bu kürsü, yalnızca bir anabilım dalı değil, bağımsız ve özgün düşüncenin, bilimsel araştiTmanın. öğrenci ile kunılan ciddı, ama sıcak diyaloğun, "akademik mücamele"nin * örnek bir kürsüsüdür. "Bizim Kürsü"de -SBF'den aynlalı neredeyse 15 yıl oldu, ama benım için o hâlâ "Biâm Kürsü"dür- on yıl birlikte çalışma onu- runu yaşadığım öğretim üyelerini gözümün önune getiriyorum: Bahri Savcı, Muanuner Aksoy, Mümtaz Soysal; sonra bizim ku- şak: Cem Erogul ben ve benden sonra aramıza kanlan Yavuz Sa- buncu. Birbınnden farklı nitelikler, özellikler ve yönelişler için- de insanlar.. Bu denli farklılıktan böylesine uyumlu (ahenkli) \e venmli bir çalışma ortamının nasıl oluştuğunu hep kendime sor- muşumdur. Bu orta zemin üzerinde çoksesliliğin. farklı nitelik ve özelliklerin adeta birbirini besleyen \e tamamlayan uyumlu ve ve- rimlı bir çalışma ortamına dönüşmesinde en büyük payın Bahri Savcı'da olduğuna inanıyorum. 1980 yılı sonlannda doçent olur olmaz kürsü geleneğine uyâ- rak Anayasa Hukuku dersini üstlendim. Bir yıl kadar sonra 12 Ey- lül Hareketi üniversite yaşamı bakımmdan da olumsuz etkilerini göstermeye başlamış ve YÖK düzeni, yeni yasa ve kurumlanyla devTeye gırmişti. Bahri Savcı gelişmelerden son derece tedirgin- di. Bir yaşam boyu emek verdiğı üniversitenin böylesine yozlaş- tınlmasını ıçıne sindıremiyordu. Birgün SBF İnsan Haklan Mer- kezi'nde çalışırken. beni yanına çağırdı. Yaz yanyılı (sömestri) başlarken. ilk dersini kendisi için ayırmamı istedi. O gün bir ve- da dersi vererek emeklıye ajnlrnaya karar verdiğini söyledi. Son derece duvgulandım. Ama aynı zamanda büyük bir onurduydum \e o dersi yalnız öğrenciler için değil, tüm fakülte mensuplan ve öbür ilgili öğretim elemanlan için örnek bir ders olarak düzenle- me hazırlıgına koyuldum. Ama aradan bir a>- geçmedi. Sıkıyöne- tim Komutanlığrnın o malum san zarfı geldi. Bahri Hoca kendi isteğı ile aynlmayahazırlandığı üniversiteden. öbür bir çok bılim adamı meslektaşı ile birlikte kaba kuv^etle uzaklaşnnlmış oldu. Hukuka ve ünıversiteye sürülen bu kara lekeyi idari yargı dü- zenimiz, bir yönü ile temızlemiştir. Ancak benim gözümde üni- versıte, hâlâ o lekeyi üzerinden atabilmiş değildir. Cniversiteye yönelık 1402 uygulamalannı hiçbirzaman unutamadım. Özellik- le Bahn Savcı'mn veda dersinden yoksun bırakılmış olmayı hiç içıme sindiremedim. Bir süre daha direnme> r e çahştım. O sıralar SBF'nin içinde bulunduğu boğucu hava dayanılır gibi değildi. 1983 Marfı başında Bahri Sav- cı'nın veda dersi olarak hazırla- maya koşullandığım (şartlandı- ğım) derse, onun yokluğundagi- remeyeceğimı arilayıp, istifamı verdim. Ancak. aradan yıllargeçmesi- ne karşın üniv ersiteden kopama- yacağımı geç de olsa anlamış bulunuyorum. Daha doğrusu YTÜ tktisadi ve İdari Bılımler Fakültesi Dekaru Murat Demir- cioğlu'nun usta manevTalanyla önce dışardan ders verdirilmek suretiyle üniversiteye ısındınl- dım. bir buçuk yıl kadar önce de adeta kolumdan çekilip kadroya alındım. Bu arada Bahri Hoca ile bağlantım kopmuş değildi. Kendisineolan *vçdadersi" bor- cumu. 20 Mayıs 1997 gününe rastlayan Anayasa Hukuku der- sinı ona ayırmak suretiyle yeri- ne getırmeyi düşündüm. Yıldız Teknik Üniversitesi merkez kampusu bunun için çok anlam- h bir konuma sahipti. Çünkü Bahri Hoca. halen bu kampus içinde "Gcmi İnşaat Bölii- mü"nün yer aldığı eski "Mek- teb-i Mülkiye" binasmda öğre- nim görmüş ve oradan mezun olmuştu. onunla birlikte a>Tu bi- nada okumuş bulunan Cahit Ta- las ile Hayrettin Erkmen de ders- te aktif görev alarak. o günü zen- gınleştirdiler. O günkü derse öğrenciler ya- nında, başta bu dersin düzenlen- mesinde destek ve katkılannı esırgemeyenrektörümüzAytaan Alkış ve dekanımız Murat De- mircioğlu olmak üzere, birçok öğretim üyesi. yazar ve aydın ka- tıldı. Bu dersin Bahri Savcı için gerçekten bir vedaderâolacağı- nı doğrusu düşünmemiş, bunu bir geleneğın başlangıcı olarak değerlendırmiştim. Bahri Ho- ca'nın bir saatı asan süre içinde bızlere verdiği mesajı. Türk top- lumunun bilgısine sunmayı bir borç biliyorum. Bahri Savcı ve- da dersinde özetle şunlan söylü- yordu: "Türk toplumu, UArkasıllSayfada Ölüm seni değil, sen ölümü yendin. Anın yaşıyor. Özlem ve sevgin büyüyor. TALİP OZTURK 1947- ARKADAŞLARIN 1961-1895 Seni, bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. Can dostumuz HÜSNÜ OKÇEÜK'i iki yıl önce trafik kazasında yitirdik. Yüreğimizde yaşıyor. Beyoğlu METROPOL Formasyonlu mühendis bayandan 6-7-8 sınıflara FEN MATEMATİK dersleri verilir. Tel: 0216 302 35 52 ZEYTtNBURNU SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1990/34 vasi RararNo: 1990/39 vasi Zeytinburnu Sulh Hu- kuk Mahkemesi'nce veri- len 1990'34 vasi esas. 1990'39 vasi karar sayılı. 31.10.1997 tarihli karan ile mahkememizce veri- len 1990'34 vasi esas. 1990/39 vasi karar sayılı 15.6.1990 tarihli vesayet altında bulunan Osman Ardah'nm vasisi olan Ali Uçak'ın Osman Ardah'ya vasi tayini ile ilgili olan vasilik karannın kaldınl- masına karar verilmiştir. Bu husus ilan olunur. 31.10.1997 Basm: 49448 BOBOS'cum Meğerse, bukez yanılmış Nâzım Baba! En güzel günlerimiz birlikte yaşadıklanmızmış. Birsen. Doğan, Volkan, Derya, Müjde ÖZSÖKMEN Nüflis cüzdammı kaybettim. Hükümsüzdür. AÜPOLAT AJVMA Canımız evladımız Cemil Baran'ın babası ALİ HAYDAR ÖZTEMİR Bu acılar bıtırecek beni biliyorum. Bu ağıtlar, bu hoyratlar alıp götürecek beni yathğın topraklara. Sen Dicle vadisinde. Evsel'in etekJerinde uyurken. tnce minarelerinden akşam ezanian okunsun Diyarbekir'in Allahın rahmetini diliyorum. Dogumu:25Şubatl957 Vefatı: 16 Kas.m 1986 Q g M A N % y ^ ^ ÖZTEMİR Babaıı ÖZTEMÎR AÎLESt ADCS'A 293 89 78 (3 HAT) İSTANBUL BUYUKŞEHIR BELEDIYESI CEMAL REŞİT REY _ KONSER SALONU 1 20 Kasım Perşembe Saat:19.30 •"TÜRK TASAVVUF IVİÜZİĞİ " NDEN KÜLTÜR BAKANLIĞI İSTANBUL TARİHİ TÜRK MÜZİÖİ TOPLULUĞU Genel Yönetmen:Ahmet Özhan Bilet Fiyatı:800.000 TL 21 Kasım Cuma Saat: 19.30 "SEVGİLİYE...! - SABRİ KARDESLER (Qawwalli ve Sufi Müziği) Bilet Fiyatı: 1.250.0O0 TL İndirimsiz » * * »» 22 Kasım Cumartesi Saat: 19.30 "YAKARIŞ" SÜRYANÎ KADİM (ORTODOKS) KİLİSE KOROSU Şef:Habib Gazze Bilet Fiyatı:800.000 TL * * * * * 23 Kasım Pazar Saat: 19.30 "ESKİ ÇAĞLARDAN GÜNÜMÜZE HRİSTİYAN İLAHİLERİ" ÜNIJA ERKEKLER ODA KOROSU Şef:Kilil Nasayev Bilet Fiyau: 1.250.000 TL İndirimsiz 1. ULUSLARARASI İSTANBUL MİSTİK MÜZİK FESTİVALİ 20 KASIM -29 KASIM 1 9 9 7 25 Kasım Salı Saat: 19.30 "MİSTİK ESİNTİLER" THE SHIRLEY VVAHLS SINGERS GOSPEL & SPIRITUAL Bilet Fiyatı: 1.250.00O TL İndirimsiz ***** 26 Kasım Çarşamba Saat: 19.30 "BÜYÜNÜN DANSI" TLOKE NAHUAKE AZTEK DANSLARI Bilet Fiyatı: 1.250.000 TL İndirimsiz ***** 27 Kasım Perşembe Saat: 1930 "SEVGİYE DAİR..." DAVID DUDU FISHER (KANTOR) "Israil Kültür Ataşeliği Işbirlîğîyle" Bilet Fiyatı: 1.250.000 TL İndirimsiz ***** 28 Kasım Cuma Saat: 19.30 "YA RAHMAN , YA RAHlM" TRT ANKARA RADYOSU TURK TASAVVUF MUSIKISI TOPLULUĞU Şef:Ahmet Hatipoğlu Bilet Fiyaü:8OO.0OO TL 29 Kasım Cumartesi Saat: 19.30 "MIEVLEVÎ AYÎNİ" KULTÜR BAKANUGI İSTANBUL TARİHİ TÜRK MÜZİĞİ TOPLULUĞU Genel Yönetmen:Tuğrul İnançer Bilet Fiyatı:80O.0OO TL 24 Kasım Pazartesi Saat: 19.30 "NEFES VE SEIVIAH TAŞKIN SAVAŞ MİSTİK FOLKLOR TOPLULUĞU Bilet Fiyatı:8O0.0O0 TL ERESINHOTEL İITANIfL • CRR Konstr Salonu: 232 98 30 • (RuemsyonlırınusuliO.00-19.30 arısı kabul edilir.) , «KM Senloni Gişesi: 2S1 56 00 CAROUSEL Bakıköy 570 8134 CAPITOL Altuniude: 39119 30 333 ERESIH Hotel Isîanbu! 0 212 631 1212 Salonumuzun bütün ftyai kademeleriftde öğretmen. öğrenci, emefcli ve Büyükşehır Belediyesî mensııplanna */.5O. en a2 30 kişilik gruplara %20 indirım yapılır. PENCERE Devrim Şarkılan... Fransız Devrimi'nde kan gövdeyi götürüyor, Dev- rim Mahkemeleri kurulmuş, giyotin çalışıyor, kelle- ler uçuyor. Sokak şarkıcısı Pitou, kralı seviyor, "Anayasa ve Yurttaş Hakları Bildirisi"y\e alay eden birşarkıyazmış. Meydaniardahalkıtopluyor, "yurt- taş hakkı" deyimi geçen her dizede, meraklılara arkasını dönüp pantolonunu indiriyor, kıçını göste- riyor. Pitou'yu yakalayıp Devrim Mahkemesi'nin önüne çıkarıyorlar. Karar: - Sanığın başı kesilecek!.. Pitou savunuyor kendisini: - Ama suçlu olan başım değil, kıçım... Yargıçların, savcının, jüri üyelerinin kahkahalan arasındâ Pitou'nun suçu bağışlanıyor. • Yayımladığı kitaplarla sürekli ilgi odağına dönü- şen Erdoğan Alkan'ın "1789 Devrim Şarkılan"ad- lı yapıtı "Kaynak Yayınlan "nda ikinci baskısına kı- sa sürede erişti. Eski deyişle "Ihtilal-i Kebir" üze- rine böyle bir ürünii dilimizde ancak bir şair vere- bilirdi. Neden?.. "Fransız şiir ve müzik geleneğinde bizim 'des- tancı'/ara benzeyen 'şarkıcı'/ar (chansonnier) var- dı. Aşk şarkılan yazar ve onlan bilinen bir tünkünün ezgisiylesöyleyipsatahardı. (...)!789 FransızDev- rimi'nin hızlı devinimi içinde bu şarkıcılann işlev- leri ve ürünleride değişti. Konvansiyon Meclisi, sa- bah, akşam, günde iki kez toplanıyor ve her gün, yalnız Fransa'nın değil, bütün bir Avnjpa'nın, bü- tün birdünyanın yazgısını değiştiren önemli karar- lar alıyordu. 1792-1795 arasındâ, sadece üç yılda 11.200 yasa çıktı. Televizyon yoktu, radyo yoktu, telefon, telgrafyoktu. Yapılan değişiklikleri, alınan kararlan, önemli olaylan hemen kitap ya da bro- şür halinde bastırmak ve dağıtmak, zamanın tek- nik koşulları içinde olanaksızdı. Bu hizmeti, gez- gin iletişim hraçlan olan şarkıcılaryaptı. Cumhuri- yet, insan ve yurttaş haklan, özgürlük, eşitlik, kar- deşlik gibi kavramlan halka; kitlelerin gereksinim- lerini, duygu ve düşüncelerini, eleştirilerini 'tem- silciler'e şarkıcılar duyurdu." Erdoğan Alkan diyor ki: "Bu kitapta onlann ürünleri var." • Insanlık tarihinde dönüm noktası oluşturan iki büyük devrim yaşandı: Tanm Devrimi.. Aydınlanma Devrimi.. Ikincisinin rakamlazamanı 1789 sayısıyla vurgu- lanır. Insanın kafasındaki "Aydınlanma Felsefe- s/"nin toplumsallaşarak ve siyasallaşarak devlet düzenine dönüşmesi demokrasiyi oluşturdu. Tür- kiye şımdi bu sürecin gebelik sancılannı çekiyon hiç kuşkusuz doğum kolay olmuyor. Peki, Fransa'da devrim nasıl gerçekleşti?.. Ana- tole France "Tannlar Susamışlardı" adlı kitabında birkaç kalem darbesiyle vurguluyor: "Aydan aya artıyordu dehşet Hergece, sarhoş gardiyanlar, yanlannda köpekleri, ellerinde suçla- ma belgeleri, koğuştan koğuşa koşup, bozuk ka- ba dilleriyle, mahpuslann adlannı uluyarak ortalı- ğj velveleye veriyor, yirmi kurban için geldikleri halde ikiyüz kişinin birden yüreğine korku salıyor- lardı. Kanlı gölgelerie dolu bu koridorlardan her gün sessiz soluksuz, kadını erkeği, yaşlısı genci, yirmi, otuz, kırk, elli hükümlü geçiyordu. Koşullar, nitelikler ve duygular yönünden o kadar değişik kimselerdi ki bunlar, insan bu adamlar kurayla mı böyle bir araya getirilmiş diye sormaktan kendini alamıyordu." • Insanlık tarihinde aydınlık çok yeni bir olay!.. Bu- gün de yeryüzünün nice yöresi mezbahayı andın- yor. Ne var ki bu karmaşada yaşananın özünü yi- ne şair yakalıyor, Dubuc'ün şarkısındaki gibi: Şu neşeli günde nedir aniden Üstümüze karanlık gibi çökeni. Ölüm, iğrenç zorbanın suç ortağı Aldı özgüriüğün intikamını. Yaşamla ölüm arasındaki savaşımın türküleri bu- gün de süregeliyor. Bu karmaşanın özünü 1871 'de Paris Komünü yenilgisinden sonra, Arthur Rimba- ud on yedi yaşındayken özetliyor: "Kurtuluş bir tek; Bekle bilimi Ceza gelecek" • "1789 Devrim Şarkılan" 1997'de Türkiye'de de söyleniyor: Erdoğan Alkan sürekli devrimin soluğu- nu Türkçenin güzelliğinde dile getiriyor. Bu kitabı okuyun!.. AM MUSTAFA ASEVf HAYRULLAHOĞLU Sevgili MUSTAFA, Dün seni öldüren karanhğı her gece küçük mumlarla aydınlatıyoruz. Adaletin ışığı, her cinayeti aydınlatana kadar susmayacağız. Unutmayacağız. Eşi: AYNUR IIAYRULLAHOĞLU ve ailesi MUSTAFA HAYRULLAHOĞLU TKPMerfcKKıtfnÜyai 1982 yılında öldürüldü. ,\nısını özgürlük ve dayaruşma yürüyüşümüzde yaşatacağız. Anma toplantısı: 16 Kasım Pazar saat 12.00 Kasımpaşa Kimsesizler Mezariığı ÖDP tSTANBUL ÎL ÖRGÜTÜ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle