Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 AĞUSTOS 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
ALLECRO EVİN ÎLYASOĞLU
Yıllardır Avusturya - ABD arasında tıp ve müzik alanuıda mekik dokuyan sanatçımız Ertuğrul Sevsay
Tıp ve müzik iç içeTıp dalında eğitim göriip müziğe me-
rak sarmış pek çok müzisyen-tıpçı bili-
riz. Mutlaka meslekten müzikçi olma-
•salar da müzik mtkununicedoktorumuz
\ardır. Acaba tıp gibi ağır bir mesleği
müzigin kanatlannda uçarak hafifletmek
mi isterler'.' Bu kez değişik bir tıpçı-mü-
zikçiden söz edeceğiz. Önce müzikten
yola çıkmış. sonra tıp okumuş ve miizi-
ği de tıpkı tıp dalındaki bilimsel yakla-
şımlarla incelemeye koyulmuş. Tıpkı bir
hastayı ameliyat masasına yatınrcasına
müziği de tıp disiplini inceliği ile el ala-
bilmiş. Hatta bir yapıtında müziği ile
kalp ritminin bozukluklannı sergilemiş:
Ertuğrul Sevsay (1954).
Yıllardır A\usturya - ABD arasında
hem tıp hem de müzik bilim aianında
mekik dokuyan bir bilimsel sanatçımız.
İstanbul'da fngiliz Ortaokulu'nda okur-
ken Cemal Reşit Rey ile müzik çalışma-
ya başlamış. Piyano çalmaya doğuştan
yatkınlığını sezen Cemal Bey. 16 yaşm-
. daeline gelen buöğrenciyea
Bugüneka-
dar neden gelmedin bana, mjnterafillah
bir istidat bu, neredeydin?" gibi bir si-
temde bulunur. Sonra piyanist olması bir
yana bırakılıp. daha çok teori, kompozis-
yon ve şeflik aianında yoğunlaşırlar. Bu
çalışmaiar 1970'ten 198Ö"'e dek hıç ara-
lıksız sürer, Ertuğrul bu arada İngiliz Lı-
sesi'ni bitiripTıp Fakültesi'ne airmiştir.
1980"de Viyana Müzik Yüksek Oku-
lu"na gider. Cemal Bey'in öğrettikleri o
denli zengindirki, Hoch Schule'deki se-
kiz yıllık eğitimin ilk dört yılını atlar.
Aynı zamanda gastroenteroji dalındaki
tıp eğitiminde ihtisas yapmaya başlar.
Bilim ve sanat artık yan yana yürümek-
tedir.
Viyana'daki Müzik Okulu'nda Tho-
mas Christian David'in kompozisyon.
Ottnıar Suitner'in orkestra şefliği öğ-
rencisi olur. Ancak Cemal Bey'in öğret-
tiği. kişiye seslenen öznel Fransız kav-
ramlannı Alman okulunun daha nesnel.
sistematik ve metodik yaklaşımına ge-
Ertuğrul Sevsay 'ın
başlıcayapıtları
Sinfonietta Alla Turca (1983-84) - Orkestra için
Viyana"da Türk Yılı nedeniyle yazılmış. bu kente
adanmış ve Viyana'da ŞehirÖdülü'nü kazanmıştır. İlk
çalınışı Viyana. 1985. Balıkçılar(1987) - Orkestra için.
İhsan Balkır'a ithaf. Güney
Florida Kompozisyon 3.
Ödülü. İlkçalinışı Miami,
1987.
FantasiaCordh(l989)-
Orkestra için. Normal
durumlarda ve çeşitli
hastalıklarda ortaya çıkan
kalp rıtim bozukluklannı ve
kaipte duyulan sesleri temel
alan bir yapıt. Prof. Dr.
Harmancı'ya ithaf. Kendi
Gökkubbemiz(1978)- Tenor
\e orkestra için ilk kez
bestecisi >önetiminde
Istanbul Filarmoni Oda
Orkestrası ve Cemalettin Kunıgüllii tarafından I979'da
yorumlanmış. Pivanolu Trio( 1992) - İlk çalışını Viyana.
1982 Yunus Emre Liedleri (1991) - İlk çalınısı Viyana,
1991. Jardin de Profecias (1995) - Bariton ve piyano
için. Çeşitli Piyano parçaları (1994-1995).
çirmek zorundadır. Bir süre sonra Av ru-
pa'dan Amerika'ya geçen sanatçı. 1985
yılında Miami Üniversitesi'nde müzik
doktorasını tamamlar. 1990-1994 ara-
sında Indiana Üniversitesi'nde dekonuk
profesör olarak müzikbilim eğitimi ve-
rir. Ancak Miami Üniversitesi ile bağla-
nnı hiçbir zaman koparmaz. Şu sıralar-
da yine Miami'de teon ve kompozisyon
dalında yaz dersleri vermekte. Aynı za-
manda Viyana'daki okulunda kompozis-
yon. orkestra şefliği \e teori dersleri ni
sürdürmekte. Son kuramsal çalışması bu
okul için birorkestrasyon kitabı hazırla-
mak.
Ertuğrul Sevsay"ın bir de örgütleyici
yönü var. Daha öğrencilik yıllarında
1976-77 arasında istanbul'da Filarmoni
Oda Orkestrası'nı kurarveyönetir. Top-
luluğunüyeleriozamankiöğrencilerve-
ya amatörlerdir. Ancak hepsi sonradan
ya İDSO'ya ya opera orkestrasına gir-
mişler. kimi de yurtdışında müzik etkin-
liğini sürdürmüş. Se\say bu örgütleyicı
yönü ile bir tutkusunu da gerçekleştir-
miş: Tango orkestrası. Tangolar üstüııe
yaptığı araştırmaları. uyarlamaları ve
besteleri var. Buenos Aires'te geniş bir
çevresi olmuş. Kendisi bandoneon çal-
mayı öğrenmiş. I983'te Türk. Avustur-
yalı. Arjantin ve Perulu yedi üyeden olu-
şan ciddi klasik bir tango topluluğu kur-
muş. Adı da Band-O-Neon. Sevsay ken-
di bestelerini çaldırdığı kadar. birçok
eserin deorkestralamasını uyarlamasını
yapıyor bu topluluk için. Önümüzdeki
yıllarda İstanbul'da konser vermeyi
amaçlıyorlar.
Viyana'da 1983 yılında ilan edilen
Doğadaki müzigin en önemli öğesi 'orman'
ONDER KLTAHYALI
Yaz mevsimi geldiğinde. Türkiye. karabasanlar ül-
kesi oluverir. Yanan ormanlar, güzelim Ege"yi ve Ak-
deniz'i kocaman bir mangala dönüştürür. Eskiden
Anadolu ormanlarla kaplıydı. Herodot (ya da Hero-
dotos). Kars'ta ağaca çıkan sincabın. yere inmeden
Ege'ye ulaşabileceğini söyler. Günümüzde. orman
yangınlannın getırdigi ekonomik zararlar. kolay gi-
derilecek gibi değildir. Ekolojik yıkımın en ürkütü-
cü sonucu ise "Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uza-
nan" güzel Anadolu'nun. yakın gelecekte Batı'dan
başlayarak hızla çölleşecek olmasıdır.
Uğradığımız son felaketin ardından, gazetemizin
müzik sayfasına. bu sanatın çeşitli konulanyla birlik-
te ormanı da alarak, 42 yıl öncesine giden bir anımı
anlatmak istiyorum.
Ülkemizin tanmsal kalkmmasına değerli katkılan
olan ağabeyim Orhan Kütahyah, 1954 yılında Kara-
bükOnnan Uletmesi'ndegörevlivdi. Yoğunçamor-
manlanyla kaplı Keltepe bölgesinin şefliğini yapıyor-
du. Yatılı okul öğrencisi olarak bu güzel yerde yaz
dinlencesini geçirmek benim için büyük mutlulukru.
Bir gün bolge binasının yakınındaki tomrukları
damgalamaya giden ağabeyim. beni de yanına almış-
tı. Yaklaşık on dakika yürüdükten sonra damga yeri-
ne vardık. Ben oturdum: ağabeyim çahşmaya başla-
dı.
İşletme adını oyabilmek için ağaç kabuğu üzerin-
de yer açıp cdun kesime birkaç kez vurması. ardın-
dan da boyava batınlmış numar/atörie seri numarası-
nı basması gerekiyordu. Önce ormanın sessizliğini
bozan bir gürültü başladı. Ikinci tomrukta, ağaçtan çı-
kan sesin beürli bir nota olarak işitilebıldiğinı gör-
düm. Üçündisü ise yeni bir sesi veriyordu; ancak
karşılaşrığırr başka bir fizik olgusu beni heyecanlan-
• Orman, müzikçilerin temel gereçlerini de
verir. Miizikte insan sesi dışındaki büyük
gelişmenin, ağaç ile başladığını öne sürmek
abartı sayılmaz. Sentbni orkestrasının temeli
olan yaylı çalgılarla piyanodaki ötüm
tahtasının yapımında, ormanın en değe
r
li
ağaçlan kullanılır. Flüt, obua, klarnet. fagot
gibi orkestra çalgıları ise abonoz başta
gelmek üzere sert ağaçlardan yapıltr.
dırmıştı. Ayağa fırladım.
Bilindiği gibi çalgının teli ya da boru içindeki ha-
va sütunu. titreşim sırasında birden onaltıya kadar
parçalara bölünür. Asıl sesle birlikte bunlann da tit-
reşmesi>le. "doğuşkan" (armonik) denilen ve kalııı-
dan inceye doğru sıralanan sesler oluşur. Bunlardan
bazılan çalgının göv de titreşimleriy le güçlendiğinden
kolayca işitilebilir. Çıkan sesin do olduğunu varsayar-
sak, tomruğun büyüklüğü. vuruşun şiddeti ve daha
başka etmenler. ilk üç doğuşkanın (do do sol) duy ul-
masını engelliyordu. Dördüncü doğuşkan olan do,
ağacın kendi sesiydi. Onu izleyen mi ve sol de bu se-
si destekliyordu. Böylece evrensel müzik dilinin te-
meli olanbeşli akoru ortaya çıkıyordu.
Her tomrukta temel ses değiştiginden. beşli akor-
ları pes peşe sıralanıyordu. Ağabeyim. artık orman
mühertdisi değildi; doğanın bestelediği ve türü bilin-
meyen bir müziği seslendiriyordu. Bu belki bir kon-
çerto, bir sonat ya da başka bir şeydi. Durumu ken-
disine açıkladım. Ağabeyim de heyecanlannııştı. İş
bitti. sessizlikgeri geldi. Sadece uzaklarda. ıslıkla ça-
lınan bir türkünün ezgisi duyuluyordu. Bu da koca-
man vedramsal biryapıtı mutlu sona ulaştıran birco-
daydı belki.
Yıllar geçti; bu am bütün tazeliğiyle belleğimde ve
ruhumda yaşadı. Inandımki Boethius'tan günümüze
doğanın müzik olduğunu söyleyenler haklıdır. Çogu
zaman kendini insandan gizleyen bu müzikte çokses-
lilik bile \ardır. O, evrenden doğaya ve insana gelir;
işlenir ve yerel ya-da'evrensel müzik sanatına dönü-
şür.
Doğadaki müzigin en önemli öğesi olan orman.
müzikçilerin temel gereçlerini de verir. Müzikte in-
san sesi dışındaki büyük gelişmenin, ağaç ile başla-
dığını öne sürmek abartı sayılmaz.
Sentbni orkestrasının temeli olan yaylı çalgılarla
piyanodaki ötüm (rezonans) tahtasının yapımında.
ormanın en değerli ağaçları kullanılır. Flüt. obua.
klarnet. fagot gibi orkestra çalgıları ise abonoz baş-
ta gelmek üzere sert ağaçlardan yapılır. IgorStravins-
ki'ııın ünlü caz klarnetçisi Benv Coodman için yaz-
dığı yapıtına •EbomConcerto'başlığını koyması an-
lamlıdır. Bu çalgılardan )alnızca flüt oyun bozanlık
etti: y üz yıldan beri gümüş \ e çeşitli madenlerin ala-
şırnından yapılır oldu.
Clkelerin yerel müzikferine inildiğinde. ağacın
önemi daha da artar. Bakır üfleme çalgılar. yerel mü-
ziklerde doğru düzgün kullanılamamıştır.
Ormanın değerM ağaçları ndan çalgı yapmak. onla-
n çalmak kadar önemli bir sanattır. Nitekim ortaya
koyduklan kemanlarla tarihe geçen Amati'ler. Stra-
drvari'ler. Guarneri'ler. görkemli müzik sanatının
ünlü adları arasında anılır: çünkü bir müzik parçası-
nın bestelenişi gibi çalgı yapımı da biryaratma. yok
olanı var kılma olgusudur. İşte Âşık V'e\sel'in, sazına
seslenirken söylediği nefis şiirin son dörtlüğü:
Sen petek misali Vevsel de an
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insan oğlu sen bir dut dalı
- Ben babamı sen ustanı unutma
Türk > ılı kutlamalan Sevsay da Alla Tur-
ca Senfoni başlıkh bir orkestra parçası
besteler. Bu yapıtı son aşamalarında öğ-
retmeni Cemal Bey'e getinr ve hocası-
nın orkestrasyon yeteneğıne. bestecilik
zenginliğine şövle bir olayla bir kez da-
ha tanık olur: ilk bölümünde armonik
birtıkanıklık sezmiştir. Cemal Bey ora-
da bir sol diyeze işaret eder. "Bu neden
burada? Sebebini ne sen ne de ben izah
edebiliriz'*diyerek sol diyezi kaldırdıktan
sonra bölüm dengeyi bulur. Aslında tek
bir notanın her şeyi çözdüğü anlamında
değildir bu, ama bir kıvılcımla kapılar
açan içgüdüsel sezisine tanık olmuştur
Cemal Bey'in. ADa Turca Senfoni, Viya-
na Şehir Odülü'nü kazanır ve 1984'te
Viyana Senfoni Orkestrası aynı vıl bu
yapıtı seslendirir. Sonradan 1988"de Sev-
say'ın kendi yönetiminde İDSO'da da
çalınır.
Uzun süredir bir Cemal Reşit Rey ki-
tabı hazırlamaktayım. Pek çok yakını.
öğrencisi. komşusu, orkestra üyesi. ak-
rabası ilegörüşüp belge topluyorum. Bu
nedenle kış sonunda Viyana'da Ertuğrul
Sevsay ile buluştum. Sevsay. on yıl sü-
rekli öğrencisi olmuş. ölünceye dek
onunla mektuplaşmış, tıp doktoru oldu-
ğu için bir yönden de Cemal Bey' in has-
tatıklanyla ilgilenmiş. onu ölünceye dek
izlemiş bir sanatçı. Cemal Bev "e ait anı-
lannı izninizle kitabıma saklıyorum; an-
cak birisini burada anlatmadan geçeme-
yeceğim: "Cerrahpaşa Hastanesi'nin
koridorunda birlikte sırj bekli>oru/. Se-
bahattin Kenmoglu bakacak. Kalbinden
şikâyetçi, bevin damariarında aşırı kireç-
lenme var. Lnutkanlıklar başlamış. (An-
cak hiçbir zaman tiimüv le belleğini yitir-
medi hocam. Ölmeden önceki gece bile
çok net anılar anlatıp duruyormuş.) SH
radaki bir kövlii kadın dönüp Sen de
emekli misin amca?" dedi. Sen misin!
Müzisvenin emeklisi mi olurmuş, verdi
vertştjrdi kadıncağıza."
Sevsay'ın yapıtlan
Ertuğrul Sevsay'ın yapıtları akustik
çalgılardan oluşuyor. Hiçbir sisteme ka-
palı değil besteci. Pluralism (çoğulcu-
İuk): 20. yüzyıldaki tüm stiller. 20. yüz-
yılın ta kendisi pluralism. Bu nedenle bu
çağda denenmiş heryöntemi "tuz-biber
olarak*
1
deneyebilir. Aleatorı de (raslam-
salcılık) açık biçimde 12 ton da post-se-
rializm de müziğine girebilir. Armoni \e
melodi kurgusuna öncelık veri>or Sev-
say. Kimileri gibi armoni ve melodiden
sıynlmışefektlerle, renklerle müzik yap-
mak değil amacı. Penderecki'nin bir sö-
zünü anımsatıyor: "Romantik miizikte
yapılacak daha o kadar çok şe> «ar ki."
Bir de Latin Amenka müziğinin öğele-
rinden etkilenir. Başta tango olmak üze-
re rumba. çaça ve o yörelerin tüm renk-
leri. "Her müzigin bir dinleyici kitlesi var.
Kimi yalın. kimi karmaşık. Kompozis-
yonda en önemli unsur, gelişmeve, geliş-
tirilmeye uygun bir zemin ha/ırİamak."
Şu sıralarda Cemal Reşıt Rey'in bir
zamanlar yitip giden bir orkestra yapıtı-
nı. Karagöz suitini. piyano partisinden
yola çıkarak yeniden orkestra çalgılan-
na uyarlıyor. Aynca 12 Anadolu Türkü-
sü'nün de orkestrasyonunu yapmaya ha-
zırlanıyor. "Cemal Bej'in pivano müzi-
ğinde piyanonun ötesinde zenginlikler
var. Bir orkestravı duvabilivorsunuz. Bu
nedenle onlan senfonik hale getirmek çok
zor değil. Bazen de bakıp,' Keşke piyano
müziği bu kadar yoğun. bu kadar karma-
şık olmasıydı' bile diyorum. Orkestras-
yon açısından belki de dünyanın en i\ile-
rinden biridir dhebilirim. Örneğin, Ric-
hard Strauss gibi bir bestecinin vazısında
aynnfılar nedenivle zarif ve ince işleme-
leri duymakta zoıiuk çekersiniz. Üysa
Cemal Bey'in mtiziğinde tüm inceliği bir
kristal gibi duvarsını/,"
DUŞUNCEYE SAYGI
Besteci Faik Canselen'le Türkiye'de çoksesli müzigin serüveni üzerine
'Tarih saııa gît öl der, gider ölürsün'
AHMET SAV
Batı dünyasınia. yaklaşık beş yüzyıllık
bırsüreci kapsaun çoksesli müzik serüve-
ni. bizde özellike cumhuriyet döneminde
hızlı bir gelişmtgöstermiştir. Yermiş yıla
sığdırmayaçalıyığımızbugelişimçizgısi.
doğal olarak ınişve çıkışlar sergilemiş. zor-
luklann aşıLmasnı gerektırmiştır.
Değerli bestecimiz ve müzik eğitimcisi
Faik Canseten, \u zorlu süreci birçok yö-
nüyle vaşamı> oan bir "ilk kuşak"temsil-
cısidır. Onunkişliğinde. cumhuriyet döne-
mindeki çoksesi müzik serüvenimizi kısa
\e dolaysız. çokaçık bir söylemle gözden
geçirebilecegimzı düşündük.
- Sizin de içince bulunduğunuz ilk kuşak
bestecilerimiz. bışlangıçta ağııiıklı olarak
geleneksel mü/jüerimizden \ararlandılar.
Bu yinelişin necenlerini açıklar mısınız?
CANSELEN-Atatürk. aydınlanma dü-
• şüncesıni ve Fraısız devriminın ilkelerini
çok ivi kavrami; bir önderdi. Eşitlik, öz-
gürlük gibi ilkebr. sadece bırey için değil.
uluslar için geçirlidir asıl. L'lusalcılık bu
temelden kayna^lanmıştır. Ulusal bir mü-
zik hareketı başlıtmanın sağlıklı yolu, halk
temalarına egılnekti. Bütün ülkelerde bu
; yol tutulmuştur.Ama bizim zorluklanmız
• çoktu.
, - TemeMe ne iibi zorluklarla karşılaşh-
mz?
CANSELEN-Bırincısi, teksesli müzik
kültürüne koşulanmış bir toplum önün-
deydik. "DaMiIaırnanemizeyetmez"de-
niyordu. Aynct halk temalannı çokses-
lendırme konusında dayandığımız bir bi-
rikim yoktu.
. - Cahit Küleiı'nin şöyle bir nitetentesi
! var: "Gelenekteı yararlanma, üzümden ra-
kı yapmaya berter; üriin üzümden ne den-
li uzak olursa. rakı o denlı tatlı olur..."
CANSELEN - Doğru, ama ben konu-
ya oradan girmeyecegim. Önce tarihsel
duruma bakmak gerek. Tarih nasıl da-
yatırsa onu yapıyorsun. Tarih sana "git
öl" der, gider ölürsün. Şiınmizde du-
rum farklıvdı.
- Ne>di bu farklılık?
C.\>"SELEN - Edebivarta biz yeni-
likleri sindire sındire ilerledık. Tanzı-
mattan beri bırbirinı izleyen akımlar
özûmlendı vebenımsendi. Müzikte öy-
le değil. Toplumun çoksesli müziği ta-
nımadığ). hatta ondan kaçtığı sartlarda.
işe nereden başlayacaksın? Modern
akımlardan mi? Tanhsel durum. canını
istergibi geri çeker seni. Kendi orijına!
buluşlarını. bagımsız. özgür. çağdaş ve
öncü dilini kullanabilmen ıçın şiirdeki
gibi belli bir sürecın yaşanmış olması
gerek. Orhan \eli \e sonrakiler. Edip
Cansevw.CemalSüreya.şıirinbahtiyar-
landır. Onlann uçanlığı artık dizgınle-
nemezdi. Bız ise başlangıçta sığ bir ar-
monizasyondan kaçınmava bakıvorduk.
Aktarmacılığa yönelmedik. Ben. halk
stılindekı temalan kendim ürettim. Çal-
gı eserleri yazmaya önem verdım. V'anı
ürün üzümden epey uzaktı.
- Çalgı müziğini neden yeğlediniz?
CANSELEN-Çalgı müziği. halk müzi-
ğine daha yatkındır. L'yumsuz sesler de
kullanabilirsin. Aslında bir sanatçı yeni-
liklere. öncü yaratılışlara bütünüyle açık
olmalıdır. Ama Türkiye"de bir "dava" var-
dı: Çokseslilik. Birlafsöylendi mi dinlen-
mesi lazım!
- Halk müziğine hangi fırsatlaıia >akın-
(ık duydunuz?
CANSELEN - Gençliğimde ben köy-
müş, türküymüş bilmezdim. çünkü Istan-
bulluvum. Musiki Muallim Mektebi'nde
okurken orada inşaatta çalışan ameleler
türkü söylüyordu. etkilendim. ilk parçala-
rım Hüseyni'ydi. "Kö> Düğünii"adlı ese-
rimi hocam UK-i Cemâl'le çaldım. çok be-
ğendi. Sonra "Çanakkale" için makamsal
yaklaşımda olmayan. tonal bir eser yazıp
Cemal Reştt*e gönderdim. "Hayır, hayır,
havır" dıvordu ınektubunda. "Kö> Düğii-
nü ile sen dilini bulmuşhın, geri dönme!"
- Ve "Kö> Düğünü,'" Cumhunyet gaze-
tesının 1935te açtığı beste yarışmasında
birineilik ödülünü aldı. Bu basarı sizi na-
sıl etkiledi?
CAINSELEN - Yirmi dört yaşınday-
dım o zaman. bir müzik keşişi gibi oi-
dum. Gece gündüz müzik düşünmeye.
müzik çalışmaya başladım. Bu halimi
gören Cevat Memduh .Altar.beni konser-
vatuvara sokmak istedı. 24 yaşmdan son-
ra altf yıl konservatuvar okunur mu?
Okudum. Armoni. kontrpuan öğrendim.
fugvesonatlaryazdım. Bıtinncekonser-
\atuvarda beş yıl armoni ve koro şefliği
öğretmenlığı yaptım. Keşişlik sürüyor-
dıı. 1946'da Fransa'ya gittım.
- Fransa'daki kazanımlannız neler ol-
du?
CANSELEN - Paris'te Ecole Norma-
le \e Cesar Franck konservatuvarlannı
bitirdim. Bu iki diplomadan daha önem-
li olan. Ton> Aubingibi bir kompozisyon
hocasıyla çalışmaktı.
- Bestecilikte hangi açılardan yarar-
landınız ondan?
CANSELEN - Kışilik kazandım. ken-
di diiimi geliştirdim, uyumsuz sesleri
kullanmakta ustalaştım. Tony Aubin
şöyle diyordu: "Elden geldiğince uyum-
suz sesler kullan. Bak. iki savaş gördük.
acılı olsun-." Ve 1950'de Türkiye'de ik-
tidar değişti. "acılı" olanı asıl o zaman
yaşadım.
- Türki\c'deki iktidar değişimi sizi Pa-
ris'te nasıl etkiledi?
CANSELEN- Beni geri çağırdılar. Dön-
medim ve para sıkıntısı çektim. aylarca aç-
lıkla boğuştum. Geri dönmek için de param
yoktu. Ahmet Yekta Madran, bana para
gönderdi. büyük bir incelikle karşılığında
armoni kitabı istedi. Yurda dönünce ba-
kanlık emnne aldılar. yine işsiz \e parasız-
dım. Sonra birortaokula müzik öğretmeni
olarak atadılar...
- Paris'ten dönen besteciv i iv i karşılamış-
lar.
CANSELEN- Bir süre yaşama küstüm.
Sonra bir müzik eğitimcisi olarak kendımi
yeniden müziğe \ erdim. Ortaokul için mü-
zik ders kitapları yazdım. Kıtaplardan ka-
zandığımparaylabiryıl içindebirkuyruk-
lu piyano, birdairealdım \e ev lenebıldım.
Besteci olarak bu parayı düşlerımde bile
göremezdim. Birkaç yıl sonra da Askeıi
Mızıka Okulu'na geçtım, orada yırnıi yıl
armoni hocalığı yaptım...
- Bütün bu yıllar bovunca bir \andan
bestecüiğe sürdürdünüz...
CANSELEN - Yazıyordum. ama eserle-
rimin seslendirilme olanağı sınırhydı. Or-
kestra eserlerimin son yıllarda yeniden ses-
lendirilmesi vebaşan kazanması, banagüç
verdi: Eski eserlerimi gözden geçirhorum
ve yenilerini yazıyorum. Ama Türkiye'de-
ki olumsuz gidiş karşısında bireysel mut-
lulukları ölçü alamayız. Şimdi yine baş-
langıçtakı noktada gibiyiz. Dava hep aynı:
Çoksesli müziğın yaygınlaşması, benim-
senmesi...
- Böyle bir durumda müzikçilere düşen
görevler daha da önem kazanıyor. Bu ko-
nudaki öneriteriniz neler olabilir?
CANSELEN - Müziksev er çev rey i. din-
leyıci tabanınıgenişletmek için müzıkçıle-
rimiz daha çalışkan davranmalı. Amatör
korolar kurulmalı. Koro demek. arkadaş-
lık, dayanışma demektir. Çalgı toplulukla-
nmız ise sıkça yurtıçi turnelere çıkmalı.
Ama ısrarla. Universitelere. okullara, kah-
velere, pastaneleregıdilmeli. Kalabalıkla-
rın olduğu her uygun yere... Bu bılınçli. ıs-
rarlı emekler boşa gitmez. Japonya'da ya-
kın geçmişte çoksesli müzik yaygın değıl-
dı. Bugün şöyle diyor Japonlar: "Bizdekaç
taksi varsa, o kadar da piyano var.~
MEMET FUAT
Anılara Düşmek
Bir yılı aşkın bir süredir anılarımı yazıyorum. Geç-
miş günleri düşünmek, fotoğraflara bakmak. eski ar-
kadaşları, tanıdıkları. olayları anımsamaya çalışmak
derken, öyle bir alışkanlık oluşuyor ki insanda, ilgili
ilgisiz, hangi konuya el atsa, anılarından söz etmeye
başlıyor.
Gülçin Çaylıgil'e ödül veriyorlar, Saat 21-22 Şiir-
leri, Dört Hapisaneden davaları geliyor aklıma; açlık
grevleri ölüm orucuna dönüşüyor, gencecik insanla-
rın kırılışına yanarken, Nâzım'ın yaşadıklarını anım-
sıyorum.
Geçen hafta yazdığım yazıda şöyle bir bölüm var-
dı:
"Aynca yasaları uygulayanlann yanılabilecekleri,
dahası tutuklu olarak yargılananlartn sonunda akla-
nabilecekleri de hiçbir zaman unutulmamalıdır."
Bu sözlerle yaslanılan duyarlığın konuşmalarda da
yaygın olarak ortaya çıktığını görmenin getirdiği dü-
şüncelerle, önce Amerikalıların polis filmlerine bir uğ-
radım, sonra kırk beş yıl önceye, yazarlığa yeni baş-
ladığım günlere kadar gittim.
"Yeryüzü" adlı bir dergi vardı...
Şükran Kurdakul'un Şairler ve Yazartar Sözlü-
(Jü'ndeki "Cumhuriyet Dönemi Düşün ve Edebiyat
Dergileh" bölümüne bakalım:
15 Eylül 1951 -15 Mart 1952 arasında 11 sayı çık-
mış.
Yazarlar: Oktay Deniz (Fethi Naci), Lütfi Erişçi,
Memet Fuat, Halil Aytekin, Ahmet Ceyhan. Şair-
ler: A. Kadir, Rıfat llgaz, Cahit Irgat, Ahmed Arif,
ilhan Berk, Şükran Kurdakul, Arif Barikat (Da-
mar), Mehmed Kemal, Sabri Altınel. Öykücü-
ler:Orhan Kemal, Halil Aytekin, Tahsin Yücel,
Sabri Soran.
Başkalan da var mıydı, bılmiyorum. Şükran Kur-
dakul bu adları vermiş. Unutulanlar hep olur. Örnek-
se yıllar önce Cemal Süreya bu dergıyi tanıtırken be-
ni anmamıştı. Oysa ilk sayısından başlayarak iki ya-
zım, bir öyküm, iki de şiir çevirim yayımlanmıştı "Yer-
yüzü "nde.
Daha işin çok başında, adı hiç duyulmamış bir ya-
zar adayıydım. Kimseyi de tanımıyordum.
"AylıkAnsiklopedi"de çalışırken arkadaş olduğum
A. Kadir gençlerin yeni bir dergi çıkaracaklarını, ben-
den de gelip yazı isteyeceklerini söylemişti.
Istanbul Erkek Lisesi'nde yardımcı ingilizce ögret-
meniydim. Okula gelen Abidin Özkan adında bir hu-
kuk öğrencisine yazıları, öyküyü, çevirileri topluca
vermiştim.
Yazılarım pek beğenilmemişti sanınm.
Lütfi Erişçi'nin. Ankara Caddesi'ndeki kitapçı dük-
kânına geçerken hep uğrardım. O gelen gideni çok
olan. havayı koklayan bir kişiydi. ilk yazım yayımlan-
dığında,
"Böyle şeyler yazma, sonra, ilerde, bu yazdıkları-
nı beğenmez, üzülürsün." demişti.
Çeviriler Shakespeare'in oyunlarından kısa par-
çalardı. Onlara bir şey diyen olmamıştı.
Öykümü ise uzun süre beklettikten sonra yayım-
lamışlardı.
İşte geçen hafta yazdığım yazıdaki o sözler üze-
rinde düşünürken, önce Amerikalıların polis filmleri-
ne bir uğradım, sonra kırk beş yıl önce "Yeryüzü "nde
yayımlanan öyküme gittim.
Adı "Seni Kimse Linç Edemez, Joe!" idi.
Şu anda elimin altında yok, ama o öyküde neyi an-
latmaya çalıştıgımı çok lyi anımsıyorum.
Yadırganmasının ilk nedeni öyküyle deneme arası
bir yazı olmasındandı,
Amerikalı yazarların romanlarında genellikle suç-
suz zencilerin linç edilişi anlatılır. Zenci iyi bir insan-
dır. Kötü bir beyazın oyununa gelir, suç işlediği sanı-
larak linç edilir.
Benim öykümdeki Joe ise kötünün kötüsü, malın
gözü, suçlu birzenciydi.
"Seni kimse linç edemez, Joe!" diyordum ona...
Amerikalı romancılar zenci suçlu olursa okurlar
üzerinde özledikleri etkiyi yapabileceklerine inanmı-
yorlardı herhalde.
Bu duyarlık her yerde çıkar karşımıza.
Birinin başına olumsuz bir iş gelir, "Yazık, çok iyi
bir insandı," deriz.
İyi ya da kötü olması neyi değiştirir!..
füze alanına da aynı duyarlığı taşıyoruz:
"Aynca yasaları uygulayanlann yanılabilecekleh,
dahası tutuklu olarak yargılananlann sonunda akla-
nabilecekleri de hiçbir zaman unutulmamalıdır,"
Adli hataya kurban gitmiş suçsuz bir insan, ya da
tutuklu belki aklanacak bir insan. ya da suçluluğu
saptanmış, ceza yemiş, kötünün kötüsü bir insan...
Bunlar arasında insan haklarının sağladığı saygın-
lık açısından hiçbir ayrım yoktur...
İnsan haklarının sağladığı saygınlık herkes içindir...
Bir de Amerikalıların polis filmlerini düşünün:
Kovuşturmaları yasalar çerçevesinde yürütmek is-
teyen çaresiz başkomiseri hiç ama hiç takmayan de-
likanlı dedektifin yargısız uygulamaları öyle bir sunu-
lur ki, hayranlıkla izlersiniz...
Yasalar çerçevesinde kalınırsa kötülerin hep üste
çıkacağı açık açık gösterilir...
Demokrasili bir ülkede niçin. neden, nasıl böyle bir
görüşe gelindiği, dünya büyük bir hızla küreselleşip
anamalcılara açılırken. üstünde uzun uzun düşünül-
mesi gereken bir durum. bence...
Faip Play Karikatür 2. Sergisi
Açılıyor
KültürServisı- Karikatür ve Mizah Müzesi'nde bugün
açılacak olan Faır Play Karikatür Sergisi 8 Eylül
tarihine kadar de\am edecek. Türkiye Milli Ölimpiyat
Komitesi Fair Play Konseyi tarafından dünvada ilk kez
düzenlenen l Ulusal Karikatür Yanşması'nın 2.
Sergisi açılıyor. Daha önce Basııı Müzesi'nde
sergileneıı eserler bu defa Karikatür \e Mızah
Müzesinde buluşacak mizahseverlerle.Türkiye.
Almanya ve Kıbns'tan 70 karikatürün katıldığı
yanşmada ilk elemevi kazanan 6? karikatür bu sergide
yeralacak. Türkiye Milli Ölimpiyat Komitesi Başkan
Yardımcısı Erdoğan Arıpıııar her yıl tekrarlanması
amaçlanan bu yanşmamn sadece eğitici. sadece çizgide
ve espride kalmadığını. toplumumuza yararlı \e eğitici
mesajlarda vermeyi başardığını belirtiyor.
BUGLIV
KONSER
Runıeli Hisarı Konserleri kapsamında Kayahan'ın
vereceöi konser saat 21 OO'de hisarda.
FİLMGÖSTERİMİ
Akira Krosova'nın yönettiği "Raşhoman" adlı filın saat
19.00'da Evrensel Kültür Merkezi'nde. "Casino" adlı
film saat 22.OO'de Conrad Açık Hava Sineması'nda
üösteriliyor.
ŞİİR-SÖYLEŞİ
Erdal Alo\a"nın katılacağı 'Şiir Akşamı" saat 19.00 -
21.00 arasında Taranta Babu Kültür Merkezi'nde. Oğuz
Özdem'in katılacağı şiir söyleşi saat 19.00'da Sahaf
Kafe Kültür Merkezi'nde yapılacak.