25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 AĞUSTOS 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO EVİN ÎLYASOĞLU Yıllardır Avusturya - ABD arasında tıp ve müzik alanuıda mekik dokuyan sanatçımız Ertuğrul Sevsay Tıp ve müzik iç içeTıp dalında eğitim göriip müziğe me- rak sarmış pek çok müzisyen-tıpçı bili- riz. Mutlaka meslekten müzikçi olma- •salar da müzik mtkununicedoktorumuz \ardır. Acaba tıp gibi ağır bir mesleği müzigin kanatlannda uçarak hafifletmek mi isterler'.' Bu kez değişik bir tıpçı-mü- zikçiden söz edeceğiz. Önce müzikten yola çıkmış. sonra tıp okumuş ve miizi- ği de tıpkı tıp dalındaki bilimsel yakla- şımlarla incelemeye koyulmuş. Tıpkı bir hastayı ameliyat masasına yatınrcasına müziği de tıp disiplini inceliği ile el ala- bilmiş. Hatta bir yapıtında müziği ile kalp ritminin bozukluklannı sergilemiş: Ertuğrul Sevsay (1954). Yıllardır A\usturya - ABD arasında hem tıp hem de müzik bilim aianında mekik dokuyan bir bilimsel sanatçımız. İstanbul'da fngiliz Ortaokulu'nda okur- ken Cemal Reşit Rey ile müzik çalışma- ya başlamış. Piyano çalmaya doğuştan yatkınlığını sezen Cemal Bey. 16 yaşm- . daeline gelen buöğrenciyea Bugüneka- dar neden gelmedin bana, mjnterafillah bir istidat bu, neredeydin?" gibi bir si- temde bulunur. Sonra piyanist olması bir yana bırakılıp. daha çok teori, kompozis- yon ve şeflik aianında yoğunlaşırlar. Bu çalışmaiar 1970'ten 198Ö"'e dek hıç ara- lıksız sürer, Ertuğrul bu arada İngiliz Lı- sesi'ni bitiripTıp Fakültesi'ne airmiştir. 1980"de Viyana Müzik Yüksek Oku- lu"na gider. Cemal Bey'in öğrettikleri o denli zengindirki, Hoch Schule'deki se- kiz yıllık eğitimin ilk dört yılını atlar. Aynı zamanda gastroenteroji dalındaki tıp eğitiminde ihtisas yapmaya başlar. Bilim ve sanat artık yan yana yürümek- tedir. Viyana'daki Müzik Okulu'nda Tho- mas Christian David'in kompozisyon. Ottnıar Suitner'in orkestra şefliği öğ- rencisi olur. Ancak Cemal Bey'in öğret- tiği. kişiye seslenen öznel Fransız kav- ramlannı Alman okulunun daha nesnel. sistematik ve metodik yaklaşımına ge- Ertuğrul Sevsay 'ın başlıcayapıtları Sinfonietta Alla Turca (1983-84) - Orkestra için Viyana"da Türk Yılı nedeniyle yazılmış. bu kente adanmış ve Viyana'da ŞehirÖdülü'nü kazanmıştır. İlk çalınışı Viyana. 1985. Balıkçılar(1987) - Orkestra için. İhsan Balkır'a ithaf. Güney Florida Kompozisyon 3. Ödülü. İlkçalinışı Miami, 1987. FantasiaCordh(l989)- Orkestra için. Normal durumlarda ve çeşitli hastalıklarda ortaya çıkan kalp rıtim bozukluklannı ve kaipte duyulan sesleri temel alan bir yapıt. Prof. Dr. Harmancı'ya ithaf. Kendi Gökkubbemiz(1978)- Tenor \e orkestra için ilk kez bestecisi >önetiminde Istanbul Filarmoni Oda Orkestrası ve Cemalettin Kunıgüllii tarafından I979'da yorumlanmış. Pivanolu Trio( 1992) - İlk çalışını Viyana. 1982 Yunus Emre Liedleri (1991) - İlk çalınısı Viyana, 1991. Jardin de Profecias (1995) - Bariton ve piyano için. Çeşitli Piyano parçaları (1994-1995). çirmek zorundadır. Bir süre sonra Av ru- pa'dan Amerika'ya geçen sanatçı. 1985 yılında Miami Üniversitesi'nde müzik doktorasını tamamlar. 1990-1994 ara- sında Indiana Üniversitesi'nde dekonuk profesör olarak müzikbilim eğitimi ve- rir. Ancak Miami Üniversitesi ile bağla- nnı hiçbir zaman koparmaz. Şu sıralar- da yine Miami'de teon ve kompozisyon dalında yaz dersleri vermekte. Aynı za- manda Viyana'daki okulunda kompozis- yon. orkestra şefliği \e teori dersleri ni sürdürmekte. Son kuramsal çalışması bu okul için birorkestrasyon kitabı hazırla- mak. Ertuğrul Sevsay"ın bir de örgütleyici yönü var. Daha öğrencilik yıllarında 1976-77 arasında istanbul'da Filarmoni Oda Orkestrası'nı kurarveyönetir. Top- luluğunüyeleriozamankiöğrencilerve- ya amatörlerdir. Ancak hepsi sonradan ya İDSO'ya ya opera orkestrasına gir- mişler. kimi de yurtdışında müzik etkin- liğini sürdürmüş. Se\say bu örgütleyicı yönü ile bir tutkusunu da gerçekleştir- miş: Tango orkestrası. Tangolar üstüııe yaptığı araştırmaları. uyarlamaları ve besteleri var. Buenos Aires'te geniş bir çevresi olmuş. Kendisi bandoneon çal- mayı öğrenmiş. I983'te Türk. Avustur- yalı. Arjantin ve Perulu yedi üyeden olu- şan ciddi klasik bir tango topluluğu kur- muş. Adı da Band-O-Neon. Sevsay ken- di bestelerini çaldırdığı kadar. birçok eserin deorkestralamasını uyarlamasını yapıyor bu topluluk için. Önümüzdeki yıllarda İstanbul'da konser vermeyi amaçlıyorlar. Viyana'da 1983 yılında ilan edilen Doğadaki müzigin en önemli öğesi 'orman' ONDER KLTAHYALI Yaz mevsimi geldiğinde. Türkiye. karabasanlar ül- kesi oluverir. Yanan ormanlar, güzelim Ege"yi ve Ak- deniz'i kocaman bir mangala dönüştürür. Eskiden Anadolu ormanlarla kaplıydı. Herodot (ya da Hero- dotos). Kars'ta ağaca çıkan sincabın. yere inmeden Ege'ye ulaşabileceğini söyler. Günümüzde. orman yangınlannın getırdigi ekonomik zararlar. kolay gi- derilecek gibi değildir. Ekolojik yıkımın en ürkütü- cü sonucu ise "Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uza- nan" güzel Anadolu'nun. yakın gelecekte Batı'dan başlayarak hızla çölleşecek olmasıdır. Uğradığımız son felaketin ardından, gazetemizin müzik sayfasına. bu sanatın çeşitli konulanyla birlik- te ormanı da alarak, 42 yıl öncesine giden bir anımı anlatmak istiyorum. Ülkemizin tanmsal kalkmmasına değerli katkılan olan ağabeyim Orhan Kütahyah, 1954 yılında Kara- bükOnnan Uletmesi'ndegörevlivdi. Yoğunçamor- manlanyla kaplı Keltepe bölgesinin şefliğini yapıyor- du. Yatılı okul öğrencisi olarak bu güzel yerde yaz dinlencesini geçirmek benim için büyük mutlulukru. Bir gün bolge binasının yakınındaki tomrukları damgalamaya giden ağabeyim. beni de yanına almış- tı. Yaklaşık on dakika yürüdükten sonra damga yeri- ne vardık. Ben oturdum: ağabeyim çahşmaya başla- dı. İşletme adını oyabilmek için ağaç kabuğu üzerin- de yer açıp cdun kesime birkaç kez vurması. ardın- dan da boyava batınlmış numar/atörie seri numarası- nı basması gerekiyordu. Önce ormanın sessizliğini bozan bir gürültü başladı. Ikinci tomrukta, ağaçtan çı- kan sesin beürli bir nota olarak işitilebıldiğinı gör- düm. Üçündisü ise yeni bir sesi veriyordu; ancak karşılaşrığırr başka bir fizik olgusu beni heyecanlan- • Orman, müzikçilerin temel gereçlerini de verir. Miizikte insan sesi dışındaki büyük gelişmenin, ağaç ile başladığını öne sürmek abartı sayılmaz. Sentbni orkestrasının temeli olan yaylı çalgılarla piyanodaki ötüm tahtasının yapımında, ormanın en değe r li ağaçlan kullanılır. Flüt, obua, klarnet. fagot gibi orkestra çalgıları ise abonoz başta gelmek üzere sert ağaçlardan yapıltr. dırmıştı. Ayağa fırladım. Bilindiği gibi çalgının teli ya da boru içindeki ha- va sütunu. titreşim sırasında birden onaltıya kadar parçalara bölünür. Asıl sesle birlikte bunlann da tit- reşmesi>le. "doğuşkan" (armonik) denilen ve kalııı- dan inceye doğru sıralanan sesler oluşur. Bunlardan bazılan çalgının göv de titreşimleriy le güçlendiğinden kolayca işitilebilir. Çıkan sesin do olduğunu varsayar- sak, tomruğun büyüklüğü. vuruşun şiddeti ve daha başka etmenler. ilk üç doğuşkanın (do do sol) duy ul- masını engelliyordu. Dördüncü doğuşkan olan do, ağacın kendi sesiydi. Onu izleyen mi ve sol de bu se- si destekliyordu. Böylece evrensel müzik dilinin te- meli olanbeşli akoru ortaya çıkıyordu. Her tomrukta temel ses değiştiginden. beşli akor- ları pes peşe sıralanıyordu. Ağabeyim. artık orman mühertdisi değildi; doğanın bestelediği ve türü bilin- meyen bir müziği seslendiriyordu. Bu belki bir kon- çerto, bir sonat ya da başka bir şeydi. Durumu ken- disine açıkladım. Ağabeyim de heyecanlannııştı. İş bitti. sessizlikgeri geldi. Sadece uzaklarda. ıslıkla ça- lınan bir türkünün ezgisi duyuluyordu. Bu da koca- man vedramsal biryapıtı mutlu sona ulaştıran birco- daydı belki. Yıllar geçti; bu am bütün tazeliğiyle belleğimde ve ruhumda yaşadı. Inandımki Boethius'tan günümüze doğanın müzik olduğunu söyleyenler haklıdır. Çogu zaman kendini insandan gizleyen bu müzikte çokses- lilik bile \ardır. O, evrenden doğaya ve insana gelir; işlenir ve yerel ya-da'evrensel müzik sanatına dönü- şür. Doğadaki müzigin en önemli öğesi olan orman. müzikçilerin temel gereçlerini de verir. Müzikte in- san sesi dışındaki büyük gelişmenin, ağaç ile başla- dığını öne sürmek abartı sayılmaz. Sentbni orkestrasının temeli olan yaylı çalgılarla piyanodaki ötüm (rezonans) tahtasının yapımında. ormanın en değerli ağaçları kullanılır. Flüt. obua. klarnet. fagot gibi orkestra çalgıları ise abonoz baş- ta gelmek üzere sert ağaçlardan yapılır. IgorStravins- ki'ııın ünlü caz klarnetçisi Benv Coodman için yaz- dığı yapıtına •EbomConcerto'başlığını koyması an- lamlıdır. Bu çalgılardan )alnızca flüt oyun bozanlık etti: y üz yıldan beri gümüş \ e çeşitli madenlerin ala- şırnından yapılır oldu. Clkelerin yerel müzikferine inildiğinde. ağacın önemi daha da artar. Bakır üfleme çalgılar. yerel mü- ziklerde doğru düzgün kullanılamamıştır. Ormanın değerM ağaçları ndan çalgı yapmak. onla- n çalmak kadar önemli bir sanattır. Nitekim ortaya koyduklan kemanlarla tarihe geçen Amati'ler. Stra- drvari'ler. Guarneri'ler. görkemli müzik sanatının ünlü adları arasında anılır: çünkü bir müzik parçası- nın bestelenişi gibi çalgı yapımı da biryaratma. yok olanı var kılma olgusudur. İşte Âşık V'e\sel'in, sazına seslenirken söylediği nefis şiirin son dörtlüğü: Sen petek misali Vevsel de an İnleşir beraber yapardık balı Ben bir insan oğlu sen bir dut dalı - Ben babamı sen ustanı unutma Türk > ılı kutlamalan Sevsay da Alla Tur- ca Senfoni başlıkh bir orkestra parçası besteler. Bu yapıtı son aşamalarında öğ- retmeni Cemal Bey'e getinr ve hocası- nın orkestrasyon yeteneğıne. bestecilik zenginliğine şövle bir olayla bir kez da- ha tanık olur: ilk bölümünde armonik birtıkanıklık sezmiştir. Cemal Bey ora- da bir sol diyeze işaret eder. "Bu neden burada? Sebebini ne sen ne de ben izah edebiliriz'*diyerek sol diyezi kaldırdıktan sonra bölüm dengeyi bulur. Aslında tek bir notanın her şeyi çözdüğü anlamında değildir bu, ama bir kıvılcımla kapılar açan içgüdüsel sezisine tanık olmuştur Cemal Bey'in. ADa Turca Senfoni, Viya- na Şehir Odülü'nü kazanır ve 1984'te Viyana Senfoni Orkestrası aynı vıl bu yapıtı seslendirir. Sonradan 1988"de Sev- say'ın kendi yönetiminde İDSO'da da çalınır. Uzun süredir bir Cemal Reşit Rey ki- tabı hazırlamaktayım. Pek çok yakını. öğrencisi. komşusu, orkestra üyesi. ak- rabası ilegörüşüp belge topluyorum. Bu nedenle kış sonunda Viyana'da Ertuğrul Sevsay ile buluştum. Sevsay. on yıl sü- rekli öğrencisi olmuş. ölünceye dek onunla mektuplaşmış, tıp doktoru oldu- ğu için bir yönden de Cemal Bey' in has- tatıklanyla ilgilenmiş. onu ölünceye dek izlemiş bir sanatçı. Cemal Bev "e ait anı- lannı izninizle kitabıma saklıyorum; an- cak birisini burada anlatmadan geçeme- yeceğim: "Cerrahpaşa Hastanesi'nin koridorunda birlikte sırj bekli>oru/. Se- bahattin Kenmoglu bakacak. Kalbinden şikâyetçi, bevin damariarında aşırı kireç- lenme var. Lnutkanlıklar başlamış. (An- cak hiçbir zaman tiimüv le belleğini yitir- medi hocam. Ölmeden önceki gece bile çok net anılar anlatıp duruyormuş.) SH radaki bir kövlii kadın dönüp Sen de emekli misin amca?" dedi. Sen misin! Müzisvenin emeklisi mi olurmuş, verdi vertştjrdi kadıncağıza." Sevsay'ın yapıtlan Ertuğrul Sevsay'ın yapıtları akustik çalgılardan oluşuyor. Hiçbir sisteme ka- palı değil besteci. Pluralism (çoğulcu- İuk): 20. yüzyıldaki tüm stiller. 20. yüz- yılın ta kendisi pluralism. Bu nedenle bu çağda denenmiş heryöntemi "tuz-biber olarak* 1 deneyebilir. Aleatorı de (raslam- salcılık) açık biçimde 12 ton da post-se- rializm de müziğine girebilir. Armoni \e melodi kurgusuna öncelık veri>or Sev- say. Kimileri gibi armoni ve melodiden sıynlmışefektlerle, renklerle müzik yap- mak değil amacı. Penderecki'nin bir sö- zünü anımsatıyor: "Romantik miizikte yapılacak daha o kadar çok şe> «ar ki." Bir de Latin Amenka müziğinin öğele- rinden etkilenir. Başta tango olmak üze- re rumba. çaça ve o yörelerin tüm renk- leri. "Her müzigin bir dinleyici kitlesi var. Kimi yalın. kimi karmaşık. Kompozis- yonda en önemli unsur, gelişmeve, geliş- tirilmeye uygun bir zemin ha/ırİamak." Şu sıralarda Cemal Reşıt Rey'in bir zamanlar yitip giden bir orkestra yapıtı- nı. Karagöz suitini. piyano partisinden yola çıkarak yeniden orkestra çalgılan- na uyarlıyor. Aynca 12 Anadolu Türkü- sü'nün de orkestrasyonunu yapmaya ha- zırlanıyor. "Cemal Bej'in pivano müzi- ğinde piyanonun ötesinde zenginlikler var. Bir orkestravı duvabilivorsunuz. Bu nedenle onlan senfonik hale getirmek çok zor değil. Bazen de bakıp,' Keşke piyano müziği bu kadar yoğun. bu kadar karma- şık olmasıydı' bile diyorum. Orkestras- yon açısından belki de dünyanın en i\ile- rinden biridir dhebilirim. Örneğin, Ric- hard Strauss gibi bir bestecinin vazısında aynnfılar nedenivle zarif ve ince işleme- leri duymakta zoıiuk çekersiniz. Üysa Cemal Bey'in mtiziğinde tüm inceliği bir kristal gibi duvarsını/," DUŞUNCEYE SAYGI Besteci Faik Canselen'le Türkiye'de çoksesli müzigin serüveni üzerine 'Tarih saııa gît öl der, gider ölürsün' AHMET SAV Batı dünyasınia. yaklaşık beş yüzyıllık bırsüreci kapsaun çoksesli müzik serüve- ni. bizde özellike cumhuriyet döneminde hızlı bir gelişmtgöstermiştir. Yermiş yıla sığdırmayaçalıyığımızbugelişimçizgısi. doğal olarak ınişve çıkışlar sergilemiş. zor- luklann aşıLmasnı gerektırmiştır. Değerli bestecimiz ve müzik eğitimcisi Faik Canseten, \u zorlu süreci birçok yö- nüyle vaşamı> oan bir "ilk kuşak"temsil- cısidır. Onunkişliğinde. cumhuriyet döne- mindeki çoksesi müzik serüvenimizi kısa \e dolaysız. çokaçık bir söylemle gözden geçirebilecegimzı düşündük. - Sizin de içince bulunduğunuz ilk kuşak bestecilerimiz. bışlangıçta ağııiıklı olarak geleneksel mü/jüerimizden \ararlandılar. Bu yinelişin necenlerini açıklar mısınız? CANSELEN-Atatürk. aydınlanma dü- • şüncesıni ve Fraısız devriminın ilkelerini çok ivi kavrami; bir önderdi. Eşitlik, öz- gürlük gibi ilkebr. sadece bırey için değil. uluslar için geçirlidir asıl. L'lusalcılık bu temelden kayna^lanmıştır. Ulusal bir mü- zik hareketı başlıtmanın sağlıklı yolu, halk temalarına egılnekti. Bütün ülkelerde bu ; yol tutulmuştur.Ama bizim zorluklanmız • çoktu. , - TemeMe ne iibi zorluklarla karşılaşh- mz? CANSELEN-Bırincısi, teksesli müzik kültürüne koşulanmış bir toplum önün- deydik. "DaMiIaırnanemizeyetmez"de- niyordu. Aynct halk temalannı çokses- lendırme konusında dayandığımız bir bi- rikim yoktu. . - Cahit Küleiı'nin şöyle bir nitetentesi ! var: "Gelenekteı yararlanma, üzümden ra- kı yapmaya berter; üriin üzümden ne den- li uzak olursa. rakı o denlı tatlı olur..." CANSELEN - Doğru, ama ben konu- ya oradan girmeyecegim. Önce tarihsel duruma bakmak gerek. Tarih nasıl da- yatırsa onu yapıyorsun. Tarih sana "git öl" der, gider ölürsün. Şiınmizde du- rum farklıvdı. - Ne>di bu farklılık? C.\>"SELEN - Edebivarta biz yeni- likleri sindire sındire ilerledık. Tanzı- mattan beri bırbirinı izleyen akımlar özûmlendı vebenımsendi. Müzikte öy- le değil. Toplumun çoksesli müziği ta- nımadığ). hatta ondan kaçtığı sartlarda. işe nereden başlayacaksın? Modern akımlardan mi? Tanhsel durum. canını istergibi geri çeker seni. Kendi orijına! buluşlarını. bagımsız. özgür. çağdaş ve öncü dilini kullanabilmen ıçın şiirdeki gibi belli bir sürecın yaşanmış olması gerek. Orhan \eli \e sonrakiler. Edip Cansevw.CemalSüreya.şıirinbahtiyar- landır. Onlann uçanlığı artık dizgınle- nemezdi. Bız ise başlangıçta sığ bir ar- monizasyondan kaçınmava bakıvorduk. Aktarmacılığa yönelmedik. Ben. halk stılindekı temalan kendim ürettim. Çal- gı eserleri yazmaya önem verdım. V'anı ürün üzümden epey uzaktı. - Çalgı müziğini neden yeğlediniz? CANSELEN-Çalgı müziği. halk müzi- ğine daha yatkındır. L'yumsuz sesler de kullanabilirsin. Aslında bir sanatçı yeni- liklere. öncü yaratılışlara bütünüyle açık olmalıdır. Ama Türkiye"de bir "dava" var- dı: Çokseslilik. Birlafsöylendi mi dinlen- mesi lazım! - Halk müziğine hangi fırsatlaıia >akın- (ık duydunuz? CANSELEN - Gençliğimde ben köy- müş, türküymüş bilmezdim. çünkü Istan- bulluvum. Musiki Muallim Mektebi'nde okurken orada inşaatta çalışan ameleler türkü söylüyordu. etkilendim. ilk parçala- rım Hüseyni'ydi. "Kö> Düğünii"adlı ese- rimi hocam UK-i Cemâl'le çaldım. çok be- ğendi. Sonra "Çanakkale" için makamsal yaklaşımda olmayan. tonal bir eser yazıp Cemal Reştt*e gönderdim. "Hayır, hayır, havır" dıvordu ınektubunda. "Kö> Düğii- nü ile sen dilini bulmuşhın, geri dönme!" - Ve "Kö> Düğünü,'" Cumhunyet gaze- tesının 1935te açtığı beste yarışmasında birineilik ödülünü aldı. Bu basarı sizi na- sıl etkiledi? CAINSELEN - Yirmi dört yaşınday- dım o zaman. bir müzik keşişi gibi oi- dum. Gece gündüz müzik düşünmeye. müzik çalışmaya başladım. Bu halimi gören Cevat Memduh .Altar.beni konser- vatuvara sokmak istedı. 24 yaşmdan son- ra altf yıl konservatuvar okunur mu? Okudum. Armoni. kontrpuan öğrendim. fugvesonatlaryazdım. Bıtinncekonser- \atuvarda beş yıl armoni ve koro şefliği öğretmenlığı yaptım. Keşişlik sürüyor- dıı. 1946'da Fransa'ya gittım. - Fransa'daki kazanımlannız neler ol- du? CANSELEN - Paris'te Ecole Norma- le \e Cesar Franck konservatuvarlannı bitirdim. Bu iki diplomadan daha önem- li olan. Ton> Aubingibi bir kompozisyon hocasıyla çalışmaktı. - Bestecilikte hangi açılardan yarar- landınız ondan? CANSELEN - Kışilik kazandım. ken- di diiimi geliştirdim, uyumsuz sesleri kullanmakta ustalaştım. Tony Aubin şöyle diyordu: "Elden geldiğince uyum- suz sesler kullan. Bak. iki savaş gördük. acılı olsun-." Ve 1950'de Türkiye'de ik- tidar değişti. "acılı" olanı asıl o zaman yaşadım. - Türki\c'deki iktidar değişimi sizi Pa- ris'te nasıl etkiledi? CANSELEN- Beni geri çağırdılar. Dön- medim ve para sıkıntısı çektim. aylarca aç- lıkla boğuştum. Geri dönmek için de param yoktu. Ahmet Yekta Madran, bana para gönderdi. büyük bir incelikle karşılığında armoni kitabı istedi. Yurda dönünce ba- kanlık emnne aldılar. yine işsiz \e parasız- dım. Sonra birortaokula müzik öğretmeni olarak atadılar... - Paris'ten dönen besteciv i iv i karşılamış- lar. CANSELEN- Bir süre yaşama küstüm. Sonra bir müzik eğitimcisi olarak kendımi yeniden müziğe \ erdim. Ortaokul için mü- zik ders kitapları yazdım. Kıtaplardan ka- zandığımparaylabiryıl içindebirkuyruk- lu piyano, birdairealdım \e ev lenebıldım. Besteci olarak bu parayı düşlerımde bile göremezdim. Birkaç yıl sonra da Askeıi Mızıka Okulu'na geçtım, orada yırnıi yıl armoni hocalığı yaptım... - Bütün bu yıllar bovunca bir \andan bestecüiğe sürdürdünüz... CANSELEN - Yazıyordum. ama eserle- rimin seslendirilme olanağı sınırhydı. Or- kestra eserlerimin son yıllarda yeniden ses- lendirilmesi vebaşan kazanması, banagüç verdi: Eski eserlerimi gözden geçirhorum ve yenilerini yazıyorum. Ama Türkiye'de- ki olumsuz gidiş karşısında bireysel mut- lulukları ölçü alamayız. Şimdi yine baş- langıçtakı noktada gibiyiz. Dava hep aynı: Çoksesli müziğın yaygınlaşması, benim- senmesi... - Böyle bir durumda müzikçilere düşen görevler daha da önem kazanıyor. Bu ko- nudaki öneriteriniz neler olabilir? CANSELEN - Müziksev er çev rey i. din- leyıci tabanınıgenişletmek için müzıkçıle- rimiz daha çalışkan davranmalı. Amatör korolar kurulmalı. Koro demek. arkadaş- lık, dayanışma demektir. Çalgı toplulukla- nmız ise sıkça yurtıçi turnelere çıkmalı. Ama ısrarla. Universitelere. okullara, kah- velere, pastaneleregıdilmeli. Kalabalıkla- rın olduğu her uygun yere... Bu bılınçli. ıs- rarlı emekler boşa gitmez. Japonya'da ya- kın geçmişte çoksesli müzik yaygın değıl- dı. Bugün şöyle diyor Japonlar: "Bizdekaç taksi varsa, o kadar da piyano var.~ MEMET FUAT Anılara Düşmek Bir yılı aşkın bir süredir anılarımı yazıyorum. Geç- miş günleri düşünmek, fotoğraflara bakmak. eski ar- kadaşları, tanıdıkları. olayları anımsamaya çalışmak derken, öyle bir alışkanlık oluşuyor ki insanda, ilgili ilgisiz, hangi konuya el atsa, anılarından söz etmeye başlıyor. Gülçin Çaylıgil'e ödül veriyorlar, Saat 21-22 Şiir- leri, Dört Hapisaneden davaları geliyor aklıma; açlık grevleri ölüm orucuna dönüşüyor, gencecik insanla- rın kırılışına yanarken, Nâzım'ın yaşadıklarını anım- sıyorum. Geçen hafta yazdığım yazıda şöyle bir bölüm var- dı: "Aynca yasaları uygulayanlann yanılabilecekleri, dahası tutuklu olarak yargılananlartn sonunda akla- nabilecekleri de hiçbir zaman unutulmamalıdır." Bu sözlerle yaslanılan duyarlığın konuşmalarda da yaygın olarak ortaya çıktığını görmenin getirdiği dü- şüncelerle, önce Amerikalıların polis filmlerine bir uğ- radım, sonra kırk beş yıl önceye, yazarlığa yeni baş- ladığım günlere kadar gittim. "Yeryüzü" adlı bir dergi vardı... Şükran Kurdakul'un Şairler ve Yazartar Sözlü- (Jü'ndeki "Cumhuriyet Dönemi Düşün ve Edebiyat Dergileh" bölümüne bakalım: 15 Eylül 1951 -15 Mart 1952 arasında 11 sayı çık- mış. Yazarlar: Oktay Deniz (Fethi Naci), Lütfi Erişçi, Memet Fuat, Halil Aytekin, Ahmet Ceyhan. Şair- ler: A. Kadir, Rıfat llgaz, Cahit Irgat, Ahmed Arif, ilhan Berk, Şükran Kurdakul, Arif Barikat (Da- mar), Mehmed Kemal, Sabri Altınel. Öykücü- ler:Orhan Kemal, Halil Aytekin, Tahsin Yücel, Sabri Soran. Başkalan da var mıydı, bılmiyorum. Şükran Kur- dakul bu adları vermiş. Unutulanlar hep olur. Örnek- se yıllar önce Cemal Süreya bu dergıyi tanıtırken be- ni anmamıştı. Oysa ilk sayısından başlayarak iki ya- zım, bir öyküm, iki de şiir çevirim yayımlanmıştı "Yer- yüzü "nde. Daha işin çok başında, adı hiç duyulmamış bir ya- zar adayıydım. Kimseyi de tanımıyordum. "AylıkAnsiklopedi"de çalışırken arkadaş olduğum A. Kadir gençlerin yeni bir dergi çıkaracaklarını, ben- den de gelip yazı isteyeceklerini söylemişti. Istanbul Erkek Lisesi'nde yardımcı ingilizce ögret- meniydim. Okula gelen Abidin Özkan adında bir hu- kuk öğrencisine yazıları, öyküyü, çevirileri topluca vermiştim. Yazılarım pek beğenilmemişti sanınm. Lütfi Erişçi'nin. Ankara Caddesi'ndeki kitapçı dük- kânına geçerken hep uğrardım. O gelen gideni çok olan. havayı koklayan bir kişiydi. ilk yazım yayımlan- dığında, "Böyle şeyler yazma, sonra, ilerde, bu yazdıkları- nı beğenmez, üzülürsün." demişti. Çeviriler Shakespeare'in oyunlarından kısa par- çalardı. Onlara bir şey diyen olmamıştı. Öykümü ise uzun süre beklettikten sonra yayım- lamışlardı. İşte geçen hafta yazdığım yazıdaki o sözler üze- rinde düşünürken, önce Amerikalıların polis filmleri- ne bir uğradım, sonra kırk beş yıl önce "Yeryüzü "nde yayımlanan öyküme gittim. Adı "Seni Kimse Linç Edemez, Joe!" idi. Şu anda elimin altında yok, ama o öyküde neyi an- latmaya çalıştıgımı çok lyi anımsıyorum. Yadırganmasının ilk nedeni öyküyle deneme arası bir yazı olmasındandı, Amerikalı yazarların romanlarında genellikle suç- suz zencilerin linç edilişi anlatılır. Zenci iyi bir insan- dır. Kötü bir beyazın oyununa gelir, suç işlediği sanı- larak linç edilir. Benim öykümdeki Joe ise kötünün kötüsü, malın gözü, suçlu birzenciydi. "Seni kimse linç edemez, Joe!" diyordum ona... Amerikalı romancılar zenci suçlu olursa okurlar üzerinde özledikleri etkiyi yapabileceklerine inanmı- yorlardı herhalde. Bu duyarlık her yerde çıkar karşımıza. Birinin başına olumsuz bir iş gelir, "Yazık, çok iyi bir insandı," deriz. İyi ya da kötü olması neyi değiştirir!.. füze alanına da aynı duyarlığı taşıyoruz: "Aynca yasaları uygulayanlann yanılabilecekleh, dahası tutuklu olarak yargılananlann sonunda akla- nabilecekleri de hiçbir zaman unutulmamalıdır," Adli hataya kurban gitmiş suçsuz bir insan, ya da tutuklu belki aklanacak bir insan. ya da suçluluğu saptanmış, ceza yemiş, kötünün kötüsü bir insan... Bunlar arasında insan haklarının sağladığı saygın- lık açısından hiçbir ayrım yoktur... İnsan haklarının sağladığı saygınlık herkes içindir... Bir de Amerikalıların polis filmlerini düşünün: Kovuşturmaları yasalar çerçevesinde yürütmek is- teyen çaresiz başkomiseri hiç ama hiç takmayan de- likanlı dedektifin yargısız uygulamaları öyle bir sunu- lur ki, hayranlıkla izlersiniz... Yasalar çerçevesinde kalınırsa kötülerin hep üste çıkacağı açık açık gösterilir... Demokrasili bir ülkede niçin. neden, nasıl böyle bir görüşe gelindiği, dünya büyük bir hızla küreselleşip anamalcılara açılırken. üstünde uzun uzun düşünül- mesi gereken bir durum. bence... Faip Play Karikatür 2. Sergisi Açılıyor KültürServisı- Karikatür ve Mizah Müzesi'nde bugün açılacak olan Faır Play Karikatür Sergisi 8 Eylül tarihine kadar de\am edecek. Türkiye Milli Ölimpiyat Komitesi Fair Play Konseyi tarafından dünvada ilk kez düzenlenen l Ulusal Karikatür Yanşması'nın 2. Sergisi açılıyor. Daha önce Basııı Müzesi'nde sergileneıı eserler bu defa Karikatür \e Mızah Müzesinde buluşacak mizahseverlerle.Türkiye. Almanya ve Kıbns'tan 70 karikatürün katıldığı yanşmada ilk elemevi kazanan 6? karikatür bu sergide yeralacak. Türkiye Milli Ölimpiyat Komitesi Başkan Yardımcısı Erdoğan Arıpıııar her yıl tekrarlanması amaçlanan bu yanşmamn sadece eğitici. sadece çizgide ve espride kalmadığını. toplumumuza yararlı \e eğitici mesajlarda vermeyi başardığını belirtiyor. BUGLIV KONSER Runıeli Hisarı Konserleri kapsamında Kayahan'ın vereceöi konser saat 21 OO'de hisarda. FİLMGÖSTERİMİ Akira Krosova'nın yönettiği "Raşhoman" adlı filın saat 19.00'da Evrensel Kültür Merkezi'nde. "Casino" adlı film saat 22.OO'de Conrad Açık Hava Sineması'nda üösteriliyor. ŞİİR-SÖYLEŞİ Erdal Alo\a"nın katılacağı 'Şiir Akşamı" saat 19.00 - 21.00 arasında Taranta Babu Kültür Merkezi'nde. Oğuz Özdem'in katılacağı şiir söyleşi saat 19.00'da Sahaf Kafe Kültür Merkezi'nde yapılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle