06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 1996 PERŞEMBE 14 KULTUR Kadın Kuruluşlan Bitiiği'nin desteğiyle düzenlenen "Bir Sofra " sergisi, dün BM Çağdaş SanatMerkeri'nde açüdı 12 marta dek sürecek sergide, Ebnı Acar, Ayb Aksungur(3), Hale Arpacıoğlu, Elvan Alpay, SeMa Asal Bala Andunı, Fabna Başoğlu, Hülya Botasun, Sebia Eczacıbası, Nilüfer Ergin, Esra Ersen (2 \ Tuba Ersen, lnci Eviner, Anna Fairchild, Candeğer Furtun (4), Suzy Hug-Levy, Şeyma Reisoğiu Nalça, Leyla Sakpınar, Gonca Sezer, Şehnaz Sayar, Seyhun Topuz ve Müşereref Zeytinoğlu'nun tabaklan yer alıyor. Kachnlar 8 Mart için sofra kurdu Sergininyapımcısı BeralMadra - Türk sanaünda bir ka- dın hareketinden söz edile- büirmi? Türkıye'de geçırdığımız aşamalann her binnde ka- dınlann rolü var. Ancak bu rol hep gen planda kaldı. Mesleklenn dağılımına baktığımız zaman, kadın- laraçısmdan yaygınbırda- ğılım görüyoruz... kadın polis, kadın muhtar.. Ka- dınlar farklı alanlarda bir toplumsal ağ oluşturuyor- lar ama dığer bütün alan- larda olduğu gıbı, bir ıletı- şım kopukluğu var Sanat- çı kadınlann da bu ag ıçın- dekı rolü yadsınamaz. Da- ha Batılılaşma sürecının başında kadınlann sanatçı olarak ısımlen ortaya çık- mıştır özellıkle resım ala- nında. scksenlı vıllannba- şına kadarpek çok değerlı kadın sanatçımız var Ta- bu bunlar da yaşadığımız babaerkıl sıstem ıçınde toplumun kendılenne izın verdığı kadar ortaya çık- mışlardır. Ama Batıya baktığımız zaman, orada da kadınlann sanat alanın • da öyle bızım bekledığım kadar öne çıkmadıklannı görüyoruz. Sözgelımı, bu- gün •dünyanın en önemlı heykeltıraşı olarak günde- me gelen Louise Bourge- ois, ancak seksenlı yaşla- rında tanıtıldı dünyaya Bütürı bunlar tabıı toplum- sal altyapılann. cınsellığın getırdığı sınırlann ıçınde değerlendınlecek olgular - Amerika'da özellikle 1970'li yıllar, kadmlar açt- sından çok verimli oldu. Türk sanaünda da bövle bir dönemden söz edilebi- lirmi? Belırgm bır dönem ya- şadığımızı sanmıyorum. Eğer böyle bır dönem geç- tı dıyecek olursak, bu an- cak seksenlı yıllann orta- sından sonra olabılır. Tür- kıye'de genel olarak sanat. bır düşünce sıstemı olarak sunulmadığı ıçın burada kadının da düşünce sıste- mının bu sanat ıçınde ye- nnın tartışması yapılmıyor tabıı. Ülkemızde sınema ve tı- yatrodakı kadın sanatçıla- nn daha ön plana çıktığını görürüz. Sınemamızıda sultanlar vardır.. Oysa plastık sanatlar, zaten çok genış kıtleye ulaşmayan bır alandır. Ama yıne de buna karşın son yıllarda kadın sanatçılann sayılan çogalıyor Ürettikleri ışler de ılgı çekıcı. Cesur,eleştı- rel bakış ıçeren resımler, enstalasyonlar görüyoruz. - Türkiye'de kadmlar açtsından yaşanan sorun- lann kadın sanatçılartara- findan yeterince irdelen- mediğini söyleyebiliriz» Türkıye'de "öO'lı, 7O'lı ve 8O'lı yıllann başında bütün toplum çok büyük baskılar altında yaşadığı ıçın, kadmlar da bundan yetennce payını aldı Bü- tün bu baskı ıçınden bır sa- natın dogabılmesı gerçek anlamda demokrası ve öz- gürlüğün olabılmesı gere- kıyordu. Bız de bılıyoruz kı de- mokrası ve özgürlükler yok Bır de şu var, ashnda özgürlüklenn sınırlanma- sı plastık sanatlar alanına yansımamışir Bu alanda kımse hapse gırmemıştır yaptığı ışlerden doiayı Bu daha çok yazın alanında olmuştur. Fakat sanıyorum kı edebıyatçılanmızın, dü- şünürlenmızm, yaratıcı gazetecılenmızın yargı- lanması. dığer sanat alan- lannda üretımı kısıtlamış- tır Bu psıkolojık bır şey- dır O alandakı kısıtlama- lar, öteki alanlarda sanat üreten ınsanlann süreklı otosansür ıçınde üretmele- nne neden olmuştur, nıte- kım plastık sanatlar ala- nında bu çok yaşanan bır şey dıye düşünüyorum. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda hoşgörü oyunlan Kfiltür Servisi - Her yıl belırlı bır başlık atarak oyunla- nnı sergıleyen Ali Poyrazoğlu Tryatrosu'nun bu yılkı tema- sı "Hoşgörü". Bu yıl" seçılen ıkı oyunda da bazı ınsanlann farklı olduğunu, ama toplum ıçınde var olduklannı ve bu ol- guyu ınsanlann görmezden gelemeyeceklen ele alınıyor. Da oyunda da farklı bıçımlerde, toplumumuzda eksık olan hoşgörüden söz edıiıyor. Ali Poyrazoğlu Tıyatrosu'nun yen. oyunu TJoknnunca Söyterim" duygusal bır güldürü. Yaşamm önünü tıkayan bütün engellen sev- gıyle aşmaya çalı- şanlann ve onlann önünü tıkayanlann öykülen anlatıhyor ' "Dokununca Sövfc- rim"de. "Oğhım Çiçek Açü" ıse genel ıstek üzenne yenıden sahnelenıyor. "Oğ- lum Çiçek Açü", taşralı bır aılenın cö- küşünü, eşcınsellığı seçmış oğlunu doğ- ru yola döndürmek ısteyen babanın, güldürü öğeleri ile ışlenmış dramını anlatıyor. Oyun, Ankara ve lzmir'de sahnelendığınde tartışmalaryaratmış, ıçenğı nedenıyle yasaklanmıştı. Ardın- dan açılan mahkemeyı tıyatro kazanmış, mahkeme karan oyunun eğıtıcı ve öğretıcı bulunduğu yönünde olmuştu. Ron Clark ve Sam Bobrkk'ın yazdığı "Oğlum Çiçek Aç- ü"yı. Ali Poyrazoğlu dılımıze çevırdı ve yönettı. Oyunda AB Poyrazoğlu, Setma Sonat, Nur Gürkan ve Çağlayan Sevin- çer rol alıyorlar "Dokununca Söyterim"ın ıse yazan Le- onard Gershe, çevıren Levent Kaiak, yöneten Cüneyt Ça- nşkur Oyunda Levent Kazak, Selma Sonat ve Nur Gürkan rol alıyor. "Dokununca Söylerim". perşembe ve pazar gün- len, "Oğhım Çiçek Açü", çarşamba ve cumartesı günlen Kadıköv Halk Eğitim Merked'nde sahnelenecek. 'Oğhım Çiçek Açü' (Fotoğraflar: DEVRİM BARAN) AHU ANTMEN Bugün Batı eğıtım kurumlannda yaygın olarak okutulan femınıst sanat kurslannı ılk başlatan (Calıfomıa Ünıversıtesı'nde) heykeltıraş Judy Chicago. 1978 yılında San Francısco Modem Sanatlar Müzesi'nde düzen- ledığı "Dinner Parry" (Yemek Dave- tı) adlı enstalasyonuyla yüz kadın sa- natçıyı bıraraya getırmıştı. Bu yemek davetınde, ortak bır masada her kadı- nın ayn bır yen vardı, her bın kendı düşüncelen doğrultusunda 'yemek yapü.' Yıllar boyu "Ben kimim?" so- runsalıyla yaşamış bu kadınlann, ar- tık "Bizkimiz?"ın muhasebesını yap- tıklannı ortaya koyan bır örgütlenme- nın ıfadesı'ydı "Yemek Daveü'." 197O'lı yıllar, pek çok kadın sanatçı- nın köktencı bır tavırla, sosyal ko- numlannı ırdeleyen ışler ortaya koy- duklan, 'feminist sanat'ın önemlı çı- kış yaptığı dönemdı Chıcago'nun "Yemek Daveti", bu dönemın sımge- sı halıne gelmış ışlerden bın Nışantaşı'ndakı BM Çagdaş Sanat Merkezı'nde. Türk kadınlan da yann kutlanacak 8 Mart Dünya Kadmlar Günü ıçın bır 'sofra' kurdular. Aslın- da Türkıye'de kurulan ılk sanat sof- rası değıl bu. Yaşamını Amenka'da sürdüren sanatçı Gülşen Çahk. 1976 yılında Galen Baraz'da bır sofra ser- gısı açmıştı. Çalık'ın sofrası, bıreysel bır çalı^ma>dı BM'dekı "Bir Sofra" ıse, daha çok Chıcago'nun "Yemek Da>«ti"nı andıran, sanatçılann bır atölye atmosfen ıçınde ve ortak bır te- ma çevresınde bıraraya geldıklen bır etkınlık. Sergıyı düzenleyen Beral Madra. "Bu sofranın bir biçimsel, bir de düşünsel vanı var" dıyor "Bir bü- tünliık sağlamak gerekiyordu. Her sa- naçının çok farklı bir dünvası var, bu- nu nasıl birçerçeve içindc sunabilirim diye düşündüm, biçim bu şekilde orta- ya çıktı. Sonra kadının işlev leri üzeri- ne düşündüm... her akşam her evde bir sofra kuruluvor. Bunu divelim. bir kadın polis de vapı>or. sanatçı kadın da yapıyor, köylü kadın da. Sofra, or- tak bir düzlem kadmlar için." Sanatçılann bırer beyaz porselen tabaklatemsıl edildığı sergide, herbı- rı bırbınnden farklı malzemeler kul- lanan sanatçılardan. farklı çağnşım- larla yüklü, ancak ortak bır duyarlılı- ğın yansıması olan ışler görülüyor Tabaklann üzennde farklı farklı 'ye- mekler' var, BM'nın basın bültenın- debelırtıldığı gıbı, "Yemekleriçinya- şamda var olan her çeşit malzeme" kullanılmış. Bu açıdan bakıldığında, kımı sanatçılann biçimsel özellıkler üzennde daha çok durduğu, kımısının malzeme üzenne yoğunlaştığı, kımı- nın de düşünsel ıçenğını vurgulaya- bılmek ıçın bıçım-malzeme ka>gısı- nagırmedıklen görülüyor. Ancak, sa- natçının 'Irini' (ya da ımzasını) taşı- yan tabaklar hepsı. Beyaz porselen tabaklann kendı yuvarlak formu, anlıği çağnştıran be- yaz rengı. pürüzsüz yüzeyı gıbı ken- dı özellıklennın de bır açıdan kadına gönderme yaptığı sergide, Türk dılı- nın sofraya, yemege. yemek yemeye daırne çok deyım ıçerdığını ornekle- yecek şekilde, bazı sanatçılar deyım- lerden, deyışlerden yararlanıyor Gövdenın ışlevlennı ırdeledığı ışle- rıyle dıkkat çeken Candeğer Fur- tun'un tabağında, yemekler bıtmış, ama yemeğın lezzetınden 'yenecek parmaklar' kalmış. Genç sanatçı Esra Ersen, erkek egemenlığını tek bır horoz ıbığıyle sımgelıyor. Jbığın sıvn uçlannm taba- ğın beyaz yüzeyıni kırdığı, rengıyle kan, şıddet çağnştıran. gerçeklığıyle de bır parça mıde bulantısı uyandıran bu horoz ıbığıyle Ersen, "ta karnın- da taşıma aşamasından hibaren erke- ği karnmda kanla besleyen" kadının bekâretıne, regl donemlenne. maruz kaldığı şıddete öte yandan doğurgan- lığına ışaret edıyor. Sergıde yer alan bır başka genç sa- natçı Ebnı Acar ıse, kadının toplum ıçınde düştuğü çelışkılı durumlan, kullandığı malzemenın doğasından yolaçıkarak anlatıyor. Acar, kaba ış- lerde kullanılan. ama kendı başlanna bırer ınce, estetık görüntüye sahıp çı- vılerle bezelı, kendı etrafmda dönen bır tabak koymuş sofraya. Kullandı- ğı malzeme, heykellennın geometnk, sert hatlan ve belkı de bır ölçude 'so- ğuk'. mesafelı duruşlan nedenıvle yıllarca erkek sanılan (!) Sevhun îb- puz'un tabağı ıse sıyah-beyaz karşıt- lığı üzenne kumlu. sanatçının deyı- mıyle göndennesız, ama tabıı yoru- ma açık. Ayla Aksungur. Pandora'nın kuru- sunu açıyor ve tüm kötulükler dünya- ya yayıldıktan sonra. "Kutudaki Pan- dora" adını verdığı ışıyle, gerıde umudu ıfade eden, ve tüm kadınian sımgelemek ıçın seçtığı bır Bereket tannçası heykelcığı bırakıyor Suzy Hugh-Levy. üzenne bıremzık yapış- tırdığı kâseyıe 'anagöğsüne' gönder- me yaparak, tabakta 'sunulan' cınsel- lığe (örneğın, bekâret vermek, al- mak ..) tepkısını görsel bırdılle ıfade edıyor. İnci Eviner, "Ms. Oedipus" adını verdığı den kaplı tabağına yer- leşırdığı fallık sembolle, şu sıralar Ja- ponya'dakı "Tut" sergısının ana te- masını oluşturan, tenın bclleğme gön- derme yapıyor Gonca Sezer'm tabağında. sembo- lık gunlenn anlamsızlığını vurgula- yan bır 8 Mart takvım yaprağı var. Hüha Botasun'un en az dığerien ka- dar ıronık tabağında ıse. bır klozet. sofra kurmakla, sofraya otunnakla başlayan eylemın enınde sonunda ulaşacağı yere ışaret edıyor Piyale Vladra ıse projeden haber aldığı günden bu yana renklı kanka- türlen ıçın bır palet olarak kullandığı tabağıyla. "Bugün yemek yapama- dım kocacığun" dıyor. Şeyma Reisoğ- iu Nalça da kadının ev ıçı konumunu ırdeledığı "Yuvayı Dişi Kuş Yapar" yazılanyla dolu tabağında, ev dekı hu- zuru korumak adına alnına basılan 'özveri' damgasıyla yaşayan kadının konumunu 'şirince' ıfade eden bu cümle yapısını bozmak, yok etmek, tersyuz etmek ıstıyor. "Bir Sofra" sergısının önemlı bır özellığı, Türkıye'de kadınlann yaşa- dığı sorunlar, ıkılemler, çelışkıler, ka- tı gerçekler ölçüsünde bır sanatsal üretımın neden olmadığını sorgula- maya başlamamız olabılır Sergıye katılan pek çok sanatçının dıle getır- dığı gıbı, Türkıye'de salt sanatçı ol- mak berabennde varlık sorunlan ge- tınyor elbette, ancak bu, kadınlann kendı meselelelenne. kendı meselesı- ne eğılmesıne bır engel mı? Sergıye katılan bırkaç sanatçı dışında çoğu, ılk kez bu sergiyle kadın meselesıne eğilıyor Oysa 8 Mart, öncelıkle ka- dın sanatçılar ıçın bır takvım yaprağı olmaktan çıkmalı 6 Koç Müzesi^ genç ama zengin bir lngiltere'deki "Bilim Müzesi'nin yöneticLsi Sir Neil Cossons ile Rahmi Koç Saıuryi Miizesi yöneticisi Selçuk KoJ^. (Fotoğraf: UĞURGÜNYÜZ) Külrür Servisi - Dünyanın en önem- lı müzecılennden. lngiltere'deki "Bi- lim Müzesi"'nın yöneticisi Sir Neil Cossons. "Rahmi Koç Sanayi Müze- si"nı görmek ve fıkır alışvenşınde bu- lunmak ıçın müze yönetıcılennın da- vetlısı olarak Türkıye'ye geldı Rahmi Koç Sanayi Müzesı yöneti- cisi Selçuk Kolay. müzeyı ıçenîc ve bı- na olarak genışletmeye karar verdık- lennı. Rahmi Koç'un bu konuda ol- dukça kararlı olduğunu ve bu amaçla çalışmalaryürüttüklennı söyledı. Ge- nışleme çalışmalannın ılk aşaması olarak, müzenın karşısında, denız ke- nanndakı arazıyı satın aldıklannı söy- leyen Kolay, Sir Neil Cossons'u, mü- zecılık konusundakı deneyımlenn- den, bılgılennden yararlanmak ve ış- bırlığı olanaklannı araştırmak ama- cıyla davet ettıklennı belırttı. SırNeıl Cossons, Rahmi Koç Sana- Tuncel Kurtiz Tiyatrosu'ndan "Son Tanrıça" Kültür Servisi - "Denilmemiş olanın asıl sembolü, tannçadır. Tannçanın sonsuz sı- fatlan ve binlerce ismi var, O birçok meca- zın ardındaki gerçekliktir. O, gerçekliktir, tüm canlılarda her insanda, her yerde var olan Tann'dır. Tannça evrenden ayn olma- yıp o evrendir ve o, onun içinde her şeydir: Ay, güneş, toprak. >ıldızlar. taşlar. tohum- lar, akımlar. rüzgâr, dalga, yaprakve daL to- hum ve çiçek, pençe ve etobur dişi, kadın ve erkek. Cadı inancında vücutve ruh birdir." /Starhank Tuncel Kurtiz Tıyatrosu, "Son Tann- ça"yı, perşembe akşamı saat 19.00'da Roxy Bar'da sahnelıyor Hasan Oztiirk'ün yazdığı oyunda Tun- cel Kurtiz, Sema, Hakan Tuner, Safak Okayto, Hasan Arslan, Funda ve Ebnı rol alıyor. Oyunu Tuncel Kurtiz sahneye koyuyor Oyun, Fngya'nın ana tannçası Kıbele'nın öyküsünü anlatıyor: Oğlu ve sevgilısı Attıs, Fngya kralının kızı ile yaşadığı bır aşk macerasından doiayı Kıbele'ye bağlılı- ğmı göstermek ıçın hayalannı keserek can vermıştır. Kralın kızı bu acıya dayanama- yıp kendmı öldürünce, Fngya kralı Kıbe- le'yı topraklanndan kovar. Amazonlann desteğı ile bereketlı güney topraklanna göç eden Kıbele, Efes'te Ar- temıs ve Apollon ile karşılaşır. Baba Ze- us'un yönetımıne getırdığı ıkı kardeşe kar- şı gınştığı ıktıdar savaşında Kıbele kaybe- der Efes Tapınağı'nın aşk mabedınde hız- metle görevlendırilır. Bu onur kıncı durum- dan kurtulmak ve eskı gücüne kavuşabıl- mek ıçın, türlü komplo ve entnkalarla ra- kıplennı yok etmeye çalışır Fakat kaybeder Oyunun yazan Hasan Ozrürk, oyunun konusunun tan- nlar ve tannçalar olduğunu söylüyor ve "Efes'te yıllar- ca beraberyaşadığını için tanıyordum onlan" dıyor. Tan- nçalann kışılığınde kadını yazan Öztürk. "Kadın, ana tannçakktan Zürafa Sokak anahğuıa nasıl düstü" soru- sunu soruyor ve yazdıklarıyla bunu sorguluyor. yı Müzesı'ndekı koleksıyonun genış- lığının kendısını şaşırttığını, ılk ızle- nımının bu olduğunu söyledı ve böy- le bır müzenın Türkıye ve dünya mü- zecılığıne katılmasından doiayı mut- luluk duyduğunu belırttı Kendısı şu anda yüz ellı yıllık bır geçmışı olan Bılım Müzesı'nı yöne- ten Cossons, Rahmi Koç Sanayi Mü- zesı'nın çok kısa bırgeçmışı olması- na rağmen, genış ve değerlı bır bınkı- mı banndırdığını gördüğünü söyledı. Cossons'a göre "Rahmi Koç Sanayi MÜ7CSİ.çokgenç olmasına rağmen bü- yük bir eğitici ve kültürel değer taşı- yor." Müzelen zıyaret eden ınsanlann bir ülkenın kültürel gelışmışlığının gös- tergesı olduğunu düşünen Cossons, muze zıyaretını "etkUeyki, eğlendiri- d ve eğitici" olarak tanımlıyor lngıltere'de, müzelen yılda on sekız mılyon kışı zıyaret edıyor ve bu sayı da gıderek artıyor. Ancak bununla ye- tınmeyerek müzelenn ve zıyaretçıle- nn sayısını arttırmaya çalışıyorlar. Dünya müzelennın ışbırlığının de zıyaretçı sayısının arttınlması konu- sunda yararlı olacağını düşünüyor Cossons ve ekonomık, kültürel olarak bırbırlerıne yardım edebıleceklennı, bunun yanı sıra ortak etkınlıklerle ın- sanlara çok daha zengin bır bırıkım sunabıleceklennı söylüyor. Müzecılık açısmdan çok zengin bir potansıyele sahıp olan bır ülke Türkı- ye. Ancak bunun yetennce değerlen- dınldığı ve amaçlanan zıyaretçı sayı- sına ulaşılebıldığı söylenemez Cos- sons, müzelenn sayısının artmasının ve var olan müzelenn genışletılmesı- nın bu potansıyelı açığa çıkartacağını düşünüyor Ancak, ınsanlan müzele- re çekebılmek ıçın müzelenn sadece bakılan yerler olmaması gerekıyor. Cossons'un önensı :"İnsanlann kan- labileceği etkinlikler düzcnlenmeli ve uygulamalı çalışmalar arttınlmalı. Böv lesi daha v arariı ve daha çekki." IŞHJ)AKVE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Yüreğimizi, Nasıl AnlatabilirdJk Çoğu zaman "artık sözcükler anlatmaya yeterli değil" deyip geçeriz. Rahatlamanın bir başka biçı- midir bu; sözcük dağarcığımızın, kültür ve beyın da- ğarcığımızın yetersızliğı değil; durumun karışıklığı değıl, sözcüğün yetersızliğıdir. Anlatamamanın özru sözcüktür. Büyük bir gü- vensizlığımız vardır. Ne büyük haksızlık. • Sozcüğe güvenmedığımız gibı sözden de korka- nz. Öylesıne ıçımıze ışlemıştır kı yedıden yetmişe, "görmesınler, aman söz olur" denz. Aman ha söz olmasın. Kimilerine göre önce söz vardı; kimilerine göre ise önce 'eylem.' Eylemı de bır anlatım bıçımı olarak alabılınz pekâlâ... Hanı bazen bır bakış; öyle bir bakıştır ki bizi de- nnlemesıne sarsar. Ya âşık olmuşuzdur, ya korkmuşuzdur, ya çekin- mışızdır, ya denn denn düşünmüşüzdür, ya kaygı- lanmışızdır, ya kuşkulanmışızdır, ya sevmışizdır, ya nefret etmışızdır, ya üzülmüşüzdür, ya kederlenmı- şızdır, ya sevinmışızdır, ya hüzünlenmışizdır, ya vb. vb. Görüldüğü üzre uzayıp gıder. • Ne hikmetse sözcük ile aramız iyi değildir. Söz- cuklerı pek fazla sevmeyız. Fazla yenı sözcük öğ- renmeyi de düşünmeyız; nasıl olsa el kol hareket- lenyle derdımızi anlatabilınz. El kol hareketlen de bır sözdür, ama sözcük de- ğildir. Bizim derdımiz, sözden çok sözcükle ilgili. Hele hele sevdık mi; bu o kadar büyük sevgi, o kadar bır aşktır ki anlatılması olanaksızdır; onun anlamını taşımak ıçın dilımız yetersız kalır. Suç zaten hep dilimızın yetersızlığındedır! Bızim yetersızlığımız hıç değıl! Nâzım Hikmet, Behçet Necatigil, Melih Cev- det Anday, Oktay Rrfat, Salah Birsel, Attilâ llhart, Can Yücel, llhan Berk bır turlu kendılerını anlata- mamışlardır! Orhan Veli'nın "kelimelerin kıfayetsızlığı"de bu- radan gelır. Yoksa üstat, böylesine bır duruma ni- ye ıronık baksın ki! • Neden sözcüklenn gücunü görmemezlikten ge- lirız, ışte bu pek bılınmez. Sözcüklerın ulaştığı guç ınsanoğlunun gücü değil mıdır? Oysa insanoğlunun gücüne ovgüler yağdırmayı bir türlü savsaklamayız. Bır dilın, hangı dıl olursa olsun; büyük bır geçmı- şı yok mudur? Her ne kadar yabancı sözcüklenn bombardımanı altındaysa da... Sözün, sözcüğün büyük bir serüveni vardır. In- sanoğlu kadar eskıdır. Her sözcüğün açık gızlı bır nedensellığı vardır. Bu nedensellık sıradan değil; tam tersine, asıl onun büyûk bır derinliği vardır. insanlar sözcüğü sevselerdi; yeryüzünde bu ka- dar kan dökülür müydü? Hanı şımdı diyeceksınız kı, savaşlann altında ya- tan nedenlerın başında çıkar ilışkilen gelır. Doğru- dur; ekonomiktir, şudur budur; ama öylesıne şıd- det durumları vardır kı konuşamamanın eksıklıği yuzundendır. Yolda gıderken arabasına arkadan çarpan bınnın üzenne sılahını çekıp yurüyen adamın durumu gı- bı. Hıç kuşkusuz kı silahını çekme, bır tur kendinı an- latma bıçımıdır. Ne var kı bu tür rfadelendırmelerı kaçımız benimsenz, hoşgörüyle bakabilinz. Adamın ötekı cebındekı cep telefonunun teknolojısıne uyar mı! Belinden ruhsatlı silahını çeken adamın, zaten kendıni başka türlu anlatması olanaklı mıdır? Kendinı anlatamadığı ıçın mı silahını çeker; sila- hını çektığı için mi anlatamaz. Neyse, bu kanşık bır sorun... • Sözcükleri öğrenmeye de, söylemeye de çok ge- • reksınımımız var. Zaten varoldugumuzdan berı var- dı. Şimdıye kadar önemsemedık, ama artık, hanı önemsesek dıyorum. Hem sözcüklen öğrenmeyı önemsesek hem de kullanmasını öğrensek. Kım demış kı sözcükler yetersız kalıyor. Sözcük- lenn yetersızliğı hıç de ınandıncı gelmıyor; hele Türkçenın. Öyle olmasaydı; nasıl dışarı vururdum yureğımın ıçındekilerı. Dilımin sözcüklen nasıl taşırdı: Boğa- zın hüznünü; acının rengını; sevıncı kokusunu; mut- luluğun sesını... Sözcüler iyi ki var. En çok onlan sevıyorum... BUGUN SINEMA 8. Uluslararası Istanbul Kısa Film Günleri kapsamında bugün Fransız Kültür Merkezı'nde saat 11.00'de Hollanda'dan 'Solina', 'Tanık', 'Bloodv Mar>', îspanya'dan 'Alsasua 1936', saat 14 30'da Ispanya'dan 'Saguachlerin Toprağı', 'Konuşmazsan Daha İyi Olur', 'Gece Kuşlan'. 'Carranze', 'Mükemmel Öpücük', saat 17 00'de Italya'dan 'Özürlü N'ampir', 'Kan', 'Selam SevgUim', 'Gece Yansma Üç Dakika". KJinik Demirci', 'Solo', saat 19.30'da ıse Fransa'dan 'Küçük Balo', 'Değerli İnci', 'Kapı', 'Angel, Bedenin Toprağı', 'Sunmanm Hoşnutluğu', "Av ın Beyaz IştğV, 'Aşk, Tutku ve Duygular', "Tavşanlan Kurtann' adlı fılmler göstenlecek SERGİ Hülya Düzenli'nin "Olmuş, Olan, Olacak" adlı resım sergisi bugünden başlayarak AKM Sergı Salonu'nda gezilebılir. SÖYLEŞİ Adnan Tönel'in yönettıği Seda Güler, EKan Omay ve Şebnem Paker'in katılacağı"Kültür Hayatımıza Yön Veren Kadmlar" adlı söyleşi saat 18.30'da Aksanat'ta ızlenebılır. MÜZİK Aksanat'ta laser-dısc'ten "The Beatles In A Hard Night" adlı konser saat 12 30'da ızlenebılır SEMİNER BİLSAK'ta Prof Dr. Üstün Korugan'ın katılacağı "Sağlık Konusunda Bazı Temel Kavramlar" konulu semıner saat 16 30"da ızlenebılır BILSAK'ın "Büiikte ÜreteUm" semıner dızısı ıçınde yer alan semıner perşembe günlen gerçekleştınlmek uzere4 hafta sürecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle