Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 MART 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
ALLEGRO EVtN tLYASOĞLU
Sedat Oztoprak, şan ustahğmm doruğımda
lstanbul müzik dünyası geçen hafta ta-
til günlerinin sessizliğıni yenercesine, ol-
dukça hareketli günler yaşadı: lstanbul
Deviet Senfoni Orkestrası'nda Mehveş
Emeç'in konseri, Cemal Reşit Rey Salo-
nu'nda Sedat Öztoprak'ın resitali, Ko-
daly Dörtlüsü'nün konseri. Atilla Mani-
zade-Vedat Koşal'ın. Manizade'nin 25.
sanat yılını kutlayan konserleri ve lstan-
bul topraklannda yaşayan müziklerden
derlenen ilginç bir program sunuldu. Ne
yazık ki bunlardan ancak tek bir etkinli-
ği, Sedat Öztoprak'ın şan resitalini izle-
yebildım. Kendisine piyanoda Sigmar
Steddin eşlik ediyordu.
Eleştirmenlerden övgüler
topfuyor
Öztoprak'ın bu başanlı resitali uzun
süre kulaklanrruzdan silinmeyecek. Yu-
muşacık bir biçemde, bağinp çağırma-
dan, en küçük müzik cürnlesine dahi an-
lam katarak söylüyor. Özellikle Italyan
dağarcığından seçtiği yapıtlarda belcan-
to'yu çok iyi özümsemiş. En küçük ses-
lerdeki anlatımı, kendine ve sesine güve-
ni, artık iyice profesyonel bir şancıyı ta-
nıştırdı bizlere.
E vet, Sedat Öztoprak (1959) iyice pro-
fesyonel bir opera sanatçısı. Avrupa'nın
dört bir yanından davetler alıyor. Aslın-
da Almanya'nın ortasında, Kassel opera-
sında görevli. Ama bu, onun diğer ope-
ralara çağnlmasına engel değil. Alman-
ya, Avusturya, tsviçre ve İtalya'da dört
ayn emprezaryosu var. Her birinin sun-
duğu programı koordine etmek ise sanat-
çıya düşüyor. Bu menajerler belli bir çiz-
ginin içinde yer alan operalarla işbirliği
halindeler. Dortmund. Hannover, St. Gal-
lon, Parma, Düsseldorf, Verona. Ve her
yerde özelleştiği, uzmanlaştığı Verdi ope-
ralanndaki bariton rolleri. Başta Rigolet-
to ve Maskeli Balo olmak üzere, Don
Carlos, Nabucco, Travyata Kaderin Gü-
cü... Her temsilden sonra o kentin gaze-
te ve dergilerindeki müzik eleştirmenle-
Öztoprak'ın piyanoda Sigmar Steddin eşliğinde verdiği başanlı şan resitali uzun süre
kulaklanmızdan silinmeyecek. Yumuşacık bir biçemle, bağınp çağırmadan, en küçük
müzik cümlesine dahi anlam katarak söylüyor. Özellikle İtalyan dağarcığından seçtiği
yapıtlarda 'belcanto'yu çok özümsemiş. En küçük seslerdeki anlatımı, kendine ve sesine
güveni, artık iyice profesyonel bir şancıyı tanıştırdı bizlere. Evet, Sedat Öztoprak (1959) iyice
profesyonel bir opera sanatçısı. Aslında Almanya'nın ortasında Kassel operasında görevli.
rinden büyük övgüler topluyor. Dort-
mund'da geçen mevsim oynadığı Rigo-
letto'dan sonra bu kentte çıkan Ruhr
Nachrichten başlıklı tiyatro dergisine de
kapak olmuştu. Bu dergide Öztoprak 'tan
şöylesözediliyordu: "SedatÖztoprak'ın
oyunu ve onun harikulade sesini övme-
mek mümkün değil. Bazen büyük bir
güçle tehdit ederek, bazen de yumuşacık
bir tonla okşayarakVerdi'nin istediği tüm
şan ifadeierine sahip." WAZ gazetesınde
ise onun bir karakter ıncelemcsi sunu-
şundan söz edıliyordu. "Oyunculukta
güçlü sesiyle duygusal değişimleri mü-
kemmel ifade eden bir sanatçu bazen ka> -
gılu kederli bir baba, sonra yine v umuşa-
cık bir insan! Ksaslı, sağlam, alucL, parlak
ve güçlü bjr sesi var."
Birkaç yıl önce Belvedere şan yanşma-
sında ikincılik alarak Avrupa'ya kcndını
tanıtan Öztoprak, klasik Türk müziğinde
büyük yeri olan udi Sedat Bey'in torunu,
lstanbul Deviet Konservatuvan'ndaBel-
kıs Aran ile şana başlamış. 1987'de Si-
ena'da Chiciana Akademisi'nde Daniel
Ferro ıle çalışmış. 1985'ten sonra katıl-
dıgı İstanbul Deviet Operası'nda DonGi-
ovannı. Maça KJZI. Konsolos ve Palyaço
gıbi oyunlarda yer almıştı. 1990'da Bel-
vedere yanşmasında derece almasıyla
Avrupa'nın kapılan da ona açılmış oldu.
Önceleri lstanbul operasındaki görevini
bırakmamış, yazlan Avrupa'dan aldığı
tekJifleridegerlendirmişti. Sonra Avrupa
temsilleri o kadar arttı ki buradan istifa
edip gitmeyi seçti. Yine de ara sıra ver-
diği resitallerle kendini unutturmuyor îs-
tanbullular'a. Ancak Türkiye'ye bir ope-
ra temsili için gelmesi, iki yıl sonra ger-
çekJeşebilecek. Çünkü önümözdeki iki
yılın herhaftası şimdiden dolmuş. Birde
arada çıkan sürpriz temsiller var. Örne-
ğin bu haftayı lstanbul'da geçirmeyi plan-
larken birden bire Frankfurt operasından
Rigoletto için çağnlması gibi. Bu neden-
le hep dağarcığını ve belleğini olduğu ka-
dar enerjisini de hazır ve zinde tutması
gerekiyor.
Yeni çağın operasını pynayacak
1990 yanşmasından sonra kendisiyle
yaptığımız bir söyleşide, "Btından son-
raki çalışnıalanmı ve karartanmı çok iyi
degerlendirmeliyim. Böylesi bir yanşma-
da derece alınca çeşitti kapıiaraçıiıyor in-
sanın önüne. Henüz hiçbir karar verme-
dim. İstanbul operasındayım. Ama dün-
yanın değişik sahnelerinde deneyim ka-
zanmak da herkese nasip oimaz" diyor-
du. Son beş yıldır Öztoprak bu fırsatlan
degerlendirmiş. Üstelik her çalıştığı or-
tamdan bir şeyler öğrenerek kendisini ge-
liştirmeyi de başarmış. Birlikte çalıştığı
şef ve korepetistleri değerlendirerek on-
lardan öğrendikleriyle kendi teknik biri-
kimine yepyenı boyutlar katmış.
Önümüzdeki yıl bunca geleneksel ope-
ranın arasında bir de çagdaş bir besteci-
nin, VVolfgang Andreas SchuHz'un dün-
ya prömiyeri yapılacak 'Achill underder
Madchen' başlıklı operasında yer alacak.
Bu kez ne geleneksel İtalyan belcantosu
ne alışılmış sahne düzeni var. Yepyeni bir
solukla yeni çağın operasını oynayacak.
Günümüzde yaratıcı sanatçının görevle-
rinden biri de uzmanlaştiğı alanın yanı sı-
ra dağarcığını çeşitlendirmck.
Araştinlaıı, geHştiiTİeıı düşünce ve müzik
AHMETSAY
ANKARA- "Uzun tatiTde konser et-
kınlıgı olmayınca. dokuzgün ışsız kaldım.
Konserlere yer vermeyen bir müzik yazı-
sı, şıir yayımlamayan edebıyat dergisine
benzer. Oysa şu da var: Eleştiri, deneme,
inceleme, anı, mektup, söyleşi gıbı edebı-
yat çeşıtlenne yer \ermeyen bir edebiyat
dergisi, "söz getirid" özeîliğini yitirir.
Bir müzik yazan, konser sezonu dı^ın-
da ne gibi konulara değılmelidir? Burası
Türkıye! Öyle çok sorun, müzik alanında
el değmemış öyle temel konular var kı,
yazmakla bıtmez. Alın: Ortaçağ ve Röne-
sans müziklennı karşılastırdıgım yazımın
yankısı vetepkisı bol oldu. Kılı kırk yaran
düzeylı bir okur kıtlesının bana yönelttığı
eleştinlerden en ağın. piyanıst, pıyano öğ-
retmenı, araştırmacı. "Müzikte Geniş So-
luklar" ve "Skriyabin Anaüzleri" gıbi ki-
taplann yazan Leyla Pamir'den geldi:
"Ortaçağ müziğini boydan boya tekses-
li. tekdüze göstermek yanlıstır. Çokseslili-
ğin hazırlığı Ortaçağ'da yapılmıştır. Le-
oniru Vrtry, Machaut gibi besteciler, polifo-
nhi başlatmadı mı? Bu uzun dönenü, bü-
tün a\ nnülany la ve karşıtbklam ia biriik-
te vermem gerekirdL Rönesans müzigini
yücetten o coşkulu .vazuıın nereden kay-
naklandığuu bilmesem, seni bağışlamaz-
dım."
Doğru. Ortaçağ toplumu da kendi ıçin-
de çelışkılen, karşıtlıklan içerir. Ortaçağ.
bütünüyle "veba salgını" çağı değildir,
ama veba salgını bir ortaçağ ılletıdır. Ley-
la Pamir'e şunu söyledim: Önemli olan
"anarenk"tır ve ortaçağ felsefesinin ana-
rengı de "dinseTdır. "Skola" okul demek-
tır ."skolastisizm" okutulan. öğretılen fel-
sefedir. araştınlan, gelıştinlen değıl.
Bilkent Senfoni Orkestrası
"Uzun tatU^ı ılk kestırip atan, 27 şubat
günü sunduğu konserle Bilkent Senfoni
oldu. Beethoven "Egroont Uvertür", Ayşe-
M
ârtın ilk iki
günü şef Cem
Mansur
yönetimindeki CSO,
genç Romen kemancı
Florin Ioriescu- Galati'ye
eşlik etti. Hayranlıkla
izlediğimiz Florin, tam
bir yay cambazı ve aynı
zamanda müzikal.
Konserin ikinci
bölümünde Cem
Mansur'un
yönetimindeki Elgar'ın
"Enigma Çeşitlemelen"
tam tadındaydı. Çok iyi
tanıdığı belli olan bu
eseri, provalarda CSO ile
sıkı çahşmıştı.
gül Sanca'nın solıst olarak katıldığı Schu-
mann Piyano Konçertosu ve Beethoven 5.
Senfoni vardı programda. Ayşegül Sanca,
"doruktan hiç inmeyecek" bir piyanısti-
mız olduğunu, "kötü gününde"dedırtebi-
lecek kusurlar tanımadığını her konsenn-
de bir ke/ daha tanıtlıyor. Onun "insan"
tarafını ve müzıkçı kımlığını vermeye ça-
lışan kısa bir söyleşi yaptım kendisiyle.
Karl Anton Rickenbacher, Bılkent'ın
sürekli şefi. ICanyerine bakarsanız. bizım
için büyük kazanç: Berlın K.onservatuva-
n'nda orkestra şefliğı öğrenımi yap-
mış,Karajan ve Boulez ıle çalışmış ve
1969'dan ben Avrupa"nın orta şekerli or-
kestralannı yönetmış.
Konser kayıtları arasında Londra Filar-
monı, Berlın Radyo Senfoni, Bavyera
Radyo Senfoni. Bamberg Senfoni ve Bu-
dapeşte Senfoni orkestralannın bulundu-
gu belırtılıyor. Bu çapta bir şefın. Bilkent
Senfoni'ye getireceğı katkılan önemsıyo-
ruz.
Dünyanın dört bucağında yüzlerce or-
kestra şefi dolaşıyor. Bunlann arasında
"işgören"ı de var, "iyi"sı de...
"İyi bir şef" nedir. hangı özellıklen ta-
şır? Karajan gibi "olağanüstü" şefler. za-
ten çok ileri düzeyde olan orkestralarda
kendi estetık rüzgarlannı estırirler. Onla-
n bir yana koyarsak, "iyi şef" orkestrası-
nın düzeyını adım adım geliştiren kışidir.
Bizde bir zamanlar Lessing' in CSO'ya ka-
zandırdığı gelişım çızgısi gıbı...
Bir orkestranın basamaklan tırmanma-
sı, belli bir süreci gerektirir. Şeflık biraz da
futbol antrenörlüğüne benzer. Bızde he-
nüz "orkestralar ligi" yok ve Bilkent Sen-
foni'den şampıyonluk beklemıyoruz, ama
Rickenbacher'ın titız vönetımıne umut
bağlamak durumundayız.
Bu orkestrada garipsediğim iki husus
var- Binncisı, "oturtum" dediğımiz, çal-
gı gruplannın podyumdaki dağılım biçi-
mı.Alışılagelmış klasik oturtum planı Bil-
kent'te değışken. Neden?
tkincısi, program kâğıtlannda ya da baş-
ka fırsatlarîa orkestra hakkmda somut bil-
gi verilmiyor. Konzertmeister kim? Grup
şeflennin, üyelerın müzıksel ışlevlen ve
adlan neden açıklanmıyor? Bilkent Senfo-
ni için önceleri "uluslararası" dendi; da-
ha sonra "Ruslararası" dendığini de duy-
duk. Dıyelım kı bu orkestranın büyük ço-
ğunlugu Rus... Ne var bunda? Müziğin
uluslararası diline Ruslann Türkiye'de kat-
kıda bulunması saklanmalı mı?
3 mart pazar günü Bilkent'te bu kez
özellikle bir konser daha vardı: Alman bes-
tecı Werner Egk'in iki yapıtının "diinya
BilkentSenfoni konserinin solisti Suna Kan
• Bilkent Senfoni Orkestrası
Akademik konserleri, 10 mart pazar
günü konuk şef Peter Gülke'nin
yönetimindeki konserle sürüyor.
Schubert'in "Senfonik Fragmanlan-
Andante" ve Haydn'ın lO.senfonisinin
seslendirileceği konserin solisti Deviet
Sanatçısı Suna Kan. Ünlü kemancı
Suna Kan, konserde Bilkent Senfoni
Orkestrası eşliğinde Mozart'ın
"4.Keman Konçertosu"nu
seslendirecek.
KüJtür Servisi - Bilkent Senfoni Orkestrası
Akademik Konserleri. 10 mart pazar günü
konuk şef Peter Gülke'nin yönetiminde
verilecek bir konserle devam ediyor.
Schubert, 'Senfonik Fragmanian-Andante',
Mozart '4. Keman Konçertosu've Haydn
•10. Senfoni'nin yorumlanacağı konserin
solisti Deviet Sanatçısı Suna Kan.
Mozart'ın 5. Keman Konçertosu'nu
seslendirdiği ilk konserinde henüz 9 yaşında
olan Suna Kan, 1948'de İdilBiret-Suna Kan
yasası ile Paris'e gönderildi. Sanatçı,
öğrenimini Gabriel Boullion'un yanında
tamamladı.
Paris Konservatuan'nı 1952 yılında
birincilik ile bitiren Kan, 1954 yılmda
Cenevre Uluslararası Yanşması'nda
madalyaaldı; 1955'de Viotti Uluslararası
Yanşması'nda, 1956 yılında Münih
Uluslararası Yanşması'nda ödülleraldı.
1957 yılında katıldığı M. Long-J. Thibaud
Uluslararası Yanşması'nda ise Paris Şehri
Ödülü'ne değer görüldü.
Dünyanın önemli merkezlerindeki
resitallerin yanı sıra P. Fournier, Y. Menuhin,
Z. Mehta, A. Navarra gibi birçok ünlü şef ve
solistle birlikte çalan Suna Kan. çoksesli
müziğin yaygınlaşması amacıyla sayısız
konserler verdi. 1988 yılında Bilkent
Üniversitesi MSSF tarafından eğitime açılan
'Bilkent Uluslararası Müzik Yaz Okulu' ve
bu bünyede oluşrurulan 'Bilkent Üniversitesi
Gençlik Senfoni Orkestrası'nın oluşumuna
da destek verdi.
Kuruluşundan başlayarak beş yıl orkestranın
artistik direktörlüğünü üstlenen Suna Kan.
aynı orkestra ile 5 ilde çok sayıda konsere
solist olarak katıldı.
Bilkent Senfoni Orkestrası'nın 10 mart günü
vereceği konseri yönetecek olan şef Peter
Gülke ise çalışmalannı 1959'dan bu yana
Almanya'da sürdürüyor. 1964-1976 yıllan
arasında Postdam ve Stralsund da dahil
olmak üzere birçok riyatroda başşef olarak
çahşan Gülke, Dresden Deviet Öperası ile
ABD, Almanya, Isviçre ve Avusturya'ya
davet edildi. 1994'de Alman Dili ve
Edebiyatı Akademisi'nin 'Sigmund Freud'
ödülünü kazanan Gülke, 1986'dan bu yana
Wuppertal'da Genel Müzik Direktörü olarak
çalışıyor. Pekçok yapıtın ilk seslendirişini
yapan sanatçı aynı zamanda unutulmuş bazı
yapıtlan yeniden günümüze kazandımıış
olmasıyla da tanınıyor.
Bilkent Konser Salonu'nda saat 16.00'da
başlayacak konserin biletleri Bilkent MSSF
Gişesi, Bilkent Bookstore, Çizgi Kırtasiye.
ODTÜ Alışveriş Merkezi, Inforium
Kitabevi ve Çarşı Çankaya Mağazası'ndan
sağlanabilir.
prömiyerL." Hem sevindirici. hem düşün-
dürücü. Yabancı bir yapıtın dünyada ilk
seslendirmesmin Türkiye'de gerçekleşme-
sı sevindıricıdir. Werner Egk, ikıncıl bir
bestecı olarak bılınır. Genelde operalar
yazmıştır. Hitler'ın en azgın dönemınde
Berlin Opera Orkestrası'nı 1935-41 yılla-
n arasında yöneten bir bestecinin yetmiş
yıl önce yazdığı ve kendi ülkesinde bile
seslendirilmemiş bu iki yapıtının "diinya
prdmlyerf* olarak sünulması düşündûrö-
cüdür. Partısyonu Almanya'da arşivlerde
bekleyen bu tür yapıtlann ilk kez Türki-
ye'de seslendınlmesı, olsa olsa Tacıkıstan
ve Afganistan'ı imrendirir.
Keman çaltna sanab
Martın ılk ıkı günü, şef Cem Mansur
yönetimindeki CSO, genç Rumen keman-
cı Florin Ionescu-Galati'yeeşlik ettı. Hay-
ranlıkla izledığımiz Florin, tam bir yay
cambazı ve aynı zamanda müzikal. Saint-
Saens'ın "Rondo Capriccotoso"su ile Sa-
rasate'nın ünlü "Zjgeunerweisen"ının bı-
rer "keman gösterisi" özeîliğini bu yirmi
beş yaşındakı çocuk öyle güzel vurguladı
ki, dinleyıcı havalara uçtu. Gerçekten çok
yetenekli ve olağanüstü bir teknik... Oysa
"keman çalmasanad", asıl Beethoven'İer-
de, Brahms yapıtlannda gerçek değerinı
göstenr. Kemancının geri plandaki denn-
liği, düşünsel yaklaşımı ve kavrayışı ora-
da belli olur. Kendisini bu yapıtlarda tanı-
mak ıstiyoruz.
Cuma akşamı Cem Mansur öyle bir
Brahms yönettı ki, Hamidiye Marşı san-
dım. Forte girip, işin içinden forte çıkan
böyle bir Brahms hiç dinlememıştim. Ger-
çekte "trajik_" Ama konsenn ikinci bö-
lümünde Cem Mansur kendini bağışlattı:
Elgar'ın "Enigma Çeşjtlemeteri" tam ta-
dındaydı. Çok iyi tanıdığı belli olan bu
eseri, provalarda CSO ile sıkı çahşmıştı.
Kıssadan hisse
British Council, ünlü gaydacı Kathryn
Tıckell'in yapıtlanndan ve geleneksel mü-
ziklerden oluşan programıyla "Kathryn
TkkeU Trio"ya Türkiye'de bir turne yaptı-
nyor. 6-26 mart tarihleri arasında gerçek-
leşecek bu turne, dokuz kentimizı kapsı-
yor: Mersin, Adana, Antalya, Trabzon, Es-
kışehır, lstanbul, Bursa, lzmir, Ankara. So-
ralım şimdi: Hangi müzikçimiz ve müzik
topluluğumuz son zamanlarda yırmi gün
içinde dokuz kentimizı dolaştı? Türkiye'de
Türk müzikçiler için böyle bir organizas-
yon başanlamıyor, ama British Council
Anadolu'da yedı iklim dört bucak konser
düzenliyor.
Kathryn Tickell Trio'yu Ankara Festiva-
li'nde dinleyeceğim, ızlenimlerimi o za-
mananlatınm... Onemsediğim birolayı si-
zın de bilmenizi diliyorum: Ankara'da
"Çoksesli Müzik DernegTnin genel kuru-
lu vardı cumartesi günü. Bu çeşıt dernek-
ler, dünyanın her yerinde "dernekçi-
Bk"yapmak için değil, "müzik yapmak"
ıçın kurulmuştur.
Çeyrek yüzyıllık bir geçmişi olan bu
derneğin çatısı altındaki gençlik ve çocuk
korolan, sadece Ankara'da ve yurtiçinde
yüzlerce konser vermekle kalmamış, Av-
rupa'nın hemen bütün ülkeierinde Türki-
ye'yi temsil etmiştir. Koro şefi Prof. Mu-
zafter Arkan'ın yönetimindeki "Ankara
GençlikKorosu", yurtdışında katıldığı fes-
tivallerde "Türkiye'de basbayağı bir koro
müziği oWuğu"nu kanıtlamış, bununla da
yetınmeyerek Avrupa'daki koro yanşmala-
nnda bınncilikler kazanmıştır.
Yetmiş yaşını aşan ve Ankara Konserva-
tuvan'ndan geçen yıl emeklı olan Arkan'ı
genel kurulda yine dipdiri, zıpkın gibi gör-
düm. Ona konservatuvarda "Atom Kann-
ca" derlerdi. Genel kurulda "Atatürkî Ata-
türk! Çokseslilik" sözcükleri dalgalanıp
durdukça, sonunda gözlenmden yaşlar bo-
şandı.
Bızim kuşak bu konularda epey duyar-
lı... Anlatabiliyor muyum?
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Hıtumbilimcilep
"Ben zenginleri severim!"sözü bir deviet adamının,
hele seçimlerde adaylığını koyup yoksullardan da oy
isteyecek bir siyasa adamının ağzından çıkınca dü-
şündürücü oluyor.
Arkasında başka anlamlar yoksa, çarpıcı, unutul-
maz birtümceyle daha derin bir şeyier anlatılmak is-
tenmiyorsa neden böyle çocukça bir söz edilsin!..
Bütün ömrü boyunca toplumsal çatışmalarda
emekçilerden yana çıkmış bir tanıdığımın küçük kızı
bir gün konuşma arasında, "Ben yoksullan sev-
mem/"deyivermişti. Annesinin kendisini yumuşat-
ma, sağduyuya çekme çabalarına da önce bayağı di-
renmiş, sonunda yırtık pırtık giyinmeye, pisliğe kar-
şı olduğu, sokaklarda dilenen insanların üstüne üs-
tüne gelmelerinden korktuğu anlaşılmıştı.
"Biz de yoksuluz kızım, ayın sonunu zor getiriyo-
ruz, görüyorsun! Şimdi sen beni, babanı sevmiyor
musun?" sorusuyla kapanmıştı tartışma.
"Ben zenginleri severim!"sözij de hem çocukça
hem de boşlukta bir söz...
Para ya da varlık nasıl sevginin ölçüsü olur?
İyi insanlar, kafa dengı insanlar sevılir. Birtakım ni-
teliklerini begenerek variıklı bir insanı sevebileceği-
niz gibi, yoksul bir insanı da sevebilirsiniz.
Orhan Veli variıklı bir insan değildi, ama şiirleriyle
okurfarının sevgilisi oldu.
Tersine de örnek verelim:
Vehbi Koç variıklı bir insandı, ama kitle iletişim
araçlarına yansıyan yaşam biçimıyle, gösterişten ka-
çışı, alçakgönüllülüğü, tutumluluğu, diyelim sigara-
nın en ucuzunu içişiyle halkımızın sevgisini kazandı...
Variıklı olduğu için değil...
Kamu yararına yaptığı işler de söz konusu sevgiyi
desteklemiştir bir oranda, ama kamu yararına işler
yapan her varlıklıyı sevmiyor halkımız.
Örnekse çocuklarının Vehbı Koç gibi sevildiğini
sanmıyorum.
"Benzenginleri sevenm/"sözünün arkasındaki an-
lam aranırken akla ilk gelen serbest piyasa tutumbi-
limi oluyor. Bu tutumbilim seçeneksiz olarak benim-
senince, zenginleri sevmek kaçınılmazdır.
Çünkü anamal birikimi her şeyın temeli...
Variıklılar.zenginlerolacakkiyatırımlaryapılabilsin,
serbest piyasa tutumbilimi işlesin...
Emekçilere de çalışma alanları açılsın...
Anamalcı düzenin dışında başka bir düzen yoksa,
yirminci yüzyılın seçeneği toplumsalcılık, tutumbi-
limcilerin ileri sürdüğü gibi, artık bir seçenek olmak-
tan çıktıysa, "Benzenginleriseverim" sözü de yok-
sullara karşı bir söz olmaktan çıkar...
Mademki her şey zenginlerin, para babalarının var-
lığına bağlı... Emekçılerın yaşamı, iş, aş, barınak on-
ların elinde... Mademki sömürüye seçenek yok...
"Benden izin sana, I seeeeev / sevebildiğin ka-
dar... " da, her zengin, her variıklı insan girişimci mi-
dir?
Yaptığımız yakıştırma pek tutmadı gibi...
Söylediklerimiz düşünülmüş olsa şöyle denmesi
gerekirdi:
"Ben girişimcileri severim!"
İşin ilginç yanı tutumbılime vızgeliyor kımin kimi
sevdiği... O küreselleştire, özelleştire dörtnala gidi-
yor...
Tutumbilimciler ise sıradan insanların anlayıp an-
lamayacaklarına hiç önem vermeden kendi dillerin-
de konuşup duruyorlar...
Bırinın söylediği öbürünün söylediğini tutmuyor.
bunu seziyorsunuz, ama o kadar, daha ötesi yok.
Neden, niçın, hangisi doğru?
Hepsi inandırıcı, ağırlıklı, anlaşılması güç, yani çok
bilimsel de, ne oluyor, neden o öyle dedi. bu böyle,
bir türlü çözemiyorsunuz...
Derken boylu boyunca siyasa dalıyor işin içine...
Memleket çıkarlan mı, halkın çıkarları mı, bir sını-
fın çıkarları mı, bir grubun çıkarları mı, onun bunun
çıkarları mı, oy verecek insanlar bu toz dumanda na-
sıl görecekler önlerini!..
Tutumbilimsel doğrulan bir yazı dizisinde ya da bir
köşede söyleyip geçmek yetmiyor, sürekli yinelen-
melerı, kafalara yerteştirilmeleri gerek...
Bilim adamı onuru taşıyan, gerçeklere saygılı, te-
rimlere saplanıp kalmadan, herkesin anlayacağı bir
dille konuşabilen tutumbilimcılere, bu yalanlar üze-
rinde yükselen yeni dünya düzeninde, büyük görev-
lerdüşüyor...
BUGUN
KONFERANS
Uzman psikolog Alanur Özalp, Barometre Kültür
Merkezi'nde saat 18.30'da "Korkular hayatımızı nasıl
yönlendiriyor?" konulu bir konferans veriyor.
SİNEMA
Orhan Oğuz'un yönettiği "Dönersen Islık Ça!" adlı
film, saat 18.30'da Alman Kültür Merkezi'nde
izlenebilir. "İki gece kuşu" arkadasm ilişkilerinin
anlatıldığı filmde başrolleri, Fıkret Kuşkan ve Mevlüt
Demiryay paylaşıyor. Alain Comeau'nun yönettiği ve
Yean-Pierre Maielle, Gerard Depardieu'nun
yönettiği"Dünyanın Tüm Sabahlan" adlı film, saat
15.30'da ve 19.00'da Atatürk Kitaplığı'nda gösteriliyor.
REStM SERGİSt
Bilgehan Uzuner'in resim sergisi, bugünden başlayarak
Garanti Sanat Galerisi'nde görülebilir. "Dünya
Kadınlar Günü Dolayısıyla Bir Sofra" adlı, Beral
Madra'nın düzenlediği; Ebru Acar, Ayla Aksungur,
Hale Arpacıoglu, Elvan Alpay, Selda Asal, Bala
Anduru, Fatma Başoğlu, Hülya Botasun, Sebla
Eczacıbaşı, Nilüfer Ergin. Esra Ersen. Tuba Ersen, Inci
Eviner, Anna Fairchild, Candeger Furtun, Suzy Hug
Levy, Şeyma Reisoğlu Nalça, Leyla Sakpınar, Gonca
Sezer, Şehnaz Sayar, Seyhun Topuz ve Müşerref
Hekimoğlu'nun karma sergisi, BM Çağdaş Sanat
Galerisi'nde bugün açıiıyor.
MÜZİK
Akbank Oda Orkestrası, saat 19.30'da Sabancı Center,
Hacı Ömer Salonu'nda bir konser veriyor. Şef I.
Ionescu'nun yöneteceği, Victor Pikaizen (keman), ve
Tatiana Pikaizen (piyano) solist olarak katılacağı
konserde G. Rossini, B. Britten ve F. Mendelssohn'un
eserleri seslendirilecek.
Amerikalı countpy sanatçısı Minie
Pearl öMü
NASHVTLLE (Reuter> Radyo ve televizyonlarda
yaptığı 'country' programlanyla tanınan Amerikalı
gösteri sanatçısı Minie Pearl pazar günü 83 \aşında
Nashville'de öldü. Kariyerine 1940 yılında bir
radyodaki country müzik programıyla başlayan ve
yanm yüzyıla yaklaş^ın bir sahne deneyimıne sahip
sanatçı, gerçek ismi Sarah Ophelia Cannon yerine
sahnede Minie Pearl adını kullanıyordu. Minie Pearl
tiplemesiyle dünya çapında bir hayran kitlesine ulaşan
Cannon, 1975 yılında Country Müzik Eğlence
Okulu'na başladı. Daha sonra George Burns ve Graice
Allen ile çeşitli radyo showlan yaptı. Elvis Presley ile
195O'de bir eğlence programında da birlikte çahşan
Cannon, radyo programlannın yanında televizyondaki
"Hee Hoaw" adıyla anılan country programlannın
daima vazgeçilmez isımlerinden biri olmuştu.