23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5MART1996SALI CUMHÜRİYET SAYFA KULTUR 15 Marguerite Duras81 yaşında öldü ÖKimime dek ilk. gençfik ateşiyleKültür Senisi- Fransız yazar Marguerite Duras, pazar günü, 81 yaşında öldü. Entelektûel ve öncü kişilığiyle uluslaraıası bir saygınkk lcazanan yazar, savaş sonrası dönemde ortava çıkan "Yeni Roman" okulunun önemli temsilcilerinden biriydi. ""Yeni Dalga" sinema akınunın bir üyesı olan ve fılmler yöneten Duras, tiyatro oyunlan da yazmıştı. Duras, 1950 yılında "Un barrage Contre Le Pastfkjue" ve 1984 yılında "SevgBi" adlı kitaplanyla Fransa'nın en önemi edebiyat ödülü olan Goncourt Ödülü'nü almıştı. 1991 yılında Jean Jacques Annaud tarafindan filme aktanlan "Sevgili'', yazann ününü dünya çapına yaymıştı... Ası! adı Marguarite Donnadieu olan yazar, 1914 yılında Ho Şi Min kenti (Saygon) yaİunlanndaki Gian- Dinh kentinde doğmuştu. Henüz dört yaşındayken babasını kaybetmesi kişiliğinde önemli izler bırakan Duras'nın, Fransa'ya döndügü 1932'ye kadar çocukluğu ve ilk gençliği Vietnam'ın çeşitli bölgelerinde geçti. 1930'larda hukuk eğitimi almak için Paris'e gitti. Felsefe ağırlıklı lise diploması aldı; hukuk, matematık ve siyasal bilimler alanlannda öğrenim yaptı. 1939'da "tnsan Soyu" kitabmm yazan Robert Antelme ile evlendi. 1942'de tanıştığı Dyonis Mascolo'dan bir oğlu oldu. 1943*'te ilk kitabı yayımlandı: "Les Impudents" (Saygısızlar). Aynı yıl Direniş Hareketi'ne katılıp Mitterand'la aynı hücrede çalıştı. 1944'te kocası Robert Antelme tutuklanıp topiama kampına yollandı. Bu dönemi "Acı" (La Douleur) adlı kitabmda da anlattı. Aynı yıl Fransız Komünist Partisi'ne üye olan Duras, 1950 yılında partiden aynldı. Marksist olduğunu ve hep öyle kaldığını belirten Marguerite Duras, "Ben ıslah olmaz bir sol miütanım. Yann, tüm düuyaıun otanasını umduğum gibi hissediyorum kendimi: Özgür ve soku!"demişti. 1955'te yayımlanan Le Square (Alan) adlı kitabı "alt-konuşma" teknigine çok yakın bir yazı cinsinin doğuşuna damgasını vurdu. 1955-1960 arasında Cezayir Savası ve De Gaulle rejimine karşı mücadele verdi. Makale ve röportajlannda toplumun dışına atılmış insanlarla ilgilendı. (Örneğin "Orange'u Nadine", Les Yeın Verts Türkçede Duras Hiroşima Sevgüim /Çeviren: Ce- vat Çapan - Uğrak Kitabevi Yayın- lan - 1966 Yeşil Gözler Çeviren : Nilüfer Güngörmüş -Metis Yayınlan -1990 Ölfim Hastalığı / Çeviren: Nilü- fer Güngörmüş - Metıs Yayınlan - 1990 Acı / Çeviren: Ayşe Kurşunlu Or- taç - Afa Yayınlan - - 1989 Bir Kış Günü Öğleden Sonra/ Çe- viren: Adnan Benk - Can Yayınlan - 1989 Sevgili / Çeviren: Özdemir lnce - Can Yayınlan- 1983 Sevgili / Çeviren: Tahsin Yücel - Can Yayınlan- 1986 Mavi Gözler Siyah Saçlar / Çe- viren Roza Hakmen - Can Yayınlan -1987 Kuzey Çinli Sevgili / Çeviren: Hülya Tufan - Can Yayınlan - 1992 Parkta / Çeviren: Bertan Onaran - Ara Yayıncılık - 1991 Moderato Cantabile / Çeviren: Bertan Onaran / Ara Yayıncılık / 1990 Somut Yaşam / Çeviren: Bertan Onaran - Yüzyıl Yayınlan - 1988 Tarquina'nın Küçük Atian / Çevi- ren: Leyla Gürsel - Gendaş Yayıncı- lık-1991 Yaz Yağrauru / Çeviren Ayşe Kurşunlu Ortaç: Afa Yayınlan - 1991 Aynlık Müziği, Çeviren: Gökçin Taşkın - Remzı Kitabevi - 1991 Lol V. Steın'in Kendinden Gecışı / Çeviren Onur Cankoçak - Iletışım Yayınlan- 1989 Konsolos Yardımcısı / Çeviren: Ela Güntekin - Can Yayınlan -1995 Bahçe / Çeviren: Müntekim Ök- men - Can Yayınlan - 1995 Aynlık Müziği / Çeviren: Gökçin Yalçın - Remzi Kitabevi -1991 Yeşil GÖZICT). 1958'de yayımlanan Moderato Cantabile'nin tirajı 500 bini buldu. 1956'da senaryosunu yazdığı "Hiroshima Mon Amour"(Hiroşima Sevgılim) Alain Resnais tarafindan filme alındı. Tiyatrodaki ilkbaşansını 1965'te sahneye konan Une Joumee Entiere Dans les Arbres (Bütün Gün Ağaçiarda) piyesiyle yaşadı. 68 olaylanna etkin olarak katıldı, Öğrenci-Yazar Eylem Komitesi'nde yer aldı. I969'da ilk filmini çekti. Detnıire dit-efle (Yıkmak. Dedi Kadın). Bu dönemle birlikte özellikle 1970'te L'amour (Sevgî) adlı kitabının yayımlanmasından sonra yazısı sinemanın hizmetıne girdi; metinlerinin başlığında "metin-tiyatro- füm" ibaresi görülmeye başladı. 1975'te IndiaSong'u çekti. Bu filmde "metin dışı sesler" ilk defa bu kadar ağırlığını hissettiriyordu. 1980yazında yenıden edebiyata döndü. Bu dönemin ilk kitabı L'ete 80'dir, (80 Yazı). 1982'de La Maladie de La Mort (Ölüm Hastalığı), 1983'te L'amant (Sevgili) Hiroşima'daaşhn ölümü ve esJdmeyen sevgili KüMr Servisi- "Yeni Dalga"akımı tçinde sayılan Marguerite Duras, senar- yosunu yazdığı Alain Resnais'ın 1960 tarihii fılmi "HiroşimaSevgüim " ile bü- yük ilgi topladı. Resnais'in filmınde başrolleri EmmanueUc Rivave Eiji Oka- da paylaşıyorlardı. Filmde, Duras, ga- zetede okuduğu, Hiroşima'ya atılan bombayla ilgili haber üzerine, Hiroşi- ma'dakı çok sayıda korkunç ölüme kar- şın, sadece tek bir aşkın ölümünde duy- gulann anlatmayı yeğlemiş ve 1957 ya- zında Hiroşıma'da yasanan aşk çıkmış ortaya: Bir Fransız kadın banş üzerine çevrilen bir filmde oynamak üzere Hi- roşima'ya gelmiştır. Dönmeden kısa bir süre öncebir Japon'la tanışır ve aralann- da kısa bir aşk serüveni geçer. Filmin başında kadınla erkek görünmez. Onla- nn yenne, başlan, kalçalan kopmuş göv- deler kaplar görünrüyü. Kadın ve erkek bu parçalanmış gövdelenn arasında beli- rir. Kadın Hiroşima'da olan her seyı gör- Marguerite Duras'ın senaryosunu > r azdığı Alain Resnais'in 1960 tarihii 'Hiroşima Sevgüim' adlı büyük ilgi toplayan filmde EmmanueUe Riva ve Eiji Okada oynuy- orlardı. Jean Jacques Annaud tarafindan 1991 yılında sinemaya uyarlanan oto- biyografik yapıtı 'Sevgüi'de ise Jeanne March başrolü üstienmisti. düğünü söyler. Adam ıse onu yalanlayarak kadının hiç bir şey görmedığini belirtir sürekli. Bu başlangıç, kor- kunç Hiroşima gerçeğinin, bir otel odasında, yatakta, hem de saygısızca anılması bile biledir. Insan her yerde konuşabilir Hiroşima üstüne. Gerçekten saygısız olan bir şey varsa, o da Hiroşima'nın kendisıdir. Bu senaryo, Cevat Çapan tarafindan 1966 yılında dilimize kazandı- nldı. Duras, bu senaryonun ardından kameraarkasına geç- ti ve "La Musfca" ve "Hindistan Şarkea" gibi fılmler yaptı. Kendisine çok büyük ün kazandıran fılm ise, ''Sev- gili''oldu. 1991 yılında Jean JacquesAnnaudtarafindan sinemaya aktanlan "Sevgili", Hindiçıni'nde yaşayan küçük bir kızın zengin bir Çinliyle olan ilişkisini anla- tan otobiyografik bir anlatı. Jeanne March ve Tony Le- ung'un basrollenni paylaştığı fılm, yazann tüm dünya- da ikı milyonun üstünde satan ve 43 dile çevrilen Mar- guente Duras'nın otobiyografik metnine dayanıyor. Filmdeki anlatıcı ise ünlü oyuncu Jeanne Moreau. Ya- zar, bu kitapta, ilk aşkını, ilk tutkusunu anlatırken ço- cukluğunun geçtiğı Vietnam'dakı kolonyal dünyayı da betimler. Bu dünyanın temelinde kendi ailesi vardır. Eşı- ni yitirmiş bir anne ve iki erkek kardeş. Büyük kardeşin acımasızlığı ve hırsızlığı küçük Marguarite'de derin iz- ler bırakır, ağabeyine karşı bir öfke uyandınr. Kitabın çevirmeni Tahsin Yücd, "Sevgili''nın ötekı ya- pıtlarda bulunmayan bir özelıiği olduğunu vurgular: "Geçmiş görünrükri yeniden kurma çabasına girişen ki- şinin düşsel bir anlatıcı değil. gerçek bir kadın, ilk genç- lik günlerinin atcsli sevisini yetmişinden sonra bütün yo- ğunluğu ve bütün derinli*r\1e yeniden kurmava çalışan Marguerite Duras olması ve "bütün duvarlan yıkma' ça- basını göz kamaşona bir ktenlik ve gözüpekliİde sürdür- mesL" Duras bu kitabıyla 1984 yılında Goncourt ödülünü ka- zanmıştı. 50'ye yakın dile çevnlen, ıkı milyondan faz- la satan bu kitaptan uyarianan fılm, Türkiye dahil gös- terildiği ülkelere büyük ılgı gördü, tartışnıalaryaratn. On beş yaşındakı bir kız ile onun ıki katı yaşındaki, üstelik yabancı bir erkekle ılişkısi ve genç kızın cinselliğinin ilk uyanışlan kimılen tarafindan pomo olarak nitelendi ve filmin ana konusunun geri plana atıldığı söylendi. Du- ras'yla, Annaud arasında da tartışmalar yasandı bu ko- nuda. Duras ıçin küçük kız, kendısının çoktan kaybettı- ği özgürlüğe sahiptir. Ama Amerikan ortaklı yapım, fil- min cinsellik yönünü ön plana çıkanrken. basm da fil- min oyunculannın gerçekten seviştiğine dair her türlü spekülasyonu yapmaktan gen kalmıyordu. Bütün tartışmalara rağmen Duras'nın yalın ve etkıle- yıcı diliyle. olağanüstü güzellikteki görüntüler oldukça ı>i bir film çıkartmıştı ortaya. Yıllar sonra ilk sevgıliy- le tekrar karşılasmasını şöyle anlatır Duras: "Tetefonet- mişti ona. Sesinden hemen tanumşü. Demişti Id:' Yalnız- ca sesını duymak ıstemiştim'. 'O benım' demişti: 'Mer- haba'. Çekingendi. Eskiden olduğu gibi korku içinde_ Sonra ona ne diveceğini bilememişti. Sonra demişti Id, önceki gibi, onu hala seviyordu. Onu her aman sevecek- ti. Evet bunu söylemişti.'" Smemayla da ılgılenen yazann sinemaya geçışi, baş- lama ve başaıma arasındaki sürecı aşmak olmuş. "Ben onlann sincmasını seyretmekle başladım işe. Sonra ken- di sinemamı yapnm ve giderek onlar önemini \itirdJ" Duras, bir sınemacı olarak büyük tıcari başanlar he- deflemiş nicelik ağıriıklı sinemanın, nitelikli ve izleyi- cısı az olan sinemaya karşı tutumunu tuhaf bir nostalji olarak görmüş. Sinemada filmleri film yapan, herkese ve herşeye karşın fılmlenn sinemaya girmesine karar ve- en on binı aşmayan bu kıyıda kalmış kesime nicelik si- nemacılan hiç bir zaman sahip çıkmayacaklardır. Nice- lik sinemacılan. sayılan on bini aşmayan bukesımi ken- dı sinemalanna çekmek ıstemektedirler. "Ayncabiz,bi- rer tkari başansızhk simgesi olduğumuz halde, öğrend- ler bizim üstümüze, onlann üstüne okluğundan daha fazla tez haariar, >ine bazen, tezier gibi baska bazı ya- yuılar da bizi dikkate ahr." yayımlandı. Bunlan 1987'de Emily L, 1990'da La Pluie de'Ete (Yaz Yağmuru) izledi. Duras, Ekim 1988- Haziran 1989 arasını hastanede koma halinde geçirdi. 50'li yıllardan beri çağdaş Fransız romanında önemli bir yer edinen Duras, çocukluğunu geçirdiği Hindiçini'nin büyük etkisinin görüldüğü romanlan ve Les Temps Modernes dergisindeki varoluşçu yazılanyla tanmdı. Bu dönemde "Yeni Roman" akımma dahil yapıtlar ortaya koyan Duras, yazdığı senaryolar ve yönettiği fılmlerle de bu çizgisini sürdürdü. Bu akım içinde yer almasına rağmen Duras'nın yapıtlan hiçbir akıma dahil olmayacak kadar kişiseldir. Duras, durumlan ve duygulan genellikle esinlenmelerle, ama yalın ve etkili bir şekilde anlatarak haklı bir ün kazandı Fransız ve dünya edebiyatı içerisinde. Kendisini ve herkesi filozof olarak değerlendirdi, ama onun farkı söyleyeceği her şeyi yazıya dökmesiydi: "Eğer konuşuyorsam, bu yazdıklanmdan farklı de^kdir. Söyledigim her şeyi daha önceden ya/mıs da olabiÛrim. Belki de bu şöyle demek: Edebiyat, bana biraz yabancı. Edebiyat yapma düşûncesi beni rahatsız edryor." Tahsin Yücel "Sevgili" kitabının sunusunda Duras'nın yapıtlannın genelde yalnız, iletişim kuramayan, yabancı, düşman bir dünyada yasamasının sıkıntısını çeken insanlan anlattığını belirtir. Yücel'e göre Duras, bunu yalın diliyle okurlara da bulastırmayı becerir. Yazmak onun için "kendini elinden hiçbir surette kurtaramadığı aramım o insanı yutan sınır tüpraklan"dır. Bu konuda söyledikleri Yücel'i doğrular nitelikte: "tşte o yer dünyanın sonudur, orada hep süren bir vûbancuaşma, hedefıne hiçbir zaman ulasamayan sürekli bir yakiaşma yaşanır-. Kendi kendinin delirme konusu ohıp da deUrememek, beUd de budur harikulade talihsizük. Geriye kalan her şey bir fazlalık." Çok içmesiyle ve ağzmdan düşürmediğı sıgarasıyla tanınan Duras, Platini'yle futbol, geçen günlerde ölen Mitterand'la politika konuşacak kadar çok yönlü ve renkli bir kışiliğe sahipti. lçki ve sigara tiryakiliği nedeniyle 1990 yılında önemli bir rahatsızlık geçiren yazar, son yıllannı evinde sakin bir şekilde geçiriyordu. Hastalığının ardından yaptığı bir söyleşide, şöyle konusmuştu: "Arada birbir kadeh şampamanın dışında arnk icmiyorum. Ben bir kabramanun. lçki vasaklanan tüm aikotikler, arük içemeyen birer alkolik olarak kahrlar. Değisen tek şey, sarhoş ofananui eksikligklir. Bu durumun benim yazı yazmamı etkileyeceğini sanıyordum. Ama, hayır. Bu arada, benim içkiyle birlikte ve tçkisiz yazdığım kitaplann bir dökümünü yaptım. Aralannda. hiç fark yok. Sarhoşken daha ılımlı oiuyorsunuz ya da öyle bir şey." Para, gıyim kusam gibi konular onun ilgi alanını dışındaydı. Kendisinin, yapıtlanyla dünyaya mal olduğunu söyleyenlere de gülerek şu karşılığı veriyordu: "Evet, dünyaya mal oldum ve boyum bir eltL Bu beni çok güldürüyor." Kitaplan birçok dile çevrilen, özellikle 50 dolayında dile çevrilen "S€vgUi"yle büyük ün kazanan Duras, ölüm hakkında şunlan söylüyordu: "Herkes ardında bir şey bırakır ölürken. Benim en çok oğluma ve Yann'a para bırakabihnek hoşuma gidiyor. Gerisi beni ilgaendirmrt'or." Bir başka söyleşide de "Benim hiçbir zaman büyük servetim olmadı. Bir dönemde, Idtaplarun çok sattı. Ben, para kazanmak için çok çaba harcamadım. Ama, kazanmaktan da hoşnutum. Sahip oknığum her şeyi Yann'a ve oğjuma verdim" demişti. Fransız yazınının en özgün isimlerinden Marguerite Duras, ölmeden bir süre önce yaptığı söyleşilerden birinde, ince espri yeteneğiyle narsist olup olmadığı sorusunu şöyle yanıtlamıştı: "Kitaplanmı sevmiyorum demeyecegim. Onlara tapıyorum. Neden alçakgönüUü ola>ım?" "Dünyaya mal olan" Marguerite Duras, artık yazdıklanyla yaşayacak. 6 Aşk ve şiir neyi gerektiriyorsa öyle yaşadı' Hasan Hüseyin Korkmazgil, 69. doğum gününde Gürün Yardımlaşma Derneği'nin düzenlediği bir toplantıyla anıldı Kühür Servisi- Hasan Hüseyin Kork- mazgD, Gürün Yardımlaşma Derneği'nin (GÜYAD) düzenlediği "Hasan Hüseyin 69 Yaşujda" adlı bir etkinlikle önceki gün Me- cidıyeköy Kültür Merkezi'nde anıldı. Açı- lış konuşmasını Nurettin Sözen'in yaptığı ve ozanın doğum günü kutlaması şeklinde düzenlenen anma toplantısında SennurSe- zer, Zeld Coşkun, Zeki Büyüktanır, Aydan Çelik ve Hasan Hüseyin'ın eşı Azûne Kork- mazgil'in katıldığı b'ır panel.Ankara Bir- lik Tiyatrosu gösterimi, GÜYAD Türk Halk Müziği Korosu ile Sadık Gürbüz din- letisi ve ozanın karakalem çalışmalannın yer aldığı bir sergi gerçekleştirildi. Açılış konuşması için söz alan GÜYAD Onursal Başkanı Prof.Dr. Nurettin Sözen, ülkenin yetiştirdıği ender insanlardan bin ve top- lumsal duyarlılık taşıyan bir sanatçı olarak tanımladığı Hasan Hüseyin'in şiirlennde daha özgür bir Türkiye ve dünya mücade- lesinın var olduğunu söyledi. "fnanı>'orum ki Hasan Hüseyin gibi yiğit, yürekli sanat- çılanmız varsa. bu topraklardan böyie sa- natçüar çıkabiliyorsa, daha özgür ve uygar bir Türkiye kurulabilecektir. Kuşkusuz böyle bir dünyayı Pır Sultanlann, Nazım- lann, Hasan Hüseyınlenn direnişleri saye- GÜYAD'ın düzenlediği 'Hasan Hüseyin 69 Yaşında' başhkhetkiniiğin açılış konuşmasını Nurettin Sözen yapü. IoplanOva SennurSez- er, Zeki Coşkun, Zeyik Büyüktanır, Aydan Çelik ve Azhne Korkmazgil konuşmacı olarak kaulduar. (Fotoğraf: DEVRİM BARAN) sinde kuracağH" diye konuşan Sözen, Me- tin Göktepe'nin ölümüne de degınerek, "Bu ölümün de acısım yüreğiınizde taşıyo- ruz ve bu ölüm biçimi de topluma önemli sorumluluklar yüklemektedirf dedı. Gülsüm Akyüz ve CengizAkyüz'ün, Ha- san Hüseyin "in yaşamöyküsünü aktaran sunuşundan sonra gerçekleştirilen panelde ozanın şiirleri ve yaşamı değerlendirildi. Panelde ilk sözü alan Sennur Sezer; Hasan Hüseyin'in, şiinni, insanı yenilemek, di- rencini ayakta tutmak için bir sılah olarak kullandığını söyledi. Hayatı ıçeren bir şıir olarak tanımladığı Hasan Hüseyin'ın şiir- leri için "Sevgi, öfke ve alay birbirine ka- nsır. birbiriyle uzlaşır; aayu öfkeyi, yenil- giyi unmtMHhıkta kanşuriMvaB Ur jtir- dir. Şfirterindeki ataysamada uyan da var- dır: Egemenlere, baskıcuara yöndttiği ka- dar, boyun eğenlere de yöneien bir uyandır bu" dedi. Hasan Hüseyin'in Sıvaslı kimli- ğine ve bu kimlığinin şairin şiirlerini etki- lediğine dikkat çeken Zeki Coşkun ise Ha- san Hüseyin'in, şıırlerini yaşadığı yöreden ve bu yörenin toprağından üreten bir şair olduğunu söyledi. Coşkun, tok bir sese, kendine aşın güvene sahip olduğunu söy- lediği şairin şiirlerinı Kızıhrmak'a benze- terek, "Bu sürter Kızılırmak gibi yer yer hırçın, sert, dobra ve sakınımsızdır" dedi. Coşkun. "Türkiye'de şiirin onurundan söz edilecekse Hasan Hüseyin'den muuaka sö- z edilecektir T ' görüşünü dile getırdi. Şairin yakın arkadaşı olan Zeki Büyüktanır, daha çok şairin Gürün'deki yaşamına ve ortak anılanna değindığı konuşmasında Hasan Hüseyin'ın evinın bir müzeye dönüştürül- mesi gereğinin üzerinde durdu. Şairin eşi Azime Korkmazgil ise eşi benzeri olmayan bir güzellik olarak nıtelediği şair için, "Ona ne tam yaklasabildim ne de tam uza- ğına düştüm. Seyrettim onu. Birbaşka dün- yanın. aşkın ve şiir dünyasuun adanuydı o; ve aşk, şiir neyi gerektiriyorsa öyle yaşadı'' şeklinde konuştu. Hasan Hüseyin'in çok üreten bir şair olduğunu, çok fazla tekrara düştüğünü söyleyenlenn tersıne onun çok titiz bir şair olduğuna değinen Azime Kork- mazgil, Hasan Hüseyin'in kendisi için sa- natçı ve ozan olmadığını, çünkü bunu ge- leceğe ve topluma karşı saygısızlık olarak gördügünü söyledi. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Alıntıyla Çalıntı Arasında Çocukluğumuzda çok işittiğimiz bir söz oyunu var- dr. bir sözün ya da davranışın ayıp olduğunu söyle- diniz mi omuz silker, "Koyarsın başına bir k, olur ka- yıp", derlerdi. Şon haftalarda okuduğum kimi yazılar buna benzer bir söz oyunu getirdi usuma: "Alıntının tımağını kaldınrsın, ofur çalıntı." Ya da tersi: "Çalın- tıyitırnak içine alırsın, olur altntı." Önce hoşuma gitti bu oyun, esinlendiği örneği de fazlasıyla aşıyormuş gibime geldi. Edim olarak "ayıb "ın sözcük olarak "kayıb"a dönüştürülmesi söy- lem düzleminde kalan bir olguydu, yani bir gerçeklik içermiyordu. Bizim önermelerimizse, aynı düzlemde yer alan olgulan ıçermekteydi, dolayısıyla gerçek ve- rilere gönderdikleri kesinlenebilirdi. Ama şimdi düşü- nüyorum da gerçekle çakıştıkianndan da kuşku du- yuyorum. Bunlar da öteki kadar bıçimsel nerdeyse: söz düzleminde bir degişiklik ayıbı ayıp olmaktan çı- karmadığı gibi, çalıntı da tırnak içine alınmakla alıntı- ya dönüşmez. Tırnak içine alınmış alıntılarla dolu, ama tırnak içine alınmış alıntılan da içinde olmak üze- re, baştan sona çalıntı yapıtlar biiirim. Aynı biçimde, tırnak içine alınmamış her alıntı da çalıntı değildir, çünkü, nerdeyse her zaman, bilerek ya da bilmeden, başkalannın söylemlerinden yola çıkarak ve başka- lannın söylemleri arasından konuşuruz. Bunun sonu- cu olarak, en özgün söylemi bile başkasının söylemi koşullandınr, en özgün söylemde bile başkasının söy- lemi vardır. Ama söylemimizi başkasının söylemi koşullandınr diye bu söylemi (ya da bir bölümünü) tümüyle üstle- nebilir, kendi söylemimiz gibi kullanabilir miyiz? Kul- lanamazsak, nerede durmamız gerekir, başkasının söylemini kullanmanın, bir başka deyişle, içkin ya da açık ahntılamanın sının nerede başlar, nerede biter? Başka alanlarda belki de kolay çizilir bu sınır, ama yazınsal söylem söz konusu olunca, iş kanşır, çünkü, burada, iki veri birden girer işin içine: 1) Söylemın içerigi, 2) Söylemın biçimi. Yazınsal söylemin içeriğinin genellikle pek belirie- yici olmadığı söylenir Stendhal en ünlü romanının ko- nusunu her gün rastlayabileceğimiz türden bir gaze- te haberinden almıştır. Eskil Yunan ozanlarının kimi tragedyalannı, örneğin 'Kral Oidipus'u, örneğin 'An- tigone'y\ zaman içinde birçok yazar yeniden yazmış- tır. Fransız Devrimi ya da bizim Kurtuluş Savaşımız gi- bi kimi tarihsel olaylar yüzlerce romana konu olmuş- tur. Yazınsal söylemin biçimine gelince, hepimiz bili- riz, yüzyıllar boyunca, çoğu yazınlarda, biçimlerin farklılığı değil, benzerliği, özdeşliği aranmıştır. Bugün de, özgür koşuğun bile, türterin en özgürü olan roma- nın bite, derinden derine belli ortak kurallan izlediği görülür. Öyleyse, alanımızda içenklerin ve biçimlerin örtüş- mesi olumsuz bir durum olarak algılanmadığına gö- re, yazınsal söylemin özgünlüğünü ya da kişiselliğıni bir düş, alıntı ya da çalıntıyı hiçbir ayıncı özellik taşı- mayan birer veri olarak mı değerlendireceğız? Her- halde hayır. Bir kez, Gide'in Kral Oidipus'u Sofok- les'in Kral Oidipus'u olmadığı, aynı tarihsel olaydan yüz ayn yazann yüz ayn roman çıkarabildiği düşünü- lünce, yazınsal söylemin içeriğinin nesnesıne ya da konusuna indirgenmediğini. yani onu aştığını kesin- lemek gerekir. ikincisı, bireysel biçem kavramının var- lığı, başkalanyla aynı bıçimsel kurallan uyguladığı- mız, aynı dize sanatını ızlediğimız, aynı anlatı kurçju- sunu gerçekleştirdiğimiz zaman bile, özgün ya da bi- reysel bir yazınsal söylem oluşturmanın olanaksız ol- madığını gösterir. Olanağı da, büyük olasılıkla, biçim- le içeriğin birleşmesi, karşılıklı olarak birbirlerini kur- malan sağlar. Böylece kendi içinde tutarlı bir bütüne, tüm öğeleri birbirinin açıklaması ve doğrulaması ola- bilen bir yapıya ulaşılır. Ama çok da kolay bir şey de- ğildir bu: kimi daha önce başkasının yazdığım yazdı- ğı zaman bile özgün bir yapıt çıkarır ortaya, kimi ken- di yaşamöyküsünü antattığını sanırken başka bir ya- şamı, bir başkasının yaşamını anlatır. Varlığını araş- tırdığımız sınınn yerlemleri de olsa olsa burada belir- lenebilir. Gerçekten de, en azından özgünlük ve bütünlük açısından, içeriğin ve biçimin kaynağı belirleyici ol- madığına, her şeyi ikisinin özgün ve özgünleştirici bi- leşimi belirlediğine göre, yazın alanında "çalmak" ne işlenmiş konulan yeniden işlemek, ne de izlenmiş bi- çimleri yeniden izlemektir; "çalmak" başkasının ya- zınsal söylemini şu ya da bu oranda kendi yazınsal (ya da yazınsal olduğu varsayılan) söylemine taşı- mak, onu bu söylemin bir ögesi gibi kullanmaktır. Söylemek bile fazla, kötü olan açık ya da kapalı alın- tı değil burada. Raubert'in Bouvard ile Pecuchet'si (Bilirbilmezler) sonuçta bir alıntılar toplamıdır, ama burada Moliere, Rousseau, Scott, Balzac ya da Hugo alıntılan birer oluşturucu öğe değil, birer dönüş- türülmüş "nesne"olarak katılır bütüne. Sizde, roma- nınızı yazarken, bilimsel ya da yazınsal birçok yaprt kanştırabilir, onlardan nesne ya da gereç olarak bol bol yararlanabılirsiniz, ancak aynı yapıtlann söylem- lerini kendi söyieminiz gibi kullandınız mı iş değişir; değiştirerek de olsa. başkasının tümcesini kendi tüm- cenızmiş gibi yınelediniz mı iş değişir: önce yaptınızı biçimle içeriğin dönüştürücü bileşimden yoksun bı- rakır, dolayısıyla en vazgeçilmez değerden, yazınsal söylemin kendisınden vazgeçmiş olursunuz. Sonra da, çifte tırnak arasına bile alsanız, alıntıyı ça- lıntıdan ayırmak zor olur. S A L I T O P L A N T I L A R I C U M H U R I Y E T ' T E N GUNÜMUZE SOSYAL YAŞAM, KÜLTÜREL DEĞİŞİMLER KADIN, AILE, GÜNLÜK YAŞAM ZAFER TOPRAK KONUSMACILAR HULKİ AKTUNÇ, BUKET UZUNER, HILMI YAVUZ 5 MART 1996 SAAT: 18.30 K I l . T L K M I K K I / i Vapı Kndi SermM ÇHtcr KütûphınMt IsOklâl Caddesı 285 Bevogiu 80050 Istaıtui Teleftm (0212) 2S2 47 00/440-245 20 41 Salı Toplantilan nı, ısteyen herkes ucretsız oiarak ızteyeoılır YAPI KREDi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle