Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5MART1996SALI CUMHÜRİYET SAYFA
KULTUR 15
Marguerite
Duras81
yaşında öldü ÖKimime dek ilk. gençfik ateşiyleKültür Senisi- Fransız yazar
Marguerite Duras, pazar günü, 81
yaşında öldü. Entelektûel ve öncü
kişilığiyle uluslaraıası bir saygınkk
lcazanan yazar, savaş sonrası dönemde
ortava çıkan "Yeni Roman" okulunun
önemli temsilcilerinden biriydi.
""Yeni Dalga" sinema akınunın bir
üyesı olan ve fılmler yöneten Duras,
tiyatro oyunlan da yazmıştı.
Duras, 1950 yılında "Un barrage
Contre Le Pastfkjue" ve 1984 yılında
"SevgBi" adlı kitaplanyla Fransa'nın
en önemi edebiyat ödülü olan
Goncourt Ödülü'nü almıştı. 1991
yılında Jean Jacques Annaud
tarafindan filme aktanlan "Sevgili'',
yazann ününü dünya çapına yaymıştı...
Ası! adı Marguarite Donnadieu olan
yazar, 1914 yılında Ho Şi Min kenti
(Saygon) yaİunlanndaki Gian- Dinh
kentinde doğmuştu. Henüz dört
yaşındayken babasını kaybetmesi
kişiliğinde önemli izler bırakan
Duras'nın, Fransa'ya döndügü 1932'ye
kadar çocukluğu ve ilk gençliği
Vietnam'ın çeşitli bölgelerinde geçti.
1930'larda hukuk eğitimi almak için
Paris'e gitti. Felsefe ağırlıklı lise
diploması aldı; hukuk, matematık ve
siyasal bilimler alanlannda öğrenim
yaptı. 1939'da "tnsan Soyu" kitabmm
yazan Robert Antelme ile evlendi.
1942'de tanıştığı Dyonis Mascolo'dan
bir oğlu oldu. 1943*'te ilk kitabı
yayımlandı: "Les Impudents"
(Saygısızlar). Aynı yıl Direniş
Hareketi'ne katılıp Mitterand'la aynı
hücrede çalıştı. 1944'te kocası Robert
Antelme tutuklanıp topiama kampına
yollandı. Bu dönemi "Acı" (La
Douleur) adlı kitabmda da anlattı. Aynı
yıl Fransız Komünist Partisi'ne üye
olan Duras, 1950 yılında partiden
aynldı. Marksist olduğunu ve hep öyle
kaldığını belirten Marguerite Duras,
"Ben ıslah olmaz bir sol miütanım.
Yann, tüm düuyaıun otanasını
umduğum gibi hissediyorum kendimi:
Özgür ve soku!"demişti.
1955'te yayımlanan Le Square (Alan)
adlı kitabı "alt-konuşma" teknigine
çok yakın bir yazı cinsinin doğuşuna
damgasını vurdu. 1955-1960 arasında
Cezayir Savası ve De Gaulle rejimine
karşı mücadele verdi. Makale ve
röportajlannda toplumun dışına atılmış
insanlarla ilgilendı. (Örneğin
"Orange'u Nadine", Les Yeın Verts
Türkçede Duras
Hiroşima Sevgüim /Çeviren: Ce-
vat Çapan - Uğrak Kitabevi Yayın-
lan - 1966
Yeşil Gözler Çeviren : Nilüfer
Güngörmüş -Metis Yayınlan -1990
Ölfim Hastalığı / Çeviren: Nilü-
fer Güngörmüş - Metıs Yayınlan -
1990
Acı / Çeviren: Ayşe Kurşunlu Or-
taç - Afa Yayınlan - - 1989
Bir Kış Günü Öğleden Sonra/ Çe-
viren: Adnan Benk - Can Yayınlan -
1989
Sevgili / Çeviren: Özdemir lnce -
Can Yayınlan- 1983
Sevgili / Çeviren: Tahsin Yücel -
Can Yayınlan- 1986
Mavi Gözler Siyah Saçlar / Çe-
viren Roza Hakmen - Can Yayınlan
-1987
Kuzey Çinli Sevgili / Çeviren:
Hülya Tufan - Can Yayınlan - 1992
Parkta / Çeviren: Bertan Onaran -
Ara Yayıncılık - 1991
Moderato Cantabile / Çeviren:
Bertan Onaran / Ara Yayıncılık /
1990
Somut Yaşam / Çeviren: Bertan
Onaran - Yüzyıl Yayınlan - 1988
Tarquina'nın Küçük Atian / Çevi-
ren: Leyla Gürsel - Gendaş Yayıncı-
lık-1991
Yaz Yağrauru / Çeviren Ayşe
Kurşunlu Ortaç: Afa Yayınlan -
1991
Aynlık Müziği, Çeviren: Gökçin
Taşkın - Remzı Kitabevi - 1991
Lol V. Steın'in Kendinden Gecışı
/ Çeviren Onur Cankoçak - Iletışım
Yayınlan- 1989
Konsolos Yardımcısı / Çeviren:
Ela Güntekin - Can Yayınlan -1995
Bahçe / Çeviren: Müntekim Ök-
men - Can Yayınlan - 1995
Aynlık Müziği / Çeviren: Gökçin
Yalçın - Remzi Kitabevi -1991
Yeşil GÖZICT). 1958'de yayımlanan
Moderato Cantabile'nin tirajı 500 bini
buldu. 1956'da senaryosunu yazdığı
"Hiroshima Mon Amour"(Hiroşima
Sevgılim) Alain Resnais tarafindan
filme alındı.
Tiyatrodaki ilkbaşansını 1965'te
sahneye konan Une Joumee Entiere
Dans les Arbres (Bütün Gün
Ağaçiarda) piyesiyle yaşadı. 68
olaylanna etkin olarak katıldı,
Öğrenci-Yazar Eylem Komitesi'nde
yer aldı. I969'da ilk filmini çekti.
Detnıire dit-efle (Yıkmak. Dedi Kadın).
Bu dönemle birlikte özellikle 1970'te
L'amour (Sevgî) adlı kitabının
yayımlanmasından sonra yazısı
sinemanın hizmetıne girdi;
metinlerinin başlığında "metin-tiyatro-
füm" ibaresi görülmeye başladı.
1975'te IndiaSong'u çekti. Bu filmde
"metin dışı sesler" ilk defa bu kadar
ağırlığını hissettiriyordu. 1980yazında
yenıden edebiyata döndü. Bu dönemin
ilk kitabı L'ete 80'dir, (80 Yazı).
1982'de La Maladie de La Mort (Ölüm
Hastalığı), 1983'te L'amant (Sevgili)
Hiroşima'daaşhn ölümü ve esJdmeyen sevgili
KüMr Servisi- "Yeni Dalga"akımı
tçinde sayılan Marguerite Duras, senar-
yosunu yazdığı Alain Resnais'ın 1960
tarihii fılmi "HiroşimaSevgüim " ile bü-
yük ilgi topladı. Resnais'in filmınde
başrolleri EmmanueUc Rivave Eiji Oka-
da paylaşıyorlardı. Filmde, Duras, ga-
zetede okuduğu, Hiroşima'ya atılan
bombayla ilgili haber üzerine, Hiroşi-
ma'dakı çok sayıda korkunç ölüme kar-
şın, sadece tek bir aşkın ölümünde duy-
gulann anlatmayı yeğlemiş ve 1957 ya-
zında Hiroşıma'da yasanan aşk çıkmış
ortaya: Bir Fransız kadın banş üzerine
çevrilen bir filmde oynamak üzere Hi-
roşima'ya gelmiştır. Dönmeden kısa bir
süre öncebir Japon'la tanışır ve aralann-
da kısa bir aşk serüveni geçer. Filmin
başında kadınla erkek görünmez. Onla-
nn yenne, başlan, kalçalan kopmuş göv-
deler kaplar görünrüyü. Kadın ve erkek
bu parçalanmış gövdelenn arasında beli-
rir. Kadın Hiroşima'da olan her seyı gör-
Marguerite Duras'ın senaryosunu >
r
azdığı Alain Resnais'in 1960 tarihii 'Hiroşima
Sevgüim' adlı büyük ilgi toplayan filmde EmmanueUe Riva ve Eiji Okada oynuy-
orlardı. Jean Jacques Annaud tarafindan 1991 yılında sinemaya uyarlanan oto-
biyografik yapıtı 'Sevgüi'de ise Jeanne March başrolü üstienmisti.
düğünü söyler. Adam ıse onu yalanlayarak kadının hiç
bir şey görmedığini belirtir sürekli. Bu başlangıç, kor-
kunç Hiroşima gerçeğinin, bir otel odasında, yatakta,
hem de saygısızca anılması bile biledir. Insan her yerde
konuşabilir Hiroşima üstüne. Gerçekten saygısız olan bir
şey varsa, o da Hiroşima'nın kendisıdir. Bu senaryo,
Cevat Çapan tarafindan 1966 yılında dilimize kazandı-
nldı.
Duras, bu senaryonun ardından kameraarkasına geç-
ti ve "La Musfca" ve "Hindistan Şarkea" gibi fılmler
yaptı. Kendisine çok büyük ün kazandıran fılm ise, ''Sev-
gili''oldu. 1991 yılında Jean JacquesAnnaudtarafindan
sinemaya aktanlan "Sevgili", Hindiçıni'nde yaşayan
küçük bir kızın zengin bir Çinliyle olan ilişkisini anla-
tan otobiyografik bir anlatı. Jeanne March ve Tony Le-
ung'un basrollenni paylaştığı fılm, yazann tüm dünya-
da ikı milyonun üstünde satan ve 43 dile çevrilen Mar-
guente Duras'nın otobiyografik metnine dayanıyor.
Filmdeki anlatıcı ise ünlü oyuncu Jeanne Moreau. Ya-
zar, bu kitapta, ilk aşkını, ilk tutkusunu anlatırken ço-
cukluğunun geçtiğı Vietnam'dakı kolonyal dünyayı da
betimler. Bu dünyanın temelinde kendi ailesi vardır. Eşı-
ni yitirmiş bir anne ve iki erkek kardeş. Büyük kardeşin
acımasızlığı ve hırsızlığı küçük Marguarite'de derin iz-
ler bırakır, ağabeyine karşı bir öfke uyandınr.
Kitabın çevirmeni Tahsin Yücd, "Sevgili''nın ötekı ya-
pıtlarda bulunmayan bir özelıiği olduğunu vurgular:
"Geçmiş görünrükri yeniden kurma çabasına girişen ki-
şinin düşsel bir anlatıcı değil. gerçek bir kadın, ilk genç-
lik günlerinin atcsli sevisini yetmişinden sonra bütün yo-
ğunluğu ve bütün derinli*r\1e yeniden kurmava çalışan
Marguerite Duras olması ve "bütün duvarlan yıkma' ça-
basını göz kamaşona bir ktenlik ve gözüpekliİde sürdür-
mesL"
Duras bu kitabıyla 1984 yılında Goncourt ödülünü ka-
zanmıştı. 50'ye yakın dile çevnlen, ıkı milyondan faz-
la satan bu kitaptan uyarianan fılm, Türkiye dahil gös-
terildiği ülkelere büyük ılgı gördü, tartışnıalaryaratn. On
beş yaşındakı bir kız ile onun ıki katı yaşındaki, üstelik
yabancı bir erkekle ılişkısi ve genç kızın cinselliğinin ilk
uyanışlan kimılen tarafindan pomo olarak nitelendi ve
filmin ana konusunun geri plana atıldığı söylendi. Du-
ras'yla, Annaud arasında da tartışmalar yasandı bu ko-
nuda. Duras ıçin küçük kız, kendısının çoktan kaybettı-
ği özgürlüğe sahiptir. Ama Amerikan ortaklı yapım, fil-
min cinsellik yönünü ön plana çıkanrken. basm da fil-
min oyunculannın gerçekten seviştiğine dair her türlü
spekülasyonu yapmaktan gen kalmıyordu.
Bütün tartışmalara rağmen Duras'nın yalın ve etkıle-
yıcı diliyle. olağanüstü güzellikteki görüntüler oldukça
ı>i bir film çıkartmıştı ortaya. Yıllar sonra ilk sevgıliy-
le tekrar karşılasmasını şöyle anlatır Duras: "Tetefonet-
mişti ona. Sesinden hemen tanumşü. Demişti Id:' Yalnız-
ca sesını duymak ıstemiştim'. 'O benım' demişti: 'Mer-
haba'. Çekingendi. Eskiden olduğu gibi korku içinde_
Sonra ona ne diveceğini bilememişti. Sonra demişti Id,
önceki gibi, onu hala seviyordu. Onu her aman sevecek-
ti. Evet bunu söylemişti.'"
Smemayla da ılgılenen yazann sinemaya geçışi, baş-
lama ve başaıma arasındaki sürecı aşmak olmuş. "Ben
onlann sincmasını seyretmekle başladım işe. Sonra ken-
di sinemamı yapnm ve giderek onlar önemini \itirdJ"
Duras, bir sınemacı olarak büyük tıcari başanlar he-
deflemiş nicelik ağıriıklı sinemanın, nitelikli ve izleyi-
cısı az olan sinemaya karşı tutumunu tuhaf bir nostalji
olarak görmüş. Sinemada filmleri film yapan, herkese
ve herşeye karşın fılmlenn sinemaya girmesine karar ve-
en on binı aşmayan bu kıyıda kalmış kesime nicelik si-
nemacılan hiç bir zaman sahip çıkmayacaklardır. Nice-
lik sinemacılan. sayılan on bini aşmayan bukesımi ken-
dı sinemalanna çekmek ıstemektedirler. "Ayncabiz,bi-
rer tkari başansızhk simgesi olduğumuz halde, öğrend-
ler bizim üstümüze, onlann üstüne okluğundan daha
fazla tez haariar, >ine bazen, tezier gibi baska bazı ya-
yuılar da bizi dikkate ahr."
yayımlandı. Bunlan 1987'de Emily L,
1990'da La Pluie de'Ete (Yaz
Yağmuru) izledi. Duras, Ekim 1988-
Haziran 1989 arasını hastanede koma
halinde geçirdi.
50'li yıllardan beri çağdaş Fransız
romanında önemli bir yer edinen
Duras, çocukluğunu geçirdiği
Hindiçini'nin büyük etkisinin
görüldüğü romanlan ve Les Temps
Modernes dergisindeki varoluşçu
yazılanyla tanmdı. Bu dönemde "Yeni
Roman" akımma dahil yapıtlar ortaya
koyan Duras, yazdığı senaryolar ve
yönettiği fılmlerle de bu çizgisini
sürdürdü.
Bu akım içinde yer almasına rağmen
Duras'nın yapıtlan hiçbir akıma dahil
olmayacak kadar kişiseldir. Duras,
durumlan ve duygulan genellikle
esinlenmelerle, ama yalın ve etkili bir
şekilde anlatarak haklı bir ün kazandı
Fransız ve dünya edebiyatı içerisinde.
Kendisini ve herkesi filozof olarak
değerlendirdi, ama onun farkı
söyleyeceği her şeyi yazıya
dökmesiydi: "Eğer konuşuyorsam, bu
yazdıklanmdan farklı de^kdir.
Söyledigim her şeyi daha önceden
ya/mıs da olabiÛrim. Belki de bu şöyle
demek: Edebiyat, bana biraz yabancı.
Edebiyat yapma düşûncesi beni
rahatsız edryor."
Tahsin Yücel "Sevgili" kitabının
sunusunda Duras'nın yapıtlannın
genelde yalnız, iletişim kuramayan,
yabancı, düşman bir dünyada
yasamasının sıkıntısını çeken insanlan
anlattığını belirtir. Yücel'e göre Duras,
bunu yalın diliyle okurlara da
bulastırmayı becerir.
Yazmak onun için "kendini elinden
hiçbir surette kurtaramadığı aramım o
insanı yutan sınır tüpraklan"dır. Bu
konuda söyledikleri Yücel'i doğrular
nitelikte:
"tşte o yer dünyanın sonudur, orada
hep süren bir vûbancuaşma, hedefıne
hiçbir zaman ulasamayan sürekli bir
yakiaşma yaşanır-.
Kendi kendinin delirme konusu ohıp da
deUrememek, beUd de budur
harikulade talihsizük. Geriye kalan her
şey bir fazlalık."
Çok içmesiyle ve ağzmdan
düşürmediğı sıgarasıyla tanınan Duras,
Platini'yle futbol, geçen günlerde ölen
Mitterand'la politika konuşacak kadar
çok yönlü ve renkli bir kışiliğe sahipti.
lçki ve sigara tiryakiliği nedeniyle
1990 yılında önemli bir rahatsızlık
geçiren yazar, son yıllannı evinde
sakin bir şekilde geçiriyordu.
Hastalığının ardından yaptığı bir
söyleşide, şöyle konusmuştu:
"Arada birbir kadeh şampamanın
dışında arnk icmiyorum. Ben bir
kabramanun. lçki vasaklanan tüm
aikotikler, arük içemeyen birer alkolik
olarak kahrlar. Değisen tek şey, sarhoş
ofananui eksikligklir. Bu durumun
benim yazı yazmamı etkileyeceğini
sanıyordum. Ama, hayır. Bu arada,
benim içkiyle birlikte ve tçkisiz
yazdığım kitaplann bir dökümünü
yaptım. Aralannda. hiç fark yok.
Sarhoşken daha ılımlı oiuyorsunuz ya
da öyle bir şey." Para, gıyim kusam
gibi konular onun ilgi alanını
dışındaydı. Kendisinin, yapıtlanyla
dünyaya mal olduğunu söyleyenlere de
gülerek şu karşılığı veriyordu: "Evet,
dünyaya mal oldum ve boyum bir eltL
Bu beni çok güldürüyor." Kitaplan
birçok dile çevrilen, özellikle 50
dolayında dile çevrilen "S€vgUi"yle
büyük ün kazanan Duras, ölüm
hakkında şunlan söylüyordu: "Herkes
ardında bir şey bırakır ölürken. Benim
en çok oğluma ve Yann'a para
bırakabihnek hoşuma gidiyor. Gerisi
beni ilgaendirmrt'or." Bir başka
söyleşide de "Benim hiçbir zaman
büyük servetim olmadı. Bir dönemde,
Idtaplarun çok sattı. Ben, para
kazanmak için çok çaba harcamadım.
Ama, kazanmaktan da hoşnutum.
Sahip oknığum her şeyi Yann'a ve
oğjuma verdim" demişti.
Fransız yazınının en özgün
isimlerinden Marguerite Duras,
ölmeden bir süre önce yaptığı
söyleşilerden birinde, ince espri
yeteneğiyle narsist olup olmadığı
sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
"Kitaplanmı sevmiyorum
demeyecegim. Onlara tapıyorum.
Neden alçakgönüUü ola>ım?"
"Dünyaya mal olan" Marguerite
Duras, artık yazdıklanyla yaşayacak.
6
Aşk ve şiir neyi gerektiriyorsa öyle yaşadı'
Hasan Hüseyin Korkmazgil, 69. doğum gününde Gürün Yardımlaşma Derneği'nin düzenlediği bir toplantıyla anıldı
Kühür Servisi- Hasan Hüseyin Kork-
mazgD, Gürün Yardımlaşma Derneği'nin
(GÜYAD) düzenlediği "Hasan Hüseyin 69
Yaşujda" adlı bir etkinlikle önceki gün Me-
cidıyeköy Kültür Merkezi'nde anıldı. Açı-
lış konuşmasını Nurettin Sözen'in yaptığı
ve ozanın doğum günü kutlaması şeklinde
düzenlenen anma toplantısında SennurSe-
zer, Zeld Coşkun, Zeki Büyüktanır, Aydan
Çelik ve Hasan Hüseyin'ın eşı Azûne Kork-
mazgil'in katıldığı b'ır panel.Ankara Bir-
lik Tiyatrosu gösterimi, GÜYAD Türk
Halk Müziği Korosu ile Sadık Gürbüz din-
letisi ve ozanın karakalem çalışmalannın
yer aldığı bir sergi gerçekleştirildi. Açılış
konuşması için söz alan GÜYAD Onursal
Başkanı Prof.Dr. Nurettin Sözen, ülkenin
yetiştirdıği ender insanlardan bin ve top-
lumsal duyarlılık taşıyan bir sanatçı olarak
tanımladığı Hasan Hüseyin'in şiirlennde
daha özgür bir Türkiye ve dünya mücade-
lesinın var olduğunu söyledi. "fnanı>'orum
ki Hasan Hüseyin gibi yiğit, yürekli sanat-
çılanmız varsa. bu topraklardan böyie sa-
natçüar çıkabiliyorsa, daha özgür ve uygar
bir Türkiye kurulabilecektir. Kuşkusuz
böyle bir dünyayı Pır Sultanlann, Nazım-
lann, Hasan Hüseyınlenn direnişleri saye-
GÜYAD'ın düzenlediği 'Hasan Hüseyin 69 Yaşında' başhkhetkiniiğin açılış konuşmasını Nurettin Sözen yapü. IoplanOva SennurSez-
er, Zeki Coşkun, Zeyik Büyüktanır, Aydan Çelik ve Azhne Korkmazgil konuşmacı olarak kaulduar. (Fotoğraf: DEVRİM BARAN)
sinde kuracağH" diye konuşan Sözen, Me-
tin Göktepe'nin ölümüne de degınerek,
"Bu ölümün de acısım yüreğiınizde taşıyo-
ruz ve bu ölüm biçimi de topluma önemli
sorumluluklar yüklemektedirf dedı.
Gülsüm Akyüz ve CengizAkyüz'ün, Ha-
san Hüseyin "in yaşamöyküsünü aktaran
sunuşundan sonra gerçekleştirilen panelde
ozanın şiirleri ve yaşamı değerlendirildi.
Panelde ilk sözü alan Sennur Sezer; Hasan
Hüseyin'in, şiinni, insanı yenilemek, di-
rencini ayakta tutmak için bir sılah olarak
kullandığını söyledi. Hayatı ıçeren bir şıir
olarak tanımladığı Hasan Hüseyin'ın şiir-
leri için "Sevgi, öfke ve alay birbirine ka-
nsır. birbiriyle uzlaşır; aayu öfkeyi, yenil-
giyi unmtMHhıkta kanşuriMvaB Ur jtir-
dir. Şfirterindeki ataysamada uyan da var-
dır: Egemenlere, baskıcuara yöndttiği ka-
dar, boyun eğenlere de yöneien bir uyandır
bu" dedi. Hasan Hüseyin'in Sıvaslı kimli-
ğine ve bu kimlığinin şairin şiirlerini etki-
lediğine dikkat çeken Zeki Coşkun ise Ha-
san Hüseyin'in, şıırlerini yaşadığı yöreden
ve bu yörenin toprağından üreten bir şair
olduğunu söyledi. Coşkun, tok bir sese,
kendine aşın güvene sahip olduğunu söy-
lediği şairin şiirlerinı Kızıhrmak'a benze-
terek, "Bu sürter Kızılırmak gibi yer yer
hırçın, sert, dobra ve sakınımsızdır" dedi.
Coşkun. "Türkiye'de şiirin onurundan söz
edilecekse Hasan Hüseyin'den muuaka sö-
z edilecektir
T
' görüşünü dile getırdi. Şairin
yakın arkadaşı olan Zeki Büyüktanır, daha
çok şairin Gürün'deki yaşamına ve ortak
anılanna değindığı konuşmasında Hasan
Hüseyin'ın evinın bir müzeye dönüştürül-
mesi gereğinin üzerinde durdu. Şairin eşi
Azime Korkmazgil ise eşi benzeri olmayan
bir güzellik olarak nıtelediği şair için,
"Ona ne tam yaklasabildim ne de tam uza-
ğına düştüm. Seyrettim onu. Birbaşka dün-
yanın. aşkın ve şiir dünyasuun adanuydı o;
ve aşk, şiir neyi gerektiriyorsa öyle yaşadı''
şeklinde konuştu. Hasan Hüseyin'in çok
üreten bir şair olduğunu, çok fazla tekrara
düştüğünü söyleyenlenn tersıne onun çok
titiz bir şair olduğuna değinen Azime Kork-
mazgil, Hasan Hüseyin'in kendisi için sa-
natçı ve ozan olmadığını, çünkü bunu ge-
leceğe ve topluma karşı saygısızlık olarak
gördügünü söyledi.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Alıntıyla Çalıntı Arasında
Çocukluğumuzda çok işittiğimiz bir söz oyunu var-
dr. bir sözün ya da davranışın ayıp olduğunu söyle-
diniz mi omuz silker, "Koyarsın başına bir k, olur ka-
yıp", derlerdi. Şon haftalarda okuduğum kimi yazılar
buna benzer bir söz oyunu getirdi usuma: "Alıntının
tımağını kaldınrsın, ofur çalıntı." Ya da tersi: "Çalın-
tıyitırnak içine alırsın, olur altntı."
Önce hoşuma gitti bu oyun, esinlendiği örneği de
fazlasıyla aşıyormuş gibime geldi. Edim olarak
"ayıb "ın sözcük olarak "kayıb"a dönüştürülmesi söy-
lem düzleminde kalan bir olguydu, yani bir gerçeklik
içermiyordu. Bizim önermelerimizse, aynı düzlemde
yer alan olgulan ıçermekteydi, dolayısıyla gerçek ve-
rilere gönderdikleri kesinlenebilirdi. Ama şimdi düşü-
nüyorum da gerçekle çakıştıkianndan da kuşku du-
yuyorum. Bunlar da öteki kadar bıçimsel nerdeyse:
söz düzleminde bir degişiklik ayıbı ayıp olmaktan çı-
karmadığı gibi, çalıntı da tırnak içine alınmakla alıntı-
ya dönüşmez. Tırnak içine alınmış alıntılarla dolu,
ama tırnak içine alınmış alıntılan da içinde olmak üze-
re, baştan sona çalıntı yapıtlar biiirim. Aynı biçimde,
tırnak içine alınmamış her alıntı da çalıntı değildir,
çünkü, nerdeyse her zaman, bilerek ya da bilmeden,
başkalannın söylemlerinden yola çıkarak ve başka-
lannın söylemleri arasından konuşuruz. Bunun sonu-
cu olarak, en özgün söylemi bile başkasının söylemi
koşullandınr, en özgün söylemde bile başkasının söy-
lemi vardır.
Ama söylemimizi başkasının söylemi koşullandınr
diye bu söylemi (ya da bir bölümünü) tümüyle üstle-
nebilir, kendi söylemimiz gibi kullanabilir miyiz? Kul-
lanamazsak, nerede durmamız gerekir, başkasının
söylemini kullanmanın, bir başka deyişle, içkin ya da
açık ahntılamanın sının nerede başlar, nerede biter?
Başka alanlarda belki de kolay çizilir bu sınır, ama
yazınsal söylem söz konusu olunca, iş kanşır, çünkü,
burada, iki veri birden girer işin içine:
1) Söylemın içerigi,
2) Söylemın biçimi.
Yazınsal söylemin içeriğinin genellikle pek belirie-
yici olmadığı söylenir Stendhal en ünlü romanının ko-
nusunu her gün rastlayabileceğimiz türden bir gaze-
te haberinden almıştır. Eskil Yunan ozanlarının kimi
tragedyalannı, örneğin 'Kral Oidipus'u, örneğin 'An-
tigone'y\ zaman içinde birçok yazar yeniden yazmış-
tır. Fransız Devrimi ya da bizim Kurtuluş Savaşımız gi-
bi kimi tarihsel olaylar yüzlerce romana konu olmuş-
tur. Yazınsal söylemin biçimine gelince, hepimiz bili-
riz, yüzyıllar boyunca, çoğu yazınlarda, biçimlerin
farklılığı değil, benzerliği, özdeşliği aranmıştır. Bugün
de, özgür koşuğun bile, türterin en özgürü olan roma-
nın bite, derinden derine belli ortak kurallan izlediği
görülür.
Öyleyse, alanımızda içenklerin ve biçimlerin örtüş-
mesi olumsuz bir durum olarak algılanmadığına gö-
re, yazınsal söylemin özgünlüğünü ya da kişiselliğıni
bir düş, alıntı ya da çalıntıyı hiçbir ayıncı özellik taşı-
mayan birer veri olarak mı değerlendireceğız? Her-
halde hayır. Bir kez, Gide'in Kral Oidipus'u Sofok-
les'in Kral Oidipus'u olmadığı, aynı tarihsel olaydan
yüz ayn yazann yüz ayn roman çıkarabildiği düşünü-
lünce, yazınsal söylemin içeriğinin nesnesıne ya da
konusuna indirgenmediğini. yani onu aştığını kesin-
lemek gerekir. ikincisı, bireysel biçem kavramının var-
lığı, başkalanyla aynı bıçimsel kurallan uyguladığı-
mız, aynı dize sanatını ızlediğimız, aynı anlatı kurçju-
sunu gerçekleştirdiğimiz zaman bile, özgün ya da bi-
reysel bir yazınsal söylem oluşturmanın olanaksız ol-
madığını gösterir. Olanağı da, büyük olasılıkla, biçim-
le içeriğin birleşmesi, karşılıklı olarak birbirlerini kur-
malan sağlar. Böylece kendi içinde tutarlı bir bütüne,
tüm öğeleri birbirinin açıklaması ve doğrulaması ola-
bilen bir yapıya ulaşılır. Ama çok da kolay bir şey de-
ğildir bu: kimi daha önce başkasının yazdığım yazdı-
ğı zaman bile özgün bir yapıt çıkarır ortaya, kimi ken-
di yaşamöyküsünü antattığını sanırken başka bir ya-
şamı, bir başkasının yaşamını anlatır. Varlığını araş-
tırdığımız sınınn yerlemleri de olsa olsa burada belir-
lenebilir.
Gerçekten de, en azından özgünlük ve bütünlük
açısından, içeriğin ve biçimin kaynağı belirleyici ol-
madığına, her şeyi ikisinin özgün ve özgünleştirici bi-
leşimi belirlediğine göre, yazın alanında "çalmak" ne
işlenmiş konulan yeniden işlemek, ne de izlenmiş bi-
çimleri yeniden izlemektir; "çalmak" başkasının ya-
zınsal söylemini şu ya da bu oranda kendi yazınsal
(ya da yazınsal olduğu varsayılan) söylemine taşı-
mak, onu bu söylemin bir ögesi gibi kullanmaktır.
Söylemek bile fazla, kötü olan açık ya da kapalı alın-
tı değil burada. Raubert'in Bouvard ile Pecuchet'si
(Bilirbilmezler) sonuçta bir alıntılar toplamıdır, ama
burada Moliere, Rousseau, Scott, Balzac ya da
Hugo alıntılan birer oluşturucu öğe değil, birer dönüş-
türülmüş "nesne"olarak katılır bütüne. Sizde, roma-
nınızı yazarken, bilimsel ya da yazınsal birçok yaprt
kanştırabilir, onlardan nesne ya da gereç olarak bol
bol yararlanabılirsiniz, ancak aynı yapıtlann söylem-
lerini kendi söyieminiz gibi kullandınız mı iş değişir;
değiştirerek de olsa. başkasının tümcesini kendi tüm-
cenızmiş gibi yınelediniz mı iş değişir: önce yaptınızı
biçimle içeriğin dönüştürücü bileşimden yoksun bı-
rakır, dolayısıyla en vazgeçilmez değerden, yazınsal
söylemin kendisınden vazgeçmiş olursunuz.
Sonra da, çifte tırnak arasına bile alsanız, alıntıyı ça-
lıntıdan ayırmak zor olur.
S A L I T O P L A N T I L A R I
C U M H U R I Y E T ' T E N GUNÜMUZE
SOSYAL YAŞAM, KÜLTÜREL DEĞİŞİMLER
KADIN, AILE,
GÜNLÜK YAŞAM
ZAFER TOPRAK
KONUSMACILAR
HULKİ AKTUNÇ, BUKET UZUNER,
HILMI YAVUZ
5 MART 1996 SAAT: 18.30
K I l . T L K
M I K K I / i
Vapı Kndi SermM ÇHtcr KütûphınMt
IsOklâl Caddesı 285 Bevogiu 80050 Istaıtui Teleftm (0212) 2S2 47 00/440-245 20 41
Salı Toplantilan nı, ısteyen herkes ucretsız oiarak ızteyeoılır
YAPI KREDi