25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 1996 SALI 14 KULTUR Çehov'ım 'Martı'sıAITPdaAYŞEGÜL YÜKSEL Çehov'un dört başyapıtından ilki ve ka- nımca en bü\üğü olan "Martı"yı dört kez izleme olanağı buldum bugüne dek. İlki Harbıye'deki Kenter Tiyatrosu'nun yeni yapıldığı yıllarda sunulan bir Kent Oyun- culan yapımıydı. Nina'yi Yıldız Kenter. Treplev'i Müşfik Kenteroynuyordu. Met- ni pek iyi anlayamamış, ama sahne olayı- nın büyûsüne kapılıp gitmiştim. Bir müzik başyapıtını ilk izleyişinizde yaşadığınızka- fa/yürek kanşıklıgına eşlik eden hayran- hk! En çok anımsadığım, yakışıklı Trep- lev'in ölmesinden duyduğum üzüntü, bir de Yıldız Kenter'in yorumunda ve görün- tûsünde iyice vurgulanmış olan "marö" nitelikleri. ("Marö" imgesinin neyi simge- lediğini, öğrenci coşkusuyla gûnlerce tar- tışmıştık.) Duygusal anlan ağır basan bir melodram olarak yorumlanmıştı oyun. Yücel Erten'in lstanbul Devlet Tiyatro- su'ndasahnelediği "Marti"yı izlediğimde ise bu "tiyatro"ya dönüştürûlmüş senfo- nik şiırin her notasını ezbere biliyordum ve enstrümanlann binnden çıkan rahatsız edi- ci sesleri ayırt edecek durumdaydım. Yü- cel Erten, çaptan düşmüş burjuvalan gü- lünçleştiren bir trajikomedi çıkarmıştı "Marü"dan. Oyun, tıpkı Kenterler'in "Martt"smda olduğu gibi, oyun kişileri- nin gerektirdiğinden daha yaşlı oyuncular tarafından sahneleniyordu. Erten'in yoru- muna katılamamıştırn, ancak Zuhal Ol- cay'ın Nina'daki duyarlı oyunculuğu soluk kesiciydı. Oyunun "martı"sı Nina'ydı, tıp- kı Kent Oyunculan yapımında olduğu gi- bi. 1988 yazında Pans'te Odeon Tiyatro- su'nda izleme şansına eriştiğim "Martı'' ise Sovyet sinema yönetmeni Konçalovs- Id'nin tiyatrodaki ilk denemesiydi. Bu ya- lın yapımın temel görsel öğesi ışık tasan- mı yoluyla oluşmuştu; söz, bakış, mimik, hareket ve ses. parçalan birbinnden ayn- lamayacak bir bütün içinde dinginlikle bungunluk arasında gidip gelen yalnızca müzik yoluyla sağlanabileceğı düşünülebi- len bir "ezgi" / "uyum" buluşmasma kat- kıda bulunuyordu. Fransızca bilmememe karşın, ayırtılan- na (nüans) notadan izliyormuşçasma vara- bildiğim bu yapımın o güne dek izlediğim en doğru "Martı'' "icrası" olduğunu söy- lemeye gerek yok. Ne "melodraın"çağnş- tıran vurgular ne de gülünçleştırmeye yö- nelik görsel ışitsel abartmalar. Her şey an- cak yaşamda olabileceği düzeyde acınası ve gülünç, oyun kişileri, birlikteliklerinin yok edemediği "yalnızhk"lan içinde "bu- rukluk"la "sevinç"in. öfkeyle sevecenlı- ğin, göstenşle çaresizliğin çözülmez bir yumak oluşturduğu teatral ortamdayaşıyor ve devıniyorlardı, yalnızlıklarını karşıla- nndakiyle, sanki onlarla konuşuyormuş- çasına, ama gerçekte kendi kendilerine ko- nuşarak paylaşan insanlann sıradan dünya- sından, sıradışı bir kesit... 'Geleceksizliğin dramı' Bu Fransız yapımında "martı'' Nina de- ğildi. "Martı" bir "simge" değildı çünkü. Çehov 'un "gerçekçi" tıyatronun ilk büyük yaratıcısı Henrik Ibsen'in "Yahan Ordeği", "Hortlaklar" gibi başlıklar yoluyla, bu oyunlannın "melodraınatik" olay örgüsü- nü imgesel boyutta şıırselleştırişine sanki "nazire" olsun diye oyununa yerleştiriver- diği bir ımgeler dizgesınin anahtar sözcü- ğüydü sanki. Oyunun "melodram"la ilintili tek olay dizisınin (Treplev-Nina-Trigonn'in oluş- turduğu çözümsüz "aşküçgeni" bağlamın- da olan bitenlerin), her kullamlışında fark- lı göndermeler yapan "marU" sözcüğüyle betımlendiği bir anlatım aracı... Çehov, "melodram" modasına tutkun seyircisine "marüizlegi" (teması) yoluyla ince hüner- lerinden birinı sunuyordu. Gerçekte oyun "martı'' imgesinin sanp sarmaladığı "aşk üçgeni"ni oluşturanlar kadar, oyunda yer alan tüm kişiler üstüne- dir. Çehov, "yaşbca kuşak" olarak adlandı- nlabilecek altı oyun kişisini, eşyapılı ba- ğıntılar kurma yoluyla "kent" (çiftlik sa- hibi / saygın hukukçu Sorin, kızkardeşi / ünlü oyuncu Arkadina, sevgilisi / ünlü ya- zar Trigorin) ve "köy" (çiftliğin çaptan düşmüş kâhyası Sambrayev, kansı Paulina ve Polina'nın uzatmalı "gönûl yarası" Dr. Dorn) uzamlannda karşıtlaştırmış, köy uzamındakileri "geçmişteki, arnk geçersiz degerlerv> le sanp sarmalarken kent uza- mındakileri "şimdi geçerii olan, ama çokya- u dönem Ankara Devlet Tiyatrosu'nca sunulan " Martı"nın yönetmenleri, Azerbaycanlı bir çift: Zamine ve Fuad Raufoğlu. Yönetmenlerin çalışmasının en önemli erdemi, oyunun ülkemizde genellikle Çehov'un sahne yapıtlarına pek yakıştınlan, aşın şiirsel duygusallıktan anndınlmış olması. Oyun kişileri, konumlan ne olursa olsun, gündelik yaşamın gerektirdiği biçimde konuşuyorlar ve deviniyorlar sahnede. ;miz çalışılmış, ancak Çehov'un özene bezene oluşturduğu anlam dizgelerine pek de özen gösterilmemiş bir yapım var karşınızda. Çehov'un senfonik şiirini izlerken ne "şef "in yorumuna katılabiliyorsunuz ne de orkestradan zaman zaman çıkan yanlış seslere ya da notalardaki atlamalara. kında vitiverecekdeğerler"e sıkı sıkıya tu- tunma eylemi içinde dondurmuştur. Maşa, Treplev, Nina ve Medvedenko "dan oluşan "genç kuşak" ise "uzam" ye "za- tnan" (köy/kent ve şımdi/gelecek) içinde sıkışıp kalmıştır. Çöküşe geçmiş olan fe- odal düzenin değerleri onlar içm bir anlam taşımaz, kentsoyluluk bağlamında. bir ön- ceki kuşağm ulasabildiği, ancak geçerlili- ğini yitirmeye yüz tutmuş başan çizgisi de onlann çok uzağındadır. Bu "yitik kuşak" için belki tek şans, "gelecegin Rusyası"nın değerlerini yaratmaktır. Bunu yapamazlar, yapamadıklan için de mutsuzluğa, yanm yamalak başanlara ve geleceksizliğe tut- saktırlar. Ekonomik ve toplumsal açıdan çökmek- te olan Çarlık Rusyası'nın son çocuklan- dır onlar. Aile bağ'.an ve "aşk"bile koru- yucu gücünü esirgemiştir onlardan. (Genç- lerden her biri "umutsuz" bir aşkın peşin- dedir.) Sovyet Devrimi'yle gelecek "ye- nTdüzen içinde, Çehov'un bu oyundaki insanlanndan hiçbirine yer yoktur. Çehov. çok dizgesel bir bilinçlilikle seçtiği oyun kişilerinin duygu. düşünce \e ilişkileri yo- luyla "geleceksizliğin dramTnı yazmıştır. Bu dönem Ankara Devlet Tiyatrosu'nca sunulan "Martı"nın yönetmenleri, yüksek tiyatro eğitimlerini Petersburg ve Mosko- va Devlet konservatuvarlannda yapmış, Azerbaycanlı bir çift: Zamine ve Fuad Ra- ufoğhı. Her ikisi de yeni açılan Selçuk Üni- versitesi Devlet Konservatuvan Tiyatro Bölümü'nde öğretim üyesi. 1980 yılında. Moskova'da düzenlenen Çehov Oyunlan Festivali'ne "Vanya DayTdaki başanlan nedeniyle ödül almışlar. Konuk yönetmenlerin çalışmasının en önemli erdemi, oyunun, ülkemizde genel- likle Çehov'un sahne yapıtlanna pek yakış- tınlan, aşın şiirsel duygusallıktan anndınl- mış olması. Oyun kişileri, konumlan ne olursa olsun, gündelık yaşamın gerektirdi- ği biçimde konuşuyorlar ve deviniyorlar sahnede. Ne gereksiz iç çekişler, ne duygusal taş- kınhklar ne de oyunculann gözlerini "gam- hbaykuş" tavnyla salonun yüksek birnok- tasına dikerek gözlerinde beliren yaş dam- lacıklan eşligindc attıklan dokunaklı tirad- lar. Çehov'un oyun kişilerine, kişilikleri doğnıltusunda yüklediği güldüriicülük de doğal bir akış içinde yansıtılıyor. Oyun ki- şilerinin yaşıyla oyunculann verdiklerigö- rûntü birbirine denk. Oyunun akışı da tu- tarlı birtempoya oturtulmuş. Bu nedenler- le, seyircı için elverişli bir seyirlik ortam sunulmuş. Ancak. önceki paragraflarda ballandıra ballandıra anlattığımız Çehov tadına (ez- gi uyum bütünlüğüne) bir türlü ulaşamı- yorsunuz. Her şeydcn önce, "senfonik şi- ir"in kimi "leitmotiPleri -sanki belli olma- yacakmış gibi- çıkarıverilmiş. (Sözgelimi, Maşa'yaolan aşkı uğrunahergün kilomet- relerce yürüyerek çıftliğe gelen yoksul öğ- retmen. kahırlı. ama yaşama bağlı Medve- denko'nun hiçbir koşulda çıftüğin araba- lanndan ya da atlanndan birine binemeye- ceği, yine de sonradan kansı olan Ma- şa'nın. kayınvalidesinin ve kayınpederinin tûm küçûmsemelerine karşm, hızlı yol ala- masa da "yürûme" -sevme ve ezılerek de olsa yaşama- gücûnü sürdürdüğü, oyunun ilk bölümün sonuna doğru birkaç replik at- landığı için, sezdirilemiyorseyirciye.) Ya da jest ve mimikler yoluyla, metinde tam tersıni gördüğümüz anlamlar üretil- miş. Trigorin. Nina'yayöneldiği ilk günün anısı olarak doldurulmasını istedigi ölü martıyı. iki yıl sonra -Nina'yı aklından ve gönlünden çıkardığı için- gerçekten hatır- lamazken yapımda "haörlamıyormuş" gi- bi yaparak "suclu zampara" görüntüsü ka- zanıyor. (Çehov ise herkesin kendi derdin- de olduğunu anlatmak istiyor, oyun kişile- rini suçlamak değil...) Dekor-kostüm tasanmı sonın Sahne tasanmı ise başlı başına bir sorun oluşturuyor. Oyun kişilerini büyüsü altın- da tutan, Treplev için de "yaşam" kaynağı olan "göl" (çiftlik, bir göl kıyısında) ya- pımda önce arka düzeyde, sonra da sahne- nin hemen önünde somut bir yüzme havu- zu görünümünde yer alıyor. Arkadina, yüz- me giysileri içinde bir aşağı bir yukan do- laşırken saygınlığı artık geçmişte kalmış "çiftfik kâriy-ası" kimlığinde direnen Şam- rayev, yazlık evinin yüzme havuzunda ya- şamın tadını çıkaran bir milyoner gibi at- layıveriyor havuza (göle). (Şamrayev, oyu- nun başka yerlennde anlattığı fıkralar ya da "kültflriü adam" özenttsi konuşmalan ne- deniyle "gülünç" duruma düşürebilir ken- dini. Ama oyunun "soytan"sı değildir; ya- şadığı varoluş savaşımı, olsa olsa öteki oyun kişilerininki kadar acması ya da gü- lünçtür...) Temel öğeleri oyun boyunca değişmeyen dekor, sahne uzamının oyunun gelişimi içinde adım adım, açık uzamdan kapalı uzama, geniş uzamdan dar uzama geçişini göstermekten uzak olduğu gibi, son perde- de kimin sahneye nereden girip nereden çıktığı iyice anlaşılmaz oluyor. Nina'yla Treplev'in kısacık "yenklen buluşraa" sah- nesinde odanın evin içine açılan tek kapı- sı da kilitlenir oysa; Treplev'in yaşantısın- daki "darahş"ın son noktası... Dahası. herkesin "parastzlık"tan dem vurduğu bir ortamda, çiftliğin de berbat bir durumda olduğu vurgulanırken eşyalann ve giysilerin parladığı bir sahne olayına ta- nık oluruz. Üstelik, kâhyanm kızı Maşa, en şık kokteyl partilerde bile göz alacak gü- zellikte bir siyah giysi içinde olanca zara- fetiyle devinirken komşu çiftliğin kızı, "gü- zel" Nina -herhalde "kötü üvey anne" eli- ne düştüğünden- garip bir giysi (giysiler) içinde dolaşmaktadır. (Ve herhalde seyir- ci, Treplev'in neden Maşa'dan bucak bu- cak kaçıp Nina'nm peşinden koştuğunu merak etmektedir.) Nina oyunun sonunda- ki ciddi saç modeli ve zarif giysileriyle de ancak taşrada iş bulabilmiş ikincı sınıf bir melodram oyuncusuna değil, başanlı bir iş kadınına benzer. AH Herisçi'nin dekor-kos- tüm tasanmıyla Çehov'un oyunu arasında bir uzlaşmaya varmak gerçekten güçleş- miştir. Oyuncular yorumlannda özgür Böylesine "özgür" bir dramaturji anla- yışı içinde oyuncular da bireysel yorumla- nnda özgür kalmış görünüyor. Yer yer Çe- hov çizgisini yakalayan, ama bu çizginin bir mozaik oluşturmak yerine kolayca ko- pup boşlukta sallanmaya bırakıhverdiği bir oyunculuk... En njtarlı çizgiyi Arkadina'da Güberen Gürtunca oluşturmuş. Oysa baş- ka Çehov yapımlannda, aşın duygusal ayırtılara ulaşmaya çalıştığı bilinen bir sa- natçı. Bir de oyun boyunca sûrekli "roloy- nayan" Arkadina'nm, Trigorin'i Nina'dan vazgeçirdiği sahnede ulaştığı teatralliği da- ha yoğun biçimde yakalayabilse... Sorin'de Oytun Şanal, dozunda bir yorum sunuyor, yetennce şakacı ve babacan olmasa da. Ta- nk Ünlüoğtu başanlı bir Trigorin görüntü- sü çiziyor, ama Trigorin'e göre daha az içi- ne kapanık, daha kararlı bir o>aın kişisi ol- mayı seçmiş. Güv«n BesimoğJu, Sambra- yev'de "komik adam"ı oynuyor yalnızca. Polina'da Betil Akışık'tan gençlik yıllann- dan kadınsı kıvılcımlar taşıyan "safça" kâhya kansını değil, yaşamın yıprattığı bir orta sınıf kadınının dramını izliyoruz. Fa- ruk Günugur'un yorumunda ise oyunun - sahnede yaşanan ilişkiler ve Çarlık Rusya- sı'nın "son"un "başlangKi"na gelişi bağ- lamında- en duyarlı kişisi (Çehov'un ken- disi) olan Dr. Dorn, incelikli alaycılığından ve yumuşak duygulanndan soyutlanıver- miş. Dorn'un oyun boyunca sürdürdüğü dokunaklı serinkanlılık, yeri geldikçe mı- nldanıverdiği şarkılar, yapımda yer almı- yor. Gençlere gelince, Medvedenko'da "nın- cer Yığcısoluklu, ama komik/buruk ayırtı- lan yeterince kollamadığı bir yorum sergi- liyor. YeştaıErgök,Maşa'yı,groteskboyut- lannı törpüleyerek ona daha incelikli bo- yutlarkazandırarak Çehov'un Maşa'sından daha "sevimB" bir Maşa yapmış. Buna hak- kı var mı? Treplev'i yorumlayan Aclan Bü- yüktürkoğju ise bu oyun kişisinin duygu- sallığını dtngin anlarda başarıyla dile geti- rirken oyunda sık sık ortaya çıkan ve ma- zoşizme dönüşen öfkesini yansıtmada ye- tersiz kalıyor. LaleGerger,giysisi ve salon- dan bakıldığında kendisine pek de yakış- mayan saç modeline karşın, Nina'yı ilk bö- lümde Çehov'un Nina'sına yakın bir kişi- likle sunuyor; yoksunluklar ve özlemler içinde bocalayan, duygulan ve değer yar- gılan sallantıda, saf ve deneyimsiz bir taş- ralı kız. Gerger'in diksiyon özellikleri, ilk bö- lümdeki Nina'nm yumuşak kişiliğini sert- leştirirken ikinci bölümdeki Nina'nm -giy- si ve saç modelinin de katkısıyla- neredey- se bir "demir tady" kişiliği sergilemesine neden oluyor. Oysa bu bölümde uykuyla uyanıklık, düşle gerçek arasında gidip ge- len bir Nina olmalı karşımızda... Uzun sözün kısası, temiz çalışılmış, an- cak Çehov'un özene bezene oluşturduğu anlam dizgelerine pek de özen gösterme- miş bir yapım var karşınızda. Çehov'un senfonik şiirini izlerken ne "jePin yoru- muna katılabiliyorsunuz ne de orkestradan zaman zaman çıkan yanlış seslere ya da notadaki atlamalara. Yine de bir tiyatro ya- pıtını sevmek için müzikseverlerin sahip olduğu olanaklar yok elde. En sevdiğiniz yapıtın en sevdiğiniz yorumunu kaset, disk ya da videodan gönlünüz istediğince din- leyemiyorsunuz. Bir tiyatro başyapıtını sevmeyi öğrenmenin tek koşulu da size su- nulan yorum ne olursa olsun, kalkıp tiyat- roya gitmek. Daha iyisini, belki de "kusur- suz"unu bir gün izleyebilmek umuduyla... Izmir'de rock ve caz dolu güıüer...• 1. Rock Festivali, 3. Avrupa Caz Günleri, Izmir Devlet Opera ve Balesi'nin yeni operası "Sihirli Flüt", Izmir Devlet Tiyatrosu'nun yani oyunlan "Nâzım Üçlemesi" ile "Yangın Yerinde Orkideler" ve Türk Filmleri Haftasf yla yoğun bir sanat gûndemi oluşuyor mart ayında. EBRU KAŞLI IZMİR- Mart ayında müzik, tiyatro, ope- ra ve film dolu günler tzmirlıleri bekJiyor. 1. Rock Festivali, 3. Avrupa Caz Günle- ri, tzmir Devlet Opera ve Balesi'nin yeni operası "Sihirli Flüt", Izmir Devlet Tiyat- rosu'nun yeni oyunlan "Nâzım Üçlemesi" ile "Yangın Yerinde Oriddeter" ve tl Kül- tür Müdürlüğü'nün düzenlediği TürkFflm- leri Haftası' yla tzmir'in kültür sanat günde- mi oldukça yoğun. 6-8 mart tanhlerinde gerçekleştirilecek "Rock FestKali"ni rock müziğin emektan Moğollar düzenliyor. 1967'den beri rock müziğini, Anadolu moü'fleriyle birleşrirerek özgün rock müziğini geliştiren Moğollar, bu festivalle rockseverlere unutulmaz gün- ler yaşatacaklar. Kendi söz ve bestelerini hazırlayıp, yorumlayan gruplann tanıtımı- nı amaçlayan festival, ikinci kez Istanbul'da yinelenirken. bu yıl ilk kez Ankara ve lz- mir'de de gerçekleştirilecek. lzmir'de Dis- covery 2021 'de verilecek konserlerde, al- büm hazırlığı içinde olan Moğollar, yeni bestelerini seslendirecekler. Altı yıldır mü- zik dünyasında bulunan ve üçüncü albümü "Tut Beni Düşmeden"i birkaç ay önce çı- karan "Kesmeşeker", MaviSakalgrubunun eski elemanlanndan olan ve "Yat Geliyo- rum" solo albümünü çıkaran Tîbet Agırtan. Acil Servis ve Alman grup Bluescasters fes- tivalde birer konser verecekler. Rock müzi- ği ustalannın katılacağı ve üç gün sürücek müzik ziyafeti tzmirlileri bekliyor. tzmir Devlet Opera ve Balesi de. "Sihir- li Flüt" operasımn prömiyerine hazırlanıyor. 9 martta saat 20.00'de ilk kez sahnelenecek opera, 12 ve 21 martta da yinelenecek. Şef Nezih Seçkin'in yöneteceği "Sihirli Flüt" operasını Yücel Erten sahneye koydu. Elve- rişsiz koşullarda çalışmalannı özveriyle sürdüren tDOB, yeni operası "Sihirli Flüt"ün yanı sıra zengin repertuvanndaki diğer temsillerini de mart ayı içinde yineli- yor. tDOB'ta temsili süren "Esmeralda" balesi 12 mart saat 20.00'de ve 16 mart 15.00'te, "Carmlna Burana" sahne kanta- tı 19 mart saat 20.00'de, "Figaro'nun Dü- günü" operası 23 mart saat 15.00'te, "Mas- keli Balo" operası ise 28 mart saat 20.00'de ve 30 mart saat 15.00'te sahnelenecek. tzmir'deki birçok kültür-sanat etkinlikle- rine ev sahipliği yapan Türk-Amerikan Der- neği'nin de bu ay ki programı yoğun. lz- mir'dekı Amerikan Okulu'nun düzenlediği "TîyatroFestivalP 5-8 marttarihleri arasın- da yapılacak. Festıvaie. Türkiye, Bahreyn. lspanya ve Portekiz'de bulanan Amerikan Okulu'nun öğrencileri tiyatro gösteriyle ka- tilacaklar. Gösteriler, her gün saat 10.00'da ve 22.00'de Türk-Amerikan Derneği salo- nunda sahnelenecek. tzmir tl Kültür Mü- dürlüğü'nün işbirliğiyle düzenlenen "Türk Filmleri Haftası" ise 11-14 mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 11 mart "Ma- nisa Tarzanı". 12 mart "C BJok", 13 mart Ay Vakti". 14 mart "Mavi Sürgün" filmle- ri, saat 15.00 ve 18.30'da iki seans halinde ücretsiz olarak gösterilecek. Dev let Tiyatrolan da mart ayında iki ye- ni oyunla tzmirlilerin karşısma çıkmaya ha- zırlanıyor. MemetBa\dur'un yazdığı "Yan- gın Yerinde Orkideler'' ı Fikret Tartan yö- netiyor. BayazrtGülercaa.RecaiTopaç.Hül' ya Böceklioğlu, Murat Çobangil. Aylin Damcıoğlu ve Şener Cnal' ın rol aldığı oyu- nun prömı>en, 12 martta saat 20.30'da Ko- nak Sahnesi'nde yapılacak. Oyun mart ayı boyunca Konak sahnesinde sürecek. İDT'nin diğer yeni oyunu ise "Nâam Üçle- mesi". 21 mart saat 20.30'da Karşıyaka Ra- gıp Haykır Sahnesi'nde prömiyeri yapıla- cak üçleme, üç ayn oyundan oluşuyor. Or- han Asena'nın son ürünlerinden biri olan oyunu Mehmet Ege yönetiyor. "Arayan Adam", "Içerdeki Adam". "DûnyaYurtta- şı" adlı üç ayn oyundan oluşan üçlemeyi, se- yirciler birer hafta arayla izleyebilecekler. Kentin kültür-sanat yaşamında önemli yeri olan tzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vak- fı'nın düzenlediği "3. Avrupa Caz Gûnle- ri" ile tzmirliler caza doyacak. 23 mart-31 mart tarihleri arasında yapılacak caz günle- rine ttalyan. Alman, Fransız, lngiliz, Avus- turyalı ve Türk caz gruplan katılacaklar. Caz Günleri kapsamında, Hüha Tunçağ'ın yöneteceği ve Neşet Ruacan,Önder Focan, Cem Yegül, Görgün Taner ile Saadertin Da>Tan"ın katılacağı "Caz-Jazz ve Türld- ye'deki Caz Etkinlikleri" paneli yapılacak. Panel, 13 martta saat 18.00'de lzmir Opera \e Bale Salonu'nda gerçekleştinlecek. "Caz Sanatçısı Ayşegül Yeşilnil Caz Resim- leriSergisi" ise Sabancı Kültür Merkezi'nde caz günleri süresınce görülebilecek. LtZMİRROCKFESTtVAÜ 6 Mart 1996 22.00 Acil Servis, 2330 Bluescasters 7 Mart 1996 22.00 Kesmeşeker 23.30 Tibet Agırtan 8 Mart 1996 22.00 Bertuğ Sağmç, 23.00 Mogollar Tıbet Ağırtan 3. AVRUPA CAZ BÜHffll 23 Mart 1996 Mediterrannea Jazz TYio (ltalyan Grup) Yer. Türk- Amerikan Derneği Saat: 21.00 25 Mart 1996 Trio Cok>r( Alman Grup) Yer: DEÜ Sabancı Kültür Merkezi Saat: 21.00 27 Mart 1996 Sophia Domanckh Trio (Fransız Grup) Yer: DEÜ Sabancı Kültür Merkezi Saat: 21.00 29 Mart 1996 Tîm Rkhards Şpirit Level (lngiliz Grup) Yen DEÜ Sabancı Kültür Merkezi Saat: 21.00 30 Mart 1996 Dusrrian Jazz Quartet (Avusturyalı Grup) Yer: DEÜ Sabancı Kültür Merkezi Saat: 21.00 31 Mart 1996 Okay Temiz-Magnetk Dance Yer: DEÜ Sabancı Kültür Merkezi Saat: 21.00 YAZI ODASI SELİM İLERt Yoksa Estetik... ' "Estetikten yoksun bir yaşamla ömrünü noktala- yan insan hiç yaşamamış sayılabilir..." "Bugün bizim televizyonlardan güzel adına toplu-\ ma yansıyan bayağılığa, estetik bilinci gelişmiş birf. nasıl katlanabilir?" "Kent estetiğini oluşturan ve koruyan ortak bilinç,,' Bab'nın yerleşim birimlerinde yapılardan, sokaklar- '. dan, meydanlardan, heykellerden, bahçe duvarfa-•-, nndan, damlardan, ağaçlardan, vitrinlerden, şehri sûsleyen afişlerden, dükkân ve mağaza tabelalann- dan yansır." "(...) Estetik, bir kocaman beton yapının yüzûnü kaplayan reklam panosunda yoktur da, tahtalan ka- rarmış birahşap evin balkonundaki sardunya saksı-. sında vardır." llhan Selçuk'un, 22 şubat tarihli Cumhuriyet'te ya- yımlanan "Estetiksiz Yaşam?.."yazısını kesip sakla- dım. Yukarıdaki eşsiz alıntılar o yazıdan. Beni alıp bir- çok yerlere götürdü. Sayın Selçuk, şu bilgiyi veriyor: "Lise son sınıfta felsefe ve mantık derslerinin yanı sıra elimize beyaz kaplı bir kitap tutuşturdular; kapağının üstünde bir, sözcükyazılıydı: 'Estetik'!.." Bizim kuşakyazık ki öy- le bir ders kitabı edinememiştir. Estetik, inanılmaz sığhkta yazılmış felsefe kitaplarının son sayfalannda, hayli gülünç söylemji kısa bir bölümdü. Neler yazılmıştı? Öğretmenimiz bize neler anlat- mış, aktarmıştı? Bunları hiç hatıriamıyorum. Estetik. öğrenim hayatımızda hiç yer etmemiştir. Gerçi, kimi-. lerimiz kimya ya da biyoloji, kimilerimiz Türk dili ve edebiyatı ya da tarih, coğrafya yüzünden epey sıkın- tı çekmiştir, ama estetik bilgisinden yoksunluğumuz; bizi eğitenler için hiçbir zaman üzüntü konusu olma-^ mıştır. Estetik, hatta, can yakmak için bile fırsat sa-' yılmamıştır. Estetikle tanışmam, -tanışabildiysem-, herhaldç- bambaşka kaynaklarda aranmalı. Güzelduyuyu kim-^ bilir nerelerden, nasıl, ne ölçüde kısıtlı edindik... Televizyon olmadığı için, her Allah'ın günü, saba- hın erken saatinden geceyarılanna, her biri bir öte- kini aratan bayağıtıklan izleyemiyorduk. Ftadyo var- dı. Çocukluğumun kara kutulu, yeşil gözlü radyosu,. öylesine masumdu ki, güzelduyuyu masumiyette bulabileceğimızi fısıldayıp durdu belki de. Komşumuz terzi Melâhat Hanım'ın, yılı, mevsimi geçmiş yabancı moda dergilerinden patron çıkanp diktiği hanım giysilerinin estetikle bir ilintisi olabilir miydi? Sanmam. Bu giysiler annelerimizin, komşu ablalanmızın bedenlerine bir türlü oturmaz, ya bol, ya dar gelirdi. Ben annemi yeni giysileri içinde yine de çok güzel görürdüm. Bir sanat tarihi kitabında Yıllar sonr abir gün, Gombrich'in Sanatın öykû-. sü kitabında şunları okudum ve içim sızladı: "Rubens, küçük oğlunun resmini yaparken oğlu- nun güzelliğiyle övünç duyuyordu ve ona bizim de hayran kalmamızı istiyordu. Ama hoşa giden ve et- kileyici konulara duyulan bu eğilim, eğer bizi, daha az çekici konulan yadsımaya sürüklerse, bu durum, gerçekten önümüzü kapatabilir. Büyük Alman rss- samı Albrecht Dürer de annesinin resmini, kuşku- suz Rubens'in tombulyavrucağına duyduğu eş bir sevgiyle çizmiştir. Yaşlı kadının ve onun eriyip git- mekte olan yaşamının gerçekçi çizimi bizi belki et- kileyip itebilir, ama bu ilk tiksinti duygusunu yendi- ğimiz takdirde, resim yeterince katkıda bulunacak- tır bize, çünkü Dürer'in bu çizimi, acımasız içtenli-, ğiyle görkemli biryapıttır." (Bedrettin Cömert çe-; virisi.) ; Melâhat Hanım'ın diktiği giysilerin annemi niye gü-; zelleştirdiğini biliyordum artık... • Halide Edib'in okul kitaplannda nasılsa yer alabil- miş Sinekli Bakkal sokağı tasviri, o, salkımlı, küpe- çiçekli, çeşmeli, sokak çocuklu tasvir çok hoşuma. giderdi. Sayfasını açıp açıp okurdum. ) Halide Edip, romanının başlangıcına ille böyle bir 1 tasvir koymayı gereksinirken, "kent estetiğini oluş- turan ve koruyan ortak bilinç"e ses yöneltmek iste- miş miydi? Sinekli Bakkal'dan yıllar sonra yazdığı Akile Hanım Sokağı'ndaki acı yakınmalannı, kent es- tetiğinin yerle bir edilişine küskün tanıklığını göz önünde tutarsak, soruyu, muhakkak ki istemişti di- ye yanıtlayabiliriz. Ama ders kitabımızda bu konulara ilişkin en küçük bir değini yer almamıştı. O zaman nerede, nasıl? Çocukken, her işitişte ürperdiğim sokak adlart var- dı: Kadife Sokak, Akasya Sokağı, Çamlık Çıkmazı, Konca Gül Aralığı... Handiyse güzelduyusal bir haz alırdım. Hele Kadıköy'deki Kadife Sokak: Orada Dü- rer'in annesini çağnştınr büyüklerimiz otururdu. Ora- larda, onlarla mı? Tahtalan kararmış ahşap evleri, sardunyalar açmış toprak saksıları nice zamanlar var ki hayatımdan kopmuş, çıkıp gitmiş görüyorum, şehrin ancak fakir semtlerinde, o da tek tük, yine öyle, eskisi gibi al- çakgönüllü. Ya ithal vitamin azmanı, besili sardunyalar? Şim- di "Blok apartmanlann şahane katlanndan " sarkıyor, Yoksa estetik... ', BUGUN ANMATOPLANT1SI Ölümünün 4. yılında aktör Yadigar Ejder. anılıyor. Sinemaya 1966 yılında Erdoğan Tokatlı'nın yönetmenliğinde, başrolünü YıhnazGüney'in oynadığı - 'Eşref PaşaJT filmiyle giren sanatçı, karakter oyuncusu - olarak yüze yakın filme imza attı. Veli Bar'da saat 21.00'de düzenlenen anma toplantısı, Küçük tskender yönetiminde gerçekleştirilecek. Toplantıya Artun ^| Yeres, Tanju Korei Meral Zeren, SÖnmez Yıkdmaz, ?} Kadir Kök, Fatma Belgen, Adem Taşay, Yavuz Yahnkıbç ve Hüseyin Alemdar konuşmacı olarak katılacaklar. ', Toplantıda. Yücel Ünlü'nün Üçüncü Anbumu Ödülleri'ndejüri özel ödülünü alan 'Sinemaya Sevgiyle,', adlı kısa filmi gösterilecek. t'K DtA GÖSTERİSt > Hüseyin Ürkmez ile Yusuf Özbek ın'Bisiklette Fas -n Yolcıüugu' başlıkh dia gösterili söyleşisi saat 19.00'da '• Fotoğrafevi'nde. tbrahim Göksungur'un 'Gezi Nodan: Paris, Amsterdam' konulu dia gösterisi saat 19.30'da " Kadıköy Göçerler Fotoğraf Kulübü'nde. ^ SÖYLEŞİ c 'Kadın, ADe, Günlük Yaşam'konulu , Zafer Toprak'ın yöneteceği, konuşmacı olarak ise Buket L'zuner, Hilmi Yavuz ve Hulki Aktunç'un katılacaklan söyleşi saat 18.30'da Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermer Çifter Kütüphanesi'nde. SERGt 'Bir Odada Altı Dünya' başlıkh resim sergisi bugünden' başlayarak Teşvikiye Galeri Oda'da görülebilir. Sergide' Salih Acar, Nevin Çokay, Gürdal Duyar, Yılmaz '', Merzifonlu, Burtıan Temel ve Ünsal Toker'in yapıtlan' • yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle